Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Eylül 2008 Pazartesi

Kim aktif kim pasif?

Aziz Kocaoğlu bayram öncesi medyayı dolaşarak bayram sonrası yapacağı açıklama için zemin yokluyor. Hangi gazeteciler ve gazeteler kendisinin yanında, hangileri Kocaoğlu’nun karşısında...
Aslında medyanın Kocaoğlu’nun yanında ya da karşısında olmaları neyi ne kadar etkileyecek ki...
Bildiğim kadarıyla Deniz Baykal İzmir gazetelerinden birinde çalışmıyor ya da yazmıyor. Dolayısıyla İzmir medyasında yer alan hiç kimse Kocaoğlu’nun atanması ya da atanmaması konusunda aktif rol oynayamayacak.
Şimdi ortadaki kavram kargaşalığına bir son verip kavramların içini açalım biraz. Ana dilimiz Türkçe’yi de dikkatli kullanmak gerekiyor tabii ki...
1 - Aday adayı olmak: Bir makama seçilmek için üyesi olduğun partide bu makamı istediğine yönelik açıklama yapmak. Burada bu eylemi gerçekleştiren kişi aktiftir. Kararı kendi verir ve uygular. Fiilin kendisi de aktiftir.
2 - Aday olmak: Parti üst yönetiminin resmi seçim takvimi başladığı gün aldığı kararlar doğrultusunda listeleri Yüksek Seçim Kurulu’na sunar. Kişi partinin aldığı karar doğrultusunda aktiftir. Ancak kararın alınmasında pasiftir.
3 - Adayı atamak: Parti üst yönetimi aday adayları arasından adayını belirler ve bunu Yüksek Seçim Kurulu’na bildirir. Dolayısıyla tüm süreçte aktif durumdadır.
Önümüzdeki yerel seçimde Baykal’ın İzmir’e özel önem verdiği bizzahiti Bush tarafından bile biliniyor. Türkiye’deki Ortak kanı kendi siyasi geleceğini de etkileyecek bir karar verecek olan Baykal’ın bu konuda hayli aktif olacağı ve kararı kendisinin vereceği yönünde...
Tüm bu tespitler ışığında bir kaç noktaya dikkat çekmek isterim.
1 - Kocaoğlu’nun bayram sonrası yapacağı açıklama sürecin pasif tarafı olduğu için bir aday adaylığı açıklamasından ileri gitmeyecektir. Açıklama metni "Ben şöyle başarılıyım, böyle iyiyim, bu kadar yatırım yaptım" tespitlerinden sonra, "Partimin üst düzey yöneticileri izin verirse, bir dönem daha görevime devam etmek istiyorum" şeklinde oluşacaktır.
2 - Aziz Kocaoğlu eğer bu açıklamayı Deniz Baykal ile yapar ve Baykal herkesin önünde "CHP önümüzdeki dönem Kocaoğlu ile seçime girecektir" derse o zaman aday adaylığı adaylık açıklamasına dönüşür. Baykal’ın İzmir’e gelmesine de gerek yoktur. Ankara’dan yapacağı "net" bir açıklama bizim için yeterlidir. Bu durumda net biçimde aktif olan Baykal’dır...
3 - Zaten Ankara’nın aktif olduğu pasif aday adaylarının "ikide bir Ankara’ya gidip parti üst yönetimini ziyaret etmelerinden" bellidir. Kocaoğlu aktif ise bugüne kadar Ankara’daki otel odalarında sürünmesinin bir anlamı da yoktur.
4 - Kocaoğlu madem kendini bu kadar aktif hissediyordu, neden bundan 6 ay önce "Ben adayım" demedi. Yoksa pasif olmaktan bunaldı, aktif olmaya mı karar verdi.
Önemli Not: Lütfen bu yazıyı Türkçe’nin elastikiyet sınırlarını çekiştirerek okumaya ve yorumlamaya çalışmayın. Hata yaparsınız. Ancak tabii ki hatasız kulun olmadığı herkes tarafından bilinmektedir.

YENİGÜN 29 - 09 - 2008

26 Eylül 2008 Cuma

Kocaoğlu aday adayı mı?

İki üç gazetecinin dolduruşu ile Ankara’ya giden, 28 Eylül sendromunu bir şekilde halletmek isteyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu kente döndü.
Kocaoğlu Ankara’da ne yaptı?
Genel Başkan Deniz Baykal, Genel Sekreter Önder Sav, Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Sevigen ile görüştü. Bazı dosyaları kendilerine sundu.
Tabii ki açıkça “Ben tekrar aday olayım mı” diyemedi.
Zaten dese ne olacaktı ki…
Deniz Baykal, “Hay hay koltuk sizin. Size bir değil bin koltuk feda olsun” mu diyecekti.
Önder Sav, “Senin gibi bir belediye başkanı 100 yılda bir ancak çıkar” diyerek Kocaoğlu’nun sırtını mı sıvazlayacaktı.
Ya da Mehmet Sevigen, “İzmir sizinle 100 yıllık gelişimini 4,5 yılda tamamladı” mı diyecekti.
Üstelik bu ziyaret tüm ilçe başkanlarının ve dahi il başkanının Kocaoğlu’nun 4 gün önce düzenlemeye çalıştığı toplantıya katılmamalarından sonra.
İlçe başkanları tek başlarına mı karar verdiler toplantıya katılmamaya. Yoksa Ankara’yı arayıp “Büyükşehir belediye başkanı içeriği belli olmayan bir toplantıya bizi çağırıyor. Ne yapalım?” diye sormadılar mı?
Aziz Kocaoğlu Ankara’dan “utangaç” aday adaylığı ile döndü…
Önder Bey kendisini çok iyi karşılamış. Deniz Bey de öyle. Mehmet Sevigen kollarını açmış Kocaoğlu geldiği için.
Biz batılılaşmaya çalışan bir toplumun üyeleriyiz. Eşlerimizi hepimiz çok severiz.
Şimdi soru şu:
Kocaoğlu 28 Eylül’de, “Ben yeniden adayım” diyerek CHP’den aday adaylığını açıklayacak mı?
Aday adaylığı diyorum. Çünkü CHP Genel Merkezi son güne kadar İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayını açıklamayacaktır.
AKP bunu bekliyor zaten. Hiç rakibe böyle bir koz verilir mi?
Kocaoğlu aday adaylığını açıklayacak ve bekleyecek son güne kadar.
Bu arada CHP’nin ilçe belediye başkanları belirlenmeye başladı bile. Kocaoğlu, büyükşehir belediye başkanı olarak bu belirlemenin ne kadar içinde, ne kadar dışında.
Yazılacak o kadar çok şey var ki…
Bana gelen isimler arasında hiç Kocaoğlu taraftarına rastlamadım ilçe belediye başkan adayları içerisinde.
Milletvekilleri ile kavgalısın, il başkanı ile sorunlusun, ilçe başkanlarının neredeyse tamamı ile geçinemiyorsun, ilçe belediye başkanlarının bir bölümü zorunlu olarak sana gülümsüyor, genel merkeze geçtiğimiz 4 yıl içerisinde en az 5 kez bayrak açmışsın…
Bu noktada resmi adaylık gününe kadar sadece aday adayısın.
O gün ne olur, hangi karar verilir?
O karar önümüzdeki sürece, diğer aday adaylarının performansına bağlı…

NOT 1: Aziz Kocaoğlu’nun aday adaylığı açıklaması ile Hakan Tartan’ın aday adaylığının ne olacağı soru işareti tabii ki… Gazeteye verdiği röportaj nedeniyle tabii ki…

NOT 2: İTO Başkanı Ekrem Demirtaş bir başka noktadan çalışıyor. Tüm Akdenizlileri kente davet etti. Ancak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı mazeret belirterek toplantıya katılmadı. Aslında kendisinin yapması gereken bir toplantıydı bu.

YENİGÜN 26 - 09 - 2008

22 Eylül 2008 Pazartesi

Zevkle izliyorum

Ben de diyordum, İTO Başkanı Ekrem Demirtaş ne zaman patlayacak diye…
Benim bildiğim Demirtaş, bir başkasının kendi üzerine yaptığı açıklamalara seyirci kalamazdı. Yakın çevresinin, “Hayır yanıt vermeyin, size zarar veriyor” demelerine karşılık gemileri yakmak zorundaydı.
İnsan psikolojisi bu…
Demirtaş kavgadan hoşlanıyor. Kocaoğlu ise bu konuda ondan bir adım ilerde.
Durum böyle olunca gazetecilere de gün doğuyor. Belki bir bölümü iki tarafı da idare ettikleri için böyle bir tartışmanın büyümesine karşı çıkacaklardır. Ne de olsa bir şeyler ellerinden kayıp gidiyor. Taraf olsalar diğeri kendilerine yönelik açıklama yapacak. Taraf olmasalar bu kez her iki tarafın baskısıyla taraf olmak zorunda kalacaklar.
Onların durumunda olmak istemem kesinlikle.
Yine de bugünden itibaren “itidalli olun” çağrısı yapacaklardır sütunlarından… Ne yapsınlar kendilerini kurtarmak zorundalar.
Bu kavganın biteceği yok. Tam tersine büyümesi söz konusu.
Tabii ki kavganın iki öznesine de yeterince uzak olduğum için büyük bir zevkle izliyorum…
Bu aşamada her ikisine de kavganın genişlemesi yönünde taktik vermem gerekiyor.
Kocaoğlu’na öneriler:
1 – Demirtaş’a yakın birkaç ismi kendinize bağlayın. Böylece içeride yaşanan gelişmelerden daha çok haber alın.
2 – Demirtaş’ın harcamaları konusunda ciddi bir araştırma yaptırın. Kamuoyundan gelen kulaktan dolma bilgiler dışında bu işi ciddiye alın.
3 – Demirtaş-Gül bağlantısını yoklayın.
4 – İTO Başkanı’nı sinirlendirecek sıfatları saptayın ve bunları kamuoyu önünde tartışın.
5 – Eğitimi engelleyen adam konumuna düşmeyin. Kaldırdığınızı iddia ettiğiniz örtünün altındaki durumu daha net açıklayın. Global rakamlar vermeyin. Daha net olun.
6 – EXPO konusunda gerçek açıklamaları yapın, kıvırmayın. Böylece halkın güvenini kazanın.
7 – Sizin için çok zor olduğunu biliyorum ama sinirlenmeyin…
8 – İlaçlarınızı ihmal etmeyin.
9 – Saldırıya devam edin.
Demirtaş’a öneriler:
1 – CHP içerisinde Kocaoğlu ile çatışan isimleri bulun, onlarla yakın diyaloga geçin.
2 – Yapacağınız açıklamalarda doğrudan Kocaoğlu’nu hedef alın, başka kimseyi karıştırmayın.
3 – CHP liderinin bu konuda ortada olmasına dikkat edin. CHP Genel Merkezi hakkında görüş bildirmeyin, onları taraf olmaya zorlamayın. Kocaoğlu’nun karşısındayken onları ona doğru itmeyin.
4 – Hükümet içerisinden size gelecek bilgilerin artışını sağlayın. Ancak bunu kamuoyu önünde yapmayın. AKP’li damgası yemeyin.
5 – İzmir Büyükşehir Belediyesi içinde yaşananlar konusunda harekete geçin. İBB Genel Sekreteri ve genel sekreter yardımcıları ile İBB’nin şirket genel müdürlerini yakın izlemeye alın. Bu izlemeden çıkacak sonuçları Kocaoğlu üzerinden kullanın.
6 – Kendinize yeni müttefikler yaratın. Gerçi herkesi karşınıza almayı başaran ilginç bir kişiliğiniz de olsa yeni yüzlere ihtiyacınız var.
7 – Müttefik yaratma konusunda mali gücünüzü değil, fikir etkinliğinizi kullanın. Çünkü kaynak bitince müttefiklik de bitiyor.
8 – EXPO konusuna girmeyin, yeni bir batakla karşılaşmayın.
9 – Saldırıya devam edin.

NOT1 : CHP Bornova ilçe teşkilatına bir önerim olacak. Lütfen SMS mesajlarınıza farklı konular da ekleyin. Sadece ölüm haberlerini gönderdiğiniz için CHP Bornova İlçe Örgütü ile Bornova Müftülüğü’nü karıştırıyorum.

YENİGÜN 22 - 09 - 2008

19 Eylül 2008 Cuma

Soyer’den yanıt

CHP’den Seferihisar aday adayı Tunç Soyer hafta başında kaleme aldığım yazıya bir açıklama göndermiş.
Yazıda sorduğum soruların büyük bölümüne yanıt veren Soyer’in açıklamaları şöyle.
“1) 50 yaşındayım, yaklaşık 30 seneyi aşkın bir zamandır kendimi solcu ve sosyal demokrat olarak tanımlarım. Hayata ve Türkiye’ye de daima o perspektiften baktım, bakmayı sürdürüyorum. Bu süre zarfında Milli Demokratik Devrim’cilikten, DSP ve CHP örgütlenmelerine kadar sol yelpazenin çeşitli yapılanmalarının içinde bulundum.
2) Büyükşehir Belediyesi Başkanlık Danışmanlığı görevine Rahmetli Ahmet Piriştina’nın davetiyle başladım Piriştina’nın vefatından sonra, Aziz Bey’e “başkanlık danışmanlığı kişisel yakınlık da gerektirir, bu nedenle uygun görürseniz ayrılayım” dedim ancak kendisi çalışmamı arzu ettiğini söyledi. Ne yazık ki ben bir süre sonra istediğim kadar verimli olmadığımı düşünerek istifa ettim.
3) Bu görevden ayrıldıktan kısa bir süre sonra, İTO’dan gelen teklifle 2005 yılı Mayıs ayı başında çalışmaya başladım, ancak o tarihte, Demirtaş – Kocaoğlu arasında bir çatışma olduğu bilinmiyordu.
4) EXPO’da Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının “Bakan” adına tasarrufuyla görev üstlendim.
5) Bugün hem Sayın Kocaoğlu ile hem de Sayın Demirtaş ile saygı sınırları içinde duran bir ilişkimiz bulunmaktadır.
6) Bu kararın kendi geleceğimi de önemli ölçüde etkileyecek bir karar olduğunun farkındayım Ailem ve yakın arkadaşlarımın onayını aldıktan sonra nezaket ve siyasi ahlak kuralları çerçevesinde haber vermem gereken kişilere kararımı bildirdim. Seferihisar’ı nasıl daha ileriye taşırız sorusunun cevabını arıyor olmanın keyfini sürüyorum.
7) Yakın çevremin yaktığı yeşil ışıkla bu yolculuğu başlattım.
8) 4 yıl önce Büyükşehir Belediyesi’ni temsilen Defne Derneği ile kısa süreli bir çalışmanın içinde bulundum. Bu derneğin Mason Localarıyla ilişkisi olduğuna dair hiçbir duyumum olmadı. Benim bunun dışında bir ilişkim olduğunu biliyorsanız yazmak keyfiyeti size aittir.”

* * *

Sayın Soyer’in son cümlesinde neden daha açıklayıcı olmadığını anlayamadım.Bir insan mason ise masondur, değil ise değildir. Bunun üçüncü yolu yoktur. Ya da “yarı mason” şeklinde bir tanımlama olduğunu sanmıyorum.
Bir dernek üyeliğinin kamuoyundan bu kadar saklanarak yapılmasına bir anlam veremiyorum.Eğer üyesi iseniz bu soru ile karşılaşmanız son derece normal.Aynı durum Kocaoğlu için de geçerli. Ona da bu sütundan Soyer tartışmasına denk gelecek biçimde net bir şekilde soruyorum:
“Sayın Kocaoğlu siz mason musunuz?”
Soyer, mailinin ikinci kısmında ise bana yönelik bazı eleştirileri sıralamış.“Benim CHP’den aday adayı olmama duyduğunuz şaşkınlığın çok daha fazlasını benim sizin için duyduğumdan emin olabilirsiniz. Yazılarını ciddiyetle okuduğum, gıyaben saygıyla izlediğim bir yazarın sosyal demokratlığı bile bana çok görmesi ve kişisel tutarsızlıklar yaşayan bir insan olarak tanınmam için böyle bir yazı yazmış olması gerçekten anlaşılır gibi değil. Çünkü çok fazla uzağa gitmeden EXPO sürecinde tanışıp birlikte çalıştığımız eşinize bile benimle ilgili birkaç şey sorsanız bu yazıyı yazmaktan vazgeçerdiniz. Ne yazık ki, siyasetin çok yıpratıcı bir süreç olacağı konusunda uyaran arkadaşlarım daha ilk günden haklı çıktılar. İnsanın nereden destek nereden köstek göreceği hiç belli olmuyor. Hele ki insanın kendine yakın buldukları tarafından kösteklenmesi daha çok acıtıyor. Ancak ben ekli basın duyurusunda da belirttiğim gibi, Seferihisar’la ilgili hayallerimi gerçekleştirmek için sonuna kadar mücadele etmeyi sürdüreceğim. Çünkü bunu kendim için değil, daha uygar bir Seferihisar için yapacağım ve küsüp gitme hakkını kendimde görmüyorum.”

* * *

Burada da bir iki noktaya değinmem gerekiyor.
1 - Eşim ile yazılarımı hiç konuşmam. O da zaten kendisine gelen ve gelecek olan eleştirileri beklediği için yazılarımı okumaz.
2 – Kaleme aldığım yazı bir yıpratma yazısı değildir. Yıllardır tanıdığım, kimlerin çalıştığını çok iyi bildiğim bir partide yeni aday adayları konusunda bir öngörü yazısıdır. Bu öngörüler tamamen bana aittir, sağdan soldan devşirme, kopyala yapıştır şeklinde değildir. Zaten yazıların okunma nedeni de budur.
3 – Partinin vereceği kararlar parti yönetimini bağlar. Ancak bugünkü yerel seçimlerin önümüzdeki siyasi süreci doğrudan etkileyeceği için adaylık tartışmalarının önemi çok büyüktür.
4 – İşadamı, bürokrat ve dernek üyesi olarak yaptığınız kariyer ile şimdi soyunduğunuz alan farklıdır. Bir belediye başkan aday adayı olarak kamuoyu önündesiniz ve toplumdan oy isteyeceksiniz. Bu noktada çok daha soğukkanlı olmanızı öneririm.

NOT 1: Dün Yeni Asır Gazetesi’nde yayınlanan EXPO haberi ilginç… Kocaoğlu bu krizi yine iyi yönetemez ise gerçekten batar. Ancak siyasi olarak elinde çok iyi malzemenin olduğuna eminim. CHP’den aday adayı EXPO Genel Sekreteri Tunç Soyer mesela…

NOT 2: Sayın Soyer aday olursanız birlikte çalışacağınız Kocaoğlu ve tabii ki partiniz CHP için şimdi her şeyi açıklama zamanı. Tüm gizli toplantılarda konuşulanları, valinin, cumhurbaşkanının bakanların, büyükelçilerin açıklamalarını yaptığınız aday adaylığı açıklaması gibi toparlayıcı ve kamuoyunu bilgilendirici şekilde sunarsanız, Seferihisar adaylığınız şimdiden garanti. Bu krizi siz yönetin. Nasılsa Kocaoğlu’nun yapacağı yok. Bu kıyağımı da unutmayın sakın…

YENİGÜN 19 - 09 - 2008

17 Eylül 2008 Çarşamba

Söz vermek başka şey

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ilçeler ile yapmayı planladığı toplantı zincirinde Sav ekibinin hışmına uğradı. Cep telefonlarıyla ilçe yöneticilerine mesaj çeken ekip bu toplantı dizinini protesto ettiklerini bildirdiler.
Kocaoğlu neden böyle bir toplantıya gerek duydu?
Belki de 28 Eylül öncesi adaylığını netleştirmeye çalışıyor.
Zaman ne kadar hızlı akıyor. Bundan 6 ay önce durumu kurtarmak, gazetecilerin sorularından kaçmak için “Seçime 6 ay kala aday olup olmayacağımı açıklayacağım” diyen Kocaoğlu için vakit geldi.

* * *

Söz vermek önemlidir. Üstelik bu sözü kamuoyu önünde veriyorsan kaçış noktan olamaz.
Dolayısıyla Kocaoğlu 28 Eylül günü aday olup olmadığını açıklamak zorunda.
Kıvırmaya çalışır, Demirel tavrı sergilerse hem kendisine güvenenleri zor durumda bırakır hem de kamuoyundaki “dürüst başkan” imajını zedeler.
Kocaoğlu “Bir daha aday değilim” derse ne olur?
Diğer adaylara gün doğar.
“Tekrar adayım” derse şubata kadar beklemek zorunda.

* * *

Her ne kadar CHP’de adaylar takvimden önce açıklanacak eğilimi yaygın olsa da parti AKP’nin adaylarını beklemek ona göre tavır geliştirmek zorunda.
Aynı sorun AKP için de geçerli.
Dolayısıyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı konusunda son gün beklenecek gibi görünüyor.
Baykal’ın bu konuda ne yapacağı belli olmaz. Bakarsınız bir gün içerisinde tüm dengeleri değiştirecek yeni kararlar alabilir.

NOT 1: Yaptığım araştırmaya göre Rodos başta olmak üzere Kos, Samos ve Sakız adalarında da kurtarılmayı bekleyen camiler bulunuyor. Son aylarda Yunanistan’daki camileri kurtarmayı hedefleyen Ege’nin bölge gazetesinin, bu konuda en kısa süre içerisinde adım atmasını bekliyorum. Midilli Valisi dışında diğer valiler ile de ilişkilerin geliştirmesi gerekiyor. Bu konada gerekli desteği bizzat yapabilirim. Yoksa yerel seçim öncesi siyaset dışında kalmak zor olacak.

NOT 2: 20 gün önce “hükümsüz” olarak değerlendirdiğim haber kaynağım geri döndü. Hem de bomba gibi bir haberle. Kendisi İzmir’de haftalık bir gazetede yazı yazmaya başlayacak, oklarını da bana yönlendirecekmiş. Kendisine bu konuda destek olacağım ve yazılarının editörlüğünü üsleneceğime dair söz vermiş bulunmaktayım.

YENİGÜN 17 - 09 - 2008

15 Eylül 2008 Pazartesi

Ben şaşırdım

Siyasete yeni atılmayı planlayan bazı isimlerden “Ben şu partiden aday adayıyım” şeklinde açıklamalar olur, bu açıklamalara karşı da bazı tepkiler gündeme getirilir.
Bugün de buna benzer bir tepkiyi ben dile getireceğim.
Dünkü gazetelerin bir bölümünde EXPO Genel Sekreteri (Gerçi böyle bir makam kalmadı artık) Tunç Soyer’in CHP’den Seferihisar Belediye Başkanı aday adaylığını koyduğunu okuduk.
Beni şaşırttı açıkçası bu açıklama.
Sayın Soyer şu açıklamalara yanıt verebiliyor ise tabii ki CHP’den aday adayı, hatta aday olması muhtemel…
1 – Bugüne kadar Tunç Soyer – CHP ilişkisi söz konusu muydu? Dedenin CHP’liği hariç… Tek parti döneminde kimsenin başka partide olma şansı yoktu ki…
2 – Aziz Kocaoğlu döneminin başladığı sırada neden büyükşehirden ayrıldı ya da ayrılmak zorunda kaldı?
3 – CHP’li bir belediyeden ayrıldıktan sonra neden hemen İTO’da göreve başladı. Bu görevin kendisine verilmesinde Demirtaş - Kocaoğlu çatışması rol oynadı mı?
4 – EXPO’nun son örgütlenme tipi devlet tarafından geliştirilmişti. Soyer AKP’nin hangi kanadı üzerinden bu görevi üstlendi?
5 – Tunç Soyer bugün büyükşehir belediye başkanı ve İTO başkanı ile ilişkiler hangi düzeyde?
6 – Tunç Soyer kendi geleceğini de ciddi şekilde ilgilendirecek böyle önemli bir kararı alırken parti içindeki hangi denge üzerinden hareket ediyor?
7 – Kocaoğlu da dâhil birçok CHP’linin Seferihisar Belediye Başkanı Hamit Nişancı ile dirsek temasında olduğu biliniyor. Nişancı’nın bu konuda soru işaretleri olmasına karşı hala net kararı yok. Acaba Soyer partinin genel merkezinde kimlerden yeşil ışık gördü?
8 – Soyer’in içinde bulunduğu Defne-Dafni Türk-Yunan örgütlenmesinin arka planında mason locasının olduğu söyleniyor. Hatta Dışişleri Bakanlığı’nın İzmir-Selanik kardeş kent projesine bu nedenle karşı çıktığı söyleniyor. Bu bilgiler çerçevesinde Sayın Soyer’in mason localarıyla bir ilişkisi var mı? Kocaoğlu’nun da olduğu söyleniyor zaten.

NOT 1: Cep telefonu dinleme vakaları artıyor. Devletin cep telefonu dinlemesinin ayyuka çıkmasından sonra işte size yeni bir cep vakası… Üstelik yine gazetecilerden… Her ikisi de Yenigün yazarı. Biri çok bağırıp, sağa sola sataşıyor, diğeri ise oldukça masum duruyor. İki kafadara bir program sonrası telefon geliyor. Telefondaki siyasi ile konuştuktan sonra bizimkiler nedense kapatmayı unutuyorlar ve başlıyorlar siyasi hakkında atıp tutmaya.
Ne zamana kadar?
Siyasinin sesini açık kalan telefonda duyana kadar…
Sonrası mı?
Açıp kendiniz soracaksınız. Ya da karşılaştığınızda iyice yüzlerine bakın. Bakalım kırmızıdan mora doğru bir kayış söz konusu mu?

NOT 2: Eski bir belediye başkanı, ki yeniden başkan olmak için hayli çaba içerisinde, roman vatandaşlarla siyaset yapmaya çalışıyor. Bu eylemi sırasında arka cebine koyduğu 100 lira buharlaşıyor. Birlikte siyaset yapmaya çalıştığı insanların “her şey ortak olmalıdır” mantığı biraz dokunmuş adayımıza. Cebinden giden 100 liraya değil de, bu insanlarla nasıl siyaset yapacağına yanıyor adayımız.

YENİGÜN 15 - 09 - 2008

12 Eylül 2008 Cuma

Geceden notlar

MYK toplantısı sonrası yapılan 9 Eylül kokteylinden not aktaralım biraz.
1 – Kokteylin ev sahibi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu idi. Ancak kapıda Kocaoğlu ve eşi dışında Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ ile eşi de vardı. Tunçağ’ın coğrafi nedenlerle ev sahibi olduğu söylendi. Ancak kokteyl fuar alanı içerisindeydi ve fuar alanı büyükşehir belediyesinin şirketi olan İZFAŞ’ın sorumluluğundaydı. O onun içinde, bu bunun dışında ama Tunçağ ev sahibi…
2 – Kokteylin yapıldığı havuzun sağ tarafı, Baykal ve Sav’ın oturacağı masanın çevresi aday adayı kaynıyordu. Davetli askerlerin büyük bölümü ise havuzun sol tarafında olmayı tercih etmişlerdi. Sanırım aday adayı yoğunluğundan çekindiler. Gizli aday adayları da bu bölüme konuşlanmışlardı.
3 – Kocaoğlu doğrudan aday. 45 dakika Deniz Baykal’ı kapıda bekledi...
4 – Baykal ve Sav geldikten sonra katılamadıkları dolayısıyla telgraf gönderenlerin açıklamaları okundu. Ağırlıklı AKP’li bakanlar ve milletvekilleriydi. En son Cem Bakioğlu’nun mesajı okundu. Bana çok ilginç geldi…
5 – Baykal geldikten sonra oturduğu masa yoğun trafiğe neden oldu. Aşırı itişip kakışmadan dolayı havuza düşen olmadı ama tehlike atlatanlar bir hayli fazlaydı.
6 – Ekibi neşesiz ve dağınık gördüm.
7 – Ege TV’de yayınlanan “İşte İzmir’in CHP tarafından belirlenen belediye başkanları” haberi gecede çok konuşuldu. Haberin oluşma sürecini çok iyi bildiğim için sadece gülümsemeyle yetindim.
8 – Herkes birbirinden haber almaya çalışıyor, yorumda bulunuyordu. Ancak herkes bir gece önce Foça’da yaşanan ilginç diyalogdan habersizdi.
9 – Hasan Akkaya da gecedeydi. Herkese, “Ben CHP’liyim, kimse beni başka yerde göstermesin” mesajını verdi.
10 – Nuri Batuhan da gecedeydi. Yanlış anlaşılır diye bulunduğu yerden hiç kıpırdamadı.
11 – Kokteylde, işçi kökenli büyükşehir adayını göremedim… Deniz Baykal’dan “tamam” mesajını aldıktan sonra böyle toplantılara katılmasının gereksiz olduğunu düşündü sanırım.
12 – İlçe başkanları hala “Örgüt ne derse o olacak” diyorlar. İyi de örgütten kasıt ne? Örgütün başı Ankara’da… Üstelik herkes onun vereceği kararı bekliyor nedense.
13 – Aziz Kocaoğlu’da “papyon” yakışmış. Ama gecenin ilerleyen saatlerinde kırmızı kravata neden döndüğü anlaşılamadı.

NOT: Ankara’ya gelip gidenlerin sayısında hayli artış var. Genel merkez yöneticileri de şaşkın aday adayı çokluğuna…

YENİGÜN 12 - 09 - 2008

10 Eylül 2008 Çarşamba

Bir MYK’nın ardından

CHP İzmir’de MYK’yı toplayınca, GHP Genel Başkanı ile birlikte Genel Sekreter Önder Sav da İzmir’de olunca siyasetin hareketlenmesi son derece doğal.
Önder Sav bir gün önce geldi İzmir’e…
CHP İzmir İl Başkanlığı’na yaptığı ziyaret aday adaylarının akınına uğradı.
Sav, “Ben her kente gittiğimde il binalarını ziyaret ederim” diyerek, CHP İzmir İl Başkanı Kemal Karataş’a mesaj göndermeyi de ihmali etmedi.
Sav’ın konuşmaları ilginçti. Ve her cümlesi bir mesaj içerir.
Önder Sav konuştuktan sonra tüm CHP’liler oturur ve birbirlerine danışarak, konuşmanın içeriğindeki mesajları çözmeye çalışırlar.
Sav’ın konuşmasından hemen önce İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile Bornova Belediye Başkanı Sırrı Aydoğan’ın il binasını meclis toplantısını mazeret göstererek terk etmeleri ilginçti.
Toplantıya katılanlar arasında ciddi homurdanmalara neden olan bu terk edişin arka planında başka neler vardır bilinmez.
Önder Sav, Bornova İlçe Başkanı Ertürk Çapın’ı anons etmeyi unuttu! Çorlu ilçe başkanını anons eden, Türkiye’deki tüm CHP örgütlerinde çalışanları isim isim bilen Sav’ın hemen önünde oturan Çapın’ı nasıl atladığı konusu ayrı bir soru işareti.
Sav ve bir grup CHP’li önceki akşam Foça’da yemekteydi.
Yemeğe İzmir Milletvekilleri Mehmet Ali Susam ile Bülent Baratalı’nın katılmamaları dikkat çekiciydi.
Önder Sav, CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol ve bir grup milletvekili ile Foça’da gece saat 02.00’ye kadar kaldı, sohbet etti. Kemal Anadol ile akşam masaya oturursanız öyle kolay kalkamazsınız. Gerçi bu konuda ben de fena sayılmam.
Foça’daki yemekte ve sohbette bulunanlar arasından gelen bilgileri daha sonra paylaşacağım. Umarım yine Nuri Batuhan’ı hedef almaz ekip, kulağıma gelenlerden dolayı…

NOT 1: Hasan Tahsin’in Yenigün’ün bugün yayınlanan Tribün Ekstra Spor ilavesinde spor yazısı yazması ilgimi çekti. Yazının içeriği ile ilgilenmiyorum. Ancak bu yazının tam karşısında bulunan “sert” bir reklam daha çok ilgimi çekti.

NOT 2: Tayyip Erdoğan ile Doğan Grubu’nun giriştikleri kavga ve Doğan medyasının CHP konusunda attığı adımlar ilginç. Bu çatışmanın Hürriyet Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Hakan Tartan’ın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığına nasıl yansıyacağını bugünden tahmin etmek zor. İşin gerçeği bu çatışma en çok Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e yaradı.

NOT 3: Önder Sav’ın dün gece İzmir’de kalması konusunda çok baskı oldu. Bazı aday adayları CHP Genel Sekreteri’nin İzmir’de bir gece daha kalmasıyla birlikte adaylık yüzdelerini artıracaklarını sanıyorlar.

YENİGÜN 10 - 09 - 2008

8 Eylül 2008 Pazartesi

İki ilginç gelişme

Sabah Gazetesi yazarı ve iktidara yakınlığı ile tanınan Mahmut Övür Eskişehir Belediye Başkanı DSP’li Yılmaz Büyükerşen ile Ordu Belediye Başkanı DSP’li Seyit Torun’un CHP’ye geçtiklerini duyurdu.
Bu haber tüm internet sitelerinde ve forumlarda tartışılmaya başlandı. Her ne kadar Büyükerşen bu geçişe yönelik bir açıklama yaptıysa da durum biraz Piriştina’nın CHP’ye geçişine benziyor.
Derinden ve yavaş…
Öncelikle iki noktaya dikkat çekmek gerekiyor.

* * *

Türkiye yerel seçimler öncesi AKP ve CHP’ye karşı siyasi bir alternatif geliştiremedi. Dolayısıyla bu seçimlerin iki parti ekseninde geçeceği kesin. Küskünlerin bir bölümünü de MHP kendi çatısı altında toplayacak.
Dolayısıyla eski büyük partilerin içinde kalan ve aktif olarak siyasetle ilgilenen kadroların ister istemez çekim güçlerine doğru kayacakları kesin.
Eskişehir ve Ordu’da yaşananlar da bu gerçeği kanıtlıyor gibi.
İzmir’de ve Ege’de de buna benzer gelişmeler yaşanacak önümüzdeki günlerde.
CHP’nin 9 Eylül’de İzmir’de yapacağı MYK toplantısı da bu çerçevede çok önemli.
İlk bakışta, “Ne olacak alt tarafı bir MYK toplantısı” denilebilir. Ancak İzmir üzerindeki siyasi beklentiler, CHP MYK’dan çıkacak kararlar ile yeni bir rota çizebilir.
Bu toplantıda kesinlikle aday isimleri gündeme gelmeyecek.
Ancak aday tiplemeleri, yerel seçimlerde uygulanacak metotlar bu toplantıda biraz daha netleşecek.

* * *

CHP İzmir’de sürpriz adayları ortaya çıkarabilir. Özellikle büyükşehir bazında…
Bana gelen bilgiler Kocaoğlu’nun hala belediye başkanı olduğu için bir adım önde olduğu yönünde. Ancak 5 aylık sürede Kocaoğlu adımlarını küçük atmaya devam ederse büyük adım atanlar tarafından geçilebilir.
Arsenikli suda attığı adımlar tıpkı mehter yürüyüşü gibiydi. İki ileri bir geri…
MYK toplantısında en çok merak ettiğim nokta CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın duruşu olacak. Sav’ın İzmir’i mercek altına aldığı, yeni bir sorgulama sürecine girdiği açık. Sav İzmir’deki toplantıda bu arayışın işaretlerini verecek mi acaba?

NOT 1: Arsenikli su tartışmaları rafa kalktı. Bu konuda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın son televizyon tartışmasında net mağlubiyeti önemli rol oynadı. Zaten Gökçek konuşmaya devam ederse bundan böyle su tartışmaları CHP’ye yarayacak.

NOT 2: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız tatilinden dönmüştür sanırım. Kendisi tatildeyken büyükşehir belediyesinden arsenikli su konusunda iki doküman mail kutumuza düştü. Olayın ilginç yanı bu maillerin isim bazında gönderilmiş olması. 1.5 yıldır her gün büyükşehir belediyesinden 10 – 12 haber alıyorduk. Ancak hepsi isme yönelik olmayan sadece gazetecileri bilgilendirmeyi amaçlayan haberlerdi. İlk kez isim bazında gönderilen habere şaşırdığımı bildirmek isterim. Bir nedeni vardır mutlaka ama ben anlamadım.

YENİGÜN 08 - 09 - 2008

6 Eylül 2008 Cumartesi

Arsenik meselesi kapandı

Aslında her şey hazırdı FOX TV’de, Kadir Çelik’in programında…
Melih Gökçek bir taraftan bastıracak, telefona bağlanacak isimler de bilimsel açıdan Gökçek’in İzmir’deki arsenikli su eleştirilerine bilimsel açıdan destek verip, yerel seçim öncesi CHP önemli bir gol yiyecekti İzmir’de.
Ancak beklenen olmadı.
CHP İzmir milletvekili Bülent Baratalı tartışmanın başında çok iyi bir taktik izledi ve Gökçek’i sinirlendirdi. Bu taktiği kimden aldıysa Baratalı tebrik etmek lazım…
Keşke Gökçek’in arada bir “Var mısın iddiasına” yönelik çıkışlarına, “Siz Las Vegas’ın mı belediye başkanısınız. Nedir bu sürekli her şeyi kumar üzerinden değerlendiriyor, bir iddia yarışına giriyorsunuz?” yanıtı da verilebilirdi.
Neyse, Baratalı etkili bir şekilde Gökçek’i sinirlendirmeyi başardı.
Kadir Çelik tartışmanın kayıkçı meselesine döndüğünü görünce telefon bağlantılarına başvurdu. Bilimsel noktada yapılacak açıklamaların İzmir suyuna yönelik tartışmayı alevlendireceğini umdu.
Ancak…
Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Murat Tuncer olaya öyle bir noktadan yaklaştı ki, hem Melih Gökçek hem de Kadir Çelik şaşkınlıktan ne yapacaklarını şaşırdı.
Tuncer, siyanür konusunda halkta panik yaratmanın yanlışlığından başladı; siyanürlü suyun sadece İzmir’in değil, tüm Ege’nin hatta dünyada birçok ülkenin sorunu olduğunu dile getirdi. Amerika’da birçok eyalette siyanür oranlarının litrede 50 mikrogramın üzerinde olduğu örneklerini de verdi.
İzmir’deki kanser vakalarındaki yüksekliğin, dünya standartlarında veri alınabildiği için görüldüğünü, akciğer kanserindeki yüksekliğin bölgede sigara tüketme oranının yüksekliği ile ilgili olduğunu, siyanürün etkisinin olması halinde akciğer kanseri ile birlikte mesane kanserinin de yüksek seyretmesi gerektiğini söyledi.
Gökçek bu açıklamalarla neye uğradığını şaşırdı aslında. Karşısındaki isim kendi partisinin hükmettiği sağlık bakanlığı çalışanıydı ve ortaya net veriler sunuyordu. Murat Tuncer’in bu noktada risk aldığı belli. Bu nedenle CHP’nin bu bürokratın geleceğini iyi izlemesi gerekiyor. Tuncer’in bilim adamı objektifliğinin siyasi kavga ile bitirilmesi hiç hoş olmaz doğrusu.
Ardından telefona bağlanan Ankara Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Uçer de Gökçek’in verdiği verilerin hataları üzerinde durdu. Konuyu o kadar net sundu ki, Çelik telefonu kapatmak zorunda kaldı. Uçer’in bu kadar net olması bağımsız bir derneğin genel sekreteri olması ile de doğrudan ilintiliydi.
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı önceki gün Yenigün’ün gündeme getirdiği bir habere de dikkat çekti.
Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Cafer Yavuz röportajında, “Günde 1 litre su içiyorsanız minimum 77 yıl bu sudan içmeniz gerekli ki arsenik sizi öldürebilecek duruma gelsin. Tabi içilen her arseniğin vücutta kaldığını varsayıyoruz. Belki hiç öldürücü duruma gelmeye de bilir” diyordu.
Üstelik Yavuz, kamuoyunda çok iyi bilinen Özel Yamanlar Lisesi mezunuydu.
Tartışmanın geldiği boyuttan sonra Gökçek’in yapacağı bir şey yoktu.
Kadir Çelik programın gittiği yönden şaşırmış olacak ki, “Benim kafa karıştı” diyerek programı kapattı.
Sanırım bu noktadan sonra arsenikli su tartışması İzmir’in gündeminden çıkar.
Tabii bu tartışmalar arasında eksik kalan çok şey var.
1 – Kentin belediye başkanı tatilde, millet kenti savunuyor. Dün sabah CHP İzmir İl Başkanlığı’nda MYK üyesi İzmir milletvekili Mehmet Ali Susam’ın arsenikli su konusunda basın açıklaması vardı.
2 – Gökçek programda İZSU’nun Ankara suyu üzerine yaptırdığı analizin mühürlü raporunu istedi. Ancak Baratalı’da bu rapor yoktu. Neden? Nedeni çok basit. İZSU’dan böyle onaylı bir raporu almak için Kocaoğlu’nun izni gerekiyor. Ancak başkanımız tatilde. Üstelik milletvekillerinden de hoşlanmıyor.
3 – Program sonrası Bülent Baratalı’ya genel merkez düzeyinde önemli birçok telefon geldi. Herkes ilk kez siyanür konusunda CHP’nin ulusal bir kanaldan yüzünün akıyla çıktığını ileri sürdü.

NOT 1: Yineliyorum. CHP Genel Merkezi bu iki öğretim üyesinin bundan sonra karşılaşacakları zorluklara dikkat etmeli. Zamanında müdahalede bulunmalı.

NOT 2: Bakalım hangi yerel yayın organları bu tartışmayı gündemlerine alacaklar.

NOT 3: Kocaoğlu Gökçek ile 500 kilometre öteden Bugün gazetesinin amblemi altında 40 dakika somurtarak beklemek yerine bu işi bu profesörler eşliğinde çok daha önce çözebilirdi. Artık kelle almak zamanı. Hatta geç bile kalındı.

YENİGÜN 06 - 09 - 008

5 Eylül 2008 Cuma

Hantal yapı!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal parti örgütlerinin hantallığından yakınmış ve yeni bir yapılanmaya ihtiyaç olduğunu belirtmiş.
Aynen katılıyorum. Ancak bunu muhalefetteki biri söyleseydi daha doğru olurdu. Uzun yıllar partinin liderliğini üstlenen ve hala parti liderliğini sürdüren bir isim tarafından yapılan bu açıklamaya sorulacak sorular hazır aslında:
1- Pardon, partinin kurultaylarını yapan sizler değil misiniz?
2 - Partinin üst yapıda bulunan isimlere, “Ergene Mahallesi’ni hallettiniz mi ya da o adam kesinlikle delege olmamalı” şeklinde talimatlar veren Blair mi yoksa Berlusconi mu?
3 - İlçe başkanlarıyla kurultay delege listeleri için tartışan Putin miydi yoksa?
Bu partinin yeni kadrolara ihtiyacı olduğu kesin. Ancak bu dönüşümün nasıl ve kimler tarafından sağlanacağı ise ayrı bir tartışma konusu.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu kimseye haber vermeden tatile çıkmış. Nedeni aşırı yorgunluk… Su krizinin büyüdüğü, başbakanın bile soruna karıştığı, İzmir milletvekillerinin televizyonlarda İzmir’i savunduğu bir dönemde aşırı yorgunluk nedeniyle yapılan kaçamak tatil çok ilginç geldi bana… Kocaoğlu bu tatil sırasında Datça’dan Simi’ye de geçsin ve adalardaki kültürü yaşasın. Bir önceki yazımda Kocaoğlu’nu alkışlayacağımı yazmıştım. Datça tatili Kocaoğlu’nun bu alkışı daha çok hak ettiğini gösteriyor.
Su krizinin önümüzdeki 3 ayın lokomotif konularından biri olacağı kesin. Başbakanından, ana muhalefet liderine, bakanlardan belediye başkanlarına kadar herkes bu konuda ahkâm kesmeye başladıysa, ulusal kanallar her gün “İzmir’in suyu” başlıklı haberleri gündemlerine alıyorlarsa su krizi konusunda daha çok tartışma izleyeceğiz.
Bakalım şehrin emini ne zaman bu krize bir çare bulacak?
CHP İzmir İl Başkanı Kemal Karataş yerel seçim süreci için ilginç açıklamalarda bulundu. Aday belirlenmesinde eş dost akraba ekip mantığının dışında hareket edeceğini, aylardır bunun mücadelesini verdiğini kaydeden Karataş, “Kim ile kazanılacak ise onunla meydana çıkılacak. Belediye başkanlarından meclis üyelerine kadar herkes dikkatli seçilecek. Bunun için hummalı bir çalışma var zaten ortada. Baykal da haberdar bu çalışmadan” dedi. Genel merkezin desteği ile İzmir’de doğru adaylarla 30’da 30 yapabileceklerini belirten Karataş istemeyerek de olsa iki önemli sinyal verdi.
1 – Her başkanın yeri sağlam değil. Değişimler olabilir.
2 – Dışarıdan isimler de gelebilir.

NOT 1: Sevgili dostum Hasan Tahsin’i kaybediyorum. Şimdilik hükümsüzdür demeyeceğim. Benim ile yüz yüze konuşursa durumu düzeltebiliriz.

NOT 2: Ümit’te tatil sonrası bir düşüş görüyorum. Üzerine Ramazan rehaveti de eklendi galiba. Ekip ile arasını düzeltince kendini geri çekti gibi. Bir de 9 Eylül’ü bekliyor. Kendisiyle röportaj yapacaklar varmış.

NOT 3: Ekip ile arasını düzeltme eğilimine bir gazetecinin daha girdiğine şahit oluyoruz. Macit Sefiloğlu. Hayrola, ufukta bir şey mi var?

YENİGÜN 05 - 09 - 2008

3 Eylül 2008 Çarşamba

Er meydanına lütfen

Yeni aday adayı hayli ses getirdi. Alaattin Yüksel’in aday olup, siyasette ne kadar ilerleyebileceğini görmek ve yaşamak isteriz tabii ki…
Hem siyaset yapacaksın, hem de bu yarışa katılmadan, dışarıdan hareket edeceksin. Olmaz böyle şey…
Gerçi kendisinin destek olduğu iki aday da siyasette bir yere gelemediler. Önce Livaneli, sonra Koç…
Aslında CHP dışında siyaseti denemeli Yüksel. Hangi CHP’li ile konuşsam bir noktasından Yüksel ile kesişmiş. Hem olumlu hem de olumsuz anlamda.
Genel merkezin tavrını dikkate aldığımızda, İzmir CHP’de politika yapanları dinlediğimizde Alaattin Yüksel’in parti içinde şansı yok.
O nedenle DSP bu işi gündeme getirmiş durumda.
Tutar mı?
Daha önce yazdığım olasılıkları da dikkate aldığımızda aslında tutabilir.
Böylece biz de er meydanına gerçek anlamda çıkan, siyasi yarışa giren bir aday görmüş oluruz.
Kent efsanelerinin ne kadar gerçek olduğunu da anlarız bu arada.

* * *

Karabağlar adayları hummalı bir hareket içerisinde… Ne kadar çok aday var bu yeni ilçede. Meclis üyelerinin büyük bölümü aday Karabağlar’a… Siyaseti farklı noktalardan sürdürenler de aday Karabağlar’da. Bu ilçenin CHP tarafından kazanılma olasılığı ne?
Aslına bakarsanız, ateşten gömlek Karabağlar… Herkes Narlıdere, Karşıyaka, Balçova, Konak, Çiğli’yi çantada keklik görüyor. Ancak durum Karabağlar’da hiç de öyle değil. Son genel seçimlerde bu ilçede AKP’nin önde olduğu kesin.
Hangi aday ile Karabağlar’da seçimi kazanabilir CHP?
Genel merkezden gelen bilgiler, Baykal’ın yüzde yarım bile fazla kazanacak adaylarla yürümek istediği yönünde. Dolayısıyla Karabağlar adayının kendisini genel merkezde “en çok oy alırım” şeklinde tanıtması gerekiyor.
Tabii ki bu durumda kimin daha çok oy alacağının nesnel olarak nasıl bilineceği tartışması gündeme geliyor.
CHP bu bölgede iki metoda başvurabilir.
1 – Aday adayları arasında geniş bazlı bir anket düzenleyebilir ve halkın eğilimini saptamaya çalışır.
2 – CHP İzmir’in akil adamlarının yönlendirmeleri konusunda partiyi sürükleyecek bir ismin şekillendirilmesi yönünde hareket edebilir. Bu iki yoklamadan çıkacak olan sonuca göre de Karabağlar adayını belirleyebilir.

NOT 1: Hasan Akkaya CHP’den istifa etti. Karşıyaka ilçe başkanı ile girdiği mücadelede disipline gönderildiği gerekçesiyle istifa eden Akkaya, yerinde duruyor. Yarın öbür gün birileri “Akkaya başka partiye gidiyor” şeklinde bir tartışma açmasın diye bugünden yazıyorum.

NOT 2: Kocaoğlu’nu şiddetle alkışlıyorum. Alkışlamamın nedenini önümüzdeki günlerde açıklayacağım.

YENİGÜN 03 - 09 - 2008

1 Eylül 2008 Pazartesi

İşte yepyeni bir aday

Yerel seçim yaklaştıkça aday adayları sayısında artış olacağı kesindi.
Ancak açıkçası ben bile böyle bir senaryo beklemiyordum.
Senaryo şu.
CHP İzmir eski il başkanı Alaattin Yüksel (Çok uzun süre kendisini kaleme almamıştım. Ancak bu bilginin çok kesin olduğu yönünde bir bilgi tarafıma ulaştırıldığı için bu sütundan yazıyorum. Yoksa kendisi ile bir işim olmaz) Demokratik Sol Parti’den İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na hazırlanıyor.
Bana hemen, “Yok canım” demeyin.
Aslında çok mantıklı bir durum…
Büyükşehir adaylığının Alaattin Yüksel’in gönlünde yattığını kimse inkâr edemez. Piriştina’nın aday gösterilmesinden sonra yaşananları, Yüksel’in Ankara dönüşü havaalanında kendisini nasıl karşılattığını unutmayın.
Piriştina’nın ölümü sonrası yakın çalışma arkadaşı Kocaoğlu’nun göreve getirilmesinden sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi kadrolarının da Yüksel tarafından oluşturulduğunu göz önünde bulundurun.
Su krizi ve dahi bilumum nedenlerden dolayı CHP’den Kocaoğlu’nun yeniden aday gösterilme olasılığının giderek azaldığını dikkate alın.
Baykal’a karşı iki muhalif adayı desteklediği için Yüksel’in CHP’den aday gösterilme olasılığının, benim Obama yerine Amerikan Devlet Başkanı olma olasılığı ile eşit olduğunu hesaba katın.
Yüksel’in büyükşehirde oluşturduğu etkinin seçimlerde oy olarak kendisine aileleri ile döneceğini de hesaplayın. Burada 25 bin rakamından bahsediyoruz.
CHP’nin şu sıralar yaşanan bazı krizlerden dolayı olumsuz yönde etkilendiğini de üstüne koyun…
Bazı isimlerin kendisi ile birlikte DSP’den ilçe belediye başkanlıkları için harekete geçtiğini de göz önünde bulundurun.
Önümüzdeki 6 ay içerisinde başarılı büyükşehir belediye başkanımız nedeniyle yaşanacak krizlerin azalmayacağını, tam tersine artacağını da düşünün.
Aday gösterilmeyebilecek Aziz Kocaoğlu’nun da seçim gününe kadar yeraltından bu oluşuma destek olabileceğini de hiç atlamayın.
İşte size gerçekler ve gerçek bir senaryo…
Bu senaryo sonrası Beyazcam’dan teklif alır mıyım bilemem. Ancak benim aklıma yattı bu iş ve dahi bu siyasi örgü…
İki ters, bir yüz. Biraz haraşoya benziyor ama olsun iş yapar.

NOT 1: Yeni bir teknik ile telefonlarımın dinlenme olasılığının çok yüksek olduğunu anlamış bulunmaktayım. Türk-Yunan Türk – AB ilişkileri dolayısıyla buna emindim zaten. O nedenle benim ile telefon görüşmesine yeltenecek okurlarımın dikkatine.

NOT 2: Cumartesi günü Çiğli Belediyesi’nin festival nedeniyle düzenlediği bir panelde, hükümsüz olan haber kaynağım ile karşılaştım. Kendisi haber kaynağım olmamak için telefonunun bile değiştirmiş. Korku imparatorluğu neler yaptırıyor insana. Neyse, 7 ay kaldı, sonra insanlar normal hallerine dönerler. Çok sevdiğim bir dostumu siyaset nedeniyle ebediyen kaybetmek istemem doğrusu.

NOT 3: Çiğli’deki festival gerçekten iyi gidiyor. Birinci akşam 25 bin kişiyi bir arada görmek, “Bu toplum hala ayakta, öyle kolay çökmez” dedirtiyor insana.

NOT 4: Çiğli festivali nedeniyle Çiğli Belediyesi başkan yardımcıları uyumuyorlar desek yeridir. Başkan yardımcıları Bayraklı adayı Mustafa Doğan’ın son günlerde biraz sinirli olduğuna dikkat çekerek, "Adaylık açıklamalarından önce herkesin gergin olması son derece normaldir" diyorlar

YENİGÜN 01 - 09 - 2008