Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Temmuz 2010 Çarşamba

EKİBİN TARİHİ: HIRS, İSTEK, BEKLENTİ VE ŞANS (12) 30 Yıl Sonrasına Bakalım

Binlerce okuma, yüzlerce yorum…
Demek ki bir şeyler yazılınca, okuyucunun ilgisini çekiyor.
Bu nedenle neyin nerede yazıldığı önemli değil. Bugün ADSL yaygınlığını dikkate aldığımızda, dünyada medya yapılanmasının gittiği yönü incelediğimizde internet haber portallarının da etkili olabildiğini görüyoruz. Önemli olan neyin yazıldığı…
Konu, Türkiye siyasetinin odak noktası olan CHP’deki değişimin İzmir uzantısı olunca, bu uzantının son 10 yıl içinde İzmir’de kök tutma süreci değerlendirildiğinde ister istemez ilgi çekiyor. Çünkü bu süreçte herkes öyle ya da böyle katılımcı oldu ya da dışarıdan izledi.
Aslında konu gerçekten çok yönlü ve İzmir bu anlamda bir laboratuar olarak değerlendirilebilir.
Konuya Mardin örgütlenmesi ya da doğu kökenli vatandaşlarımızın İzmir siyasetinde etkin olmaları olarak bakılabilir.
Buna bir Kürt örgütlenmesi demeyeceğim. Çünkü bu örgütlenmenin bizzat lideri Abdürrezzak Erten ve çevresindeki birinci halka Kürt değil Arap kökenlidir.
O nedenle İzmir CHP’de yaşananları siyah – beyaz, Türk-Kürt çatışmasından ziyade doğu-batı çatışması olarak algılamak daha mantıklı olacaktır.Tabii ki bu çatışma sadece coğrafi zeminde değerlendirilmemelidir. Bunu bir yaşam biçimi ve kültürel algılama olarak ortaya koymak daha doğru olacaktır. Böylece Batı’da yaşayıp Doğu zihniyeti içerisinde hareket eden geniş bir kitlenin varlığını daha gerçekçi biçimde yakalayabiliriz.
Diğer bir ifade ile ötekileştirme sürecinin özellikle Batı’da daha net olarak yaşandığını, coğrafi anlamda Anadolu’nun doğusunda ise böyle bir sürecin oluşmadığını iddia edebiliriz. Çünkü orada sadece tek bir yaşam biçimi var.
Batı’daki doğu kökenli vatandaşlar arasında ötekileştirme daha çok hemşericilik üzerine inşa edilse de Batı kökenli vatandaşlarda ötekileştirme Kürtleşme olarak algılanmaktadır.
Çünkü Batılı vatandaşların yaşam biçimleri içerisinde Sünni – Alevi – Şafi – Kürt – Arap gibi ayırımlar söz konusu değildir. Keza bu bilgiler son yıllara kadar lise kitaplarında da değinilmemiştir. Dolayısıyla Batı kökenliler doğu kökenlileri ötekileştirirken 30 yıllık silahlı mücadeleyi de dikkate alarak sadece Kürtleştirmektedirler. Bir anlamda doğulu demek Kürt olmak ile aynıdır.
Gelen yorumlardan, ifade edilen bakış açılarından ve Türkiye’de son aylarda yaşananlardan yola çıkarak CHP İzmir’de yaşanan bu çatışmanın aslında çok uzun süredir tartışılması gereken ve bir türlü doğru zemine oturtulamayan bazı gerçeklerin gözler önüne serilmesi gerekmektedir. Aslında mesele sadece CHP’ye ait değildir. Diğer tüm partilerde aynı sistem görünmektedir. Ancak kentin iktidarı CHP olunca ve CHP kendisini sol, sosyal demokrat olarak tanımlayınca bu konuya daha çok eğilmek gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Siyasette başarı sayısal etkinliğe bağlıdır. Bir parti ne kadar oy alır ise temsil gücü o kadar yüksektir. Siyasi Partiler Kanunu nedeniyle hem parti içi hem de partiler arası seçim mücadelesinde nüfus etkili araç olarak ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin gelişmişliğine oranla nüfus artış hızı düşmektedir. Coğrafi olarak bu düşüşün Batı bölgelerinde çok daha hızlı olduğu kesin olarak görülmektedir. Ancak Batı’da nüfus artış hızı kimler arasında fazladır?
Böyle bir veri yok elimizde. Daha doğrusu böyle bir verinin ülkeyi bölmeye hizmet edebileceği düşüncesi ile üretilmediğinden eminiz.
Ancak bir yurttaş olarak İzmir gibi büyük kente baktığımızda nüfus artış hızının düştüğü kesmin, Alsancak, Hatay, Karşıyaka gibi daha çok Batılı tarzda yaşayan beyazlarda olduğunu, buna karşılık büyük ve kalabalık ailelerin oluşturduğu doğu kökenliler arasında ise nüfus artış hızının hala yüksek seyrettiği gerçeğini kavrayabiliyoruz.
Dolayısıyla coğrafi anlamda Doğu’da, zaten ortak bir kültürü yakalayan bu kesmin, Batı’da özellikle büyük kentlerde doğu mantığı içerisinde nüfusun artışına daha çok katkıda bulunduğu ve bu insanlar arasında nüfus artış hızının daha uzun yıllar aynı yüksek seviyede kalacağı da açıktır.
Sonuçta bundan 30 yıl sonra Batı’daki doğu kökenli vatandaşların nüfus oranı yine aynı coğrafyadaki Batı kökenli vatandaşların nüfus oranını geçebilecek seviyeye gelecektir.
Bu tek başına bir şey ifade eder mi?
Kesinlikle hayır.
Ancak nicel büyümenin siyasi güce getireceği katkıyı unutmamak gerekiyor.
Batı’daki doğu kökenli büyük ailelerin ekonomik sorunları da büyüktür. Büyük kentlerde yaşamak zordur ve büyük ailelerin eğitim seviyeleri de düşük olduğu için kentte tutunabilmek ya da kentteki nemadan faydalanmak için suça yönelmeleri de kaçınılmazdır.
Eğer çekirdek bir aile iseniz ve bir ya da iki çocuğunuz var ise onların en iyi şekilde yetiştirmek için kendinizden büyük ödünler verirsiniz. Ancak 10 hatta 12 çocuğunuz var ise bunları “Tanrı rızkını verir” şekli ile toplumun içine atmanız çok daha kolaydır. Bugün İzmir’de doğu kökenli büyük ailelerin içine bakarsanız, çocukların bir bölümünün nemadan pay kapma yarışında yasadışı işlere karıştığını görürsünüz.
Aileler de bu pay kapma yarışında ortaya çıkan yasadışı işlere göz yummakta hatta destek bile vermektedirler. Sonuçta ortada bir yaşam mücadelesi vardır ve bu mücadelede ayakta kalmak gerekmektedir.
Elimde böyle bir veri yok. Vali Alaaddin Yüksel zamanında İzmir’in suç haritası çıkarılma çalışmaları vardı. Ancak bu çalışma bitirildi mi ya da güncelleştirildi mi bilmiyorum. Yine de kendi yaşam pratiğime baktığımda doğu kökenli büyük ailelerde suç oranının daha yüksek olduğunu görüyorum.
Doğu kökenli büyük ailelerin siyasete de bu çerçevede girdikleri kanısındayım. Amaç ortada olan nemadan biraz daha yararlanabilmek…
Giderek artan nüfus, suça eğilimli bir yapı, örgütlenme sorunu yaşayan beyaz yapı bu aileler için siyaseti bir çekim noktası haline getirmiştir.
Tabii ki var olan siyasi partiler ve seçim yasaları da bu ailelerin siyasi partilerde örgütlenmelerine olanak sağlamaktadır.
İzmir de böyle bir örgütlenmenin oluşumuna açıktır ve 11 bölüm olarak kaleme aldığımız “ekip tarihi” bu örgütlenmenin tüm verilerini net biçimde ortaya koyması açısından anlamlıdır.
İzmir’deki ötekileştirme tanımlaması kentteki beyazların doğu kökenlileri dışlamaları şeklinde algılanmamalıdır. O zaman bir başka hataya düşülür.
Var olan sistem içerisinde ekibin örgütlenmesindeki ötekileştirme süreci de çok önemlidir ve dikkat edilmesi gereken bir başka husustur.
Nitekim Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm’ün ilçesindeki sol kökenli olmayan hatta cemaate yakınlığı ile bilinen alış veriş merkezi ile kurduğu ilişki de bu açıdan değerlendirilmelidir. AKP’ye yakınlığı ile tanınan bu şirket, Bitlisli olması nedeniyle yine Bitlisli olan CHP’li bir belediye ile organik bir ilişkiye girebilmektedir.
Nemalanmanın getirdiği diğer önemli nokta siyasetin ideolojisindeki bitiştir. Ekibin tarihi dizisinde yaptığımız, “Asena İzmir’e gelse ve ekibi tanısa, mesleğini bırakırdı” tespiti de nemalanma önceliği nedeniyle ideolojinin yok oluşunun simgesidir.
Bu noktada CHP üst düzeyi nerede?
Tabii ki öncelikle siyaseti yeniden dizayn etmeye çalışan ve 57 yıllık dostunu gözünü kırpmadan harcayan Önder Sav ile başlamak gerekiyor.
CHP’nin yıllardır genel sekreterliğini yapan Sav Türkiye’deki bu gelişmelerden haberdar mı?
Çerkez kökenli olarak haberdar olmaması mümkün görünmüyor.
Peki, o zaman nasıl oluyor da bu örgütlenmeye destek veriyor?
İşte onun yanıtı sadece Önder Sav’da var.
İzmir genelinde bu izin Önder Sav’ın Abdürrezzak Erten ile kurduğu ilişkiye mi bağlı?
Aslına bakarsanız, olmaması gerekiyor.
Ancak Sıtkı Kürüm ve Halil İbrahim Şenol ile beraber olunan bir yemekte Erten’in Önder Sav’a masanın bir tarafından gönderdiği cep mesajı sanırım bazı soru işaretlerini de gündeme getiriyor:
“Hadi, gidelim artık ya. Daha ne oturuyoruz… Yeter…”
Bir milletvekilinin, partinin genel sekreterine böyle bir mesaj göndermesi, genel sekreterin de iki dakika sonra, “Haydi arkadaşlar bana müsaade, dağılalım artık” demesi nasıl açıklanabilir?
Bence Türkiye’deki bu sorunu gören siyaset bilimci olması nedeniyle, tek lider Deniz Baykal’dı.
Onun da kadro sorunu vardı ve bu parti içindeki sorunları çözmeye maalesef gücü yetmedi.
Peki, Kılıçdaroğlu bu sorunları çözebilir mi?
Sorunları algılayabilir ise belki.
Ancak ben CHP Genel Başkanı’nın bu sorunları algıladığından şüpheliyim.
Zaten “örgüt benim işim değil” diyerek bu sorunları daha başından göz ardı etmektedir.
Ancak unutmamalı ki, geçtiğimiz yıl Altınova’da, yine bir hafta önce İnegöl’de yaşananlar hep bu sorunların sonucu. Şu sıralar bulunduğum Ürkmez de aynı nedenlerle patlamaya hazır bomba gibi. Kimin ne yapacağı, ne zaman hareket edeceği belli değil. Ve maalesef devletin organları da bu hesaplaşmada ekonomik açıdan güçlü tarafa destek veriyor.
Yeni bir proje üretmenin zamanı…
“30 yıl sonra bu ülkede de neler ne olacak, kimler gelişecek, kimler yok olacak ” diye düşünüp, bir öngörüde bulunmak gerekiyor.
Ve bazen de hastalığın iyileştirilmeyeceğini görüp kangrenli alanı kesip atmak da sonuç almaktır.
Buna bir karar verilmesi gerekiyor. Hem de vakit geçirmeden…
Siyaset bu sorunu teşhis edecek ve çözecek kurum.
Ancak bugünün CHP’si bu örgütlenme modeliyle değil bu sorunu çözmek, üzerine benzin döküp tutuşturmak eğiliminde…
Diziye gelen yorumlar da yangının nasıl büyüdüğünün kanıtı değil mi?
Siyasetin 12 Eylül’de yeniden şekilleneceği açık.
Referandum sonuçları siyasi açıdan bu ülkenin geleceğini de belirleyecek.
Peki kim ne oy kullanacak?
Ben kendi rengimi Eylül ayı başında bu köşeden sizlere ileteceğim. Hem de tüm açıklığı ve netliği ile…
Bakalım başka hangi “cesur” kalemler kendilerini netleştirebilecekler?

NOT : Herkese bu dizi için yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ederim.

GÜNCELNOT 1: Bir ilçe belediyesi bürokratlarından biri Tırazlı Köyü yolu üzerinde birinci derece SİT alanına bir ev yaptırıyormuş. Hayırlı olsun… Büyükşehir Belediyesi bu konuya el atacak mı, bilmiyorum.

GÜNCELNOT 2: Karabağlar Belediyesi’nin Güzelyalı TANSAŞ karşısında kiraladığı lojmanın farklı amaçlarla kullanıldığına dair mahalle muhtarının Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm’e verdiği bilginin karşılığında ne yanıt aldı: “Ben onların kulağını çekerim.” Tam Kürümlük bir yanıt.

GÜNCELNOT 3: İzmir Valisi’nin Ürkmez’deki gelişmeleri acilen mercek altına alın. Bir sorun da burada yaşamayalım.

Egenin Sesi 28 - 07 - 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder