NOT 1: Milliyet Ege Gazetesi köşe yazarı Dilek Gappi, 08 – 09 – 2010 tarihli “Bir imbat, bir deprem” başlıklı köşe yazısında son günlerde yaşanan gelişmelere ışık olmuş, yorumlarda bulunmuş. Kendisine buradan teşekkür ederim. Ancak benim bir ismim var. Doğru hatırlıyorsam Süleyman Gençel. “Bir gazeteci” tanımlaması yaparak ismimden bu kadar sakınmasının nedenini pek anlayamadım ya neyse… Belki Büyükşehir Belediye Başkanımızı kırmak istememiştir.
Benim ilgimi çeken, ismini kendi köşemde son derece rahat ifade ettiğim Gappi’nin yazısındaki bir tespit oldu:
“…CHP ve Büyükşehir Belediyesi’ni yakın takip eden, iğneli bir kalemi olan gazeteciyle genel sekreterin yedikleri akşam yemeğinde Hızır’ın belediyede işlerin iyi gitmediğine yönelik bilgi vermesi… Tabii bugüne kadar, Başkan Aziz Kocaoğlu’nun hanesinde, “yazdıkları muteber değil” diye yorumladığı bir gazetecinin şimdi, söyledikleri, yazdıkları ya da iddiaları neden “muteber” oluyor?”
Ya işte böyle… Kocaoğlu’nun gözünde “muteber” değilmişiz.
Muteber olan arkadaşları Kocaoğlu’nun gözünde muteber oldukları için ayrıca tebrik ediyoruz. Aman, onlar İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun, İzmirli işadamlarının dolayısıyla iktidarların gözünde muteber olsunlar, bize bulaşmasınlar.
Ama bakın Sayın Kocaoğlu, köşe yazarımızın aklı karışmış. Lütfen bu konuya eğilin ve sizin yüzünüzden karışmış olan bu aklı düzeltin. Yoksa yazarımızın durumu vahim… Nereye başvuracağını, kime yaslanacağını bilemiyor. Ortada kalmış.
Şimdi ben bir dönem muteber değildim de, birdenbire muteber mi oldum? Yoksa muteber olmama konumum devam mı ediyor? Muteberlik düzeyimde bir değişme oldu mu? BBB- notundan BBA notuna mı yükseldim? Siz köşe yazarları konusunda hangi derecelendirme kuruluşu ile çalışıyorsunuz? Standart & Poor’s mu yoksa Moody’s ile mi? Siz neden büyükşehir olarak AAA alıyorsunuz da ben hala BBA notları ile sürünüyorum?
Dilek Gappi dışında konuyu kaleme alan bir tek Yeni Asır’dan Ertan Sayın var. Başka da gazeteci yok. Millet korktu sanırım. Bir de bu işleri daha önceden bilen ancak nedense kaleme almayan arkadaşlarımız var. Onları da yakında tartışacağız tabii ki…
NOT 2: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Genel Sekreter Ersu Hızır'ın yetkilerinin elinden alınması konusunda, “'Bu bir yol kazasıdır, yol kazasını yapan sorumludur”' demiş. Ortada hızla giden bir tren ve bu trenin bir tek makinisti var. O da Aziz Kocaoğlu… Tren kaza yaparsa, suçlu Kocaoğlu’dur… Başka kimse değil. Çevresine bir bakıp, neler oluyor diye düşünmesi gereken de o… Gerçi biz muteber olmadığımız için bu saatte bizi kaale alır mı, almaz mı bilinmez.
“Elinde belge olan savcılığa başvursun”diyorsunuz, Sayın Kocaoğlu… O dosyaları şimdi bulmam mümkün değil. Önce Ankara’dan Sayıştay’dan gelsin dosyalar…
Ama iyi fikir… Acaba Sayıştay’a mı başvursam? “İzmir büyükşehir belediyesinin dosyaları zaten sizin elinizde… Rica etsem. Bana da bir takım hazırlar mısınız” diye…
Benim elimde de bir takım bulunsun yahu. Fena mı olur?
Sayıştay “Olmaz, dürüst belediye başkanınızın dosyalarını size vermem. Gidin kendiniz bulun” der ise, size başvururuz. Belki “şeffaf belediye” adına bize de dosya verirsiniz.
Bu arada dosyalar bazında şiddetli bir e-mail trafiği başladı. Teker teker gündeme getireceğim. Millet ne kadar meraklıymış dosya toplamaya…
Yavaş yavaş açıklayalım da olay olsun değil mi?
NOT 3: Kocaoğlu iyi ki açıklama yapmış, yoksa ben bu bayram günü ne yazacaktım. Şöyle diyor Kocaoğlu: “6.5 sene içerisinde annemi, babamı daha çok sevdim, saydım, hürmetim arttı. Öyle bir kişilik vermişler ki bize. Bizim kişiliğimizde gedik yok.”
Ersu Hızır Bey… Tamam senin kişiliğin gitti. Ama senin yüzünden benimki de gitti. Arıyorum, önceki gün dolapları da karıştırdım ama nafile… Bulamıyorum… Bir yerlerde olacak sanırım. Olmaz ise gidip başkanımızdan ödünç alayım. Onun kişiliği bana da yeter nasıl olsa…
NOT 4: Muharrem Derbentoğlu’nun işine son verilmiş. Olmadı ama… Bir önceki yazımda kaleme aldığım listeden kimseyi benimle baş başa yemek yemeden önce atamazsın Kocaoğlu… İmza yetkilerini geçici olarak elinde bulunduran Pervin Şenel Genç, bu olayı sümen altı yapmayın. Aksi takdirde baş başa ilk yemek yiyeceğim kişi siz olursunuz. Listeye iki isim ekliyorum: Tülay Azeri ve Nail Yavuz…
NOT 5: Antalya yemeğinin notları daha sonra. O yemekte olup olmadığım konusunda soru işaretleri olanlar restoranın kayıtlarına başvurabilirler. Ne yemekti o öyle… Neler tattışıldı neler…
NOT 6: İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ekibi terk edip şimdi de Kılıçdaroğlucu mu olmuş? Yahu Rıfat, otur biraz… Senin yüzünden başım döndü ya… Sahi ne zaman Merkelci olacaksın sen?
NOT 7: Kent A.Ş. işçileri konusunda ne de güzel açıklama yaptınız öyle… İşçi dostu Kocaoğlu. Daha önce adım atsaydınız, zaten iş bu duruma gelmezdi. Ben yine de arka planını açıklayayım İzmirlilere. Kılıçdaroğlu bu konunun bir daha önüne gelmesini istemez. Genel başkan ile iyi geçinmek isteyen Kocaoğlu, Karşıyaka Belediyesi ile masaya oturur ve anlaşır. 65 – 70 kişiyi işe alacaktır. Bu arada devreye sendika girer. “Sen hepsini alacağım açıklaması yap. Nasıl olsa 65 – 70 kişi gelecek. Böylece işçi dostu olursun” der. Kocaoğlu da sendikayı yanına alarak basın açıklamasını yapar. İşin içinde olan ve bu konuya destek veren Cevat Durak’a haber bile vermez… Kocaoğlu Kent A.Ş işçileri ile konuşurken “1984’te ben de evime ekmek götüremeyecek duruma gelmiştim” demiş. Nasıl oldu da bu kadar mal mülk edinildi?
NOT 8: AKP İzmir il başkanı kuyruğumuza mı takılıp muhalefet yapıyor. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum. Kapatın İzmir bürolarınızı… Siz olmasanız İzmir’de daha iyi muhalefet yapılır. İşler daha yolunda gider. AKP’nin yerine alternatif olduğunu iddia eden Demokrat Parti’nin İzmir İl Başkanı nerede? Ortalık ayağa kalkmış Fatih Dalan ne yapıyor? Lions işleri masonik ilişkilerle mi iştigal kendileri… Sonra da ortaya çıkıp siyasetçi olduklarını iddia ediyorlar.
Egenin Sesi 10 - 09 - 2010
10 Eylül 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder