Milliyet Ege köşe yazarı Feyzi Hepşenkal benim “Birinci grup Önder Sav, Aziz Kocaoğlu ve Rıfat Nalbantoğlu’nun kurduğu ittifak, ikinci grup ise bu ittifakın dışında kalanlar ve Deniz Baykal’a yakın olanlar...” tespitimdenhareketleşöyle diyor dünkü yazısında:
Karşıyaka’da “birinci grup” yerle yeksan olunca, bunun İl Kongresi’ne yansımaları üzerine hesap yapılmaya başlandı hemen. Ama asıl hesap şu olmalı... Ve işin sonu şuraya kadar varmalı: CHP, Baykal’dan kurtulamıyorsa... Baykal, Önder Sav’dan kurtulmalı!”
Bazı duyumları net biçimde kaleme alamıyoruz Sayın Hepşenkal. Aslında bu konuda, yeniden ilçe başkanı olmak için Deniz Baykal’ın kapısını çalan kişiye, CHP Genel Başkanı’nın yaptığı bir tespit var ki, sizin son tespitiniz ile örtüşüyor. Bu tespiti neden yazamam? Birincisi bu bir duyum, kaynağından kontrol etme şansım da düşük. İkincisi köşe yazım, muzır neşriyat çerçevesinde poşete girebilir.
***
Bir poşete girme hikayesi de İzmir’den… Eski Konak Belediye Başkanı ve Habertürk köşe yazarı Erdal İzgi ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu arasında gelişen fermuar polemiğini tabii ki izliyorum. Ancak Erdal İzgi’den bir ricam olacak. Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu ile yaptığınız telefon görüşmesini mutlaka kaleme almalısınız. Tabii ki Kocaoğlu’nun, Piriştina üzerine yaptığı ve poşete girme olasılığı yüksek tespitlerini de kaleminizin kıvraklığı ile köşenize taşıyacağınızı umuyorum. Öyle bir iki cümle ile geçiştirmeyin lütfen. Olanı biteni öğrenmek bizim de hakkımız. Biz de bu kentin okuyucusuyuz. Efsane başkan konusu gündeme gelince ne söylendi, ortada bir nekrofili durumu var mı? Sizinle görüşen Aziz Bey’in sinir katsayısı kaçtı? Bu görüşmeyi özel kalemdeki telefondan mı yapmıştı? “Pantolon fermuarının dişleri gibidir. Biri gitti mi, uçkur hep ortadadır” tespitiniz, “İzmir’de uçkursuz dolaşanlar var” şeklinde mi algılanmalıdır? Uçkursuzlar var ise bunlar kimlerdir? Lütfen biraz daha net olalım, halkı bilgilendirelim.
***
CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu, bir zamanlar Kordon’da benim de aralarında olduğum 4 kişiye bir açıklama yapmış daha sonra böyle bir açıklama yapmadığını iddia etmişti. Nalbantoğlu o gece şu tespiti de yapmıştı: “İlçe kongrelerinde bir sorun yok. İlçe başkanı tüm arkadaşlarla birlikte devam edeceğiz. Bornova hariç. Orasını değiştireceğiz.” Aradan 4 ay geçti. Kongreler başladı. Şimdiye kadar sadece 5 ilçenin kongresi tamamlandı. Üç küçük ilçede tek listeyle gidildi ve tabii ki bir değişiklik olmadı. Ancak İzmir’in yapısını belirleyecek iki büyük ilçede yapılan kongrelerde ilçe başkanları değişti. Üstelik Nalbantoğlu’nun desteklediği adaylar kaybetti. Daha değişecek hayli ilçe başkanları var tabii ki. Bu bir siyaset öngörüsüzlüğü mü, yoksa CHP’yi tanımamak mı? Yıllardır farklı partilerde siyaset yapan Nalbantoğlu’na siyasi öngörüsüzlüğü yakıştıramam. İl başkanı maalesef CHP’yi tanımıyor. CHP delegesinin ne yapacağını anlamak için karanlık köşeleri, kuytu dehlizleri iyi bilmeniz gerekiyor
NOT: Birinci kılıç sallandı, Bornova ve Konak’ta. Bayraklı’yı da unutmamak gerekli. Şimdi ikinci bir kılıç darbesinin geleceğine yönelik bazı işaretler var. Kılıç inince nedenlerini açıklarım.
YENİGÜN 30 - 12 - 2009
30 Aralık 2009 Çarşamba
29 Aralık 2009 Salı
Sepet = Marka
Kentin markalaşması üzerine yıllardır çalışmalar yapılıyor. Aşkın kenti Paris’tir, nihilizmin başkenti Prag. Alternatif yaşamın merkezi Amsterdam’dır… Tarihin buğulu mekanı Roma…
Son yıllarda marka kentlere farklı anlamlar da yüklenmeye başlandı. 22. yüzyılın kenti Dubai, devinimin merkezi Tokyo, eğlencenin odağı Rio, gizemin rengi Marakeş…
24 saat hiç uyumayan kent New York, beyaz gecelerin tılsımı St. Petersburg…
Şehirlerin süreç içerisinde markalaştığı dünyada farklı marka tarzları da var.
Barselona denince akla Messili, İbrahimoviçli futbol takımı geliyor. Manchester denince de öyle…
ABD’de ise kentler basketbol takımlarıyla markalaşıyor. Son yılların şampiyonuLos Angeles Lakers… Boston Celtics, Houston Rockets, Miami Heat, Orlando Magic, Toronto Raptors, Utah Jazz bunlardan sadece birkaçı.
Amerika’ya giden turistlerin büyük bölümü yüzlerce dolar karşılığında elde ettikleri biletle en azından bir NBA maçı seyretmenin telaşındalar.
Daha entelektüel daha fazla para harcayan ve giderek futboldan sonra en çok seyredilen ikinci spor konumuna gelen basketbol bir kenti markalaştırabilir mi?
Avrupa’da basketbol ile markalaşmış kent yok daha.
Belki Partizan ile Belgrat, Unicaja ile Malaga…
Kent markası olmasa da üretilen malı markalaştıran bir örnek var elimizde. Efes…
Avrupa’da yapılan anketlerde en çok bilinen markalardan biri Efes. Basketbol takımının markalaşmasının sonuçları bunlar.
Yıllardır İzmir’in markalaşması üzerine konuşuluyor. Turizm kenti, kongreler kenti, eğitimin merkezi, ihracatın önderi tanımlamaları yapılıyor İzmir üzerine… Ancak atı alan Üsküdar’ı geçmiş… Turizmde Antalya ile yarışmak kolay mı? İstanbul gibi bir megapol kongreleri bir başka kente bırakır mı? Ankara eğitimin önemli merkezi değil mi?
Sanayi kenti olma fırsatını yıllar önce kaçırmadık mı?
Son aylarda Türk basketbolunda yeni bir söylem gelişmeye başlandı. Tabii ki bu yıl Dünya Basketbol Şampiyonası’nın Türkiye’de düzenlenecek olmasının da önemi büyük bu söylemin gelişmesinde.
Türk basketbolu bugün bulunduğu aşamadan bir üst seviyeye bazı kentlerin basketbolda marka olmalarıyla çıkabilir.
Bu kentler arasında en uygunu da İzmir. Zaten yıllardır alt yapısıyla İstanbul’a genç ve yetenekli basketbolcular ihraç eden kent değil mi İzmir?
Futbolda birinci ligde tek takımı yokken 16 takımlı basketbol birinci liginde üç takımla temsil edilen bir başka kent var mı?
Küçük bütçesine rağmen şampiyon adaylarını Karşıyaka Arena’da dize getiren Pınar Karşıyaka değil mi?
Yine küçük bütçe ile ikinci ligden gelip, birinci ligde tutunmayı kafasına koyan Bornova Belediye… Aliğa Petkim de sınırlı olanakları ile ligde tutunmayı başarmıyor mu?
Göçmen kenti İzmir, diğer kentlere göre basketbol bilgisi gelişmiş kent İzmir… Yüzlerce altyapı takımı, okul takımlarıyla bu spora yeni isimler hazırlayan kent İzmir.
Dünya Basketbol Şampiyonası’na evsahipliği yapacak kent İzmir.
Marka olmak için büyük yatırımlar planlamak gerekmiyor. Küçük ama etkili adımlarla özellikle basketbolda herkesin gıpta ile baktığı bir kent konumuna dönüşebilir İzmir.
4-5 yıllık iyi bir planlama, İzmir’e bu özelliği kazandırırken, bir basketbol mabedine dönüşecek olan kentin markalaşmasının önü çok net biçimde açılacaktır.
İZMİRLİ
Son yıllarda marka kentlere farklı anlamlar da yüklenmeye başlandı. 22. yüzyılın kenti Dubai, devinimin merkezi Tokyo, eğlencenin odağı Rio, gizemin rengi Marakeş…
24 saat hiç uyumayan kent New York, beyaz gecelerin tılsımı St. Petersburg…
Şehirlerin süreç içerisinde markalaştığı dünyada farklı marka tarzları da var.
Barselona denince akla Messili, İbrahimoviçli futbol takımı geliyor. Manchester denince de öyle…
ABD’de ise kentler basketbol takımlarıyla markalaşıyor. Son yılların şampiyonuLos Angeles Lakers… Boston Celtics, Houston Rockets, Miami Heat, Orlando Magic, Toronto Raptors, Utah Jazz bunlardan sadece birkaçı.
Amerika’ya giden turistlerin büyük bölümü yüzlerce dolar karşılığında elde ettikleri biletle en azından bir NBA maçı seyretmenin telaşındalar.
Daha entelektüel daha fazla para harcayan ve giderek futboldan sonra en çok seyredilen ikinci spor konumuna gelen basketbol bir kenti markalaştırabilir mi?
Avrupa’da basketbol ile markalaşmış kent yok daha.
Belki Partizan ile Belgrat, Unicaja ile Malaga…
Kent markası olmasa da üretilen malı markalaştıran bir örnek var elimizde. Efes…
Avrupa’da yapılan anketlerde en çok bilinen markalardan biri Efes. Basketbol takımının markalaşmasının sonuçları bunlar.
Yıllardır İzmir’in markalaşması üzerine konuşuluyor. Turizm kenti, kongreler kenti, eğitimin merkezi, ihracatın önderi tanımlamaları yapılıyor İzmir üzerine… Ancak atı alan Üsküdar’ı geçmiş… Turizmde Antalya ile yarışmak kolay mı? İstanbul gibi bir megapol kongreleri bir başka kente bırakır mı? Ankara eğitimin önemli merkezi değil mi?
Sanayi kenti olma fırsatını yıllar önce kaçırmadık mı?
Son aylarda Türk basketbolunda yeni bir söylem gelişmeye başlandı. Tabii ki bu yıl Dünya Basketbol Şampiyonası’nın Türkiye’de düzenlenecek olmasının da önemi büyük bu söylemin gelişmesinde.
Türk basketbolu bugün bulunduğu aşamadan bir üst seviyeye bazı kentlerin basketbolda marka olmalarıyla çıkabilir.
Bu kentler arasında en uygunu da İzmir. Zaten yıllardır alt yapısıyla İstanbul’a genç ve yetenekli basketbolcular ihraç eden kent değil mi İzmir?
Futbolda birinci ligde tek takımı yokken 16 takımlı basketbol birinci liginde üç takımla temsil edilen bir başka kent var mı?
Küçük bütçesine rağmen şampiyon adaylarını Karşıyaka Arena’da dize getiren Pınar Karşıyaka değil mi?
Yine küçük bütçe ile ikinci ligden gelip, birinci ligde tutunmayı kafasına koyan Bornova Belediye… Aliğa Petkim de sınırlı olanakları ile ligde tutunmayı başarmıyor mu?
Göçmen kenti İzmir, diğer kentlere göre basketbol bilgisi gelişmiş kent İzmir… Yüzlerce altyapı takımı, okul takımlarıyla bu spora yeni isimler hazırlayan kent İzmir.
Dünya Basketbol Şampiyonası’na evsahipliği yapacak kent İzmir.
Marka olmak için büyük yatırımlar planlamak gerekmiyor. Küçük ama etkili adımlarla özellikle basketbolda herkesin gıpta ile baktığı bir kent konumuna dönüşebilir İzmir.
4-5 yıllık iyi bir planlama, İzmir’e bu özelliği kazandırırken, bir basketbol mabedine dönüşecek olan kentin markalaşmasının önü çok net biçimde açılacaktır.
İZMİRLİ
28 Aralık 2009 Pazartesi
Bayraklı’da ilginç saflaşma
CHP İzmir’de ilçe kongreleri süreci başladı. İki grup yarışıyor bu süreçte. Birinci grup Önder Sav, Aziz Kocaoğlu ve Rıfat Nalbantoğlu’nun kurduğu ittifak, ikinci grup ise bu ittifakın dışında kalanlar ve Deniz Baykal’a yakın olanlar...
Bazı ilçelerde tek liste olarak seçime gidilirken, bazılarında ilçenin kendi yapılanması nedeniyle farklı gruplar farklı yapılar ile ittifaklara gidebiliyor.
Karşıyaka kongresi Sav-Kocaoğlu-Nalbantoğlu ittifakına karşı Baykal yanlıları arasında geçti. Ertam Özen’in kazandığı seçimle birlikte Karşıyaka’nın rengi de netleşti.
Cevat Durak-Ertam Özen ikilisinin il kongresinde delegasyonlarını net biçimde tutacakları açık.
Baykal’ın işaret edeceği adayı da net biçimde destekleyecek olan bu ekip, bize il kongresi süreci konusunda bir işaret verdi...
Bayraklı seçimini ise il kongresi yapılaşmasının dışında değerlendirmek gerekiyor. Beraber siyaset yaptığı ve okey oynadığı birkaç arkadaşına teslim olan İzmir milletvekili Selçuk Ayhan, örgütte tutunmak isteyen MYK üyesi Mehmet Ali Susam, Bayraklı Belediye Başkanı ile çatışması süren Cevat Durak ve İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu bir tarafta duruyor. Diğer tarafta ise Belediye Başkanı Hasan Karabağ ile Kemal Karataş var. Bayraklı’da tutunmak isteyen Sav grubu ise darmadağınık.
Bayraklı seçimini Levent Ölçer 7 oy farkla kazanarak il kongresini ilginç bir düzleme taşıyor.
Kemal Karataş’a göre Bayraklı seçimini farklı okumak gerekli. Öncelikle Genel Sekreter Önder Sav’a yakın duran Ali Sami Doğrukol’un beyaz boyaya batırılarak bir gün içerisinde genel başkancı olacağına kesinlikle inanmıyor Karataş. Ve şunları ekliyor: “Cevat ile Hasan arasındaki çelişki uzun süredir devam ediyor. Bunun ideolojik bir nedeni yok. Adaylık sürecinde yaşananları herkes biliyor. Kent A.Ş. konusundaki gelişmeleri de... Selçuk Ayhan ise tutunabileceği tek ilçede arkadaşlarının kurbanı. Yapılacak bir şey yok... Susam her ilçede kendi ekibini kurma telaşı içerisindeydi. O nedenle sert oynadı. Ama sonuç ortada... Sav grubu ise bu ilçede zaten yoktu. Hasan Karabağ’ın genel başkanın emrinde olduğunu herkes görecek. Şimdi önümüzdeki seçimlere bakalım... Kongre sürecinde her şey beklediğimiz gibi gidiyor. Bu bir yarıştır. Önemli olan genel başkanın arkasında olacak bir il yapılanması ve sağlam kurultay delegasyonu ortaya çıkarmaktır. Deniz Baykal’ı doğru yönlendirmek gerekiyor. Bazı arkadaşlar sap ile samanı karıştırıyorlar.”
Bayraklı seçim sonuçlarının herkes tarafından tartışılacağı açık... Bu hafta en yoğun şekilde tartışılacak ilçe olacak Bayraklı. Kimin eli kimin cebinde daha net çıkacak ortaya. Bu arada Kocaoğlu’nun Bayraklı seçimlerinde ne yaptığını da daha net anlayacağız.
Çiğli’de ise delege seçimleri kesinleşmiş hazirun listesi üzerinde oynanarak yapıldı. Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak, böyle bir olayı daha önce yaşamadığını belirterek, “Bugünden itibaren yasal süreci başlatıyoruz. Sav Grubu, İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ile birlikte hukuku hiçe sayarak hareket etmiştir. Ancak biz hukuku çiğneyenlere karşı onlar kadar gözü kara olmak ve mücadeleye devam etmek zorundayız. Bu konuda genel başkanımızı çiğnemek isteyenlere karşı dimdik duracağız” dedi.
Çiğli’de yaşanan bu süreç kimin kimlerle olduğunu da net biçimde ortaya koydu.
YENİGÜN 28 - 12 - 2009
Bazı ilçelerde tek liste olarak seçime gidilirken, bazılarında ilçenin kendi yapılanması nedeniyle farklı gruplar farklı yapılar ile ittifaklara gidebiliyor.
Karşıyaka kongresi Sav-Kocaoğlu-Nalbantoğlu ittifakına karşı Baykal yanlıları arasında geçti. Ertam Özen’in kazandığı seçimle birlikte Karşıyaka’nın rengi de netleşti.
Cevat Durak-Ertam Özen ikilisinin il kongresinde delegasyonlarını net biçimde tutacakları açık.
Baykal’ın işaret edeceği adayı da net biçimde destekleyecek olan bu ekip, bize il kongresi süreci konusunda bir işaret verdi...
Bayraklı seçimini ise il kongresi yapılaşmasının dışında değerlendirmek gerekiyor. Beraber siyaset yaptığı ve okey oynadığı birkaç arkadaşına teslim olan İzmir milletvekili Selçuk Ayhan, örgütte tutunmak isteyen MYK üyesi Mehmet Ali Susam, Bayraklı Belediye Başkanı ile çatışması süren Cevat Durak ve İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu bir tarafta duruyor. Diğer tarafta ise Belediye Başkanı Hasan Karabağ ile Kemal Karataş var. Bayraklı’da tutunmak isteyen Sav grubu ise darmadağınık.
Bayraklı seçimini Levent Ölçer 7 oy farkla kazanarak il kongresini ilginç bir düzleme taşıyor.
Kemal Karataş’a göre Bayraklı seçimini farklı okumak gerekli. Öncelikle Genel Sekreter Önder Sav’a yakın duran Ali Sami Doğrukol’un beyaz boyaya batırılarak bir gün içerisinde genel başkancı olacağına kesinlikle inanmıyor Karataş. Ve şunları ekliyor: “Cevat ile Hasan arasındaki çelişki uzun süredir devam ediyor. Bunun ideolojik bir nedeni yok. Adaylık sürecinde yaşananları herkes biliyor. Kent A.Ş. konusundaki gelişmeleri de... Selçuk Ayhan ise tutunabileceği tek ilçede arkadaşlarının kurbanı. Yapılacak bir şey yok... Susam her ilçede kendi ekibini kurma telaşı içerisindeydi. O nedenle sert oynadı. Ama sonuç ortada... Sav grubu ise bu ilçede zaten yoktu. Hasan Karabağ’ın genel başkanın emrinde olduğunu herkes görecek. Şimdi önümüzdeki seçimlere bakalım... Kongre sürecinde her şey beklediğimiz gibi gidiyor. Bu bir yarıştır. Önemli olan genel başkanın arkasında olacak bir il yapılanması ve sağlam kurultay delegasyonu ortaya çıkarmaktır. Deniz Baykal’ı doğru yönlendirmek gerekiyor. Bazı arkadaşlar sap ile samanı karıştırıyorlar.”
Bayraklı seçim sonuçlarının herkes tarafından tartışılacağı açık... Bu hafta en yoğun şekilde tartışılacak ilçe olacak Bayraklı. Kimin eli kimin cebinde daha net çıkacak ortaya. Bu arada Kocaoğlu’nun Bayraklı seçimlerinde ne yaptığını da daha net anlayacağız.
Çiğli’de ise delege seçimleri kesinleşmiş hazirun listesi üzerinde oynanarak yapıldı. Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak, böyle bir olayı daha önce yaşamadığını belirterek, “Bugünden itibaren yasal süreci başlatıyoruz. Sav Grubu, İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ile birlikte hukuku hiçe sayarak hareket etmiştir. Ancak biz hukuku çiğneyenlere karşı onlar kadar gözü kara olmak ve mücadeleye devam etmek zorundayız. Bu konuda genel başkanımızı çiğnemek isteyenlere karşı dimdik duracağız” dedi.
Çiğli’de yaşanan bu süreç kimin kimlerle olduğunu da net biçimde ortaya koydu.
YENİGÜN 28 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
25 Aralık 2009 Cuma
120 milyonluk kıyak
Olay İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kasası olarak bilinen İZSU’da geçiyor.
Hikayeye göre bundan 20 gün önce İZSU’da bir toplantı yapılıyor. Toplantıya kurumun üst-düzey görevlilerinden biri, başkanımızın başdanışmanı ve bir firmanın yetkilisi katılıyor. Konu İzmir’deki tüm su saatlerinin değiştirilmesi... Firmanın önerdiği yeni saatler daha teknolojik. Artık İZSU görevlileri klasik metodlarla su saatlerini okumayacak, ellerindeki makinanın yaydığı radyo dalgası yardımıyla su sarfiyatı otomatik olarak kaydedilecek. Bunun için sadece evin önünde bile durmak yeterli olacak.
Başkan danışmanının desteğini alan firma yetkilisi İZSU’nun üst-düzey yetkilisine bu projeyi açıklarken, odaya bir başka üst-düzey yetkili girer.
Konu ilgisini çeker ve telefon ile bu konu ile ilgili bazı İZSU yetkililerini de çağırır. Üç kişilik toplantı beklenmedik biçimde 10 kişilik bir toplantıya dönüşür.
Firma yetkilisi danışmana, “Ne oluyor” diye bakar. Ancak olan olmuş, olay kurumda duyulmuştur. Tabii ki soru üstüne soru gelmeye başlar firma yetkilisine... Önceleri saatin 40 lira olduğunu belirten firma yetkilisi, bazı ek maliyetler olduğunu açıklamak zorunda kalır. Sonuçta saatin maliyeti 120 liraya yükselir.
İzmir’de 1 milyon abone olduğunu dikkate aldığımızda bu projenin maliyetinin 120 milyon lira olacağını hesaplamamız hiç de zor değil.
Proje sadece İzmit’in Karamürsel ilçesinde uygulanıyor. Firma İstanbul ve Ankara’ya da teklif vermiş ancak maliyeti anlamsız bulunduğu için reddedilmiş.
Ancak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun İZSU’da yapılan böyle bir toplantıdan haberi var mıdır? Başdanışmanı kendisine bu konuda bir bilgi vermiş midir? Toplantıyı başından beri katılan İZSU üst-düzey yetkilisinin bu projedeki konumu nedir?
Biz yazalım da, para kalmadığı için banka banka dolaşıp kredi arayan, suya ulaşıma zam yapmaya çalışan büyükşehir belediye başkanımızı bilgilendirelim. Gerçi bilgilendirsek ne olacak. Sayın Kocaoğlu her şeyi biliyor zaten.
İZSU’da ilginç işler olmaya başladığı kesin. Bir başka sorunda kurumdaki güvenlik elemanları üzerine... 250 güvenlik elemanına sahip İZSU, bir şirket ile anlaşarak 400 yeni güvenlik elemanı daha alıyor. Bu elemanlardan 220 tanesi göreve başlatılıyor. Geri kalanlar da kısa süre içerisinde işbaşı yapacak. Yani toplam 650 güvenlik görevlisi. 650 kişi nereyi korur? Merkez Bankası’nda bile bu kadar güvenlik görevlisinin çalıştığını sanmıyorum. Tabii güvenlik görevliliği için başvuru yapanların işe alınmak için önce ellerini kendi ceplerine götürdüklerini buradan söylemeye gerek yok sanırım.
NOT: Aziz Kocaoğlu’nun Ankara’da başına gelenler İzmir’in gündeminde. Buna benzer bir olay Ahmet Piriştina döneminde de yaşanmıştı. Piriştina Konak’taki alt geçidin yasal konuma getirilmesi için dönemin Bayındırlık Bakanı’ndan randevu alır. Bakan, Piriştina ile görüşmeden önce konu ile ilgili genel müdürleri ve müşteşarını yanına çağırır. Bakanlığa zamanında gelen Piriştina bakanlık özel kaleminin, “Bakan toplantıda, 10 – 15 dakika bekleyeceksiniz” sözüne sinirlenir, toplantı salonunun kapısını tekme ile açarak içeri girer, bakana, “Benim randevumu geciktiremezsiniz. Konu hakkında bilgi aldığınız müşteşarınız ve genel müdürleriniz size yalan söylüyor. Bu konuyu bu masada hemen şimdi çözeceğiz” der. Konu 10 dakika içerisinde çözülmüş, Konak alt geçidinin yasallaşmasını sağlayan imzalar atılmıştır. Bilmem anlatabildim mi?
YENİGÜN 25 - 12 - 209
Hikayeye göre bundan 20 gün önce İZSU’da bir toplantı yapılıyor. Toplantıya kurumun üst-düzey görevlilerinden biri, başkanımızın başdanışmanı ve bir firmanın yetkilisi katılıyor. Konu İzmir’deki tüm su saatlerinin değiştirilmesi... Firmanın önerdiği yeni saatler daha teknolojik. Artık İZSU görevlileri klasik metodlarla su saatlerini okumayacak, ellerindeki makinanın yaydığı radyo dalgası yardımıyla su sarfiyatı otomatik olarak kaydedilecek. Bunun için sadece evin önünde bile durmak yeterli olacak.
Başkan danışmanının desteğini alan firma yetkilisi İZSU’nun üst-düzey yetkilisine bu projeyi açıklarken, odaya bir başka üst-düzey yetkili girer.
Konu ilgisini çeker ve telefon ile bu konu ile ilgili bazı İZSU yetkililerini de çağırır. Üç kişilik toplantı beklenmedik biçimde 10 kişilik bir toplantıya dönüşür.
Firma yetkilisi danışmana, “Ne oluyor” diye bakar. Ancak olan olmuş, olay kurumda duyulmuştur. Tabii ki soru üstüne soru gelmeye başlar firma yetkilisine... Önceleri saatin 40 lira olduğunu belirten firma yetkilisi, bazı ek maliyetler olduğunu açıklamak zorunda kalır. Sonuçta saatin maliyeti 120 liraya yükselir.
İzmir’de 1 milyon abone olduğunu dikkate aldığımızda bu projenin maliyetinin 120 milyon lira olacağını hesaplamamız hiç de zor değil.
Proje sadece İzmit’in Karamürsel ilçesinde uygulanıyor. Firma İstanbul ve Ankara’ya da teklif vermiş ancak maliyeti anlamsız bulunduğu için reddedilmiş.
Ancak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun İZSU’da yapılan böyle bir toplantıdan haberi var mıdır? Başdanışmanı kendisine bu konuda bir bilgi vermiş midir? Toplantıyı başından beri katılan İZSU üst-düzey yetkilisinin bu projedeki konumu nedir?
Biz yazalım da, para kalmadığı için banka banka dolaşıp kredi arayan, suya ulaşıma zam yapmaya çalışan büyükşehir belediye başkanımızı bilgilendirelim. Gerçi bilgilendirsek ne olacak. Sayın Kocaoğlu her şeyi biliyor zaten.
İZSU’da ilginç işler olmaya başladığı kesin. Bir başka sorunda kurumdaki güvenlik elemanları üzerine... 250 güvenlik elemanına sahip İZSU, bir şirket ile anlaşarak 400 yeni güvenlik elemanı daha alıyor. Bu elemanlardan 220 tanesi göreve başlatılıyor. Geri kalanlar da kısa süre içerisinde işbaşı yapacak. Yani toplam 650 güvenlik görevlisi. 650 kişi nereyi korur? Merkez Bankası’nda bile bu kadar güvenlik görevlisinin çalıştığını sanmıyorum. Tabii güvenlik görevliliği için başvuru yapanların işe alınmak için önce ellerini kendi ceplerine götürdüklerini buradan söylemeye gerek yok sanırım.
NOT: Aziz Kocaoğlu’nun Ankara’da başına gelenler İzmir’in gündeminde. Buna benzer bir olay Ahmet Piriştina döneminde de yaşanmıştı. Piriştina Konak’taki alt geçidin yasal konuma getirilmesi için dönemin Bayındırlık Bakanı’ndan randevu alır. Bakan, Piriştina ile görüşmeden önce konu ile ilgili genel müdürleri ve müşteşarını yanına çağırır. Bakanlığa zamanında gelen Piriştina bakanlık özel kaleminin, “Bakan toplantıda, 10 – 15 dakika bekleyeceksiniz” sözüne sinirlenir, toplantı salonunun kapısını tekme ile açarak içeri girer, bakana, “Benim randevumu geciktiremezsiniz. Konu hakkında bilgi aldığınız müşteşarınız ve genel müdürleriniz size yalan söylüyor. Bu konuyu bu masada hemen şimdi çözeceğiz” der. Konu 10 dakika içerisinde çözülmüş, Konak alt geçidinin yasallaşmasını sağlayan imzalar atılmıştır. Bilmem anlatabildim mi?
YENİGÜN 25 - 12 - 209
Etiketler:
Yerel Siyaset
23 Aralık 2009 Çarşamba
İzmir medyası sadece 300 metre yürütüldü
Önceki akşamüstü geldi haber, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu medya mensuplarını Üçyol - Üçkuyular metro inşaatına indiriyor diye.
Medya mensubu olunca icabet etmek zorunda kaldık tabii ki… Önce büyükşehirde bilgilendirme toplantısı vardı. Ardından gazeteciler inşaat alanına getirilecekti. Olayın birinci bölümü açıkçası beni çok ilgilendirmiyordu. Evimden çıkıp doğrudan Özel Türk Koleji’nin yanındaki 100 Sokak’ta bulunan girişe ulaştım. 100 Sokak, 20 gün önce doğalgaz için kazılmış, son 10 gündür şirket tarafından kapatılmamış büyük çukurların bulunduğu bir yerdi. Kocaoğlu’nun bu yoldan geçmesi gerekince sabahtan itibaren hummalı bir çalışma ile yol bir anda pırıl pırıl olmuştu.
Sokakları kazılan ve sonra öylesine bırakılan vatandaşlara bu sütundan sesleniyorum. Kocaoğlu’nu çağırın… Eğer kabul ederse, İZBETON, büyükşehir belediye başkanı gelmeden önce yolunuzu düzeltiyor. Kocaoğlu da bunları görüp “Bakın işte, her caddemizi asfaltlıyoruz. Ne çok çalışıyoruz” diye düşünüyordur sanırım.
Çizmelerimi, baretimi giydim, beklemeye başladım. 10 dakika sonra üç otobüs medyacı Kocaoğlu ile göründü.
Önemli bir iş yapacaklardı tabii ki. Teftişe gelmişlerdi!
Otobüsten inen Kocaoğlu beni görünce, “Neden belediyedeki tanıtım toplantısına gelmedin” diye sordu. Yanıtım hazırdı:
“5 yıldır aynı şeyleri dinliyorum. Benim için önemli olan, aşağıda ne yaptığınızı kendi gözlerim ile görmek ve toplumu bilgilendirmek.”
Ben önden, diğer medyacı arkadaşlar Kocaoğlu’nun çevresinde tünele girdik. 300 metre yürüdük. Güçlendirme çalışmalarının olduğu yerde, Kocaoğlu ne kadar başarılı işler yaptığını anlatmaya başlayınca yürüyüşe devam ettim.
Programa göre güçlendirme çalışmasının yapıldığı yerden 600 metre daha yürünecek, Övgü Terzibaşıoğlu Anadolu Lisesi önündeki şaftan dışarı çıkılacak. Güzelyalı Tansaş’a kadar üstten yürünecek, bu şafttan tekrar aşağıya inilerek buradaki güçlendirme çalışmalarına bakılacak, yine aynı şafttan yukarı çıkılarak çay ve kahve molasında sorular yanıtlanacaktı.
Nerede…
Kocaoğlu, sadece 300 metre yürütüp, medyaya bir - iki beton göstermiş, ardından hepsini otobüslere bindirip Ahmet Piriştina Kent Müzesi’nde öğle yemeğine götürmüştü.
İzmir medyası böyle olduktan sonra ben Kocaoğlu’na neden kızayım ki…
Ben yukarıda ilk yazılan programa uydum. Hatta abarttım Hıfzıssıhha şaftından çıktım. Böylece halka anlatacak bir iki şeyim olacak diye düşündüm.
Metronun en tehlikeli yerleri 100 Sokak’a inen caddenin başından başlıyor. Yani TİBAŞ evlerinin önünden… Övgü Terzibaşıoğlu Anadolu Lisesi’ndeki şafta kadar uzanıyor. Zaten güçlendirme çalışmalarının buradan başlamasının nedeni de bu…
İkinci tehlikeli alan Amerikan Koleji’nin altından başlıyor, Dolunay Pastanesi’ne kadar uzanıyor. Burada 15 santimlik bir çökme halihazırda var zaten. Dolunay Pastanesi sonrası ise sadece Allah’a kalmış durumda.
Aslında aynı durum TİBAŞ evleri ile Askeri Hastane arası için de geçerli.
Neden Allah’a kalmış diyorum?
Çünkü şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, metro kendiliğinden çökmez. Su, aşırı yağış vs nedenler ile…
Metronun çökme nedeni bir tanedir. O da deprem.
Normalde önemli hasara neden olmayacak, 4.5 ya da 5 şiddetindeki bir deprem güçlendirme yapılmamış bir tünelde çökmeye neden olabilir. Böyle bir çökme olursa da üzerindeki 10 katlı binaların ne olabileceğini tahmin etmek bile istemiyorum.
Kaldı ki, birkaç gün önce Ege Bölgesi’nde birkaç yerde 3.9 şiddetindeki depremlerin olduğunu dikkate aldığımızda konunun hiç de önemsenmeyecek olduğunu görmemek mümkün değil.
Büyükşehir Belediyesi başlattığı çalışmayı aynı hız ile sürdürür ise 5 ay sonra Askeri Hastane – Dolunay Pastanesi arasında yukarıda tanımladığım risk ortadan kalkar. Ancak tek bir kalıp ile bu iş olmaz. Onun için çok acil ikinci bir kalıba ihtiyaç var.
Ve tabii Dolunay ile Üçkuyular arasındaki aç-kapa sistemi ile yapılacak bölgenin de ihaleye çıkarılıp hızla başlatılması gerekiyor.
Sonuçta durum sanılanın üzerinde vahim ve işimiz biraz da Allah’a kalmış…
Din referansı nedeniyle AKP’ye oy vermeyen yüzde 80’i CHP’yi tercih eden Hatay Caddesi’ndeki insanların hayatlarını çok net biçimde Allah’a havale etmiş olmaları ise ayrı bir çelişki değil mi?
Gelelim bir zamanlar “tümü 90 trilyona bitecek” diye reklam yapan Kocaoğlu’nun mali tablosuna.
Şu ana kadar metrodan kaçan şirketlere ödenen para 60 trilyon. KİK tarafından iptal edilen, şimdilik İZBETON’nun güçlendirme çalışması yaptığı Üçyol-Dolunay Pastanesi arasına harcanacak para 60 trilyon. Dolunay Pastanesi-Üçkuyular arasındaki aç kapa ihalesi ise ortalama 70 trilyona mal olacak. Sinyalizasyon ihalesini de dikkate aldığımızda Üçyol - Üçkuyular metrosunun ortalama maliyeti 220 trilyona ulaşıyor.
4 yıllık gecikmenin getirdiği işletme kaybı, bu bölgede yaşayan insanların çektikleri eziyet ve yine bölge esnafının perişanlığı eklenince fatura hayli kabarıyor.
Faturanın İzmirliler tarafından kime kesileceğini bilemem.
Ancak benim fatura adresim belli.
Ve bazıları kızsa da doğru adresi gösterdiğim kanısındayım.
TEK NOT: Bugün 300 metrelik metro yürüyüşü konusunda çıkacak haberleri ve oynayacak kalemleri merak ediyorum. Belki İzmirlileri Kent Müzesi’nde yenen öğle yemeği üzerine daha çok bilgilendirirler. Üstelik daha önce programlandığı için Güzelyalı TANSAŞ şaftının önüne getirtilen ancak Kocaoğlu fikir değiştirip gelmediği için bir kenara atılan onca kahvaltı malzemesi de işin cabası. Ne olacak? Zaten zararda olan büyükşehir şirketi Grand Plaza A.Ş. biraz daha zarara girecek.
YENİGÜN 22 - 12 - 2009
Medya mensubu olunca icabet etmek zorunda kaldık tabii ki… Önce büyükşehirde bilgilendirme toplantısı vardı. Ardından gazeteciler inşaat alanına getirilecekti. Olayın birinci bölümü açıkçası beni çok ilgilendirmiyordu. Evimden çıkıp doğrudan Özel Türk Koleji’nin yanındaki 100 Sokak’ta bulunan girişe ulaştım. 100 Sokak, 20 gün önce doğalgaz için kazılmış, son 10 gündür şirket tarafından kapatılmamış büyük çukurların bulunduğu bir yerdi. Kocaoğlu’nun bu yoldan geçmesi gerekince sabahtan itibaren hummalı bir çalışma ile yol bir anda pırıl pırıl olmuştu.
Sokakları kazılan ve sonra öylesine bırakılan vatandaşlara bu sütundan sesleniyorum. Kocaoğlu’nu çağırın… Eğer kabul ederse, İZBETON, büyükşehir belediye başkanı gelmeden önce yolunuzu düzeltiyor. Kocaoğlu da bunları görüp “Bakın işte, her caddemizi asfaltlıyoruz. Ne çok çalışıyoruz” diye düşünüyordur sanırım.
Çizmelerimi, baretimi giydim, beklemeye başladım. 10 dakika sonra üç otobüs medyacı Kocaoğlu ile göründü.
Önemli bir iş yapacaklardı tabii ki. Teftişe gelmişlerdi!
Otobüsten inen Kocaoğlu beni görünce, “Neden belediyedeki tanıtım toplantısına gelmedin” diye sordu. Yanıtım hazırdı:
“5 yıldır aynı şeyleri dinliyorum. Benim için önemli olan, aşağıda ne yaptığınızı kendi gözlerim ile görmek ve toplumu bilgilendirmek.”
Ben önden, diğer medyacı arkadaşlar Kocaoğlu’nun çevresinde tünele girdik. 300 metre yürüdük. Güçlendirme çalışmalarının olduğu yerde, Kocaoğlu ne kadar başarılı işler yaptığını anlatmaya başlayınca yürüyüşe devam ettim.
Programa göre güçlendirme çalışmasının yapıldığı yerden 600 metre daha yürünecek, Övgü Terzibaşıoğlu Anadolu Lisesi önündeki şaftan dışarı çıkılacak. Güzelyalı Tansaş’a kadar üstten yürünecek, bu şafttan tekrar aşağıya inilerek buradaki güçlendirme çalışmalarına bakılacak, yine aynı şafttan yukarı çıkılarak çay ve kahve molasında sorular yanıtlanacaktı.
Nerede…
Kocaoğlu, sadece 300 metre yürütüp, medyaya bir - iki beton göstermiş, ardından hepsini otobüslere bindirip Ahmet Piriştina Kent Müzesi’nde öğle yemeğine götürmüştü.
İzmir medyası böyle olduktan sonra ben Kocaoğlu’na neden kızayım ki…
Ben yukarıda ilk yazılan programa uydum. Hatta abarttım Hıfzıssıhha şaftından çıktım. Böylece halka anlatacak bir iki şeyim olacak diye düşündüm.
Metronun en tehlikeli yerleri 100 Sokak’a inen caddenin başından başlıyor. Yani TİBAŞ evlerinin önünden… Övgü Terzibaşıoğlu Anadolu Lisesi’ndeki şafta kadar uzanıyor. Zaten güçlendirme çalışmalarının buradan başlamasının nedeni de bu…
İkinci tehlikeli alan Amerikan Koleji’nin altından başlıyor, Dolunay Pastanesi’ne kadar uzanıyor. Burada 15 santimlik bir çökme halihazırda var zaten. Dolunay Pastanesi sonrası ise sadece Allah’a kalmış durumda.
Aslında aynı durum TİBAŞ evleri ile Askeri Hastane arası için de geçerli.
Neden Allah’a kalmış diyorum?
Çünkü şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, metro kendiliğinden çökmez. Su, aşırı yağış vs nedenler ile…
Metronun çökme nedeni bir tanedir. O da deprem.
Normalde önemli hasara neden olmayacak, 4.5 ya da 5 şiddetindeki bir deprem güçlendirme yapılmamış bir tünelde çökmeye neden olabilir. Böyle bir çökme olursa da üzerindeki 10 katlı binaların ne olabileceğini tahmin etmek bile istemiyorum.
Kaldı ki, birkaç gün önce Ege Bölgesi’nde birkaç yerde 3.9 şiddetindeki depremlerin olduğunu dikkate aldığımızda konunun hiç de önemsenmeyecek olduğunu görmemek mümkün değil.
Büyükşehir Belediyesi başlattığı çalışmayı aynı hız ile sürdürür ise 5 ay sonra Askeri Hastane – Dolunay Pastanesi arasında yukarıda tanımladığım risk ortadan kalkar. Ancak tek bir kalıp ile bu iş olmaz. Onun için çok acil ikinci bir kalıba ihtiyaç var.
Ve tabii Dolunay ile Üçkuyular arasındaki aç-kapa sistemi ile yapılacak bölgenin de ihaleye çıkarılıp hızla başlatılması gerekiyor.
Sonuçta durum sanılanın üzerinde vahim ve işimiz biraz da Allah’a kalmış…
Din referansı nedeniyle AKP’ye oy vermeyen yüzde 80’i CHP’yi tercih eden Hatay Caddesi’ndeki insanların hayatlarını çok net biçimde Allah’a havale etmiş olmaları ise ayrı bir çelişki değil mi?
Gelelim bir zamanlar “tümü 90 trilyona bitecek” diye reklam yapan Kocaoğlu’nun mali tablosuna.
Şu ana kadar metrodan kaçan şirketlere ödenen para 60 trilyon. KİK tarafından iptal edilen, şimdilik İZBETON’nun güçlendirme çalışması yaptığı Üçyol-Dolunay Pastanesi arasına harcanacak para 60 trilyon. Dolunay Pastanesi-Üçkuyular arasındaki aç kapa ihalesi ise ortalama 70 trilyona mal olacak. Sinyalizasyon ihalesini de dikkate aldığımızda Üçyol - Üçkuyular metrosunun ortalama maliyeti 220 trilyona ulaşıyor.
4 yıllık gecikmenin getirdiği işletme kaybı, bu bölgede yaşayan insanların çektikleri eziyet ve yine bölge esnafının perişanlığı eklenince fatura hayli kabarıyor.
Faturanın İzmirliler tarafından kime kesileceğini bilemem.
Ancak benim fatura adresim belli.
Ve bazıları kızsa da doğru adresi gösterdiğim kanısındayım.
TEK NOT: Bugün 300 metrelik metro yürüyüşü konusunda çıkacak haberleri ve oynayacak kalemleri merak ediyorum. Belki İzmirlileri Kent Müzesi’nde yenen öğle yemeği üzerine daha çok bilgilendirirler. Üstelik daha önce programlandığı için Güzelyalı TANSAŞ şaftının önüne getirtilen ancak Kocaoğlu fikir değiştirip gelmediği için bir kenara atılan onca kahvaltı malzemesi de işin cabası. Ne olacak? Zaten zararda olan büyükşehir şirketi Grand Plaza A.Ş. biraz daha zarara girecek.
YENİGÜN 22 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
21 Aralık 2009 Pazartesi
Birlik, beraberlik
CHP ilçe başkanları ve il yönetimi Selçuk’ta Süzer Otel’de toplandılar ve birlik mesajı verdiler.
Ne için birlik?
CHP için birlik ise doğrudur.
Ancak il başkanına destek amaçlı birlik ise soru işaretlerim var.
Toplantıya katılan ilçe başkanlarından kaçının yeniden ilçe başkanı seçileceği belli değil. Kongre sürecinde bir gece içerisinde havanın değişmesi, CHP’nin klasik durumlarından biridir. Ben kaç il başkan adayı tanıyorum, “Bu grup kesinlikle bize oy verecek” derken, yarın oy verecek olan grubun karşıya geçtiğini öğrenen.
Hatta bazı delegelerin tavırları seçim günü bile değişiyor.
O nedenle birlik, beraberlik olayının abartılmaması gerekli.
Hafta sonu Karşıyaka kongresi ile havayı ölçmeye başlayacağız.
Karşıyaka’nın tavrı il kongresi için bize bir ışık verecektir.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’ın Baykal’ın sözünden çıkmayacağı açık… Bir önceki il kongresinde hata yapıp Selçuk Ayhan’ı desteklemesi nedeniyle, Baykal’ın gösterdiği sert tavrı yumuşatmak için az uğraşmadı. Bu kez böyle bir hataya düşmeyecektir. Görevden alınan eski ilçe başkanı Ertam Özen’in de ekibe karşı nasıl bilendiğini anlatmaya gerek yok sanırım.
Tabii buradaki kilit isim İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu idi. Hatta Karşıyaka’ya gidip şimdiki eğitim sekreteri Mustafa Özuslu’yu ilçe başkanı adayı olarak istediği biliniyor. Tabii Baykal’ın “Rıfat o ilçeye niye gidiyor” demesi ve MYK’nın son kararları, Rıfat Nalbantoğlu’nun hangi yapının adayı olabileceği konusunda bize bir işaret veriyor.
Gerçi İzmir’deki Sav ekibi kendi belirlediği ve üzerinde tasarruf edeceği bir aday arar il için… Kaldı ki ekibin üslendiği ilçelerden biri olan Gaziemir’in İlçe Başkanı Yüksel Demirsoy da il başkanlığı talebini sürdürüyor.
Milletvekili olmak için bir ilçenin başkanlığının yetmediğini gördü Demirsoy. İl Başkanı olarak şansının daha yüksek olacağını biliyor. Bu nedenle ilçe kongresi sonrası il başkanlığı talebini seslendirmek isteyecektir.
Görüldüğü kadarıyla il başkanlığı hayli engebeli yollardan geçilerek ulaşılabilecek bir koltuk. Üstelik CHP gibi bir partide seçimle bu koltuğa gelmek hiç de kolay değil.
Rıfat Nalbantoğlu’nun yukarıda ifade ettiğim uyarıları dikkate alacağından eminim. Bu yüz kontur harcamaya da benzemez.
NOT 1: İnternetteki yazılarıma gelen yorumlar arasında biri dikkatimi çekti. Ayhan Uzum imzalı yazıda İZBETON’un tünel işinin altından kalkacağı belirtiliyor. Kahve daveti de içeren bu yazıda Kenan Eryılmaz’ın İZBETON Genel Müdürü olduğu yönünde bir not da var. İlginç. Ancak en kısa süre içerisinde bu davete icabet edeceğim.
NOT 2: Balçova’daki teleferik konusunda yeni adımlar atılmış. 2011 yılında bitecekmiş. Ben mi yanılıyorum acaba? Değişecek sadece teleferiğin telleri değil mi?
YENİGÜN 21 - 12 2009
Ne için birlik?
CHP için birlik ise doğrudur.
Ancak il başkanına destek amaçlı birlik ise soru işaretlerim var.
Toplantıya katılan ilçe başkanlarından kaçının yeniden ilçe başkanı seçileceği belli değil. Kongre sürecinde bir gece içerisinde havanın değişmesi, CHP’nin klasik durumlarından biridir. Ben kaç il başkan adayı tanıyorum, “Bu grup kesinlikle bize oy verecek” derken, yarın oy verecek olan grubun karşıya geçtiğini öğrenen.
Hatta bazı delegelerin tavırları seçim günü bile değişiyor.
O nedenle birlik, beraberlik olayının abartılmaması gerekli.
Hafta sonu Karşıyaka kongresi ile havayı ölçmeye başlayacağız.
Karşıyaka’nın tavrı il kongresi için bize bir ışık verecektir.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’ın Baykal’ın sözünden çıkmayacağı açık… Bir önceki il kongresinde hata yapıp Selçuk Ayhan’ı desteklemesi nedeniyle, Baykal’ın gösterdiği sert tavrı yumuşatmak için az uğraşmadı. Bu kez böyle bir hataya düşmeyecektir. Görevden alınan eski ilçe başkanı Ertam Özen’in de ekibe karşı nasıl bilendiğini anlatmaya gerek yok sanırım.
Tabii buradaki kilit isim İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu idi. Hatta Karşıyaka’ya gidip şimdiki eğitim sekreteri Mustafa Özuslu’yu ilçe başkanı adayı olarak istediği biliniyor. Tabii Baykal’ın “Rıfat o ilçeye niye gidiyor” demesi ve MYK’nın son kararları, Rıfat Nalbantoğlu’nun hangi yapının adayı olabileceği konusunda bize bir işaret veriyor.
Gerçi İzmir’deki Sav ekibi kendi belirlediği ve üzerinde tasarruf edeceği bir aday arar il için… Kaldı ki ekibin üslendiği ilçelerden biri olan Gaziemir’in İlçe Başkanı Yüksel Demirsoy da il başkanlığı talebini sürdürüyor.
Milletvekili olmak için bir ilçenin başkanlığının yetmediğini gördü Demirsoy. İl Başkanı olarak şansının daha yüksek olacağını biliyor. Bu nedenle ilçe kongresi sonrası il başkanlığı talebini seslendirmek isteyecektir.
Görüldüğü kadarıyla il başkanlığı hayli engebeli yollardan geçilerek ulaşılabilecek bir koltuk. Üstelik CHP gibi bir partide seçimle bu koltuğa gelmek hiç de kolay değil.
Rıfat Nalbantoğlu’nun yukarıda ifade ettiğim uyarıları dikkate alacağından eminim. Bu yüz kontur harcamaya da benzemez.
NOT 1: İnternetteki yazılarıma gelen yorumlar arasında biri dikkatimi çekti. Ayhan Uzum imzalı yazıda İZBETON’un tünel işinin altından kalkacağı belirtiliyor. Kahve daveti de içeren bu yazıda Kenan Eryılmaz’ın İZBETON Genel Müdürü olduğu yönünde bir not da var. İlginç. Ancak en kısa süre içerisinde bu davete icabet edeceğim.
NOT 2: Balçova’daki teleferik konusunda yeni adımlar atılmış. 2011 yılında bitecekmiş. Ben mi yanılıyorum acaba? Değişecek sadece teleferiğin telleri değil mi?
YENİGÜN 21 - 12 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
18 Aralık 2009 Cuma
Baykal dedi ki…
CHP MYK, Bornova ve Konak’ta iki mahallenin ikinci kez yapılan seçimlerinin iptaline ve ilk seçimin geçerli olduğuna karar verdi.
Kararın İzmir’de hayli tartışma yarattığı kesin.
Kararın nedenleri konusunda sağda solda pek de doğru olmayan yorumlar duyuyorum.
Bu konuyu biraz netleştirelim.
1 – MYK kararının arkasında bizzat CHP Genel Başkanı Deniz Baykal var. Kararın 1’e karşı 20 oy ile kabul edilmesi de bunu gösteriyor.
2 – Baykal, Bornova Erzene ve Konak Kılıçreis mahallerinde yaşananları öğrendikten sonra bu iki mahalle konusunda dosyayı bizzat kendisi istedi. Her iki dosya hazırlanarak Ankara’ya gitmekte olan MYK üyesi Savcı Sayan’a teslim edildi.
3 – Olayların göbeğinde bulunduğu belirtilen İzmirli MYK üyesi Mehmet Ali Susam, Erzene’nin iptali konusunda kararlıydı. Ancak aynı kararlılığı Konak konusunda göstermedi. Konak yine bizzat Deniz Baykal’ın operasyonu oldu.
4 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun Karşıyaka ilçe başkanı tespiti için bu ilçeye gittiğini öğrenen Baykal yine bizzat, “Rıfat orada ne arıyor? O ilçede, ilçe başkanını belirleyecek yapı bellidir. Karışmasın oralara” dedi.
5 – Erzene seçimleri sonrası telefon ile bilgi alan Baykal yine bizzat, “Bunu yaptılar. İlçe kongresinde de belediyenin imkanlarını kullanarak işe adam alıp, kongreyi lehlerine çevirmeye çalışacaklar” dedi.
Tüm bu gelişmelerin ışığında MYK’dan çıkan ancak bizzat Genel Başkan’ın devrede olduğu kararın mesajları nedir?
1 – Baykal, Önder Sav ekibinin İzmir’de güç kaybetmesini istiyor. Bunu MYK’da yaparak ekibe karşı çok önemli bir mesaj verdi. Her zaman olduğu iddia edilen ancak bir türlü su yüzüne çıkmayan Sav-Baykal çatışması, bu kez kurultayda yaşanacak gibi görünüyor. Yeni tüzüğün devreye sokulacağı mesajı da bunun bir göstergesi.
2 – Baykal Bornova’da yaşananları da dikkate alarak Önder Sav, Abdürrezzak Erten, Aziz Kocaoğlu ve Rıfat Nalbantoğlu birlikteliğini sonunda gördü. Bu yapıya karşı harekete geçti ve karbon kağıdı metodunu uyguladı.
3 – Bundan sonra İzmir’de herkesin işi zor. Ekibin işi gerçekten zor. Kocaoğlu’nun işi daha da zor. Ancak Rıfat Nalbantoğlu’nun işi hepten zor.
4 – Bu üçlünün karşısında olanların da işi kolay değil. Öncelikle birlikte hareket etme konusunda adım atmak zorundalar. “Ben istedim oldu” demekle bir yere varılmıyor.
5 – Buca, Karşıyaka gibi ilçelerde ortak akıl adayının çıkması gerekli. Bazılarının “Ben ilçe başkanı olmaz isem, gider, ekibe destek olurum” tehditleri de bundan sonra işe yaramaz. Eğer ekibe giderler ise Baykal olduğu sürece İzmir’de bir daha siyaset yapamayacaklarını görmeliler. Karşıyaka kongresi ile başlayacak sürecin hayli eğlenceli geçeceği kesin. Yani en azından ben çok eğleneceğim… Başkalarını bilemem.
NOT 1: Metroda yarım kalan inşaata başlandı mı? Bunun için danışman şirketlerden destek alınıyor mu? Bugi bugi sistemi gibi bir metromuz olmasın sonra… Bir aşağı bir yukarı zıplayarak seyahat etmeyelim de…
NOT 2: İzmir’in Türkiye’nin en kirli kenti olup olmadığını bilemem. Türkiye’nin en kirli havasının İzmir’de olduğu kesin. Bunun için Mavişehir’de akşam saatlerinde yürümeniz yeterli.
YENİGÜN 18 - 12 - 2009
Kararın İzmir’de hayli tartışma yarattığı kesin.
Kararın nedenleri konusunda sağda solda pek de doğru olmayan yorumlar duyuyorum.
Bu konuyu biraz netleştirelim.
1 – MYK kararının arkasında bizzat CHP Genel Başkanı Deniz Baykal var. Kararın 1’e karşı 20 oy ile kabul edilmesi de bunu gösteriyor.
2 – Baykal, Bornova Erzene ve Konak Kılıçreis mahallerinde yaşananları öğrendikten sonra bu iki mahalle konusunda dosyayı bizzat kendisi istedi. Her iki dosya hazırlanarak Ankara’ya gitmekte olan MYK üyesi Savcı Sayan’a teslim edildi.
3 – Olayların göbeğinde bulunduğu belirtilen İzmirli MYK üyesi Mehmet Ali Susam, Erzene’nin iptali konusunda kararlıydı. Ancak aynı kararlılığı Konak konusunda göstermedi. Konak yine bizzat Deniz Baykal’ın operasyonu oldu.
4 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun Karşıyaka ilçe başkanı tespiti için bu ilçeye gittiğini öğrenen Baykal yine bizzat, “Rıfat orada ne arıyor? O ilçede, ilçe başkanını belirleyecek yapı bellidir. Karışmasın oralara” dedi.
5 – Erzene seçimleri sonrası telefon ile bilgi alan Baykal yine bizzat, “Bunu yaptılar. İlçe kongresinde de belediyenin imkanlarını kullanarak işe adam alıp, kongreyi lehlerine çevirmeye çalışacaklar” dedi.
Tüm bu gelişmelerin ışığında MYK’dan çıkan ancak bizzat Genel Başkan’ın devrede olduğu kararın mesajları nedir?
1 – Baykal, Önder Sav ekibinin İzmir’de güç kaybetmesini istiyor. Bunu MYK’da yaparak ekibe karşı çok önemli bir mesaj verdi. Her zaman olduğu iddia edilen ancak bir türlü su yüzüne çıkmayan Sav-Baykal çatışması, bu kez kurultayda yaşanacak gibi görünüyor. Yeni tüzüğün devreye sokulacağı mesajı da bunun bir göstergesi.
2 – Baykal Bornova’da yaşananları da dikkate alarak Önder Sav, Abdürrezzak Erten, Aziz Kocaoğlu ve Rıfat Nalbantoğlu birlikteliğini sonunda gördü. Bu yapıya karşı harekete geçti ve karbon kağıdı metodunu uyguladı.
3 – Bundan sonra İzmir’de herkesin işi zor. Ekibin işi gerçekten zor. Kocaoğlu’nun işi daha da zor. Ancak Rıfat Nalbantoğlu’nun işi hepten zor.
4 – Bu üçlünün karşısında olanların da işi kolay değil. Öncelikle birlikte hareket etme konusunda adım atmak zorundalar. “Ben istedim oldu” demekle bir yere varılmıyor.
5 – Buca, Karşıyaka gibi ilçelerde ortak akıl adayının çıkması gerekli. Bazılarının “Ben ilçe başkanı olmaz isem, gider, ekibe destek olurum” tehditleri de bundan sonra işe yaramaz. Eğer ekibe giderler ise Baykal olduğu sürece İzmir’de bir daha siyaset yapamayacaklarını görmeliler. Karşıyaka kongresi ile başlayacak sürecin hayli eğlenceli geçeceği kesin. Yani en azından ben çok eğleneceğim… Başkalarını bilemem.
NOT 1: Metroda yarım kalan inşaata başlandı mı? Bunun için danışman şirketlerden destek alınıyor mu? Bugi bugi sistemi gibi bir metromuz olmasın sonra… Bir aşağı bir yukarı zıplayarak seyahat etmeyelim de…
NOT 2: İzmir’in Türkiye’nin en kirli kenti olup olmadığını bilemem. Türkiye’nin en kirli havasının İzmir’de olduğu kesin. Bunun için Mavişehir’de akşam saatlerinde yürümeniz yeterli.
YENİGÜN 18 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
16 Aralık 2009 Çarşamba
Saflar netleşiyor
İzmir’de mahalle delege seçimleri hemen hemen sonuçlandı. Sadece Çiğli’yi bekliyoruz.
Kim kazandı, kim kaybetti?
Kimin kazandığı ya da kaybettiği sandıklar kurulduktan sonra belli olur ancak.
Son 10 yıldır izlediğim CHP İzmir siyasetinde şu sorun net biçimde ortaya çıkıyor zaten.
Delege şaşılaşmış durumda.
Delegenin beklentileri ile kentte siyaset yapmak isteyenlerin beklentileri bazen uyuşuyor görünse de çoğu zaman uyuşmuyor. Bu nedenle kimin eli kimin cebinde belli olmuyor.
Tabii bu kadar gürültünün içerisinde Ankara’nın İzmir’e nasıl bakacağı da önemli…
Ve her şeyden önemlisi çevre ilçelerin alacağı pozisyon…
Hep metropol ilçeler üzerine yazılıp çiziliyor.
Ancak çevre ilçelerin il kongresinde alacağı tavra hiç dikkat edilmiyor.
Çevre ilçe örgütleri sadece ve sadece Deniz Baykal’a bakıp kararlarını verirler. Onlar için ikinci adam, üçüncü adamın birinci adam kadar değeri yoktur.
Metropolde yaşanan siyah-beyaz çatışmasına da girmezler, mezhep hesaplaşmalarına da…
Ancak bu kez AKP’nin açılım politikalarının saçılması nedeniyle İzmir’in çevre ilçelerinde de huzursuzluk büyüyor.
Daha önce kaleme aldığım yazılarda da ifade etmeye çalıştığım gibi, ülkedeki bölünme fikri Batı’da destek bulmaya başladı.
Bu nedenle İzmir’de yapılacak il kongresinde adayların tarzları ve hangi yapılar tarafından desteklendikleri çevre ilçe örgütleri için önemli olacak.
Görüldüğü kadarıyla iki yapı seçime yönelik hazırlanıyor. Birinci yapı Önder Sav ekibi olarak bilinen yapı. Bu yapı ile son aylarda İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun yakın ilişkiye girdiği ve Kocaoğlu’nun da destek verdiği biliniyor. Bornova’da bunu net olarak gördük. Nalbantoğlu’nun ekibin il başkanı adayı olacağı da artık açık.
İkinci yapıyı ise bu ekibin dışında bulunanlar oluşturuyor.
İlçe kongreleri ile birlikte iki yapının ne kadar güçlü oldukları ortaya çıkacak.
Ekibin etkili olduğu ilçeler Karabağlar, Gaziemir ve Bayraklı… Bu ilçelere Bornova ve Çiğli’nin de katılması için büyük bir mücadele var.
Çiğli’nin özgün durumu bu ilçeyi gerçekten önemli konuma getirdi.
Bu hafta yapılacak mahalle delege seçimleri Çiğli örgütünün yüzünün ne tarafa doğru döneceğini gösterecek.
NOT 1 : İzmir’de dönen dolaplara Genel Başkan Deniz Baykal’ın nasıl bakacağını çok merak ediyorum açıkçası. Yoksa birileri Baykal’ı da görevden indirme derdi içinde mi?
NOT 2 : İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, cumartesi günü Bornova’da kahve köşelerindeki Neriman Köksal tavrı CHP’liler tarafından hiç hoş karşılanmamış. Böyle bir tavrın destek bulması da beklenemezdi zaten…
NOT 3 : Metro konusunu hala anlamadım. Yani şimdi bu metroyu İZBETON mu yapacak? İZBETON yapacak ise bu saate kadar neden ihale peşinde koşturuldu. Yoksa bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Evet var tabii ki. İZBETON Berlin, Brüksel, Sofya metrolarını yapmış da, bizim şu ana kadar bu konuda bir bilgimiz olmamış. Bildiğim kadarıyla İZBETON’un bir genel müdürü bile yok.
YENİGÜN 16 - 12 - 2009
Kim kazandı, kim kaybetti?
Kimin kazandığı ya da kaybettiği sandıklar kurulduktan sonra belli olur ancak.
Son 10 yıldır izlediğim CHP İzmir siyasetinde şu sorun net biçimde ortaya çıkıyor zaten.
Delege şaşılaşmış durumda.
Delegenin beklentileri ile kentte siyaset yapmak isteyenlerin beklentileri bazen uyuşuyor görünse de çoğu zaman uyuşmuyor. Bu nedenle kimin eli kimin cebinde belli olmuyor.
Tabii bu kadar gürültünün içerisinde Ankara’nın İzmir’e nasıl bakacağı da önemli…
Ve her şeyden önemlisi çevre ilçelerin alacağı pozisyon…
Hep metropol ilçeler üzerine yazılıp çiziliyor.
Ancak çevre ilçelerin il kongresinde alacağı tavra hiç dikkat edilmiyor.
Çevre ilçe örgütleri sadece ve sadece Deniz Baykal’a bakıp kararlarını verirler. Onlar için ikinci adam, üçüncü adamın birinci adam kadar değeri yoktur.
Metropolde yaşanan siyah-beyaz çatışmasına da girmezler, mezhep hesaplaşmalarına da…
Ancak bu kez AKP’nin açılım politikalarının saçılması nedeniyle İzmir’in çevre ilçelerinde de huzursuzluk büyüyor.
Daha önce kaleme aldığım yazılarda da ifade etmeye çalıştığım gibi, ülkedeki bölünme fikri Batı’da destek bulmaya başladı.
Bu nedenle İzmir’de yapılacak il kongresinde adayların tarzları ve hangi yapılar tarafından desteklendikleri çevre ilçe örgütleri için önemli olacak.
Görüldüğü kadarıyla iki yapı seçime yönelik hazırlanıyor. Birinci yapı Önder Sav ekibi olarak bilinen yapı. Bu yapı ile son aylarda İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun yakın ilişkiye girdiği ve Kocaoğlu’nun da destek verdiği biliniyor. Bornova’da bunu net olarak gördük. Nalbantoğlu’nun ekibin il başkanı adayı olacağı da artık açık.
İkinci yapıyı ise bu ekibin dışında bulunanlar oluşturuyor.
İlçe kongreleri ile birlikte iki yapının ne kadar güçlü oldukları ortaya çıkacak.
Ekibin etkili olduğu ilçeler Karabağlar, Gaziemir ve Bayraklı… Bu ilçelere Bornova ve Çiğli’nin de katılması için büyük bir mücadele var.
Çiğli’nin özgün durumu bu ilçeyi gerçekten önemli konuma getirdi.
Bu hafta yapılacak mahalle delege seçimleri Çiğli örgütünün yüzünün ne tarafa doğru döneceğini gösterecek.
NOT 1 : İzmir’de dönen dolaplara Genel Başkan Deniz Baykal’ın nasıl bakacağını çok merak ediyorum açıkçası. Yoksa birileri Baykal’ı da görevden indirme derdi içinde mi?
NOT 2 : İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, cumartesi günü Bornova’da kahve köşelerindeki Neriman Köksal tavrı CHP’liler tarafından hiç hoş karşılanmamış. Böyle bir tavrın destek bulması da beklenemezdi zaten…
NOT 3 : Metro konusunu hala anlamadım. Yani şimdi bu metroyu İZBETON mu yapacak? İZBETON yapacak ise bu saate kadar neden ihale peşinde koşturuldu. Yoksa bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Evet var tabii ki. İZBETON Berlin, Brüksel, Sofya metrolarını yapmış da, bizim şu ana kadar bu konuda bir bilgimiz olmamış. Bildiğim kadarıyla İZBETON’un bir genel müdürü bile yok.
YENİGÜN 16 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
14 Aralık 2009 Pazartesi
Yakışıksız yaşam
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun cumartesi akşamı Bornova’da genellikle CHP’lilerin tercih ettiği Münip’in kahvesinde yarattığı kaos herkesin dilinde…
Sanırım Sayın Kocaoğlu, aşağıda soracağım sorulara yanıt vermeli ya da en azından biraz kendine çeki düzen vermeli.
1 – 3 milyonluk bir kentin belediye başkanı olarak kahve köşelerinde tavla oynamak size yakışıyor mu?
2 – Kahvede olmayı halkla bir arada yaşamak olarak tanımlıyorsanız, neden bu oyunu halktan biri yerine bir milletvekili ile oynamayı tercih ediyorsunuz?
3 – Neden sürekli CHP’lilerin gittiği kahveye gidiyorsunuz. Bornova’daki diğer kahveler size yabancı mı?
4 – Uluorta ağız dalaşına girmek size ne kazandırıyor? Bu tavrınızla köy muhtarlarından ne farkınız kalıyor?
5 – “Bu partiye İzmir’de aldığım oy ile ben kazandırdım. Partinin Türkiye oylarını bile ben artırdım” şeklinde Neriman Köksal tavrı ile konuşmak size gerçekten yakışıyor mu?
6 – “Kimse benim üzerimden milletvekilliği hesabı yapmasın” sözleriyle ne demek istediniz? Siz, genel seçim öncesi yapılacak liste yazımında İzmir’in mihenk taşı olacağınızı mı zannediyorsunuz?
7 – İzmir’i temsil ediyorsunuz. Gelen giden yabancı konuklarınızın haddi hesabı yok. Üstelik kenti, uluslararası arenada pazarlamak, ismini parlatmak istiyorsunuz. Yabancı konuklar geldiğinde çevirmeninizin ağzının içine bakacağınıza, gidip İngilizcenizi geliştirseniz daha iyi olmaz mı? Kahve köşelerinde zaman öldürmekten ne zevk alıyorsunuz?
8 – “Günde 20 saat çalışıyorum” diyen belediye başkanının Bornova’nın göbeğinde, kahvenin müdavimi bir milletvekili ile bu kadar zaman öldürmesi arasında bir çelişki görmüyor musunuz?
9 – Otururken pantolonunuzun paçalarını hala dizlerinize kadar çekiyor musunuz? Ayakkabı, çorap, kıl kümesi ve dizden başlayan pantolon dörtleminin yarattığı çevre kirliliğinden habersiz misiniz?
10 – Bürokratlarınızın da sizin gibi davranmalarını mı istiyorsunuz? Siz ve bürokratlarınızın ortaçağın feodal kentlerinden fırlamış görüntülerinizin, yaydığınız negatif enerjinin zaten eskiyen İzmir’i daha da eskittiğinin farkında mısınız?
11 – Siz kimsiniz Sayın Kocaoğlu? Hiç aynaya baktınız mı? Yoksa aynadaki aksinizden hoşlanmadığınız, ancak bunu tartışamadığınız için mi bu kadar gerginsiniz?
12 – Narsizm kavramını tanımlayabilir misiniz? Hiç Kant, hiç Hegel okudunuz mu? Yoksa “Ben çok iyi buzdolabı sattığım için, bu tür yazıları okumama gerek yoktur” diye mi düşünüyorsunuz?
Sanırım bu soruları ben sormadan önce 100 kere kendinize sormuşsunuzdur. Ancak bulduğunuz yanıtlar, yaşam döngünüze olumlu yansımamış maalesef. Kentin şehr-i emini olarak 5 yılınızı doldurdunuz. Geçen yılların size olduğu kadar kente de zararı dokunduğunu buradan not etmek istedim sadece…
Ne diyeyim. Daha doğrusu diyecek bir şey bulamıyorum. Size hayatta başarılar… Pişpirik, batak, okey gibi oyunlarınızı da geliştirin. Bir dönem sonra bol vaktiniz olacak bunları oynamaya.
NOT 1: Metro ve KİK konusundaki “üçüncü şahıs” tartışmalarından hiçbir şey anlamadım. Önümüzdeki günlerde biri birilerinden nemalanacak sanırım. Yakında çıkar ortaya kokusu…
NOT 2: Türkiye Değişim Hareketi’nin Bursa mitinginde İzmir’den gelen 14 kişi yankesicilere çarpılmış. Bakalım İzmir mitinginde kaç kişi çarpılacak? Demek ki yankesiciler de TDH üyelerinde iyi para olduğunu saptamışlar.
YENİGÜN 14 - 12 - 2009
Sanırım Sayın Kocaoğlu, aşağıda soracağım sorulara yanıt vermeli ya da en azından biraz kendine çeki düzen vermeli.
1 – 3 milyonluk bir kentin belediye başkanı olarak kahve köşelerinde tavla oynamak size yakışıyor mu?
2 – Kahvede olmayı halkla bir arada yaşamak olarak tanımlıyorsanız, neden bu oyunu halktan biri yerine bir milletvekili ile oynamayı tercih ediyorsunuz?
3 – Neden sürekli CHP’lilerin gittiği kahveye gidiyorsunuz. Bornova’daki diğer kahveler size yabancı mı?
4 – Uluorta ağız dalaşına girmek size ne kazandırıyor? Bu tavrınızla köy muhtarlarından ne farkınız kalıyor?
5 – “Bu partiye İzmir’de aldığım oy ile ben kazandırdım. Partinin Türkiye oylarını bile ben artırdım” şeklinde Neriman Köksal tavrı ile konuşmak size gerçekten yakışıyor mu?
6 – “Kimse benim üzerimden milletvekilliği hesabı yapmasın” sözleriyle ne demek istediniz? Siz, genel seçim öncesi yapılacak liste yazımında İzmir’in mihenk taşı olacağınızı mı zannediyorsunuz?
7 – İzmir’i temsil ediyorsunuz. Gelen giden yabancı konuklarınızın haddi hesabı yok. Üstelik kenti, uluslararası arenada pazarlamak, ismini parlatmak istiyorsunuz. Yabancı konuklar geldiğinde çevirmeninizin ağzının içine bakacağınıza, gidip İngilizcenizi geliştirseniz daha iyi olmaz mı? Kahve köşelerinde zaman öldürmekten ne zevk alıyorsunuz?
8 – “Günde 20 saat çalışıyorum” diyen belediye başkanının Bornova’nın göbeğinde, kahvenin müdavimi bir milletvekili ile bu kadar zaman öldürmesi arasında bir çelişki görmüyor musunuz?
9 – Otururken pantolonunuzun paçalarını hala dizlerinize kadar çekiyor musunuz? Ayakkabı, çorap, kıl kümesi ve dizden başlayan pantolon dörtleminin yarattığı çevre kirliliğinden habersiz misiniz?
10 – Bürokratlarınızın da sizin gibi davranmalarını mı istiyorsunuz? Siz ve bürokratlarınızın ortaçağın feodal kentlerinden fırlamış görüntülerinizin, yaydığınız negatif enerjinin zaten eskiyen İzmir’i daha da eskittiğinin farkında mısınız?
11 – Siz kimsiniz Sayın Kocaoğlu? Hiç aynaya baktınız mı? Yoksa aynadaki aksinizden hoşlanmadığınız, ancak bunu tartışamadığınız için mi bu kadar gerginsiniz?
12 – Narsizm kavramını tanımlayabilir misiniz? Hiç Kant, hiç Hegel okudunuz mu? Yoksa “Ben çok iyi buzdolabı sattığım için, bu tür yazıları okumama gerek yoktur” diye mi düşünüyorsunuz?
Sanırım bu soruları ben sormadan önce 100 kere kendinize sormuşsunuzdur. Ancak bulduğunuz yanıtlar, yaşam döngünüze olumlu yansımamış maalesef. Kentin şehr-i emini olarak 5 yılınızı doldurdunuz. Geçen yılların size olduğu kadar kente de zararı dokunduğunu buradan not etmek istedim sadece…
Ne diyeyim. Daha doğrusu diyecek bir şey bulamıyorum. Size hayatta başarılar… Pişpirik, batak, okey gibi oyunlarınızı da geliştirin. Bir dönem sonra bol vaktiniz olacak bunları oynamaya.
NOT 1: Metro ve KİK konusundaki “üçüncü şahıs” tartışmalarından hiçbir şey anlamadım. Önümüzdeki günlerde biri birilerinden nemalanacak sanırım. Yakında çıkar ortaya kokusu…
NOT 2: Türkiye Değişim Hareketi’nin Bursa mitinginde İzmir’den gelen 14 kişi yankesicilere çarpılmış. Bakalım İzmir mitinginde kaç kişi çarpılacak? Demek ki yankesiciler de TDH üyelerinde iyi para olduğunu saptamışlar.
YENİGÜN 14 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
11 Aralık 2009 Cuma
Çiğli kilit ilçe
CHP MYK önceki aldığı karar ile Çiğli’ye yeni bir kayyum heyeti atadı. Mehmet Ali Susam’ın Konak’ta olduğu gibi hata yapmadığı, kendine çok yakın bir ekibi işbaşına getirdiği gözleniyor. Kayyum Başkanı Süleyman Avcı da bunun bir göstergesi.
Çiğli, il kongresi sürecinde anahtar ilçe olmaya aday görünüyor. Bu ilçenin il delege sayısı 24... Hani “Ben şöyleyim, ben böyleyim” diyen ilçelere göre hayli yüksek aslında. Dolayısıyla Çiğli’yi kazanacak yapı, 24 x 2 = 48 oyu belirleyecek...
Sağda solda bazı yazılar görüyorum.
Dere görülmeden, paçalar erken sıvanmaya çalışılıyor.
Yine de yeri gelmişken uyarayım.
Paça sıvarken, lütfen öne doğru fazla eğilmeyin. Çevrenizi iyi göremezsiniz.
Sonra sizi Alsancak’tan portakal renkli şallarınız eşliğinde toplamasınlar.
Çiğli’de ne olur, nasıl bir delegasyon ortaya çıkar?
Ensari’nin ölümü sonrası yaşananları hepimiz çok iyi hatırlıyoruz.
Dolayısıyla kimin elinin, kimin cebinde olduğunu çok net göreceğiz bu noktada.
Adaylardan biri Ali Rıza Koçer...
Yıllarca belediye başkanlığı için mücadele eden, son seçimlerde listeye konmasına karşılık 17 kişinin daha belediye meclis üyeliği için mücadele eden, Ensari Bulut’a rest çekerek istifa eden Ali Rıza Koçer, bu kez Kocaoğlu, Nalbantoğlu ve ekibin ilçe başkanı adayı olarak sahnede. İlginç bir gelişme. Meclis üyeliği listesinden istifa etmese, bugün herkesin kabul ettiği ve üzerinde anlaşma sağladığı belediye başkanı idi Koçer. Tıpkı Alaattin Yüksel’in Konak’ı kabul etmeyerek Piriştina’nın ölümünden sonra büyükşehri kaçırdığı gibi...
Çok beklediği koltuğu bu kez bir sonraki dönem alabilmek için hareket halinde Koçer.
İkinci adayın Susam tarafından gösterileceği ilçede üçüncü bir adayla karşılaşmamız da mümkün.
Kısacası hem mahalle delege seçimlerinde, hem ilçe kongresinde ilginç sonuçlara hazırlıklı olmamız gereken bir ilçe Çiğli...
NOT 1: Jeotermal A.Ş. Müdürü İçhedef’in, İzbeton’a genel müdür olarak atanacağı bilgisi bir önceki yazıma yorum olarak eklenmiş. Olabilir, mümkündür. Kocaoğlu İzmir Valisi Kıraç ile bir önceki yönetim kurulu toplantısında, İçhedef’i kendi şirketlerinden birine alacağı noktasında fikir birliğine varmıştı. Vali, “Bana ne, jeotermal ortak şirket, diğerleri büyükşehrin şirketleri. Kocaoğlu ne isterse yapsın. Yeter ki adam benim gözümün önünde olmasın” diye baktığı için İçhedef’in büyükşehre gelmesi doğal. Aslında benim için iyi olur. İçhedef, kayıt mekanizmasını büyükşehirde devreye sokar, sonra da bir yerlerde unutur ise neler öğreniriz neler...
NOT 2: CHP İzmir İl Başkanı ne yer, ne içer, nerelerde yaşar... Bunları bilen CHP’lilerin hiç çekinmeden bu yazıya yorum yapmaları ya da e-mail yolu ile bana ulaşmaları mümkün. Özellikle Nalbantoğlu’nun hangi gruplar ile gerçek anlamda ilişki içinde olduğu beni, İzmir’deki ve hatta Ankara’daki birçok kişiyi çok yakından ilgilendiriyor.
NOT 3: Seçkin Öner bir e-mail göndermiş ve İzmir’de yapılacak alışveriş fuarında canlı langırt turnuvasının olacağını duyurmuş. Pes doğrusu... Demirlere bağlanarak yapılacakmış bu mücadele. İnsan zekasının vardığı ya da varabileceği sınırları belirlemek hakikaten zor.
YENİGÜN 11 - 12 - 2009
Çiğli, il kongresi sürecinde anahtar ilçe olmaya aday görünüyor. Bu ilçenin il delege sayısı 24... Hani “Ben şöyleyim, ben böyleyim” diyen ilçelere göre hayli yüksek aslında. Dolayısıyla Çiğli’yi kazanacak yapı, 24 x 2 = 48 oyu belirleyecek...
Sağda solda bazı yazılar görüyorum.
Dere görülmeden, paçalar erken sıvanmaya çalışılıyor.
Yine de yeri gelmişken uyarayım.
Paça sıvarken, lütfen öne doğru fazla eğilmeyin. Çevrenizi iyi göremezsiniz.
Sonra sizi Alsancak’tan portakal renkli şallarınız eşliğinde toplamasınlar.
Çiğli’de ne olur, nasıl bir delegasyon ortaya çıkar?
Ensari’nin ölümü sonrası yaşananları hepimiz çok iyi hatırlıyoruz.
Dolayısıyla kimin elinin, kimin cebinde olduğunu çok net göreceğiz bu noktada.
Adaylardan biri Ali Rıza Koçer...
Yıllarca belediye başkanlığı için mücadele eden, son seçimlerde listeye konmasına karşılık 17 kişinin daha belediye meclis üyeliği için mücadele eden, Ensari Bulut’a rest çekerek istifa eden Ali Rıza Koçer, bu kez Kocaoğlu, Nalbantoğlu ve ekibin ilçe başkanı adayı olarak sahnede. İlginç bir gelişme. Meclis üyeliği listesinden istifa etmese, bugün herkesin kabul ettiği ve üzerinde anlaşma sağladığı belediye başkanı idi Koçer. Tıpkı Alaattin Yüksel’in Konak’ı kabul etmeyerek Piriştina’nın ölümünden sonra büyükşehri kaçırdığı gibi...
Çok beklediği koltuğu bu kez bir sonraki dönem alabilmek için hareket halinde Koçer.
İkinci adayın Susam tarafından gösterileceği ilçede üçüncü bir adayla karşılaşmamız da mümkün.
Kısacası hem mahalle delege seçimlerinde, hem ilçe kongresinde ilginç sonuçlara hazırlıklı olmamız gereken bir ilçe Çiğli...
NOT 1: Jeotermal A.Ş. Müdürü İçhedef’in, İzbeton’a genel müdür olarak atanacağı bilgisi bir önceki yazıma yorum olarak eklenmiş. Olabilir, mümkündür. Kocaoğlu İzmir Valisi Kıraç ile bir önceki yönetim kurulu toplantısında, İçhedef’i kendi şirketlerinden birine alacağı noktasında fikir birliğine varmıştı. Vali, “Bana ne, jeotermal ortak şirket, diğerleri büyükşehrin şirketleri. Kocaoğlu ne isterse yapsın. Yeter ki adam benim gözümün önünde olmasın” diye baktığı için İçhedef’in büyükşehre gelmesi doğal. Aslında benim için iyi olur. İçhedef, kayıt mekanizmasını büyükşehirde devreye sokar, sonra da bir yerlerde unutur ise neler öğreniriz neler...
NOT 2: CHP İzmir İl Başkanı ne yer, ne içer, nerelerde yaşar... Bunları bilen CHP’lilerin hiç çekinmeden bu yazıya yorum yapmaları ya da e-mail yolu ile bana ulaşmaları mümkün. Özellikle Nalbantoğlu’nun hangi gruplar ile gerçek anlamda ilişki içinde olduğu beni, İzmir’deki ve hatta Ankara’daki birçok kişiyi çok yakından ilgilendiriyor.
NOT 3: Seçkin Öner bir e-mail göndermiş ve İzmir’de yapılacak alışveriş fuarında canlı langırt turnuvasının olacağını duyurmuş. Pes doğrusu... Demirlere bağlanarak yapılacakmış bu mücadele. İnsan zekasının vardığı ya da varabileceği sınırları belirlemek hakikaten zor.
YENİGÜN 11 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
9 Aralık 2009 Çarşamba
Kocaoğlu’na soruşturma
13 Kasım 2009 tarihli “Yatırıma engel” başlıklı yazımda Kemalpaşa’daki arazisinde sağlık turizmi için yatırım kararı alan Nivent Kurtuluş’un başına gelenleri ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu konudaki olumsuz tavrını anlatmıştık.
Nivent Kurtuluş, Ankara’dan tüm belgelerini almasına karşılık, kendisine karşı sergilenen tavrı anlamakta zorlanıyor. Buca’daki Giraud arazisinin orta yoğunlukta imara açılması kararını görünce dayanamıyor ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu İzmir Cumhuriyet Savcılığı’na görevini kötüye kullanmak ve çifte standart uygulamak suçlaması ile şikayet ediyor.
Savcılık dosyayı Ankara’ya İçişleri Bakanlığı’na gönderiyor. İçişleri Bakanlığı dosyayı inceliyor ve Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’ne iletiyor. Genel Müdürlük de dosya çerçevesinde İzmir Valiliği’ne olayın soruşturulması yönünde kanaatını bildiriyor. 2009 / 105471 nolu dosya dün valiliğe ulaştı. Şimdi sıra bu suçlamaya karşı vilayetin atacağı adımda.
Nivent Kurtuluş bununla da yetinmiyor. Adalet Bakanlığı’na da Kocaoğlu’nun çifte standart uyguladığı gerekçesi ile şikayetçi oluyor. Adalet Bakarlığı da başvuruyu değerlendiriyor ve İzmir Valiliği’nin konu hakkında araştırma yapması için ikinci dosyayı bugün İzmir’e gönderiyor.
Nivent Hanım kendisine karşı yapılan haksızlığa karşı ciddi şekilde mücadele edecek görünüyor.
Bu arada Bayındırlık Bakanlığı İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 100 binlik planlara yaptığı itirazı değerlendiriyor ve Nivent Kurtuluş’un arazisinde sağlık tesisi yapılması konusundaki kararını büyükşehir aleyhine yineliyor ve 7 Aralık 2008 tarihinde 100 binlik planları tekrar İzmir’e gönderiyor.
Belediye ise Nivent Kurtuluş’a karşı açtığı davayı kazanıyor ve yatırımcıyı imar kirliliği sebebiyet verme gerekçesiyle1 yıl hapse mahkum ettiriyor. Kurtuluş bu kararı temyize gönderiyor. Gerçi karar Nivent Kurtuluş’un 5 yıl içinde aynı suçu işlemesi halinde devreye girecek.
Kamu İhale Kurumu (KİK) Başkanı Hasan Gül, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin metro ihalesinin iptaline ilişkin kişisel bir karar almadıklarının söyledi. Gül çoğunluk kararında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı göz önüne alındığında, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının ihaleyi yine aynı alım usulü ile yapmasında herhangi bir engel bulunmadığını de sözlerine ekledi.
Kamu İhale Kurumu Başkanı’nın sözünü şöyle yorumlayabiliriz: “Yani bu kadar bağırıp çağırmaya gerek yok. Sadece işi bilmiyorsunuz. İptalden bir hafta sonra da ihaleyi yeniden yapabilirdiniz. İhale kanununu doğru bilmiyorsanız suçu kimseye atmayın.”
Yorum sizin.
NOT 1 : Ünlü Türk büyüğü Hasan Tahsin bazı arkadaşların kendisini yeterince anlayamadıklarından hareketle sakal bırakmış. Sakallı adamların sözlerinin daha muteber olduğu gibi bir inanış var. Ancak Bu Hasan Tahsin için geçerli olur mu bilemem.
NOT 2 : CHP’de delege seçimleri sonuçları herkes tarafından farklı yorumlanıyor. Bu da kafa karışıklığına neden oluyor. Kültür Mahallesi’nde kaybeden listenin Kemal Karataş’ın listesi olduğu ilan edilmişti. Ama bana gelen bilgi bu listenin bizzat Nalbantoğlu tarafından hazırlandığı yönünde.
YENİGÜN 09 - 12 - 2009
Nivent Kurtuluş, Ankara’dan tüm belgelerini almasına karşılık, kendisine karşı sergilenen tavrı anlamakta zorlanıyor. Buca’daki Giraud arazisinin orta yoğunlukta imara açılması kararını görünce dayanamıyor ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu İzmir Cumhuriyet Savcılığı’na görevini kötüye kullanmak ve çifte standart uygulamak suçlaması ile şikayet ediyor.
Savcılık dosyayı Ankara’ya İçişleri Bakanlığı’na gönderiyor. İçişleri Bakanlığı dosyayı inceliyor ve Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’ne iletiyor. Genel Müdürlük de dosya çerçevesinde İzmir Valiliği’ne olayın soruşturulması yönünde kanaatını bildiriyor. 2009 / 105471 nolu dosya dün valiliğe ulaştı. Şimdi sıra bu suçlamaya karşı vilayetin atacağı adımda.
Nivent Kurtuluş bununla da yetinmiyor. Adalet Bakanlığı’na da Kocaoğlu’nun çifte standart uyguladığı gerekçesi ile şikayetçi oluyor. Adalet Bakarlığı da başvuruyu değerlendiriyor ve İzmir Valiliği’nin konu hakkında araştırma yapması için ikinci dosyayı bugün İzmir’e gönderiyor.
Nivent Hanım kendisine karşı yapılan haksızlığa karşı ciddi şekilde mücadele edecek görünüyor.
Bu arada Bayındırlık Bakanlığı İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 100 binlik planlara yaptığı itirazı değerlendiriyor ve Nivent Kurtuluş’un arazisinde sağlık tesisi yapılması konusundaki kararını büyükşehir aleyhine yineliyor ve 7 Aralık 2008 tarihinde 100 binlik planları tekrar İzmir’e gönderiyor.
Belediye ise Nivent Kurtuluş’a karşı açtığı davayı kazanıyor ve yatırımcıyı imar kirliliği sebebiyet verme gerekçesiyle1 yıl hapse mahkum ettiriyor. Kurtuluş bu kararı temyize gönderiyor. Gerçi karar Nivent Kurtuluş’un 5 yıl içinde aynı suçu işlemesi halinde devreye girecek.
Kamu İhale Kurumu (KİK) Başkanı Hasan Gül, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin metro ihalesinin iptaline ilişkin kişisel bir karar almadıklarının söyledi. Gül çoğunluk kararında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı göz önüne alındığında, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının ihaleyi yine aynı alım usulü ile yapmasında herhangi bir engel bulunmadığını de sözlerine ekledi.
Kamu İhale Kurumu Başkanı’nın sözünü şöyle yorumlayabiliriz: “Yani bu kadar bağırıp çağırmaya gerek yok. Sadece işi bilmiyorsunuz. İptalden bir hafta sonra da ihaleyi yeniden yapabilirdiniz. İhale kanununu doğru bilmiyorsanız suçu kimseye atmayın.”
Yorum sizin.
NOT 1 : Ünlü Türk büyüğü Hasan Tahsin bazı arkadaşların kendisini yeterince anlayamadıklarından hareketle sakal bırakmış. Sakallı adamların sözlerinin daha muteber olduğu gibi bir inanış var. Ancak Bu Hasan Tahsin için geçerli olur mu bilemem.
NOT 2 : CHP’de delege seçimleri sonuçları herkes tarafından farklı yorumlanıyor. Bu da kafa karışıklığına neden oluyor. Kültür Mahallesi’nde kaybeden listenin Kemal Karataş’ın listesi olduğu ilan edilmişti. Ama bana gelen bilgi bu listenin bizzat Nalbantoğlu tarafından hazırlandığı yönünde.
YENİGÜN 09 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
7 Aralık 2009 Pazartesi
Mahallede seçim var
CHP İzmir’in kongre sürecinde Çiğli haricinde diğer ilçelerin mahalle delege seçimleri hemen hemen tamamlandı. Yukarıdaki çatışmanın nereye doğru evrileceğini bilemem. Ancak delegasyon seçimlerinde yaşanan kaosu dikkate alarak İzmir özelinde bazı tespitler yapmak gerekiyor.
1 – Bazı ilçelerde kimin elinin kimin cebinde olduğu hala net değil. Zaten son güne kadar havanın netleşmesini beklemiyorum.
2 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun süreçte kimlerle oynayacağı hala bir muamma. Şeker kız Candy’e döndü yine… “Beni atayan Deniz Baykal… Onun emrinde çalışıyorum” diyor. Ancak bazı mahallelerde hatta ilçelerde başka gruplarla oynuyor. İşin ilginç yanı oynadığı bu gruplardan başka mahallelerde gol de yiyor. Genel seçimlere kadar umarım bu keşmekeş içerisinde aklını yitirmez.
3 – Bazı ilçelerde adaylar netleşmeye başlıyor. Ortak aklın galip geleceği ilçe sayısı hayli fazla.
4 – Zikri Dursun’un Konak delege seçimlerinde mağlup olması enteresan. Dursun bundan sonra bakalım hangi noktada duracak.
5 – Konak’ta bazı mahallelere itiraz edilecek. Bu itirazların sonuçları ilçe kongresini hayli etkileyecektir.
6 – Ekibin Konak İlçe Başkanı’nı merak ediyorum. Umarım İl Başkanı Nalbantoğlu bu noktada yeni bir sürpriz ile karşı karşıya kalmaz.
7 – Önceki gece aldığım bazı ilginç telefonlar herkesin çok da rahat olmadığını gösteriyor. İzleyip göreceğiz.
8 – Bornova’da hüsrana uğrayan Kocaoğlu ise diğer hiçbir ilçede yok. İlçe başkan yardımcılığı görevinde bulunmuş bir ismin elindeki imkanlara rağmen etkili olamamasının nedenleri vardır mutlaka.
9 – Baykal’ın da İzmir seçimlerine dönüp bakması gerekiyor.
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nı anlamakta zorlanmaya devam ediyorum. Tufan Eker’i aldı, genel sekreter yardımcısı yaptı. Eker aynı zamanda İzbeton Genel Müdürü idi. Yani iki işi birlikte yapabilen adam konumundaydı. Sonra genel sekreterlik görevinden alındı, sadece genel müdür olarak bir süre devam etti. Şimdi de ESHOT Genel Müdür Yardımcılığı’na atandı. Muharrem Derbentoğlu Grand Plaza Genel Müdürü idi. Yani restoranlardan sorumlu. Şimdi ise İzbelcom Genel Müdürü. Yani İZSU’nun altyapı şirketi. İki işin nerede kesiştiğini kavrayamıyorum da…
NOT 2 : Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak doğru noktada duruyor. Bir dönem daha bu sükunetini korumalı…
YENİGÜN 07 - 12 - 2009
1 – Bazı ilçelerde kimin elinin kimin cebinde olduğu hala net değil. Zaten son güne kadar havanın netleşmesini beklemiyorum.
2 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun süreçte kimlerle oynayacağı hala bir muamma. Şeker kız Candy’e döndü yine… “Beni atayan Deniz Baykal… Onun emrinde çalışıyorum” diyor. Ancak bazı mahallelerde hatta ilçelerde başka gruplarla oynuyor. İşin ilginç yanı oynadığı bu gruplardan başka mahallelerde gol de yiyor. Genel seçimlere kadar umarım bu keşmekeş içerisinde aklını yitirmez.
3 – Bazı ilçelerde adaylar netleşmeye başlıyor. Ortak aklın galip geleceği ilçe sayısı hayli fazla.
4 – Zikri Dursun’un Konak delege seçimlerinde mağlup olması enteresan. Dursun bundan sonra bakalım hangi noktada duracak.
5 – Konak’ta bazı mahallelere itiraz edilecek. Bu itirazların sonuçları ilçe kongresini hayli etkileyecektir.
6 – Ekibin Konak İlçe Başkanı’nı merak ediyorum. Umarım İl Başkanı Nalbantoğlu bu noktada yeni bir sürpriz ile karşı karşıya kalmaz.
7 – Önceki gece aldığım bazı ilginç telefonlar herkesin çok da rahat olmadığını gösteriyor. İzleyip göreceğiz.
8 – Bornova’da hüsrana uğrayan Kocaoğlu ise diğer hiçbir ilçede yok. İlçe başkan yardımcılığı görevinde bulunmuş bir ismin elindeki imkanlara rağmen etkili olamamasının nedenleri vardır mutlaka.
9 – Baykal’ın da İzmir seçimlerine dönüp bakması gerekiyor.
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nı anlamakta zorlanmaya devam ediyorum. Tufan Eker’i aldı, genel sekreter yardımcısı yaptı. Eker aynı zamanda İzbeton Genel Müdürü idi. Yani iki işi birlikte yapabilen adam konumundaydı. Sonra genel sekreterlik görevinden alındı, sadece genel müdür olarak bir süre devam etti. Şimdi de ESHOT Genel Müdür Yardımcılığı’na atandı. Muharrem Derbentoğlu Grand Plaza Genel Müdürü idi. Yani restoranlardan sorumlu. Şimdi ise İzbelcom Genel Müdürü. Yani İZSU’nun altyapı şirketi. İki işin nerede kesiştiğini kavrayamıyorum da…
NOT 2 : Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak doğru noktada duruyor. Bir dönem daha bu sükunetini korumalı…
YENİGÜN 07 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
4 Aralık 2009 Cuma
Kendine sıfat takan başkan
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu önceki gece Ege TV’de izlerken hiç beğenmediğimi yeri geldiği için şahsen ve bizzat belirtmek isterim. Gergin, sinirli, karamsar, çekingen, gelecekten ürken vs bir görüntü çiziyordu.Hatta kendisini aklı eksik olarak tanımladı ki, hiç yakıştıramadım. Bir büyükşehir belediye başkanı canlı yayında böyle bir sıfatı kendisi için kullanır ise kendisine sıfat yakıştıracakların önü açılmış olur ki, elimde çok hoş 10 sıfat birikti bile.Kolay değil tabii ki… İzmir bir türlü demir ağlarla örülemedi. Ortada kalan demirlerin nereye gittiği ise ayrı bir tartışma konusu.
“Üçyol – Üçkuyular metrosu kabak tadı verdi” bile diyemeyeceğim. Çünkü kabağın tadı metroda yaşananların yanında cevizli baklava kıvamına geldi.
Kocaoğlu yüklenmiş yine iktidara. Olayı siyasi alana çekmeye çalışıyor. O zaman arasın Deniz Baykal’ı… CHP Genel Başkanı bu işi Meclis’e taşısın… Salı günleri grup toplantısında gündeme getirsin. Böylece Türkiye kamuoyunda tartışılsın iş.
Ama nerede… Gerçi böyle yapsa bu sefer KİK’ten gelecek yanıtların altından kalkabilir mi bilemem. Yerel medyaya konuşarak, İzmirli’yi soğuk kış günlerinde uyutmak, belki de daha mantıklı.Dün bir operasyon yapmış Kocaoğlu. Üç ay önce gündeme getirdiğimiz, zararın tavana vurduğu, akraba işlerinin yoğunlaştığı Grand Plaza Genel Müdürü’nü görevden almış.
Bu da ilginç…
Önce biz yazıyoruz. Sanırım yazıları takip ediyor… Ancak konuyu bir süre buzluğa kaldırıp bekletiyor. Unutulmaya başladığı anda harekete geçiyor ve gerekli düzenlemeyi yapıyor.
Sıcağı sıcağına yapsa, “Ben yazdım, belediye başkanı harekete geçti” diyeceğimden mi çekiniyor.
Eğer yaptığım tespit doğru ise, sırada görevden alınacak hayli isim var o zaman.
İyi de 5 yılda hala doğru dürüst bir ekip kurulamadı. Sanırım 1 yıl daha Kocaoğlu ekibinin yenilenmesi için bekleyeceğiz. “Ayşe gitti, Mehmet geldi, Ali uçtu, Sevda kondu” şeklinde epey haber okuyacağız.
Geçtiğimiz günlerin en başarılı ve en ses getiren büyükşehir haberi, Sasalı’daki hayvanat bahçesi pardon Doğal Yaşam Parkı’nın 1. yaş günü kutlamasıydı. Elde yeni bir şey olmayınca yıldönümü kutlamak son derece doğal… Ancak sonbahara rastlayan bu törenlerin ilkbaharda yapılması halinde şahsen daha başarılı olacağı kanısındayım. Bunun için 1.5’uncu yaş günü kutlamalarının bando ve mızıka eşliğinde mayıs ayında tekrarlanması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
NOT 1: CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ne zaman Ankara’ya gidiyor?
NOT 2 : Konak delege seçimleri üzerine bazı tezgahlar düzenlenmeye çalışılıyor. Ama bu saatten sonra çok zor.
YENİGÜN: 04 - 12 - 2009
“Üçyol – Üçkuyular metrosu kabak tadı verdi” bile diyemeyeceğim. Çünkü kabağın tadı metroda yaşananların yanında cevizli baklava kıvamına geldi.
Kocaoğlu yüklenmiş yine iktidara. Olayı siyasi alana çekmeye çalışıyor. O zaman arasın Deniz Baykal’ı… CHP Genel Başkanı bu işi Meclis’e taşısın… Salı günleri grup toplantısında gündeme getirsin. Böylece Türkiye kamuoyunda tartışılsın iş.
Ama nerede… Gerçi böyle yapsa bu sefer KİK’ten gelecek yanıtların altından kalkabilir mi bilemem. Yerel medyaya konuşarak, İzmirli’yi soğuk kış günlerinde uyutmak, belki de daha mantıklı.Dün bir operasyon yapmış Kocaoğlu. Üç ay önce gündeme getirdiğimiz, zararın tavana vurduğu, akraba işlerinin yoğunlaştığı Grand Plaza Genel Müdürü’nü görevden almış.
Bu da ilginç…
Önce biz yazıyoruz. Sanırım yazıları takip ediyor… Ancak konuyu bir süre buzluğa kaldırıp bekletiyor. Unutulmaya başladığı anda harekete geçiyor ve gerekli düzenlemeyi yapıyor.
Sıcağı sıcağına yapsa, “Ben yazdım, belediye başkanı harekete geçti” diyeceğimden mi çekiniyor.
Eğer yaptığım tespit doğru ise, sırada görevden alınacak hayli isim var o zaman.
İyi de 5 yılda hala doğru dürüst bir ekip kurulamadı. Sanırım 1 yıl daha Kocaoğlu ekibinin yenilenmesi için bekleyeceğiz. “Ayşe gitti, Mehmet geldi, Ali uçtu, Sevda kondu” şeklinde epey haber okuyacağız.
Geçtiğimiz günlerin en başarılı ve en ses getiren büyükşehir haberi, Sasalı’daki hayvanat bahçesi pardon Doğal Yaşam Parkı’nın 1. yaş günü kutlamasıydı. Elde yeni bir şey olmayınca yıldönümü kutlamak son derece doğal… Ancak sonbahara rastlayan bu törenlerin ilkbaharda yapılması halinde şahsen daha başarılı olacağı kanısındayım. Bunun için 1.5’uncu yaş günü kutlamalarının bando ve mızıka eşliğinde mayıs ayında tekrarlanması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
NOT 1: CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ne zaman Ankara’ya gidiyor?
NOT 2 : Konak delege seçimleri üzerine bazı tezgahlar düzenlenmeye çalışılıyor. Ama bu saatten sonra çok zor.
YENİGÜN: 04 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
2 Aralık 2009 Çarşamba
Batıda bölünme fikri
Herkes İzmir’de DTP konvoyu üzerine yazdı, çizdi... Haklı oldukları noktalar var, haksız oldukları da... Ancak son iki yıldır Ayvalık, Dikili, Çanakkale’de yaşananlara baktığımızda, Kürt açılımı çalışmalarını da yıllarca yaşananların üzerine oturtmaya çalıştığımızda şu gerçek maalesef ortaya çıkıyor:
Bölünme fikrine batı sıcak bakmaya başladı.
İşte tehlike burada... AKP, ülkenin kanayan yarasına neşter vurup çok detaylı bir operasyon yapmak yerine satır ile ameliyat yapmaya çalışıyor. Kürt açılımının süreç içerisinde kamuoyunda yüzde 20 oranında destek kaybetmesi, iktidarın önemli isimlerinin kafalarındaki soru işaretlerini net olarak ortaya koymaya başlamaları, iktidara yakın kalemlerin bazılarının şüpheci yaklaşımları, sorunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Zaten de öyle değil miydi?Tıpkı İsviçre’deki gibi referanduma meraklı olan ve bunu demokrasi olarak algılayan AKP batı bölgesinin genelini kapsayan bir referanduma gitse, ortaya çıkacak sonuçlardan kendisi de ürkecektir.
Genelde iktidara soğuk davranan, AKP’nin attığı adımları, laik Türkiye’ye vurulan darbe olarak algılayan Türkiye’nin batısı, böyle bir referandumda Kürt ayrılıkçılığı ile irtica sorununu üst üste koyarak, hiç umulmadık bir yanıt verebilir.
Ben İzmir’deki Anadolu birliklerinden bu konu üzerine doyurucu bir açıklama bekliyordum açıkçası. Aday belirlenmesi sürecinde “Şu kadar üyemiz var, şu kadar etkiliyiz” diyen hemşeri dernekleri bu konuya nasıl bakıyorlar? Batı’da yaşayan Kürtler sorunu nasıl algılıyor? “Biz, kız aldık, kız verdik, burada yatırımlarımız var, çocuklarımız burada doğdu” şeklindeki pop kültürü açıklamasından ziyade, Kürtlük tanımlamasına bakış açıları, açılım politikaları konusunda düşündükleri, bundan sonra çizilecek yol haritasında etkili olacaktır.
Tayyip Erdoğan ABD gezisinde bu konuları Obama ile konuştuktan sonra topluma yeni modeller sunacak mı?
Avrupa Birliği’nin Türkiye için ortaya koyacağı ilerleme raporu da, önümüzdeki yılın siyasi gelişimine damga vuracak. İzmir için de çok önemli bu rapor. En büyük sorun Kıbrıs üzerine yaşanıyor. AB’nin Kıbrıs konusunda atacağı olumsuz adımların en çok Türk-Yunan ilişkilerine zarar vereceği açık...
Zaten KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın Ankara ziyareti, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Atina’da Papandreu ile görüşmesi, İsviçre’deki minare yasağına karşı başlayan güçlü tepki, ABD’nin Türkiye’nin ilerleme raporuna yönelik Almanya ve Fransa ile girdiği diyalog, bu yılki raporun önemini net biçimde ortaya koyuyor.Eğer bir yol kazası olur ise bu kazanın zaten krizde olan Türkiye ekonomisine vereceği zararı da hatırlatmak gerekiyor.
NOT 1: Selim Amato’nun Menderes’te daha önce büyükşehir tarafından reddedilen sağlık yatırımı alanında yeniden inceleme yapılmış. En azından birileri “Nerede hata yaptık” diyor ise, bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor.
NOT 2: Metro konusunda toplumun açıkça bilgilendirilmesi gerekiyor. Kim nerede hata yaptı, bundan böyle süreç nasıl işleyecek? Tünele zamanında müdahale edilememesi, yağan aşırı yağmurlar, metroda yeni bir tehlikeyi gündeme getiriyor mu?
NOT 3: Erdal İzgi’nin Rıfat Nalbantoğlu ile ilgili köşe yazısını okuduktan sonra, CHP İzmir İl Başkanı’nın bir karar arefesinde olduğu sonucunu çıkardım. Nalbantoğlu’na şiddetle bir genel merkez turu öneririm. Deniz Baykal ve Önder Sav’a kendisinin ne olacağını açıkça sormalı... Alacağı yanıtları da çekiştirmeden CHP İzmir kamuoyu ile paylaşmalı.
YENİGÜN 02 - 12 - 2009
Bölünme fikrine batı sıcak bakmaya başladı.
İşte tehlike burada... AKP, ülkenin kanayan yarasına neşter vurup çok detaylı bir operasyon yapmak yerine satır ile ameliyat yapmaya çalışıyor. Kürt açılımının süreç içerisinde kamuoyunda yüzde 20 oranında destek kaybetmesi, iktidarın önemli isimlerinin kafalarındaki soru işaretlerini net olarak ortaya koymaya başlamaları, iktidara yakın kalemlerin bazılarının şüpheci yaklaşımları, sorunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Zaten de öyle değil miydi?Tıpkı İsviçre’deki gibi referanduma meraklı olan ve bunu demokrasi olarak algılayan AKP batı bölgesinin genelini kapsayan bir referanduma gitse, ortaya çıkacak sonuçlardan kendisi de ürkecektir.
Genelde iktidara soğuk davranan, AKP’nin attığı adımları, laik Türkiye’ye vurulan darbe olarak algılayan Türkiye’nin batısı, böyle bir referandumda Kürt ayrılıkçılığı ile irtica sorununu üst üste koyarak, hiç umulmadık bir yanıt verebilir.
Ben İzmir’deki Anadolu birliklerinden bu konu üzerine doyurucu bir açıklama bekliyordum açıkçası. Aday belirlenmesi sürecinde “Şu kadar üyemiz var, şu kadar etkiliyiz” diyen hemşeri dernekleri bu konuya nasıl bakıyorlar? Batı’da yaşayan Kürtler sorunu nasıl algılıyor? “Biz, kız aldık, kız verdik, burada yatırımlarımız var, çocuklarımız burada doğdu” şeklindeki pop kültürü açıklamasından ziyade, Kürtlük tanımlamasına bakış açıları, açılım politikaları konusunda düşündükleri, bundan sonra çizilecek yol haritasında etkili olacaktır.
Tayyip Erdoğan ABD gezisinde bu konuları Obama ile konuştuktan sonra topluma yeni modeller sunacak mı?
Avrupa Birliği’nin Türkiye için ortaya koyacağı ilerleme raporu da, önümüzdeki yılın siyasi gelişimine damga vuracak. İzmir için de çok önemli bu rapor. En büyük sorun Kıbrıs üzerine yaşanıyor. AB’nin Kıbrıs konusunda atacağı olumsuz adımların en çok Türk-Yunan ilişkilerine zarar vereceği açık...
Zaten KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın Ankara ziyareti, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Atina’da Papandreu ile görüşmesi, İsviçre’deki minare yasağına karşı başlayan güçlü tepki, ABD’nin Türkiye’nin ilerleme raporuna yönelik Almanya ve Fransa ile girdiği diyalog, bu yılki raporun önemini net biçimde ortaya koyuyor.Eğer bir yol kazası olur ise bu kazanın zaten krizde olan Türkiye ekonomisine vereceği zararı da hatırlatmak gerekiyor.
NOT 1: Selim Amato’nun Menderes’te daha önce büyükşehir tarafından reddedilen sağlık yatırımı alanında yeniden inceleme yapılmış. En azından birileri “Nerede hata yaptık” diyor ise, bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor.
NOT 2: Metro konusunda toplumun açıkça bilgilendirilmesi gerekiyor. Kim nerede hata yaptı, bundan böyle süreç nasıl işleyecek? Tünele zamanında müdahale edilememesi, yağan aşırı yağmurlar, metroda yeni bir tehlikeyi gündeme getiriyor mu?
NOT 3: Erdal İzgi’nin Rıfat Nalbantoğlu ile ilgili köşe yazısını okuduktan sonra, CHP İzmir İl Başkanı’nın bir karar arefesinde olduğu sonucunu çıkardım. Nalbantoğlu’na şiddetle bir genel merkez turu öneririm. Deniz Baykal ve Önder Sav’a kendisinin ne olacağını açıkça sormalı... Alacağı yanıtları da çekiştirmeden CHP İzmir kamuoyu ile paylaşmalı.
YENİGÜN 02 - 12 - 2009
Etiketler:
Ulusal Siyaset
30 Kasım 2009 Pazartesi
Metroda son durum
Metroda yeni hüsrandan sonra, Aziz Kocaoğlu her zamanki gibi sağı solu suçlamaya başlayınca artık İzmirliler de dayanamamış ve mail üzerine mail gönderiyorlar. Bu maillerden biri İZTO Meclis Üyesi Alaattin Epözdemir’e ait.
“Metro ihalesinin iptali hepimizi üzse de karar yasaya uygundur. Kamu İhale Kanunu’na göre idareler, yapım işlerinin ihalelerinde aşağıdaki ihale usullerini uygular:
1) Bütün isteklilerin teklif verebildiği açık ihale usulü,
2) Yapılacak ön yeterlik değerlendirmesi sonucunda sadece idarece davet edilen isteklilerin teklif verebildiği belli istekliler arasında ihale usulü...
3) İdarenin ihale konusu işin teknik detayları ile gerçekleştirme yöntemlerini ve belli hallerde fiyatı istekliler ile görüştüğü pazarlık usulü.
Açık ihale usulü temel ihale usulüdür. Belli istekliler arasında ihale usulünde; acil ve özelikli işlerde uygulanan ve yeterlikleri tespit edilen isteklilerin ancak teklif verdiği ihale usulüdür... İhaleye davet edilebilecek aday sayısının en az beş: teklif veren istekli sayısının ise en az üç olması gereklidir. Pazarlık usulü ihaleler, acil durumlarda ve daha çok küçük çaplı işlerde uygulanan teklif veya davet edilerek yapılan bir ihale usulüdür.
Metro ihalesinde belli istekliler veya pazarlık usulu ile yapılması doğru bir karardır. Yasaya göre “Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması durumlarında uyguladığı ihale usulüdür. Pazarlık usulü ihalelerde; Yasanın 21 madde b, c ve f bentlerinde belirtilen hallerde ilan yapılması zorunlu değildir. İlan yapılmayan hallerde en az üç istekli davet edilerek, ihaleye tekliflerini vermeleri istenir. Pazarlık usulünün 21.madde b bendi ilansız olması zaman yönünde olumlu bir durum ise de çağrılı olmayanlarında yasaya göre katılabilecekleri bir ihale usulüdür. 21. madde a, d ve e bentlerine göre yapılan pazarlık usulü ihalelere ise ancak yeterli görülenler girebilir. Başka bir deyimle, pazarlık usulü ihaleler; açık ihale ve belli istekliler arasındaki ihale usullerinin karmasıdır. Metroda uygulanan pazarlık usulünün 21. madde b bendine göre, idareler yine tespit etikleri isteklilerden teklif ister. Ancak teklif istenmese de ihaleye girme kriterlerine sahip olduğunu düşünen bir firma, şartname alma koşulu ile teklif verebilir.
Yasadaki bu ince husus bırakın müteahhitleri, bu konuda uzman olduğu kabul edilen birçok bürokratın bile bilmediği bir ayrıntıdır.
Belki de hiç kullanılmayan ilk defa metro ihalesinde kullanılan hem de “ustaca” kullanılan bir durum ama kamu ihale yassının 21 madde b bendine uygun bir durumdur. İhalelere itiraz eden firmalar, genellikle işi alabilme olasılığının olduğu durumlarda itiraz ederler. Açık ihalelerde itiraz olur. Davetli işlerde itiraz pek olmaz.
İhaleye girmediği için işi alma olasılığı olmayan bir firma bir ihaleye niye itiraz etsin ki?
Metroya itiraz eden firmanın; İhaleyi alama olasılığı binde bir bile olsa hak verelim.
Peki, böyle bir olasılık yoksa o zaman bu itirazın amacı nedir?
Üstelik itiraz eden firma sadece dilekçeler yazmamış; itiraz bedeli olan 4000 lirayı da kamu ihale kurumuna yatırmış. Keşke yapmasaydı... Çünkü kendi şirketinin kazanacağı en küçük bir yarar söz konusu değildir.
Keşke belediyenin danışman ve ilgili bürokratları da “pazarlık usulü ihale” ve “belli istekliler usulü ihale” arasındaki farkı bilselerdi, bu durum yaşanmasaydı.
Biran önce “belli istekliler” ihaleye davet edilmeli, bu ihale usulü uygulanarak zaman yitirilmemeli. Bu süreçte hepimiz büyükşehre destek olmalıyız.”
Bu kadar bilgi iyi de ben niye büyükşehre destek olayım ki... 10 bin çalışanının bulunduğu bir kurumda “Ben danışmanım, ben büyükşehir bürokratıyım” diye bazı adamlar ortalarda dolaşıyor, yanlış yapıyor, başkan da bu yanlışlara göz yumuyor ise bina yıkıldığında altında kalacak olan onlardır, biz değiliz. Gerçi bu bürokrat ve danışman grubu yeni gelene de “ağam, paşam” derler, idare ederler.
YENİGÜN 30 - 11 - 2009
“Metro ihalesinin iptali hepimizi üzse de karar yasaya uygundur. Kamu İhale Kanunu’na göre idareler, yapım işlerinin ihalelerinde aşağıdaki ihale usullerini uygular:
1) Bütün isteklilerin teklif verebildiği açık ihale usulü,
2) Yapılacak ön yeterlik değerlendirmesi sonucunda sadece idarece davet edilen isteklilerin teklif verebildiği belli istekliler arasında ihale usulü...
3) İdarenin ihale konusu işin teknik detayları ile gerçekleştirme yöntemlerini ve belli hallerde fiyatı istekliler ile görüştüğü pazarlık usulü.
Açık ihale usulü temel ihale usulüdür. Belli istekliler arasında ihale usulünde; acil ve özelikli işlerde uygulanan ve yeterlikleri tespit edilen isteklilerin ancak teklif verdiği ihale usulüdür... İhaleye davet edilebilecek aday sayısının en az beş: teklif veren istekli sayısının ise en az üç olması gereklidir. Pazarlık usulü ihaleler, acil durumlarda ve daha çok küçük çaplı işlerde uygulanan teklif veya davet edilerek yapılan bir ihale usulüdür.
Metro ihalesinde belli istekliler veya pazarlık usulu ile yapılması doğru bir karardır. Yasaya göre “Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması durumlarında uyguladığı ihale usulüdür. Pazarlık usulü ihalelerde; Yasanın 21 madde b, c ve f bentlerinde belirtilen hallerde ilan yapılması zorunlu değildir. İlan yapılmayan hallerde en az üç istekli davet edilerek, ihaleye tekliflerini vermeleri istenir. Pazarlık usulünün 21.madde b bendi ilansız olması zaman yönünde olumlu bir durum ise de çağrılı olmayanlarında yasaya göre katılabilecekleri bir ihale usulüdür. 21. madde a, d ve e bentlerine göre yapılan pazarlık usulü ihalelere ise ancak yeterli görülenler girebilir. Başka bir deyimle, pazarlık usulü ihaleler; açık ihale ve belli istekliler arasındaki ihale usullerinin karmasıdır. Metroda uygulanan pazarlık usulünün 21. madde b bendine göre, idareler yine tespit etikleri isteklilerden teklif ister. Ancak teklif istenmese de ihaleye girme kriterlerine sahip olduğunu düşünen bir firma, şartname alma koşulu ile teklif verebilir.
Yasadaki bu ince husus bırakın müteahhitleri, bu konuda uzman olduğu kabul edilen birçok bürokratın bile bilmediği bir ayrıntıdır.
Belki de hiç kullanılmayan ilk defa metro ihalesinde kullanılan hem de “ustaca” kullanılan bir durum ama kamu ihale yassının 21 madde b bendine uygun bir durumdur. İhalelere itiraz eden firmalar, genellikle işi alabilme olasılığının olduğu durumlarda itiraz ederler. Açık ihalelerde itiraz olur. Davetli işlerde itiraz pek olmaz.
İhaleye girmediği için işi alma olasılığı olmayan bir firma bir ihaleye niye itiraz etsin ki?
Metroya itiraz eden firmanın; İhaleyi alama olasılığı binde bir bile olsa hak verelim.
Peki, böyle bir olasılık yoksa o zaman bu itirazın amacı nedir?
Üstelik itiraz eden firma sadece dilekçeler yazmamış; itiraz bedeli olan 4000 lirayı da kamu ihale kurumuna yatırmış. Keşke yapmasaydı... Çünkü kendi şirketinin kazanacağı en küçük bir yarar söz konusu değildir.
Keşke belediyenin danışman ve ilgili bürokratları da “pazarlık usulü ihale” ve “belli istekliler usulü ihale” arasındaki farkı bilselerdi, bu durum yaşanmasaydı.
Biran önce “belli istekliler” ihaleye davet edilmeli, bu ihale usulü uygulanarak zaman yitirilmemeli. Bu süreçte hepimiz büyükşehre destek olmalıyız.”
Bu kadar bilgi iyi de ben niye büyükşehre destek olayım ki... 10 bin çalışanının bulunduğu bir kurumda “Ben danışmanım, ben büyükşehir bürokratıyım” diye bazı adamlar ortalarda dolaşıyor, yanlış yapıyor, başkan da bu yanlışlara göz yumuyor ise bina yıkıldığında altında kalacak olan onlardır, biz değiliz. Gerçi bu bürokrat ve danışman grubu yeni gelene de “ağam, paşam” derler, idare ederler.
YENİGÜN 30 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
27 Kasım 2009 Cuma
Uzun süreç başladı
Genel Merkez’den Çiğli üzerine gelen bir karar var. CHP MYK, Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak’ı Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk etti.
Sürecin böyle işlemesi normal…
Peki bundan sonra ne olacak?
Öncelikle Çiğli’de yaşananlar biraz soğumaya bırakılacak.
Yüksek Disiplin Kurulu Metin Solak konusunda bir dosya hazırlayacak ve Solak’ı Ankara’ya çağırarak savunmasını isteyecek.
Savunmadan sonra da bir karar verecek.
Bu arada ilçe kongreleri başlayacak, toz duman içerisinde seçimler yapılacak, herkes il kongresine odaklanacak.
Çiğli’de yaşananların üzerine yüzlerce yeni konu eklenecek. Hatta bir bölümü Çiğli konusunun üzerine bile çıkacak.
Sonra Genel Başkan Deniz Baykal süreci gözlemleyerek bir sonuca varacak ve bunu bizzat Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı ile paylaşacak.
Kararın çıkması için daha süre var. Burası CHP… O güne kadar köprünün altından çok sular akar.
Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak bu süreç’te doğru adımlar atar, partinin belirli kurulları ile diyalogunu geliştirir, kendisini doğru anlatmayı başarır ise karar başka olur. Buna karşılık bazı yapılar ile ilişkilerini bozar, sertliği tercih eder ise sonuç başka olur.
Ancak gördüğüm kadarı ile Solak kimse ile kavga etmek ya da varolan sorunları büytmek istemiyor. Soğukkanlılığını koruyarak kendisine karşı bilenen yapılar ile kavga ortamına girmeyecek.
Doğrusu da bu… Çiğli gerçekten hizmet bekliyor. Hizmet verecek bir başkanı kimse gözden çıkarmak istemez tıpkı Menemen’de yaşandığı gibi…
NOT 1: CHP İzmir delege seçimlerinde sorun üzerine sorun yaşanıyor. Bunlardan biri de Gaziemir’de. Seçimlere katılımın yüzde 25’te kaldığı ilçede, muhalif listenin mavi olduğu, belediye başkanının ise beyaz listeye oy verdiğinin sürekli anons edilmesi ilginç. İlginç olan diğer bir nokta ise, seçimlerde oy atacakların kapalı bir mekan bulamamaları ve herkesin gözü önünde tercih yapmak zorunda bırakılmaları. Tüm bu olumsuz koşullara rağmen bu tespitimi bir kenara not edin. Gaziemir delegasyonu il kongresinde herkesi çok şaşırtacak.
NOT 2: 35 DYC 78 plakalı aracın sabah akşam Yelki - İzmir, 35 DYC 79 plakalı aracın ise günün her saati İzmir-Karşıyaka seferini yapma nedenini kavramakta zorlanıyorum. Birileri günün birinde bunun açıklamasını yapacaklardır mutlaka.
NOT 3: Bir insanın resim koleksiyonu neden satışa çıkarılır? Hürriyet Gazetesi Ahmet Piriştina’nın resim koleksiyonundan 10 adet tablonun Portakal Müzayede Evi tarafından 13 Aralık 2009’da düzenlenecek müzayedede satışa çıkarılacağını duyurdu. Toplam 480 bin liradan başlayacak açık arttırma sonucunda tabloların kaça satılacağı bilinmez. Ancak Hürriyet Gazetesi, Ahmet Piriştina’nın ailesine bıraktığı önemli bir mirasın neden satışa çıkarıldığı konusuna değinmemiş. Gerçekten merak ettim. Yoksa mali bir sıkıntı mı var ailede?
YENİGÜN 27 - 11 - 2009
Sürecin böyle işlemesi normal…
Peki bundan sonra ne olacak?
Öncelikle Çiğli’de yaşananlar biraz soğumaya bırakılacak.
Yüksek Disiplin Kurulu Metin Solak konusunda bir dosya hazırlayacak ve Solak’ı Ankara’ya çağırarak savunmasını isteyecek.
Savunmadan sonra da bir karar verecek.
Bu arada ilçe kongreleri başlayacak, toz duman içerisinde seçimler yapılacak, herkes il kongresine odaklanacak.
Çiğli’de yaşananların üzerine yüzlerce yeni konu eklenecek. Hatta bir bölümü Çiğli konusunun üzerine bile çıkacak.
Sonra Genel Başkan Deniz Baykal süreci gözlemleyerek bir sonuca varacak ve bunu bizzat Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı ile paylaşacak.
Kararın çıkması için daha süre var. Burası CHP… O güne kadar köprünün altından çok sular akar.
Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak bu süreç’te doğru adımlar atar, partinin belirli kurulları ile diyalogunu geliştirir, kendisini doğru anlatmayı başarır ise karar başka olur. Buna karşılık bazı yapılar ile ilişkilerini bozar, sertliği tercih eder ise sonuç başka olur.
Ancak gördüğüm kadarı ile Solak kimse ile kavga etmek ya da varolan sorunları büytmek istemiyor. Soğukkanlılığını koruyarak kendisine karşı bilenen yapılar ile kavga ortamına girmeyecek.
Doğrusu da bu… Çiğli gerçekten hizmet bekliyor. Hizmet verecek bir başkanı kimse gözden çıkarmak istemez tıpkı Menemen’de yaşandığı gibi…
NOT 1: CHP İzmir delege seçimlerinde sorun üzerine sorun yaşanıyor. Bunlardan biri de Gaziemir’de. Seçimlere katılımın yüzde 25’te kaldığı ilçede, muhalif listenin mavi olduğu, belediye başkanının ise beyaz listeye oy verdiğinin sürekli anons edilmesi ilginç. İlginç olan diğer bir nokta ise, seçimlerde oy atacakların kapalı bir mekan bulamamaları ve herkesin gözü önünde tercih yapmak zorunda bırakılmaları. Tüm bu olumsuz koşullara rağmen bu tespitimi bir kenara not edin. Gaziemir delegasyonu il kongresinde herkesi çok şaşırtacak.
NOT 2: 35 DYC 78 plakalı aracın sabah akşam Yelki - İzmir, 35 DYC 79 plakalı aracın ise günün her saati İzmir-Karşıyaka seferini yapma nedenini kavramakta zorlanıyorum. Birileri günün birinde bunun açıklamasını yapacaklardır mutlaka.
NOT 3: Bir insanın resim koleksiyonu neden satışa çıkarılır? Hürriyet Gazetesi Ahmet Piriştina’nın resim koleksiyonundan 10 adet tablonun Portakal Müzayede Evi tarafından 13 Aralık 2009’da düzenlenecek müzayedede satışa çıkarılacağını duyurdu. Toplam 480 bin liradan başlayacak açık arttırma sonucunda tabloların kaça satılacağı bilinmez. Ancak Hürriyet Gazetesi, Ahmet Piriştina’nın ailesine bıraktığı önemli bir mirasın neden satışa çıkarıldığı konusuna değinmemiş. Gerçekten merak ettim. Yoksa mali bir sıkıntı mı var ailede?
YENİGÜN 27 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
25 Kasım 2009 Çarşamba
Baykal’a açık mektup
Çiğli süreci konusunda herkesten bilgi alıyorsunuzdur. Ancak halihazırda devam eden kongre süreci ve yaklaşan milletvekilliği seçimindeki beklentiler bu bilgilerin objektif olmasını engelleyebilir.
Süreci hem ast – üst ilişkileri içerisinde değerlendirerek hem de Çiğli gerçeğini dikkate alarak hareket etmenin daha doğru olacağı kanısındayım.
Ensari Bulut’un uzun süredir ağırlaşan hastalığı nedeniyle Metin Solak bizzat kendisi tarafından vekil olarak tayin edilmişti. Ensari Bulut ile Metin Solak ilişkisi bir önceki döneme Bulut’un seçildiği günlere rastlar. Ensari Bulut’a başkan olduğunda haciz getiren koltuğunu altından alan avukat Metin Solak’tır. Ancak bunun medyaya yansımasını sağlayan Ensari Bulut’tur. Ensari bu haber ile hem eski başkan Tevfik Alyanak ve ekibinden tamamen kurtulacaktı, hem de bir iki yıl sonra belediye düze çıkınca, “Bakın bir geldim, borçlu belediyeyi ayağa kaldırdım” diyerek bir sonraki adaylığı için yatırım yapacaktı.
Ensari’nin iyice ağırlaştığı dönemde, başkanlık hesapları başlamıştı. Ensari’nin bürokratı ve Bornova Belediye Meclis üyesi Adnan Hocaoğlu, Metin Solak’ın adaylığı için devreye girmiş, kendisi gibi göçmen kökenli 4 meclis üyesinin Tokatlı Metin Solak’a destek vereceği sözünde bulunmuştu.
Ancak Önder Sav ekibi içerisinde olan ve meclis üyeliğini bu ekibe borçlu olan Hocaoğlu’nun, Abdürrezzak Erten’in, “Erkan Gül’e destek veriyoruz” deyince yapacak bir şeyi kalmadı ve ilişkide bulunduğu göçmen kökenli meclis üyelerini Gül’e yöneltti.
Darbe yiyen Metin Solak, başkanlığın Erkan Gül’e kaydığını görünce Nalbantoğlu, Kocaoğlu ve bazı CHP’li yöneticilerin desteklediği adaya yöneldi. Gerçi onlar da başka adayları destekliyorlardı, ancak iktidar Sav grubuna doğru gidince bugüne kadar ismi geçmeyen bir aday üzerinde anlaştılar.
Ancak bu kez devreye Ensari Bulut’un yakın arkadaşı Sıddık Soysal girdi. Soysal bu dönem AKP meclis üyesi olabilir. Ancak Bulut ile yakın ilişkisi sürüyordu. Dolayısıyla Metin Solak ile de… Soysal’ın çabaları ile mecliste yeter oyu sağlayan Solak Çiğli Belediye Başkanı seçildi. Bu seçimde AKP kurumsal olarak kesinlikle yoktur. AKP’li meclis üyelerinin Çiğli özelinde aldığı bireysel kararlar ve Soysal’ın oynadığı rol önemlidir.
Tüm bu gelişmeler ışığında şu sorulara yanıt verilmesi gerekir? Tabii bu sorulara yanıt verecek mercilerin kimler olduğunu siz tanımlayacaksınız.
1 – Kanser her tarafını sarmış bir adam neden yeniden Çiğli’den aday gösterildi?
2 – Son 10 gündür doktorunun bile “Artık kurtulmaz” dediği Bulut’un yerine neden kimse hazırlanmadı?
3 – CHP’yi İzmir’e kepaze eden, meclis üyelerini kamplaştıran bölgecilik siyasetinin sorumluları kimlerdir?
4 – Son 6 yıldır hortlayan ekipçilik anlayışı ile nereye kadar gidilecektir.
Ve son soru: Kimse CHP adına Ensari’den sonra Çiğli’yi kim daha iyi yönetir sorusu sormayı hiç düşündü mü?
NOT 1 : Buca konusunu gündem Çiğli’ye döndüğü için birkaç gün erteledik.
NOT 2 : İl Genel Meclisi’ni yakından takip ediyorum. İlginç bilgiler ulaşıyor elime…
YENİGÜN 25 - 11 - 2009
Süreci hem ast – üst ilişkileri içerisinde değerlendirerek hem de Çiğli gerçeğini dikkate alarak hareket etmenin daha doğru olacağı kanısındayım.
Ensari Bulut’un uzun süredir ağırlaşan hastalığı nedeniyle Metin Solak bizzat kendisi tarafından vekil olarak tayin edilmişti. Ensari Bulut ile Metin Solak ilişkisi bir önceki döneme Bulut’un seçildiği günlere rastlar. Ensari Bulut’a başkan olduğunda haciz getiren koltuğunu altından alan avukat Metin Solak’tır. Ancak bunun medyaya yansımasını sağlayan Ensari Bulut’tur. Ensari bu haber ile hem eski başkan Tevfik Alyanak ve ekibinden tamamen kurtulacaktı, hem de bir iki yıl sonra belediye düze çıkınca, “Bakın bir geldim, borçlu belediyeyi ayağa kaldırdım” diyerek bir sonraki adaylığı için yatırım yapacaktı.
Ensari’nin iyice ağırlaştığı dönemde, başkanlık hesapları başlamıştı. Ensari’nin bürokratı ve Bornova Belediye Meclis üyesi Adnan Hocaoğlu, Metin Solak’ın adaylığı için devreye girmiş, kendisi gibi göçmen kökenli 4 meclis üyesinin Tokatlı Metin Solak’a destek vereceği sözünde bulunmuştu.
Ancak Önder Sav ekibi içerisinde olan ve meclis üyeliğini bu ekibe borçlu olan Hocaoğlu’nun, Abdürrezzak Erten’in, “Erkan Gül’e destek veriyoruz” deyince yapacak bir şeyi kalmadı ve ilişkide bulunduğu göçmen kökenli meclis üyelerini Gül’e yöneltti.
Darbe yiyen Metin Solak, başkanlığın Erkan Gül’e kaydığını görünce Nalbantoğlu, Kocaoğlu ve bazı CHP’li yöneticilerin desteklediği adaya yöneldi. Gerçi onlar da başka adayları destekliyorlardı, ancak iktidar Sav grubuna doğru gidince bugüne kadar ismi geçmeyen bir aday üzerinde anlaştılar.
Ancak bu kez devreye Ensari Bulut’un yakın arkadaşı Sıddık Soysal girdi. Soysal bu dönem AKP meclis üyesi olabilir. Ancak Bulut ile yakın ilişkisi sürüyordu. Dolayısıyla Metin Solak ile de… Soysal’ın çabaları ile mecliste yeter oyu sağlayan Solak Çiğli Belediye Başkanı seçildi. Bu seçimde AKP kurumsal olarak kesinlikle yoktur. AKP’li meclis üyelerinin Çiğli özelinde aldığı bireysel kararlar ve Soysal’ın oynadığı rol önemlidir.
Tüm bu gelişmeler ışığında şu sorulara yanıt verilmesi gerekir? Tabii bu sorulara yanıt verecek mercilerin kimler olduğunu siz tanımlayacaksınız.
1 – Kanser her tarafını sarmış bir adam neden yeniden Çiğli’den aday gösterildi?
2 – Son 10 gündür doktorunun bile “Artık kurtulmaz” dediği Bulut’un yerine neden kimse hazırlanmadı?
3 – CHP’yi İzmir’e kepaze eden, meclis üyelerini kamplaştıran bölgecilik siyasetinin sorumluları kimlerdir?
4 – Son 6 yıldır hortlayan ekipçilik anlayışı ile nereye kadar gidilecektir.
Ve son soru: Kimse CHP adına Ensari’den sonra Çiğli’yi kim daha iyi yönetir sorusu sormayı hiç düşündü mü?
NOT 1 : Buca konusunu gündem Çiğli’ye döndüğü için birkaç gün erteledik.
NOT 2 : İl Genel Meclisi’ni yakından takip ediyorum. İlginç bilgiler ulaşıyor elime…
YENİGÜN 25 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
24 Kasım 2009 Salı
Ensari Bulut hala devrede
Herkes Karşıyaka’da Ensari Bulut’un cenazesi sonrası yaşanan yemeğe bir dönsün lütfen… İçkiler içildi, fotoğraflar çekildi, bol kulis gerçekleştirildi. 20.50 uçağı için başta Önder Sav olmak üzere Ankara’dan gelen MYK üyeleri salondan ayrılınca, onlarla beraber herkes terk etmişti restoranı. 7 kişi hariç… 7 Çiğlili belediye meclis üyesi yeni bir masa bulup yerleştiler ve yapılacak olan seçimde ortak tavır sergileme sözü verdiler.
Restorandan tek başıma ayrılırken, “Kolay gelsin arkadaşlar, zor bir görev” dediğimde, “Haklısınız, ama bu toz bulutu içerisinden çıkacağız” yanıtını vermişlerdi.
İşte o 7 kişi direndi…
Kime karşı?
Öncelikle grup toplantısında Erkan Gül’e destek veren Abdürrezzak Erten ekibine…
Mahmut Özçift’i seçtiremeyeceğini anlayan ekip, Erkan Gül’e dönmüş, kulislerini bu isim üzerine yoğunlaştırmıştı.
İkinci olarak Büyükşehir Belediye Başkanı’na… Kocaoğlu, desteklediği adayı çıkaramayınca Şeref Bektaş konusunda anlaşmıştı.
Üçüncüsü İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’na… CHP İzmir İl Başkanı da kendi adayını istemiş ancak başarılı olamayınca Bektaş konusunda hemfikir olmuştu.
Gelelim Sıddık Soysal’a…
Bu seçimde önemli rol üstlenen isme…
Sıddık Soysal’ı seçim süresi içerisinde Ensari Bulut’un seçim ofisinde az görmedim. Bulut son döneminde vekil bıraktığı Metin Solak ile Sıddık Soysal ismini yakınlaştırmıştı zaten. Perdenin önünden değil tabii ki, sutre gerisinden. Ensari, sutre arkasında hareket etme konusunda bana göre ender isimlerden biriydi. Dolayısıyla bu seçimi Ensari Bulut yönlendirdi, gökyüzünden…
Hala Çiğli’nin üzerinde dolaşıyor ruhu… Birileri buna dikkat etsin.
Ensari’nin ölümünden kısa süre önce en az üç kez birlikte gözlerden uzak yemek yemiştim Metin Solak ile. Belediye başkanlığı konusunda çok istekli olduğunun da farkındaydım. Bu işi yapabileceğini de açık ve net biçimde beyan ediyordu.
Solak bundan böyle Çiğli Belediye Başkanı… Şimdi kartlar yeniden karılacak Çiğli’de… Delege seçimlerini bile etkileyecektir bu gelişme.
Unutmayalım ki, CHP’de herkes il başkanıdır, herkes büyükşehir belediye başkanı… Kimse kimseyi dinlemez, kimse kimsenin boyunduruğu altına girmez. Gerekirse genel başkanlığa bile aday olunur.
Ondan dolayı delege savaşları çetin geçer, milletvekili ve belediye başkanlıkları adaylık süreci kanlıdır. Ve hepsinden önemlisi belediye meclis üyelikleri, il genel meclisi üyeliklerinde kulisin haddi hesabı yoktur.
Tabii ki İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun bir daha oturup düşünmeleri gerekecek.
Aziz Kocağlu yağıp gürlüyor, ancak partinin sisteminden gerçekten habersiz. Burayı masonların gönül locası ile karıştırmamak gerekli.
Rıfat Nalbantoğlu da DSP ve YTP yapılanması ile CHP’nin örtüşmediği gerçeğini artık anlamak zorunda.
Vallahi bilemem ama CHP İzmir yöneticileri son aylarda milli takımın eski file bekçisi Yaşar’ı geçtiler. Kalelerine gelen bütün topları içeri alıyorlar.
YENİGÜN 24 - 11 - 2009
Restorandan tek başıma ayrılırken, “Kolay gelsin arkadaşlar, zor bir görev” dediğimde, “Haklısınız, ama bu toz bulutu içerisinden çıkacağız” yanıtını vermişlerdi.
İşte o 7 kişi direndi…
Kime karşı?
Öncelikle grup toplantısında Erkan Gül’e destek veren Abdürrezzak Erten ekibine…
Mahmut Özçift’i seçtiremeyeceğini anlayan ekip, Erkan Gül’e dönmüş, kulislerini bu isim üzerine yoğunlaştırmıştı.
İkinci olarak Büyükşehir Belediye Başkanı’na… Kocaoğlu, desteklediği adayı çıkaramayınca Şeref Bektaş konusunda anlaşmıştı.
Üçüncüsü İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’na… CHP İzmir İl Başkanı da kendi adayını istemiş ancak başarılı olamayınca Bektaş konusunda hemfikir olmuştu.
Gelelim Sıddık Soysal’a…
Bu seçimde önemli rol üstlenen isme…
Sıddık Soysal’ı seçim süresi içerisinde Ensari Bulut’un seçim ofisinde az görmedim. Bulut son döneminde vekil bıraktığı Metin Solak ile Sıddık Soysal ismini yakınlaştırmıştı zaten. Perdenin önünden değil tabii ki, sutre gerisinden. Ensari, sutre arkasında hareket etme konusunda bana göre ender isimlerden biriydi. Dolayısıyla bu seçimi Ensari Bulut yönlendirdi, gökyüzünden…
Hala Çiğli’nin üzerinde dolaşıyor ruhu… Birileri buna dikkat etsin.
Ensari’nin ölümünden kısa süre önce en az üç kez birlikte gözlerden uzak yemek yemiştim Metin Solak ile. Belediye başkanlığı konusunda çok istekli olduğunun da farkındaydım. Bu işi yapabileceğini de açık ve net biçimde beyan ediyordu.
Solak bundan böyle Çiğli Belediye Başkanı… Şimdi kartlar yeniden karılacak Çiğli’de… Delege seçimlerini bile etkileyecektir bu gelişme.
Unutmayalım ki, CHP’de herkes il başkanıdır, herkes büyükşehir belediye başkanı… Kimse kimseyi dinlemez, kimse kimsenin boyunduruğu altına girmez. Gerekirse genel başkanlığa bile aday olunur.
Ondan dolayı delege savaşları çetin geçer, milletvekili ve belediye başkanlıkları adaylık süreci kanlıdır. Ve hepsinden önemlisi belediye meclis üyelikleri, il genel meclisi üyeliklerinde kulisin haddi hesabı yoktur.
Tabii ki İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun bir daha oturup düşünmeleri gerekecek.
Aziz Kocağlu yağıp gürlüyor, ancak partinin sisteminden gerçekten habersiz. Burayı masonların gönül locası ile karıştırmamak gerekli.
Rıfat Nalbantoğlu da DSP ve YTP yapılanması ile CHP’nin örtüşmediği gerçeğini artık anlamak zorunda.
Vallahi bilemem ama CHP İzmir yöneticileri son aylarda milli takımın eski file bekçisi Yaşar’ı geçtiler. Kalelerine gelen bütün topları içeri alıyorlar.
YENİGÜN 24 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
23 Kasım 2009 Pazartesi
Bir iddianın getirdikleri
Bir yerde darbe çalışması var ise, o eğilimi ortaya çıkarmak zordur. AKP, kendisine yönelik olduğunu iddia ettiği bir darbeyi ortaya çıkarmak için 1.5 yıldır uğraşıyor, Türkiye’nin önde gelen siyasetçileri, gazetecileri, generalleri gözaltına alınıyor, binlerce sayfadan oluşan iddianameler hazırlanıyor. İmzaların ıslak olup olmadıkları sorgulanıyor.
Buca’da darbe girişimi üzerine kaleme aldığımız yazı da bu yönden değerlendirilmeli.
Konu Buca’da CHP’li bazı meclis üyelerinin AKP’liler ile görüşüp belediye başkanını tahtından indirme planıydı. Yazı gazetede yayınlandıktan sonra önce Buca AKP İlçe Başkanı Mehmet Girgin aradı ve böyle bir sürecin yaşanmadığını söyledi. Ardından Levent Köstem aradı ve AKP’liler ile görüşmediğini belirtti. Muhalif meclis üyesi Adnan Öztekin de bu tür bir görüşmenin olmadığını söyledi telefonda. Bu iddiayı netleştirecek bir kayıt var mı?
Maalesef yok.
Ancak ben bu internet medyasını sevmeye başladım. Yerel gazeteler ve televizyonlar bu işlerle uğraşmayıp herkese sevimli görünme uğraşısı içinde iken, İzmir internet medyası siyaseti enine boyuna tartışıyor. Bu yazılardan bize de ekmek çıkıyor.
http://www.egeninsesi.com/ adlı internet sitesinde şunlar yazıyor: Olay üzerine görüşlerini aldığımız (ismi bizde saklı) AK Partili Meclis Üyesi bu görüşmeyi doğruladı. Ege’nin Sesi’ne konuşan AK Partili meclis üyesi olayı aynen şu şekilde anlattı: “Olay doğrudur. Başkan Yardımcısı Hüsnü Kaya’nın maaşıyla ilgili verilen önerge sonrası ilk meclis zamanında, 4 kişiden oluşan “muhalif” bazı meclis üyeleri AK Parti ilçe binasına gelerek Başkan Tatı’ya karşı birlikte hareket etme teklifinde bulundular. Biz bu teklifi dikkate aldık, ilk mecliste birlikte hareket ettik. Diğer oturumlarda birlikte hareket etmekten vazgeçtik.”
Haber ağırlıklı bir başka internet sitesinde ise Buca AKP Grup Başkan Vekili Necati Bahçeci şunları söylüyor: “Gençel’in ortaya attığı iddiaları hayretler içinde kalarak okudum. Tatı’yı devirmekle ilgili CHP’li muhaliflerle en küçük bir görüşmemiz dahi olmamıştır. Tatı’ya karşı muhalif CHP’li meclis üyelerinin ilçe başkanlığını ziyareti doğrudur. Ancak bu ziyaret tamamen nezaket ziyareti şeklindedir. Benim de hazır bulunduğum bir anda ilçe başkanlığımızı ziyaret eden Levent Köstem, Adnan Öztekin ve birkaç arkadaş Buca’daki seçim sürecinin ne kadar demokratik bir olgunluk içinde geçtiğini belirtiler.”
Necati de bir gazetecidir ve gazetecilik refleksi içerisinde şu sorulara mutlaka yanıt arardı.
1 – Birkaç belediye meclis üyesinin rakip partiyi ziyaret edip “Ne kadar güzel bir seçim geçirdik” demesi hangi siyasi jargon ile açıklanabilir? Bu ziyaretin kurumsal olması yani belediye başkanı ve CHP ilçe başkanının da bulunması gerekmiyor muydu? Tıpkı Aziz Kocaoğlu’nun muhalefet turu gibi. Bu toplantı, “Geçiyorduk, uğradık” ile açıklanabilir mi?
2 – Yazımda CHP’li muhalif üyelerden bazıları tanımlaması yapmış, isim vermemiştim. O zaman neden muhaliflerden sadece iki meclis üyesi beni telefon ile arama ihtiyacı hissetti?
TEK VE ÖNEMLİ NOT: Son günlerde tetikçilik aldı başını gidiyor. Tetikçilik yapanlara destek veren siyasi yapılara uyarım olacak: Tetikçi ile ipte yürümek tehlikelidir. Düşmeye başlayacağını hissettiğinde döner önce sizi vurur. Ama merak etmeyin, biz yine de size yardımcı oluruz.
YENİGÜN 23 - 11 - 2009
Buca’da darbe girişimi üzerine kaleme aldığımız yazı da bu yönden değerlendirilmeli.
Konu Buca’da CHP’li bazı meclis üyelerinin AKP’liler ile görüşüp belediye başkanını tahtından indirme planıydı. Yazı gazetede yayınlandıktan sonra önce Buca AKP İlçe Başkanı Mehmet Girgin aradı ve böyle bir sürecin yaşanmadığını söyledi. Ardından Levent Köstem aradı ve AKP’liler ile görüşmediğini belirtti. Muhalif meclis üyesi Adnan Öztekin de bu tür bir görüşmenin olmadığını söyledi telefonda. Bu iddiayı netleştirecek bir kayıt var mı?
Maalesef yok.
Ancak ben bu internet medyasını sevmeye başladım. Yerel gazeteler ve televizyonlar bu işlerle uğraşmayıp herkese sevimli görünme uğraşısı içinde iken, İzmir internet medyası siyaseti enine boyuna tartışıyor. Bu yazılardan bize de ekmek çıkıyor.
http://www.egeninsesi.com/ adlı internet sitesinde şunlar yazıyor: Olay üzerine görüşlerini aldığımız (ismi bizde saklı) AK Partili Meclis Üyesi bu görüşmeyi doğruladı. Ege’nin Sesi’ne konuşan AK Partili meclis üyesi olayı aynen şu şekilde anlattı: “Olay doğrudur. Başkan Yardımcısı Hüsnü Kaya’nın maaşıyla ilgili verilen önerge sonrası ilk meclis zamanında, 4 kişiden oluşan “muhalif” bazı meclis üyeleri AK Parti ilçe binasına gelerek Başkan Tatı’ya karşı birlikte hareket etme teklifinde bulundular. Biz bu teklifi dikkate aldık, ilk mecliste birlikte hareket ettik. Diğer oturumlarda birlikte hareket etmekten vazgeçtik.”
Haber ağırlıklı bir başka internet sitesinde ise Buca AKP Grup Başkan Vekili Necati Bahçeci şunları söylüyor: “Gençel’in ortaya attığı iddiaları hayretler içinde kalarak okudum. Tatı’yı devirmekle ilgili CHP’li muhaliflerle en küçük bir görüşmemiz dahi olmamıştır. Tatı’ya karşı muhalif CHP’li meclis üyelerinin ilçe başkanlığını ziyareti doğrudur. Ancak bu ziyaret tamamen nezaket ziyareti şeklindedir. Benim de hazır bulunduğum bir anda ilçe başkanlığımızı ziyaret eden Levent Köstem, Adnan Öztekin ve birkaç arkadaş Buca’daki seçim sürecinin ne kadar demokratik bir olgunluk içinde geçtiğini belirtiler.”
Necati de bir gazetecidir ve gazetecilik refleksi içerisinde şu sorulara mutlaka yanıt arardı.
1 – Birkaç belediye meclis üyesinin rakip partiyi ziyaret edip “Ne kadar güzel bir seçim geçirdik” demesi hangi siyasi jargon ile açıklanabilir? Bu ziyaretin kurumsal olması yani belediye başkanı ve CHP ilçe başkanının da bulunması gerekmiyor muydu? Tıpkı Aziz Kocaoğlu’nun muhalefet turu gibi. Bu toplantı, “Geçiyorduk, uğradık” ile açıklanabilir mi?
2 – Yazımda CHP’li muhalif üyelerden bazıları tanımlaması yapmış, isim vermemiştim. O zaman neden muhaliflerden sadece iki meclis üyesi beni telefon ile arama ihtiyacı hissetti?
TEK VE ÖNEMLİ NOT: Son günlerde tetikçilik aldı başını gidiyor. Tetikçilik yapanlara destek veren siyasi yapılara uyarım olacak: Tetikçi ile ipte yürümek tehlikelidir. Düşmeye başlayacağını hissettiğinde döner önce sizi vurur. Ama merak etmeyin, biz yine de size yardımcı oluruz.
YENİGÜN 23 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
20 Kasım 2009 Cuma
AKP sürece katılmıyor
Çiğli’de süreç başladı. Bu süreç kimin lehine işleyecek Ensari Bulut’un yerine kim belediye başkanı olacak, yakın zamanda öğreneceğiz.Ancak ortada bir gerçek var. Yeni belediye başkanının CHP’li meclis üyeleri tarafından seçileceği...
AKP bu sürece katılmıyor. Siyasi çerçevede doğru bir karar da... Gerçi AKP böyle süreçlerin içinde olmadığını daha önceki tavrından da göstermişti.Aziz Kocaoğlu’nun Bornova Belediye Başkanlığı’ndan ayrılması nedeniyle Sırrı Aydoğan’ı seçim sürecine müdahil olmamıştı AKP.
Çok yakın bir örnek de Buca’da yaşandı. Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı’ya karşı hareket eden meclis üyelerinden üçü AKP Buca İlçe Başkanı Mehmet Girgin’e gidip projelerini açıkladılar. Muhalif meclis üyeleri ve AKP güvensizlik önerisi verecek Ercan Tatı düşürülecek yerine yine CHP’den bir başka isim belediye başkanı olacak.
AKP ilçe başkanı bu öneriyi geriye çevirdi ve Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı’yı arayarak bilgilendirdi. Buca Belediye Başkanı’nı hayretler içerisinde yakın dostlarıyla paylaştığı bu gelişme, Buca CHP’de işlerin ne boyuta gittiğini açıkça gösteren bir durum.
Dolayısıyla AKP, “Bu süreçler CHP’nin iç işleridir. Biz karışmayız” diyerek aradan sıyrılıyor.
Tabii Buca’da yaşanan bu gelişmeye CHP İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun nasıl bakacağı ayrı bir soru işareti. Gerek siyasi etik gerekse parti etiği böyle garip bir tezgahı kaldırmaz bana göre...
Kocaoğlu’nun il başkanı Rıfat Nalbantoğlu ile birlikte Çiğli Belediyesi Meclis Üyeleri ile yaptığı toplantıdan da sonuç alınamadı. Zaten işe Kocaoğlu karışınca 7 olan aday sayısı 13’e yükseldi. CHP’de önemli bir gelenektir bu. Herkes her yere adaydır.
NOT 1: Bornova Yolu üzerinde bir araziye “Yükseliş Yurdu yapılacak” şeklinde bir söylenti var. Söylentinin merkezindeki isim ile görüşmediğim için netleştiremedim. Bu not okunduktan sonra benim yerime birileri netleştirir sanırım.
NOT 2: Belediye bürokratlarından bazılarının İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ile senli benli konuşmaları insanı şaşırtıyor.
NOT 3: Bu metrodan ne haber? Bitiyor mu yoksa bu firma da sessiz sedasız tüydü mü?
NOT 4: Gaziemir’de pazar günü yapılacak mahalle delege seçimlerinde muhalif bazı isimlerin tedbirli olarak disipline sevkedildikleri ve bu nedenle oy kullanamayacakları belirtiliyor. Bu da yeni bir formül...
NOT 5: Buca’da eğitim alanı olarak işaretlenen bir yer konut alanına dönüşmüş. Bakalım altından kim çıkacak.
YENİGÜN 20 - 11 - 2009
AKP bu sürece katılmıyor. Siyasi çerçevede doğru bir karar da... Gerçi AKP böyle süreçlerin içinde olmadığını daha önceki tavrından da göstermişti.Aziz Kocaoğlu’nun Bornova Belediye Başkanlığı’ndan ayrılması nedeniyle Sırrı Aydoğan’ı seçim sürecine müdahil olmamıştı AKP.
Çok yakın bir örnek de Buca’da yaşandı. Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı’ya karşı hareket eden meclis üyelerinden üçü AKP Buca İlçe Başkanı Mehmet Girgin’e gidip projelerini açıkladılar. Muhalif meclis üyeleri ve AKP güvensizlik önerisi verecek Ercan Tatı düşürülecek yerine yine CHP’den bir başka isim belediye başkanı olacak.
AKP ilçe başkanı bu öneriyi geriye çevirdi ve Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı’yı arayarak bilgilendirdi. Buca Belediye Başkanı’nı hayretler içerisinde yakın dostlarıyla paylaştığı bu gelişme, Buca CHP’de işlerin ne boyuta gittiğini açıkça gösteren bir durum.
Dolayısıyla AKP, “Bu süreçler CHP’nin iç işleridir. Biz karışmayız” diyerek aradan sıyrılıyor.
Tabii Buca’da yaşanan bu gelişmeye CHP İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun nasıl bakacağı ayrı bir soru işareti. Gerek siyasi etik gerekse parti etiği böyle garip bir tezgahı kaldırmaz bana göre...
Kocaoğlu’nun il başkanı Rıfat Nalbantoğlu ile birlikte Çiğli Belediyesi Meclis Üyeleri ile yaptığı toplantıdan da sonuç alınamadı. Zaten işe Kocaoğlu karışınca 7 olan aday sayısı 13’e yükseldi. CHP’de önemli bir gelenektir bu. Herkes her yere adaydır.
NOT 1: Bornova Yolu üzerinde bir araziye “Yükseliş Yurdu yapılacak” şeklinde bir söylenti var. Söylentinin merkezindeki isim ile görüşmediğim için netleştiremedim. Bu not okunduktan sonra benim yerime birileri netleştirir sanırım.
NOT 2: Belediye bürokratlarından bazılarının İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ile senli benli konuşmaları insanı şaşırtıyor.
NOT 3: Bu metrodan ne haber? Bitiyor mu yoksa bu firma da sessiz sedasız tüydü mü?
NOT 4: Gaziemir’de pazar günü yapılacak mahalle delege seçimlerinde muhalif bazı isimlerin tedbirli olarak disipline sevkedildikleri ve bu nedenle oy kullanamayacakları belirtiliyor. Bu da yeni bir formül...
NOT 5: Buca’da eğitim alanı olarak işaretlenen bir yer konut alanına dönüşmüş. Bakalım altından kim çıkacak.
YENİGÜN 20 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
18 Kasım 2009 Çarşamba
Karşıyaka’da bir yemek
Ensari Bulut’un cenazesi sonrası, Önder Sav ve MYK üyeleri için bir akşamüstü yemeği verildi, Karşıyaka’da. Ankara uçağı 20.50 olunca aradaki 3 saat yemek masasında geçirildi.
İşte bu yemekten notlar:
1 – Bir taraftan Çiğli’de yeni belediye başkanı seçmek, diğer taraftan kongre süreci. Yemek salonu aslında büyük bir kulis merkezi gibiydi. İzmirli CHP’lileri ABD’ye gönderip lobi faaliyetlerine katkıda bulunmalarını sağlasak, kısa sürede Ermeni lobisi, Rum lobisi, Musevi lobisi çöker. Buna karşılık farklı görüşleri savunan 3-4 tane Türk lobisi ortaya çıkar.
2 – Genel Sekreter Önder Sav ile fotoğraf çektirmek isteyenlerin sayısı hayli fazlaydı. Bir ara foto-kuyruk bile oluştu. Fotoğraf çektirmeyen belediye başkanlarının listesi bende... Bir de her şeyi iyi gözlediği için Önder Sav biliyordur listeyi.
3 - Karşıyaka Belediye Başkanı Yardımcısı Hüseyin Çalışkan’ın, Genel Sekreter Önder Sav ile muhabbeti görülmeye değerdi. Enteresan!!! Yemeğin ev sahibi Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’ın kibarlığı ise bir gün öldürecek beni.
4 – Protokol masası sürekli yer değiştirdi. Biri birinin yanında diğeri bir başka yerde... Kimse yerinde oturmuyordu.
5 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’na kapalı yerlerde sigara içtiği gerekçesiyle ceza kesilebilirdi. Ancak devreye Kocaoğlu girdi ve Büyükşehir Belediye Başkanı olarak izin verdi. Kocaoğlu’nun Nalbantoğlu’na desteği gözlerimi yaşarttı. İl başkanını öbür tarafa erken göndermek istiyor sanırım.
6 – İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam yemeği ilk ve tek terk edendi. Diğerleri genel sekreteri havaalanına kadar götürüp uğurladılar.
7 – Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm, “Süleyman bize karşı yazı yazıyor” diye şikayet ettiği Önder Sav’dan cevabını aldı: “Süleyman objektif yazar. Yanlış yapmayın, yazmasın.”
8 – Nalbantoğlu beni görünce, “Yemeği terk etmek için yeterli gerekçem oluştu” dedi. Ancak tabii ki terk etmedi. Bir il başkanı olarak genel sekreterin yemeğini terk etmenin dayanılmaz ağırlığı altında ezilmek istememesi son derece normal.
9 – O kadar insan arasında selamlaşmadığım iki kişi oldu. Biri Karabağlar Milletvekili Abdürrezzak Erten, diğeri ise Çin’deki fıstıklı resmini yayınladığım Karabağlar İlçe Başkanı Birol Ağırbaş.
10 – Çok eleştirdiğim İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ile birkaç kez karşılaştım: Aramızdaki diyaloglardan bazı örnekler:
Aziz Kocağlu: Oooo Süleyman Bey... Farketmedim seni. Çiğli masasında görünce, Çiğli delegasyonundan sandım.
Süleyman Gençel: Bazı belediye başkanlarını severim. Ensari de öyleydi. Burada oturmamın nedeni yeni belediye başkanının belirlenmesindeki süreci görmek...
Aziz Kocaoğlu: (Balık reyonunun önünde dil balığını işaret ederek) Süleyman Bey’in en sevdiği balık bu sanırım.
Süleyman Gençel: Dil balığını göstererek dilimin uzun olduğunu mu söylemek istiyorsunuz. Ben kolhozu tercih ederim. Ancak siz Tokatlılar pek bilmezsiniz.
Aziz Kocaoğlu: Rakı mı içiyorsun? Çok klasik bir içki... Bence şarap iç. Rakı seni bozar.
Süleyman Gençel: Ben rakıdan memnunum. Neden bozsun ki? Beni bazı belediye başkanları bozuyor.
YENİGÜN 18 - 11 - 2009
İşte bu yemekten notlar:
1 – Bir taraftan Çiğli’de yeni belediye başkanı seçmek, diğer taraftan kongre süreci. Yemek salonu aslında büyük bir kulis merkezi gibiydi. İzmirli CHP’lileri ABD’ye gönderip lobi faaliyetlerine katkıda bulunmalarını sağlasak, kısa sürede Ermeni lobisi, Rum lobisi, Musevi lobisi çöker. Buna karşılık farklı görüşleri savunan 3-4 tane Türk lobisi ortaya çıkar.
2 – Genel Sekreter Önder Sav ile fotoğraf çektirmek isteyenlerin sayısı hayli fazlaydı. Bir ara foto-kuyruk bile oluştu. Fotoğraf çektirmeyen belediye başkanlarının listesi bende... Bir de her şeyi iyi gözlediği için Önder Sav biliyordur listeyi.
3 - Karşıyaka Belediye Başkanı Yardımcısı Hüseyin Çalışkan’ın, Genel Sekreter Önder Sav ile muhabbeti görülmeye değerdi. Enteresan!!! Yemeğin ev sahibi Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’ın kibarlığı ise bir gün öldürecek beni.
4 – Protokol masası sürekli yer değiştirdi. Biri birinin yanında diğeri bir başka yerde... Kimse yerinde oturmuyordu.
5 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’na kapalı yerlerde sigara içtiği gerekçesiyle ceza kesilebilirdi. Ancak devreye Kocaoğlu girdi ve Büyükşehir Belediye Başkanı olarak izin verdi. Kocaoğlu’nun Nalbantoğlu’na desteği gözlerimi yaşarttı. İl başkanını öbür tarafa erken göndermek istiyor sanırım.
6 – İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam yemeği ilk ve tek terk edendi. Diğerleri genel sekreteri havaalanına kadar götürüp uğurladılar.
7 – Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm, “Süleyman bize karşı yazı yazıyor” diye şikayet ettiği Önder Sav’dan cevabını aldı: “Süleyman objektif yazar. Yanlış yapmayın, yazmasın.”
8 – Nalbantoğlu beni görünce, “Yemeği terk etmek için yeterli gerekçem oluştu” dedi. Ancak tabii ki terk etmedi. Bir il başkanı olarak genel sekreterin yemeğini terk etmenin dayanılmaz ağırlığı altında ezilmek istememesi son derece normal.
9 – O kadar insan arasında selamlaşmadığım iki kişi oldu. Biri Karabağlar Milletvekili Abdürrezzak Erten, diğeri ise Çin’deki fıstıklı resmini yayınladığım Karabağlar İlçe Başkanı Birol Ağırbaş.
10 – Çok eleştirdiğim İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ile birkaç kez karşılaştım: Aramızdaki diyaloglardan bazı örnekler:
Aziz Kocağlu: Oooo Süleyman Bey... Farketmedim seni. Çiğli masasında görünce, Çiğli delegasyonundan sandım.
Süleyman Gençel: Bazı belediye başkanlarını severim. Ensari de öyleydi. Burada oturmamın nedeni yeni belediye başkanının belirlenmesindeki süreci görmek...
Aziz Kocaoğlu: (Balık reyonunun önünde dil balığını işaret ederek) Süleyman Bey’in en sevdiği balık bu sanırım.
Süleyman Gençel: Dil balığını göstererek dilimin uzun olduğunu mu söylemek istiyorsunuz. Ben kolhozu tercih ederim. Ancak siz Tokatlılar pek bilmezsiniz.
Aziz Kocaoğlu: Rakı mı içiyorsun? Çok klasik bir içki... Bence şarap iç. Rakı seni bozar.
Süleyman Gençel: Ben rakıdan memnunum. Neden bozsun ki? Beni bazı belediye başkanları bozuyor.
YENİGÜN 18 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
16 Kasım 2009 Pazartesi
Yatırımcı perişan: Varan 2
Nereye elimizi atsak dökülüyor” derler ya… Bizimki de o durum… Nivent Kurtuluş’un Kemalpaşa’da sağlık turizmi üzerine yapmak istediği yatırımda Kocaoğlu ve ekibine nasıl çarptığını bir önceki yazımda dile getirmiştim. Buna benzer bir serzeniş yazıyı okuyan Selim Amato’dan geldi.
Amato’nun Menderes’te kurulmak istenen 30 milyon dolarlık sağlık yatırımı da İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne takılmış.
Valiliğin konu ile ilgili sorusuna ise Genel Sekreter Yardımcısı Ali Rıza Gülerman imzalı bir yazı ile yanıt veren İzmir Büyükşehir Belediyesi, şu tespitte bulunmuş:
“Gerek ilgili yasa ve yönetmelikler gerekse söz konusu plan notları uyarınca üst ölçekli plan kararlarına aykırı olarak alt ölçekli ve parsel ölçeğinde 25000 ölçekli plan değişikliğine ilişkin taleplerin değerlendirilmeyeceği göz önüne alınarak söz konusu talep Büyükşehir Meclisi tarafından uygun bulunmamıştır. Ayrıca mevzi olarak kullanım kararları değişikliklerinin çevresel talepleri de doğuracağı bu şekilde devam eden süreçlerin tarımsal alanların bütünlüğünü ve 25000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Plan ilkelerini de bozacağı gözetilmiştir.”
Kısacası “Eğer biz buraya izin verirsek, başka talepler de gelebilir” diyor büyükşehir. Demek ki turizm amaçlı gelir getirecek sağlık yatırımlarına gerek yok. Bunlardan 10-15 tane gelir ise ne yapacağız değil mi? Üstelik büyükşehirin 25000’lik planları hafta sonu çalakalem hazırladığı, ilçe belediyelerinin de bu planlara tepki koyduğu, hatta bazılarının konuyu yargıya taşımayı düşündükleri de dikkatten kaçmamalı.
İyi de bu yatırıma izin verilmiyor ise, aniden yeşil alan statüsünden çıkarılıp, orta ölçekli imara açılan ve bu nedenle mahkemelere düşen Buca’daki Giraud arazisi, başkaları için emsal teşkil etmeyecek mi?
Karabağlar’daki metropolitan aktivite merkezi bir başka emsal değil mi? Bu aktivite merkezinin Karabağlar Belediyesi Meclisi’nden geçmesi için yeni bir hazırlık olduğuna dair duyumlar alıyorum. Karabağlar işi zor hatta imkansız... Kocaoğlu, “Büyük başkan burayı istiyor” şeklinde sağda solda konuşanlara da bir zahmet dikkat etsin lütfen.
Selim Amato, aylardır peşinden koşturduğu ancak sonuç alamadığı için gülünç bulduğu bu süreci şu cümlelerle bitiriyor: “Bu saatten sonra izin verseler ne olacak? Belediye bu işe gönülsüz ise sürekli sorun yaşayacağız. Yaklaşık 500 dönümlük bu alana armut dikeceğim.”
Bence iyi fikir… Selim Amato yetiştireceği armutların en iyilerini Sayın Kocaoğlu’na göndermeyi de unutmasın?
NOT: 2004 yerel seçimleri öncesi aday belirlenmesi sürecinde o zamanlar genel yayın yönetmeni olarak çalıştığım Haber Ekspres gazetesindeki odamda 3-4 saat vakit geçirir, “Abicim, acaba beni Çiğli’den aday gösterecekler mi?” derdi. Ve o günlerden birinde Piriştina’nın her zaman olduğu gibi haber vermeden gazeteye yaptığı ziyarette ilk kez dönemin büyükşehir belediye başkanı ile tanışmış, “Abicim, abicim” diyerek 1.5 saat kendisini anlatmıştı, … Maalesef, Piriştina gibi ağabeycim Ensari de yok artık. Ne diyelim, huzur içinde yatsın.
YENİGÜN 16 - 11 - 2009
Amato’nun Menderes’te kurulmak istenen 30 milyon dolarlık sağlık yatırımı da İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne takılmış.
Valiliğin konu ile ilgili sorusuna ise Genel Sekreter Yardımcısı Ali Rıza Gülerman imzalı bir yazı ile yanıt veren İzmir Büyükşehir Belediyesi, şu tespitte bulunmuş:
“Gerek ilgili yasa ve yönetmelikler gerekse söz konusu plan notları uyarınca üst ölçekli plan kararlarına aykırı olarak alt ölçekli ve parsel ölçeğinde 25000 ölçekli plan değişikliğine ilişkin taleplerin değerlendirilmeyeceği göz önüne alınarak söz konusu talep Büyükşehir Meclisi tarafından uygun bulunmamıştır. Ayrıca mevzi olarak kullanım kararları değişikliklerinin çevresel talepleri de doğuracağı bu şekilde devam eden süreçlerin tarımsal alanların bütünlüğünü ve 25000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Plan ilkelerini de bozacağı gözetilmiştir.”
Kısacası “Eğer biz buraya izin verirsek, başka talepler de gelebilir” diyor büyükşehir. Demek ki turizm amaçlı gelir getirecek sağlık yatırımlarına gerek yok. Bunlardan 10-15 tane gelir ise ne yapacağız değil mi? Üstelik büyükşehirin 25000’lik planları hafta sonu çalakalem hazırladığı, ilçe belediyelerinin de bu planlara tepki koyduğu, hatta bazılarının konuyu yargıya taşımayı düşündükleri de dikkatten kaçmamalı.
İyi de bu yatırıma izin verilmiyor ise, aniden yeşil alan statüsünden çıkarılıp, orta ölçekli imara açılan ve bu nedenle mahkemelere düşen Buca’daki Giraud arazisi, başkaları için emsal teşkil etmeyecek mi?
Karabağlar’daki metropolitan aktivite merkezi bir başka emsal değil mi? Bu aktivite merkezinin Karabağlar Belediyesi Meclisi’nden geçmesi için yeni bir hazırlık olduğuna dair duyumlar alıyorum. Karabağlar işi zor hatta imkansız... Kocaoğlu, “Büyük başkan burayı istiyor” şeklinde sağda solda konuşanlara da bir zahmet dikkat etsin lütfen.
Selim Amato, aylardır peşinden koşturduğu ancak sonuç alamadığı için gülünç bulduğu bu süreci şu cümlelerle bitiriyor: “Bu saatten sonra izin verseler ne olacak? Belediye bu işe gönülsüz ise sürekli sorun yaşayacağız. Yaklaşık 500 dönümlük bu alana armut dikeceğim.”
Bence iyi fikir… Selim Amato yetiştireceği armutların en iyilerini Sayın Kocaoğlu’na göndermeyi de unutmasın?
NOT: 2004 yerel seçimleri öncesi aday belirlenmesi sürecinde o zamanlar genel yayın yönetmeni olarak çalıştığım Haber Ekspres gazetesindeki odamda 3-4 saat vakit geçirir, “Abicim, acaba beni Çiğli’den aday gösterecekler mi?” derdi. Ve o günlerden birinde Piriştina’nın her zaman olduğu gibi haber vermeden gazeteye yaptığı ziyarette ilk kez dönemin büyükşehir belediye başkanı ile tanışmış, “Abicim, abicim” diyerek 1.5 saat kendisini anlatmıştı, … Maalesef, Piriştina gibi ağabeycim Ensari de yok artık. Ne diyelim, huzur içinde yatsın.
YENİGÜN 16 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
13 Kasım 2009 Cuma
Yatırıma engel
Nivent Kurtuluş bir yatırımcı… Kemalpaşa’daki arazisinde sağlık turizmi için yatırım kararı almış. Bölgede yurtdışı bağlantılı hastaların da bakılacağı huzurevi ve geriatri merkezi kurarak bölgeye hareket getirmeyi ve tabii para kazanmayı amaçlamış.
Yapacağı yatırım için Ankara’dan tüm izinleri almış. Turizm Bakanlığı’ndan turizm yatırım belgesi, Başbakanlık’tan teşvik belgesi, Tarım, Çevre ve Orman Bakanlığı ile DSİ’den “Bu yatırımın yapılmasında sakınca yoktur” belgeleri…
Bayındırlık Bakanlığı tarafından hazırlanan İzmir’in 100.000’lik imar planı notlarına bu yatırımın uygun olduğunu da ekletmiş.
İşin rengi İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne gelince değişmiş. Belediye hem Bayındırlık Bakanlığı’nın 100 binlik planlarına itiraz etmiş hem de hazırladığı 25 binlik planlarda 100 binlik planların plan notlarını eklememiş.
Dolayısıyla büyükşehirde bir iki kalem oynatma ile Nivent Kurtuluş’un yatırımı kaçak konuma düşürülmüş.
İşin imar noktası, yasal süreci bir yana, “kente yatırım gelmiyor” diyenlerin gelen yatırımlara neden taş koyduklarını anlamakta zorlanıyorum.
Nivent Kurtuluş da şaşkın. Özellikle Giraud Ailesi’nin Buca’daki yeşil alanına orta yoğunlukta imar hakkı verilmesinden sonra… Bir yanda yatırım talebinde bulunanlara konulan tavır, diğer tarafta ortada bir talep yokken yapılan imar değişikliği. Gerçi biz böyle bir talebin olmadığını biliyoruz, Belki de gizlice Giraud Ailesi’nin böyle bir talebi olmuştur.
Ve eğer bu yatırım için bir iki bürokratın kafasında, “Bu kadın Ankara’da tüm işlerini bitirince, olayın çözüleceğini zannediyor. Orada dağıttıklarını burada dağıtsa idi başına bunlar gelmezdi” şeklinde bir düşünce belirdi ise hiç hoş değil.
Ben gerçekten İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ne yaptığını anlamış değilim. Belki günün birinde belediyenin içinden hem de bu ilişki ağlarını bilen birileri, Aziz Kocaoğlu’nun ne yapmak istediğini ayrıntılı bir şekilde anlatır da aydınlanırız.
NOT 1: Konak ve Çiğli’ye atanan kayyum heyetleri CHP Genel Başkanı’nın İzmir’e verdiği önemli mesajları da içeriyor. 1 – Ekip sadece Karabağlar ve Gaziemir’de hareket edebilir. Gaziemir’de bile şüphe büyük. 2 – Ekip dışında kalanlar ortak bir noktada hareket etmek zorundalar. Bu birliktelik olmaz ise sonuçlarına siz katlanırsınız. 3 – Her şey benim hakimiyetimdedir. Benden habersiz hareket etmeyin. Altınızdaki koltuklara da çok güvenmeyin. Nasıl verdiysem, o şekilde alırım.
NOT 2: Jeotermal A,Ş, konusunda ben sadece gazetecilik görevimi yerine getirdim. Yine de bu konu hakkında e-mail yolu ile teşekkür eden herkese ben teşekkür ederim. Elde belge olmasaydı , her şey havada kalırdı ve bir sonuca ulaşamazdı.
NOT 3: Balık Hali’nde gelişmeler oluyor. Merak etmeyin.
YENİGÜN 13 - 11 - 2009
Yapacağı yatırım için Ankara’dan tüm izinleri almış. Turizm Bakanlığı’ndan turizm yatırım belgesi, Başbakanlık’tan teşvik belgesi, Tarım, Çevre ve Orman Bakanlığı ile DSİ’den “Bu yatırımın yapılmasında sakınca yoktur” belgeleri…
Bayındırlık Bakanlığı tarafından hazırlanan İzmir’in 100.000’lik imar planı notlarına bu yatırımın uygun olduğunu da ekletmiş.
İşin rengi İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne gelince değişmiş. Belediye hem Bayındırlık Bakanlığı’nın 100 binlik planlarına itiraz etmiş hem de hazırladığı 25 binlik planlarda 100 binlik planların plan notlarını eklememiş.
Dolayısıyla büyükşehirde bir iki kalem oynatma ile Nivent Kurtuluş’un yatırımı kaçak konuma düşürülmüş.
İşin imar noktası, yasal süreci bir yana, “kente yatırım gelmiyor” diyenlerin gelen yatırımlara neden taş koyduklarını anlamakta zorlanıyorum.
Nivent Kurtuluş da şaşkın. Özellikle Giraud Ailesi’nin Buca’daki yeşil alanına orta yoğunlukta imar hakkı verilmesinden sonra… Bir yanda yatırım talebinde bulunanlara konulan tavır, diğer tarafta ortada bir talep yokken yapılan imar değişikliği. Gerçi biz böyle bir talebin olmadığını biliyoruz, Belki de gizlice Giraud Ailesi’nin böyle bir talebi olmuştur.
Ve eğer bu yatırım için bir iki bürokratın kafasında, “Bu kadın Ankara’da tüm işlerini bitirince, olayın çözüleceğini zannediyor. Orada dağıttıklarını burada dağıtsa idi başına bunlar gelmezdi” şeklinde bir düşünce belirdi ise hiç hoş değil.
Ben gerçekten İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ne yaptığını anlamış değilim. Belki günün birinde belediyenin içinden hem de bu ilişki ağlarını bilen birileri, Aziz Kocaoğlu’nun ne yapmak istediğini ayrıntılı bir şekilde anlatır da aydınlanırız.
NOT 1: Konak ve Çiğli’ye atanan kayyum heyetleri CHP Genel Başkanı’nın İzmir’e verdiği önemli mesajları da içeriyor. 1 – Ekip sadece Karabağlar ve Gaziemir’de hareket edebilir. Gaziemir’de bile şüphe büyük. 2 – Ekip dışında kalanlar ortak bir noktada hareket etmek zorundalar. Bu birliktelik olmaz ise sonuçlarına siz katlanırsınız. 3 – Her şey benim hakimiyetimdedir. Benden habersiz hareket etmeyin. Altınızdaki koltuklara da çok güvenmeyin. Nasıl verdiysem, o şekilde alırım.
NOT 2: Jeotermal A,Ş, konusunda ben sadece gazetecilik görevimi yerine getirdim. Yine de bu konu hakkında e-mail yolu ile teşekkür eden herkese ben teşekkür ederim. Elde belge olmasaydı , her şey havada kalırdı ve bir sonuca ulaşamazdı.
NOT 3: Balık Hali’nde gelişmeler oluyor. Merak etmeyin.
YENİGÜN 13 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
11 Kasım 2009 Çarşamba
Genel kurulda adım
Jeotermal A.Ş. Genel Kurul toplantısı önceki gün yapıldı ve her zaman olduğu gibi kavga gürültü içerisinde geçti. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, canhıraş şekilde desteklediği Jeotermal A.Ş. Genel Müdürü Ali İçhedef’in medyaya yansıyan 17 saatlik kaydı sonrası geri çekilmek zorunda kaldı ve Vali Kıraç ile İçhedef’in görevden alınması için mutabakata vardı.
Toplantıda her zamanki gibi sinirli halleriyle dikkat çeken Kocaoğlu, İçhedef’in kaydının medyaya aktarılmasında rol oynadığını düşündüğü İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Yakup Vatan’a sataştı ve gürültü koptu. Bağırış çağırışlar valiliğin koridorlarına kadar uzandı.
Yakup Vatan toplantı sonrası yakın çevresine İzmir’in kifayetsiz ellerce yönetildiğini bildiğini, ancak bugünden sonra İzmir’i yönetenlerde bir karakter sorunu olduğunu saptadığını söylediği ileri sürüldü. Genel sekreterin, kavgaya dönüşen tartışmanın uzaması ile birlikte valinin de hareketlendiğini gördüğünü bundan dolayı olayı daha ileri götürmediği de gelen bilgiler arasında.
Yakup Vatan’a şu soruyu açıkça sordum:
“Jeotermal konusunda size yönelik suçlamalar var. Aslında bu kuyuları özellikle de Seferihisar kuyusunu Çalık Grubu’na pazarlamak istiyormuşsunuz. Jeotermal A.Ş. Genel Müdürü Ali İçhedef bunun farkındaymış ve sizi durdurmak için elinden geleni yapıyormuş. Siz de İçhedef’i görevden aldırmak için bu kaydı basına sızdırmışsınız.”
Vatan’ın yanıtı çok açıktı:
“Seferihisar jeotermal kuyusu Jeotermal A.Ş.’ye devredildi. Şirket kanunen sadece yerel yönetimlerle anlaşma yapabilir. Özel bir şirket ile anlaşması ve üretimi bir başka şirkete devretmesi mümkün değildir. Üstelik burada benim sadece bir oyum var. Hakkımda ortaya konan bu iddialar asılsızdır. Nereden ve nasıl çıkarıyorlar anlamakta zorlanıyorum.”
Bazı köşe yazarı arkadaşlar yıllardır sürdürdükleri kış uykularından uyanamayıp “İzmir’in tepesinde bir sorun yok” demeye devam etsinler. Benim işime de geliyor açıkçası.
İçhedef’in başarısız bir genel müdür olduğuna inananların jeotermalin kurtulması çerçevesinde atılan adımlardan mutlu oldukları açık. Ancak Ali İçhedef’i destekleyenlere de müjdeli bir haberim var. Önümüzdeki günlerde Jeotermal A.Ş. Genel Müdürlüğü’nden alınacak olan İçhedef, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bir kurumuna yönetici olarak getirilecek.
Kurumun hangisi olduğunu bilemem. Belki vekaleten genel sekreter bile yapar. Ancak İçhedef’in binlerce kişinin çalıştığı bir kurumda jeotermalde olduğu gibi kayıt yapmaya başlaması halinde yüzlerce CD üretebileceğini hesaplarsak, bundan sonra büyükşehir koridorlarında dolaşırken dikkatli olmak gerekecek. Benim konuşmalarımı kayıt altına alamazlar. Çünkü o binaya sık gitmiyorum. Gidenler düşünsün.
NOT: “Yatırım gelmiyor, İzmir unutuldu” diyorlar, yatırımı getirenlere pek iyi göz ile de bakmıyorlar. Kemalpaşa’da sağlık turizmi için yatırım yapan Huzur Vadisi sahibi Nivent Kurtuluş’un başına gelenler de buna benzer bir durum. Bir taraftan Giraud Ailesi’e ait kentin göbeğindeki yeşil alanı orta yoğunlukta imara açıyorsun, diğer yanda Kemalpaşa’nın dağındaki bir tesise, “yeşili korumadı” diye kilit vuruyorsun. Çok ilginç. Ancak asıl ilginçlik, bir üst düzey büyükşehir bürokratının Nivent Kurtuluş’un gözünün içine bakarak bir başka bayan büyükşehir üst düzey bürokratı için, “Sizin tavrınızı, ilişkilerinizi, paranızı kıskandığı için yatırımınıza taş koyuyordur” tespitini yapması… Ya da yine bir üst düzey büyükşehir bürokratının Kurtuluş’a, “Neden uğraşıyorsunuz. Nasılsa 1.5 yıl içinde bize açtığınız davayı kazanacaksınız. Sonra yaparsınız” demesi. Pes doğrusu. Konunun geniş açılımı bir sonraki yazıda…
YENİGÜN 11 - 11 - 2009
Toplantıda her zamanki gibi sinirli halleriyle dikkat çeken Kocaoğlu, İçhedef’in kaydının medyaya aktarılmasında rol oynadığını düşündüğü İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Yakup Vatan’a sataştı ve gürültü koptu. Bağırış çağırışlar valiliğin koridorlarına kadar uzandı.
Yakup Vatan toplantı sonrası yakın çevresine İzmir’in kifayetsiz ellerce yönetildiğini bildiğini, ancak bugünden sonra İzmir’i yönetenlerde bir karakter sorunu olduğunu saptadığını söylediği ileri sürüldü. Genel sekreterin, kavgaya dönüşen tartışmanın uzaması ile birlikte valinin de hareketlendiğini gördüğünü bundan dolayı olayı daha ileri götürmediği de gelen bilgiler arasında.
Yakup Vatan’a şu soruyu açıkça sordum:
“Jeotermal konusunda size yönelik suçlamalar var. Aslında bu kuyuları özellikle de Seferihisar kuyusunu Çalık Grubu’na pazarlamak istiyormuşsunuz. Jeotermal A.Ş. Genel Müdürü Ali İçhedef bunun farkındaymış ve sizi durdurmak için elinden geleni yapıyormuş. Siz de İçhedef’i görevden aldırmak için bu kaydı basına sızdırmışsınız.”
Vatan’ın yanıtı çok açıktı:
“Seferihisar jeotermal kuyusu Jeotermal A.Ş.’ye devredildi. Şirket kanunen sadece yerel yönetimlerle anlaşma yapabilir. Özel bir şirket ile anlaşması ve üretimi bir başka şirkete devretmesi mümkün değildir. Üstelik burada benim sadece bir oyum var. Hakkımda ortaya konan bu iddialar asılsızdır. Nereden ve nasıl çıkarıyorlar anlamakta zorlanıyorum.”
Bazı köşe yazarı arkadaşlar yıllardır sürdürdükleri kış uykularından uyanamayıp “İzmir’in tepesinde bir sorun yok” demeye devam etsinler. Benim işime de geliyor açıkçası.
İçhedef’in başarısız bir genel müdür olduğuna inananların jeotermalin kurtulması çerçevesinde atılan adımlardan mutlu oldukları açık. Ancak Ali İçhedef’i destekleyenlere de müjdeli bir haberim var. Önümüzdeki günlerde Jeotermal A.Ş. Genel Müdürlüğü’nden alınacak olan İçhedef, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bir kurumuna yönetici olarak getirilecek.
Kurumun hangisi olduğunu bilemem. Belki vekaleten genel sekreter bile yapar. Ancak İçhedef’in binlerce kişinin çalıştığı bir kurumda jeotermalde olduğu gibi kayıt yapmaya başlaması halinde yüzlerce CD üretebileceğini hesaplarsak, bundan sonra büyükşehir koridorlarında dolaşırken dikkatli olmak gerekecek. Benim konuşmalarımı kayıt altına alamazlar. Çünkü o binaya sık gitmiyorum. Gidenler düşünsün.
NOT: “Yatırım gelmiyor, İzmir unutuldu” diyorlar, yatırımı getirenlere pek iyi göz ile de bakmıyorlar. Kemalpaşa’da sağlık turizmi için yatırım yapan Huzur Vadisi sahibi Nivent Kurtuluş’un başına gelenler de buna benzer bir durum. Bir taraftan Giraud Ailesi’e ait kentin göbeğindeki yeşil alanı orta yoğunlukta imara açıyorsun, diğer yanda Kemalpaşa’nın dağındaki bir tesise, “yeşili korumadı” diye kilit vuruyorsun. Çok ilginç. Ancak asıl ilginçlik, bir üst düzey büyükşehir bürokratının Nivent Kurtuluş’un gözünün içine bakarak bir başka bayan büyükşehir üst düzey bürokratı için, “Sizin tavrınızı, ilişkilerinizi, paranızı kıskandığı için yatırımınıza taş koyuyordur” tespitini yapması… Ya da yine bir üst düzey büyükşehir bürokratının Kurtuluş’a, “Neden uğraşıyorsunuz. Nasılsa 1.5 yıl içinde bize açtığınız davayı kazanacaksınız. Sonra yaparsınız” demesi. Pes doğrusu. Konunun geniş açılımı bir sonraki yazıda…
YENİGÜN 11 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
9 Kasım 2009 Pazartesi
Konak sil baştan
CHP’de işler gerçekten karıştı. Deniz Baykal’ın düğmeye basmasıyla başlayan gelişme önemli. Baykal’ın yeni üye yazımlarına karşı ekipte bir tepki var. Bu da son derece normal… Ekip kendi üyelerini bir ay önce yazıp genel sekreter vasıtasıyla geçirmiş, Karabağlar ve Gaziemir dışında Konak, Buca, Güzelbahçe, Çiğli, Bornova ve hatta Çiğli’de etkinlik kurup tüm İzmir’i kendisine bağlamayı planlıyordu. Ancak Baykal duruma müdahale edince, “Bu yeni kayıtlar naylon” denilmeye başlandı. Yeni geçen üyeler naylon ise bundan bir ay önce yapılanlar ne? Plastik üye mi? Listeler askıya çıkarıldıktan sonra yapılan itirazların tamamı ilçe yönetimlerince neden reddedildi? Her şey normal miydi?
Gerginlik artacağa benziyor. Deniz Baykal’ın bu sistem içerisinde nasıl davranacağı, kimlerle yol devam edeceği de ayrı soru işareti.İzmir’de yaşanan sıkıntılar nedeniyle kongre sürecinde bir sarkmanın yaşanacağı kaçınılmaz. Konak’ta 5 kişilik kayyumun yarın atanacağını, Çiğli’de sorunun devam ettiğini, Buca, Bayraklı, Bornova ve Konak’ta üye kayıtları konusunda sorunların yaşandığını dikkat aldığımızda bu aksamanın normal karşılanacağı da çok açık.Konak’ta daha önce ilçe yönetimi tarafından iptal edilen itirazların yok sayılarak yeni kayyum heyeti tarafından yeniden değerlendirilecek olması, operasyonun ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
***
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı kurumlarda sorunların yaşandığı açık… Bu kurumlardan biri de İZELMAN… Daha doğrusu İZELMAN’a bağlı olan kreşler. Toplam okul öncesi 2000 çocuğun bulunduğu İZELMAN kreşleri üzerine gelen ihbarların sayısı hayli yüksek. Bazılarına kesin belgelere dayanmadığı için bu yazımda değinmeyeceğim.
Kentin farklı semtlerinde bulunan kreşlerde çalışanların büyük kısmının torpilli oldukları çok açık… Kreşlerde çalışanların isimleri tek tek döküldüğünde bazı siyasilerin, büyükşehir bürokratlarının eşleri, kızlarının olduğu açık ve net görülüyor. Hal böyle olunca da, “Bu insanlarda eğitimci formasyonu var mı?” sorusu gündeme geliyor. Kreşlerden sorumlu Özlem Bulsu’nun makam otosunun şoförünün büyükşehir belediyesi şirketler koordinatörü Nail Yavuz’un damadı olması bile bize bu konuda yorum yapma hakkı tanıyor.
kreşlerdeki çocuklara davranış biçimlerinin çocukların anne babalarının büyükşehirdeki pozisyonlarına göre değerlendirilmesi de bir başka soru işareti olarak karşımıza çıkıyor. Müdür ya da şef isen çocuğuna ayrı tavır, normal memur isen ayrı tavır. Sosyal demokrat bir belediyeye yakışır bir uygulama!
NOT : Jeotermal A.Ş.’nin yönetim kurulu bugün yapılıyor. Oradan çıkacak kararların yorumlarını daha sonra yapacağız. Belki yeni bir masa yumruklama, devirme operasyonu yaşayabiliriz. Genel eğilimin ne olduğunu saptamak zor değil. Önceki gece trafik kazası geçiren İl Genel Meclisi Başkanı Serdar Değirmenci’nin de jeotermal şirketinin yönetimi konusunda kafasının karışık olduğu bir başka gerçek.NOT 2: “CHP Güzelbahçe’de çatlak var” tespitime katılanların sayısı hayli yüksek. Ancak Güzelbahçelilerin büyük bölümü bunun küçük bir çatlak değil, ciddi bir fay kırığı konumuna dönüştüğü noktasında hemfikir.
YENİGÜN 09 - 11 - 2009
Gerginlik artacağa benziyor. Deniz Baykal’ın bu sistem içerisinde nasıl davranacağı, kimlerle yol devam edeceği de ayrı soru işareti.İzmir’de yaşanan sıkıntılar nedeniyle kongre sürecinde bir sarkmanın yaşanacağı kaçınılmaz. Konak’ta 5 kişilik kayyumun yarın atanacağını, Çiğli’de sorunun devam ettiğini, Buca, Bayraklı, Bornova ve Konak’ta üye kayıtları konusunda sorunların yaşandığını dikkat aldığımızda bu aksamanın normal karşılanacağı da çok açık.Konak’ta daha önce ilçe yönetimi tarafından iptal edilen itirazların yok sayılarak yeni kayyum heyeti tarafından yeniden değerlendirilecek olması, operasyonun ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
***
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı kurumlarda sorunların yaşandığı açık… Bu kurumlardan biri de İZELMAN… Daha doğrusu İZELMAN’a bağlı olan kreşler. Toplam okul öncesi 2000 çocuğun bulunduğu İZELMAN kreşleri üzerine gelen ihbarların sayısı hayli yüksek. Bazılarına kesin belgelere dayanmadığı için bu yazımda değinmeyeceğim.
Kentin farklı semtlerinde bulunan kreşlerde çalışanların büyük kısmının torpilli oldukları çok açık… Kreşlerde çalışanların isimleri tek tek döküldüğünde bazı siyasilerin, büyükşehir bürokratlarının eşleri, kızlarının olduğu açık ve net görülüyor. Hal böyle olunca da, “Bu insanlarda eğitimci formasyonu var mı?” sorusu gündeme geliyor. Kreşlerden sorumlu Özlem Bulsu’nun makam otosunun şoförünün büyükşehir belediyesi şirketler koordinatörü Nail Yavuz’un damadı olması bile bize bu konuda yorum yapma hakkı tanıyor.
kreşlerdeki çocuklara davranış biçimlerinin çocukların anne babalarının büyükşehirdeki pozisyonlarına göre değerlendirilmesi de bir başka soru işareti olarak karşımıza çıkıyor. Müdür ya da şef isen çocuğuna ayrı tavır, normal memur isen ayrı tavır. Sosyal demokrat bir belediyeye yakışır bir uygulama!
NOT : Jeotermal A.Ş.’nin yönetim kurulu bugün yapılıyor. Oradan çıkacak kararların yorumlarını daha sonra yapacağız. Belki yeni bir masa yumruklama, devirme operasyonu yaşayabiliriz. Genel eğilimin ne olduğunu saptamak zor değil. Önceki gece trafik kazası geçiren İl Genel Meclisi Başkanı Serdar Değirmenci’nin de jeotermal şirketinin yönetimi konusunda kafasının karışık olduğu bir başka gerçek.NOT 2: “CHP Güzelbahçe’de çatlak var” tespitime katılanların sayısı hayli yüksek. Ancak Güzelbahçelilerin büyük bölümü bunun küçük bir çatlak değil, ciddi bir fay kırığı konumuna dönüştüğü noktasında hemfikir.
YENİGÜN 09 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
6 Kasım 2009 Cuma
Önemli dönemeç
CHP İzmir örgütünde uzun yola çıkmak artık tehlikeli olmaya başladı. Geçtiğimiz yıllarda Alaattin Yüksel, Küba gezisi sırasında görevden alınmıştı. Önceki akşam da ekibin şefleri Karabağlar milletvekili Abdürrezzak Erten ile Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm Çin’de iken darbe yapıldı. Son günlerde takılmıştım dipten gelen dalgaya. İlk dalga kıyıya vurduğunda CHP İzmir’in büyük bölümü şaşırmıştı. Kimse sürecin böyle işleyeceğini tahmin etmiyordu. Birkaç kişi dışında… Sadece Konak ilçe yönetiminin görevden alınması değildi olay. MYK İzmir için başka bazı önemli adımlar da attı. Peki, bundan sonra ne olacak?
Yeni dalgalara hazır olun. İlçelerin bir bölümüne özellikle dikkat edin. Bazı isimlere artık alışın. Deniz Baykal’ın neden değişim için start emrini şimdi verdiğini ciddi şekilde sorgulayın. Çok önemli bir neden ile karşılaşacaksınız. İkinci ve üçüncü dalganın da kısa süre içerisinde kıyıya ulaşacağını belirterek, asıl büyük tsunaminin Karabağlar’da hayli etki yaratacağının da altını çizelim.
NOT 1: Daha önceki yazımda belirttiğim Giraud Ailesi’ne ait Buca’daki haraların konut alanına açılması yönündeki Büyükşehir kararına karşı açılan davada, bilirkişi heyetinin Büyükşehir aleyhine verdiği zehir zemberek raporu kaleme alacağımı söylemiştim. Dün Ertan Sayın olayı köşesinde irdelemiş. İleri Teknoloji Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Fatma Şenol, Prof. Dr. Cemal Arkon ile Öğr. Gör. Dr. Erkal Serim imzalı rapor nedeniyle mahkemenin vereceği karar hemen hemen belli… Tabii ilginç bir gelişme olmaz ise... Büyükşehir Belediyesi’nin bölgeyi orta yoğunlukta imara açması için mahkemeye sunduğu “Aslında bölge yeşil değildir. İki üç kel ağaç vardır” ifadeli fotoğraf ise, “avukatlık gerçekten böyle mi yapılıyor” dedirtecek cinsten. Yazık, İzmir’in en önemli yeşil alanını kel gibi gösterip imara açma çabası niye acaba Sayın Kocaoğlu? Yoksa Deniz Baykal’a bu kararınızın arkasındaki nedeni gerçekten söylediniz mi? Eğer böyle ise İzmir’de zorda çok insan var. Üstelik onlar bu kente Giraud Ailesi’nden daha çok hizmet etmişlerdir.
NOT 2: Güzelbahçe de kaynamaya başladı. CHP’de hareketin başladığı taban, son 6 aydır uygulamakta olan yapılanmaya tepkilerini göstermeye başladı. Sanırım bir değişim rüzgarı da Güzelbahçe’den esmeye başlayabilir.
NOT 3: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu dün Çin Halk Cumhuriyeti’nin Wuhan kentinden gelen heyeti makamında ağırlamış. Sayın Kocaoğlu son 4 yıldır giderek gelişen bu Çin merakı nereden geliyor? Yılda en az 3 kere Çin’e gidiyorsunuz, İzmir’e sizi ziyarete gelen Çinli heyetin haddi hesabı yok. Metro vagonları da Çin’den gelecek. Yoksa siz vakti zamanında Maocu muydunuz? Bugünlerde Mason iseniz, şimdi siz Maocu Mason mu olmuş oluyorsunuz? Daha geniş çerçevede, Alevi-Maocu-Mason olunabiliyor mu? Vallahi çok merak ettiğim için soruyorum. Olayın siyasi bir yanı yoktur.
Karabağlar İlçe Başkanı Birol Ağırbaş, yaklaşan kongreye Çin’de fıstık yiyerek hazırlanıyor.
YENİGÜN 06 - 11 - 2009
Yeni dalgalara hazır olun. İlçelerin bir bölümüne özellikle dikkat edin. Bazı isimlere artık alışın. Deniz Baykal’ın neden değişim için start emrini şimdi verdiğini ciddi şekilde sorgulayın. Çok önemli bir neden ile karşılaşacaksınız. İkinci ve üçüncü dalganın da kısa süre içerisinde kıyıya ulaşacağını belirterek, asıl büyük tsunaminin Karabağlar’da hayli etki yaratacağının da altını çizelim.
NOT 1: Daha önceki yazımda belirttiğim Giraud Ailesi’ne ait Buca’daki haraların konut alanına açılması yönündeki Büyükşehir kararına karşı açılan davada, bilirkişi heyetinin Büyükşehir aleyhine verdiği zehir zemberek raporu kaleme alacağımı söylemiştim. Dün Ertan Sayın olayı köşesinde irdelemiş. İleri Teknoloji Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Fatma Şenol, Prof. Dr. Cemal Arkon ile Öğr. Gör. Dr. Erkal Serim imzalı rapor nedeniyle mahkemenin vereceği karar hemen hemen belli… Tabii ilginç bir gelişme olmaz ise... Büyükşehir Belediyesi’nin bölgeyi orta yoğunlukta imara açması için mahkemeye sunduğu “Aslında bölge yeşil değildir. İki üç kel ağaç vardır” ifadeli fotoğraf ise, “avukatlık gerçekten böyle mi yapılıyor” dedirtecek cinsten. Yazık, İzmir’in en önemli yeşil alanını kel gibi gösterip imara açma çabası niye acaba Sayın Kocaoğlu? Yoksa Deniz Baykal’a bu kararınızın arkasındaki nedeni gerçekten söylediniz mi? Eğer böyle ise İzmir’de zorda çok insan var. Üstelik onlar bu kente Giraud Ailesi’nden daha çok hizmet etmişlerdir.
NOT 2: Güzelbahçe de kaynamaya başladı. CHP’de hareketin başladığı taban, son 6 aydır uygulamakta olan yapılanmaya tepkilerini göstermeye başladı. Sanırım bir değişim rüzgarı da Güzelbahçe’den esmeye başlayabilir.
NOT 3: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu dün Çin Halk Cumhuriyeti’nin Wuhan kentinden gelen heyeti makamında ağırlamış. Sayın Kocaoğlu son 4 yıldır giderek gelişen bu Çin merakı nereden geliyor? Yılda en az 3 kere Çin’e gidiyorsunuz, İzmir’e sizi ziyarete gelen Çinli heyetin haddi hesabı yok. Metro vagonları da Çin’den gelecek. Yoksa siz vakti zamanında Maocu muydunuz? Bugünlerde Mason iseniz, şimdi siz Maocu Mason mu olmuş oluyorsunuz? Daha geniş çerçevede, Alevi-Maocu-Mason olunabiliyor mu? Vallahi çok merak ettiğim için soruyorum. Olayın siyasi bir yanı yoktur.
Karabağlar İlçe Başkanı Birol Ağırbaş, yaklaşan kongreye Çin’de fıstık yiyerek hazırlanıyor.
YENİGÜN 06 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
4 Kasım 2009 Çarşamba
Ünlü üçleme
Rus yazar İlya Ehrenburg’un ünlü üçlemesi Paris Düşerken, Fırtına ve Dipten Gelen Dalga’yı okumayan arkadaşları biraz bilgilendirmenin, İzmir’de CHP kongre sürecini bu üçlemeye dayandırarak açıklamanın daha doğru olduğu kanısındayım.Özellikle Dipten Gelen Dalga adlı kitap bize bu konuda ciddi öngörüler sunuyor.Peki, neler oluyor?
CHP’de iki önemli gelişme yaşanıyor:
1 – Yaklaşan genel seçimler öncesi var olan milletvekilleri ve vekil adayları yeniden seçilmek için İzmir’i ellerinde tutmak için harekete halindeler.
2 – CHP tabanı, yerel seçimler sonrası yaşananları değerlendirerek ders vermek için hazırlık yapıyor. Özellikle belediyelerde yaşananlar, siyasi gücü ranta çevirmeye çalışanlara karşı ciddi bir tokat atmanın hazırlığı içinde taban.
Bu tokadı kimler yiyecek, dipten gelen dalgadan kimler etkilenecek bugün için bilmemiz mümkün değil. Ancak ben yine de Ehrenburg’u okumanızı öneririm.
CHP’de son günlerde işlerin iyi gitmediği açık. 30 Ekim’de yapılan cumhuriyet kutlamasındaki maske krizi, kutlamaya katılanların salonun ancak yarısını doldurması, CHP İl Başkanı’nın birkaç gün önce yaptığı ve CHP’yi derinden sarsan açıklamaları, Portekiz fatihi Kocaoğlu’nun bir meseleyi bile çözmekten aciz konumu, ilçe belediyelerinin bazılarında yaşanan sıkıntılar, İzmir medyasının genel seçim öncesi güç odakları oluşturma çabaları…
Maske krizi derken haklıyım. Dün Baykal’ın grupta yaptığı konuşmada ciddi eleştirdiği İstanbul’da pastadan Atatürk çıkması ile İzmir’deki Atatürk maskesi arasında ne fark var?
AKP İzmir İl Başkanı Ömür Kabak maske işini eleştirse, kim ne yanıt verebilecek ki?
İzmir’in ciddi bir kriz içinde olduğunu söylemeye gerek var mı? Üye listeleri konusunda alınacak kararlar da İzmir’in bir sonraki dönemde CHP’nin kimler tarafından yönetileceği konusunda bazı ipuçları verecek bizlere.
Dün CHP il binasına uğradım. İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu beni gördüğünde şu cümleyi sarfetti: “İl binasından ayrılıyordum. Binadan ayrılma gerekçem de oluşmuş oldu. Çünkü Süleyman Gençel buradaymış.”
NOT 1 : Buca’da Giraud Ailesi’ne ait yeşil alan olarak belirlenen haraların İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından konut alanına çevrilmesi yönünde 1 / 25000’lik plandaki değişikliğe karşı açılan iptal ve yürütmeyi durdurma davasının bilirkişi raporu geldi. Kocaoğlu bu raporu okur ise yerinden zıplayacaktır. Yakında bu köşede…
NOT 2 : Büyükşehir üzerine o kadar çok konu birikti ki açıkçası hangisinden başlamam gerektiği konusunda zorlanıyorum. İzmirliler gerçekten çok sıkıntılı. Nereye el atsam hepsi elimde kalıyor. Gazetenin internet sitesine okuyucular tarafından aktarılan yorumlar ve bilgiler de durumun vahim hale geldiğini çok açıkça ortaya koyuyor.
NOT 3 : Her ne kadar birlik beraberlik yemeği verilse de ekipte 8 şiddetinde deprem bekleniyor. Bu depremden ve sonrasında oluşacak tsunamiden kurtulmak isteyenlere öneri: Hemen eşyalarınızı toplayıp dağa çıkın.
YENİGÜN 04 - 11 - 2009
CHP’de iki önemli gelişme yaşanıyor:
1 – Yaklaşan genel seçimler öncesi var olan milletvekilleri ve vekil adayları yeniden seçilmek için İzmir’i ellerinde tutmak için harekete halindeler.
2 – CHP tabanı, yerel seçimler sonrası yaşananları değerlendirerek ders vermek için hazırlık yapıyor. Özellikle belediyelerde yaşananlar, siyasi gücü ranta çevirmeye çalışanlara karşı ciddi bir tokat atmanın hazırlığı içinde taban.
Bu tokadı kimler yiyecek, dipten gelen dalgadan kimler etkilenecek bugün için bilmemiz mümkün değil. Ancak ben yine de Ehrenburg’u okumanızı öneririm.
CHP’de son günlerde işlerin iyi gitmediği açık. 30 Ekim’de yapılan cumhuriyet kutlamasındaki maske krizi, kutlamaya katılanların salonun ancak yarısını doldurması, CHP İl Başkanı’nın birkaç gün önce yaptığı ve CHP’yi derinden sarsan açıklamaları, Portekiz fatihi Kocaoğlu’nun bir meseleyi bile çözmekten aciz konumu, ilçe belediyelerinin bazılarında yaşanan sıkıntılar, İzmir medyasının genel seçim öncesi güç odakları oluşturma çabaları…
Maske krizi derken haklıyım. Dün Baykal’ın grupta yaptığı konuşmada ciddi eleştirdiği İstanbul’da pastadan Atatürk çıkması ile İzmir’deki Atatürk maskesi arasında ne fark var?
AKP İzmir İl Başkanı Ömür Kabak maske işini eleştirse, kim ne yanıt verebilecek ki?
İzmir’in ciddi bir kriz içinde olduğunu söylemeye gerek var mı? Üye listeleri konusunda alınacak kararlar da İzmir’in bir sonraki dönemde CHP’nin kimler tarafından yönetileceği konusunda bazı ipuçları verecek bizlere.
Dün CHP il binasına uğradım. İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu beni gördüğünde şu cümleyi sarfetti: “İl binasından ayrılıyordum. Binadan ayrılma gerekçem de oluşmuş oldu. Çünkü Süleyman Gençel buradaymış.”
NOT 1 : Buca’da Giraud Ailesi’ne ait yeşil alan olarak belirlenen haraların İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından konut alanına çevrilmesi yönünde 1 / 25000’lik plandaki değişikliğe karşı açılan iptal ve yürütmeyi durdurma davasının bilirkişi raporu geldi. Kocaoğlu bu raporu okur ise yerinden zıplayacaktır. Yakında bu köşede…
NOT 2 : Büyükşehir üzerine o kadar çok konu birikti ki açıkçası hangisinden başlamam gerektiği konusunda zorlanıyorum. İzmirliler gerçekten çok sıkıntılı. Nereye el atsam hepsi elimde kalıyor. Gazetenin internet sitesine okuyucular tarafından aktarılan yorumlar ve bilgiler de durumun vahim hale geldiğini çok açıkça ortaya koyuyor.
NOT 3 : Her ne kadar birlik beraberlik yemeği verilse de ekipte 8 şiddetinde deprem bekleniyor. Bu depremden ve sonrasında oluşacak tsunamiden kurtulmak isteyenlere öneri: Hemen eşyalarınızı toplayıp dağa çıkın.
YENİGÜN 04 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
2 Kasım 2009 Pazartesi
Dipten gelen dalga
Siyaset yazmadığımı, hatta yazamadığımı iddia eden CHP İzmir İl Başkanı Nalbantoğlu’nun benim de anlayamadığım sert çıkışı sonrası, parti tabanı, mahalle delegasyon seçimlerinin sonuçlarına göre hareket etmeyi planlıyor. Nalbantoğlu’nun açıklamalarından rahatsız taban, yeni üye kayıtları, bu kayıtlara yapılan itirazların ilçeler tarafından reddedilmesi nedeniyle huzursuz.
İlginç olaylardan biri Bornova’da yaşandı. Bornova ilçe yönetimi, 2 yıllık süre içinde toplam 10 kayıt yapılmasına karşılık genel merkezden gelen listede 1500 yeni kaydın bulunmasına tepki gösterdi ve soluğu Ankara’da aldı.
Yapılan araştırmada Bornova İlçe Başkanı’nın Genel Merkez’e gönderdiği yeni kayıtlar başlıklı üst yazısının arkasına küçük bir kalem oynatma ile 1500 kaydın daha eklendiği saptandı. CHP’de liste üzerinde oynamayı seven sayısı hayli fazladır.
Sorunlu ilçelerden diğeri Çiğli... Çiğli Belediye Başkanı Ensari Bulut’un rahatsızlığı nedeniyle hastalık üzerinden siyaset yapılması, bu ilçede artık normal karşılanıyor. Dolayısıyla ilçeyi kazanacak yapının, Bulut’un siyaset dışı kalması halinde kendi desteklediği meclis üyesini belediye başkanı yapma sevdası ilçedeki tansiyonu yükseltiyor. Nalbantoğlu’nun da Çiğli’deki bu boşluğu değerlendirerek etkin olma arayışları dikkat çekiyor.
Yasal olarak atanan kayyum heyetinin çalıştırılmaması, heyetteki isimlerden birinin Nalbantoğlu’na özel yakınlığı, kongre süreci için kayyum dışlanarak üç il yöneticisinin görevlendirilmiş olması, CHP İzmir İl Başkanı’nın bu ilçeye verdiği önemi gösteriyor. Sav ekibinin de Çiğli üzerinde beklentileri var. Onlar yeni kayıtlar üzerinden Çiğli’de etkinliği ele geçirmeye çalışıyorlar.
Deniz Baykal bu yeni örgütlenme arayışlarına nasıl bakacak ve tavrını nasıl ortaya koyacak? Her ne kadar Nalbantoğlu “Ankara’da benim üzerimde tam mutabakat var” tespitinde bulunsa, yerel yapıların bir bölümü kendi güçlerini geliştirmek, mahallelerde etkili olabilmek için geçici suskunluğa bürünse de, işin rengi mahalle delegasyonları belirlendikten sonra netleşecektir.
O zaman değil bir, belki de üç adaylı bir kongreye hazırlıklı olmak gerekebilir.
NOT 1: Balık Hali’nde araştırma yapacak müfettişlerin ve Kocaoğlu’nun dikkatine. Personelin doğruları aktarabilmesi, zeminin güven unsuru üzerine kurgulanmasına bağlıdır. İşini kaybetme tehlikesi korkuların en büyüğüdür. İzne çıkan veya çıkarılan personeli de iyi izlemek gerekir.
NOT 2: Paylaşmak istediğiniz belge ve bilgiler için özel e-mailim: sgencel@ttmail.com
BAYKAL’A NOT: Sayın Deniz Baykal... Uzun yıllar bir gazeteci olarak Türk-Yunan ilişkileri konusunda çalışıyorum. İki ülke parlamenterleri arasındaki farkı, hem entelektüel düzeyde, hem de yaşadığım pratikler çerçevesinde biraz olsun tespit edebiliyordum. Ancak son genel seçimde resimdeki Eva Kaili, Selanik A. Bölgesi’nden ipi göğüsleyip milletvekili olunca, aradaki farkın hayli açıldığı kanısındayım. Umarım bu seçimde Yunan parlamentosunu yakalamaya çalışırız.
DEMİRTAŞ’A NOT: Sayın Ekrem Demirtaş... Eva’nın babası İstanbul, annesi Anadolu’dan. Yaşadığımız topraklar ile aile geçmişi nedeniyle güçlü ilişkisi bulunan milletvekilinin, Türk-Yunan ilişkilerinde aktif rol almasının, Ege Barışı’na önemli katkı sağlayacağından eminim.
YENİGÜN 02 - 11 - 2009
İlginç olaylardan biri Bornova’da yaşandı. Bornova ilçe yönetimi, 2 yıllık süre içinde toplam 10 kayıt yapılmasına karşılık genel merkezden gelen listede 1500 yeni kaydın bulunmasına tepki gösterdi ve soluğu Ankara’da aldı.
Yapılan araştırmada Bornova İlçe Başkanı’nın Genel Merkez’e gönderdiği yeni kayıtlar başlıklı üst yazısının arkasına küçük bir kalem oynatma ile 1500 kaydın daha eklendiği saptandı. CHP’de liste üzerinde oynamayı seven sayısı hayli fazladır.
Sorunlu ilçelerden diğeri Çiğli... Çiğli Belediye Başkanı Ensari Bulut’un rahatsızlığı nedeniyle hastalık üzerinden siyaset yapılması, bu ilçede artık normal karşılanıyor. Dolayısıyla ilçeyi kazanacak yapının, Bulut’un siyaset dışı kalması halinde kendi desteklediği meclis üyesini belediye başkanı yapma sevdası ilçedeki tansiyonu yükseltiyor. Nalbantoğlu’nun da Çiğli’deki bu boşluğu değerlendirerek etkin olma arayışları dikkat çekiyor.
Yasal olarak atanan kayyum heyetinin çalıştırılmaması, heyetteki isimlerden birinin Nalbantoğlu’na özel yakınlığı, kongre süreci için kayyum dışlanarak üç il yöneticisinin görevlendirilmiş olması, CHP İzmir İl Başkanı’nın bu ilçeye verdiği önemi gösteriyor. Sav ekibinin de Çiğli üzerinde beklentileri var. Onlar yeni kayıtlar üzerinden Çiğli’de etkinliği ele geçirmeye çalışıyorlar.
Deniz Baykal bu yeni örgütlenme arayışlarına nasıl bakacak ve tavrını nasıl ortaya koyacak? Her ne kadar Nalbantoğlu “Ankara’da benim üzerimde tam mutabakat var” tespitinde bulunsa, yerel yapıların bir bölümü kendi güçlerini geliştirmek, mahallelerde etkili olabilmek için geçici suskunluğa bürünse de, işin rengi mahalle delegasyonları belirlendikten sonra netleşecektir.
O zaman değil bir, belki de üç adaylı bir kongreye hazırlıklı olmak gerekebilir.
NOT 1: Balık Hali’nde araştırma yapacak müfettişlerin ve Kocaoğlu’nun dikkatine. Personelin doğruları aktarabilmesi, zeminin güven unsuru üzerine kurgulanmasına bağlıdır. İşini kaybetme tehlikesi korkuların en büyüğüdür. İzne çıkan veya çıkarılan personeli de iyi izlemek gerekir.
NOT 2: Paylaşmak istediğiniz belge ve bilgiler için özel e-mailim: sgencel@ttmail.com
BAYKAL’A NOT: Sayın Deniz Baykal... Uzun yıllar bir gazeteci olarak Türk-Yunan ilişkileri konusunda çalışıyorum. İki ülke parlamenterleri arasındaki farkı, hem entelektüel düzeyde, hem de yaşadığım pratikler çerçevesinde biraz olsun tespit edebiliyordum. Ancak son genel seçimde resimdeki Eva Kaili, Selanik A. Bölgesi’nden ipi göğüsleyip milletvekili olunca, aradaki farkın hayli açıldığı kanısındayım. Umarım bu seçimde Yunan parlamentosunu yakalamaya çalışırız.
DEMİRTAŞ’A NOT: Sayın Ekrem Demirtaş... Eva’nın babası İstanbul, annesi Anadolu’dan. Yaşadığımız topraklar ile aile geçmişi nedeniyle güçlü ilişkisi bulunan milletvekilinin, Türk-Yunan ilişkilerinde aktif rol almasının, Ege Barışı’na önemli katkı sağlayacağından eminim.
YENİGÜN 02 - 11 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
30 Ekim 2009 Cuma
Büyük notlar
BIG NOT 1: İzmir CHP’ye bomba mı düşmüş? Düşmüş de herkesin haberi mi olmuş? Ben önce farkına varmadım. Telefon ile aradılar, araştırdım. Konu, iki gün önce bir köşe yazarı tarafından kaleme alınan CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun sözleri ile ilgiliymiş. Nalbantoğlu bu açıklamayı gerçekten yaptı mı, yoksa bu zındık köşe yazarı zıplıyor mu? Açıklamalar yenilir yutulur gibi değildi. Bir an hayıflandım. Bana böyle açıklamalar niye tesadüf etmiyor diye. CHP’yi sarsan köşe yazarını aradım. Sektirmedi, başladı anlatmaya:
“Arkadaşlarım ile Birinci Kordon’da idim. Benim dışımda üç kişi daha vardı. Bu isimlerden biri, Karabağlar ilçe başkanlığı üzerine, genel sekreter ekibinin düşüncelerini sordu. Ben de bilmediğimi, ancak il başkanından Karabağlar konusunu öğrenebileceğimi belirterek Nalbantoğlu’nu telefon ile aradım. Nalbantoğlu nerede olduğumu sordu, kendisinden iki restoran ötede olduğumu öğrenince, benim kendisine gelme isteğimi reddetti, oturduğu yerden kalkıp, bizim bulunduğumuz restorana geldi. Başka masada oturma teklifime de karşı çıktı, dostlarınla birlikte olalım diyerek aldı sazı eline. Saz da ne sazmış, bir çaldı, pir çaldı. Deniz kıyısında 45 dakika içinde dökülen nağmeler herkesi gerdi. O nağmelerin tamamı gerçektir. Çoğu vardır, azı yoktur. Meğer il başkanı bizim masaya gelmeden önce Bayraklı CHP aday adayı Erdal Aksünger ile imiş. Kendisine Bayraklı ilçe başkanlığı için teklif götürmüş. Benim de bu ilişkiye şahit olmamı istemediği için benim onlara gitmem yerine, o bulunduğum restorana geldi.”
Zor, ancak neşeli bir parti CHP... Kimin eli kimin cebinde, vallahi Baykal bile zorlanıyordur anlamakta. Ancak Önder Sav’ın tüm cepleri ve içlerindeki elleri bildiğinden eminim.
BIG NOT 2: Pazar gecesi İstanbul’dan İzmir’e gelen son uçakta nahoş işler yaşanmış. FB-GS maçını Kadıköy’de izledikten sonra İzmir’e dönmekte olan ünlü Türk büyüklerimizden biri şöyle düşünmüş: “Kandaki bir madde fazla. Karışmamış olanı ise hala midede. Bunu kana karıştırmadan yandaki yolcunun kucağına boca edelim. Biz kurtulalım da, yolcu ne yaparsa yapsın...” Teori ile pratik çok yerde uyuşmuyor tabii ki... Yolcu basmış feryadı, “Adam üzerime şey yaptı” diye. Havalimanındaki polisler olaya müdahale etmişler. Haykırmış Türk büyüğü, ak tolgalı beylerbeyi gibi: “Siz benim ne başkanı olduğumu biliyor musunuz?” Yok, burası böyle değil, şöyle olmalıydı: “Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi; ilerle, bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle ile.” EkibinTuna Nehri’nden geçerken bağlardan kara üzüm toplayıp toplamadıklarını henüz saptayamadım.
BIG NOT 3: Balık Hali’ne önceki gün öğle saatlerinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden personel ile görüşmek için müfettişler gelmiş. Ancak kurum arasındaki birimlerin koordinasyonu o kadar eksik ki, büyükşehrin sorumluluğunda olan Balık Hali’ndeki yaşamın ne zaman başlayıp ne zaman bittiğinden kimsenin haberi yok. Sayın Kocaoğlu... Bir Tokatlı olarak bilmemeniz ayıp değil. Egeli olduğumuz için size bir iki tüyo verelim. Balıkçılar gece ağlarını toplayarak sabah mezat için gelirler. Dolayısıyla Balık Hali personelinin görevi sabah 05.00’te başlar, 13.00’te biter. Saçını süpürge edip gece 24.00’e kadar çalışan, ekstra mesai alan arkadaşlar hariç! Lütfen kendi mesainiz ile hal personelinin mesaisini karıştırmayın, müfettişlerinizi personelin çalıştığı zamanda gönderin. Ayrıca bu işin üzerine “Süleyman Gençel konu hakkında hiç kalem oynatmadı” diye düşünerek gidin. Yoksa adım atmakta zorlanırsınız.
DİP NOT: Jeotermal A.Ş. yönetim kurulu toplantısı kasım başındaymış. Orada görünsem mi?
YENİGÜN 30 - 10 - 2009
“Arkadaşlarım ile Birinci Kordon’da idim. Benim dışımda üç kişi daha vardı. Bu isimlerden biri, Karabağlar ilçe başkanlığı üzerine, genel sekreter ekibinin düşüncelerini sordu. Ben de bilmediğimi, ancak il başkanından Karabağlar konusunu öğrenebileceğimi belirterek Nalbantoğlu’nu telefon ile aradım. Nalbantoğlu nerede olduğumu sordu, kendisinden iki restoran ötede olduğumu öğrenince, benim kendisine gelme isteğimi reddetti, oturduğu yerden kalkıp, bizim bulunduğumuz restorana geldi. Başka masada oturma teklifime de karşı çıktı, dostlarınla birlikte olalım diyerek aldı sazı eline. Saz da ne sazmış, bir çaldı, pir çaldı. Deniz kıyısında 45 dakika içinde dökülen nağmeler herkesi gerdi. O nağmelerin tamamı gerçektir. Çoğu vardır, azı yoktur. Meğer il başkanı bizim masaya gelmeden önce Bayraklı CHP aday adayı Erdal Aksünger ile imiş. Kendisine Bayraklı ilçe başkanlığı için teklif götürmüş. Benim de bu ilişkiye şahit olmamı istemediği için benim onlara gitmem yerine, o bulunduğum restorana geldi.”
Zor, ancak neşeli bir parti CHP... Kimin eli kimin cebinde, vallahi Baykal bile zorlanıyordur anlamakta. Ancak Önder Sav’ın tüm cepleri ve içlerindeki elleri bildiğinden eminim.
BIG NOT 2: Pazar gecesi İstanbul’dan İzmir’e gelen son uçakta nahoş işler yaşanmış. FB-GS maçını Kadıköy’de izledikten sonra İzmir’e dönmekte olan ünlü Türk büyüklerimizden biri şöyle düşünmüş: “Kandaki bir madde fazla. Karışmamış olanı ise hala midede. Bunu kana karıştırmadan yandaki yolcunun kucağına boca edelim. Biz kurtulalım da, yolcu ne yaparsa yapsın...” Teori ile pratik çok yerde uyuşmuyor tabii ki... Yolcu basmış feryadı, “Adam üzerime şey yaptı” diye. Havalimanındaki polisler olaya müdahale etmişler. Haykırmış Türk büyüğü, ak tolgalı beylerbeyi gibi: “Siz benim ne başkanı olduğumu biliyor musunuz?” Yok, burası böyle değil, şöyle olmalıydı: “Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi; ilerle, bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle ile.” EkibinTuna Nehri’nden geçerken bağlardan kara üzüm toplayıp toplamadıklarını henüz saptayamadım.
BIG NOT 3: Balık Hali’ne önceki gün öğle saatlerinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden personel ile görüşmek için müfettişler gelmiş. Ancak kurum arasındaki birimlerin koordinasyonu o kadar eksik ki, büyükşehrin sorumluluğunda olan Balık Hali’ndeki yaşamın ne zaman başlayıp ne zaman bittiğinden kimsenin haberi yok. Sayın Kocaoğlu... Bir Tokatlı olarak bilmemeniz ayıp değil. Egeli olduğumuz için size bir iki tüyo verelim. Balıkçılar gece ağlarını toplayarak sabah mezat için gelirler. Dolayısıyla Balık Hali personelinin görevi sabah 05.00’te başlar, 13.00’te biter. Saçını süpürge edip gece 24.00’e kadar çalışan, ekstra mesai alan arkadaşlar hariç! Lütfen kendi mesainiz ile hal personelinin mesaisini karıştırmayın, müfettişlerinizi personelin çalıştığı zamanda gönderin. Ayrıca bu işin üzerine “Süleyman Gençel konu hakkında hiç kalem oynatmadı” diye düşünerek gidin. Yoksa adım atmakta zorlanırsınız.
DİP NOT: Jeotermal A.Ş. yönetim kurulu toplantısı kasım başındaymış. Orada görünsem mi?
YENİGÜN 30 - 10 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
28 Ekim 2009 Çarşamba
Esti, gürledi
CHP İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ile önceki gece görüştüm. Kendisinin benimle gece buluşması konusunda bir çekincesi olmadığını, kendisini aramadığım için görüşmediğimizi söyledi ve başladı anlatmaya. Bu tespitler önemli; başka yerde bulamazsınız. Ayrıca Nalbantoğlu’nun gece buluşmalarında benden çekinip çekinmemesini gerektiğini bu tespitler üzerinden ölçebilirsiniz:
1 – Neden CHP yazmayıp, jeotermale kaçıyorsun? Elinde CHP için yeterince bilgi mi yok? Yoksa istediğin bilgilere artık ulaşamıyor musun?
2 - Kongre sürecindeki tek aday benim. Benden başka aday olmaz. Kimse karşıma çıkamaz.
3 – Hepimiz genel başkanımıza bağlıyız. Genel sekreterimize bağlıyız. Yukarıda benim için tam anlamıyla bir mutabakat var.
4 – Bazı arkadaşlar il başkanlığı konusunda hayal görüyor.
5 – Aziz Kocaoğlu otursun oturduğu yerde, hiçbir şeye karışamaz, karıştırtmam.
6 – Tüm ilçe başkanlarımız kongreler sonrası görevlerine devam edeceklerdir. Bornova hariç. Orası değiştirilecek.
7 – Alaattin CHP’de yok artık. Olamaz da...
8 – Karşıyaka eski ilçe başkanı Ertam Özen’in arkasında çok durdum. “Hata yapma” dedim. Ama o yaptı. Bundan sonra kesinlikle karşısındayım.
9 – Karabağlar milletvekilleriyle aram çok iyi. Süper...
10 – Buca’da hiç sorun kalmadı. Her şey iyi gidiyor.
11 – Üzerinde çok durduğun Jeotermal A.Ş. Genel Müdürü görevinden alınmalıdır, alınacaktır.
12 – Beni aramaz isen bilgi alamazsın. Ben aramam, sen arayacaksın.
Yukarıdaki tespitlerin kongreye hazırlanan CHP İzmir’de bir hareket yaratacağı kesin. Ben gazetecilik görevimi yaptım, il başkanının gece yaptığı net tespitlerini sizlere ilettim. Bu açıklamalardan sonra birileri devreye girer mi, girmez mi bilemem. O partinin kendi iç sorunu...
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Kültür Çalıştayı’nda yaşananlar ilginç. Cumartesi sabahı çalıştay başlamadan önce bir aile fotoğrafı çekiliyor. Genel Sekreter Yardımcısı Serpil Baran ve Sosyal İşler Daire Başkanı Hülya Güven fotoğraf çekimi için grupla birlikte ilerliyor. Yanlarına gelen basın danışmanı Hanzade Ünüz, “Siz fotoğraf karesine girmeyeceksiniz, başkanlık talimatı” diyor. İki üst-düzey belediye bürokratı bu uyarıdan ciddi şekilde rahatsız oluyor. Bu konuşmayı biraz uzaktan takip eden diğer Genel Sekreter Yardımcısı Ali Rıza Gülerman, olayı protesto ediyor ve çalıştaya katılmayıp salondan ayrılıyor. Basın Danışmanı Hanzade Ünüz’ün bu tavrı kendisinden mi kaynaklanıyor yoksa Kocaoğlu mu böyle istiyor, bilemiyoruz. Hanzade Ünüz’ün geçtiğimiz hafta Kocaoğlu ile tartıştığı ve bir hafta işe gelmediği ayrıca odasını topladığı da bir başka gerçek.
NOT 2: Balık Hali konusunda adım atılıyor. Ancak küçük... Sanırım Kocaoğlu benim üzerinde durduğum konuları ağırdan alıp, farkettirmeden halletmeyi tercih ediyor. Şu sıralar İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın isteyeceği en son şey, yazımın bir yerinde “Ben yazdım, Kocaoğlu yaptı” tespitinin bulunması.
NOT 3: Kocaoğlu’nun iki yakın çalışma arkadaşı Alaattin Yüksel ile İlknur Denizli’nin aralarının açık olduğu gelen bilgiler arasında. Yüksel’in ayrıca Kocaoğlu için yakın çevresine, “Zaten beni dinlemiyor. Onun yaptığı her şeyin ise benden kaynaklandığı sanılıyor. Bu ilişkiden sıkıldım. Bundan böyle kendisinden uzak duracağım. Ne yaparsa yapsın” dediği kaydediliyor.
YENİGÜN 28 - 10 - 2009
1 – Neden CHP yazmayıp, jeotermale kaçıyorsun? Elinde CHP için yeterince bilgi mi yok? Yoksa istediğin bilgilere artık ulaşamıyor musun?
2 - Kongre sürecindeki tek aday benim. Benden başka aday olmaz. Kimse karşıma çıkamaz.
3 – Hepimiz genel başkanımıza bağlıyız. Genel sekreterimize bağlıyız. Yukarıda benim için tam anlamıyla bir mutabakat var.
4 – Bazı arkadaşlar il başkanlığı konusunda hayal görüyor.
5 – Aziz Kocaoğlu otursun oturduğu yerde, hiçbir şeye karışamaz, karıştırtmam.
6 – Tüm ilçe başkanlarımız kongreler sonrası görevlerine devam edeceklerdir. Bornova hariç. Orası değiştirilecek.
7 – Alaattin CHP’de yok artık. Olamaz da...
8 – Karşıyaka eski ilçe başkanı Ertam Özen’in arkasında çok durdum. “Hata yapma” dedim. Ama o yaptı. Bundan sonra kesinlikle karşısındayım.
9 – Karabağlar milletvekilleriyle aram çok iyi. Süper...
10 – Buca’da hiç sorun kalmadı. Her şey iyi gidiyor.
11 – Üzerinde çok durduğun Jeotermal A.Ş. Genel Müdürü görevinden alınmalıdır, alınacaktır.
12 – Beni aramaz isen bilgi alamazsın. Ben aramam, sen arayacaksın.
Yukarıdaki tespitlerin kongreye hazırlanan CHP İzmir’de bir hareket yaratacağı kesin. Ben gazetecilik görevimi yaptım, il başkanının gece yaptığı net tespitlerini sizlere ilettim. Bu açıklamalardan sonra birileri devreye girer mi, girmez mi bilemem. O partinin kendi iç sorunu...
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Kültür Çalıştayı’nda yaşananlar ilginç. Cumartesi sabahı çalıştay başlamadan önce bir aile fotoğrafı çekiliyor. Genel Sekreter Yardımcısı Serpil Baran ve Sosyal İşler Daire Başkanı Hülya Güven fotoğraf çekimi için grupla birlikte ilerliyor. Yanlarına gelen basın danışmanı Hanzade Ünüz, “Siz fotoğraf karesine girmeyeceksiniz, başkanlık talimatı” diyor. İki üst-düzey belediye bürokratı bu uyarıdan ciddi şekilde rahatsız oluyor. Bu konuşmayı biraz uzaktan takip eden diğer Genel Sekreter Yardımcısı Ali Rıza Gülerman, olayı protesto ediyor ve çalıştaya katılmayıp salondan ayrılıyor. Basın Danışmanı Hanzade Ünüz’ün bu tavrı kendisinden mi kaynaklanıyor yoksa Kocaoğlu mu böyle istiyor, bilemiyoruz. Hanzade Ünüz’ün geçtiğimiz hafta Kocaoğlu ile tartıştığı ve bir hafta işe gelmediği ayrıca odasını topladığı da bir başka gerçek.
NOT 2: Balık Hali konusunda adım atılıyor. Ancak küçük... Sanırım Kocaoğlu benim üzerinde durduğum konuları ağırdan alıp, farkettirmeden halletmeyi tercih ediyor. Şu sıralar İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın isteyeceği en son şey, yazımın bir yerinde “Ben yazdım, Kocaoğlu yaptı” tespitinin bulunması.
NOT 3: Kocaoğlu’nun iki yakın çalışma arkadaşı Alaattin Yüksel ile İlknur Denizli’nin aralarının açık olduğu gelen bilgiler arasında. Yüksel’in ayrıca Kocaoğlu için yakın çevresine, “Zaten beni dinlemiyor. Onun yaptığı her şeyin ise benden kaynaklandığı sanılıyor. Bu ilişkiden sıkıldım. Bundan böyle kendisinden uzak duracağım. Ne yaparsa yapsın” dediği kaydediliyor.
YENİGÜN 28 - 10 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)