Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Ekim 2010 Çarşamba

Beyaz Türklere Mesaj

Bir önceki “Adnan Saygun mu kaldı” başlıklı yazıma bazı eleştiriler yapıldı. İşte eleştirilerden birkaçı…
Mehmet Kahyaoğlu: “…Söylediklerimden yazdıklarınızın doğru olmadığı anlamı da çıkarılmamalı. Maalesef yazdıklarınızın AASSM’nin kurumsal gelişimine bir katkısının olmayacağını düşünüyorum. Zaten merkezin bu hale gelmesinde çalışmaların genel bir sanat-kültür programı üzerinden değil, sadece kişiler üzerinden yürütülmeye çalışılması neden olmuştur. Haziran 2010’da ilgili kişilere gönderdiğim ve Andante dergisinin de Temmuz-Ağustos 2010 sayısında çıkan AASSM’ye veda başlıklı yazımda da burada geçirdiğim 2 yıllık deneyimi ve başarısızlıkları zaten anlatmış bulunmaktayım. Bu yazı aynı zamanda benim için bir defterin kapanması idi.”
Deniz Evren: “Daha önce de birkaç yazınızı okudum sürekli bir eleştiri halindesiniz, diğer yazılarınıza hiç yorum yapmadım. Çünkü beni Adnan Saygun kadar ilgilendiren konular değildiler. Şimdiye kadar Adnan Saygun’da birçok konser izledim… İçerideki personelin davranışları da gayet olumlu… Sanırım herkes bundan dolayı memnundur… Sanatçıyı da sanatseveri de mutlu eden bir sanat eserini, siyasi beklentilerinize daha fazla alet etmeyin.”
Murat Özdurakoğlu :Her belediyede olduğu gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde sorunlar ve eksiklerin olması kadar doğal bir şey yoktur. Eleştiri sanılan yazılarınızı okuduğumda gördüğüm tek şey, bu aralar favori olan ghost whisper dizisindeki ana karakter gibi bilmediğiniz konularda atıp tutuyor, çözümlerden uzak, hangi parti fanı olduğunuzu açıkça gösteren bir kalem olmaktan öteye gidemiyorsunuz. Haddinize olmayan konulara girip danışma kurullarına cesaret öğütleri veriyor, daha ileri giderek Filarmoniler için trajikomik yazılar yolluyorsunuz. Arkanızda asılı Recep Bey'in fotoğrafı buralardan görülür oldu bilginize.”
Pek tarzım olmasa da bu üç yoruma yanıt vermek durumundayım.
Öncelikle bir dönem Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde danışmanlık yapan Mehmet Kayhaoğlu’na… Sayın Kahyaoğlu sanırım İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne 2001 yılında görevli olarak geldiniz. Arada bir süre için üniversiteye geri dönseniz de yaklaşık 8 yıl belediyede görev yaptınız.
Siz bu kurumdan ayrılınca mı olay sanatsal oldu? Bu süreçte yazdıklarımı yaşadınız mı yaşamadınız mı?
Bırakın Andante Dergisi’nde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sanat anlayışı üzerine yaptığınız eleştirileri?
Dergiyi okuyan sayısı en fazla 500. Üstelik dergiyi okuyan sanatseverler 8 yıl boyunca sizin maaşınızı ödemediler. Sizin maaşınızı ödeyen İzmirlilere karşı bir sorumluluğunuz var bana göre. Kurumda neler yaşandı ise bunu açık açık, maaşınızı ödeyen İzmirliler ile paylaşmak zorundasınız.
Siz, yukarıda bir başka eleştiride bulunan Deniz Hanım’ın tuvalette rahat etmesi için bir sanat danışmanı olarak tuvalet kağıdını karşıdaki marketten kendi paranız ile satın almak zorunda kaldınız mı kalmadınız mı?
Öyle ortaya çıkıp “Ben sanatçıyım” demek yok ama… “Emekli biletçi” tanımlamasını Andante Dergisi’nde kullanıp kullanmadığınızı da merak ettim açıkçası...
Deniz Hanım… Ben personelin size nasıl hizmet ettiği konusunda değilim. Gittiğiniz restoranlarda da personel size iyi davranıyor, güler yüzlü oluyor. Önemli olan bir sanat merkezinin nasıl yönetildiği konusu… Sanırım ikisini birbirine karıştırmışsınız.
Murat Bey de konuyu basite indirgeyerek AKP üzerine getirmiş. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sahnelediği Murtaza’da dünyanın en iyi performansını ortaya koymuş olabilirsiniz. Ama ben yine de New York Filarmoni Orkestrası’nın neden İzmir’e gelemediği konusu ile daha çok ilgileniyorum. Danışma Kurulu’nun da oluşturulduktan sonra en az bir kez toplanması ve kent sanatı hakkında ortak bir tavır sergilemesini diliyorum. Umarım kurul üyelerinin zaten var olan unvan vagonlarına bir tane daha eklemek değildir amaç.
Danış(ma) Kurulu’na Büyükşehir Belediyesi tarafından herhangi bir ücret ödeniyor mu bu arada…

NOT 1: Büyükşehirle yemekteyiz programından sonra Ömür Kabak ile meyhanedeyiz. Doğan Grubu gazetelerinde 3-4 gün önce şöyle bir haber vardı: Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir İl Başkanı Ömür Kabak meyhaneye girecek. Kendi isteği ile mi bilemem ama Kabak önceki akşam tarafımca bir meyhaneye götürüldü… Böylece seçimden önce alıştırma turlarına başlamış oldu. Aylardır dağda taşta “evet” için çalışan Kabak “evet” demeye o kadar alışmış ki, kızını istemeye gelen yeni damadına da hemen “Evet, kızımı veriyorum” demiş. Şu sıralar kendisinden bir şey talep ederseniz, alışkanlık gereği size de “evet” diyecektir.

NOT 2: Demokrat Parti Konak İlçe Başkanı Hakkı Celal Keleşoğlu, Habertürk Egeli’ye verdiği demeçte, “Annem izin verir ise DP’nin başına geçerim” demiş. Öğle saatlerinde 50 dereceyi bulan uzun yaz günlerini geçirdik ya neyse… Mutlaka bir nedeni vardır, Keleşoğlu’nun yaptığı bu açıklamaların. Baksanıza bize bile not olmayı başardı. Kuru bir tonda, “Ben DP’ye genel başkan adayıyım” dese, dönüp bakar mıydık?

NOT 3: Kocaoğlu’na soruşturma mı gelmiş? Bak üzüldüm şimdi. İki gündür de İzmir Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu Başkanlığı beni arıyor. Gitsem mi, gitmesem mi acaba?

NOT 4: Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’ı eleştirmediğim konusunda yorumlara rastlıyorum. İşte eleştiriyorum. Sayın Cevat Durak son günlerde gittiğiniz yolu hiç beğenmiyorum. Bu yol sizi uçuruma götürür. Bak “uyarmadı” demeyin.

Egenin Sesi 06 - 10 - 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder