Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Mayıs 1999 Cumartesi

Doğruya ulaşmak

Kardak adası civarında bundan bir hafta önce yüzme girişiminde bulunarak Türkiye ile Yunanistan'ı olası bir çatışmaya götüren genç gazeteci arkadaşlarıma yönelik yazdığım eleştiri yüklü makale ilginç bir tartışma yarattı. Yazının yayınlandığı gün aldığım faksların tamamı olumluydu. Bugüne kadar basın teröründen nasibini almış sivil toplum örgütü üyeleri, 3 yıl önceki Kardak krizinde gazetecilerin oynadığı olumsuz rolü unutmayan okurlar makalenin birçok gerçeği içerdiğini belirttiler.
Ancak üç gün sonra olaya katılan genç arkadaşlarımdan kendilerine yönelik "ağır" eleştirilerimden dolayı olumsuz mesajlar almaya başladım. Bu mesajlar daha çok Çağdaş Gazeteciler Derneği Ege Şube Başkanı sıfatı taşımama karşılık, büyük kısmı derneğimin üyesi olan genç gazetecilere karşı kullandığım tanımlamaya yönelikti.
Bir grup televizyon habercisi ise makalemde bir tek Show TV'yi öne çıkardığımı, savaş çığırtkanlığı yapan diğer büyük gazeteler ve kanalları eleştirmediğimi iddia etmişler.
Öncellikle bu bir köşe yazısıydı ve sadece benim düşüncelerimi içeriyordu. Bu yazıyı dernek başkanı sıfatı ile kaleme almadım veya altına böyle bir imza atmadım.
Show TV'nin öne çıkarılması olay sonrası yaşadıklarımla ilgili. Yunanistan'da Show TV mantığında yayın yapan iki büyük televizyon kanalı var. SKY ve Antenna... Her iki kanal da yayın mantığını milliyetçi, devletçi yapıya dayandırıyor, izleyicinin aklı yerine duygularına yöneliyor. Türkiye üzerine olan her olumsuz haberde Türkiye'de aynı tarzda yayın yapan Show TV'nin görüntülerini ve amblemini kullanıyor. Ve genelde şu yorumu yapıyorlar: "İşte Türk gazeteciler. İki ülke arasında savaş çıkarmak istiyorlar. Bu gazeteciler devlet tarafından yönlendiriliyor..."
Kardak krizinden sonra Yunanlı gazetecilerle kurduğumuz "Ege ve Trakya'da Gazeteciler Barış Platformu" adlı örgüt bu mantığa karşı "Türkiye ve Yunanistan'da barış isteyen gazeteciler de yaşıyor" mesajını vermek istemişti. Üç yıldır özellikle Ege Bölgesi'nde ve Yunan adalarında yapılan toplantılar gazeteciler arasında anti-savaş düşüncesinin geliştirilmesine yönelikti. Ancak iki ülke arasında olumsuz gelişmelerin yaşanmasına neden olacak son olayda baş aktör konumunu yine her iki ülkeden gazetecilerin üstlenmesi beni gerçekten üzdü. Üstelik bu arkadaşlarımızın hepsi bölge şartlarını iyi biliyor, iki ülke arasında barışın kurulabilmesi için çalışan sivil örgütleri yakından izliyorlardı. Kendilerine yönelik kullandığım sıfatlar ağır olabilir. Onların tepkisini de anlıyorum. Gazetecilik etiği konusunda derneğimin harekete geçmesi konusundaki eleştirilerine de katılıyorum. Ancak genç arkadaşlarımızın çalıştıkları alanda belli bir düzeye gelmesi konusunda sivil toplum örgütü desteğinin yanısıra kendilerini de geliştirmeleri gerektiği kanısındayım.
İzmir'de bu makaleden sonra gazeteciler arasında başlayan etik tartışmasının, kişisel boyuta inmeden, istenilen düzeyde sürmesi hepimizin dileği... Bir tokat belki bizi kendimize getirir ve gazetecinin kim olduğu, ne olması gerektiği konusunda tartışarak doğru sonuçlara ulaşmamıza yardımcı olur...

YENİ ASIR 22 - 05 - 1999