Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

5 Temmuz 2010 Pazartesi

EKİBİN TARİHİ: HIRS, İSTEK, BEKLENTİ VE ŞANS (3) “Büyükşehir Başkanı olunca Konak Pier’i açacağım”

Siyasetin yeniden parlayan yıldızı Alaattin Yüksel ile bozuşmamızdan da bahsedelim bu arada…

Güzelbahçe kongresi öncesinden tanıyordum Alaattin Yüksel’i. CHP il başkanı olduğunda ben de yeni yayınlanan, tutunmaya çalışan Haber Ekspres Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı idim.

Gazetenin sahibi Aydın Bilgin ile Yeni Asır’da onun murahhas aza olduğu dönemde çeşitli kademelerde 10 yıl çalışmış, daha sonra Çağdaş Gazeteciler Derneği Ege Şube Başkanı olarak gazeteci – politikacı ilişki üzerine kaleme aldığım bir açıklama nedeniyle Yeni Asır’dan ayrılmamı istemişti. Kovulmak yerine istifayı tercih ettim.

Türkiye’deki ekonomik kriz sonrası Dinç Bilgin batma noktasına gelince kayınbiraderi Aydın Bilgin ile bozuşmuş, Aydın Bilgin 2001 yılında Haber Ekspres Gazetesi’ni kurmuş, beni de tüm direnmeme rağmen genel yayın yönetmeni yapmıştı. Akşam Gazetesi’nin eski İzmir temsilcisi Nedim Atilla, Aydın Bilgin ile Yeni Asır döneminde yaşadığı stresten dolayı olacak; Aydın Bilgin’e verdiği iki randevuya kaçmayıp gelseydi, ben sadece bir köşe yazarı olarak görevime devam edecektim.

Bilgin benim yönetimimde gazetenin siyasi alanda gösterdiği performanstan memnun olmasına karşılık ilan gelirlerinden yakınıyordu. Bir anlamda kafamda boza pişiriyordu. Ben de Yüksel’den bu konuda yardımcı olmasını istedim. Bana dönüp, “Sizin gazetede reklamın geriye dönüşü olmuyor” dedi. Ben de kendisine “İyi de siyasi dönüşlerinden memnunsun” yanıtını verdim.

O zamanlar daha gençtik ve maalesef patronları önemsiyorduk.

Şimdilerde, “Patron mu, o da ne? Onlar bizi önemsesin. Yerel yönetimlerin önünde diz çökmekle bu iş olmuyor. Çünkü yerel yönetimler sizi sizden daha iyi tanıyorlar” diyoruz.

Bu arada gazeteci Serdar Öztürk’ün şu ünlü tespitini vurgulamak isterim.

“İzmir’de gazeteci sorunu yoktur, gazete patronu sorunu vardır.”

Maalesef İzmir’de bugüne kadar dik durmayı başaran gazete patronu göremedim. Hepsi, politikacılar gibi belkemiği özürlü… Aslında dik duran bir gazete patronu bulunsaydı, İzmir böyle olmazdı.

CHP İzmir il başkanı ile başlayan kopuşu düzeltme konusunda devreye Yüksel’i iyi tanıyan Ünal Ersözlü girdi. İkimizi bir barış yemeğinde buluşturdu.

Yemekte Alaattin’e “Deniz Baykal bundan sonra adaylarını 50 yaşın altında seçecekmiş” dedim. Döndü, “İki gün önce ölçtürdüm, prostat yaşım 45” diye yanıtladı.

Lafın altında kalmayı hiç sevmez kendileri.

Ben de bir gün sonra köşe yazımda bu önemli açıklamayı kamuoyuna duyurdum. Barış yemeği oldu size savaş yemeği…

Ancak asıl kopuş Balçova Termal’de yaşandı.

O dönemin milletvekili ve ekibin diğer elemanı Hakkı Akalın, İ. Yücel Özen ile birlikte Haber Ekspres Gazetesi yazarlarına bir yemek verdi.

Yemekte bana Kıbrıs konusunda ne kadar önemli bir şahsiyet olduğunu anlattı ve yazdığı kitapları hediye etti. (Kıbrıs konusu üzerine o kadar çalıştım, hem KKTC’de hem Güney Kıbrıs’ta kimsenin Akalın’ın kitaplarını bir kez bile gündeme getirdiğini görmedim.) Yemeğe İ Yücel Özen’in isteği ile geç saatte Alaattin Yüksel katıldı.

Bende de amma masa muhabbeti varmış yahu…

O dönemin en büyük tartışması Konak Pier’di. Ahmet Piriştina, Konak Pier yönetimi ile sorunluydu ve iş mühürlemeye kadar varmıştı. Çünkü Pier yönetimi üzerine düşen hiç bir şeyi yerine getirmiyordu. (Bugün de otopark parasının belediyeye ödenmediğinden eminim. Kocaoğlu bu konuda ne adım atıyor bilemem. Ama o para, İzmirlilerin parası) Pier’de mağaza açan ünlü firmalar da dertliydi Pier Yönetimi’nden.

Boyner Grubu bile kendi tekzibini Yeni Asır’da yayımlatamayınca, Haber Ekspres’e göndermişti. Konak Pierci Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç ise bize vurdukça vuruyordu.

Piriştina, “Pier bu durumda açılamaz” derken, CHP il başkanı Alaattin Yüksel Piercileri savunuyordu.

Neden acaba? Pier’deki Rıhtım Restoran’ın bu konudaki etkisi ne kadardı?

Yemekte, yine aynı konu açılınca kendisine döndüm ve “Büyükşehir belediye başkanı olursan, Pier’i istediğin gibi açarsın” dedim.

Yanıt verdi:

“Büyükşehir Belediye Başkanı olunca, Pier’i açacağım.”

Bu son sözleriydi ve masayı terk etti.

Hakkı Akalın, “hık – mık” dedi ama Yüksel gözden kaybolmuştu bile.

Bir gün sonra gazetedeki yazımda “Alaattin Yüksel büyükşehir belediye başkan adayı” diye açıklayınca gürültünün şiddeti daha da arttı.

Nedense devreye Hamdi Türkmen girdi. Zira o sıralar daha Susam yoktu. İzmir TV’de program yapan Hamdi Türkmen’in benim yazımdan bir gün sonra yayınlanan programı yerel seçimler üzerineydi ve konuk olarak İzmirli gazeteciler vardı.

Ancak gazetecilerin dışında programa bir de Alaattin Yüksel katılmıştı. Yüksel bildiğim kadarıyla gazeteci değildi. İl başkanı olarak katıldı ise neden diğer il başkanları programa davet edilmemişti?

Neyse Hamdi Türkmen döndü ve şu ünlü soruyu sordu:

“Büyükşehir belediye başkanlığına aday mısınız?”

Tarafımdan yaratılan, aslında doğru olan bir başka gündemin aktörleri televizyondaki canlı yayında rollerini oynuyorlardı.

Yine unutulmaz bir hazdı o…

Gerçi olaya pek canlı da denemez. Çünkü İzmir Ticaret Odası Meclis Salonu’nda çekilen program, teknik nedenlerle canlı yayınlanamamış, 45 dakikalık birinci bölüm kayıt edildikten sonra bir koşu iki üç bina ötedeki İzmir TV’ye getirilmiş, birinci bölüm izleyicilere aktarılırken ikinci bölüm kayda çekilmeye başlanmıştı.

Canlı yayın logosu ile yayınlanan programa telefon ile katılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina, aslında 45 dakika önce gazeteciler tarafından sorulan sorulara kendi yaşadığı saat ile yanıt vermiş, hem kendisinin, hem soru soranların, hem de izleyicilerin “jet lag” yaşamalarına neden olmuştu.

Ne karışık bir canlı yayındı o! Eminim hiç kimse o gece ne olduğunu, kimin, ne zaman, neyi konuştuğunu anlayamamıştır…

Programa “gazeteci il başkanı” olarak katılan Alaattin Yüksel de, “Yüksel aday olmak istiyor” yazıma atıfta bulunarak, “Yalan yazıyor” yanıtını vermişti.

Programdan iki gün sonra benim dışımda Balçova Termal’deki yemekte bulunan gazeteciler Macit Sefiloğlu, Hasan Tahsin, Serdar Öztürk ve Halime Sürek, “Alaattin Yüksel aday olmak istediğini açıkladı” içeriğinde köşe yazıları yazdılar.

Bir de bana “bunak” derler, neler hatırlıyorum, neler…

Bunların hepsi Haber Ekspres’in arşivinde mevcut… Maalesef internette yok. Aydın Bilgin, Haber Ekspres’in o dönemdeki arşivlerini ve benim yazılarımı tekrar internette yayınlasa, bizim okunma rekorunu egale edebilir. Solmuş gazetesine bir nefes su iyi giderdi aslında.

Orada daha ne cevherler var…

Hatta bir yazımda Yüksel’in ayakkabılarının fotoğrafını basmış, “Dost başa düşman ayağa bakar” demiştim.

O günlerde hepimiz abartmışız biraz, kabul ediyorum…

Ama daha birkaç ay önce Milliyet Ege’ye verdiği açıklamayı çok tutarlı bulmadım Yüksel’in. “Ben bugüne kadar hiçbir yere aday olmadım…”

El insaf Sayın Yüksel. Yukarıda bu kadar yazdık. Piriştina olmasaydı 2004’te güle oynaya aday olacaktın büyükşehre… Ekip de arkandaydı. Önder Sav da. Deniz Baykal da… Tamam, halkı idare ediyorsun da, bari bize yutturmaya kalkma…



O ne zor süreçti öyle…



İl kongresinin Alaattin Yüksel tarafından kazanılmasından sonra yeni bir süreç başlar. 2004 yerel seçimler öncesi aday adaylıkları... Aday adaylığı sürecinde, ne ekipler değişmiş, ne mücadeleler yapılmıştır. Hatta ekibin ikinci adamı Sıtkı Kürüm bile ekip değiştirme aşamasına gelmiştir…

Bir tarafta Ahmet Piriştina diğer tarafta Alaattin Yüksel, beri tarafta ekip, Karşıyaka istikametinde Baykal…

Aday adaylıkları nedeniyle istifa edenler, meclis üyeleri dengeleri, Piriştina’nın DSP’den getirdiği isimler…

Ahmet Piriştina tartışmasız büyükşehir adayıdır. Her ne kadar Alaattin Yüksel bozulsa da bu durumu içine sindirdi. Hatta bir parça Piriştina aurasına da kaptırdı kendini…

Yerel seçim öncesi Baykal Parti Meclisi’ni en çok güvendiği il olan İzmir’de toplamıştı. PM toplantısı sonrası Ahmet Piriştina Asansör Restoran’da yemek veriyordu. Yemekte PM üyelerinin dışında birkaç gazeteci vardı.

Biraz geç avdet etmiştim yemeğe…

Oturacağım masada, Deniz Baykal’ın dışında Hürriyet Temsilcisi Nedim Demirağ, Milliyet Temsilcisi, Hürriyet Yazı işleri Müdürü Nedim Bubik, Akşam Temsilcisi Nedim Atilla, Cumhuriyet Temsilcisi Serdar Kızık ile İl Başkanı Alaattin Yüksel vardı.

Ahmet Piriştina masanın başındaydı. Bana ayrılan yere oturduğumda masanın konusu sütlü balık nasıl yapılırdı!

Ahmet Piriştina’nın kulağına eğilerek,” 40 yılda bir genel başkan ile masaya oturuyoruz, konu bu mu yani” dedim.

Döndüm, Deniz Bey, “Bir iki sorum olacak, masaya geç geldiğim için arkadaşlar tarafından sorulmuş olabilir” dedim.

“Yok Süleyman, Havadan sudan konuşuyor, politika tartışmıyorduk” diye yanıtladı Baykal.

Masanın çaprazında oturan Alaattin Yüksel, Hürriyet temsilcisine, “Şimdi yine ortalığı karıştırmak için harekete geçecek bu” yorumunda bulununca, dayanamadım, “Alaattin Bey, buraya çağırıldığımıza göre soru sorma hakkımız da var. Burada Deniz Bey dururken, size söz söylemek yakışmaz” demek zorunda kaldım. Piriştina olayı alelacele kapattı ve bir daha beni Yüksel’in il başkanı olarak bulunduğu hiçbir yemeğe çağırmadı.

PM yemeğinde Abdürrezzak Erten ile de sohbet etme şansım olmuştu. Bu, bizim ekip şefi Erten, dolayısıyla ekip ile ilk dirsek temasımızdı.

Ahmet Piriştina’nın yıldızı Abdürrezzak Erten ile hiç barışmadı.

Yerel seçim çalışmaları sırasında bir mahalle gezisi vardı. Büyükşehir kapısından çıkmakta olan Piriştina kapıda üç milletvekili ile karşılaştı. Enver Öktem, Abdürrezzak Erten ve Sedat Uzunbay… Üçlüyü kapıda gören Piriştina’nın rengi değişmişti. Sol eliyle Uzunbay’a dokundu. El sıkışmak için hareketlenen diğer iki milletvekiline döndü:

“Bu bir yerel seçim çalışması… Gelmenize gerek yok…”

Arabasına bindi ve milletvekillerinin şaşkın bakışları arasında gözden kayboldu…



Baratalı şoku



Aday adaylıkları sürecinde ilk gürültü Baykal’ın Aliağa gezisinde Haber Ekspres’in attığı bir manşetle başladı: “Baratalı’nın oğlu Urla adayı…”

Bülent Baratalı’nın olaydan haberi yoktu. Bu bilgiyi bize getiren danışmanı İ. Yücel Özen’di. Baratalı böyle bir komplo ile karşı karşıya kaldığı için ne yapacağını şaşırmıştı. Ancak Yücel Özen durmadı. Bu kez yine gazete üzerinden Genel Sekreter Önder Sav’ı eleştirmeye başladı. Baratalı’nın danışmanı statüsünde olan Özen’in bu çıkışları, anında Abdürrezzak Erten tarafından Önder Sav’a iletiliyordu.

Erten örgütlenmesinde bir engel olarak gördüğü Bülent Baratalı ile Önder Sav’ın arasını açıyor, böylece İzmir’de daha da kökleniyordu.

Adaylar açıklandığı sıralarda İzmir İl Başkanı Alaattin Yüksel Ankara’daydı. Gelirken 1000 kişi tarafından havaalanında karşılanmış, metropol ilçe adaylarını beğenmediklerini net biçimde ortaya koymuştu. Havaalanında Yüksel’i bekleyen ve “Bu adayları istemiyoruz” diye bağıran biri daha vardı. Şimdiki Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu…

En sevdiği işlerden biri bu Yüksel’in… Kendini havaalanında karşılatmak… Süreç içinde birkaç kez daha denedi bunu…

Karşıyaka’da her ne kadar başka adaylar da olsa Cevat Durak’ın işi rahattı. Arada bir Ankara’da kendisine rastlayan Deniz Baykal, “Cevat, burada ne arıyorsun, git çalışmalarına başla” diyerek net mesajını veriyordu.

Ancak nafile… Cevat Durak Ankara’dan ayrılmıyor, “Bir şey değişir” endişesi ile bekliyordu.

Durak’ı ne endişelendirirdi? Yeni ve güçlü bir aday…

Hemen bir aday bulundu.

Karşıyaka Spor Kulübü Başkanı Cenk Karace…

Haber Ekspres “Karşıyaka’ya yeni aday Karace” başlığı atıp maçta 20 bin tane dağıtınca, Cevat Durak ve arkadaşları Ankara’daki koltuklarından düşüyorlardı.

Deniz Baykal bunlara hiç bakmadı ve Durak’ı belediye başkanı adayı olarak atadı.

Benim de yatacak yerim yok bu arada…

Cevat Durak’tan nefret eden Önder Sav’ın Karşıyaka adayı farklı idi. Bir gece yemekte anlatmış ancak adayının ismini vermemişti. Sonradan öğrendiğim kadarıyla bu isim eski milletvekili Hakkı Ülkü’nün kardeşi Aziz Ülkü idi. Sav’ın elinde olsa idi Durak’ı kesinlikle Karşıyaka adayı yapmazdı.

Nedir bu Cevat Durak’ın Azizler’den çektiği…

Narlıdere’de Abdül Batur, Güzelbahçe’de Ertan Avkıran zaten belediye başkanlarıydı ve koltuklarını koruyacakları kesindi. Kimse bu iki ilçe ile ilgilenmedi.

Gaziemir’de aday çoktu ancak İlçe Başkanı Yüksel Demirsoy’un tek adayı vardı. Halil İbrahim Şenol… Ekiple hareket etmeye başlayan Demirsoy bu konuda Abdürrezzak Erten ve Önder Sav’a güveniyordu.

Gaziemir’deki seçim sonuçlarından çok emin olunmadığı için kimse fazla üzerinde durmadı… Nitekim de öyle oldu ve Sav’ın desteği ile aday olan Halil İbrahim Şenol, AKP’li Adnan Yüksel’e karşı seçimi kaybetti.





DEVAMI VAR, ÖZELLİKLE KONAK VE BORNOVA…





NOT 1: Bir yorumcunun da belirttiği gibi İzmir milletvekilleri ekibin yükselişine karşı gerekli performansı gösterememişlerdir. Aslında belki yapmaya çalıştılar. Ancak şu gerçekleri de görmemiz gerekiyor. Batı’da olanlar çekirdek aile olarak yaşıyorlar. Doğu’dan İzmir’e gelenler ise kalabalık aileler. Kendi bölgenizde etkili olabilmeniz için kapı kapı dolaşıp tanımadığınız insanlara CHP’yi anlatır, partiye üye olmalarını isterken, onlar bir düdük ile kendi ailelerinden ve aşiretlerinden 100 kişiyi kayıt yaptırabiliyorlar. Üstelik sizin bir işiniz ve yaşam tarzınız var. Siyasete ayırdığınız zaman daha az. Onlar ise siyaset yapmayı bir yaşam biçimi şekline dönüştürmüşler. Siyaset olmadığı süreçte kendilerinin de olmayacağını biliyor, tüm gövdeleriyle bu mücadeleye giriyorlar. Ortada böyle bir eksik rekabet var iken İzmirli milletvekillerinin örgütlenmede yaşadıkları sorunları sadece onlara yıkmak biraz ağır eleştiri oluyor. Ancak hakkınız da var, onların hataları da öyle küçük değil… Tabii ki suyun başındaki isim de önemli. Ekip suyun başını Önder Sav ile tutmuş durumda. İstediği an istediği kadar kaydı genel merkezden geçirip ilçelere gönderebiliyor. CHP’nin bugünkü yapılanması, Kılıçdaroğlu’nun örgütü tamamen Sav’a teslim etmesi ile bu modelin daha da güçleneceğini gösteriyor maalesef. Geçmişte Sav’a “dur” diyen bir genel başkan vardı. Şimdi, “Ben örgüte karışmam o iş genel sekreterin” diyen bir genel başkan var. Kediye ciğer teslim etmek gibi bir şey, bu…



NOT 2: Zikri Dursun telefon ile aradı ve “Bizler dostuz. Ekip şefime fazla yüklenme” dedi. Gördüğünüz gibi ben tarihi bir süreci yazıyorum. Kimseye de özel bir husumet içinde değilim. Önder Sav’ın bugün yaptığı siyaseti eleştirsem de şunu net biçimde bildirmek isterim: “Eğer kaset olayı gündeme gelmeseydi, Baykal, Sav ekibini bitirecekti. Kaset olayı ortaya çıktı, Sav Baykal’ı yedi. Sav’ın yaptığı kendi siyasi geleceği açısından doğru olabilir de, ülkenin geleceği açısından ne kadar doğru onu yakında göreceğiz. Ama şu tespiti net biçimde yapmak isterim. CHP bu yönetim yapısı ile iktidar olur ise, bir sonraki genel seçimlerde işi gerçekten zor.



NOT 3: Gelen yorumlardan anlaşıldığı kadarıyla CHP örgütünün ekip dışında Alaattin Yüksel ile de işi bitmemiş. Açıkçası ben bile bu kadar eleştiri beklemiyordum. Demek ki insanlar çok kırgın.



ANEKDOT 1: Bazı okurlar telefonla bazıları ise mail yoluyla yaşadıklarını anlatıyorlar. Süreçten kopuk olduğu için bu örnekleri anekdotlar halinde yayınlayacağım. İşte bunlardan biri… Baykal - İnönü çekişmesinde Mustafa Kaynarca, İzmir – Ankara Mavi treninde Semra Aksakal tarafından oyunu Baykal’a vereceğine dair ikna edildi. Ancak tek bir şartla. Oy kullanılana kadar Kaynarca’nın her isteği karşılanacaktı. Aksakal ve yanındakiler Kaynarca ne istiyor ise yerine getiriyorlardı. Sıra oylamaya geldi, Kaynarca oyunu kullanıp çıktıktan sonra Semra Aksakal’dan bir sigara istedi. Aksakal sordu, “Oyunu kullandın mı?” Kaynarca yanıtladı: “Evet… Baykal’a verdim…”

Aksakal rahatladı ve “Yok sana sigara, yeter artık” dedi…

Bu arada yanlarında Hasan Fehmi Güneş duruyordu. Güneş, Aksakal’a döndü: “Semra, bu işin ikinci turu, üçüncü turu hatta dördüncü turu var. Sen ver sigarayı kızım ver…”



ANEKDOT 2: Deniz Baykal İzmir’de. Herkes o zamanki Büyük Efes Oteli’nde Baykal’ı beklerken bir şeyler içiyor. Yücel Özen ise paraları ödüyor. Özen 4-5 kişiye portakal suyu söyledi… Hesap geldi Özen’in yüzü kıpkırmızı; “Bilseydim portakal bahçesi satın alırdım. Daha ucuza gelirdi” dedi…



GÜNCELNOT 1: İzmir Ticaret Odası’nın Önder Sav’a yaptığı ziyaretteki bazı konuşmalar hasıraltı edilmiş. Biz tamamını verelim burada… Ekrem Demirtaş’ın “Dışarıdan ithal adaylar istemiyoruz” tespitine Abdürrezzak Erten’e dönen Önder Sav, “Bak seni istemiyorlar” demiş. Erten bu tespite şu yanıtı vermiş. “Ekrem beni ister, İTO’daki son seçimde Alaattin’e karşı kazanmasını sağlayan benim. Önerim doğrultusunda Erkan Güldoğan’ı yönetime almasaydı, Alaattin kazanırdı.”



GÜNCELNOT 2: Aziz Kocaoğlu’nun Şangay’daki EXPO ziyaretine bu kez Çin medyası geniş ver verdi. Aşağıda bir internet sitesinin görüntüsünde Çin medyasının Aziz Kocaoğlu konusunda yaptığı bir yorumu okuyabilirsiniz. Çince bilmiyorsanız, o sizin sorununuz. Elimden gelen bu… Her şeyi de ben yapacak değilim.



Ege'nin Sesi 05 - 07 - 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder