Hakikaten çok komik… Millet sıkıca yapıştığı koltuğu bırakmamak için elinden geleni yapıyor, alınan yüzde 42’lik oyun başarı olduğunu iddia ediyor.
Yok artık… O zaman neden referanduma katıldınız ki siz… Madem yüzde 42 başarı… Demek sizin yüzde 50’yi bulma umudunuz o zaman da yokmuş. Boşu boşuna milleti 40 derece sıcakta meydanlara toplamışsınız.
CHP Genel Sekreter Yardımcısı İzmir milletvekili Abdürrezzak Erten, Milliyet Ege köşe yazarı Hamdi Türkmen’e verdiği demeçte (Bize verecek değil ya; benim dışımda herkese veriyor) “Yüzde 42 hayır oyu fevkalade başarıdır. CHP’nin başarısıdır” demiş…
Bunu telefonda nasıl bir eda ile söylediğini gözümün önüne getiriyorum. Türkmen onu görmediği için yüzünün kızarıp kızarmadığını anlayamamıştır.
Kızarır mı peki Rezzak’ın yüzü?
Kesinlikle hayır…
Türkiye genelinde rezil olundu…Bu sonucun Türkçesi budur…
İzmir’de de nal toplandı.
İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’na göre yazlıkçılar oy kullansa idi İzmir’de yüzde 70 çıkardı. Halam da eniştem olabilirdi, ama olamadı…
Fethullah ölülere taktı, Nalbantoğlu da yazlıkçılara…
Üstelik ne kızıyorsunuz yazlıkçılara… Onlar genel başkanları ne yaptıysa, onu yapmışlar.
Biz gelelim İzmir’deki başarısızlığın asıl nedenine. Rezzak ve Rıfat Beyler bunu niye söylemiyorlar?
Hayırcı perspektiften İzmir’in en başarılı ilçeleri hangileri?
Balçova, Beydağ, Çeşme, Çiğli, Dikili, Foça, Güzelbahçe, Karaburun, Karşıyaka, Narlıdere, Selçukve Urla… Hiçbiri ekibin kontrolünde değil. “Narlıdere ve Güzelbahçe ekibin kontrolünde ama” derseniz, yanılırsınız. Oraları Abdül Batur’un kontrolünde…
“Hayır”ın en düşük çıktığı ilçe Kemalpaşa… Bu da çok normal… Kemalpaşa’da belediye başkanlığı da CHP için sürpriz olmuştu.
Hayırların istenilen oranda olmadığı, İzmir’i yüzde 63’e mahkum eden büyük ilçelere bakalım biz…
Karabağlar, Bayraklı, Buca, Gaziemirve Konak…
Buralara ekip hakim…
Bornova'da düşük… Orada da Aziz grubu var…
Sonuç ortada…
“Hayır”oyu vermek isteyen İzmirli iki şeye takılıp oy kullanmamış. Hatta bazıları sinirinden “evet” bile demiş…
1 – Ekip
2 – Aziz Kocaoğlu…
Bunun başka bir izahı yoktur. 7 Eylül’de büyükşehir belediyesinde yaşanan depremin olumsuz yansımalarını atlamadan geçemeyeceğim. Büyükşehir belediye başkanı ile il başkanının kavgalı olmaları da ayrı bir trajedi.
Bir de millete “MHP’liler evet dedi” yalanını uydurmayın.
Özellikle Batı’da MHP oyunun tamamı “hayır” idi…
Aksi takdirde, Balıkesir, Manisa, Aydın, Uşak, Bilecik ve Denizli’de “hayır” oylarının yüzde 50’nin üzerinde çıkması mümkün mü? Bursa’da yüzde 44, Burdur’da yüzde 47, Kütahya’da yüzde 42, hayır çıkması sadece CHP ile mi açıklanacak?
MHP İzmir İl Başkanı Sayın Musavvat Dervişoğlu, sizin il başkanlığından çıkıp alt caddedeki il başkanlığına şöyle bir uğra; göster kendini… Öyle arkadaşa falan da gerek yok. Tek başına gitsen de yeter… Bir ikna et bakalım oradakileri, İzmir’de kaç MHP’li “hayır” oyu vermiş diye… İkna kabiliyetinin sınırlarını çok zorlama yalnız. Daha maydanozlu rakı içeceğiz.
Sayın CHP’li yöneticilerimiz. Pazar günü sandıkların bomboş bırakıldığını unutmayın. Öyle “çok çalıştık” diyerek bir şeylerin arkasına da saklanmayın. Zaten “Aziz Abi” bile inanmamış size…
Bir Galapagos atasözü ile bitirelim yazımızı:“Deniz yükseldikçe balıklar karıncaları yermiş. Deniz alçaldıkça karıncalar balıkları… Dolayısıyla hayat, Deniz’in alçalıp yükselmesine bağlıymış…”
NOT 1: Aziz Kocaoğlu’nu çok merak ediyorum bugünlerde… Odasında bir oraya, bir buraya gidip geliyor, “Ben bu işin içinden nasıl çıkacağım?” diye düşünüyordur. Kolay değil. Yerinde olmak istemezdim açıkçası. Ama o “her şeyi bilen adam” olarak bu duruma da bir çare üretecektir. Mesela Alaattin Yüksel’e başvurabilir. Kadim dostuna… Ya da büyükşehir meclisi grup toplantısında konuyu tüm CHP’li meclis üyeleriyle tartışır ve bir çözüm bulabilir. Benimle konuşmayı deneyebilir. Bunu yapacak ise lütfen odada Ersu Hızır bulunmamalı… Cinayet nedeni olabilir herhalde.
Peki, ben ne söyleyebilirim ki? Zaten söylediklerimi ve söyleyeceklerimi bu köşeden kaleme alıyorum.
“Bir yemek mi yenmiş?”
“Nerede yenmiş?”
“Kimler yemiş?”
“Benim bundan neden haberim olmamış, yoksa olmuş mu? Ben mi yazmışım yemeği?”
“Yemekteyiz programı mı çekilmiş bir yerlerde?”
“Show TV ile ne alakam var ki benim?”
“Yemekte kapuska mı pişirmişim? Ben salatadan başka bir şey yapamam ki”
“Kamera kayıtlarında ben mi varmışım? Hakkımda kaset iddiaları mı var şimdi de?”
“Susma hakkımı kullanmak istiyorum. Ersu Hızır kullanıyor da, benim kullanma hakkım yok mu? Hem belediyenin iç işlerine beni neden bulaştırıyorsunuz? Anlamıyorum”
NOT 2: Kızlar Hamamı’na çevirdiniz, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni… Bir tarafta genel sekreterlik bekleyen başkanın okul arkadaşı Pervin Şenel Genç, diğer tarafta aynı doğrultuda görev isteyen Serpil Baran… Uzun araştırmalar sonucu ortaya çıkarılan, dayı torpilli Balçova ilçesinde görev yapan eski müdür Ferda Eser ve Kocaoğlu’na “Ersu’nun yetkilerini al” diyerek referandum öncesi bombanın patlamasına neden olan Gül Şener…
Ne bu yahu… Bir gazeteci olarak değil, bir erkek olarak soruyorum. Ortada neden genel sekreter adayı erkek yok?
Başbakana yeni Anayasa’nın canı gönülden desteklediği mesajı verilmek için “pozitif ayırımcılık” mı uygulanıyor? Yoksa genel sekreterlik ile sekreterlik aynı makam olarak mı değerlendiriliyor?
NOT 3: Ersu Hızır… Seni de yakında yeniden gündeme alacağız pek tabii ki… Yani unuttuğumuz sanılmasın…
NOT 4: Cuma gününe bomba gibi bir yemek yazısı daha mı yazmalıyım… Yemek dizisi tuttu. Devam edebilirim belki de…
Egenin Sesi 15 - 09 - 2010
15 Eylül 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder