Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Aralık 2010 Cuma

Adayım Balaskas

Yeniden başa döndük…

Ama istediğim gibi olmadı sonuç…
Şimdi benim bir iki yemek daha yemem gerekiyor…
Bir tarafta Aziz Kocaoğlu, diğer tarafta Ersu Hızır…
Hızır’ın tarafıma açtığı dava sürüyor…
Ruhu ile yediğim yemeğin sonuçlarına katlanmam gerekiyor. Ne de olsa bir ruh ile yemek yemenin getirdiği bazı sonuçlar olacaktır.
Kocaoğlu ise bildiğiniz gibi basın savcılığına bu yemeğin olup olmadığını kanıtlaması konusunda başvuruda bulunmuş…
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız için 2010 yılı bir yemeğin peşinde olmakla geçti…
2011 yılı da aynı yemek konusunda sağdan soldan gelecek kroşelerle sarsılma yılı olacak kendisi için…
Biz de izlemeyi sürdüreceğiz tabii ki…
Aslında ben de çok merak ediyorum bu yemek yendi mi yenmedi mi diye…
Stratis Balaskas İzmir’e gelecekmiş. Bari onunla bir röportaj yapıp, “Yahu kardeşim İzmir’i nereden bu kadar iyi biliyorsun? Büyükşehir belediye başkanımızı nasıl bu hale düşürürsün? Yoksa bir sonraki dönemde belediye başkanı adayı mı olacaksın?” soruları mı sorsam…
Aslında Yunanlı bir başkan adayı yakışır bu kente…
Türklerden ne gördük ki?
Belki Yunanlılar bu kente gereken hizmeti verirler.
Mesela Stratis Balaskas’ın buz pateni izlediğinden eminim…
En azından kendileri İzmir’e buz pateni pisti yaparken pistin çevresine konan bariyerleri cam yapmaz.
Ilıman iklim insanı olan, bu nedenle buzda kaymayı yeni öğrenen İzmirliler, ikide bir duramadıkları için bu cam bariyerlere çarpıp camları kırmaz, ellerini yüzlerini kesmezler…
Ya da yine aynı pist yapılırken yanlış ölçüm nedeniyle milletin arazisine sarkmaz Stratis Balaskas…
Adam gibi adam olduğu için, böyle bir hata yapıp 82 trilyonu İzmirlilerin cebinden ödetmez…
Çıkar ortaya, “Özür dilerim sayın vatandaşlarım. Büyük bir hata yapmışız. İzmir bu işten 82 trilyon kaybetti. Hatanın altında benim imzam olduğu için bu parayı tabii ki ben ödeyeceğim. Size kesinlikle ödetmem” der.
Hele yakın arkadaşı bu satırların yazarı Süleyman Gençel’e daha adil davranır. Cep telefonu kayıtlarımın peşine düşmez, yatak odası görüntülerini talep etmez…
Alaattin Yüksel konusuna ise daha objektif yaklaşır Balaskas…
Arkadaşı milletvekili olacak diye, onun bunun kapısının önünde yatmaz…
Sağa sola küfür sallamaz…
Ne diyeyim… Vallahi Stratis Balaskas daha çok yakışır bu koltuğa…
Benim bir sonraki dönem adayım kendileridir…
İzmirlilerin büyük bölümünün de “Kocaoğlu mu Balaskas mı” ikileminde Balaskas’ı destekleyeceklerinden eminim…
Çünkü daha önümüzde 2.5 yıl var. Bu gidişle biz daha çok duvara çarpacağız…
Genel seçimlerde İzmir’den CHP’ye gelecek oyları gördüğümüzde daha çok vuracağız kafamızı duvarlara…
İZBAN’da aynı sıkıntıları yaşayacak, Hatay’da metroya binemeyeceğiz…
Çünkü hala Kocaoğlu halkın karşısına çıkıp, “Pardon metroyu şu ve bu nedenlerle bitiremedik. İnşallah önümüzdeki 6 aylık sürede metroyu açıyoruz” diyor olacak…
Bir daha yineliyorum.
Benim belediye başkan adayım Stratis Balaskas…
Bir Yunanlının İzmir’de Kocaoğlu’ndan daha iyi belediye başkanlığı yapacağını iddia ediyorum.

PAUSE HABER: 31 - 12 - 2010

28 Aralık 2010 Salı

N’olacak bizim halimiz, Kocaoğlu…

Yağmur yağıyor, seller akıyor Arap kızı camdan bakıyor…

Ne görüyor?
Çöken bentler, su baskını ve çamur deryası…
Türkiye’nin en modern kentinde 21. yüzyıl manzaraları…
Sorumlusu kim?
Vallahi ben değilim… Ama kim olduğunu biliyorum…
Yıl 2005…
Dönemin Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri, kendisine göre Türkiye’nin en başarılı belediye başkanının odasına gider ve “Aşırı yağışta yaptığımız bentler işe yaramayabilir. İzmir’in kuzey aksındaki sel baskınlarını önlemek için tek çare o bölgede küçük bir baraj yapmak” der…
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük belediye başkanı kendisine anlamsız bir şekilde bakar, “Hayır" yanıtını verir…
Vizyonu geniş belediye başkanımız durumun farkındadır da, bugün sel baskınlarına yönelik, “Ne yapalım, Allah böyle istedi” diyerek aradan sıyrılması da çok mümkün görünmüyor.

***

Karşıyaka Basketbol Takımı’nın Güney Kıbrıs’ta başına gelen olaylardan hemen sonra devreye benim girmem bazı çevreler tarafından hoş karşılanmamış…
Olabilir…
Benim de umurumda değil.
Ben Karşıyaka dışında İzmir’in başka takımı da aynı durumda kalsa idi anında müdahale ederdim.
Üstelik olaydan 10 dakika sonra Türkiye Dışişleri de dâhil olmak kaydı ile kim, Güney Kıbrıs Devlet Başkanı, Yunanistan Başbakanı ve Türkiye Başbakanı ile aynı anda bu konuyu konuşabilirdi ki…
Unutulmasın ki Güney Kıbrıs Türkiye tarafından tanınmıyor. Dışişleri’nin devreye girebilmesi için ya Kuzey Kıbrıs ile iletişim kuracak oradan Güney Kıbrıs’a ulaşacak ya da Amerika üzerinden Barış Gücü’nü devreye sokacaktı.
Bunlar zaman işi… Bu konuda kimse elime su dökemez. İstedikleri kadar ünvanlı olsunlar, işi çözen benim…
Parsayı onlar toplamak istiyorlar ise, beni ilgilendirmez…
Bilen biliyor.
Bu ülkenin başbakanı da biliyor, Güney Kıbrıs lideri de, Yunan başbakanı da
Bu üçlü ile 10 dakika içinde görüşebilecek Türkiye’de ikinci bir kişi var ise, lütfen bir adım öne çıksın…
Kendisini çok merak ediyorum da…

***

Metroda yeni bir özür var. Bu kez zemin kaymış, o nedenle verilen söz tutulamamış… Granite denk gelinmiş, o nedenle metro inşaatı gecikmiş…
Ben bu konuda anlama özürlüyüm. Pardon ama, bu metroda hiç mi zemin etüdü yapılmadı? “Haydi metro yapalım” denilerek kazma kürekle inşaata mı başlandı?
Ya Aziz Bey?
Haftanın üç günü İzmirliden özür dilediğinizin farkında mısınız?
İzmirlilerin sizin bu özürlerinizi dikkate aldıklarını mı zannediyorsunuz?
Bir susun lütfen… Siz önce yaptıklarınızı anlatın… Yapamadıklarınız için sürekli özür dilemekten vazgeçin…
Metro zemininin kayışı ile sizin siyasi zemininizin kayışı arasında bir ilişki var mıdır?

***

Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ne yapar?
CHP tüzüğüne göre, halkla ilişkilerden sorumlu olur.
Nedir halkla ilişkiler?
CHP Genel Merkezi’nde bulunan halkla ilişkiler birimidir.
Genel merkeze gelenleri karşılar ve uğurlar…
Boyunlarına kırmızı fular takarlar.
O zaman bizim yeni halkla ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcımız da boynunda kırmızı fular ile mi dolaşacak?
Yakışır aslında…
Üstelik kendisini 8. kata atmışlar. Genel Başkanın odasından en uzak yere…
Genel başkanın hemen altında kimler var?
Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ve Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş… Üstelik Gürsel Tekin 12. katta kendisine üç oda ayırmış… İzmir’in ünlü temsilcisine ise 8. katta tek bir oda düşmüş… Bence zemin katta ya da bodrum katında bir oda kendilerine daha çok yakışırdı…
Bu arada halkla ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı olarak halkla ilişkiler konusunda destek ister ise kendilerine yardımcı oluruz. Sonuçta bizim yaptığımız da halkla ilişkiler. En azından karşımızdaki ile konuşurken “ha, hı” tanımlamaları kullanılmaması gerektiği konusunda uyarıda bulunuruz…
Bu arada Kocaoğlu yapısının Kılıçdaroğlu’ndan yediği goller bana 8-0’lık Türkiye-İngiltere maçındaki kaleci Yaşar’ı hatırlattı.

***

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Üçüncü İzmir Projesi’nin gecikmesinden dolayı Yüksel Çakmur’u suçlamış.
Kocaoğlu ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin gücünün yanında olan kalemşörler de Çakmur’u topa tutmuş.
Arkadaşlar… Tamam, bu millet unutkandır. Ancak sizde mi unutkansınız?
Yoksa isteyerek mi unutuyorsunuz?
Bu proje Ahmet Piriştina’nın projesi idi…
O zamanlar Yüksel Çakmur bu projeye karşı hiçbir dava açmadı. Proje tamamlandı ve uygulamaya konulacağı zaman Piriştina vefat etti.
Yerine geçen Kocaoğlu ise nedense projeyi değiştirdi ve yeşil alan miktarını daralttı. Yatırımcıya önemli fayda sağladı…
Çakmur’un bu proje için açtığı davanın nedeni budur.
Dolayısıyla projenin gecikmesindeki sorumlu Yüksel Çakmur değil bizzat İzmir Büyükşehir belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’dur.
Bu gerçeği neden saklama ihtiyacı hissediyorsunuz anlamıyorum.
Anlıyorum da, anlamamazlığa geliyorum.

***

Hızlı tren vakası da ayrı bir sorun.
Kocaoğlu açıklama yapıyor, “Sorunlar var bunlar giderilecek” diyor.
Ancak onun yaptığı açıklamalara Türkiye Mimarlar Mühendisler Odaları Genel Merkezi’nden yanıt geliyor. Koskoca oda Kocaoğlu’nun hatalı olduğunu söylüyor. Ama Kocaoğlu bildiğini okumayı sürdürüyor.
Umarım hızlı trenin bu aksaklıkları giderilene kadar başımıza ölümlü bir kaza gelmez.
Gelir ise tek sorumlusu Kocaoğlu’dur.
Kendisini yakmak dışında bağlı olduğu partiyi de çok güç durumda bırakacaktır.

***

AKP’nin yeni il başkanı belirlendi. Ömer Cihat Akay…
Bundan 1 hafta önce AKP Genel Merkezi’nden birileri beni aradı. Şu soruyu sordu: “Senin İzmir konusundaki bakış açına ve fikirlerini izliyoruz. Sana göre AKP’nin İzmir İl Başkanı nasıl olmalı?”
Yanıtım hazırdı: “İzmir’den alacağınız oy belli. Sadece İzmir’e şirin görünmek için Kocaoğlu ile dirsek temasında bulunan isimlerde vazgeçin. Oy oranınız çok katlanarak gitmeyeceğine göre en azından kendi görüşünüze uygun ama şaibesiz bir ismi seçin. Adam çalışsın, doğru muhalefet yapsın. Piyasadaki isimlerden biri atanır ise, daha sonra bu isimlerin yaratacağı kaosun altından kalkamaz, ezilirsiniz.”
Bence doğru tanımlama yaptı AKP ve kendine uygun birini getirdi…
Sırf locacılar hocacılar istediği için değil bizzat başbakan istediği için Akay il başkanı oldu.
Tabii kaybeden kim oldu?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül…
Başbakan Tayyip Erdoğan bu işi iyi biliyor…

PAUSE HABER: 28 - 12 - 2010

26 Aralık 2010 Pazar

Yeni yapıyı okumak

CHP’nin yeni MYK’sı üzerine konuşulacak çok şey var.
Öyle bir liste çıktı ki ortaya, herkesin oturup düşünmesi gerekiyor.
Bu analiz Kılıçdaroğlu’nun genel seçime kadar parti içinde neler yapabileceği konusunda bir öngörü olarak kabul edilebilir.
1 – Beklenenin aksine CHP lideri risk alabileceğini gösterdi. Daha önceki liderlere ve parti yöneticilerine göre kendi ekibini kurma riskini ilk aşamada aldı.
2 – Çıkardığı liste ağırlıklı kendi ekibi ve bir ortaya bir açılım koyabilecek nitelikte.
3 – Baykal’ı da çok uzaklaştırmamış. Baykal’ın özellikle iş yapabilecek isimlerini kadrosunda barındırmış. Sivri isimleri budamış sadece. Onlar da bugüne kadar CHP örgütünde bile tartışılan isimlerdi.
4 – Sav ekibini toptan ortadan kaldırmış. Bir kenara koymuş.
5 – Kocaoğlu’nu tamamen bertaraf etmiş. Verdiği görev ile Alaattin Yüksel’i çırak çıkarmış.
6 – Partide daha önce genel başkan adayı olmuş bazı isimleri etkin olmayan görevlere kaydırmış.
7 – CHP meclis grubuna mesaj vermiş, “Kimse kendi koltuğunu sağlam görmesin” demiş.
8 – Eski yapının sivri isimlerini partiden uzaklaştırmak için tüm gücünü kullanmış.
9 – Bu yapılanma ile il ve ilçelerde yeni oluşumlara gideceğinin mesajını vermiş.
10 – Geldiği günden beri çok tartışılan ve örgüt ile ilgisi olmayan Süheyl Batum’un yerini değiştirerek örgüt ile birlikte yürüyeceğini net biçimde çizmiş.
11 – Genel Sekreterlik görevini bu konuda deneyimli ve partililer tarafından sevilen Bihlun Tamaylıgil’i atayarak, “Taban benim için önemli. Hep birlikte çalışacağız” tavrını netleştirmiş.
12 – Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’nı Gürsel Tekin’e bırakarak, bundan böyle Tekin ile yürüyeceğinin altını çizmiş. Tabii özellikle Sav grubuna önemli göndermede bulunmuş.
Tabii bu MYK’nın İzmir yansımaları da önemli.
Çırak genel başkan yardımcılığı ile Kocaoğlu ekibinin de sürklase edildiği açık. Gelen bilgiler Yüksel’in ilk aşamada MYK’ya bile alınmadığı ancak Kocaoğlu’nun aşırı ısrarı ile bu göreve getirildiği yönünde. Parti Meclisi’ne 7-8 üye koymayı planlayan, en az iki etkili genel başkan yardımcılığı bekleyen bir ekibin düştüğü durum da içler acısı.
Demek ki Kılıçdaroğlu İzmir için önemli adımlar atmak niyetinde. Bunu yaparken daha önce oluşmuş grupların dışında hareket etmeyi planlıyor. Yeni isimlerle partinin kentte önünü açmak istiyor. Kendisine destek veren Kocaoğlu yapısını da kenara koyarak, belediyecilik konusunda son yıllarda İzmir’de yaşanan olumsuzluklara ortak olmak istemiyor.
Üstelik bir mezhep üzerinden siyaset yapılacak eleştirilerine de yanıt vermiş oldu Kılıçdaroğlu…
Tabii bu yaklaşım yeni milletvekili yapılanmasında da kendini gösterecek gibi…
Şimdilik İzmir milletvekillerinin hiçbirinin yeri sağlam değil.
Bir bölümü zaten defteri kapattı. Ancak ortada olanlar bile bu yapılanmadan sonra tehlikeye girmiş görünüyor. Belki bir ikisi önümüzdeki 6 ay içerisinde gerçekleştireceği performans ile yeniden yer bulabilir. Ancak İzmir CHP’nin yeni bir bakış açısı ve vizyon ile seçmenin karşısına çıkacağı açık.
Akla şu soru gelebilir: En azından genel başkan yardımcısı sıfatıyla Alaattin Yüksel milletvekili olabilir mi?
Çırak genel başkan yardımcısına yönelik daha olumlu bir adım şimdilik görünmüyor. Üstelik ortada Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı’nın Kocaoğlu ekibine bakış açısı var ki bu bakış pek öyle olumlu değil…
Kaldı ki, Kocaoğlu’nun başı soruşturmalardan dolayı hayli ağrıyacak gibi… Yolsuzluk dosyaları üzerine giden bir genel başkanın yolsuzluklar üzerine oturmuş bir yerel yönetim ile ilişkilerini eleştiri almayacak şekilde yeniden düzenlemek zorunda.
Son bir not da İzmir il yönetimi üzerine…
Görünen o ki, genel merkezdeki bu yapılanma İzmir’deki yeni yapılanmanın ön habercisi…

NOT 1: Bir seviye listesi kaleme almak gerekiyor tabii ki…
Dibe vuranlar: Abdürrezzak Erten, Güldal Mumcu, Mehmet Süne, Semra Tanülkü, Ahmet Ersin, Rıfat Nalbantoğlu, Murat Haluk Öncel…
Alçalmakta olanlar: Bülent Baratalı, Aziz Kocaoğlu, Alaattin Yüksel, Mehmet Ali Susam, Hülya Güven, Oğuz Oyan, Pelin Erda, Yüksel Demirsoy…
Yerinde sayanlar, durumu idare edenler: Selçuk Ayhan, Türkan Miçooğulları…
Yükselişe geçebilecek olanlar: Zikri Dursun…
Doğrudan yükselenler: Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin ile doğrudan temas kuranlar ve kendilerine güven verenler… İlişkiyi yalakalık üzerine kurmayanlar. Baykal’ın yakınında duran sivrilmemiş isimler. Kimler mi? O liste şimdilik saklı…

NOT 2: Yazdığı yazı ile İzmir’in altını üstüne getiren olay köşe yazarı Yunanlı Stratis Balaskas’tan bir telgraf aldım. Şöyle diyor:
Sen bu yemek işlerinden anlarsın stop. Vakti zamanında “Büyükşehir ile yemekteyiz programı” başlıklı bir yazı yazmıştın stop. Şimdi de İzmir’de “Ekip ile yemekteyiz programı” yapan bir gazeteci varmış stop. Bu konuda bilgin var mı stop.
Ben de yanıt yazdım:
Sevgili Balaskas stop. İzmir’de ne olup bittiğini benden iyi biliyorsun stop. Bu yemek yoksa Uğur Mumcu tesislerinde mi yenmiş stop…

PAUSE HABER: 26 - 12 - 2010

22 Aralık 2010 Çarşamba

Fanatizmin sonuçları

Dün gece saat 21.00 sıralarında telefonum çaldı. Arayan Karşıyaka Kulüp Başkanı Hüseyin Çalışkan’dı… Biraz endişeli bir ifade ile, “Seninkiler kavga çıkarmış, bizim takıma saldırmışlar. Rum Kesimi’nden hemen ulaşabileceğimiz birileri var mı” diye sordu.

Olay, Karşıyaka Basketbol takımının Kıbrıs Rum Kesimi’nin Hapoel takımı ile yaptığı maçta yaşanmış, bir grup seyirci maç sonrası Karşıyakalı taraftarlara ve oyunculara saldırmıştı.
O saatte kim bulunabilirdi?
İlk aklıma gelen Kıbrıs Rum Kesimi’nde ve Yunanistan’da yaşayan gazeteciler oldu. Onların devreye girmesi ile birlikte olayın vehametinin büyük olduğu ortaya çıktı. Kıbrıs Rum Kesimi Devlet Başkanı Hristofyas’ın damadı da bizzat olaya müdahale ederek takımı salonda Rum taraftarlardan ayırmayı başardı. Polisin attığı göz yaşartıcı bombalar ile salondan çıkarılan Rum taraftarlar ile polis arasındaki kavga bu kez salon dışında yaşanmaya başlandı. Telefonum tekrar çaldı, karşımda Yunan devlet kanalına maçı naklen anlatan Rum spiker vardı. Özür dileyerek olayların nasıl çıktığını, Rum taraftarların tavrını, polisin yetersiz kaldığını anlattı. Geçtiğimiz hafta Hapoel takımı ile Karşıyaka’ya geldiğini takımın ve kendilerinin çok iyi misafir edildiğini, yıllardır Türk-Yunan ilişkilerinin gelişmesine katkı koyduğunu, ancak küçük bir grup nedeniyle emek verilerek inşa edilmeye çalışılan her şeyin yıkıldığını söyledi.
Herkes çok üzgündü. Devreye birçok siyasetçi ve gazeteci girdi. Türk tarafından bu işle uğraşan milletvekilinin Mehmet Ali Susam olduğunu belirtmekte yarar var.
İlk hamle Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün de desteği ile kafileyi kaldıkları otelden Kuzey Kıbrıs’a geçirmek, oradan da Türkiye’ye ulaştırmaktı. Ancak AB normları bunu kabul etmiyordu. Vize ile Kıbrıs Rum Kesimi’ne girildiği için, yine aynı noktadan çıkış yapılması şarttı. Üstelik Kuzey Kıbrıs’a geçip Türkiye’ye uçmak Güney Kıbrıs politikalarının iflasına neden oluyordu.
Kafile Güney Kıbrıs’ta kaldı. Bugün Atina’ya oradan da İzmir’e uçacak.
Bana gelen son bilgi takımın masörünün kolunun kırıldığı ve cerrahi müdahale yapıldığı yolunda.
Peki bir takımın taraftarı nasıl oluyor da bu kadar agresif oluyor.
Hapoel eski Enosis mantığının bir ürünü… Takımın taraftarları da anti Türkçü… Dolayısıyla bu tür olumsuzlukların yaşanması normal…
Sadece tek bir anormallik var.
O da Rum Kesimi’nde yeterli güvenlik önleminin alınmaması.
Neyse ki bu süreç çok daha olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına neden olmadı.

***

CHP’de genel başkan yardımcılıkları belirlenecek. İzmir’den kimlerin gireceği hala belli değil. Oğuz Oyan isminin diğerlerine göre bir adım önde olduğunu buradan belirtmeye gerek yok sanırım. Daha önce de MYK’da görev alan Oyan bu kez de Kılıçdaroğlu ile yakın çalışacak gibi görünüyor.
Ya diğer iki isim?
Alaattin Yüksel ve Mehmet Ali Susam…
Yüksel’in genel başkan yardımcısı olması halinde İzmir’in Kocaoğlu’nun denetimine bırakılacağı aşikar olur. Ancak İzmir CHP örgütü böyle bir gelişmeye sıcak bakmıyor. O zaman Mehmet Ali Susam’ın da genel başkan yardımcısı yapılarak bir denge politikası oluşturulabilir. Ancak bu kez bir ilden 3 genel başkan yardımcısı seçilmiş olur. Bu da partideki bazı dengeleri bozar.
Yüksel yerine sadece Mehmet Ali Susam’ın genel başkan yardımcısı olması ise bu kez Kocaoğlu grubunu telaşa düşürür. Kılıçdaroğlu da böyle bir riski almak istemez.
Tüm bu dengeler eşliğinde genel başkan yardımcısı olarak sadece Oğuz Oyan’ın isminin öne çıkması daha mantıklı görünüyor.

NOT: Bu hafta Kocaoğlu’nun şikâyeti üzerine basın savcılığına ifade vereceğim. Bakalım büyükşehir belediye başkanının benden ne sıkıntısı varmış.

PAUSE HABER: 22 - 12 - 2010

20 Aralık 2010 Pazartesi

İdeolojik ayrışma

Öncelikle işin teorik kısmından başlayalım…

Bu kurultay Önder Sav ve Deniz Baykal ekiplerinin tasfiyesinden çok öte CHP’de farklı bir sürecin başlangıcı olarak görülmeli…
Olumlu ya da olumsuz olduğunu net biçimde söyleyemem.
Ancak partide bir bakış açısı değişimi yaşandığı kesin…
Kimileri bunu “Turuncu devrim” olarak nitelendirebilir. Kimileri “CHP modern çağa uyulmaya başladı” diye okuyabilir. Kimileri de “Partideki Kemalist yapı tasfiye edildi” yorumunda bulunabilir.
Aslında hepsi bir doğruyu içermektedir kurultay sonrası oluşan yeni yapılanmada…
Yeni parti meclisi CHP’de bugüne kadar oluşturulan söylemi tümden değiştirebilecek nitelikte.
Bundan böyle Kürt sorununa bakış da değişecek, Alevi sorununa yaklaşım da… Büyük sermaye ile ilişkiler yeniden düzenlenecek, türban sorunu farklı bir zemine oturtulacak.
İyi mi olacak kötü mü?
Onu zaman gösterecek.
Ancak şu tespiti yapmak gerekiyor.
CHP bugün dünden çok farklı olacak.
Parti Meclisi’nin ilk kez profesyonel siyasetçi yapısından oluştuğu gerçeği ile başlamak gerekiyor. Bugüne kadar Türkiye’de yaşanan sorunlara kafa yormuş bir dizi insan CHP’nin yönetiminde…
Partinin Türkiye’nin önünü tıkayan bazı konulara farklı yaklaşımını önümüzdeki günlerde yaşayacağız…
Bu durum beni bozar mı?
Aslında bozmaz.
Gelelim partinin örgütlenme tarzına ve gruplar arası mücadeleye…
Kurultay’da en çok yara alan isim eski Genel Sekreter Önder Sav… Partinin Kemalist yapısını oluşturan Sav’ın yandaşı tek isim yok içeride… Bir iki isimden bahsediliyor. Ancak onların da daha birinci günden itibaren Sav grubunu terk edeceği açık.
Bundan böyle Sav ekibinin yeniden toparlanma şansı da hiç olmayacak gibi…
Baykal grubu ise Baykal’ın tetikçi isimleri dışında PM’ye adam sokmuş durumda. Aslında bugüne kadar yapmak istediği açılımların bir bölümünü bu PM ile görecektir Baykal… Sonuçta yeni PM’de görev alan birçok isim daha önce öyle ya da böyle Baykal ile dirsek temasında bulunmuş durumda…
Ya İzmir’de durum ne?
Partinin bir anlamda lokomotif kenti olan İzmir’de durum daha karışık…
Sav grubu İzmir’de de öyle bir tırpan yedi ki, bir daha ayağa kalkmaları mümkün görünmüyor. Önümüzdeki günlerde il ve ilçelerde yaşanacak değişiklikler ile bu darbeyi daha net bizimde göreceğiz. Görevden almaktan bahsetmiyorum. Kısa süre içerisinde ilçelerde yönetimlerin değiştirilmesi için imza toplama girişimleri en üst düzeye çıkacaktır.
Baykal grubu da İzmir bazında bekleneni alamadı. Ancak yukarıdaki hava Baykal ekibine hareket alanı yaratacak gibi görünüyor.
Tabii bu kentte üçüncü bir grup daha var.
Kocaoğlu – Yüksel grubu…
Diğer kentlerde hareket alanı bulamayan, sadece İzmir’e özgü olan bu grup da elindeki tüm imkanlara rağmen yeterince etkili olamadı.
Kocaoğlu’na Divan Başkanlığı verilerek bu ekibin bir anlamda kurultay öncesi önü kesildi.
Ekibin 7-8 kişi sokmayı planladığı PM’de sadece 3 kişi ile temsil ediliyor.
Alaattin Yüksel… Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olmayı planlayan Yüksel’in işi kurultay sonrası yaşanan Gürsel Tekin sorunu nedeniyle iyice çıkmaza girdi. Grubun ikinci adamı ise Oğuz Oyan… Daha önce Baykal’ın MYK’sında da bulunan Oyan örgüte hâkim değil. Kendi başına hareket ettiği için bugün bir yerde, yarın başka yerde… Grubun üçüncü ismi Hülya Güven ise kadın kotası ve Bilim Kurulu üzerinden zar zor yer bulabildi PM’de… O da örgütlenmeden ve CHP siyasetinden fazla anlamaz.
Yüksel’in birlikte hareket etmek istediği, siyaseti bilen, bir şekilde örgüte basan isimler ise bırakın PM’ye bırakın girmeyi kapısının önünden geçemedi.
Bu üçlünün karşısına denge üretmek için Kılıçdaroğlu tarafından konan isim ise Mehmet Ali Susam…
Kocaoğlu ile uzlaşamayacağı bilinen Susam’ın esnaf odaları desteği ile bu göreve getirildiği aşikar…
Gerçi onun da bu saatten sonra örgütte ne kadar etkili olacağı tartışılır. Son ilçe kongrelerinde attığı hatalı adımlar nedeniyle bir grup CHP’li tarafından “istenmeyen adam” ilan edilen Susam’ın bu yapılarla ilişkisini yeniden düzenlemesi gerekiyor. Ve özellikle şu tespiti mutlaka yapmalı: “Ben bir şey değilim. Sadece esnaf odaları benim arkamda olduğu ve Kocaoğlu’na karşı bir denge oluşturmam için beni bu göreve getirdiler. Doğru dürüst çalışmaz isem yarın kapının önüne konulabilirim.”
Susam unutmasın ki, bir dönem Sav tarafından kapı önüne konuldu. Son dönem de Baykal tarafından… Hatalı davrandığı takdirde aynı son yine kendini bekliyor olabilir.
Son bir not da Kılıçdaroğlu’nun Alevi yapılanması üzerine… Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eleştirilerini dikkate alan Kılıçdaroğlu parti üzerinde yeni bir tartışma yaratacak adımlardan kaçınmış. Umarım il bazındaki yeni örgütlenmelerde de aynı hassasiyeti gösterir.
Sonuçta CHP’de bugünden itibaren önemli bir değişim hareketi başlayacak. Ve daha çok tartışılacak parti…

NOT 1: İl başkanı Nalbantoğlu’nun durumu vahim. Yani siyasi anlamda…

NOT 2: Partide ne kadar Kılıçdaroğlucu varmış. Hayret…

NOT 3: Kocaoğlu’nun yeniden düzenlenen Gençlik Parkı’nı mutlaka dolaşması gerekiyor. Biraz feyz alır sanırım.

NOT 4: İzmir’in milletvekili yapısı bu kurultaydan sonra çok değişir. Hele bir de ön seçim gelir ise bakın siz cümbüşe…

NOT 5: Birçok isim bu dönemde siyasetin dışında kalacak.

PAUSE HABER: 20 - 12 - 2010

18 Aralık 2010 Cumartesi

CHP Kurultayı'ndan notlar

Cumhuriyet Halk Partisi'nin olaganüstü kurultayı başladı. Genel Yayın Yönetmenimiz Süleyman Gençel kurultay salonundan son dakika gelişmelerini sizlere sıcağı sıcağına aktarıyor.

* Kurultay Salonu Kılıçdaroğlu'nun konuşmaya başlamasıyla birlikte ısınmaya başladı. Sıcaktan bunalan pek çok kişi salondan dışarı çıkıp, etraftaki kafelerde televizyondan konuşmayı izliyorlar. Bu arada en çok ziyaret edilen yerlerden biri de Gençlik Parkı. Gerçekten de değişik bir mimari ile yeniden düzenlenmiş ve herkesin beğenisini kazanıyor. Özellikle İzmir delegeleri İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun kongreden ve kulis çalışmalarından fırsat bulması halinde Gençlik Parkı'nın yeni görünümünü görmesi gerektiğini söylüyorlar.

* Parti Meclisi listesi tam bir muamma. Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ile görüştüm. Kendisi sadece önerilerini genel başkana ilettiğini, bunun dışında listede kim var kim yok en ufak bir fikrinin olmadığını söyledi. (13.07)

* Kurultayda genel izlenim kurultay boyunca Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun tüm isteklerinin kabul edileceği yönünde. Parti Meclisi listesi de tamamen genel başkanın istediği üzerinde şekillenirken, salonu dolduran delegeler "Biz genel başkanımızın elini güçlendirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Bundan sonra başarısızlık için gerekçe ortada kalmıyor. Yeni yönetimin bu yüzden bundan sonrası ile ilgili bahane üretmesi mümkün değil" yorumunu yapıyorlar.

* Kurultay'ın en ilgi çeken taraflarından biri de ilk kez salonun belli bölgesine locaların kurulmuş olması. Locayı gören delegelerin büyük bölümü "Bizim partide de locacılar ile hocacılar ayrışması yaşanıyor" esprisi yaparak, parti içinde mason localarının etkinliğinin arttığına dikkat çekiyorlar.

* Parti Meclisi listeleri yapılırken, İzmir'den Alaattin Yüksel'in ağırlığını koyduğu ve hem Deniz Baykal, hem de Önder Sav taraftarlarına yer verdirtmediği, bu yüzden de her iki tarafın da tepkisini çektiği gözleniyor.

* Eski İzmir Milletvekili Hakkı Akalın CHP'den istifa ettikten sonra 6 ay önce CHP'ye geri dönmüştü. Kurultay için Ankara'da bulunan Akaydın, yaşanan gelişmelerden rahatsız olduğunu dile getirirken, gelecek günler için de kaygılı olduğunu belirtmeden geçemedi. Akalın'ın sözleri dikkate alınmaya değer görünüyor. (12.00)

* Kurultay delegesi olmayan Süleyman Gençel, toplantının yapıldığı salona Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel'in sağlağı "onur üyesi" kimliği ile girdi.

* Parti Meclisi listesi büyük bir merakla bekleniyor. Son hazırlıklar yapıldı, liste genel başkan Kılıçdaroğlu tarafından onaylandı. Bizim merakla beklediğimiz listeye İzmir'den kimlerin gireceği. İlk belirlemelere göre Alaattin Yüksel, Hülya Güven ve Oğuz Oyan'ın ilstede yer almaları kesin. Onların dışında listede beklenen isimler Bülent Baratalı, Selçuk Ayhan. Sürpriz isimler ise Ebru Okan, Pelin Erda ve Erdal Aksünger. (11.22)

PAUSE HABER: 18 - 12 - 2010

17 Aralık 2010 Cuma

CHP'de kurultaya doğru -3

Kılıçdaroğlu ile Sav arasındaki kriz, MYK toplantısında başladı. Kılıçdaroğlu’nun yeni MYK'ya girecek isimler konusunda renk vermemesi üzerine yaşanan karşılıklı restleşmelerin ardından kriz daha da derinleşmişti. On üç genel başkan yardımcısı ve 1 genel sekreterden oluşan yeni MYK'da yer alacak isimler konusunda uzlaşma sağlamak için Sav, Kılıçdaroğlu ile akşam saatlerinde görüşmek istedi ancak Kılıçdaroğlu bu talebi reddetti. Sav da bunun üzerine Kılıçdaroğluna saat 20.30'da başkanlık divanının toplanacağını bildirdi ve toplantıya davet etti.
Genel başkan yardımcıları ile bir araya geleceğini düşünen Kılıçdaroğlu ise saat 20.30'da genel merkeze geldi ancak Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’i göremedi. Kılıçdaroğlu, Tekin’in nerede olduğunu sordu, haber verilmediği yanıtını alınca görüşmeyi sona erdirdi.
Bunun üzerine Önder Sav’ın talimatı ile genel merkezden gece yarısı “Uzlaşma sağlandı. Kurultay yok, yeni MYK yarın PM’de belirlenecek” yönünde basına yazılı açıklama yapıldı. Açıklamanın Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dışında yapıldığı anlaşıldı.
Kılıçdaroğlu, partiden bilgisi dışında yapılan açıklamayı o sırada evinde bulunan Gürsel Tekin ile birlikte öğrendi. Saatler geceyarısı 01’e yaklaşırken Önder Sav, Kılıçdaroğlu’nun evine gitti. Bu görüşmede Önder Sav, Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin ile konuşmasında sert bir üslup kullandı. Kılıçdaroğlu, Sav'a Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini teklif etti. Örgütlenme ve Örgüt Yönetimlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’nı isteyen ancak bu isteğini kabul ettiremeyen Sav ile Kılıçdaroğlu arasında ipler koptu.
Kılıçdaroğlu ile Sav arasındaki bu gerilim devam ederken PM’nin toplantı saati geldi. Kılıçdaroğlu PM toplantısını iptal ederek yeni MYK'yı PM toplantısı yapılmadan belirleyip açıklamaya karar verdi. Partinin 12. katındaki odasında kurmayları ile bir araya gelen Kılıçdaroğlu, yürürlükte bulunan tüzük gereği CHP’nin yeni yönetimini belirledi ve kamuoyuna açıklanması talimatını verdi. Yeni MYK listesi partinin resmi internet sitesi üzerinden açıklanırken, Kılıçdaroğlu bir basın toplantısı düzenleyeceği duyuruldu.
Kılıçdaroğlu’nun PM’yi iptal etmesinin ardından Önder Sav, ekibinde bulunan Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay ile yine kendi ekibinden bir grup PM üyesi ile toplantı yaptı. Sav başkanlığında yapılan gayri resmi toplantıya 80 kişilik PM’nin Sav ekibinden olan 60 üyesi katıldı. CHP tüzüğüne göre, PM’nin genel başkan başkanlığında ya da genel başkanın yazılı olarak görevlendireceği isim başkanlığında toplanması gerekirken, Sav ve 60 PM üyesi tüzüğe aykırı bir şekilde PM toplantısını gerçekleştirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay ise Kılıçdaroğlu’nun 28 Ekim’de PM toplantısı çağrısı yaptığını, toplantıyı genel başkan yardımcısı sıfatı ile kendisinin başlattığını açıkladı.
Sav ve kendisine yakın 60 PM üyesi, tüzüğe aykırı yaptıkları PM toplantısında iki karar da aldı. Alınan kararları Hakkı Süha Okay basına açıkladı. Okay, dördüncü kattaki toplantı sonucunda gazetecilere PM'nin gündemindeki yeni MYK’nın belirlenmesi maddesinin iptal edildiğini, olağanüstü tüzük kurultayı kararı alındığını açıkladı. Okay, tüzük kurultayının 27-28 Kasım tarihinde Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda yapılacağını bildirdi. Okay’dan sonra söz alan Önder Sav, Kılıçdaroğlu’na karşı çok sert bir üslup kullanarak, Kılıçdaroğlu’nun disiplinsizlik suçu işlediğini ileri sürdü.
Okay ve Sav’ın açıklamalarını odasından izleyen Kılıçdaroğlu, kendisinin basın toplantısı yapacağı saatin gelmesini beklerken yeni MYK listesinde yer verdiği isimlerden Nihat Matkap, Gülsüm Bilgehan ve Gökhan Günaydın'in listeden çekildikleri bilgisi ulaştı. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu ve ekibi çekilen isimlerin yerine yeni isimler belirledi. Nihat Maktap’ın yerine Süheyl Batum partinin yeni genel sekreteri oldu. Gülsüm Bilgehan yerine Didem Engin, Gökhan Günaydın’nın yerine de Mehmet Zeki Gündüz getirildi.
Sav ve Okay basın açıklamalarını bitirdikten sonra bir grup PM üyesi ile birlikte PM salonundan ayrılarak, gelişmeleri Savın odasından takip ettiler. Kılıçdaroğlu saatler 17.00 gösterdiğinde yeni MYK üyeleri ile basının karşısına geçti. Basın toplantısında sert mesajlar veren Kılıçdaroğlu, toplantının bitiminin ardından MYK üyeleri genel başkanın başkanlığında MYK salonundan ilk fotoğraflarını verdi.
Büyük gürültü ile partinin başına gelen Sav ve ekip darmadağın oldu. Abdürrezzak Erten’in bastırdığı kartvizitler elinde kalmış, ekibin diğer elemanları ise nereye kaçabiliriz derdine düşmüştü.
İzmir’in yeni yükselen yıldızı Kocaoğlu’nun da desteğini alan Yerel Yönetimler’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel’di.
17 Şubat 2005 günü Küba’da tatildeyken genel merkez tarafından gönderilen bir faks ile görevden alınan Yüksel, 5 yıl sonra daha büyük bir görev ile parti yönetimine döndü.
Aslında Yüksel’in bu yükselişi Kılıçdaroğlu’nun elindeki kartların yetersizliğinden kaynaklanıyordu. 80 Parti Meclisi’nin 60’ına Önder Sav hakim olunca Kılıçdaroğlu’na geri kalan 20 kişi ile yönetim yapma zorunluluğu doğmuştu.
Baykal’dan sonra parti yönetiminde Sav grubu da bertaraf olmuştu.
Ancak sırada başka tehlikeler vardı.
İzmir’de güçlenen Kocaoğlu, partiye hakim olan grubun siyasi deneyimsizliği, milletvekili seçimleri öncesi merkez yoklama sırasında Sav’a yakın Parti Meclisi’nin tavrı ve tüzüğün uygulanması sırasında yaşanan sorunlar nedeniyle hukukun devreye girebileceği tehlikesi… Bu tehlike öyle büyüktü ki, CHP’nin genel seçimlere girişini bile engelleyebilirdi.
Kılıçdaroğlu buradan yola çıkarak yeni bir kurultay yapılmasını istedi.
18 Aralık günü gerçekleştirilecek kurultay yukarıda saydığımız hataları ve eksiklikleri yerine oturmayı planlıyordu.
Baykal kurultay çağrısını çok önceden ortaya koymuştu. Sav ise elindeki Parti Meclisi gücünden olacağı için kurultaya karşıydı. Kılıçdaroğlu ise önceleri ortadaydı ancak sonra özellikle hukuki süreç doğrultusunda ikna edildi.
Kurultay yapılacak, genel başkan oylanmayacaktı ama parti meclisi olduğu gibi değişecekti.
Ortaya bir başka sorun çıktı.
Parti Meclisi’nin seçim tarzı…
Baykal ilk hamleyi yaptı ve PM’nin çarşaf liste ile belirlenmesini istedi. Yeni tüzüğün genel başkana avantaj sağladığını 15 genel başkan yardımcısını Bilim Kurulu’ndan getirecek genel başkanın eski tüzükte olduğu gibi Parti Meclisi’ne bağlı olmayacağını belirterek çarşafın daha demokratik olduğunu savundu. Baykal bu tarzını hala sürdürüyor ve giderek sertleşiyor.
Sav da ilk aşamada çarşaf listenin yanındaydı. Ancak sonra her zamanki gibi ortada durmaya başladı. Amacı Kılıçdaroğlu ile anlaşarak ekipten en az 15 kişiyi Parti Meclisi’ne sokmak…
Kılıçdaroğlu ise blok liste peşinde… Kendisinin çalışacağı isimleri belirlemesi fikrinden yürüyen Kılıçdaroğlu, listeyi nasıl yapacağını hala gizliyor.
İzmir’den Kocaoğlu ve Yüksel de “blok liste” diyor. Yüksel seçimin çarşaf olması halinde en fazla oy alacağının farkında…
Geldik bugüne…
Kılıçdaroğlu ile Baykal arka planda anlaştı mı? Önde oynanan oyunun arkasında farklı gelişmeler mi var? Baykal neden bu kadar sertleşiyor?
Sav önce çarşaf derken neden bugünlerde “Partiyi bölmeye gerek yok” açıklamaları yapıyor?
Yoksa başka bir siyasi manevraya mı hazırlanıyor?
Kılaçdaroğlu yapısı Gürsel Tekin ile nereye kadar gidecek?
Tekin aslında kendi koltuğuna talip olan Alaattin Yüksel tehlikesinin farkında mı?
İzmirliler’in kaçı Kocaoğlu’nun siyasette güçlenmesini istiyor?
Kocaoğlu divan başkanı olur ise o kurultay biter mi? İzmir’i yönettiği gibi kurultay yönetirse sonuçlarına katlanmak zorunda kalır CHP Genel Başkanı.
PM’ye İzmir’den girecek üç kişi hemen hemen belli. Selçuk Ayhan, M. Ali Susam ve Oğuz Oyan… Bu isimlere bir kişi daha eklenir ve İzmir’in rengi belli olur.
Bu isimlere bakacak olursanız, hemen hemen hepsi birbirlerini kesme noktasında hakim. Dolayısıyla bir güçler ayırımı söz konusu.
Tabii bunlara eklenecek diğer isimler bu dengeyi kimler için nereye kadar götürür?
Ve en önemli soru…
Kılıçdaroğlu babasının kılıcını eline alıp çevreyi olduğu gibi biçmeye çalışır ise karşısında ikinci bir blok liste göremez mi? Ve dahi kurultay aniden genel başkan seçimli bir kurultaya dönüşebilir mi?
Vallahi burası CHP… Son 6 ayda yaşananlara bakarsak her şey olabilir bu partide…

PAUSE HABER: 17 - 12 - 2010

16 Aralık 2010 Perşembe

CHP'de kurultaya doğru -2

Baykal dönemi sona ermiş, Kemal Kılıçdaroğlu 22 Mayıs 2010 tarihinde tek aday olarak girdiği seçimde 1189 delegeden, tamamının oyunu alarak CHP Genel Başkanı oldu.

Yolsuzluk dosyaları ile Türk toplumunun dikkatini çeken eski SSK Genel Müdürü Kılıçdaroğlu, internetteyayınlanan bir görüntüye bağlı gelişmeler sonrasında Türkiye’nin kurucu partisi CHP’nin başına geçmişti.
Parti Meclisi üyelerinin de belirlendiği kurultayın ardından Genel Sekreterliğe ise yeniden Önder Sav getirildi.
Gerek Parti Meclisi, gerekse Merkez Yönetim Kurulu Önder Sav’ın ekibi tarafından ele geçirilmişti.
Hakkı Suha Okay : Örgüt, TBMM ve Basınla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Haluk Koç: Sivil Toplum Kuruluşları, Meslek Odaları ve Yurtdışı İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Nevin Gaye Erbatur: Parti İçi Eğitim ve Yardımcı Kollardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran: İş, Çalışma Hayatı ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Tekin Bingöl: Üye Yazım Birimi ve Örgüt İlişkilerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı
Gökhan Günaydın: MYK Sekreteryası, Meslek Kuruluşlarıyla İlişkiler ve MYK Raportörlüğünden Sorumulu Genel Sekreter Yardımcısı
Gülsün Bilgehan: Yurtdışı İlişkiler, Yurtdışı CHP Büroları ile İlişkiler, Yurtiçi Siyaset İzlenmesinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı
Abdülrezzak Erten: Halkla İlişkiler ve Yardımcı Kollardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk kez hazırladığı listesinde MYK’ya girmesine kesin gözüyle bakılan zamanın İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin ise yoktu.
Aslında Tekin vakası daha sonra olacakların bir işareti idi…
Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı sırasında birlikte çalıştığı Tekin’in, Sav cephesi tarafından MYK dışında tutulması Kılıçdaroğlu’nun yediği ilk goldü ama son gol olmayacaktı.
Toplumda bir Kılıçdaroğlu havası vardı. Baykal’ın gidişinden genel bir memnuniyet görünüyordu. Ancak Sav ekibinin partinin geneline hakim olmasından kaynaklanan sıkıntılar da dikkate alınmaya başlamıştı.
İlk günlerde Türkiye medyası Kılaçdaroğlu ismini çok öne çıkarmış, topluma bir umut şeklinde lanse edilmişti. Ancak arkasındaki Sav gücü her zaman sorgulanmaya açıktı.
Önder Sav, Deniz Baykal sonrası yine ikinci adamdı. Ancak aslında birinci adamdı.
Sav’ın yakın çevresine söylediği, “Öyle bir MYK kurduk ki, Kılaçdaroğlu’nun kendi başına bir adım atması bile mümkün değildir” sözleri Sav’ın gölge lider olduğunun açık göstergesiydi.
Gürsel Tekin’in MYK üyesi olamama sorunu parti içerisinde büyüyordu.
İçeride de bu konuda bir huzursuzluk söz konusuydu.
Sonunda ortak bir formül geliştirildi.
Berhan Şimşek MYK üyeliğinden istifa etti. Bunun üzerine Parti Meclisi toplanarak Gürsel Tekin’i MYK üyeliği üzerine seçim yaptı.
53 üyenin oy kullandığı seçimde 48 PM üyesinin oyunu alan Gürsel Tekin MYK üyesi oldu.
Tekin MYK’ya seçildikten sonra, “'Bundan sonraki süreçte Gürsel Tekin'e onur verici bir görev verildi. Genel Başkanıma çok çok teşekkür ediyorum. CHP tabanını, ailesini ve Kılıçdaroğlu'nu mahcup etmeyeceğim. Bütün gücümle önümüzdeki süreçte 12 Eylül Anayasası'yla ilgili mücadele edeceğiz. Daha sonra da CHP'nin iktidar olabilmesi için elimden gelen bütün gayreti sarf edeceğim” açıklaması yaparak hedefini koymuş oldu.
Çünkü konuşmasında hiç Önder Sav’dan bahsetmemişti.
Ankara’da bunlar yaşanırken, aynı günlerde İzmir’de ne oluyordu?
Baykal’ın devrilmesiyle iktidarı ele geçiren Sav grubunun keyfine diyecek yoktu. İzmir milletvekili ve ekip şefi Abdürrezzak Erten Genel Sekreter Yardımcısı olmuş, ekibin üçüncü adamı Mehmet Süne Parti Meclisi’nde yer bulmuştu.
İzmirli CHP’lilerin tepkilerini gören Erten süreci yumuşatma çalışmalarına girişmiş, ekip tanımlamasını yok etmek için elinden geleni yapmaya başlamıştı. Erten bir röportajında, “Şu anda yeni yönetimin gelmesiyle birlikte ben ağırlıklı olarak ekip lafını kullanmamaya özen gösteriyorum. Bana kalırsa ekipçilik olayı bitmiştir, nihayetinde ben genel merkezin üst düzey sorumlusuyum. Olaylara artık şu açıdan bakarım. Ya genel merkezcisinizdir, ya genel merkez karşıtı” diyerek aslında Baykal taraftarlarının genel merkez karşıtı olduklarını dile getirmeye çalışıyordu.
İzmir’de özellikle Konak, Karabağlar, Gaziemir ve Buca’da etkili olan ekip, son darbeyi de vurdu. Kurultay öncesi İzmir il Başkanı seçilen Baykalcı Ekrem Bulgun’un il yönetimini istifa ettirerek yerine Sav grubunun beyaz yüzü Rıfat Nalbantoğlu’nu getirdi.
Rıfat Nalbantoğlu aslında PM üyeliğine seçildiğinde Baykal’ın yanındaydı. İl Başkanı olarak İzmir’e atandığında ana misyonu ekibi İzmir’den temizlemekti.
Ancak ne oldu ise oldu, Nalbantoğlu 180 derece bir dönüş yaparak ekibe katıldı ve il kongresi öncesi ilçe kongrelerinin ekip tarafından kazanılmasında önemli rol oynadı.
Bugünlerde Kılıçdaroğlu yapısına yelken açan Nalbantoğlu’nu İzmirli CHP’liler ilginç sıfatlarla değerlendiriyorlar. Ancak internet bile olsa bu sıfatları burada kullanmam yasal sorunlara neden olabilir.
Sav’ın etkin olduğu kurultaydan İzmir bazında karlı çıkan bir başka yapı daha vardı. Kocaoğlu grubu…
Kocaoğlu, Sav ve Kılıçdaroğlu ile anlaşmış, Alaattin Yüksel, Oğuz Oyan ve Hülya Güven’i PM’ye sokmayı başarmıştı.
Ne de olsa CHP’nin sanal kalesinin belediye başkanıydı Kocaoğlu…
Kocaoğlu Baykal döneminin bir anlamda acısını çıkarıyordu. Baykal’ın liderliğinde İzmir’de siyasi anlamda bir varlık gösteremeyen Kocaoğlu şimdi siyaset liderliğine hazırlanıyordu. Tabii en yakın çalışma arkadaşı Alaattin Yüksel ile birlikte…
İzmir’de Baykal taraftarları tamamen geri çekilmişti…
Bir tarafta genel merkez üzerinden güçlenen ekip, diğer tarafta büyükşehir gücü ile yükselen Alaattin Yüksel.
Hani bir şeyin kötüsü vardır. Ama bu süreç duble kötü bir süreçti.
Baykal’a bağlılığı ile bilinen Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı’nın MYK kararı ile ihraç istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmesi “cadı avı” tanımlaması ile özetlenebilir.
Baykal ise bazı illerde düğün törenlerine katılıyor, siyasette hala var olduğunun altını çiziyordu.
Bir gün Deniz Baykal arkadaşlarına ilginç bir mesaj gönderdi.
“Önümüzdeki hafta ilginç gelişmeler yaşanabilir.”
Kimse ne olduğunu anlamamıştı.
Kılıçdaroğlu-Sav yapısını bozmak o gün için mümkün görünmüyordu.
Bir hafta sonra mesele anlaşıldı.
Yargıtay Başsavcılığı CHP’nin iki kurultay önce kabul edilen ancak bir türlü yürürlüğe giremeyen yeni tüzüğünün bir an önce uygulanmasını istedi.
Bu açıklama CHP kulislerinde bomba etkisi yaptı.
Bir bölüm hukukçu yeni bir kurultay gerekir talebinde bulunurken başsavcı son noktayı koydu:
“Kurultaya gerek yok, sadece tüzük uygulansın…”
İşte bu gelişmeler Baykal’ı yiyen Sav ile Kılıçdaroğlu yapısının koptuğu süreci beraberinde getirdi.

YARIN: Sav - Kılıçdaroğlu ayrışması

FOTO ŞAKALI NOT:

İZBAN’ın trenleri hala arızalanmaya ve durmaya devam ediyor. Vatandaş da istasyonlarda sersefil… Tren seferleri 15dakikadan yarım saate çıkarıldı. Arkadaşlarımız da Kocaoğlu’nun vatandaşı bekletmemesi için kullanması gereken drezyna adlı aracı yeniden ürettiler… Demiryolu çalışanlarının çok iyi bildiği bu aracın ileri teknoloji iddiasında olan İZBAN tarafından da bilinmesi şart oldu.
Bunu en iyi kullanacak makinist de tabii ki İzmir’i bir yerlere sürükleyen Kocaoğlu’ndan başkanı olmamalıdır.

PAUSE HABER: 16 - 12- 2010

15 Aralık 2010 Çarşamba

CHP'de kurultaya doğru - 1

Herşey 6 Mayıs 2010 Perşembe gece yarısı www.metacafe.com adlı sitede yayınlanan bir video kasedi ile başladı. 7 Mayıs 2010 Cuma sabahı bu kez www.habervaktim.com adlı site “Deniz Baykal’ın seks kaçamağı… İzleyin! Habervaktim, yine Türkiye gündemini sarsacak bir video yayınlıyor. Habervaktim’in ele geçirdiği bomba etkisi yapacak videoda CHP liderinin inanılmaz görüntüleri var… Şok… İzleyin” manşeti ile bu videoyu Türk okuyucularına taşıdı. Ardından tüm internet haber siteleri bu videoyu sayfalarına kopyalamış, Hürriyet, Milliyet, Sabah gibi gazeteler de internet sayfalarından olayı duyurarak tüm Türkiye’nin kaset olayına kilitlenmesine neden olmuşlardı.
Hikâye aslında çok basitti…
Görüntüler Deniz Baykal ile uzun süre özel kalem müdürlüğünü yapan Nesrin Baytok’un bir odada bulunmalarından ibaretti.
Görüntülerin internet sitelerinde yayınlanması üzerine harekete geçildi.
Bunun bir hukuki bir de siyasi süreci vardı.
Hukuki süreçte Baykal’ın avukatları suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı TCK’nın 134. Maddesi’nde düzenlenen “özel hayatın gizliliğini ihlal”, TCK’nın 135. maddesinde yer verilen “kişisel verilerin kaydedilmesi” ve TCK’nın 125/1. ve 2. maddelerinde düzenlenen “hakaret” suçları kapsamında ilk olarak CHP Genel Başkanı Baykal’a ait olduğu iddia edilen görüntülere erişimin engellenmesine karar verdi. Bunun uygulanması için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nı görevlendirdi.
Videoyu yayınlayan siteler video yayınlarını geri çektiler. Çekmeyen siteler ise kapatıldı. Polis daha sonra görüntüleri haber olarak ilk kez veren www.habervaktim.com adlı merkezine baskın düzenledi. Site sahibi sorgulandı. Görüntülerin yasaklanan video paylaşım sitesi www.youtube.com’dan sonra popülerliği artan başka bir video paylaşım sitesi olan www.metacafe.com’dan “haber niteliği taşıdığı” nedeniyle alıntı yapıldığı söylendi. Metacafe isimli siteye ilişkin kayıt arayan polis yetkilileri, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na başvurdu. Baykal’ın görüntülerini yayınlayan sitenin Kanada Toronto’da merkezli bir adrese sahip olduğu anlaşıldı.
Olayın siyasi süreci ise Türkiye’nin kaderini değiştirecek oranda baş döndürücü bir hızla gelişti.
Deniz Baykal kamuoyuna yaptığı ilk açıklamada, kaseti düzmece olarak değerlendirdi, “Tarih, bu tür şantajlar, düzmece haberlerle dolu. CHP’nin üzerine yıllardır haksız bir şekilde yapıştırılmaya çalışılan kötü, kabul edilemez bir yalanın yıkıldığı süreçte bu şantajın, bu iftiranın yapılması amaçlarını gösteriyor” dedi.
Neydi bu yalan?
Baykal bu yalanı şöyle açıkladı:
"İnançlı yurttaşlarımızla hiçbir kavgamız olmadığı, halkımızın dinine, diline, giyim ve kuşamına müdahale etmediğimizi halkımız gördü. O kesimleri de sahiplenmemiz ve bilhassa son olarak Diyanet İşleri Başkanımızın davetlisi olarak Kutlu Doğum Haftası’na katılışım ve orada yaptığım konuşmanın mütedeyyin insanlarımız tarafından da takdirle karşılanması bu çevreleri ürküttü.”
Baykal’a göre yükselen CHP bazı kesimleri korkutmuş, bu tür bir düzmece kasetle partinin iç işleyişinin karıştırılması hedeflenmişti.
“İstifa edecek misiniz” sorusuna ise verdiği yanıt açıktı:
“Neden? O ahlâksızların istediği de zaten benim istifa etmem değil mi? İstifa edip de onların isteklerini yerine getirmemi bekleyenler varsa boşuna umutlanmasınlar. CHP’nin şu anda tek hedefi var, iktidar olmak. Bu atılan iftiralar da zaten iktidar olacağımız anlaşıldığı içindir.”
Deniz Baykal istifa etmek taraftarı değildi. Hem de kurultaydan kısa süre önce… Partiyi yeniden yapılandırmaya çalışmış, Önder Sav’ın etkisini azaltarak yeni tüzüğün yürürlüğe girmesi için atılması gereken tüm adımları atmıştı.
Kurultay sonrası partide genel başkanın daha da güçlendiği bir sürece girilecekti.
Kamuoyunda çok tartışılan kaset konusu, Baykal’ı CHP Genel Merkezi’nde olaydan üç gün sonra basın toplantısı yapmasına neden oldu. Ve Baykal sürpriz bir şekilde istifa ettiğini açıkladı.
CHP’de yeni bir sürece girilmişti.
Partinin kurucu başkanı belki de ilk defa partinin başında sorunsuz lider olacağı kurultay çalışması öncesi bir kaset olayı yüzünden genel başkanlıktan istifa etmek zorunda kalmıştı. Baykal için zor bir dönemdi. Yıllardır kamuoyunda “hizipçi”, “CHP’den gitmeli” eleştirilerine maruz kalmış, ancak son 1 yıldır AKP hükümetine gösterdiği sert ve dik muhalefeti nedeniyle merkez hatta merkez sağın bile takdirini kazanmıştı. Üstelik partinin oyları sürekli yükselme trendinde idi.
Baykal istifa konuşmasında, “ABD'den, Pensilvanya'dan aldığım üzüntü mesajlarının samimiyetine de inanıyorum. Çok ayıp ama diye başlayanlara da söyleyecek sözüm var” diyerek kamuoyunda yeni bir siyasi tartışmanın başlamasına da zemin hazırlamıştı.
Yoksa Fethullah Gülen AKP ile ilişkisini kesip, CHP’ye doğru mu yakınlaşıyordu?
Baykal’ın istifasına en çok kızan isimlerden biri o dönemin genel sekreteri Önder Sav oldu.
Yıllardır birçok kararı birlikte alan Baykal-Sav ikilisinin arası açılmaya başlamıştı. Sav kendisine sorulmadan alınan istifa kararının ardından çalışmaya başladı. Baykal partinin başında kurultaya girmesi halinde kendisinin ve ekibinin pasifize edileceğinin farkındaydı. Bu bir şanstı Sav için.
Hatta partide kasetin ortaya çıkışından Sav grubunun sorumlu olduğuna dair bazı tespitler de yapılıyordu.
Baykal istifa edince yerine başkanvekili olarak Cevdet Selvi atandı.
Selvi partiyi kurultaya taşıyacak isimdi…
Deniz Baykal’ın istifa metninden, kurultayda geriye dönmek istediği fikrini çıkarmıştı Sav. Kurucu genel başkanın geriye dönüşüne karşı idi. Bu nedenle bir gün sonra TBMM Parti Grubu’nda yaptığı konuşmada Baykal’ın geriye dönüşüne kesinlikle karşı olduğunu net biçimde ifade etmişti genel sekreter.
Bir tarafta kaset skandalı ile kenara çekilmek zorunda kalan genel başkan, diğer tarafta tasfiye olacak iken aniden güç toplayan genel sekreter.
Baykal taraftarları örgüte de güvenerek “Geriye dön” mitingi toplamaya başlamışlardı. Amaç başta kurultay delegasyonu olmak üzere örgütün Deniz Baykal’ın arkasında olduğunu kamuoyuna göstermekti.
Ama karşılarına yine Önder Sav çıktı. Sav aba altından sopa göstererek bu mitingin düzenlenmesini engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı.
Baykal ile Sav bir daha bir araya gelmemek üzere ayrılıyorlardı.
Ya İzmir’de ne oluyordu?
Sav’ın bir numaralı ismi Abdürrezzak Erten’in kurultay öncesi Baykal ile sorunlar yaşıyordu. Özel hayatı çerçevesinde yaşadıkları Baykal’ın kulağına gitmişti. Üstelik İzmir’deki örgütü hallaç pamuğu gibi attığı için kırsal bölgeden ciddi tepki topluyordu.
Herkes Abdürrezzak Erten’in suyunun ısındığından emindi.
Ancak Baykal’ın gidişine neden olan kaset ortaya çıkınca işler değişti.
Erten kurultayda olacakları beklemeye başladı. Daha doğrusu Önder Abisi’nin oynayacağı rol çerçevesinde partide yeniden güçlenmenin yolunu bekliyordu.
Sav örgüsünü örmeye başlamıştı.
İlk hedef Kılıçdaroğlu’nu kendisine çekmekti.
İl başkanları toplantısından önce Kılıçdaroğlu’nun adaylığını açıklattırarak Baykal’a çok önemli bir gol attı.
Kamuoyunda yansıma bulan Kılıçdaroğlu isminin genel başkan adayı olarak açıklanması, üstelik bu adayın Sav’ın adayı olarak lanse ettirilmesi Baykal’ın geriye dönüş planını suya düşürdü.
Adaylık açıklamasından sonra Ankara’ya gelen il başkanlarının büyük bölümü Kılıçdaroğlu demiş, Sav istediği sonuca ulaşmıştı.

YARIN: Sav’ın taktikleri

NOT: Büyükşehir Belediyesi’nin Bornova’daki buz pistinin bulunduğu arazinin sahiplerine 82 milyon lira ödeyecek olması üzerine şunu söylemem gerekmiyor mu? “Lütfen bir işi de doğru yapın…” Dikkati çeken diğer konu da nedense arazi sahiplerinin avukatının belediyenin bu tür sorunlar yaşadığı davalarda karşı tarafı savunması ve hep kazanması…

PAUSE HABER: 15 - 12 - 2010

13 Aralık 2010 Pazartesi

Tehlikeli hafta

Kılıçdaroğlu - Sav ve Kılıçdaroğlu - Baykal görüşmelerinin arka planını okumak gerekiyor…

Baykal PM seçimi sırasında uygulanacak sistem konusunda çok net…
Aynı netliği Kılıçdaroğlu da gösteriyor.
Ancak Sav daha ortada durarak bu çatışmadan pay çıkarma niyetinde…
Sav’ın hesabı şu:
Kılıçdaroğlu ile Baykal ilişkileri gerilecek, CHP Genel Başkanı Baykal ile ipleri tamamen atacak. Sonra Sav grubu ile ortak bir blok liste oluşturacak.
Ancak kimse şu gerçeği görmüyor.
Kılıçdaroğlu ekibi partinin tamamına hâkim olur ise ne Baykal kalır ne de Sav…
Karşımıza yeni gruplar çıkacak.
Bunlardan biri Alaattin Yüksel Aziz Kocaoğlu grubu…
Yüksel böyle bir noktada güç elde etmek için harekete geçmiş durumda.
İzmir’in işadamlarını ziyaret ederek otobüs kiralanması konusunda kendilerinden destek istiyor… Yüksel’in amacı İzmir’den Ankara’ya götüreceği büyük bir grup ile Kılıçdaroğlu’na baskı yapmak ve listelerde etkili olmak.
Sadece listeler değil önemli olan. Yüksel son gelişmelerden sonra ele geçirdiği genel başkan yardımcılığı koltuğunu da kaptırmak istemiyor.
Üstelik daha da ileri gidiyor ve örgütlenmeden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevinin kendisine bırakılmasını talep ediyor.
Diğer bir ifade ile eğer Kocaoğlu’nun desteği ile Yüksel parti meclisi seçimlerinde başarılı olur ise ne Sav grubu kalır ortada ne Baykal grubu…
Bu nedenle çarşaf liste konusunda adım atılmak zorunda.
İzmir’de yapılan toplantıda bir grubun yine taraf değiştirerek bu kez Kılıçdaroğlu bünyesine destek verdiği görülüyor.
Savunmaları da hazır…
Genel başkanın elini rahatlatmak.
İyi de yeni tüzüğe göre genel başkan Parti Meclisi’nde görmek istediği isimleri Bilim Kurulu’ndan atıyor. Üstelik tek bir sözü ile hepsini genel başkan yardımcılığı görevine getirmesi de mümkün.
Dolayısıyla genel başkanın eli zaten rahat.
Ancak arka planda başka bir düşünce var.
Amaç sadece partiyi yönetmek değil.
Amaç genel seçimler öncesi milletvekili listelerini istedikleri gibi oluşturmak.
Kocaoğlu bu planlamanın tam göbeğinde…
İzmir’de yaşadığı ve ileriki süreçte daha sertini yaşayacağı siyasi gerginliklerden sıyırmak, güvendiği parti üst yönetimi ile kendisine karşı oluşacak muhalefeti engellemek.
Kılıçdaroğlu yapısı içerisinde olan bazı milletvekillerinin bu gelişmeleri iyi izlemeleri gerekiyor.
Aksi taktirde gün gelir ellerindeki güç bir anda kayabilir.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir şey bu…
Gürsel Tekin’in de İzmir’deki plandan bilgi sahibi olması şart. Çünkü gerek Kılıçdaroğlu gerekse Tekin İzmir’deki yapılanmadan çok haberdar değil.
Eğer İzmir’i Kocaoğlu-Yüksel ikilisine bırakırlar ise bu seçimde CHP’nin bölgedeki oylarının nereye kadar düşebileceğini kimse tahmin edemez.

NOT: Ege’deki enerji ihalelerine dikkatli bakmak gerekiyor. Çok tartışmalı bir süreç bizleri bekliyor. Benden söylemesi…

PAUSE HABER: 13 - 12 - 2010

10 Aralık 2010 Cuma

İki duble yeter

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “meyhaneye gitmeyin, iki dubleden fazla içmeyin” uyarısı CHP’liler arasında espriye dönüşmüş bile…

Dün akşamüstü Gaziemir Belediyesi’nin yeniden düzenlediği sosyal tesisinin açılış kokteylinde de konu iki duble üzerineydi. Ancak gördüğüm kadarıyla CHP’liler genel başkanlarının bu önerisini pek dikkate almamışlar.
Gelsin rakılar, gitsin şaraplar durumu hala güncelliğini koruyor…
Kılıçdaroğlu’nun özellikle İzmir’de böyle bir açıklama yapmasını bazı olayların genel başkana aktırıldığı tezini güçlendiriyor.
Kokteylde bir masada Kılıçdaroğlu yapısı, diğer masada ise ekip vardı.
Güldal Mumcu ve Abdürrezzak Erten’in bulunduğu masada tarafıma yönelik bakışlar kuzey kutbundan esen rüzgârlardan daha soğuktu.
Masada her zamanki gibi Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm ile beni gördüğünde ne yapacağını şaşıran Nuri Batuhan da vardı.
Murat Haluk Öncel ise klasik “U” dönüşlerinden birini yaparak Kılıçdaroğlu ekibinin masasına kapağı atmıştı.
Kurultay sonrası başka masalara doğru yelken de açabilir ya neyse…
Masaların tamamında blok ve çarşaf liste konuşuluyor, Alaattin Yüksel ile Aziz Kocaoğlu’nun tavrı eleştiriliyordu.
Herkes ateş püskürüyor Yüksel’e…
CHP’liler öyle bileniyor ki, kurultayda Aziz Kocaoğlu ve Alaattin Yüksel’in işi hiç de kolay görünmüyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu kuşatan ve örgüt ile genel başkanın ilişki kurmasını engelleyen bu ikilinin PM için düşündükleri isimler ise hayli ilginç.
Eski disiplin Kurulu Başkanı Ülkü Caner bunlardan biri… Ankara’da Alaattin Yüksel için kamp kuran ve PM üyeliği için harekete geçen Caner’in yanısıra Kocaoğlu, Şeyhmuz Kayapınar’ı da PM’ye sokma derdinde…
Hülya Güven, Oğuz Oyan ise olmazsa olmazları İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın…
Bu gidişle tüm PM’yi Kocaoğlu belirleyecek gibi…
Ya diğer gruplar ne yapacak?
Onların elleri de armut toplamıyor değil mi?
Sav grubu telefon ile bütün kurultay delegelerine ulaşıp, “Eski genel sekreterimizin selamı var. Kendileri partinin demokratikleşmesi ve PM’de tüm fikirlerin temsili için çarşaf listeyi benimsiyor” mesajını veriyorlar.
Baykal ekibi de boş durmuyor.
Kurultay delegasyonu içerisinde çarşaf listeye oy verecekleri saptamaya çalışıyorlar.
Anlaşılan o ki çok ilginç bir kurultay yaşanacak.
Ve bazıları şimdiden bastırdıkları kartları şömine yakmak için kullanmak zorunda kalacak.
Kılıçdaroğlu acaba İzmir ziyaretinde çevresinde olanları irdeleme fırsatı buldu mu?
Bunu önümüzdeki hafta öğreneceğiz.

PAUSE HABER: 10 - 12 - 2010

8 Aralık 2010 Çarşamba

Yeni isimler sahnede

Kemal Kılıçdaroğlu bugün İzmir’de…

Kendisini karşılayacaklar arasında çok farklı simalar olacağını tahmin ediyorum.
Ne de olsa yeni bir yapı yeni bir bakış açısı…
Eski sistemde milletvekili adayı olmayı düşünemeyenler bu kez yeni lider ile şanslarını yeniden denemek istiyorlar.
Bunların başında 9 Eylül eski rektörü Emin Alıcı geliyor. Baykal ile yıldızı bir türlü barışmayan Alıcı’nın, Kılıçdaroğlu ile hangi düzlemde anlaşacağı ise ayrı bir merak konusu. Aşırı ulusalcı kimlikli bir aday adayı ile enternasyonalist olmaya çaba harcayan lider arasındaki korelasyonu hep birlikte izleyeceğiz.
Emin Alıcı daha önce de milletvekilliği adaylığını denemiş, ancak bir akşam yemeğinde söyledikleri kameralar tarafından kaydedilince ciddi eleştirilere uğramış, Baykal’ın gözünden düşmüştü…
Şimdi yeni lider, yeni şans…
Eski SHP’liler ile eski DSP’liler de CHP saflarına katılmaya hazırlanıyor.
Bunların arasında en dikkatimi çeken SHP eski il başkanı Mustafa Korkmaz ile DSP eski il başkanı Ulvi Puğ…
Bir zamanlar çok eleştirdikleri CHP’de ne yapacaklarını merak etmiyor değilim.
Tabii her yeni isim CHP’de uzun süre adaylık bekleyenleri de rahatsız etmeye başlayacaktır.
Kocaoğlu’nun adaylarını da dikkate aldığımızda değil 26 aday, 100 aday bile yetmez İzmir’e…
Belki bir bölümünü başka kentlere göndermesi gerekecek İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın…
Ne de olsa Alaattin Yüksel ile Ege’nin tüm kentlerini dolaşıp siyaset yapmaya başladı. Oralardan birer adet kontenjan da alır artık.
Ancak son günlerde bir tartışma var CHP İzmir’de…
Alaattin Yüksel ile Aziz Kocaoğlu’nun Ege seyahatleri üzerine…
Rivayete göre Kocaoğlu kurultayda blok liste kullanılması için yaptığı Ege turunda büyükşehirdeki makam aracını kullanıyormuş.
Her ne kadar Hasan Tahsin bu tespite, “Adam bu tür yerlere kendi arabasıyla mı gidecek? Başbakan da bu işler için uçağını kullanıyor” dese de, o iş öyle değil…
Bir belediye başkanı sadece siyaset yapmak için planladığı gezide makam aracı kullanamaz, kullanmamalı…

PAUSE HABER: 08 - 12- 2010

5 Aralık 2010 Pazar

Blokçular – çarşafçılar…

CHP’de kurultay vakti…

Top bir oraya, bir buraya gidip geliyor…
İki gün önce çarşaf liste konusunda iddialı olanlar, daha sonra bu iddialarından vazgeçiyor, hatta bir adım ileri giderek, “Kurultay blok liste ile yapılmalı” diyebiliyorlar.
Yıllardır blok liste savunucuları olanlar ise, “Partide demokrasi için şimdi çarşaf liste zamanı” önerisinde bulunuyorlar…
Blok liste konusunda ısrarcı isimlerin başında Kemal Kılıçdaroğlu geliyor. Kılıçdaroğlu da biliyor ki, kendi ekibi olarak adlandırılan bugünkü yönetimin parti tabanı ile alakası bile yok.
Genel Sekreter Süheyl Batum’un tek oyu var.
Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ise son kurultayda blok listede Önder Sav ile birlikte en çok çizik yiyen isimlerin başında geliyor.
Hurşit Güneş ile Umut Oran’ın da kurultayda tek oyları var.
Yerel yönetimlerden sorumlu Alaattin Yüksel’in kendisi ile birlikte alacağı toplam oy ise toplam yedi…
Kılıçdaroğlu ortaya koymaya çalıştığı blok listede Baykal ve Sav’a çok yakın isimlere görev vermeyeceğini net biçimde açıklaması parti içinde dengeleri iyice germiş durumda.
Buna karşılık Deniz Baykal ve Önder Sav çarşaf listeden yana…
Baykal, Kılıçdaroğlu’nun liderliği çerçevesinde kendisine yakın isimlerle bir liste oluşturulmasını istiyor. Kendisinin genel başkanlık sorunu yok. Ancak partiyi iyi bilen bir ekip ile seçime gidilmesini talep ediyor Baykal…
Önder Sav ise içten içe Kılıçdaroğlu’nu düşürmeyi planlıyor. Ancak kamuoyunda hala desteği olan CHP Genel Başkanı’na dokunamaz ise en azından çevresini örmeyi planlıyor. Hedefi de Parti Meclisi’nde ağırlığı ele geçirmesi. Böylece merkez yoklama ile belirlenecek milletvekili adaylıklarında etkili olacak Sav…
İzmir’de de durum karışık…
Kurultay delegasyonu belediye başkanları ve ilçe başkanlarından kurulu olduğu için kimin hangi adımı atacağı çok bilinmiyor.
Sav’a çok yakın olan isimlerin çarşaf liste isteyecekleri açık…
Baykal’a yakın isimler de aynı düşüncede…
Ya diğerleri?
Kocaoğlu, İzmir’deki yapıdan bir şey çıkaramayacağını bildiği için, blok oy konusunda Ege’ye açılmayı tercih etti.
İzmir örgütünde hem kendisine hem de Alaattin Yüksel’e büyük tepki var. O da yakın arkadaşını yine bir yerlere taşımak için Ege Bölgesi’ni turluyor, blok liste için kurultay delegasyonunu ikna etmeye çalışıyor.
Son 1 hafta kurultay çatışması hayli sertleşeceğe benziyor.
Burada en önemli görev yine Deniz Baykal’a düşüyor…
Bakalım yılların siyasetçisi Baykal kurultay öncesi hangi dinamikleri harekete geçirecek?

NOT 1: Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm’ü eskisi kadar aktif görmüyorum. Herhangi bir sorunu mu var acaba?

NOT 2: Gaziemir Belediye Başkanı Halil İbrahim Şenol ziyaretimize geldiğinde belediyelerin ağır borçlarından yakındı. Yeni yerel yönetim yasasına ihtiyaç var açıkçası…

NOT 3: Pazartesi günü (bugün) 14.30 – 15.00 arası 107.9 FM bandında yayın yapan radyomuz “Radyopause”daki Sınırsız adlı programda Serdar Öztürk ile birlikte AKP milletvekillerini ağırlayacağız.

PAUSE HABER: 05 - 12 - 2010

3 Aralık 2010 Cuma

Ocak'ın bereketi

Hep yazıyorum, ocak ayında hareket olacak diye…
Nedenleri çok basit…
En önemlisi Ege’ye yeni bir yayın organı kazandırıyoruz. 16 sayfalık yepyeni bir gazete… Elinize aldığınızda, “Bugün kentte hangi gündemi yaratmışlar” diyebileceğiniz bir yayın organı olacak…
Dosyaların bir bölümünü orada açacağız. Bazılarını da mahkemelere saklıyorum. Hani Hızır ve Kocaoğlu benim için suç duyurusunda bulunmuşlar ya… İşte orada her ikisi için de söyleyeceklerim olacaktır tabii ki…
Savcı beni dinler mi?
Dinlemek ve gerekir ise bunları Türkiye medyası ile paylaşmak zorunda kalacaktır.
Öyle kolay değil…
Elinizde dosya var ise ve bu dosyalarda bazı kanıtlar yer alıyor ise en doğru iş bunları savcılığa teslim etmektir…
Şimdi bazıları gerilecektir, bunun elinde ne var diye…
Gerilmek iyidir, insanı diri tutar…
Neresinden baksak durum vahim…
Kentin ileri gelenleri ne yapıyor?
Gazetelerde İzmir’in duayenlerinin kentin geri kalışı konusunda yaptıkları açıklamalar var.
İyi de bu kentin yerel yönetiminin hiç mi hatası yok?
Kimse, “Kardeşim bu kentin önünü tıkayanlar var. Bu isimler durduğu sürece bu kent gelişmez” demiyor.
Kocaoğlu’nu eleştiren İTO Başkanı Ekrem Demirtaş bile farklı telden çalmaya başladı. Nerede eski “çarşı” tarzı?
O da düzene mi uydu, yoksa “Bir süre böyle davranalım. Seçimlerden sonra yeniden harekete geçeriz mi?” diye düşünüyor.
Ama Demirtaş’ın unutmaması gereken önemli bir konu var. Bazıları seçimleri bile görmeyebilir.
Ocak ayındaki en önemli gelişmelerden biri de CHP kurultayının yerele yansıması olacak.
Sav ekibinin PM’de kalabalık olmasından dolayı zorunlu olarak görev verilen birilerinin kurultaydan sonra aynı koltuklarda oturacaklarını mı zannediyorsunuz?
Biraz daha bekleyin ve gelişmeleri izleyin…

PAUSE HABER: 03 - 12 - 2010

30 Kasım 2010 Salı

İzmirleaks gerekli…

Şu Wikileaks ortaya çıktı çıkalı, çevreye savrulan öncü dosyalara baktım. İzmir Büyükşehir belediyesi şimdilik karşıma çıkmadı. Ama bu durum önümüzdeki günlerde çıkmayacağı anlamına gelmiyor.

Aziz Kocaoğlu ya da Alaattin Yüksel konusunda Wikileaks’ten bir dosya bulsak fena olmaz sanırım…
Gerçi elimizdeki dosyaları önümüzdeki aylarda gazete üzerinden teker teker gündeme taşıyacağız… Aslında bizim dosyalar Wikileaks’ten daha fazla gürültü koparacaktır eminim.
Ege’nin Sesi adlı internet sitesinde Sinan Kara, Aziz Kocaoğlu ile Birol Soylu arasındaki ilginç ilişkiyi gözler önüne sergilemeye devam ediyor.
Ben bile şaşırdım Kemalpaşa’daki Saklıkent işine…
Yahu Birol Soylu… Nasıl bir ilişki ağıdır bu? İnsan algılamakta zorlanıyor… Gerçi Alaattin Yüksel tüm bu ilişkileri biliyordur diye düşünüyorum.
Ya İzmir milletvekili Mehmet Ali Susam’ın kızının yurdu konusuna ne demeli…
Buca Belediyesi’nin 4 kez mühürlediği bir yerin mührünün sökülmesi konusunu…
İzmir’de çok ilginç işler oluyor. Ancak nedense kimse bugüne kadar bu konulara el atmıyordu.
Birileri biliyordu da, bunları ifşa etmekten çekiniyordu…
Ancak gün o gün değil artık…
Çeşmenin tıkaçları tutmuyor ve sızıntılar başladı.
Bundan böyle artarak devam edecek.
Bakalım, kimler gazetecilik yapacak ya da yapıyor, kimler bazılarının sesini dinleyerek gazetecilik oyunu oynuyor.
Günün birinde İzmir’de gazetecilik yapılır ise kentte bazı taşlar yerine oturur…
Yoksa eski tas eski hamam… Ver parayı uslansın…
Büyükşehirden tartışma yaratacak hayli dosya bekliyorum.
Tabii bazı ilçe belediyelerinden de…
Devlet kurumlarını unuttuğunu sanmayın.
Zaten İzmir’in en büyük sorunu bu…
AKP-CHP konsensüsü…
Her şey, “Hep beraber olalım, yiyelim, içelim, yaşayalım” mantığı üzerine kurulu.
Genel seçim sürecinde tüm bu dosyalar yavaş yavaş gündeme taşınır ise, milletvekili adayı olmayı planlayanlar da dikkatli davranmak zorunda kalır.
Veya onları listelere koyacak genel başkanlar da…
Yoksa milletvekilliği dokunulmazlık zırhı içerisinde 5 yıl boyunca mahkemelerden sıyrılma makamı olmamalıdır.
Bu konuda gerek CHP yönetimine, gerekse AKP iktidarına büyük iş düşmekte… MHP ve DP’nin de aynı hassasiyet içerisinde olmaları şart.

NOT: Hasan Tahsin jeotermal işini iyi götürüyor. İşte size jeotermal olayının geldiği süreç… Bakalım sonuna kadar gidecek mi Tahsin. Durup durup, konu değiştiriyor da…

PAUSE HABER: 30 - 11 - 2010

29 Kasım 2010 Pazartesi

Yatak odası görüntüsü mü gerekiyor?

Ortada üç belge var…

Üçüne de bir şekilde ulaştım…
Bunlardan ilki Aziz Kocaoğlu’nun tarafıma yaptığı suç duyurusu…
Kocaoğlu’nu bu konu da tebrik ediyorum. Çünkü koskoca Büyükşehir Teftiş Kurulu olayın altından kalkamamış, yargıdan yardım dilenir durumda.
Bakın ne yazıyor Kocaoğlu şikâyet dilekçesinde…
“Makamınızca yapılacak soruşturma sonucu gerçek ortaya çıkacaktır. Müvekkil (yani Kocaoğlu) tarafından her iki şüpheli (Yani ben ve Ersu Hızır) hakkında gerçeği ortaya çıkaracak şekilde bir açıklama yapmak mümkün değildir. Örneğin yemeğin yendiği söylenen Gürel Rezidansa ait güvenlik kameralarının 28 Temmuz 2010 tarihindeki görüntülerinin incelenmesi, bu görüntülerde herhangi bir silinmenin olup olmadığının araştırılması, yemekte şüphelilerden başka şahısların olup olmadığı, şüphelilerin ve yemekte bulunduğu iddia edilen diğer şahısların telefon kayıtlarının getirtilerek şu an dâhil olmak üzere kiminle kaç kez görüştüklerinin ve kimlerin ne tür mesajları gönderdiklerinin ya da hangi mesajları aldıklarının tespiti sadece adli makamların aracılığı ile mümkün olabilir.”
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun taleplerinin daha fazla olmasını beklerdim.
Mesela Süleyman Gençel’in yatak odası görüntülerinin istenmesi, bunların bizzat Kocaoğlu tarafından izlenmesi gibi…
Taleplere bakınca kendimi organize suç örgütü üyesi sandım.
Benim cep telefonumda kimlerle görüştüğüm büyükşehir belediye başkanını kesinlikle ilgilendirmez.
Eline yüzüne bulaştırdığı yönetim krizini cep telefonlarımı dinleterek de aşamaz.
Elindeki teftiş kurulu ne yaptı ki bugüne kadar.
Onların raporuna da ulaştım zaten.
Ne diyorlar?
“Yaptığımız uzun araştırmalar sonucunda, bu yemeğin yenip yenmediğini kanıtlayamadık. Yargıya havale ettik.”
Üçüncü belge ise Kocaoğlu’nun mülkiye müfettişlerine verdiği yazılı ifade… Bizi ne kadar da suçlamış o ifadede Kocaoğlu. Özellikle Ersu Hızır’ı…
Hani bir adım daha ileri gitse, “büyükşehirde yolsuzluklar var ve bunların hepsin genel sekreter tarafından planladı” diyecek.
Ben bir gazeteci olarak bu üç belgeye ulaşıp, kamuoyu ile paylaşırken, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bir yemeğin yenip yenmediği konusunda düştüğü durumu okuyucularımın yorumuna bırakıyorum.
Üstelik kendisine destek olan Birol Soylu’nun gazetecilere, “Kocaoğlu istediği için ifade verdim. İfade vermeseydim, bu şehirde beni çalıştırtmazdı” açıklaması ise elindeki tek ve tek kozun eriyip yok olmasına zemin hazırladı.
Ocak ayından itibaren kıyamet kopacaktır.
Bakalım o zaman kim kime nasıl hesap verecek, sevgili demokratik başkanım…

NOT: Yılbaşından itibaren yayınlamayı planladığımız günlük gazete çok insanın ilgisini çekti. Herkes bu gazeteden çok şey bekliyor. Zaten önemli olan kentte gazetecilik yapmak…

PAUSE HABER: 29 - 11 - 2010

25 Kasım 2010 Perşembe

Su işinin sırrı

Su işi İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi’ni iyice karıştırmış durumda.

Daha önce kaleme aldığım olayı bir kez daha hatırlayalım.
Hastanedeki bayramlaşma sırasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bir konuşma yapar. Konuşması sırasında boğazına takılan bir gıcık (Bu ben olmuyorum tabii ki) nedeniyle eli bardağa gider. Maksat su içerek gıcıktan kurtulmaktır. Ancak masada su yoktur.
Görevliler bunu fark eder. Organizasyonda görevli genç, yanındaki stajyere suyun neden konmadığını sorar, ikisi arasındaki tartışmayı duyan Kocaoğlu, “Sizin yüzünüzden bu ülke gelişmiyor” der ve olayı büyütür.
Tartışmanın göbeğindeki iki kişi işten çıkarılır.
Genç arkadaş işten çıkarıldığını öğrenince konuyu Kocaoğlu’nun yakın arkadaşı Alaattin Yüksel ile paylaşır. Yüksel genç adamı, “Sen hastaneye git, ben gereken yerlere telefon edeceğim” diyerek gönderir. Genç adam hastaneye varır ve iş elbiselerini giyer. Hastane yönetimi kendisinin çalışmayacağını belirtince, “Alaattin Bey arayacaktı” der. Aldığı yanıt kendisini daha da şaşırtır: “Hayır bizi kimse aramadı…”
Hastane yönetimi genç adama işten çıkartıldığına dair belge verir ancak genç adam bu belgeyi imzalamaz.
Taşeron firmada çalıştığı için ne yapacağını da bilememektedir.
Buyurun size işçi dostu belediye… Ve buyurun size işçi dostu belediye başkanı… Ve buyurun size 68 kuşağının temsilcilerinden CHP Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel…
Eşrefpaşa Hastanesi personeli şaşkın… Böyle bir tavrın gösteriliş biçimine de kızgın…

* * *

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Aliağa - Menderes hattının 4 Aralık günü devreye gireceğini söylemiş. Sonra da eklemiş, “Çiğli’ye kadar olan bölüm” diye…
Yahu başkan 29 Ekim’de tamamını açmayı planladığınız bu hattı yarım yamalak açıp duruyorsunuz… Üstelik en ufak yağmurda sistem felç oluyor.
Neden oluyor?
Çünkü tamamı açılmadığı için sinyalizasyon sistemi çalışmıyor. Yağmurda göl olan metro hattı da tamamen çöküyor.
Hakikaten Kocaoğlu bir gün iyi bir iş yapacak olursa ne yazacağımı bilemiyorum.
Her gün kötü, her gün kötü…
Bakalım, yılbaşında planladığımız günlük gazeteyi devreye soktuğumuzda açılacak dosyalardan kendileri ne kadar etkilenecek.
Tabii ki sadece kendileri değil, İzmir’de hayli çok sayıda adamın ayağına basılacaktır.
Birileri de bu ayaklara basmak zorunda…
Çünkü memlekette gazetecilik yapmak unutuldu.

PAUSE HABER: 25 - 11 - 1020

21 Kasım 2010 Pazar

Sonunda beni şöhret yapacak

İzmir’in en ünlü ismi, dürüstlük timsali İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu beni ve kendi genel sekreteri Ersu Hızır’ı savcılığa şikâyet etmiş…

Yeni Asır’ın ve Doğan Grubu gazetelerin haberine göre savcılık bir soruşturma yapacak, aldığı sonuçlar çerçevesinde başkanın kişilik haklarına saldırı yapılıp yapılmadığına karar verecek sonra da dava açacakmış.
Daha iki hafta önce Basın Konseyi’ne, pardon Hürriyet Konseyi’ne beni şikâyet eden ancak bu konuda verdiğim yanıt ile yeniden tutunacak bir dal arayan Kocaoğlu, bu kez savcılığı devreye sokmuş.
Doğru da yapmış…
Zira daha önce de yazdığım gibi Basın Konseyi’ne yapılan şikâyet Venezuella Mahkemesi’ne yapılan şikâyet ile eşdeğerdi. Tanımadığım bir kurumun, üzerimde ne tür bir yaptırımı olabilirdi ki…
Kocaoğlu’nun savcılık başvurusunu görmedim. Görmem de mümkün değildi. Çünkü arife günü avukatım aracılığı ile savcılığa yapılan başvurulara bakmış ancak başkanınkine rastlamamıştık. Yoksa başkan bayramın birinci günü kurbanı kestiği zaman, kurbanın yerine beni düşündü ve “Şu Süleyman’ı da böyle kesip doğrayabilir miyim” diyerek bayram bayram nöbetçi savcıya mı başvurdu?
Bilemiyorum… Haberi yapan arkadaşlar neden bu soruyu kendisine sormadılar ki… Arkadaşlar basın ilkelerini çiğniyorsunuz. Bakın sizi uyarıyorum buradan. Kocaoğlu’ndan Basın Konseyi’ne nasıl başvurulduğunu öğrenir, sizleri de ben konseye şikâyet ederim sonra. İnsan haber kaynağına sormaz mı, “Nerede savcılık başvurusu?” diye…
Başkanınıza bu kadar güveniyor iseniz o başka… Ama yine de siz bugün kendilerine savcılık başvurusunu sormayı unutmayınız… Eğer alabilir iseniz, bana da gönderin… Ben de okuyayım şu başvuruyu…
Vallahi “time lag” yaşıyorum Kocaoğlu’nun açıklamalarını duyduğumda…
Üç hafta önce Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu raporunun sonuçlandığını söylemişti. Şimdi, “Raporu yeni tamamladık” diyor. Bir İzmirli olarak başkanımızın hangi sözüne güveneceğiz? Üç hafta önce söylediğine mi, yoksa dün değindiğine mi?
Bu güven meselesi beni de rahatsız etmeye başladı açıkçası… Olayların yaşandığı ilk günlerde Kocaoğlu ortaya çıkıp, “Bu işi iki saatte çözdüm” diye böbürlenmemiş miydi? Eğer olayı o zaman çözdü ise, şimdi neden savcılığa başvurup, “Yahu lütfen öğrenin, bu yemek yendi mi yenmedi mi” diye yardım dileniyor.
Yoksa Stratis Balaskas’ın yaptığı “O yemek hiç yenmedi” tespiti ile tersyüz mü oldu tüm süreç?
Şehir efsanesi gibi mübarek yemek… Ama benim işime geliyor… Manşetlerden indirmiyor, şöhretime şöhret katıyor Kocaoğlu…
Sayın başkanım yakında günlük bir gazete çıkaracağız. Ona da bir el atın… Bizi ülke gündemine taşıyın da, boşu boşuna reklamasyon için para harcamayalım lütfen… O parayı da çalışacak arkadaşlara ayıralım…
Ya da şöyle yapalım… Biz gazeteyi çıkaralım. Sonra Yılmaz Özdil, Can Dündar, Mehmet Ali Birant ile konuşayım… Kendileri arkadaşlarım olur. Siz onlara beni şikâyet edin. Böylece hep beraber ulusal medyaya taşınalım…
http://www.egeninsesi.com/ sitesinde Mithat Umutoğulları’nın ilginç bir yazısı var. Umutoğulları’nın yazısında Grand Plaza eski Genel Müdürü ve Kocaoğlu’nun seçim bürosunun başında olan Birol Soylu ile yaptığı ilginç söyleşiyi aynen yayınlıyorum.
“Konuşmamızın bir bölümünde, "neden şahitlik yaptın" diye sorduğumda, sevgili Soylu "Aziz Kocaoğlu bana ricada bulundu, ben de gidip ifade verdim" diyerek cevap verdi.
Bunun üzerine, ben de kendisine "yaptığın yanlış, hem Ersu Hızır'ı, hem de Aziz Kocaoğlu'nu tanıyorsun taraf olman doğru değil" dememin üzerine verdiği cevap inanın kanımı dondurdu.
"Eğer ben şahitlik yapmasaydım, Aziz Kocaoğlu bu kentte bana iş yaptırmazdı"...”
İlginç ve dahi çok ilginç… Oysa ilk yazımda ben bu yemeği iki kişi yedim diye yazmıştım. İki kişilik bir yemek üzerine Kocaoğlu nasıl oluyor da Birol Soylu’ya bu yemek konusunda ricada bulunuyor. Üstelik bu yemeği Birol Soylu ile yediğimi bile bile… Ben zaten yemeğin ana öğesinin Birol Soylu olduğunu Ersu Hızır’ın bana açtığı ceza davasında savcıya da iletmiştim. Şimdi yine aynı şeyleri söyleyeceğim…
Üstelik bu yemek konusu neden ikide bir Kocaoğlu tarafından masaya getiriliyor anlamış değilim. Yoksa Ocak ayı yaklaşıyor, Hızır’ın açtığı görevine geri dönme davası sonuçlanacak, Hızır görevine iade edilecek korkusu mu başladı ortalıkta. Kamuoyu yaratma kaygısı mı var acaba? Mahkemeyi etkilemeye yönelik bir tavır mı bu?
Yemek bahane, soruşturma şahane bu arada…
Yemek konusu üzerine devreye giren mülkiye müfettişleri işi sıkı tutuyor anlaşılan… Arife günü Ankara’dan ESHOT’un durak ihaleleri ile ilgili ek bilgi istedi müfettişler… Hani şu benim kaleme aldığım ihale Sayın Kocaoğlu…
Nedir istenen ek bilgiler?
1 – Durakların maliyetleri neden düşük?
2 – Bu ihale sonrası duraklar belediyenin mi yoksa firmanın mı olacak?
3 – Bu bir kiralama işi mi yoksa satın alma işi mi?
4 – 7 yıllık, 10 yıllık süreler ile bu duraklar kiralanıyor ise süre konusunda yasaya uygun mu? İş satın alma ise iki ihale bir arada yapılabilir mi?
Müfettişler Bilgin Erünal’ın Karabağlar’daki arazisi üzerinde de şiddetli biçimde duruyorlar… Hani benim ortaya çıkardığım diğer konu…
Bu kadar yoğunlaşıldı ise bu soruşturmaya bir şeyler çıkacak gibi görünüyor.
Şimdi “Bu bilgileri nereden alıyor bu yazar. Yoksa AKP ile bir ilişkisi mi var” diye sormayın. AKP ile ilişkim Kocaoğlu’nun AKP ilişkisinden daha zayıf… Çünkü ESHOT’un duvarlarından bilgiler anında sızıyor…
Ve son bir not…
Hükümetin yeni enerji yasası İzmir’de kimlere yarayacak. Karşıyaka sırtlarında kimler arazi topluyor dev rüzgâr santralleri için… Kurban Bayramı’ndan önce yapılan toplantı neyi hedefliyordu?
Enerji işinin arka planı önümüzdeki yılın flaş işi olacak…
Kim yapacak bunu?
Tabii ki ben…
İzliyorum…

HAFTANIN NOTU:
Bayram tatilinin son günü, vatandaşın biri Konak Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü'nü arar ve yardım ister:
- Sokağımızı köpekler bastı, lütfen müdahale edin, korkuyoruz...
Veterinerlik nöbetçisinin yanıtı hazırdır.
- Korkmayın, biz köpekleri kısırlaştırdık, birşey yapmazlar...
Telefonun ucundaki vatandaş önce şaşırır, sonra şu tesbitte bulunur:
- Yahu, biz ısıracaklar diye korkuyoruz, birşey yapacaklar diye değil...

PAUSE HABER 21 - 11 - 2010

19 Kasım 2010 Cuma

Otobüsler nasıl tahsis edildi?

İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerine mülkiye müfettişlerinin soruşturmalarını tamamladığı, raporlarını yazmak için Ankara’ya döndükleri biliniyor. Raporun büyük bir olasılık ile Ocak ayı ortalarında biteceği belirtiliyor.

Raporda olası sorulardan biri ESHOT ve İZULAŞ otobüslerinin CHP mitinglerinde nasıl kullanıldığı yönünde.
Bu otobüsler için saatlik ücret mi alındı yoksa biniş ücreti mi?
Her bir araç 4-5 saatliğine tahsis edildiğine göre, ESHOT bu otobüsleri kaç liraya kiraladı?
ESHOT’un CHP’ye kiralama parası ile normal kiralama parası arasında bir fark var mı?
Kocaoğlu bu kiralamada kaç parayı cebinden ödedi?
Daha sonra ne kadarını geri aldı?
Sanırım bilgi edinme kanununa göre ESHOT’un CHP mitingi için kaç otobüs tahsis edildiği çok rahat öğrenilir. Bunun için pazartesi günü bir soru sormam gerekecek.
Belki de müfettişlere bu konuda ayrıntılı bilgi verilmiştir. Bilemeyiz…
Son olarak CHP İzmir’in bayramlaşma töreni Ahmet Piriştina Kent Müzesi’nde gerçekleştirildi. CHP bu olay için ne kadar ödedi?
Partinin etkinliklerinin büyükşehire bağlı bir yerde yapılması ne kadar etik? Böyle soruşturmaların başlayabileceği hiç mi tartışılmıyor…

NOT 1: Bir haftadır Giraud Ailesi’nin Buca’daki arazileri üzerine açılan davaların büyükşehir lehine sonuçlandığı yönünde bir şehir efsanesi başladı. Efsanenin çıkış noktası İzmir Büyükşehir Belediyesi… Gelişme nedeni İzmir medyası.
Ancak taraflara sorulduğunda Giraud mahkemesinde işler normal işliyor sadece mahkemeler arasında bir yetki devri söz konusu… Konuyu önümüzdeki hafta gündeme getireceğim. Belediyenin neden bu konuyu çarpıttığını da anlamakta zorlanıyorum.

NOT 2: Aziz Kocaoğlu belediye hastanesindeki bayramlaşma sırasında kendisine su getirmekte geç kalan görevliyi işinden etti. Herkesin önünde, “Sizin yüzünüzden gelişemiyoruz” diyerek bir işçiye hakaret etmesine kimse anlam veremedi. Büyükşehir belediye başkanı bununla da kalmadı ve konuyu takip ederek belediye işçisinin kurumla ilişkisinin kesilmesine de neden oldu.

NOT 3: CHP İzmir eski milletvekili ve Alaattin Yüksel’in yakın arkadaşı Hakkı Ülkü geçtiğimiz günlerde Ankara’da idi. Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerle görüşen Hakkı Ülkü’nün, Yüksel’in isteği doğrultusunda kurultay sonrası il başkanlığı istediği konuşuluyor kulislerde. İl başkanlığına aday diğer isimler ise Mustafa Moroğlu ile Tacettin Bayır…

NOT 4: Ankara’daki bayramlaşma Sav ve ekibinin aynı yerde konuşlanması, “Kurultay’da savaş var” yorumlarına neden oldu. Sav’ın ekibine destek verdiği, morallerinin bozulmamasına önem gösterdiği dikkat çekti.

PAUSE HABER: 19 - 11- 2010

16 Kasım 2010 Salı

Süreci birlikte izleyeceğiz

Bayram geldi, herkes tatilde…
İzmir uzun süredir tatilde olduğu için değişen çok şey olmuyor…
Ama bir şeylerin değişeceği zaman yaklaşıyor.
Önümüzdeki süreçte hem yerel yönetimlerde, hem de genel siyasette ateş yakılacak…
Kurultay süreci İzmir’de yeniden yapılanmayı çok açık ve net biçimde ortaya koyacaktır… Bugünden itibaren hesap yapanların ya da hesap yapmaya çalışan büyük bir bölümün istekleri de gerçekleşmeyecek.
Şimdide il başkanı adayları ortaya çıkıyor.
İyi de bu parti yeni bir kurultaya hazırlanıyor. O kurultaydan çıkacak sonuçlardan kim ne kadar emin ki…
Burası CHP… Son 7 ayda yaşananları dikkate aldığımızda parti ciddi bir değişime gidiyor. Sadece üst yönetimdeki değişimden bahsetmiyorum… Bir zihniyet değişiminden söz ediyorum.
Sisteme daha entegre olmuş, sadece eleştiren değil çözüm üreten, demokratik kanallarını açmaya çalışan, dünya ile bütünleşmeye eğilimli bir CHP…
Zaten bunları gerçekleştirmese alacağı oylar da geçen seçimlerden farklı olmayacak CHP’nin…
Tabii ki bugüne kadar kendilerini milletvekili olarak gören, hatta partiyi yöneterek istediklerini gerçekleştireceklerini düşünen arkadaşlar için üzülmemek mümkün değil.
Bir gün içinde hayallerinin yıkılması kolay değil. Ama biliyoruz ki çok insanın hayalleri ile oynayan kendileriydi. Bugün aynı şeyleri maalesef kendileri yaşıyorlar.
Bu arada bazı CHP’lilerin de “Burası artık bizim” diyerek hareket ettiklerini görüyor, duyuyor ve izliyoruz.
Kurultaydan sonra aynı tavrı gösterebilecekler mi diye düşünüyor insan kendi kendine…
Sav’ın tavrı ne olacak? Baykal yeniden dizayn noktasında nerede duracak? Kılıçdaroğlu yeni yapılanma içerisinde bir ekip yaratabilecek mi? Bu ekip, örgüte basabilecek, örgütün desteğini alabilecek mi? Yoksa kendi oyları dışında ikinci bir oyu olmayanlar ile birlikte mi hareket edecek Kılıçdaroğlu?
Tüm bunlar kurultay sürecinde tartışılacak ve yanıt aranacak sorular…
Bakıyorum CHP’nin önemli isimlerine.
Neredeyse hepsi sütre gerisinde… Kimse öne çıkıp tavır sergilemiyor. Kuliste herkes… Küçük harfler ile konuşuyor, seslerini yükseltmiyorlar.
Bayramdan sonra CHP’deki tüm gelişmeleri birlikte yorumlayacağız.

NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Menderes – Aliağa hattını Torbalı’ya kadar uzatacaklarını söylemiş. Kocaoğlu sürekli konuşuyor ve yeni projeler ile karşımıza geliyor. İyi de bu tren ile daha Karşıyaka’ya bile gidemedik. Bu hız ile Torbalı’ya ancak bizim torunlarımız gider… Bu arada buz pisti gerçekten açıldı mı? Hiç haberini görmüyorum da ortalarda. Gidenler memnun mu? Buz hokeyi takımımız kuruldu mu? Basketbolda neden en dipte sürünüyoruz?
NOT 2: Sizlere Pause Medya olarak yeni ve çok güzel sürprizlerimiz olacak. Bizi izlemeye devam edin…

PAUSE HABER: 16 - 11 - 2010

14 Kasım 2010 Pazar

Bir EXPO mektubu

Tayland seferi ile anılarımıza kazınan EXPO adaylığımız üzerine yeniden harekete geçildi. Yok kısa zamanda başvuracağız, yok Ankara’dan destek bekliyoruz, yok dosyamızı hazırladık açıklamaları ile suya yazı yazmayı sürdürüyoruz. EXPO sürecini iyi bilen ve yurtdışında EXPO Fuarlarına katılan bir okuyucumdan şöyle bir e-mail geldi.

“Uluslararası alanda ülkemizin, ilimizin ve sektörümüzün prestijini en üst seviyeye çıkaracak olan “EXPO 2016 Antalya” projesinde yeni ve önemli bir adım daha atıldı. 3 - 8 Ekim tarihleri arasında Güney Kore’nin Suncheon kentinde düzenlenen 62. Uluslararası Bahçe Bitkileri Üreticileri Birliği (AIPH) Yıllık Kongresi’ne Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ile Antalya Süs Bitkileri ve Mamulleri İhracatçıları Birliği temsilcileri tarafından katılım sağlandı. EXPO 2016 Antalya’da yaşanan gelişmelere yönelik hazırlanan ve birliğimiz yetkililerince yapılan sunumun ardından, ülkemizin “EXPO 2016 Antalya” kapsamındaki taahhütlerini içeren belge de AIPH yetkililerine teslim edildi. 73 katılımcının iştirakiyle
Gerçekleştirilen AIPH Konsey Oturumu’nda yapılan oylama ile de EXPO 2016 Antalya, AIPH nihai takvimine girmeye hak kazandı. Önümüzdeki dönemde AIPH yetkilileri Antalya’ya bir ziyaret gerçekleştirecek ve belirlenecek olan EXPO alanında incelemelerde bulunulacak. İncelemeden çıkacak olumlu raporu takiben, organizasyonun AIPH aşaması resmen tamamlanacak. Nihai onay için ise Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) Genel Kurulu’na katılım sağlanarak süreçte bir aşamada daha ileri gidilecek.
Özetle, İzmir konuşurken, Antalya ilerliyor… Gereksiz yaygara koparmadan…
Her ne kadar yapacakları EXPO Tayland’taki gibi çiçek fuarı olsa da, işler böyle yürüyor…
Deneyim kazanmadan, ilişkileri geliştirmeden İzmir’in başvurmayı planladığı EXPO 2020’yi alabilmesi için tek bir olasılık var. Başka adayın olmaması…
2020 EXPO’ya belki de kimse katılmayacak. Şanghay’da gördüğüm manzara biraz bunu hissettirdi bana. EXPO’nun içi boşalmış… Pavyonlar çok anlamsız… Çin’in bu paraları harcaması lazımdı. Bizim harcamamız gerekmiyor. Üstelik o kadar paramız da yok. Neden 2017’de küçük EXPO yapmayalım?
Ya da Antalya’nın aday olduğu çiçek fuarına 2014 için biz de aday olabilir ve bunu yerel seçimlerde kullanabiliriz.
Ama İzmirliler’de bu yaratıcılık nerede? Varsa, yoksa İnciraltı’nın, Bayraklı’nın imar planı, rant kavgası.
Asya oyunları için Çin’in Guangzhou kentindeyim. Amerika’da yaşayan bir Türk akademisyen İzmir’in EXPO adaylık dosyasıyla ilgili sorular sordu. O’nu yanıtlarken bu bilgilere denk geldim, paylaşayım istedim. Bizimkiler o kadar Çin’e gidip geliyor… Şehircilikle ilgili hiç bir şey öğrenmemeleri büyük başarı… Gerçi benzer başarılarını senin “yemekteyiz” sürecinde gözlemliyor, uzaktan da olsa takip ediyoruz!”
Herkes bir şeyler yapmak istiyor, uyarılarını ortaya koymak için çabalıyor da kentin yöneticileri bu konuda adım atmamakta kararlı. Diğer kentlere baktığımda gerçekten İzmir ile aradaki farkı kapatıyorlar. Biz ise yerimizde saymaya devam ediyoruz…

NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun beni Basın Konseyi’ne şikayet etmiş olması İzmirli gazeteciler arasında da espriye neden oldu. Kocaoğlu’nun Basın Konseyi’nin etki alanını bilmediğini belirten İzmirli gazeteciler, “Bu aklı başkana kim verdi?” sorusuna yanıt arıyorlar.

NOT 2: Büyükşehir üzerine çok yazınca bir arkadaşım beni uyardı; “Olayları daha iyi algılayabilmek için şehir plancılığı eğitimi almalısın” dedi. Fena fikir değil aslında. Puanı da düşük… Üstelik bu fakülteye giren herkes bir şekilde mezun oluyor. Bir deneyeyim diyorum…

PAUSE HABER: 14 - 11 - 2010

11 Kasım 2010 Perşembe

Şimdi çok korktum işte

Şikâyet edilmişim…

Kim tarafından?
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu tarafından…
Nereye şikâyet edilmişim?
Basın Konseyi’ne…
Aziz Kocaoğlu tarafından Basın Konseyi’ne şikayet edilmemin gerekçesi ne?
Şöyle yazıyor Kocaoğlu dilekçesinde… “Makamımca Genel Sekreter Ersu Hızır hakkında 03 - 09 – 2010 tarihinde inceleme ve soruşturma başlatılmıştır. Süleyman Gençel’in ilk yazısında haber konusu yaptığı ve sonraki 4 yazısında da arkasında durduğu görüşmenin muhatabını 40 gün sonra, Ersu Hızır’ın düşüncelerini kendisine Ersu Hızır gibi aktardığını belirten dost olarak 50 gün sonra da Grand Plaza eski Müdürü Birol Soylu olarak değiştirmek suretiyle bilinmeyen bir nedenle kendisini yalanlaması, inceleme ve soruşturma sırasında gerçeğin belirlenmesini güçleştirmiştir…”
Demek ki olay öyle muğlaklaştırılmış ki, Kocaoğlu Basın Konseyi’ne bu muğlaklaştırmadan beni sorumlu tuttuğu için dert yanıyor.
Süreci anlamadıysanız, bana ne…
Hem ben Ersu Hızır’ı görevine son verin diye yazı yazmadım ki… Ben büyükşehirdeki bazı sorunları gündeme getirdim. Siz Ersu Hızır’ın benimle yemek yediği gerekçesi ile yetkilerini elinden aldınız.
Üstelik şikayet dilekçenizde benim ifademi Basın Konseyi’ne göndermişsiniz. Gizli olduğunu söylediğiniz bir soruşturmadaki bir ifade nasıl sizin elinize geçiyor ve bunu kendi amaçlarınız için kullanabiliyorsunuz. O zaman Teftiş Kurulu’nuzun raporunu da açıklayın. İfade aldığınız diğer insanların açıklamalarını da. Bırakın halk karar versin.
Hem kafanızdaki sonuçları yaratamadığınız, sistemi doğru kurgulayamadığız için mi bana kızgınsınız. İstedikleriniz gerçekleşmediği için mi sağa sola çatıyorsunuz.
Şikayet yeriniz ise daha bir garip.
Vallahi çok korktum…
Şimdi bu Basın Konseyi bana işkence yapar mı acaba…
Sayın Aziz Kocaoğlu...
Size bu aklı kim verdi ise kendisiyle tekrar konuşun…
Basın Konseyi 1980 askeri darbesinden sonra kurulan üye olarak zamanın İstanbul Valisi Nevzat Ayaz’ın bile içinde bulunduğu bir garip kurum.
Dolayısıyla benim gazetecilik mesleğimi ölçme şansına ve dahi yetisine sahip değil.
Basın Konseyi bu kuruma üye olan basın kurumlarındaki gazetecileri bağlar. Tabii ki eğer gazeteci kendi imzası ile bu kuruma üye olur ise…
Üstelik son yaşanan tartışmalardan sonra Zaman Gazetesi, Anadolu Ajansı ve TRT de bu konseyden çekildi.
Dolayısıyla bugün Basın Konseyi dediğimiz şey Hürriyet Konseyi olarak anılmaktadır.
Ben de Hürriyet Gazetesi’nde çalışmadığıma göre bu konsey beni hiç bağlamaz.
Kaldı ki Hürriyet’te çalışsaydım bile böyle bir kuruma üye olmayı düşünmezdim.
1989 yılından beri bu kentte gazetecilik yapıyorum. Gazeteciliğin gerekçesi olan 212 Kanunu’na bağlı olarak çalışsam bile yıllar önce hak ettiğim sarı basın kartını almadım. Bana göre sarı basın kartını demokratik olarak nitelendirdiğimiz Avrupa Birliği üyesi ülkelerde gazetecilere basın kartları sendikalar tarafından verilir. Sadece bizim ülkemizde basın kartları başbakanlık tarafından verilmektedir. Benim devletin beni gazeteci olarak tanımlaması ya da tanımlamaması gibi bir sorunum yok.
Üstelik böyle bir karta hiç ihtiyacım olmadı. Beni gazeteci olarak bilen bilir. Kart ile kendimi tanıtmama da hiç gerek yok zaten.
Ben bunları neden anlatıyorum ki… Ne kadarını anladığınız ben de merak ediyorum açıkçası.

NOT: Bugünlerde CHP siyaseti üzerine yapılan en iyi benzetme bir belediye başkanından geldi. "Askerlikte bazen en arkada olursunuz. Ancak "geriye dön" komutu ile bir anda kendinizi en ön sırada bulursunuz. Komuttan önce en önde olduğu için şişinen de bir anda kendini kuyruk toplayıcısı olarak bulur..."

PAUSE HABER: 11 - 11 - 2010

9 Kasım 2010 Salı

Kim, ne yapacak?

Herkes birbirine soruyor, bundan sonra ne olacak diye…
Gerçekten net yanıtlar yok…
Sav böyle mi kalacak, kurultaydan vazgeçip son hamlesini yapmak için milletvekillerinin Parti Meclisi’nde onaylanması sürecini mi bekleyecek? Öyle yapar ise aradan geçen 6 ay içerisinde Parti Meclisi üyelerinden kaç tanesi Önder Sav’ın yanında kalır?
Sadece kendisini kurtarıp diğerlerinin tamamını feda mı edecek?
Benim tanıdığım Önder Sav böyle bir şey yapmaz. Daha doğrusu ekibinden ne kadar adam kurtarabilecek ise kurtarmaya çalışır.
Deniz Baykal ne yapacak?
Kılıçdaroğlu’na destek verip, genel başkanın yanında mı duracak? Seçimli kurultay istediğine göre Parti Meclisi’nde bulunan Önder Sav yapısından rahatsız. Sav ekibine son darbeyi vurup tamamen mi dağıtacak? Kılıçdaroğlu ile arası iyi olmasına rağmen Kılıçdaroğlu’nun ekibine aynı yakınlıkta değil Baykal. Örneğin Alaattin Yüksel’e. Ya da Aziz Kocaoğlu’na. Dolayısıyla bu isimler günün birinde karşısına geldiğinde nasıl davranacak Baykal. Yoksa olağanüstü kurultayda Kılıçdaroğlu ile bu isimleri de halletme yoluna mı gidecek?
Aslında en zor iş Kılıçdaroğlu’nun. Liderliği yeni, partiyi tanımıyor, Sav gibi önemli bir ismi net biçimde karşısına aldı… Baykal yanında ama nereyle kadar…
Bugün olası bir olağanüstü kurultay yapılsa ve üç liderli bir seçime girilse, benim görüşüm Kılıçdaroğlu’nun adaylık için delegasyondan istediği oyu toplayamayacağı yönünde. Çevresindeki isimler bile toplama… Bu isimler ile yeni bir parti politikası oluşturmak da kolay değil.
Türban konusunda attığı adımlar ve Kürtler konusundaki söylemi referandum öncesi zaten kendisini zora sokmuştu…
Şimdilik yine Doğan Grubu’nun rüzgârı ile yelkenlerini şişirmiş görünüyor. Ancak bu rüzgârın önümüzdeki günlerde bu kadar şiddetli esip esmeyeceği de meçhul.
Üstelik seçim sürecinde iktidarın ve diğer muhalefet partilerinin Kılıçdaroğlu’na yönelik olacak eleştirileri de bilinmiyor. Dolayısıyla seçimdeki performansı da önemli CHP Genel Başkanı’nın…
Hepsini bir araya topladığımızda şöyle bir gerçek çıkıyor ortaya…
Bu hamur daha çok su kaldırır.
Kasım’ın sonunu görüp, atılacak adımları izlemek gerekiyor.
Biz daha çok CHP yazacağız gibi görünüyor.

NOT 1: Dün başka yerde olanlar, bugün farklı yerde… Dün düşman olanlar bugün dost. Siyaset ilginç bir arena… Ama bazıları var ki gerçekten Asena’ya taş çıkaracak cinsten.

NOT 2: İZELMAN işçilerinin ikramiyeleri yine ödenmemeye başlamış. Daha önce de aynı şeyler yaşanmış, işçiler uzun süre ikramiyelerini alamamışlardı. Bordrolarında ikramiye paralarının bloke edilmiş gibi görülmesi de ilginç. İşçilerin belediyeye herhangi bir borçları yok ki…

NOT 3: Öyle bir tartışma başlayacak ki, büyükşehirde herkes, “Aman bu işlere bulaşmayalım” diyerek sütre gerisine kaçacaklar. Onları oradan teker teker çıkarmak da bize düşecek sanırım

PAUSE HABER: 09 - 11 - 2010

7 Kasım 2010 Pazar

İzmir’de yeniden yapılanma

İstanbul il başkanına gönderilen “istifa et” mesajı CHP’de örgütlerde de bir değişimin başlayacağını gösteriyor.
Aslında yapılması gereken bir eylem bu… Önder Sav’ın örgüt üzerindeki hakimiyeti biliniyor. Üstelik kongre sürecinde mahallere yapılan kayıtların Sav yapısını güçlü kıldığı da gerçek. Eğer il ve ilçelerde değişiklik yapılmaz ise kısa süre içinde Önder Sav yeniden toparlanıp harekete geçebilir.
Mesela İzmir’de il yönetimi dışında, Karabağlar, Konak, Buca, Gaziemir, Buca gibi ilçelerde yeniden yapılanma mutlaka gerekiyor. Bu ilçelerin kısa süre içerisinde genel merkeze bazı sorunlar çıkaracağı açık.
Tabii yeniden yapılanmadan sonra o ilçelerdeki belediyeler ile ilçe yönetimleri arasında yaşanacaklar da ayrı soru işaretleri…
Mesela Karabağlar Belediyesi, oluşturulacak yeni ilçe yönetiminden sonra ne yapacak. Belediye başkanı ve meclis üyeleri bu kadar rahat hareket edebilecekler mi?
Aynı sorun Gaziemir Belediyesi’nde de yaşanabilir.
Ya il yönetimi?
Büyük bir olasılıkla CHP İzmir il yönetiminin istifa etmesi mesajı yakında İzmir’de olur.
Yeni il başkanı kim olacak ve yönetim kimler tarafından hazırlanacak.
İlk gelen duyumlar Alaattin Yüksel’in yeni il başkanını belirlemek için harekete geçtiği ve birkaç isimle bu konuyu konuştuğu yönünde.
Yüksel’in bu aşamada Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile dirsek temasında olduğu herkes tarafından biliniyor.
Ancak Yüksel’in bu çabalarına Sav ekibi dışındakiler nasıl bakıyor?
Kılıçdaroğlu, Yüksel’in oluşturmak istediği yapılanmaya ne kadar izin verecek?
Baykal bu konuda ne düşünecek?
İzmir’deki Baykalcılar Yüksel’in etkili olacağı bir il yönetimine sıcak bakacak mı?
İzmir’deki ilçe belediye başkanları yeniden oluşturulacak il yönetimi ile yakın diyalog geliştirebilecekler mi?
Bu aşamada şimdiki il başkanı Rıfat Nalbantoğlu ne yapacak?
Gerçekten çok güç bir süreç geçirdi kendileri. Baykal tarafından il başkanı yapıldı, sonra Sav’a döndü. Bunun üzerine Baykal kendisini il başkanlığından keserek Ekrem Bulgun’a görev verdi.
Malum kaset operasyonundan sonra Sav grubu tarafından yeniden göreve getirildi.
Ama yine malim kopuştan sonra koltuğu elinden alınacak gibi…
Bir günde milletvekili oluyor, bir gün sonra milletvekilliği elinden alınıyor. Buna can dayanmaz. Ancak görüldüğü kadarıyla yolun sonuna geldi. Bundan böyle siyaseti bırakıp Mali Müşavirler Odası işleri ile ilgilenirse daha doğru olur. İzmir’de kendisini tepelemeye hazır o kadar CHP’li var ki… Listeyi burada yazmaya çalışsam sitenin kapasitesi yetmeyebilir.
Bu hafta hareketli ve farklı olacak.

NOT 1: Çok kısa süre içerisinde büyükşehri derinden sarsacak yeni bir dosya ile karşınızda olacağız. Bu dosya da çok tartışılacak, çok kelle götürecek cinsten.

NOT 2: Baykal’ın keyfi yerindeydi. Yakın zaman içerisinde yeniden İzmir’de olacaklar.

NOT 3: Sav grubu en azından PM içindeki isimleri meclise sokabilmek için olağanüstü kurultaya gitmekten vazgeçiyor gibi. Kılıçdaroğlu’nun bu durumu iyi analiz etmesi gerekecek.
 
PAUSE HABER: 07 - 11 - 2010

4 Kasım 2010 Perşembe

Kılıç değil, pala çekildi

CHP’de su uyur, parti uyumaz. Her gün action, her saat action.

Son action bu kez Sav grubunu vurdu. Konu malum herkesin bilgisi dâhilinde…
Yeniden tekrar etmeye gerek yok…
Bundan sonra ne olacak?
Sav’ın bu işin peşinde olacağı ve vuruşarak geri çekileceği açık…
Yeni tüzüğün iptali için Yargıtay’a başvurması, kurultay için imza toplama girişimleri, özellikle Kılıçdaroğlu’na yönelik sert söylemleri Önden Sav’ın mücadele edeceğini gösteriyor.
Kılıçdaroğlu da açık oynuyor, partinin korku imparatorluğundan, dolayısıyla Sav’dan kurtulduğunun altını çiziyor.
Deniz Baykal ekibi ise suskun… Onlar önümüzdeki süreçte sorun yaşanmaması için dikkatli hareket edecekler.
Ancak düne kadar anlaştıkları iddia edilen Kılıçdaroğlu ile Sav’ın bugün getirildikleri noktayı iyi ölçmek gerekiyor.
Daha doğrusu kimin ya da kimlerin bu süreçte rol oynadığını doğru belirlemek gerekiyor.
Deniz Baykal bugün İzmir’de… Belki yaşanan süreç üzerine bize birkaç ipucu verecektir. Öyle ipuçları olabilir ki bunlar, önümüzdeki günlerde yaşanacaklar konusunda bazı tespitler yapabilmemize olanak sağlayacaktır.
Ama bu süreçte gördüğüm tek şey, Deniz Baykal’ın siyaseti gerçekten çok iyi bildiği… Zekâsı ise ayrı bir şey…
Yargıtay’ın yeni listeyi onaylamasından sonra karşıma bir başka konu çıktı.
Eski il başkanı Alaattin Yüksel’in yeni pozisyonu…
Hani Abdürrezzak Erten sultasından kurtulmuşken, Alaattin Yüksel sultası ile karşılaşmak, “Yağmurdan kaçarken doluya mı yakalandım” sorusunu gündeme getirdi tabii ki…
Kocaoğlu’nun da bu süreçte Yüksel’e verdiği desteği dikkate aldığımızda…
Ama unutmayalım ki, CHP’de koltuklar yürür… Bir gün partinin tepesindesinizdir, yarın en dibinde…
Süreci hep beraber izleyeceğiz… Biri bu kurguyu buraya getirdi ise, yarın kurguyu tamamlayacak adımı da atacaktır.
İşte o zaman yorumlamak gerekecek girişimleri…
Son sözüm CHP’den milletvekilliği bekleyen aday adaylarına olacak. Her gördüğünüz genel başkanın “Aman beni milletvekilliğine taşı, genel başkanım” diyerek boynuna sarılmayın. Bugünlerde kimin genel başkan olacağı çok belli değil bu partide…
NOT 1: CHP İzmir’de önemli gelişmeler yaşanacak. Ancak en önemli gelişme İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yaşanacak.

NOT 2: Süheyl Batum iki hafta önce İzmir’in ilginç mekânlarından Miko Kafe’de 30 kişi ile toplanmış ve ileriye yönelik bazı kararlar almıştı. Bu kararlar bugün Süheyl Batum’u genel sekreterliğe taşıdı. Miko Kafe’de bir şey var. Orada toplantı yapanlar genelde bir yerlere geliyor.
 
PAUSE HABER: 04 - 11 - 2010