2007 seçimi İzmir’e yeni siyasetçiler kazandırdı. Bu isimlerden biri Murat Bakan… Bir Alevi derneğinin adayı olarak kamuoyuna sunulan ve Abdül Batur tarafından desteklenen Bakan, seçimde sıralama nedeniyle kaybetti. Ancak daha sonraki yerel seçimlerde Karabağlar’dan belediye meclis üyesi olarak büyükşehre kadar geldi. Bakan’ın yeni hedefi ekibin desteği ile bu seçimde milletvekili olmak.
Birinci bölge birinci sıradan İzmir’e gelen Güldal Mumcu ilk günlerde eşinin soyadı dolayısıyla ilgi ile karşılandı. Ancak günler ilerledikçe, aslında eşi Uğur Mumcu ile aralarında Merkür – Plüton kadar fark olduğu ortaya çıktı.
Birinci bölgeden listeye konulan ancak milletvekili seçilemeyen Nalbantoğlu’na ise daha sonra uzun uzun değineceğim.
Selçuk Ayhan ekibin tüm muhalif söylemine karşılık ikinci bölgeden 6. sıraya kondu. Birinci bölgeye 6. Sıraya ise Baykal-Sav ikilisinin desteklediği ancak kongreyi kaybeden Ekrem Bulgun oturtuldu. İkinci sıralar DSP’lilere verildiği için kimse ses çıkarmadı.
Ekibin kızgınlığı üzerindeydi.
Erten liste belli olduktan 2 gün sonra telefonunu açtı ve kendisini eleştirenlere şu yanıtı verdi: “Eğer istiyor iseniz ben de adaylıktan istifa edeyim.”
Birkaç kişi dışında herkes, “Olur mu öyle şey. Tabii ki devam edeceksin” dediler.
Organize olup, “İstifa etmelisin” deseler idi, eder miydi Erten milletvekilliği adaylığından?
Sırada yine kongreler vardı ve ekibin daha çok insanını ilgilendiren yerel seçimler yaklaşıyordu.
Yukarıda Önder Sav gibi bir güce aşağıda da bu gücü harekete geçirecek Abdürrezzak Erten’e ihtiyaç vardı.
Kimse bir şey söyleyemiyordu. Söyleyen de ekipte kara kedi ilan ediliyor ve emen dışlanıyordu.
Öyle ki ekipten biri kopuyor olsa Erten’in talimatı çerçevesinde bu kişi ile tüm bağlar koparılıyordu. Bu kişiye telefon etmek bile yasaktı.
Kırılan bir kişi daha vardı. İzmir milletvekili Enver Öktem…
Öktem çok sonraları aslında listeye konmayacağını Erten ve Sav’ın bildiğini öğrendi.
Oralara da geleceğiz tabii ki…
Ekip yeniden organize olup kongrelere hazırlanmak zorundaydı.
Aslında onların kongrelere hazırlanmaları çok kolaydı.
Mardin’den özellikle Ömerli’den yeni kayıtlar getiriyor, bunlar ilçelere dağıtılıyor sonra da Ankara’da genel merkezden geçirilerek delege seçimlerine hazırlanılıyordu.
Bu sisteme de taban areketi deniyordu.
Tamam… Bu bir tabandı ancak ithal ikameciliğine dayanıyordu.
Dolayısıyla Japon taban ile Türk bağcıklı enteresan bir ayakkabı tipi İzmir siyasi ayatına giderek yerleşiyordu.
Genel seçim öncesi tek muhalif ilçe olan Konak’ın görevden alınması ile ekibin önü yeniden açılmıştı.
Gördüğünüz gibi ekibin önü bir açılıyor bir kapanıyordu.
Bunun iki nedeni vardı.
Birincisi İzmir bir türlü bu mantığı kabullenemiyor ve bir şekilde karşı çıkıyordu.
İkincisi Deniz Baykal ekibe biraz yol veriyor ancak tam hakimiyet kurmasına kesinlikle karşı çıkıyordu.
2008 ilçe kongreleri ekibin gücünü koruduğu bir dönemi yansıttı.
İlçe kongrelerinde en ilginç süreç Bornova’da yaşandı. 2007’de ilçe binasının alınması sırasında yaşanan ilginç süreç sonucunda Bornova İlçe Başkanı Kerim Özer görevden alındı. Yerine o dönemin il başkanı tarafından Mehmet Türkmenoğlu atandı. Ekip tabii ki Selçuk Ayhan’ın atamasından rahatsızdı. Bunun üzerine genel seçimler ertesinde Selçuk Ayan milletvekili olunca Önder Sav tarafından Bornova İlçe Başkanlığı Kenan Gürel’e teklif edildi. Ancak Gürel bir önceki kongrelerde Erten’in kendisi yerine Kerim Özer’i istemesinden dolayı kırgındı ve teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine Kemal Karataş devreye girdi ve Ertürk Çapın’ı Bornova İlçe Başkanlığı’na atadı.
İlçe yönetimindeki bu değişiklikler nedeniyle Bornova kongre sürecini tamamlayamadı ve il kongresine katılamadı.
Bornova gibi büyük bir ilçenin seçime girememesi il kongresi için bir kayıptı aslında.
Biz gelelim asıl kopuşların yaşandığı il kongresine…
İl kongresinde Kemal Karataş il başkan adayı idi…
Karşısına kim çıktı?
İzmir eski milletvekili Enver Öktem…
Öktem’i il başkan adayı olmasını destekleyen iki kişi vardı: Nuri Batuhan ve Murat Haluk Öncel…
Bir gün bana bile sordu bu ikili, “Enver Öktem tutar mı?” diye…
Enver Öktem’in kendisi gerçektden aday olmak istedi bana göre. Ancak kendisine destek veren ikili aslında Abdürrezzak Erten tarafından örgütlenmişler gibiydiler.
Maksat Kemal Karataş’a kurultay delegasyon ve il yönetimi listesi hazırlarken gözdağı vermek; “Bak bizim desteğimiz olmaz ise Enver imzayı toplar ve karşına aday olarak çıkar. Kendi tabanımızı da tutamayız” demekti.
Ancak Karataş öyle ya da böyle siyasette yılların kurduydu ve Baykal’ın da desteği ile ortak bir liste yapabildi
Karataş, Rıfat Nalbantoğlu’nu il yönetimine almak istiyordu. Ancak ekip buna şiddetle karşı çıktı. Mustafa Özyürek’in adamının il yönetiminde olması demek, Özyürek’in İzmir’de örgütlenmeye başlayabileceği sinyali demekti. Ekip bunu kabul edemezdi. Bilim Kurulu’ndan iki kez ekip tarafından kesilen ve PM üyesi olamayan Nalbantoğlu bu kez il yönetiminden de ekip tarafından kesiliyordu.
Ancak Baykal durumu görmüş ve kurultayda Nalbantoğlu’nu kendi listesinden PM üyeliğine yazdırmıştı.
(Sanırım Salı günü Karataş bir basın açıklaması yapacak ve bu sürece de değinecek.)
Sonuçta Enver Öktem, Nuri Batuhan ve Murat Haluk Öncel’in desteklerini çekmesiyle yeterli imzayı toplayamadı ve aday olamadı.
Ardından da İzmir’i terk etti.
Ancak Abdürrezzak Erten buradaydı ve ekibine yerel seçimler için önemli sözler vermeye başlamıştı.
Başta da Sıtkı Kürüm’e…
Çünkü Kürüm, milletvekili adayı olamayınca tıpkı 2004 yerel seçimler öncesi adayların belirlenmesi sırasında olduğu gibi, açtı ağzını yumdu gözünü.
“Başlarım böyle ekibin içine…”
(Kürüm de bazen öyle konuşuyor ki, yazamıyorum. Sayın Kürüm bundan böyle konuşurken
“ Süleyman bunları kaleme alacaktır o nedenle biraz usturuplu konuşayım” diye düşünün. Bizi de zor durumda bırakmayın lütfen)
2008 kongrelerinde ekibe karşı sorun yaratacak fazla bir güç de yoktu açıkçası. Baratalı grubu da Baykal’dan tırpan yemiş, Türkan Miçooğulları liste dışında bırakılmış, Erdal Karademir seçilemeyecek yere konmuş, Yılmaz Kaya ise muhaliflere katılmıştı.
Kocaoğlu da hem Alaattin Yüksel hem de Baykal’ın kendisini sevmemesi nedeniyle İzmir örgütünde ağırlığını koyamıyordu.
Üstelik yaptığı yanlışlardan dolayı bir sürü İzmirli muhalif üretiyordu.
Ekip İzmir’deki bu boşluktan yararlanarak yeniden harekete geçti.
Önce sarmalama sistemini uygulamaya koyuldu.
Hedefte iki milletvekili vardı. Adından dolayı İzmir’de sempati yaratan Güldal Mumcu. İzmir’i hiç bilmeyen Mumcu kısa sürede ekibin kollarına bırakmıştı kendisini… Hala da öyle…
Diğeri ise Mehmet Ali Susam…
Esnaf lideri olarak ekibin tam kalemiydi Susam. Üstelik beyazdı da…
Susam hem Abdürrezzak Erten tarafından em de Sav tarafından çevrelendi.
Ne zamana kadar?
Kurultay sonrası Susam’ın MYK’ya girmesine kadar…
Erten burnundan soluyordu. O kadar örgütleme yapmış, canını dişine takmıştı. Ancak bir türlü MYK’ya giremiyordu.
Baykal istemişti Susam’ı MYK’ya… Erten’in karşısına hep Baykal çıkıyordu…
(Gördüğünüz gibi Baykal gidince, Erten hem MYK’ya girdi. Yetmedi, genel sekreter yardımcısı oldu.)
Kurultay sonrası İzmir’de ekibe karşı iki güç kaldı. Birincisi Karşıyaka grubu, ikincisi Mehmet Ali Susam… Susam bir esnaf örgütü lideriydi. Ancak CHP örgütünü tanımıyordu. CHP örgütünü tanımadığını da son kongrelerde gösterdi. O daha sonraki konu…
Ama buradan yıllardır CHP’lilere söylediğim, bir türlü yazmadığım tespiti ilk kez dile getirmek istiyorum.
Belki biraz ağır olacak ama gerçek bu maalesef…
“CHP delegasyonunun yüzde 80’i Nana’dan daha yetenekli, yüzde 10’unu bir psikiyatriste götürseniz, (Acilen bir yere kapatılmalı) yanıtını alırsınız. Geri kalan yüzde 10 ise partiyi idare etmeye çalışıyor.”
Ekip vitesi yine büyüttü. Karşısında küçük bir muhalefet vardı ve bir bölümü de kendilerine doğru dönmeye başlamıştı.
Urla’da aday belirlemeden sonra Bülent Baratalı’nın durumu gibi…
Ekibin en rahat olduğu dönem yerel seçimler öncesi dönemdi.
Milletvekilliği adaylığında ekip en fazla 3-5 kişiye alan yaratırken, yerel seçimlerde 10’larca kişiye yer açabiliyordu.
Bu nedenle en az 200 talepli canla başla ekip için çalışabiliyordu.
Sıra 2009 yerel seçimler öncesine gelmişti.
İşte bu hikaye çok karışık.
Öncelikle büyükşehir belediyesi başkanlığı adaylığından başlayalım.
Önemli bir konu çünkü…
Baykal’ın Kocaoğlu’nu bu konuda diken üzerinde uzun süre tutuğunu ve adaylığını bir türlü açıklamadığını biliyoruz.
Büyükşehir adaylığı için çalışmalar başlamıştı.
Hakan Tartan adaylardan biriydi ve kendi kurduğu küçük bir grup ile adaylık çalışmalarını sürdürüyor, Ankara ile doğrudan temasa geçmeye çalışıyordu.
Cevat Durak ise gizli adaylardandı. O her zaman olduğu gibi bu işleri kamuoyu önünde yapmak istemezdi.
Mehmet Ali Susam bir diğer önemli adaydı. Zaten Kocaoğlu’nun Susam ile olan sorunu da buradan kaynaklanıyordu. Kocaoğlu Susam’ı kendisine en büyük rakip olarak görüyordu. İzmir milletvekili, MYK üyesi, eski esnaf birliği başkanı.
Bülent Baratalı da adaydı. Bu kez işin kendisine döneceğini bekliyordu.
