Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Aralık 2006 Cuma

Milletvekili olmak isteyenler

Seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte son günlerde İzmir’den olası milletvekili adayları gazete sütunlarını işgal etmeye başladı. Köşe yazarlarının bazıları gönlünden geçen adayları sıralıyor, bu aday tiplemesinden yola çıkarak kendi isimlerini de pazarlamaya çalışıyorlar. Milletvekillerinin İzmir kökenli olmaları ise ilk şart olarak karşımıza sürülüyor.
Bu çok ilginç bir yaklaşım. İzmir’de İzmirlilik ve Egelilik şeklinde yorumlayacağımız bakış açısını Güneydoğu’da gündeme getirseler ve kaleme dökseler, ülkeyi bölme suçundan tutuklanmaları içten bile değil.
Bölgecilik Batı’da yapılınca göze batmıyor. Ya da bölücülük olarak algılanmıyor. Ancak içeriğe baktığımızda bu bakış açısının bölücülük dışında başka bir açıklaması yok.
Köşe yazarlarının milletvekili saptamasını anlayışla karşılayalım. Ancak şu soruyu da sormadan geçmeyelim.
Bu insanlar neden milletvekili olmak ister?
Gazetecilerin ortaya koyduğu isimlere baktığımızda bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz?
1 – Güvenlik: Kamuoyunda tartışılan isimlerin bir bölümü şu sıralar mahkeme kapılarında sürünüyor. Farklı nedenlerden de olsa çoğunun hüküm giyme olasılığı yüksek. Milletvekili olmaları halinde elde edecekleri dokunulmazlık zırhıyla en az 5 yıl rahat edecekler.
2 – Mali: Bir bölümünün işleri işleri iyi gitmiyor. Milletvekili olmaları halinde gerek zorda olan şirketlerinin ayağa kalkması, gerekse yeni yatırım alanlarının yaratılması konusunda önemli adımlar atabilecekler.
3 – Emeklilik: Bir bölümü milletvekilliğini emeklilik yeri olarak değerlendiriyor. Hayatlarının son dönemlerini siyasi güç elde ederek geçirmeyi hedefliyorlar.
Yukarıda sayılan nedenler siyasetin toplum için değil birey için yapıldığının açık göstergesi.
Aslında milletvekili aday adaylarına şu sorular sorulmalı:
1 – Bugüne kadar siyaset alanında ne yaptınız?
2 – Türkiye toplumunun gelişmesi konusunda atılan hangi adım içerisinde yer aldınız? Bu soruyu şirketinizin geliştirilmesi için atılan adımları dikkate almadan, Türkiye toplumunu düşünerek yanıt vermelisiniz.
3 – Madem bu kadar siyasete meraklıydınız, neden daha verimli olabileceğiniz dönemlerde çalıştığınız kurumlardan istifa ederek bu işe soyunmadınız da emekli olduktan sonra Meclis’e gitmek istiyorsunuz?
4 – İzmir’den milletvekili seçilseniz bile Ankara’ya gittiğinizde siz bir Türkiye milletvekili olacaksınız. Türkiye’nin toplumsal dönüşüm sürecine ne tür katkılar koyacaksınız?
Soruları uzatmak mümkün.
Ancak kamuoyunda bugüne kadar tartışılan isimlere baktığınızda çoğunun bu sorulara verecek yanıtları bulmakta zorlanacağından eminim.
Üstelik bazı milletvekilleri adayları için parti tanımlaması bile yapılmıyor, partiler üstü olarak değerlendiriliyor.
Bu tür yazıları kaleme alanların siyaset ile ne kadar iç içe olduklarını, toplumu ne kadar algılayabildiklerini sorgulamak gerekli.
Bu konu önümüzdeki günlerde de tartışılmaya devam edecek.

NOT: İzmir'deki tavukçuluk üzerine soru soran bir okuyucuma, "Bu konu benim dışımda ve farklı bir bölgede. Eğer bu konu üzerine yazı kaleme alacak isimler arıyorsanız, İzmir medyasında bu türlerden bolca var. Özellikle ulasalcı bazı köşe yazarlarımızın bu konu ile daha fazla ilgileneceklerinden eminim. Yok eğer mutlaka benden bu konu hakkında yazı istiyorsanız, Ekim ayını bekleyin" yanıtını vermek istiyorum.

http://www.suleymangencel.com/ 29 - 12- 2006

28 Aralık 2006 Perşembe

Kocaoğlu-Demirtaş barışının arkasındaki gerçekler

İTO başkanı Ekrem Demirtaş ile İzmir Büyükşehir belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun barıştığı yolundaki haberler kafa karıştırdı. Herkes şu soruyu soruyor: Şimdiye kadar birbirlerine isim vererek ya da vermeyerek ağır suçlamalarda bulunan iki kişinin, bugünden itibaren “Biz dost ve arkadaşız. İzmir için birlikte çalışacağız” açıklamaları toplum tarafından ne kadar kabul görür?
Bence de görmez. Ancak her iki ismin arka plandaki beklentilerini unutmamak gerekiyor. Aziz Kocaoğlu ve Ekrem Demirtaş birkaç İzmirli’nin araya girmesi ile mi barıştılar? İzmir Valisi Oğuz Kağan Köksal’ın girişimlerine bile karşı çıkan iki isim ne oldu da bir araya geldi? Gerçi biz onları hala yan yana, basının önünde barış mesajları verirken görmedik. Ancak iki taraftan gelen bilgiler bu birlikteliğin sağlandığını gösteriyor.
Kolay değil tabii ki, onca gürültüden sonra basın önüne çakıp “Arkadaşlar, bundan sonra hep beraber yürüyeceğiz” demek.
Kocaoğlu ve Demirtaş arasındaki buzların çözülmesine neden olan öncelikli konu AKP…
Bunu kesinlikle siyasi açıdan düşünmeyin.
Tabii ki bunun siyasi olduğu, İzmir’i kurtarmak için İzmir’i gericilere teslim etmemek için bir araya geldikleri yolunda bazı tespitlerle karşı karşıya kalacağız.
Ancak meselenin özünde, her iki ismin AKP nedeniyle ellerinden kaçan gücü bir şekliyle bırakmamak yatıyor.
EXPO’nun kazanılması halinde devlet tarafından İzmir’e 10 milyar dolar aktarılacağını düşündüğümüzde bu iki ismin neler yapabileceğinin altını özellikle çizmek gerekiyor.
Kocaoğlu’nun beklentileri:
1 – Bir dönem daha belediye başkanlığı yapmak istiyor. Bornova Belediye Başkanlığı için yaptığı kulisi dikkate aldığımızda, Piriştina’nın ölümü ile büyükşehir belediye başkanlığı konusunda yaşanan yakın tarihi bir kez daha hatırladığımızda ikinci dönemin Kocaoğlu için ne kadar önemli olduğunu görürüz. Ankara ile ilişkilerin ısıtılması için yapılan çalışmalar da bunun bir göstergesi.
2 - İkinci kez belediye başkanlığına kendi partisinden aday gösterilmese bile elindeki gücü kullanarak ekibi ile birlikte bir başka partiden aday olabilmek. CHP İzmir eski il başkanı Alaattin Yüksel’in bu konudaki çalışmaları kamuoyu tarafından zaten biliniyor.
3 – Kendisini bu yerlere getiren ekibin beklentilerinin karşılanması. Bu ekibin büyük kısmının bir dönem sonra siyaset sahnesinde olmayacağını da dikkate aldığımızda Kocaoğlu, EXPO atağı ile ekibine hareket alanı yaratmaya çalışıyor.
Demirtaş’ın beklentileri:
1 – Efe Rakı, İzair ve diğer yatırımlar iyi gitmiyor. İzmir Ekonomi Üniversitesi ise İTO Vakfı’nın… Büyümediği taktirde elinden gidebilir. Demirtaş İzmir’de bazı yeni yatırım alanları açmak zorunda ayakta kalmak için.
2 – Yeni yatırım alanlarının siyasi nüfuz ile sağlanacağı gerçeğinden hareket ediyor. Bu nüfuz yaratma eylemi ya Demirtaş’ın kendi adaylığından ya da kendisine çok yakın bazı isimlerin hem Ankara’ya hem de yerel yönetimlere yerleştirilmesinden geçiyor. AKP kapalı olduğuna göre Demirtaş’ın oynayacağı alanlar CHP ve DYP…
Bu iki ismin dışında barışma eylemine katkıda bulunan Hürriyet İzmir Temsilcisi Hakan tartan’ın beklentilerini de unutmamak gerekli.
Kamuoyunda Hakan Tartan’ın da İzmir Büyükşehir belediye Başkanlığı’na hazırlandığı yönünde genel bir kanı oluşsa da Tartan’ın ailesi ile birlikte yeniden Ankara’ya dönme isteği ağır basıyor. Yani milletvekilliği konusu öne çıkıyor. Ancak CHP tabanında Hakan Tartan’a olan antipati, genel merkezin hala soğuk durması Tartan’ın işini zorlaştırıyor. Son bir aydır Hürriyet Ege ilavesinin tamamının İstanbul’da yapılmaya başlanması, bir anlamda İzmir ofisinin devreden çıkarılması da Tartan’ın gücünü azaltmış gibi.
Hakan Tartan da her tür olumsuzluklara rağmen İzmir’de güçlü olduğunu bu iki ismi barıştırma konusunda yaptığı atakla vurgulamaya çalışıyor. Böylece genel merkezin dikkatini kendi üzerine çekmeye çalışıyor.
Bakalım bu oyundan kimler avantajlı çıkacak kimler dezavantajlı…

http://www.suleymangencel.com/ 28 – 12 -2006

27 Aralık 2006 Çarşamba

Bir barışmanın getirdikleri

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile İTO Başkanı Ekrem Demirtaş arasında Kocaoğlu’nun göreve gelişinden itibaren başlayan kavganın dün akşam sona erdiği iddia edildi. İki gündür Hürriyet Ege’nin sürüklediği haber çerçevesinde açıklama yapan iki başkan, aralarındakikırgınlıkların sona erdiğini yine Hürriyet Gazetesi’nden duyurdular. Gazetenin bugünkü sayısında yer alan açıklamalar şöyle:
Aziz Kocaoğlu: “Benim İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş ile aramda zaten herhangi bir sürtüşme yok. Olmayan durumla ilgili yorum yapamam. Burada eğer muhatap bensem, bilebildiğim kadarıyla kimseyle herhangi bir sürtüşmem, küslüğüm yok. Olamaz da zaten. Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevimi sürdürüyorum, hiçbir kişiyle, kurumla sürtüşmem olamaz. Bu durum görevimin doğasına aykırı. Ayrıca, Ekrem Demirtaş ile birlikte çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
Ekrem Demirtaş: “İzmir halkının, barışın sağlanması şeklinde bir düşüncesi varsa, bu benim üzerimde durmam gereken bir konu. Bu küs havasını yok etmek için çaba göstereceğim. Büyükşehir Belediye Başkanı ve İzmir Ticaret Odası Başkanı arasında yaşanan kırgınlığın İzmir’e bir şey kaybettirmesine izin vermem. İşbirliği sinerji yaratır. Bu tür kırgınlıklar daha güzel bir İzmir’e, milli geliri yüksek bir İzmir’e ulaşmada sıkıntı yaratır. Biz böyle bir davranış içinde hiç almayız.”
Bu açıklamalar sonrası ortaya çıkan tabloya bakalım.
İki kişinin, bir gazetenin birinci sayfasında yaptığı açıklamalardan sonra alacakları 20-30 tebrik telefonu ile İzmir’in tepesindeki kavganın biteceğini düşünmek saflık olur.
Aziz Kocaoğlu Ekrem Demirtaş isminden son derece rahatsızdı. Demirtaş’ın bir dönem sonra b üyükşehir belediye başkanlığı konusunda yaptığı çalışmaları da biliyordu. İTO Başkanı’nın sadece bu nedenle hiç sevmediği Kürtlerle girdiği ilişkiyi, Demirtaş’ın Mardinliler dernekleri ile olan samimiyetini ciddi şekilde izliyordu. Demirtaş’ın yaptığı yatırım başvurularının bir bölümünü sadece Demirtaş isminden dolayı ötelediği ise çok açık ve netti. Üstelik Demirtaş ile sürdürdüğü bu mücadele parti içerisinde bazı CHP’lilerin de sempatisini kazanmasına neden olmuştu.
Ekrem Demirtaş ise Aziz Kocaoğlu ile giriştiği mücadele sonrası İzmir’de toplum içerisinde tanınmaya başladı. Tanınmak fiilini Alsancaklılar tarafından bilinmek, gazetelerin ikinci sayfalarındaki kokteyl haberlerinin malzemesi olmak dışında ele almak gerekiyor. Büyükşehir belediye başkanına yapılan muhalefetin önderliğini üstlendiği için hem kentin çeperlerinde etkili olmaya başladı hem de CHP içerisinde Aziz Kocaoğlu’na karşı olan ciddi bir kitlenin yavaş yavaş desteğini almaya başladı.
Bundan sonra her iki başkana da nasıl bakılacak? İzmir için, kentin geleceği için baltalarını gömen iki kişi olarak mı algılanacaklar, yoksa “Bunun altında ne capanoğlu var. Arka planda hangi anlaşmaları yaptılar” şeklinde insanların zihinlerinde bir başka tortu mu bırakacaklar?
Her ikisinin kamuoyu önünde birbirlerine karşı yaptıkları açıklamaları yutmaları, siyasi duruşlarının ne kadar yanlış olduğunu kanıtlıyor.
Ama her şeyden önemlisi kamuoyu İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin Güzelbahçe’deki yeni kampus alanı ile Gaziemir’deki şarap fabrikası için bundan sonra neler yapılacağını merak ediyor.
İki başkanın anlaşmasının koşulları arasında bu iki yatırım beklentisi ne kadar rol oynadı?
Gelelim Hürriyet Gazetesi’nin bu barışmada oynadığı role. Gazetenin oynadığı rolden çok Hürriyet Gazetesi İzmir Temsilcisi Hakan Tartan’ın bu rol ile hedeflerini ne kadar öne çıkardığı daha önemli bir soru.
Hakan Tartan, önümüzdeki günlerde “AKP’ye karşı genel seçimlerde İzmir’de yapılacak mücadelede iki başkanı bir araya getirerek önemli adım attı” şeklinde bir bakış açısıyla daha çok eşinin istediği milletvekilliği adaylığını yakalayacak mı? CHP kadroları ile barışacak, Deniz Baykal’ın sevgisini yeniden kazanabilecek mi?
Hürriyet Gazetesi manşetini genel seçimlerle doğrudan bağlantılı olarak okumadığımız taktirde yanlışa düşeriz.
CHP Genel Merkezi, genel seçim endeksli bireysel beklentilere nasıl yanıt verecek.
Onu da önümüzdeki yazılarda tartışırız. Bizim için en iyi gelişme zaten karşılarında olduğumuz iki ismin biraraya gelmeleri ve saflarını netleştirmeleri oldu.

http://www.suleymangencel.com/ 27 - 12- 2006

26 Aralık 2006 Salı

Erdoğan'ın genel seçimlerdeki silahı Kocaoğlu

Meclis’te dün akşam bütçe görüşmeleri sırasında Başbakan Tayip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında yaşanan tartışma, 2007 yılının siyasette çok sert geçeceğinin işareti oldu. Başbakan Tayip Erdoğan son yıllarda AKP hükümeti olarak Türkiye’de gerçekleştirdiği yatırımları anlattı. Karadeniz’den Güneydoğu Anadolu’ya, Marmara’dan Akdeniz’e kadar yaptıklarını sıraladı. Trabzon’dan uzun uzun bahsetti, Mersin’den de… Her iki kentin belediye başkanlarının CHP’li olmalarına karşılık bu çelişkiden hiç söz etmedi.
Ancak iş, İzmir’de yapılanların sıralamasına gelince Tayip Erdoğan değişti.
“Biz, yerel yönetimlerle çalışırken parti ayırımı gözetmeyiz” diye başladı söze… Ardından da devam etti:
“Aliağa - Menderes metro hattını İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte yapıyoruz. Bunun için devlet olarak büyük yatırım yaptık. Universiade gibi büyük bir organizasyonun altından kalkmak için her türlü desteği verdik.”
Bütçe görüşmeleri sırasında İzmir’in bu şekilde gündeme gelmesi, bir başbakan olarak İzmir’den çok uzak olan Tayip Erdoğan’ın bu kadar sert bir tartışmada İzmir örneğini öne çıkarması, AKP’nin genel seçimlerde İzmir’deki seçim propagandasının ana noktalarını ortaya koyması açısından önemliydi.
AKP seçim malzemesi olarak önümüzdeki aylarda şu noktalara önem verecek:
1 – Biz olmasaydık, Universiade’ta çuvallardınız. Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda küçük düşmesini önlemek için hükümet olarak büyük yatırım yaptık bu oyunlara.
2 – Aliağa-Menderes hattını İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ortak yapıyoruz. Biz belediyeler arasında ayırıma gitmiyoruz. Dilerseniz bunu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na sorun.
3 – EXPO konusunda yasayı çıkardık. Kazandığımız taktirde 10 milyar doları İzmir’e aktaracağız. Biz olmadan İzmir’in kazanması mümkün değil.
4 – Çevre otoyolunun yılan hikayesine dönen kuzey hattını da biz bitirdik.
5 – Madem bizi beğenmiyorsunuz neden İl Genel Meclisi’nde CHP Grubu bizimle ittifak yaptı.
Genel seçimlerde böyle bir strateji karşısında CHP’nin nasıl bir taktik geliştireceği bilinmez. Dün akşam Tayip Erdoğan’ın her sözüne yanıt veren Deniz Baykal İzmir konusunda hiç konuşmamayı yeğledi.
Aziz Kocaoğlu’nun, AKP propagandasının ana malzemesi olması halinde hangi adımları atacağı bu açıdan oldukça önemli.
Bugüne kadar iktidara yakın duran, kendi genel merkezini ve genel başkanını halkın önünde eleştirmekten çekinmeyen bir büyükşehir belediye başkanının genel seçimlerde nerede duracağı herkes tarafından merak ediliyor.
Bunun sinyallerini önümüzdeki aylarda almaya başlarız. Umarız çok geç olmaz.

http://www.suleymangencel.com/ 26 - 12- 2006

25 Aralık 2006 Pazartesi

Büyükşehir hep temel atıyor

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Adnan Saygun Kültür Merkezi’nin temel atma törenine katıldı cumartesi günü. Baykal bundan önceki gelişlerinde de Büyükşehir belediyesinin bazı temel atma törenlerinde bulunmuştu. Bunlardan en önemlisi İzmir’i demir ağlarla örmeyi planlayan büyükşehir belediye başkanının Üçyol-Üçkuyular metro hattı temel atma töreniydi.
Deniz Baykal’ın önümüzdeki yerel seçimlere kadar İzmir’de açılış yapma şansının olup olmadığını da açıkça merak ediyorum.
Başlanılan projelerden hangisinin bitirilebileceği muamma.
Üçyol-Üçkuyular metro hattı çamura saplandı kaldı. Menderes-Aliağa hattı ise hükümetin elinde. İster açmaya karar verir isterse açmaz.
Kültürpark’ta yapımına başlanan yer altı otoparkı için de yürütmeyi durdurma kararı alınmış durumda.
Temeli önceki gün atılan Adnan Saygun Kültür Merkezi’nin önümüzdeki iki yıl içinde başına neler geleceğini şimdiden kestirmek zor.
EXPO konusunda yaşanan kaos ve AKP iktidarının burada attığı adımları düşündüğümüzde 2009 yılında yapılacak yerel seçimlerde CHP’nin hangi argümanlarla sahaya çıkacağını şimdiden düşünmeye başlamasında yarar var.
AKP, Büyükşehir seçimlerinde iki önemli noktayı kullanacak.
1 – Yıllardır bitirilmeyen çevre yolunun tamamlanması. Ocak ayında devreye girmesi planlanan Bornova-Karşıyaka hattından sonra 1 yıl içinde Karşıyaka-Organize Sanayi bölümünün bitirilmesi bekleniyor.
2 – İzmir Büyükşehir belediyesinin başlattığı ancak bir türlü sona erdiremediği projeler.
AKP İzmir İl Başkanı Ali Aşlık önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlerde, bile İzmir’deki yerel yönetimlerin başarısızlığı konusunun kullanılacağı sinyalini veriyor.
CHP’nin şimdiden İzmir’deki genel seçimler üzerine de bir strateji çizmesi gerekli. Tabii ki hükümetin icraatlarına yönelik eleştiriler, cumhuriyetin kazanımlarının devam ettirilmesi gibi konular bu stratejinin içerisinde olacak.
Ancak Türkiye’nin üçüncü büyük kentinin belediye başkanının çamura gömülüp kalan projeleri ve basiretsizliği tartışmaya açıldığında CHP’lilerin de en azında söyleyecek ya da savunacak birkaç sözleri olmalı.
Var mı?
!!!
Bulunur mu?
Çok zor.

http://www.suleymangencel.com/ 25 – 12 -2006

22 Aralık 2006 Cuma

Kocaoğlu'nun konuşması ve bindirilmiş kıtalar

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun dün İzmir’in stratejik planının CHP’li belediye başkanları, milletvekilleri, meclis üyeleri ve tüm CHP’lilere anlattı. Daha dün geldiği Paris gezisinin hemen ardından yapılan bu toplantı önce garip karşılandı. Ancak daha sonra gerçek anlaşıldı.
Aslında bu toplantı Alaattin Yüksel-Aziz Kocaoğlu ikilisi tarafından planlanmış ve bir şova dönüştürülmesi hedeflenmişti. Böylece stratejik planın stratejik isimlerinin beklentileri stratejik plana karşı muhalefetin azaltılmasıyla gerçekleştirilecekti. Ancak CHP İzmir il yönetimi bu durumu fark etti ve devreye girerek organizasyonu ele aldı.
Önce Aziz Kocaoğlu konuştu. Konuşması sırasında bir fotoğraf çekilse ne kadar büyük bir kalabalığa konuştuğu tespiti yapılabilirdi. Ancak salona gelenlerin bir bölümünü İZULAŞ personelinin bindirilmiş kıtaları oluşturuyordu. BKonuşması bittikten sonra CHP içinde bu kadar eleştiri alan bir belediye başkanına böyle bir alkışın gelmesi mümkün değildi. Toplantıya katılan CHP’lilerin bir bölümü şimdiye kadar şu ya da bu şekilde milletvekilliği aday adaylığını açıklayanlardan ibaretti. Diğer bölümünün ise ya parti içerisinde bir görevi vardı ya da potansiyel milletvekili adaylığı gönlünde yatıyordu.
Kocaoğlu’nun konuşması bittikten sonra söz alan CHP Genel Sekreter Yardımcısı, İzmir milletvekili Oğuz Oyan da yarı dolu salona seslenirken şu cümleyi kullandı: “Burada örgüt yok. Soruyu soranlar bile yanıtını beklemeden çekip gitmişler.”
Asıl kulis toplantı salonunun hemen yanındaki salondaydı.
Aziz Kocaoğlu toplantıya girmeden salondakilerle el sıkıştı. Aramızda şu konuşma geçti:
“Hala ekibinizle birlikte teori üretmeye devam ediyor musunuz?”
Yanıt çok açıktı.
“Sadece teori üretmiyor, aynı zamanda bunu pratiğe aktarıyoruz.”
Kocaoğlu ise beklemediğim bir cevap verdi.
“Teoriye ihtiyaç yok, önemli olan pratik.”
Bu cümle karşısında son atağın yapılması gerekiyordu.
“Siyasette iddialı olmak ve kalıcı adımlar atmak önemlidir. Salt pratik bir siyasetçiyi ancak bir dönem taşır. Teori ile pratiği birleştiremeyenlerin ikinci dönemi görmeleri mümkün değildir.”
Bu sözler üzerine Kocaoğlu başka insanların elini sıkarak toplantı salonuna doğru yöneldi.
Toplantıya katılanlar arasında ilginç simalar da vardı.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak toplantıyı izleyenler arasındaydı. Kocaoğlu Karşıyaka konusuna eleştirel yaklaşırsa yanıt vermek için oradaydı Durak. Son günlerde yaşanan Mavişehir gelişmeleri konusunda haklı olduğunu ancak bunu kesinlikle medya önünde tartışmayacağını belirtti.
Selçuk Belediye Başkanı Vefa Ülgür ile Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Bilgin Erünal’ın toplantıdan birlikte ayrılmaları ise ilginç bir gelişmeydi. Büyükşehiri mahkemeye vermiş bir belediye başkanının, Alaattin Yüksel-Aziz Kocaoğlu ikilisinin en yakın çalışma arkadaşı ile toplantıdan ayrılması kafalarda soru işareti yarattı.

***

Bu arada aylardır kamuoyunda tartışılan EXPO konusunda Kadir Sinan’dan bir mail aldım. Bu mail aynen yayınlıyorum. “Son 3 -4 yıldır İzmir gündeminde olan Expo 2015 talebi ile ilgili olarak görüşlerimi seninle paylaşmak istedim. Çünkü İzmir için son derece önemli bulduğum ve açılımı uzun sergi anlamına gelen bu faaliyetin bana göre anlamı içerisinde bulunduğunuz kentin ve buna bağlı olarak da ülkenizin UYGARLIK KANTARINDA TARTIYA ÇIKMASIDIR ve 150 yıllık geçmişi ile EXPO tarihini incelediğinizde göreceksiniz ki bu kantara çıkmayı becerebilmiş her kent KAZANMIŞ. Ve bildiğin gibi 2 gün öncede önemli bir katılımcı ile Paris e gidildi tespit ettiğimiz ana tema ile ve katılım talebimizle ilgili olarak da BIE ye sunumumuz yapıldı.
Tabii belirtmekte fayda var. Bu konudaki rakibimiz MİLANO da kendi talebi ile birlikte sunumunu yaptı.Ancak sunumların bitiminden sonra gelen haberler çeşitli kuşkulara yol açmıştır,içerik,sunum ve sunum stratejisi açısından Milano heyetinin daha reel ve daha organize olması endişelerin kaynağıdır.
Size yazmamın asıl gerekçesi de yaşanan endişelerden kaynaklanmaktadır öncelikli olarak İzmir’de yaşayan bir yurttaş ve bildiğiniz gibi geçen dönem yerel yönetim seçimlerinde bir metropol ilçe belediye başkan aday adayı olmam da bu hassiyetimi oluşturmaktadır. Dolayısı ile eğer herhangi bir basiretsizlik veya dersini çalışamamaktan dolayı avucumuza kadar gelmiş böylesi bir fırsat kaçırılırsa buna neden olanları hiç kimse affetmez, şimdi sorabilirsiniz ki sizi endişelendiren sebepler nedir ? Açıklayayım
1) ORGANİZASYONUN BAŞINDA KİM VAR ?
Bu organizasyonun başında Büyükşehir Belediye Başkanı mı, İzto Başkanı mı, hükumet kanadından Dışişleri Bakanlığı mı var?
İzto ve Büyükşehir Başkanı arasındaki çekişme ve gerginliğe, bir de hükümet kanadından Dışişleri karıştı. Bu 3 lü yapıdan tekli yapı çıkar mı bilmem ama MUTLAKA ÇIKMALI. İşin doğrusu ise koordinasyonun belediyede olmasıdır. Hükümet ve kentte bulunan tüm oda ve sivil toplum örgütlerinin bu lokomotife katılmasıdır. Ama Paris’teki sunumu belediye başkanı yapması gerekirken bir dışişleri mensubuna kaldı iş.
2) İZMİR HALKI EXPO İÇİN HAZIR MIDIR ?
Sanki Expo talebi dar bir çevrenin talebi biçimi ile gelişmektedir .Eğer talep toplumsal hale gelmez ise ne anlamı var ki zaten. Başarı da sağlanamaz. Nitekim Hanover Expo’su bunun en güzel örneğidir. Önceki sergilerin ziyaretçi sayıları 50 milyonun üzerinde iken Hanover’de bu sayı 16 milyona düşmüştür. Bu rakamları görünce İzmir’e fuar süresince 25 milyon insanın ziyareti ile oluşacak devinim inanılmaz olur. Bu nedenle büyük bir başarı yakalanmak isteniyorsa, İzmir halkı mutlaka bütün iletişim kanalları kullanılarak olaya dahil edilmelidir.
3) SERGİ ALANI TESBİTİ YAPILMIŞ MIDIR ?
Anlamadiğim bir şey var daha sergi alanı belli olmadan sunuma neden gidildi. Ama gittiler çünkü alan konusunda önerilen yerler o bölgeler düşünülerek yapılan öneriler. Hiç kimse ama hiç kimse İzmir için en verimli alan şurasıdır demiyor önerilen alanları araştırın çoğu ranta dönük öneriler. Bu anlayış derhal terk edilmelidir.
4) SEÇİLEN TEMA NERELERDE TARTIŞILMIŞTIR ?
Ben seçilen temanın nerelerde tartışıldığını bilmiyorum ama İzmir halkı veya onu temsil eden birimlerin böylesi bir tartışmaya dahil edilmediğini ve yine bu kararın yukarılarda bir yerde dar toplantılarda tartışılarak karar verildiğini anlıyorum. Ben yaptım oldu mantığı olsa olsa başarısızlığın sebebi olur.
Yukarıda endişelerimi paylaştım. Umarım ben yanılırım. Ama görünen organizasyon bozukluğu ve çapsızlık başımıza bu yolda dert açacak. Saygılarımla...
Kadir Sinan”

http://www.suleymangencel.com/ 22 – 12 -2006

21 Aralık 2006 Perşembe

Medyanın beklentileri

Son iki gündür Paris’e giden köşe yazarları ve gazetecilerin EXPO konusunu kaleme aldıkları yazılara bakınca olay net biçimde ortaya çıkıyor. Hepsi farklı noktadan kendilerine verilen ya da kendilerine atfettikleri görevleri yerine getirmeye çalışsalar da ortak noktaları çok. Bu görev çerçevesinde mutlaka düşündüklerini, gördüklerini kaleme alamadıkları için gelin hep birlikte satır aralarında söylemek istediklerini ancak net ifade edemediklerini kaleme alalım:
1 – İtalyanlar çok iyi hazırlanmışlar. Bir ekip ruhu ile hareket ediyorlar. Görev tanımlamaları net. EXPO konusunda ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Bizimkilerin görev tanımlamaları bile daha belli değil. Bu işin patronajı bile daha yeni şekilleniyor. Bizi buraya getiren komitenin görevi sonlandı. Şimdi yeni kurul bu işi devam ettirecek. Ancak bu kurulun çalışma şartları bile belli değil.
2 – Milano EXPO yerini netleştirdi. İzmir EXPO’yu nerede yapacağına hala karar vermiş değil. Karar aşamasının hayli zorlu geçeceği de açık. Özellikle hükümet ile yerel yönetim arasında bu konuda önemli bir tartışmanın yaşanması bekleniyor önümüzdeki günlerde.
3 – İtalya’nın sivil örgütleri de EXPO konusunda hemfikir. Bizde ise sivil örgütler arasında bırakın diyalogu ciddi bir çatışma var. Önümüzdeki süre içerisinde bu sorunu çözmek de çok kolay görünmüyor.
4 – İzmir’in düştüğü durumu EXPO yöneticileri de biliyor. Dolayısıyla bu durumu örtbas etmek kolay değil. Üç yapıdan birinin desteklenmesi gerekiyor. Ya devletin dolayısıyla hükümetin yanında olacağız, ya Büyükşehir başkanının ya da İzmir Ticaret Odası’nın. Üçünün de gerek mali gerek yönetimsel ilişkilerine ihtiyacımız olduğunu göre, bir an önce aralarında bir anlaşma yapmalarına duacı olmalıyız. Çünkü bizim üç yapıdan birine taraf olmamız mümkün değil. Aksi taktirde bazı avantajlarımızı kaybederiz.
Bakalım, EXPO geyiği Paris gezisi sonrası hangi tartışmaları içerecek.

***

CHP Buca İlçe örgütünün dün saat 11.00 17.30 arası CHP İzmir milletvekilleri Abdülrezzak Erten ve Enver Öktem’in katılımlarıyla gerçekleştirdiği esnaf ziyareti hayli puan topladı. Esnafın da varolan iktidardan umudunu kestiği, bu anlamda bir alternatif olarak CHP’ye yöneldiği net biçimde görülüyor. Basının ilgisinin de yoğun olduğu toplantılar dizisinden ortaya çıkan sonuç İzmir milletvekillerini de memnun etti. İzmir’de oldukları süreç içerisinde tüm ilçeleri ziyaret edeceklerini belirten milletvekilleri, halkın kendilerine ve partilerine olan ilgiden de çok memnun kaldılar.
İzmir medyasının da bu programı takip ettiğini ve özellikle iki milletvekilinin İzmir’e yönelik düşüncelerini anlamaya çalıştığını da dikkate aldığımızda bu gezinin sonuçlarının daha sonra da tartışılacağını gösteriyor.

http://www.suleymangencel.com/ 21 - 12 - 2006

19 Aralık 2006 Salı

İlginç bir mektup

Bornova Belediye Başkanlığı İktisat ve Küşat Müdürlüğü ilçesinde bulunan yemek firmalarına gönderdiği mektupta şunları ifade ediyor: “19.05.2006 tarih ve 25791 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Bitkisel yağların kontrolü yönetmeliği” gereğince faaliyet konunuz olan tabldot yemek üretimi sonucu ortaya çıkan kullanılmış kızartmalık yağların ve kullanım süresi geçen bitkisel yağların toplanması için lisanslı geri kazanım tesisleriyle veya toplayıcılarla yıllık sözleşme yapmanız gerekmektedir. Bu yağlar ücretsiz olarak geri kazanımcılara ve toplayıcılara teslim edilecektir.
İzmir sınırları içerisinde bulunan Sabuncu firmasına ait geri kazanım tesisi, Çevre ve Orma Banaknlığı’nca bitkisel atık yağ geçici toplama izni almış tesistir.
İşyerinizin yukarıda bahsi geçen işletmeyle yıllık sözleşme yapması ve bu sözleşme örneğinin en geç 15 gün içerisinde müdürlüğümüze iletilmesi gerekmektedir.
Mektubun ekinde Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan izin alan firmaların listesi var.
Maysa Gıda – İstanbul
Palmiye Biyoenerji – İstanbul
Prometa Yem – Tekirdağ
Sabuncu Gıda – İzmir
Tuna Kimya – Balıkesir
Uygun Yağ – Ayvalık
İlk bakışta, normal olarak görülen bu mektup kendi içinde bazı soruları barındırıyor.
1 – Neden Türkiye gibi çok büyük bir ülkede kızartılmış yağ toplayıcı firma sayısı sadece 6. Dolayısıyla bir Ayvalık firması nasıl olacak da Antalya’daki otellerden kızartmalık yağı toplayacak.
2 – Bornova belediyesi mektubun başında toplayıcı firma ile bir sözleşme yapılmasını isterken, bir sonraki cümlede neden “bu yağlar ücretsiz olarak geri kazanımcılara teslim edilecektir” açıklamasına gerek duymuştur.
İnternet de bu konu üzerine gerek Orman Bakanlığı gerek diğer Büyükşehir belediyelerinin yaptığı açıklamalarda yağların ücretsiz olarak teslim edileceğine dair hiçbir açıklama bulunmamaktadır.
Bornova Belediyesi sanırım bu konuda daha doyurucu bir açıklama yapmak zorunda…

NOT: Dün gece saat 03.30 sıralarında içlerinde ilginç isimlerin de bulunduğu kalabalık bir grubun Balçova Emniyet Müdürlüğü önünde ne işi olduğunu bir türlü çözemedim. Bu konuda bilgi sahibi olanların tarafıma bilgi aktarmasını şiddetle talep ederim.

http://www.suleymangencel.com/ 19 - 12- 2006

18 Aralık 2006 Pazartesi

Selçuk Ayhan'ın hatası

CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan’ın İzmir milletvekilleri Abdürrezzak Erten ve Enver Öktem için “İzmir’de benim haberim olmadan örgüt faaliyetleri yapamazlar” çıkışı hayli ilginç geldi bana. İki milletvekilinin İzmir milletvekili olduklarını ve kendi bölgelerinde çalıştıklarını unutuyor galiba Ayhan. Üstelik Abdürrezzak Erten’in Parti Meclisi üyesi olduğunu da… Bu anlamda Genel Merkezi bilgilendirmeleri çok daha doğal milletvekillerinin…
Selçuk Ayhan ise yaptığı bu çıkışla kamuoyuna “Ben güçlüyüm” mesajı vermeye çalışıyorsa ya politika yapmasını unuttu ya da gemileri yakma kararı aldı. İzmir’den milletvekili olmayı planlayan, bu nedenle il başkanlığı seçimlerinde kendine destek verenleri bile sürekli şaşırtan bir ismin genel merkezi bu kadar sık karşısına alması siyaseten pek de doğru görünmüyor.
Bu arada kendilerini uyaralım. İki milletvekili sıkı çalışmaya başladılar bile. Dün ve bugünü İzmir basınını ziyaret ederek geçiren milletvekilleri yarından itibaren örgüt ve alan çalışmalarına başlıyorlar. Sanırım Selçuk Ayhan da bu çalışmaları basından takip edecektir.
Metropol ilçeler çalışmalar için gerekli hazırlıkları yaptılar. “Üç milletvekiline öyle bir çalışma programı hazırladık ki, herkes gerçekten çok beğenecek” diyen ilçe başkanları, İzmir’in önemli sorunlarının da masaya yatırılacağını belirtiyorlar
Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin’in DSP ve SHP ile görüşmesi CHP içerisindeki Sarıgül grubunun da ikiye bölündüğünü gösterdi. Bir grup kesinlikle CHP’den ayrılmadan yana. CHP’de bundan böyle siyaset yapamayacaklarını söyleyen bu grubun içinde milletvekilleri de var. İkinci grup ise CHP’de siyaset yapılmasından yana. İzmir milletvekillerinin de aralarında bulunduğu grup, “Bu partide siyaset yaptık bundan böyle de bu partide olacağız. Mücadele edilecek ise CHP’de edilir” mantığı içerisinde hareket ediyor.
İki grup arasında sert tartışmaların yaşandığı Sarıgülcülerin resmen ikiye bölündükleri kulislere sızan haberler arasında.
Seçim öncesi parti içi muhalefetin oluşmasının zor olduğu bir gerçektir. Çünkü muhalefette olanlar seçimin getireceği avantajları ya da olası adaylıkları dikkate alarak strateji belirlerler. Çoğunlukla bir açık kapının bırakıldığı bu stratejinin bugüne kadar bir oranda başarılı olduğunu da unutmamak gerekiyor.

http://www.suleymangencel.com/ 18 – 12 -2006

17 Aralık 2006 Pazar

Medyada görünmenin sırrı

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, gündemde kalmak, medyada bir yer edinmek için ilginç bir yol deniyor. Kendisine en yakın gazete Milliyet’te bir gün önce kendisinin DSP’ye geçeceği yönünde bir haber yapılıyor. Bir gün sonra yine aynı gazetede Aziz Kocaoğlu'nun ne kadar önemli ve sağlam bir CHP’li olduğu vurgulanıyor, DSP’ye geçmesinin mümkün olamayacağının altı çiziliyor.
Biraz eski bir taktik de olsa medyada olmanın bir yolu bu. Her gün metronun başarısızlığı, sosyal konularda atılan adımların yetersizliği, parti içi çekişmelerle gündeme gelecek değil büyükşehir belediye başkanı. Buna benzer yollarla halkın karşısına çıkmak da önemli.
Üstelik Aziz Kocaoğlu’nun medyada yer alma sıkıntısı ya da isteği bugüne özgü bir durum değil. Göreve atandığından beri basın ve halkla ilişkiler bölümünde yaptığı değişikliklerin altında da bu yatıyor. “Neden medyada daha fazla yer almıyorum. İzmir Büyükşehir Belediyesi medyada neden daha fazla tanıtılmıyor” sorularıyla basın ve halkla ilişkiler bölümü üzerinde terör estiren Kocaoğlu, bugünlerde aynı bölüme ise şu soruyu soruyor: “Neden ulusal basına çıkmıyorum?”
Bunun iki nedeni var:
1 - Ulusal basına çıkmanın maliyeti hayli yüksek. İzmirlilerin parası bu şekilde harcanırsa bunun altından kalkmak zor olur. Nebil Özgentürk’e yaptırılan maliyeti tartışmalara neden olan İzmir belgeseli hafızalarda hala.
2 – Ulusal basında olmak belli bir arka planı gerektiriyor. Kocaoğlu’nun Star televizyonundaki canlı yayında iki kelimeyi bir araya getirmekte zorlandığını dikkate alırsak, ulusal medyada bir programa katılmanın getireceklerini ve götüreceklerini iyi hesaplamak gerekiyor. Üstelik bir de karşında Melih Gökçek gibi bir kurt olursa ulusal programlardan sağ salim çıkmak hiç de kolay olmuyor.
Biz dönelim, İzmir medyası - Kocaoğlu dansına. Burada işler kolay. Yerel gazeteler büyükşehir belediye başkanını karşısına almak istemiyor. Ne de olsa Ekrem Demirtaş dışında önemli bir reklam veren konumunda büyükşehir belediyesi. Gücün yanında olmayı seven İzmirli gazetecileri de unutmamak gerekiyor bu arada...
Kocaoğlu Milliyet Gazetesi Ege İlavesi’ndeki iki günlük haber operasyonu ile genel merkeze de bir mesaj gönderiyor kendine göre:
“Ben çok iyi bir CHP’liyim. Partili olmamda aile geleneklerinin rolü büyük. CHP’yi bırakıp başka bir yere gitmem mümkün değil. Ama, gördüğünüz gibi bizi isteyenler de çok. Beni hırpalarsanız, vallahi bir gün gelir, kaçıp giderim en yakın arkadaşlarımla…”
CHP genel merkezinin bu yaklaşıma karşı nasıl hareket edeceği Ankara’nın bileceği iş. Ancak Kocaoğlu’nun modası geçmiş bir habercilik anlayışıyla kamuoyu önünde görünmeye çalışarak, ben iyi bir CHP’liyim mesajını vererek kaç tane İzmirli’yi inandırabildiği ise ayrı bir tartışma konusu...

http://www.suleymangencel.com/ 07– 12 -2006

14 Aralık 2006 Perşembe

Bu mail'i okuyun

Urla’dan gelen bir e-mail’i aktarmak istiyorum. Konu ve isim açısından önemli. Değerlendirme ise tamamen size kalmış durumda.“Birkaç gün önce Milliyet Ege’de Aziz Kocaoğlu’nun kendisine göre çok önemli açıklamalarını okumaya çalıştım. Yazının devamını okuyamadım çünkü bağlığı bile canımı sıktı. Sanki bu şehirde kimse kimseye torpil yapmıyormuş, herkes hak ettiği yerde rahat rahat çalışabiliyormuş gibi...Hani Büyükşehir Beylediyesi’nde İzsu’da hiç adam kayırma olmuyormuş ya… Biraraştırır mısınız?Urla İzsu’ya kimi sorumlu atamışlar? Ben size bildireyim. İzmir milletvekili Bülent Baratalı’nın baldızı. Hanımefendi aslında halkla ilişkiler mezunu. Ancak o kadar yetkin ve ehil ki, Urla gibi bir ilçede İzsu gibi teknik bir işletmenin başına sorumlu olabiliyor. Bu konuda öyle deneyimli,öyle başarılı olmuş olmalı, su ve kanalizasyon işlerini o kadar iyi biliyor olmalı ki kendinden önceki sorumlunun yüksek mühendis ve yedi yıldır Urla’da belediyecilik ve hatta müdürlükler yapan bir şahıs olması bile hanımefendinin talebi yerine getirilirken hiçe sayılmış.Maalesef küçücük Urla’da, bu kadar demokrat bir şehirde bileBunlar oluyor.Bu örnekleri gördükçe yaşadıkça Türkiye’nin bir adım ileriye gidemediğinianlamak hiç zor olmuyor. Ama yine bunları kabul etmek çok zor.Konu ilginizi çeker mi bilmiyorum,ama yazamadan edemedim.Bu konunun beni neden ilgilendirdiğini merak ediyor olacaksınız.Ben bir anneyim. Bu memlekette bir evlat yetiştiriyorum. Onun da geleceğinin babası gibi olmasını istemiyorum. O da aynı haksızlıklarla yaşasın ve bunlara alışıp kabullenen sürüye dahil olsun istemiyorum. Ben hiçbir siyasi yatırımı olmadığı için sadece namus ve şerefiyle bu şehre ve millete hizmet etmek için uğraşan bir yüksek mühendisin eşiyim.Eşim hala devlet memuru yaşamımızı devam ettirmek içinde öyle kalmak zorunda…”Mektup açık ve net. Yorumu da tamamen okuyucuya bırakılması gereken bir mail.

http://www.suleymangencel.com/ 14 - 12- 2006

13 Aralık 2006 Çarşamba

Devletin zirvesi 23 Aralık’ta Menemen’de

23 Aralık’ta Menemen’de yapılacak Kubilay’ı anma törenlerine bu yıl Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt katılacak. 2007 yılının Türkiye açısından hayli zor geçeceği bugünden belli. Dünden itibaren Avrupa Birliği ve Kıbrıs konularında başlayan siyasi atışma, Genelkurmay’ın kendilerine limanların açılmasına yönelik hükümetin attığı adımda kendilerine bilgi verilmediğine yönelik açıklaması, Ahmet Necdet Sezer’in yine aynı konudaki çıkışı, Tayip Erdoğan’ın bu açıklamalara verdiği, muhalefet liderlerinin dünkü grup toplantılarındaki konuşmaları… Hepsi birbirinden sert hepsi yaklaşan büyük mücadelenin ön adımları gibi…
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt uzun süredir izledikleri tavrı daha da netleştirmek 2007’deki seçimler öncesi topluma önemli bir mesaj vermek için Menemen’de düzenlenecek Kubilay törenlerine katılacaklar.
Geçtiğimiz yıllarda da irticaya karşı bir simge konumuna dönüşen Kubilay etkinlikleri bu yıl Türkiye’nin hatta dünyanın gündemine oturacak gibi görünüyor.
Törene CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da katılacak. Baykal daha önce hazırlanan program gereği 23 Aralık’ta İzmir’de olacak ve ESİAD’ın düzenlediği yemekte bir konuşma yapacaktı. Baykal bu programını sürdürecek ancak sabah yapılacak Menemen’deki Kubilay’ı anma törenlerine de cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanı ile birlikte katılacak.
Deniz Baykal’ın Menemen’e gelişi ile parti içindeki bir başka sorun yeniden ortaya çıkacak. Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin’in durumu.
Ancak bu kadar önemli bir törende bu tartışmanın çok öne çıkacağını sanmıyorum. Tahir Şahin de bu konu üzerinde durmuyor. Kubilay’ı anma törenlerine CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı davet ettiklerini söyleyen Şahin, bu törenlerin bu yıl ayrı bir noktada değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, parti içi sorunların törene yansıtılmayacağını net biçimde ifade ediyor.
Ahmet Necdet Sezer, Yaşar Büyükanıt ve Deniz Baykal’ın diğer muhalefet liderleriyle 23 Aralık’ta Menemen’de bir araya gelişleri Kurban bayramı ve yılbaşı sonrası siyaset sahnesinin ne kadar hareketli olacağının önemli göstergelerinden biri.
Bakalım devletin olacağı bu zirvede AKP ne oranda temsil edilecek. Başbakan Tayip Erdoğan ve hükümetin Menemen etkinliklerine karşı alacakları tavır, AKP’nin de 2007 siyasi tavrını biraz daha netleştirecek.
Laiklik, AB tartışmaları, güneydoğu sorunu ve Kıbrıs, Nisan ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ile kasım ayında yapılacak genel seçimlerin en önemli tartışmalarına neden olacak konuları.
Tabii bunlara Türkiye’nin ekonomik durumu, toplumun yoksullaşması ve Ermenistan gibi başka konular da eklenecek ve ülke 2007 yılını gerçekten çok zor geçirecek.
Bunun sinyalleri gelmeye başladı. Umarım 2007 yılında gerçekleşecek bu tartışmalar, Türkiye’nin gerçekten önünü açar ve ülke 2008 yılına çok daha sağlam adımlarla basar.
Bakalım, “Universiade’ta birlikte calıştığımız ve çok başarılı olduğumuz hükümet ile EXPO’da da birlikte çalışacağız. Bizim başka kimseye ihtiyacımız yok diyen” İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Menemen törenlerinde ne yapacak?
Menemen’e katılır da önümüzdeki günlerin siyasi vizyonunun ne olacağı konusunda biraz bilgilenir.
Aynı tespit İzmir İl Genel Meclisi CHP Grubu ile de ilgili…
Yıl 2007… Kendinize çeki düzen verin. Yoksa size çeki düzen verebilirler…

http://www.suleymangencel.com/ 13 - 12 - 2006

İzmir’in tepesinde kavga var

23 Aralık’ta Menemen’de yapılacak Kubilay’ı anma törenlerine bu yıl Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt katılacak.
2007 yılının Türkiye açısından hayli zor geçeceği bugünden belli. Dünden itibaren Avrupa Birliği ve Kıbrıs konularında başlayan siyasi atışma, Genelkurmay’ın kendilerine limanların açılmasına yönelik hükümetin attığı adımda kendilerine bilgi verilmediğine yönelik açıklaması, Ahmet Necdet Sezer’in yine aynı konudaki çıkışı, Tayip Erdoğan’ın bu açıklamalara verdiği, muhalefet liderlerinin dünkü grup toplantılarındaki konuşmaları… Hepsi birbirinden sert hepsi yaklaşan büyük mücadelenin ön adımları gibi…
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt uzun süredir izledikleri tavrı daha da netleştirmek 2007’deki seçimler öncesi topluma önemli bir mesaj vermek için Menemen’de düzenlenecek Kubilay törenlerine katılacaklar.
Geçtiğimiz yıllarda da irticaya karşı bir simge konumuna dönüşen Kubilay etkinlikleri bu yıl Türkiye’nin hatta dünyanın gündemine oturacak gibi görünüyor.
Törene CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da katılacak. Baykal daha önce hazırlanan program gereği 23 Aralık’ta İzmir’de olacak ve ESİAD’ın düzenlediği yemekte bir konuşma yapacaktı. Baykal bu programını sürdürecek ancak sabah yapılacak Menemen’deki Kubilay’ı anma törenlerine de cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanı ile birlikte katılacak.
Deniz Baykal’ın Menemen’e gelişi ile parti içindeki bir başka sorun yeniden ortaya çıkacak. Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin’in durumu.
Ancak bu kadar önemli bir törende bu tartışmanın çok öne çıkacağını sanmıyorum. Tahir Şahin de bu konu üzerinde durmuyor. Kubilay’ı anma törenlerine CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı davet ettiklerini söyleyen Şahin, bu törenlerin bu yıl ayrı bir noktada değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, parti içi sorunların törene yansıtılmayacağını net biçimde ifade ediyor.
Ahmet Necdet Sezer, Yaşar Büyükanıt ve Deniz Baykal’ın diğer muhalefet liderleriyle 23 Aralık’ta Menemen’de bir araya gelişleri Kurban bayramı ve yılbaşı sonrası siyaset sahnesinin ne kadar hareketli olacağının önemli göstergelerinden biri.
Bakalım devletin olacağı bu zirvede AKP ne oranda temsil edilecek. Başbakan Tayip Erdoğan ve hükümetin Menemen etkinliklerine karşı alacakları tavır, AKP’nin de 2007 siyasi tavrını biraz daha netleştirecek.
Laiklik, AB tartışmaları, güneydoğu sorunu ve Kıbrıs, Nisan ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ile kasım ayında yapılacak genel seçimlerin en önemli tartışmalarına neden olacak konuları.
Tabii bunlara Türkiye’nin ekonomik durumu, toplumun yoksullaşması ve Ermenistan gibi başka konular da eklenecek ve ülke 2007 yılını gerçekten çok zor geçirecek.
Bunun sinyalleri gelmeye başladı. Umarım 2007 yılında gerçekleşecek bu tartışmalar, Türkiye’nin gerçekten önünü açar ve ülke 2008 yılına çok daha sağlam adımlarla basar.
Bakalım, “Universiade’ta birlikte calıştığımız ve çok başarılı olduğumuz hükümet ile EXPO’da da birlikte çalışacağız. Bizim başka kimseye ihtiyacımız yok diyen” İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Menemen törenlerinde ne yapacak?
Menemen’e katılır da önümüzdeki günlerin siyasi vizyonunun ne olacağı konusunda biraz bilgilenir.
Aynı tespit İzmir İl Genel Meclisi CHP Grubu ile de ilgili…
Yıl 2007… Kendinize çeki düzen verin. Yoksa size çeki düzen verebilirler…

http://www.suleymangencel.com/ 13 - 12- 2006

12 Aralık 2006 Salı

Köşe yazarlığı cahilliği…

Birileri Ersu Hızır’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliği vekili olarak çalışmasını, belki de asaleten atanmasını istemiyor anlaşılan, bazı gazetecilere ve köşe yazarlarına telefon ederek yeni isimler önermeye başladı. Önerilen isimleri daha sonra yayınlayacağım. Ancak İzmir medyasının ve özellikle köşe yazarlarının, CHP içinde yaşananları, genel merkez ile büyükşehir belediyesi arasındaki ilişki ağlarının hangi yöne doğru evrildiğini, bu evrilmede kimlerin hangi rolü üstlendiklerini kavramaktan uzak oldukları yazdıklarından anlaşılıyor.
Bazen öyle bir ismi gündeme getiriyorlar ki, insan ister istemez, “Bu adam acaba İzmir’de mi yaşıyor” ya da “Yazdıklarına bakılınca bizim mahalle bakkalı Ahmet Efendi’den bir farkı yok. Aynı zır cahillik. Ahmet Efendi’nin diğerinden farkı elinde bir sütunu olmaması” tanımlaması yapmak zorunda kalıyor.
Tabii bir köşe yazarı, bir konuda bu kadar bariz bir hata yapıyorsa, diğer yazılarının da ne kadar tutarlı olduğunu dikkate almak gerekiyor.
Aslında bunun tek nedeni var. Köşe yazarlarının her konuda yazma istekleri. Bunların nedenleri aslında çok açık:
1 – Bilgi birikimleri yeterli olmadığı için sağdan soldan gelen duyumları ve e-mailleri olduğu gibi köşelerine aktarıyorlar. Bu nedenle ortaya konu bolluğu çıkıyor.
2 – Bir konuda uzmanlaşmadıkları ve çalışmadıkları için yazdıklarının ne bir değeri oluyor, ne de insanlar tarafından dikkate alınıyor.
3 – Toplumla ilişkileri kesik olduğu için, doğrudan bilgi alışverişinde bulunmuyorlar. Üstelik analitik düşünme yetenekleri gelişmediği için gelen bilgileri de yanlış yorumluyorlar.
Gazete sahiplerinin ya da temsilcilerinin de köşe yazarı olgusuna öyle büyük önem atfettiklerini sanmıyorum.
Onların köşe yazarı saptama kriterleri de ilginç:
1 – Belli bir çevresi olmalı. Böylece bizim yazarı okuyan sayısına doğru orantılı olarak satışlarımızda da bir artış olur.
2 – Belli bir noktayı tutmalı. Böylece önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak bir sorunu bu yazarın ilişki ağları üzerinden çözerim.
3 – Rakiplerim 15 – 20 köşe yazarına sahip. Benim neyim eksik ki, ben de gazetemde bu kadar köşe yazarına yazma imkanı sağlarım.
4 – Bazı gazetecilere köşe yazdırarak genel merkezden atılmalarını engeller, kendilerine bir iş yaratmış olurum.
İzmir’de köşe yazanların ne kadar okunduğu konusunda doğru bir araştırmaya ihtiyaç var. O zaman kimlerin yazılarının ilgi çektiği, kimlerin yazılarının takip edildiği daha net biçimde ortaya çıkacak, belki gazeteler de bu kadar çok ismi sırtlarında taşımak zorunda kalmayacaklardır.

http://www.suleymangencel.com/ 12 - 12 - 2006

11 Aralık 2006 Pazartesi

EXPO’da İnciraltı ‘in’, Kocaoğlu ve Demirtaş ‘out’

EXPO 2015 için Milano ile yarışa giren İzmir için gerekli yasa sonunda çıktı. Ancak yeniden yapılanma konusunda şimdilik herkes susuyor. Kentin dinamikleri arasında süren çatışma, hükümetin bu kente yönelik siyasi beklentileri ve AKP’nin İzmir ekibinin son açıklamalarına dikkat ettiğimizde, bir yıldır “geyik muhabbeti”nden öteye geçmeyen EXPO için çok önemli kararların yılbaşından hemen sonra alınacağı net biçimde görünüyor.
Hükümet, bugün Ankara’ya gelecek Jianmin ile Loscertales’i ağırlayacak. BIE’nin iki yöneticisi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından kabul edilecek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşülecek. İki yönetici bunun ardından İzmir’e geçerek kentteki “geyik muhabbeti”nin son aşamasını yerine getirecekler.
Araya girecek olan Kurban bayramı ve yılbaşı sonrası hükümet EXPO 2015 için gerekli adımları atmaya başlayacak. Bunun mesajını da AKP İzmir İl Başkanı Ali Aşlık verdi. “Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda EXPO’nun resmi kurulları yani İcra ve Yönlendirme Kurulları oluşturulacak.”
Bu aşamada varolan İcra Komitesi’nin şu andaki yapısı ile yürümeyeceğini net biçimde görüyoruz. Dolayısıyla İTO Başkanı Ekrem Demirtaş net biçimde “out”lar arasında… İTO, İcra Kurulu’nda bir oda olarak temsil edilmeyi sürdürse bile, attan inip eşeğe binmekle aynı durum bu.
İkinci out hiç kuşkusuz İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu. Bu işin patronunun Dışişleri Bakanlığı, dolayısıyla hükümet olduğu netlik kazandı. Yönlendirme Kurulu’nun başına T.C. Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Kültürel İşler Daire Başkanı Necil Nedimoğlu’nun geliyor. İcra Kurulu başkanlığını ise hükümetin İzmir’e atadığı bir isim, İzmir Valisi Oğuz Kağan Köksal üstlenecek.
Bu noktada Aziz Kocaoğlu’nun hangi sıfatla EXPO 2015 çalışmalarında bulunacağını merak ediyorum doğrusu. Yardımcı oyuncu olarak mı bilemiyorum.
Ali Aşlık’ın “BİE’nin 2015 EXPO’yu İzmir’e vermesi halinde kente en az 10 milyar dolarlık altyapı yatırımı yapacağız” sözü, bu işin patronunun kim olduğunu net biçimde ifade ediyor gibi….
Patron belli ise, EXPO’nun yapılacağını mekanı da patron belirleyecektir. Hükümet bu konuda iki yeri işaret ediyor. Çiğli ve İnciraltı… Çiğli’nin dezavantajlarını da dikkate aldığımızda İnciraltı bölgesinin EXPO 2015 için tahsis edileceğini söylemek yanlış olmaz sanırım…
Kocaoğlu istediği kadar çıkıp basına, bu konudaki engin deneyimlerine dikkat çekerek bilgi verebilir, “Ben Urla’yı istiyorum” diye… Ancak bu işin patronu hükümet olduğuna ve Aziz Kocaoğlu bu konudaki tüm yetkisini hükümete devrettiğine göre, dışarıdan biri olarak yer belirleme konusunda ne kadar etkin olduğunu bir kez daha düşünmesi gerekiyor.
Üstelik birkaç gün önce yaptığı açıklamada, “Kanaat önderliğine soyunan kişilerin aklı selimle kendini aşarak kenti düşünerek konuşmasında İzmir için fayda var. Kimse kentin huzurunu kaçırmasın” tespiti yapan Kocaoğlu’nun hükümetin EXPO için İnciraltı’nı istemesi karşısında ne tür bir açıklama yapacağını da açıkça çok merakla bekliyorum.
Bakalım o zaman “Universiade’da olduğu gibi tek başımıza, sadece hükümetle işbirliği içinde EXPO organizasyonu başarıyla sırtlayıp götüreceğiz” diyebilecek mi?
Cumhurbaşkanlığı seçiminin kıran kırana geçeceği, AKP-CHP mücadelesinin en üst seviyeye tırmanacağı, genel seçim startının verileceği 1997 yılının ilk aylarında.
Tabii Aziz Kocaoğlu AKP’ye geçiyorsa, yukarıda yaptığım tespitlerin tamamını geri alıyorum.
Gerçi birkaç gün önce de DSP’ye geçeceğine yönelik bir geyik dolaşıyordu İzmir semalarında…
Bakarsınız yarın, “TKP Kocaoğlu’nu istiyor” şeklinde bir manşet ile de karşılaşabiliriz.

NOT: Dünkü Yenigün Gazetesi’nde yayınlanan Ümit Yaldız’ın köşesinde, CHP İzmir milletvekilleri Abdürrezzak Erten ve Enver Öktem’in 15 Aralık’ta İzmir’de olacakları ve uzun süre kalacakları belirtiliyordu. Bu turdan haberi olmayan bir gazeteci olarak, bu iki milletvekiline telefonla ulaşacağımı ve bu turun içeriğinin ne olacağını öğrenip bu sütundan sizlere ulaştıracağımı söylemek isterim. Bu tur bu kadar büyük bir gizlilik içerisinde gerçekleştiriliyorsa, içeriğinin gerçekten çok önemli olması gerekiyor... Bu notu okuyan kaç kişinin milletvekillerinin Ankara'dan geldiğini bilmediğim tespitine inanacağını da merak ediyorum doğrusu.

http://www.suleymangencel.com/ 11 – 12 -2006

8 Aralık 2006 Cuma

Buzlar eriyor mu

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu 2 günlük Ankara turunda İzmir için bazı girişimlerde bulunmuş. Göreve gelmesinden sonra bugüne kadar bir arpa boyu yol gidilmediği için Kocaoğlu’nun girişimlerinin İzmir’e ne kazandıracağını bir kez daha düşünmemiz gerekiyor.
Bu çerçevede Aziz Kocaoğlu’nun Ankara’da devlet ile yaptığı temaslar beni hiç ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren Kocaoğlu’nun Ankara’da yaptığı siyasi temaslar.
Aziz Kocaoğlu’na Ankara’da eşlik eden isim İzmir eski il başkanı Turan Karakaş. Son bir yıldır Kocaoğlu’nun dışarıdan hukuk danışmanlığını yapan Karakaş’ın, Hasan Fehmi Mani-Aziz Kocaoğlu catışmasının tam ortasında olduğunu, iki isim birbirleriyle konuşmazken aralarındaki iletişimi Turan Karakaş’ın sağladığı biliniyor. Hasan Fehmi Mani’nin yakın arkadaşı olan Turan Karakaş’ın, genel merkeze ve Baykal’a yakınlığı da bir başka gerçek.
Kocaoğlu’nun Karakaş ile birlikte yaptığı Ankara turu, Deniz Baykal’ın 23 Aralık’ta ESİAD için geleceği İzmir gezisinde büyükşehirin iki açılışını yapma avantajını da beraberinde getirdi.
Şimdi herkes genel merkez-Kocaoğlu arasındaki ilişkiler yumuşuyor mu sorusunu sormaya başladı.
Bana göre böyle bir yumuşama sözkonusu değil. Ancak Kocaoğlu’nun genel sekreter vekili atanması sırasında aldığı tutum, Ankara’nın dikkatini çekmiş. Alaattin Yüksel takımının dışında, genel merkeze yakınlığı ile bilinen Ersu Hızır’ın bu göreve getirilmesi dikkatle izlenmiş Ankara’da.
CHP’nin gençlik kollarından gelen, bir yanı Antalyalı olan, Ankara’da yerel yönetimlerde bulunmuş bir ismin genel sekreter vekilliği görevine getirilmesi, “Kocaoğlu doğru yolu görmeye başladı” şeklinde yorumlanmış olabilir. Deniz Baykal’ın Çiğli ve Karşıyaka’nın açılış ve temel atma taleplerini dikkate almadığı bir dönemde genel başkanın büyükşehir açılışlarına katılması ilginç.
Bu süreçte akla bir çok soru geliyor:
1 - Kocaoğlu, bugüne kadar kendisine akıl veren Alaattin Yüksel ile ipleri koparıyor mu?
2 – Kocaoğlu’nun genel merkez ile barışması yönünde attığı adımların arkasında Turan Karakaş mı duruyor?
3 – Genel merkez, tüm yaşananlardan sonra Aziz Kocaoğlu’na ne kadar güveniyor.
4 – İl Başkanı Selçuk Ayhan, Ankara’da olan bu gelişmelerin ne kadarından haberdar?
Önümüzdeki günler ilginç gelişmelerin yaşanmasına neden olacak anlaşılan. Biz de izleyeceğiz tabii ki…
Olayların arka planını çözmek, ilişki ağlarının nasıl geliştiğini, kimlerin ön plana geçtiğini anlamak için ciddi bir çalışma gerekecek.
Türkiye’de siyaset yapmanın zorluğu bilinir. Ancak CHP’de siyaset yapmak ise öyle herkesin başaracağı bir iş değil açıkçası...

http://www.suleymangencel.com/ 08– 12 -2006

5 Aralık 2006 Salı

Hasan Fehmi Mani dönemi

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun bir hafta önce genel sekreteri Hasan Fehmi Mani ile yollarını ayırması bir bomba etkisi yarattı İzmir’de.
Olayın iki yönü özellikle şaşırttı İzmirlileri. Birincisi Aziz Kocaoğlu’nun 4 gün içerisinde yaptığı birbirinden çok farklı açıklamalar…
Bir gün önce “Hasan Fehmi Mani’nin istifasını karşılıklı olarak görüşmüş ve bir karar bağlamıştık” diyen Kocaoğlu, bir gün sonra, “Olay basına sızdırılınca görevine son verdik” açıklaması yaptı, son olarak da “Hasan Fehmi Mani’nin Beşiktaş Belediyesi’ne geçişi konusundaki muvafakatnameyi imzaladım” diyerek ne yaptığını ya da ne yapmak istediğini bir türlü anlatamadı.
Bir belediye başkanının bir konu üzerine birkaç gün içerisinde birbirinden bu kadar farklı açıklama yapması ister istemez, “Neden” sorusunu gündeme getiriyor. Yoksa Kocaoğlu, bu tür şaşırtmacalarla olayın çok boyutluluğunun tartışılmasını istemiyor mu?
İkinci nokta ise, Mani’nin gidişi ile başlayan yazı dizileri ve Hasan Fehmi Mani döneminin irdelenmesi.
Ahmet Piriştina’nın birinci döneminin tamamını kapsayan, ve bugüne kadar uzanan süreçte toplum hep Mani ismini duydu, ona yönelik eleştirileri dinledi. Ancak kimse bu dönemin net araştırmasını gözler önüne sermedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi özellikle yatırım programlarında Mani ile ne kadar başarılı oldu? Hasan Fehmi Mani, bazı şeyleri kamuoyu ile tartışmadığı için hangi önemli noktalar İzmirlilere tam olarak anlatılmadı?
Hasan Fehmi Mani gerçekten İstanbulluları mı korudu, yoksa tüm ihale süreçlerinde objektif olmayı mı tercih etti?
İzmir Büyükşehir Belediyesi’de yaşanan iç çekişmeler, gerek Piriştina gerekse de Aziz Kocaoğlu döneminde hangi boyutlara ulaştı? Bu gruplar arası çekişmeden kimler nasıl yararlandı?
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, koltuğa oturduktan sonra belediyede yaptığı yeni düzenlemeler sistemi hangi açmazlara sürükledi?
Bir Büyükşehir belediye başkanı olarak Kocaoğlu bu yükün altından kalkabilecek yeterli bilgi donanımına sahip mi? En azından psikolojik açıdan bu yükü kaldırabiliyor mu?
İşte tüm bu sorunların yanıtlarını önümüzdeki günlerde bu sitede yayınlamaya başlayacağımız Özel Hasan Fehmi Mani dosyasında bulabileceksiniz. Sadece yorum olarak değil, rakamlarla, yapılanlarla birlikte Hasan Fehmi Mani döneminin geniş bir analizini yayınlayacağız.
Bunu yapmamızın tek nedeni var. Tarihe not düşmek.
Belirli çıkar gruplarının sesleriyle ortaya çıkan, ardından koroya dönüşen bir bakış açısına karşı, gerçeklerin ve yaşananların en azından objektif olarak İzmir kamuoyu tarafından bilinmesi gerekiyor.
Önemli olan topluma karşı görevin yerine getirilmesi…

http://www.suleymangencel.com/ 05 - 12- 2006

4 Aralık 2006 Pazartesi

Mardin geceleri

İzmir’de yaşayan Mardinliler sayısının hayli yüksek olduğu sosyolojik bir gerçek. Mardinli nüfusunun yüksekliği, Mardinlilerin siyasi alanda da etkili olmasını gündeme getiriyor. İzmir’de Mardinliler tarafından kurulan iki dernek var. Birincisi Mardinliler Derneği diğeri ise Ege Mardinliler Derneği.
Bu iki dernek arasındaki en büyük fark, ideolojik… Her iki derneğin 15 gün arayla düzenlediği gecede de bu fark net bir biçimde ortaya çıktı.
Mardinliler Derneği’nin Balçova Termal tesislerinde düzenlenen yemeğinde etkili olan taraf AKP ve Saadet Partisi mensuplarıydı. Kürtlerin de bu dernekte faal olarak çalıştıkları biliniyor.
Buna karşılık cumartesi akşamı Ege Palas’ta düzenlenen Ege Mardinliler Derneği’nin katılımcılarının büyük bölümünü sosyal demokratlar oluşturdu. CHP İzmir milletvekili Vezir Akdemir’in de bulunduğu geceye CHP’nin yoğun katılımı vardı. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’in de hazır bulunduğu yemekte en büyük alkışı CHP İzmir milletvekili Mardin asıllı Abdürrezzak Erten’in telgrafı aldı.
Yemeğe CHP’nin genel merkez muhalefeti davet edilmemişti. Bu nedenle İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve kendisine yakın hareket eden belediye başkanlarıyla İzmir il başkanı Selçuk Ayhan yoktu. İzmir milletvekilleri Bülent Baratalı, Türkan Miçooğulları, Sedat Uzunbay da yoktu yemekte. Olmaları da beklenmiyordu açıkçası…
Yemeğe katılanlar arasında Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur, Güzelbahçe Belediye Başkanı Ertan Avkıran, Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ ve Konak Belediye meclis üyelerinin büyük bölümü de hazır bulundu. İlçe başkanlarının tamamı yemekteydi. Konak İlçe Başkanı Tayfun Emre dışında. Bu da zaten çok normal. Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy’un ne aradığını çıkaramadım bu arada. Ama, neyse…
Yaklaşan genel seçimler nedeniyle yapılan kulisin ağırlığını söylememe gerek yok sanırım. Herkes bir köşede konuşuyor, seçim öncesi hem CHP’de sıralamanın nasıl olacağı konusunda yorum yapmaya çalışıyordu.
Gecenin en çok konuşulan konularından biri de Hasan Mani’nin genel sekreterlikten ayrılması ve Ersu Hızır’ın atanmasıydı. Genel merkezin bu atamalar sonucunda Kocaoğlu’na bakışının nasıl olacağı konusu da en çok tartışılan konulardan biriydi.
Gördüğüm kadarıyla yeni genel sekreter tartışması önümüzdeki günlere de damgasını vuracak.
Gecenin sonlarında her zamanki gibi müzik ve eğlence vardı. Her şey iyi de, bu geleneksel Reyhani’nin oynanış tarzının biraz sorgulanması gerekiyor.
Reyhani’yi en iyi oynayan İzmir’deki Mardinlilerin kimler olduğunu çok merak ediyorum açıkçası…

http://www.suleymangencel.com/ 04 - 12- 2006

1 Aralık 2006 Cuma

Hızır gibi yetişti

İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Vekili Hasan Fehmi Mani’nin görevinden ayrılmasından sonra herkes bu koltuğa kimlerin oturacağını tartışmaya başladı. Aziz Kocaoğlu bu görev üzerinde fazla spekülasyon yapılacağını tahmin etti ve çok kısa süre içerisinde yeni ismi açıkladı: Ersu Hızır.
Kocaoğlu bu ismi açıklamasının altında yatan nedenler nelerdir:
1 – Genel Merkez ile olan ilişkisini yeniden düzenleme fırsatı… Kocaoğlu, Mani’nin ayrılmasıyla birlikte oluşan olumsuz havaya, Alaattin Yüksel ekibinden birini atayarak genel merkezin tepkisini almayı istemedi. Göreve Ahmet Piriştina ile başlayan, Ankara kökenli Ersu Hızır’ın bu göreve atanmasıyla genel merkezin şimşeklerini üzerine çekmedi.
2 – Ersu Hızır’ın uzun süredir İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmasının işlerin aksamasını engelleyeceği görüşü. Dışarıdan bir ismin getirilmesi halinde yeniden bir öğrenme süreci geçirileceği ve en az 6 ayın kaybedileceği de hesaplandı.
Şimdi herkesin merakla beklediği Aziz Kocaoğlu-Ersu Hızır ilişkisinin süresi. Bir grup, Kocaoğlu’nun genel merkezle olan ilişkilerinin düzeltilmesine, en azından genel merkezin böyle bir algıya kapılmasından sonra Hızır’ın da görevine son verileceğini düşünüyor. Hem de Kocaoğlu’nun, “Bakın yine Ahmet Piriştina bürokratını getirdim. Ancak istenilen başarı sağlanmadı” diyerek kendi ekibinin en önemli ismini genel sekreter olarak ataması.
Diğer grup ise Ersu Hızır’ın özellikle partinin aktif gruplarıyla koordineli olarak çalışarak yerini sağlamlaştıracağını, büyükşehir belediyesini iyi tanıdığı için burada kuracağı ilişkilerle daha da güçleneceğini ileri sürüyor.
Her iki görüşün de ne kadar doğru olacağı önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak. Ancak benim yorumum Aziz Kocaoğlu’nun Ersu Hızır ile bir dönem daha gidebileceği yönünde. Çünkü Alaattin Yüksel ekibinde bu görevi yüklenecek bir isim yok. Dolayısıyla Aziz Kocaoğlu genel seçimleri genel sekreter vekili Ersu Hızır ile birlikte görecek, seçim sonuçlarına göre hareket edecek.
Kocaoğlu’nun hareket alanının neler olacağı, siyasi açılımlarını da yakında tartışmaya başlayacağız. Bu açılımlar da kimlerin hangi noktalarda hareket edeceğini, kentin siyasi dinamikleriyle Kocaoğlu ilişkinin hangi yöne evrileceğini hep birlikte göreceğiz.
Ahmet Piriştina için 2002’de, CHP’ye gelecek demiştim. 2004’te CHP’ye katıldı. Buna benzer bir siyasi öngörüyü Kocaoğlu için de yapmak gerekiyor yakın zamanda.
Önce Aziz Kocaoğlu-Ersu Hızır ilişkisini takip edelim, büyükşehirde yaşananları ve yaşanacakları gözleyelim, genel merkezin tavrını görelim, sonra bu tür öngörülerde bulunuruz.

http://www.suleymangencel.com/ 01 – 12 -2006

30 Kasım 2006 Perşembe

Mani sonrası gelişmeler

İzmir medyası bu sabahtan itibaren tef çalıp oynayacak durumda. İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Hasan Fehmi Mani’nin Büyükşehir ile ilişkisinin kesilmesi, İzmir medyasını oldukça rahatlatmış sanırım.
Bu görev değişikliğinin Aziz Kocaoğlu’nu da rahatlattığı açık. Zira uzun süredir Hasan Fehmi Mani ile çalışmak istemediğini açıkça deklare ediyor, Mani’nin yetkilerini kısıtlıyordu Kocaoğlu.
İzmir medyasının neden Hasan Fehmi Mani’yi karşısına aldığını merak etmiyor değilim. Sorun kanaletler mi, yoksa metro inşaatı mı?
Ben ikisinin de olduğunu sanmıyorum. İzmir medyası toplumun beklentilerine yanıt verseydi, bugün bu durumda olmazdı zaten. Bana göre İzmir medyası kendi beklentilerine yanıt vermediği, belki de bu konuda büyükşehir belediye başkanının elini kolunu bağladığı için Mani’ye karşı tavır koyuyor, bunun için bir kamuoyu yaratıyordu.
Eğer böyle bir şey varsa Mani’nin bunu net biçimde ortaya koyması ve tartışmaya açması da gerekecek. Kimbilir, önümüzdeki süreçte böyle bir adım atar Mani.
Aslında Aziz Kocaoğlu için şimdi çok zor bir dönem başlıyor. Beğense de beğenmese de İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki yatırımlar konusunda uzmandı Mani. Ve bütçenin doğru harcanması konusunda tedbirli davranıyordu.
Yerine gelecek olan isim İzmir’i ne kadar tanıyacak, yatırım programını nasıl devam ettirecek ve en önemlisi bütçenin doğru kullanımını nasıl sağlayacak?
Kulislerde dolaşan isimlere baktığımızda böyle bir görevi kaldırıp kaldıramayacağı belirsiz bir çok isimle karşılaşılıyor. Tabi bunu önümüzdeki süreçte izleyeceğiz.
Mani’nin ayrılmasının Kocaoğlu – CHP Genel Merkezi ilişkisini de bir başka boyuta taşıyacağı kesin.
Genel merkezin gölgesinin bile büyükşehirde olmasından rahatsız olan Kocaoğlu, Mani’nin ayrılmasıyla genel merkeze karşı daha rahat tavır koyacak konuma geldi. Bu durum İzmir ile genel merkez arasında esen soğuk rüzgarların sertleşeceğine işaret.
Zaten önümüzdeki günlerde bu sütundan Kocaoğlu’nun önümüzdeki süreçte nasıl bir siyasi manevrada bulunacağını da tartışacağız. Kulislerden gelen bilgiler Kocaoğlu’nun Alaattin Yüksel ile birlikte genel seçim sonuçlarını beklediklerini ardından harekete geçeceklerini işaret ediyor.
Büyükşehirdeki kadrolaşmasını da tamamlayan Kocaoğlu’nun başka denizlere yelken açması son derece olası bir durum.

http://www.suleymangencel.com/ 30 - 11 - 2006

29 Kasım 2006 Çarşamba

Büyükşehir'de deprem mi var?

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çatışma açığa çıktı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Hasan Fehmi Mani’nin görevinden istifası gündeme geldi.
Aslında çok uzun süredir rahatsızdı Hasan Fehmi Mani. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun kendisine karşı örgütlenme sürecini başlatması, yetkilerini elinden alması Mani’yi daha önce de istifa eşiğine getirmişti.
Mani Ankara’da CHP Genel Merkezi’nde partinin üst-düzey yöneticileriyle görüşmede bulunmuş, ancak Deniz Baykal’ın, “Görevine devam et” sözleriyle istifa mektubunu kasaya saklayarak İzmir’e dönmüştü.
Daha sonra yine bir Ankara seyahatinde Kocaoğlu ve Hasan Fehmi Mani’yi bir arada gören Deniz Baykal, “Nasıl gidiyor, bir sorun yok değil mi” tarzı bir soru ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde böyle bir ayrışmanın doğru olmadığını iki tarafa da hissettirmek istemişti.
Ancak Kocaoğlu’nun “İzmir’i bir tek ben yönetirim, benden iyisi yoktur” yaklaşımının özellikle Ahmet Piriştina dönemi bürokratlarında ciddi sıkıntı yarattığı, bir bölümünün “Artık dayanamıyorum, bırakıp gideceğim” şeklinde tavır sergilediği herkes tarafından biliniyor İzmir’de.
Bundan sonra ne olur?
Eğer Hasan Fehmi Mani’nin istifası kesinleşirse, (Bu istifa bugün de olmayabilir. Ancak yakın gelecekte mutlaka karşılaşılacak bir durum) Aziz Kocaoğlu kendisine yakın bir isimle yoluna devam edecektir. Genel sekreterlik görevini başaracak bir ismin İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde var olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu. Ancak Kocaoğlu’nun bürokrat atama tarzına baktığımızda “başarılı olmalı” nitelendirilmesinin ilk sırada olmadığını zaten görüyoruz.
Mani’nin büyükşehirden ayrılmasından sonra Kocaoğlu ve ekibinin neler yapacağını hep birlikte izleyeceğiz.
Siyasi kulislerde ise, Kocaoğlu’nun kendisini İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na getiren CHP İzmir eski İl Başkanı Alaattin Yüksel ile birlikte siyasi alanda da ilginç bir adım atacağı tartışılıyor.
Kocaoğlu’ndeki siyasi deneyim yetersizliği, Alaattin Yüksel’deki “İzmir’in baronu benim” mantığının, bu ikiliye siyaset alanında büyük yanlışlar yaptıracağı toplumun geniş kesiminde kabul görse de, bunu pratik olarak yaşamanın dayanılmaz hafifliliği ayrı bir şey.
Bu süreçte Ecevit’in de kemiklerinin de çok sızlayacağını sanıyorum.

http://www.suleymangencel.com/ 29 - 11 - 2006

28 Kasım 2006 Salı

İl Genel Meclisi'nde özel gelişmeler

İzmir CHP’nin gözden uzak tuttuğu, fazla dikkate almadığı kurumlardan biri İl Genel Meclisi. Yeni yasalara göre önemi artan bu kurumun içinde yaşananlar pek de dışarı vurulmuyor. AKP-CHP koalisyonunun devam etmesi de İl Genel Meclisi’nde yaşanan bazı ayrışmaların su yüzüne çıkmasını engelliyor.

Geçtiğimiz ay yapılan grup başkanvekillikleri seçimi sırasında bu ayrışmaların bir bölümü tartışmaya açılmıştı. Yücel Özen’in seçimi kazanması ve AKP ile yeniden koalisyon yapması bu ayrışmaların suy yüzüne çıkmasını bir dönem daha geri atmış görünüyor.

Ancak meclis başkanlığı seçimlerinde il genel meclisindeki ayrışmanın tam anlamıyla ortaya çıkacağı kulislerde en çok konuşulan nokta.

Milletvekilliğine, olmadığı taktirde Çeşme Belediye başkanlığı’na hazırlanan Hakkı Berksü’nün bu iddiasını devam ettirmesi için bir dönem daha İl Genel Meclisi Başkanlığını istediği biliniyor. Ancak son seçimde grupbaşkanvekilliği için Yücel Özen’e karşı tavır alması önemli bir taktik hatası olarak değerlendiriliyor. Özen’nin Berksü’nün karşısına geçmesi ile birlikte Hakkı Berksü’nün yeniden meclis başkanlığına seçilmesi çok zor bir ihtimal.

İl Genel Meclisi’nin diğer milletvekili adayı Güler Tunçoku’nun da bu seçimde darbe yediği biliniyor.

Grupbaşkanvekilliği seçiminde Yücel Özen’e destek veren CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan’ın il genel meclisindeki etkisinin arttığı biliniyor. Ancak daha önce il başkanlığı görevini yürütürken kendisini koltuğundan eden ismin o dönemin il sekreteri Yücel Özen olduğunu da unutmaması şart.

Her ne kadar bu ikilinin son günlerde bir yakınlaşma içerisinde olduğu gözlense de, önümüzdeki süreçte siyasette beklentileri olan bu ikilinin ilişkisinde bir çatlama olma ihtimali çok yüksek.

Yeni Meclis Başkanı’nın ise kim olacağı kulisleri yapılmaya başlandı bile İl Genel Meclisinde. Büyük bir sürprize hazırlanmak gerekiyor anlaşılan. Bu sürprizin bir ayağında Adalet ve Kalkınma Partisi'ni de unutmamak gerekecek. Bu denge içerisinde AKP olmadan adım atmak hiç de kolay değil.

http://www.suleymangencel.com/ 28 - 11 - 2006

27 Kasım 2006 Pazartesi

Kızgın gelin

Bir gelin düşünün… Gelin olması planlanan asıl kadının ölümü nedeniyle, ailenin önde gelenleri tarafından gerdeğe sokulan... Üstelik küçük bir ilçede, mutlu, mesut yaşamayı planlarken, aniden büyük kente göç etmek zorunda kalan…
Gelin, bir taraftan çok zor geçen gerdek sonrası yeni yaşamını idame ettirmeye uğraşıyor, diğer taraftan, yeni geldiği büyük kentin koşullarını, ilişki ağlarını kendi algılaması çerçevesinde oturtmaya çalışıyor.
Üstü örtülü ama sert açıklamalarla, İzmir kamuoyunda soru işaretleri oluşturmaya başlayan Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun tavrı, ister istemez “kızgın gelin” tanımlaması üzerinde yoğunlaşmayı getiriyor.
Bir gün sivil toplum liderlerine çatıyor, diğer gün işadamlarına… Belediye bürokratları ise bu sertlikten en fazla nasibini alanlar arasında geliyor.
Birini göreve getiriyor, ardından iki ay sonra, “Bu benim işime yaramaz” diyerek kapının önüne koymaktan beter ediyor.
“Daha fazla tanıtıma ihtiyacım var, halk beni tanımıyor ve yaptıklarımı bilmiyor” diyerek televizyondan televizyona koşuyor, basın açıklamaları yapıyor… Bununla da yetinmeyip, ulusal basında yer almak için olmadık kapıları zorluyor.
Siyasetçilerin kamuoyunda tanınmaları için medyaya ihtiyaçları olduğu bir gerçektir. Ancak bir belediye başkanının hergün yerel basında sayfa sayfa açıklamalarının yayınlanmasının nedenini çok da anlamış değilim.
Günün birinde İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir medyası ilişkileri sorgulanmaya başlanırsa altından nelerin çıkacağını iyi hesaplamak gerekiyor. Ahmet Piriştina-İzmir medyası yazılarında olduğu gibi.
Ahmet Piriştina’ya yakın olanlar bile Aziz Kocaoğlu’nun ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Piriştina’ya göre daha fazla medyada yer aldığını kabul ediyorlar. Ancak şunu da ekliyorlar: “Medyada tartışma yaratacak açıklamalarla halkın dikkatini çekmeye çalışmak yarardan çok zarar getirebilir. Çünkü halk konuşanı değil, iş üreteni sever. Önceleri dinler, ama söylenenlerin hiçbiri yerine getirilmiyorsa dönüp bir daha yüzüne bile bakmaz.”

http://www.suleymangencel.com/ 27 – 11 -2006

24 Kasım 2006 Cuma

Miçooğlu-Özüerman çatışması

Genel seçime daha bir yıl var ancak politika çok çanlı. Bunun nedeni baharda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi. Karar verici mekanizmalar, kurumlar ve siyasetle ilgilenen herkes, cumhurbaşkanlığı seçiminin genel seçim havasında olacağına emin.
İzmir’de de bu canlılıktan nasibini almış görünüyor. Yeni aday adayları ortaya çıkıyor, mail ve mesajlarla bazı isimler ön plana çıkmaya çalışıyor.
Bu isimlerden biri de milletvekilleri dışında İzmir’i, CHP PM’de temsil eden tek isim Tülay Özüerman.
Öğretim görevliliğinin yanı sıra uzun süredir köşe yazarlığı da yapan Özüerman’ın özellikle kadın kontenjanını iyi kullanacağına ve Deniz Baykal’ın isimlerinden biri olacağına kesin gözüyle bakanların sayısı hiç de az değil.
Özüerman’ın bu aşamada en büyük rakibi bir önceki seçimlerde yine kendisi gibi kadın kontenjanını kullanmış olan Türkan Miçooğulları. Bülent Baratalı ekibinin Bülent Baratalı’dan sonra en önemli ismi olarak değerlendirilen Miçooğulları, Özüerman ile karşılaştırılma yapılmasından rahatsız.
“CHP İzmir’de benden iyi kadın milletvekili bulamaz” diyen Miçooğlulları’nın, Özüerman ismini duyduğunda yüz ifadesine bakanlar önümüzdeki bir yıl içerisinde birinci bölgede çok sert bir kadın mücadelesinin yaşanacağını anlamakta hiç zorlanmıyorlar.
Deniz Baykal ikisi arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsa ne olur?
Türkan Miçooğulları’nın en büyük dezavantajı genel başkana karşı Konak ilçe ve İzmir il kongresinde bayrak açanlara verdiği destek. Kulislerden gelen bilgiler, Baykal’ın bu ekibe karşı hala sorunlu olduğunu, kendisine karşı gerçekleştirilen tavrı bir türlü içine sindiremediği yönünde.
Zaten bu nedenle PM listesine kimsenin beklemediği bir ismi almıştı İzmir’den Deniz Baykal. Bunu yaparken de “Kendinizi bulunmaz ve değiştirilmez biri olarak sanmayın, Alternatifleriniz çok ve zaman içerisinde artacak” mesajını net biçimde vermeyi hedeflemişti.
Bu süreçten sonra işler nasıl gelişir bilinmez. Ancak kadın kontenjanı konusunda Özüerman’ın varolan bayan milletvekilleri kadar, hatta onlardan daha fazla şanslı olduğunu da vurgulamakta yarar var.
Üstelik Özüerman’ın İzmir’de ilişki ağını geliştirdiği ve Miçooğulları’na karşı bayrağı ele geçirdiğini hatta Türkan Miçooğulları’na yakın olan bazı isimlerle dirsek temasına giriştiği konuşuluyor CHP kulislerinde.
Özüerman’ın en büyük sıkıntısı CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan. Ancak Selçuk Ayhan’ın da milletvekili adayı olması, adaylık süreci içerisinde kendi geleceğini düşünerek hareket edeceğini dikkate aldığımızda Miçooğulları-Özüerman mücadelesine pek de karışmayacak gibi görünüyor.

http://www.suleymangencel.com/ 24 - 11 - 2006

23 Kasım 2006 Perşembe

Selçuk Ayhan, AB fonları ve CHP

CHP’nin Avrupa Birliği’nden Sorumlu İl Başkanı Selçuk Ayhan, ilçe ve belde belediyelerinin mali sorunlarını çözmek için Avrupa Birliği fonlarını kullanacaklarını, bunun için belediye başkanlarına ve çalışanlarına AB kursları düzenleyeceklerini açıkladı.
Burada iki nokta ister istemez dikkat çekiyor.
Birincisi, Aralık ayında limanların ve havaalanlarının Rum gemi ve uçaklarına açılmaması, diğer bir ifadeyle Ankara protokolünün uygulanmaması halinde AB’nin müzakereleri askıya alacağı açıklaması. Ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın AB’nin istekleri karşısında ürettiği politikalar. Baykal’ın son günlerdeki söylemi ile İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan’ın açıklamaları ne kadar örtüştüğünü birilerinin açıklaması gerekli.
İkincisi, AB fonlarının nasıl alınacağı ve kullanılacağı yönünde oluşan yanlış anlayış. Eğer bir belde ya da ilçenin Avrupa Birliği’nden alınacak bir fon ile kurtulacağı düşünülüyorsa, durum vahim demektir.
Belde ve ilçe belediye başkanları öncelikle Avrupa Birliği fonlarına ulaşma yollarını öğrenecekler. Ardından bu fonlar için gerekli projeyi yazacaklar. AB tarafından kabul edilebilecek bir projeyi yazmanın ne kadar zor olduğunu bu işle uğraşanlar iyi bilir. Proje daha sonra AB’ye sunulacak ve bekleme süreci başlayacak. Belki 5 ay, belki 7 ay.
Proje kabul edilse bile ikinci imzaların atılması ve proje bedelinin belediyeye ulaşması da ayrı bir süreç.
Dolayısıyla bu dönem bir AB fonuna başvuracak bir belediye başkanının 2009 yerel seçimlerine kadar bu fona ulaşıp ulaşmayacağı çok net değil.
Selçuk Ayhan, bu dahice fikri 4 gün önce Balçova termal tesislerinde Yücel Özen, Semra Aksakal ve Namık Kuyumcu ile birlikte olduğu yemekte mi üretti yoksa? Önümüzdeki günlerde CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan'dan daha ilginç fikirler ve projeler de bekliyoruz. Yoksa bize yazacak şey kalmayacak.
Bu arada dünkü yazımda İzmir milletvekili Hakkı Ülkü’nün İzmir Milletvekili Abdürrezzak Erten’e gösterdiği aşırı ilgiden sözetmiştim. Ancak Abdürrezzak Erten’in bu ilgiyi yanıtsız bıraktığını belirtmek ister zaten eşiyle birlikte gelen Hakkı Ülkü’nün yine eşi ile seyahate katılan Sedat Uzunbay ile yakın diyalog içinde bulunduklarının altını çizmek isterim.

http://www.suleymangencel.com/ 23 - 11 - 2006

21 Kasım 2006 Salı

Rodos seyahatinin ardından

Türkiye Ege Kıyıları ve Yunanistan Ege adaları 7’inci Ekonomi Zirvesi’nin Marmaris ve Rodos’ta gerçekleştirilen toplantı süreci tamamlandı. Medyada boy boy yayınlanan fotoğraflar ve yazılan “nitelikli” köşe yazılarıyla Türkiye ile Yunanistan arasında işlerin iyi gittiğini öğrendik. Aslında iki ülke arasında yerel bazda gerçekleştirilen ekonomik diplomasisinin hangi aşamada olduğunu, gerçek yüzüyle İTO Başkanı Ekrem Demirtaş’a sormamız gerekiyor. Tabii ne kadarını yanıtlarsa…
Kolay değil… 7 yıldır bu toplantıları düzenliyor Ekrem Demirtaş. Ve hala “İki ülke halkları arasındaki ilişkilerin artırılması için sivil toplum örgütleri inisiyatifinde hareket edilmesi gerektiği” vurgulanıyorsa, dönüp bir bakmamız gerekiyor, “Ne kadar yol almışız” diye.
Türk-Yunan ilişkileri ve İTO’nun Rodos seyahati medyada, işin uzmanları gazeteciler tarafından kaleme alınıyor. O nedenle fazla irdelemek bizim işimiz değil.
Bizi ilgilendiren, yaklaşan genel seçimler perspektifinde bu seyahatteki CHP milletvekillerinin tutumu ve davetli İTO meclis üyelerinin milletvekilleriyle olan yakın ilişkileri.
1 – İzmir Milletvekili, eski Aliağa Belediye Başkanı ve olaylı kurultayda Deniz Baykal’a karşı Zülfü Livaneli’yi destekleyen Hakkı Ülkü’nün, Abdürrezzak Erten’e gösterdiği aşırı ilgi gözlerden kaçmadı. Sürekli Erten hakkında olumlu konuşan Ülkü’nun bu tavrı pek anlaşılamadı. Hayrola… Biz bir şey atlıyoruz da, haberimiz mi yok.
2 – İzmirlilere 4 milletvekili olarak bayram ve kutlama tebriği gönderen ekibin sadece ikisi katılmıştı Rodos seyahatine. Yılmaz Kaya ve Erdal Karademir… Öncelere çekingen davranıyorlardı. Ancak cumartesi akşamı saat 01.00 sonrası nedense ortadan kayboldular. Cumartesi akşamları çok özeldir. Bu özel, sadece özeli yaşayanları bağlar!
3 – İzmir milletvekili Sedat Uzunbay, Ankara’da yaşanan “Ben VIP’ten çıkmazsam Ankara’dan çıkmam” skandalı sonrası Rodos seyahatine katılmış. Son dönemlerde sessizliğini koruyan Uzunbay, yine çok sessizdi Rodos’ta. Diğer milletvekilleriyle bir araya gelmemek için özel önem gösterdi.
4 – İTO’da milletvekili olmak isteyen meclis üyelerinin genel merkez ile yakın ilişkide olan milletvekilleriyle yaptıkları diyaloglar ise görülmeye değerdi. Bakalım hangileri genel seçimde attıkları taklaların semeresini görecekler?
5 – CHP milletvekillerinin özel önem verdiği bu gezide, gözler Bülent Baratalı ve Türkan Miçooğulları’nı aradı. Herkes bu ikilinin hangi gerekçelerle geziye katılmadıklarını tartıştı. Bunu nedeni, özel miydi, yoksa Kocaoğlu mu? Bu konu daha sonra tüm CHP tarafından tartışılacaktır.

http://www.suleymangencel.com/ 21 - 11 - 2006

20 Kasım 2006 Pazartesi

VİP'te doğan milletvekili

Geçen hafta yapılan uluslararası bir toplantıya İzmir milletvekillerinin büyük bölümü davet edildi. Bir kısmı mazeret göstererek katılmadı.Ancak aralarından birinin organizasyonu düzenleyen ekibe ilettiği istek çok ilginçti. Milletvekili, Ankara-İzmir seferini özel bir havayolu şirketi ile yapacağı için HAVAŞ’ın VİP hizmetlerinden yararlanamayacağını, kendisinin bir milletvekili olarak uçağa VİP kapısından binmediği taktirde bu toplantıya katılamayacağını, bunun için gerekli şartların yerine getirilmesi gerektiğini belirtti. Organizasyon komitesi bu çok önemli sorunu toplantıyı düzenleyen başkana bildirdi. Başkanın yanıtı başlıkta yazılanın aynıydı.
“Kendisi VİP’te mi doğmuş?”
İzmir’in bir ilçesinden başlayan ortalama bir yaşam biçiminin, “VİP olmazsa olmaz“ şekline dönüşmesi gerçekten çok ilginç.
Önümüzde seçimler var. Havaalanında VİP dışında bir başka çıkış kullanmayan vekilimizin, kendi genel başkanının dirsek göstermesi halinde genel seçim sonrası yaşadığı eski kente döneceğini ve VİP yaşamını sadece anılarında yaşayacağını bilmesi gerekiyor sanırım.
Üstelik yeniden adaylığının bıçak sırtında olduğu genel merkeze karşı yürüttüğü kampanya nedeniyle genel başkanın gözünden düştüğü şu sıralar, “VİP’ten başka başkan tanımam” tavrı ile nereye ulaşmak istediği de çok anlaşılmıyor milletvekililinin…
Son dönemlerde gerek Ankara’da gerek İzmir’de fazla görünmemesi de bu yüzden olmalı sanırım. Meclis’te Genel Kurul’a da fazla itibar etmeyen vekilimiz aslında VİP’te yaşıyormuş da kamuoyunun bundan haberi yokmuş.
Kendisini merak eden arkadaşlarının veya partililerin milletvekiline ulaşmaları için çaba göstermelerine gerek yok. Ankara’da Esenboğa Havaalanı VİP salonunda kendisini bulabilirler. Sayın milletvekilimizin uluslararası toplantıda nasıl bir performans gösterdiğini de önümüzdeki günlerde bu sitede tartışırız.
Aslında tartışılması gereken diğer nokta, milletvekilinin katıldığı uluslararası toplantının ne kadar başarılı geçtiği üzerine olmalı. Zira bize gelen bilgi karşı tarafın çok da etkili bir şekilde toplantıya katılmadığı yönünde.
Bu tür uluslararası toplantıların mutlaka siyasi arka planları vardır. Dolayısıyla siyasi iradenin desteği alınmadan bu tarz toplantıların başarıya ulaşması mümkün değildir. Sadece medyada bir iki gün haber olunur, ancak devamı gelmez. Tabii kurumun bu toplantılar için harcadığı bütçe ise kurumun meclisini bağlar.

http://www.suleymangencel.com/ 20 - 11 - 2006

19 Kasım 2006 Pazar

Konak - Mardin hattı

Konak Belediyesi’nin kardeş kent perspektifinde düzenlediği Mardin turu geçen hafta gerçekleştirildi. Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, Konak Belediyesi meclis üyeleri ile bir grup davetlinin bulunduğu topluluğa, İzmir milletvekilleri Abdürrezzak Erten, Enver Öktem ile Vezir Akdemir de eşlik etti. Gerçi milletvekilleri CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın isteği doğrultusunda Güneydoğu’da yaşanan sel felaketi dolayısıyla, Batman, Şırnak ve Urfa’nın köylerini dolaştıkları için Konak grubu ile akşamları bir araya gelebildi.
İzmir milletvekillerinin bir bölümü, İzmir’de kendi evlerinde dinlenirken, veya medyada boy gösterirken, diz boyu çamurun içinde dağ taş dolaşan, halkın sorunlarını dinleyen, bölgenin özel konumu nedeniyle kelle koltukta dolaşan milletvekillerinin de olduğunu görmek önemli bu aşamada.
Konak Belediyesi ile Mardin’e giden konukların ise orada neden oldukları tam olarak anlaşılamadı. Bu seyahate katılmalarının arkasında önümüzdeki yıl yapılacak olan genel seçimlerin mi, İzmir CHP’de beklenen gelişmelerin mi yoksa İzmir’in yeniden dizayn edilmesinde atılacak adımların saptanmasının etkili olduğu netlik kazanmadı.
Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ da derin araştırmalar yapmasına karşılık bu sorunun yanıtını bulamadı. Hatta, gece toplantılarını anlamak ve algılamak için çok çaba göstermesine karşılık bir ipucuna ulaşamadı. Bana ulaşan bilgiler, gerek tur sırasında gerek akşamları bazı odalarda ilginç görüşmelerin yapıldığı yönünde. Önümüzdeki günlerde bu görüşmelerin içerikleri daha açık biçimde ortaya çıkacaktır.
Konak Belediye Meclisi, CHP Grubu’nun bir bölümünün bu geziye katılması da üzerinde hayli tartışılacak bir konu. Genel merkeze muhalefet edenler yoktu bu gezide. CHP’nin Konak’taki muhalif grubu anlaşılan iyice kenara çekilmiş durumda. Zamanlarının dolmasını bekliyorlar.
Gezide ilginç anların yaşandığının da altını çizmek gerekiyor. Devlet eski Bakanı Işılay Saygın’ın bakanlığı sırasındaki Güneydoğu gezisinde Mardin’in önemli isimlerinden birinden evlenme teklifi aldığını biliyor muydunuz?
Ya Konak Meclis üyesi Rukiye Acar’ın, Işılay Saygın benzeri bir olayla karşı karşıya kaldığını?
Konak meclis üyesi Salih Göçmen’in bundan sonra “Mor Salih Efendi” olarak adlandırılacağını?
Önümüzdeki aylarda bu tür seyahatlerin artacağı kesin. Tabii ki, bu seyahatlerin büyük bölümü Ankara’ya yapılacaktır. Ancak Ankara’daki karar vericilerin ziyaret ettikleri kentlere de ciddi bir akın olacağı kesin gibi... Bu aralar yapılacak en doğru iş bir seyahat şirketi kurarak, siyaset turizmini başlatmak olacaktır sanırım.

http://www.suleymangencel.com/ 19 - 11 - 2006

13 Kasım 2006 Pazartesi

Konak - Mardin hattı

Konak Belediyesi’nin kardeş kent perspektifinde düzenlediği Mardin turu geçen hafta gerçekleştirildi. Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, Konak Belediyesi meclis üyeleri ile bir grup davetlinin bulunduğu topluluğa, İzmir milletvekilleri Abdürrezzak Erten, Enver Öktem ile Vezir Akdemir de eşlik etti.
Gerçi milletvekilleri CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın isteği doğrultusunda Güneydoğu’da yaşanan sel felaketi dolayısıyla, Batman, Şırnak ve Urfa’nın köylerini dolaştıkları için Konak grubu ile akşamları bir araya gelebildi.
İzmir milletvekillerinin bir bölümü, İzmir’de kendi evlerinde dinlenirken, veya medyada boy gösterirken, diz boyu çamurun içinde dağ taş dolaşan, halkın sorunlarını dinleyen, bölgenin özel konumu nedeniyle kelle koltukta dolaşan milletvekillerinin de olduğunu görmek önemli bu aşamada.
Konak Belediyesi ile Mardin’e giden konukların ise orada neden oldukları tam olarak anlaşılamadı. Bu seyahate katılmalarının arkasında önümüzdeki yıl yapılacak olan genel seçimlerin mi, İzmir CHP’de beklenen gelişmelerin mi yoksa İzmir’in yeniden dizayn edilmesinde atılacak adımların saptanmasının etkili olduğu netlik kazanmadı.
Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ da derin araştırmalar yapmasına karşılık bu sorunun yanıtını bulamadı. Hatta, gece toplantılarını anlamak ve algılamak için çok çaba göstermesine karşılık bir ipucuna ulaşamadı. Bana ulaşan bilgiler, gerek tur sırasında gerek akşamları bazı odalarda ilginç görüşmelerin yapıldığı yönünde. Önümüzdeki günlerde bu görüşmelerin içerikleri daha açık biçimde ortaya çıkacaktır.
Konak Belediye Meclisi, CHP Grubu’nun bir bölümünün bu geziye katılması da üzerinde hayli tartışılacak bir konu. Genel merkeze muhalefet edenler yoktu bu gezide. CHP’nin Konak’taki muhalif grubu anlaşılan iyice kenara çekilmiş durumda. Zamanlarının dolmasını bekliyorlar.
Gezide ilginç anların yaşandığının da altını çizmek gerekiyor. Devlet eski Bakanı Işılay Saygın’ın bakanlığı sırasındaki Güneydoğu gezisinde Mardin’in önemli isimlerinden birinden evlenme teklifi aldığını biliyor muydunuz?
Ya Konak Meclis üyesi Rukiye Acar’ın, Işılay Saygın benzeri bir olayla karşı karşıya kaldığını?
Konak meclis üyesi Salih Göçmen’in bundan sonra “Mor Salih Efendi” olarak adlandırılacağını?
Önümüzdeki aylarda bu tür seyahatlerin artacağı kesin. Tabii ki, bu seyahatlerin büyük bölümü Ankara’ya yapılacaktır. Ancak Ankara’daki karar vericilerin ziyaret ettikleri kentlere de ciddi bir akın olacağı kesin gibi...
Bu aralar yapılacak en doğru iş bir seyahat şirketi kurarak, siyaset turizmini başlatmak olacaktır sanırım.

http://www.suleymangencel.com/ 13 - 11 - 2006

12 Haziran 2006 Pazartesi

Ben, "güle güle" derim...

Milliyet Gazetesi Ege ilavesinin bugünkü “kulis” haberi ile Aziz Kocaoğlu-DSP ilişkisi yazılı medyaya da taşınmış oldu. Birkaç gün önceki yazımda bu olasılığa değindiğim için bana garip gelmedi bu haber.
Aslında Aziz Kocaoğlu’nun DSP’ye geçişi iki anlamda olumlu olur:
1 – CHP Kocaoğlu’nun ayrılmasıyla birlikte muhalefete çekilir. İzmir’de Kocaoğlu ve arkadaşları nedeniyle yaşanan kan kaybının önüne geçilir.
Zaten bu tespit aylardır CHP kulislerinde tartışılıyordu. Kocaoğlu ile seçime girmenin ÇHP’ye pahalıya mal olacağı, Kocaoğlu aday olmasa bile bıraktığı olumsuz izleri silebilecek çok önemli bir ismin adaylığının gündeme getirilmesi gerektiği, bunun da kolay olmadığı vurgulanıyordu.
İşin ilginci Kocaoğlu konusunda yapılan bu tespitler sadece bir gruptan çıkmıyordu. Parti içerisinde birbirleriyle mücadele eden grupların belki de ortak tek düşünceleri buydu.
2 – DSP’nin Ecevit’in ölümü ile hızlı bir ivmede olmasa bile yükselişe geçtiği, bunun da CHP’ye zarar verebileceği konuşuluyor son kamuoyu yoklamalarının sonuçları dikkate alındığında… Kocaoğlu’nun, dolayısıyla yakın çalışma arkadaşlarının, özellikle Alaattin Yüksel’in de DSP’ye geçişlerinin, sosyal demokratların önemli mevzilerinden biri olan İzmir’de CHP’ye yeni bir hareket alanı yaratacağından bahsediliyor. Son bir buçuk yıldır yaşanan kan kaybının da bu transferle birlikte önleneceği vurgulanıyor.
Benim için asıl ilginç nokta, bu haberin Milliyet Gazetesi’nde kullanılmış olması. Kocaoğlu’nun son aylarda birlikte hareket ettiği medya grubunun Doğan grubu olduğu herkes tarafından net biçimde biliniyordu. Hürriyet Gazetesi Ege Temsilcisi Hakan Tartan’ın eşinin İZFAŞ’ta Kocaoğlu’nun isteği üzerine danışman olarak göreve başlaması, Kocaoğlu’nun Doğan Grubu kanal ve gazetelerinde haber olarak yer alması bu ilişkinin “önemini” daha net ortaya koyuyordu.
Ancak Kocaoğlu’nun en yakınında bulunan isim Milliyet Gazetesi temsilcisi Bülent Zarif… Kulislerde, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın birkaç yakın arkadaşıyla birlikte Bornova’daki yeni evinde bu gazetecilerle bir araya geldiği, fikir alışverişinde bulunduğu konuşuluyor.
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’in Kocaoğlu konusundaki açıklaması ise benim açımdan umut verici. Ege Mardinliler Derneği gecesinde konuşma talebi reddedilen, buna rağmen inatla yerinde oturan, masaya kadar uzatılan bir mikrofondan yine koltuğundan kalkmadan solanda bulunanlara mesaj vermeye çalışan bir liderin böyle bir stratejik hata yapmasını da normal karşılıyorum.
Zeki Sezer Ankara’da yaşayan bir genel başkan. İzmir’in dengelerini ve toplumun bakış açısını bilmesi mümkün değil. Ancak İzmir İl Başkanı Özdemir Sökmen’in, Kocaoğlu konusundaki açıklamaları ister istemez “DSP İzmir il başkanı Trabzon’da mı yaşıyor” sorusunu getiriyor akla.
Sökmen’e bir uyarı… Her ne kadar Kocaoğlu’nun çok yakın çalışma arkadaşı Alaattin Yüksel, “Böyle bir şey yok” diyor, siz ise “Alaattin Yüksel DSP’ye gelirse normal üye olarak gelir, il başkanlığı istiyorsa yarışa girer” tespitini yapıyorsanız, yeni siyasetçi olmaya çalışan biri olarak yakın tarihe dönüp bir bakmanız gerekiyor.
Alaattin Yüksel ve Aziz Kocaoğlu ikilisi bundan iki yıl önce olağanüstü kurultayda CHP’nin Mustafa Sarıgül gibi bir ismin eline geçebileceği endişesi bile taşımadan Zülfü Livaneli’yi desteklediler. Livaneli’nin kazanması halinde genel sekreter adayı da belliydi: Alaattin Yüksel.
Kurultay sonrası Livaneli’nin partiyi terk etmesinin ardından bir grup tarafından genel başkanlığa önerilen, hatta bu konuda bir çalışma yapan da yine Alaattin Yüksel’in kendisiydi.
Yakın tarihte yaşanan bu “süper ego” deneyimlerini dikkate alarak çağrıda bulunmanızı, bu ikilinin DSP’ye gelmeleri halinde sizin koltuklarınızdan olacağınızı da bilmeniz gerekiyor.
Bu ikilinin DSP’ye geçişi halinde en çok benim eğleneceğim de açık ve net.

NOT: Dün kaleme aldığı Hasan Fehmi Mani yazım İzmir’de pek çok kişinin dikkatini çekmiş durumda. Tarihe not anlamına gelecek böyle bir dosyanın bu site dışında, büyükşehir-medya ilişkileri nedeniyle hiçbir gazetede gündeme getirilmesinin mümkün olmadığı da açık ve net.

http://www.suleymangencel.com/ 06 – 12 -2006

21 Ocak 2006 Cumartesi

Ülker'in şansı hala yüksek

Eline gelen bir fırsatı bu kadar kolay tepen başka bir takım var mı, bilemiyorum. Ülker eğer Real Madrit maçını kazansaydı, bugün ilk 5'e kalmanın rahatlığı içerisinde hareket edecekti. Ancak fikstür avantajı hâlâ Ülker'in elinde…
Bu hafta grubunun son sırasındaki Partizan ile oynayacağı maçı kesinlikle kazanması gerekli. İlk 5 sıra için mücadele eden diğer iki takıma göre çok büyük avantajı var Ülker'in. Pau Orthez'i iki maçta da yendiği için ikili averajda önemli bir şansa sahip. Üstelik Pau iki hafta içeride oynayacak, Siena ve Unicaja Malaga ile… Tek deplasmanı ise lider Panathinaikos ile Atina'da… İşi çok zor Pau Orthez'in…
Grubun 6'ncı takımının da son takım olarak finallere kalma şansı yok denecek kadar az.
Ülker'in en büyük avantajı, kendisinin en büyük rakibi olan Siena'nın Pau Orthez ve Ülker ile deplasmanda, Real Madrit ile kendi sahasında oynaması. Ülker kendi sahasındaki iki maçı kazandığı taktirde hiç bir sorun kalmayacak kendisi için.
Ancak görülen, Siena maçının bir ölüm-kalım maçına dönüşeceği yönünde…
Ülker'in bu iki maçı da kazanabilecek gücü var. Öncelikle daha takım havasında oynamaya başladılar. Üstelik Gulyas'ın takıma katkısı beklenenin çok üstünde. Mirsat'ın da takıma dönmesiyle bir sorun yaşanacağını ben açıkçası beklemiyorum. Real Madrit maçında iyi oynayamayan Stefanov'un Siena ve Partizan maçlarında daha rahat olacağını, kendisine yönelik savunmanın bu kadar etkili olmayacağını bekliyorum.
Ancak Ülker ikinci grupta neler yapabileceğini şimdiden düşünmek zorunda.
Yükselişe geçen bir takım olmasına rağmen 4 maç kaybetmiş C Grubu 4'üncüsü Real Madrit'e İstanbul'da yeniliyorsa, ikinci grupta karşısına çıkacak güçlü takımlara karşı ne kadar etkili olacağını şimdiden hesaplamak zorunda Ülker. Aksi taktirde ikinci turda bu organizasyona veda eder.

Efes 3'üncü bitirir

Kazanmasını kimse beklemiyordu Efes'ten İsrail'de… Nitekim beklenen oldu. Bu hafta oynayacağı Lietuvos Rytas maçının sonucu hakkında da "şimdiden belli" diyebiliriz. Her ne kadar Rytas'ta bir düşüş yaşansa da, hızlı oyunuyla Efes'in önünde hâlâ favori. Efes'in bu maçı bırakarak Prokom Trefl ve Cibona maçlarına konsantre olmasında yarar var.
Efes'i 3'üncülük için takip eden Barselona'nın, bu hafta Cibona deplasmanına çıkacağını, ardından kolay kazanacağı İtalyan takımı Milano ile evinde oynayacağını, son maç için de Maccabi'ye gideceğini düşündüğümüzde, Efes'in önüne geçmesinin zor olduğunu görürüz. Barselona'nın tek şansı, ikili averajda 2 sayı önde olması. Ancak bu işin ikili averaja kalması da zor görünüyor bu saatten sonra.
Cibona ise tam cehennem maçları oynayacak. Barselona ve Efes ile içeride, Olimpiakos ile deplasmanda. Cibona kendi sahasındaki maçları kazanırsa bu grupta 6'ncılıktan daha yükseğe çıkabilir.
Olimpiakos'un da avantajı yüksek. Ligi artık bırakmış olan Prokom Trefl ve Milano ile deplasmanda karşılaşacak olan Olimpiakos, evinde ise Cibona ile oynayacak. 3'te 3 yapma olasılığı yüksek Olimpiakos'un.
Eğer 4 takım sadece kendi evlerindeki maçları kazanırsa, Efes 3'üncü sırada kalır. Olimpiakos'un 3”te 3 yapması halinde ise bugünkü verilere göre yine Efes 3'üncü sırada görünüyor. Olimpiakos ile aynı puanda olsa da, iki maçta da kazandığı için 3'üncülüğü alır Efes.
Barselona ekstra maç kazanmadığı taktirde Efes'in bir korkusu yok. Bu hafta deplasmanda oynayacakları Cibona maçı, kendileri kadar Efes'i de ilgilendiriyor. Ancak Cibona'nın gözünün daha yukarılarda olduğunu dikkate alırsak, bu maçı kazanmak için ter dökeceklerini söylemek yanlış olmaz.Üstelik şu ana kadar evinde tek maç kaybettiler, o da Maccabi'ye karşı.
Bu grubun 6'ncı takımının otomatikman finallere kalacağı net biçimde görülüyor. Çünkü diğer gruplarda o sırayı alacak takımların en azından 6 galibiyete ulaşmaları hiç de kolay görünmüyor.

Bamberg'e destek geldi

A Grubu'nun sürpriz ekibi Alman Bamberg, evinde Climamio Bologna'ya boyun eğdi. Bundan sonra oynayacağı 3 maç da çok zorlu Bamberg için. Ancak kendisini 5'incilik için takip eden Strasburg'un Olimpija deplasmanından puan çıkaramaması ve AEK'in Tau”ya kaybetmesi, aradaki farkın azalmasını engelledi. Bamberg'i takip eden üç takımın da son üç maçlarından sadece birini kaybetmeleri bile Bamberg”i bir üst tura geçiriyor. Bu takımlar arasında Bamberg'i yüzde 1 ile zorlama olasılığı olan tek takım AEK… Bamberg önümüzdeki iki maçı kaybeder, AEK iki maçı da kazanırsa son maç Atina'da Bamberg-AEK arasında… AEK'in 5'inci olarak bir üst tura çıkabilmesi için Bamberg'i 10 sayının üzerinde bir farkla yenmesi gerekecek. Üstelik AEK'in iki hafta sonra deplasmanda oynayacağı Benetton maçını da kazanması gerekiyor. Zor, hatta imkansız gibi görülüyor bu.
Önümüzdeki hafta her şeyi ortaya çıkaracak gibi görülüyor. Bundan sonra ikinci gruplara bakmak daha yararlı olacak gibi…

http://www.batug.com/ 21 - 01 - 2006

20 Ocak 2006 Cuma

Ülker ikinci tura kalır

Avrolig'in son haftalarına girerken, ikinci tura çıkacak takımların çoğu belli oldu. Geriye sadece üç takım kaldı belirlenecek olan. Onların da ikisi, bu hafta yapılacak maçlarla netleşecek gibi...
C Grubu'nda Ülker, geçen hafta oynadığı Partizan maçını farklı kazanarak ilk 16 için önemli avantaj elde etti. Ülker'in 5'incilik için yarıştığı iki takım olan Pau Orthez ile Montepaschi Siena arasındaki maçı Pau kazandı ve Siena'yı zor duruma soktu. Ülker ile aynı puana sahip Pau Orthez'in son iki maçı sırasıyla grup ikincisi Panathinaikos ile Atina'da ve grup birincisi Unicaja Malaga ile kendi sahasında. Pau'nun, bu iki maçtan birinden bile puan kaybetmesi halinde, 5'inci olması mucize!
Ülker bu konuda çok daha rahat. Bu hafta deplasmanda CSKA ile karşılaşacak olan Ülker, son maçında evinde, 5'incilik şansını iyice zora sokan Siena ile karşılaşacak.
Siena ise bu hafta kendi evinde Real Madrit'i ağırlayacak.

CSKA maçı çok önemli!

Form grafiği giderek yükseldiği iddia edilen, takım oyununu kavramaya başladığı belirtilen Ülker'in güçlü bir ekip olan Moskova ile yapacağı maçta sergileyeceği performans önemli… Ülker şu ana kadar kendi altındaki takımları deplasmanda da, evinde de yenmeyi başardı. Ancak grubun ilk dört sırasındaki takımlara karşı hâlâ galibiyeti yok.
Eğer Ülker bu hafta CSKA deplasmanında kazanırsa, iki noktada önemli ışık yakmış olacak:
1- İlk 16'ya katılma şansını yüzde 99'a yükseltmiş olacak. Kendisini takip edenlerin kaybetmesi halinde bu oran yüzde 100 olacak.
2- İkinci grupta kötü bir sıralamada yarışa başlamasına karşılık, güçlü takımları deplasmanda bile yenebilecek ölçüde güçlü bir takım olduğunu ortaya koymuş olacak. Böylece başarı çıtasını daha yükseğe çekebilecek.
Ancak iki hafta önce İstanbul'da Real Madrit'e yenildiğini dikkate alırsak, Ülker'in güçlü ekipler karşısında deplasmanda ne yapabileceğini şimdiden kestirmek zor. Yine de son iki haftada oynanan oyuna bakıldığında ve TBL'deki performansı dikkate alındığında, Ülker'de önemli bir çıkış yaşandığını görmek gerekiyor.

Efes sürprizi

Efes Pilsen'in deplasmanda grubun flaş ismi Lietuvos Rytas'ı mağlup edebileceğini açıkçası hiç beklemiyordum. Rytas'ın ardı ardına aldığı üç mağlubiyeti iyi okumak gerekiyor. Bu hafta yine kendi evinde Maccabi'yle, gelecek hafta ise Polonya'da Prokom Trefl ile karşılaşacak olan Rytas'ın yeniden yükselişe geçmesi halinde Efes bu grubu 3'üncü sırada bitirir.
Efes bu hafta diğerlerine göre çok daha kolay bir maça çıkıyor. Polonya temsilcisi Prokom Trefl'i İstanbul'da zorlanmadan yenebilecek güçte Efes. Ancak yapacağı son maç olan Cibona karşılaşması çok önemli. Sadece Efes açısından değil, Cibona açısından daha önemli bu maç. Cibona bu hafta Atina'da kendisiyle aynı puanda olan Olimpiakos ile oynayacak. Deplasmanda başarılı olamayan Cibona'nın bu maçı kazanması zor. Ancak En İyi 6'ncı Takım mücadelesinde 6 galibiyete ihtiyacı olduğu düşünüldüğünde, Cibona'nın bu son maçını, evinde oynayacağı Efes'e karşı kazanması gerekiyor. Bu bilinçle sahaya çıkacak Hırvat ekibi…
A Grubu'nda bundan sonra sıralamada bir değişiklik beklenmiyor. Sadece Olimpija'nın 6 galibiyete ulaşması ve En İyi 6'ıncı Takım olmak için Cibona ile gireceği mücadele önem kazanıyor bu grupta. Olimpija'nın dışarıda Climamio Bologna ve kendi evinde Benetton gibi grubun iki güçlü ekibiyle karşılaşacağını unutmamak gerekiyor bu arada.

Yükselen takımlar

İki hafta sonra ikinci tura çıkacak olan takımlar arasında form grafiği yükselenleri dikkatle izlememiz gerekecek. 22 Şubat'ta başlayacak ikinci turda kim daha favori görülüyor?
Ülker ve Efes Pilsen'in son maçlarda gösterdikleri performanslar, ikinci tur için de umut veriyor…
Son 9 maçını kazanan, geçen hafta da Panathinaikos'u Atina'da yenmeyi başaran Unicaja Malaga formunun zirvesinde.
İki yenilgisini de sadece Malaga'dan alan Panathinaikos da yine favori ekiplerden biri..
CSKA Moskova ve Real Madrit ise mağlubiyet alabilecek iki takım.
Maccabi'nin grupta şimdiye kadar dört yenilgi alması sürpriz. Rytas ise son üç maçını kaybederek ciddi form düşüklüğü yaşadığını gösteriyor.
B Grubu'nda form grafiği yükselen tek takım, son dört maçını kazanan Barselona…
A grubu'nun lideri Tau da etkili oyunuyla ikinci grubun favorilerinden. Grubun diğer üç takımı Climamio Bologna, Benetton ve Zalgiris Kaunas, mücadele edildiği taktirde yenilmeyecek takımlar değil. 5'inci olarak ikinci tura çıkan Bamberg ise şu aşamada ümit vermiyor.

http://www.batug.com/ 30 - 01 - 2006