Ama sonuçta Kocaoğlu kentin belediye başkanıydı ve Baykal daha önce Antalya’da yaşanan aday değiştirme sürecinde yaşananlardan dolayı çekiniyordu.
Karşıyaka’da bir gece 9 kişi bir araya geldi.
MYK üyesi Mehmet Ali Susam, eski MYK üyesi ve Genel Sekreter Yardımcısı Bülent Baratalı, eski MYK üyesi Sedat Uzunbay, PM üyesi Rıfat Nalbantoğlu, Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak, Karşıyaka Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Çalışkan, eski il sekreteri İ. Yücel Özen ve toplantıyı örgütleyip kaleme alan bir kişi…
(Yine bu adamın ismi yok…)
Konu ne olacak bu büyükşehrin hali idi.
Herkes uzun süredir birbirini tanıyordu. Susam’ın kim olduğunu da herkes biliyordu. Ancak kimse Nalbantoğlu’nu tanımıyordu.
Rıfat Nalbantoğlu toplantıda söz aldı ve PM üyesi olarak fikirlerini iletti.
Kimsenin çok tanımadığı Nalbantoğlu gecenin yıldızı olmuştu. Çünkü öyle sert konuşmuştu ki, hem ekip için hem de Kocaoğlu’nun çevresindekiler için.
Ama özellikle ekip konusunda çok netti Nalbantoğlu… Bir an önce bu grubun İzmir’den temizlenmesi gerektiği konunda tespitler yapan Nalbantoğlu, işi “Bunlar yeniden milletvekili adayı olmamalı” tespitine kadar vardırdı.
Vallahi toplantıya katılanları yazdım. Sonra “Bir şey söylemedim” denmesin diye…
Gerçi aynı sözleri Macit Sefiloğlu, Mali Müşavirler Odası Başkanı Feyzullah Topçu ile Gümüşbalık Restoran’da olduğumuzda da söylemişti Nalbantoğlu. Yine aynı sözleri Ünal Ersözlü’nün evindeki bir yemekte de ifade etmişti saat 05.00’e doğru.
Bu kadar tespitten sonra ekibe hızlı dönüş yapan Nalbantoğlu’nu ben biraz 16. Yüzyılda İspanyol engizisyonundan kaçıp Selanik’e Osmanlı topraklarına gelen ve Müslümanlığı kabul eden Musevilere benzetiyorum. Bari onlar can derdine bir dönüşüm göstermişler. Sayın Nalbantoğlu milletvekilliği derdine Musevilikten, Müslümanlığa oradan Hıristiyanlığa son olarak da Zen Budizm’e kadar uzandı…
Bunun sonu Ateizmdir…
Dönelim biz Karşıyaka toplantısına…
Karşıyaka’da her şey konuşuldu ama asıl konu konuşulmadı.
Yapılacak tek şey vardı. Kocaoğlu’na karşı tek aday üretmek.
Ama görüldüğü kadarıyla toplantıya katılanların büyük bölümü kendi aday olmak istiyordu ve bunun için kararlıydı. Bu da Kocaoğlu’nun şansı oldu.
Sanırım Baykal İzmir örgütündeki bu parçalanmış yapıyı gördü ve Kocaoğlu ile devam kararını alması gerektiğini hissetti.
Ekibin bir büyükşehir adayı yoktu. Baratalı ile kavgalıydı, Susam ile kavgalıydı, Durak ile kavgalıydı…
Aslında en doğru adaya yöneldiler.
Hakan Tartan…
Ancak o ilişki çok gelişmeden çözüldü
NOT 1: Bazı yorumcular Sıtkı Kürüm’deki denge sorununa dikkat çekmiş. Vallahi eşi Fatma Kürüm de bu durumdan çok rahatsızdı. “Bırak bu siyaseti” diyor, Kürüm’ün arkadaşlarını da “Bu denge sorunu devam edecek olur ise günün birinde kaybedeceğiz Sıtkı’yı. Adamın zaten şekeri var. Lütfen arkadaşınızı düşünün” diye uyarıyordu.
NOT 2: Bazen yorumcular arasındaki tartışmaları okuyorum. Vallahi yazılanların hepsi doğru… Zaten doğru olmayan yorumları dikkate almıyoruz. Tabii bir de yasal sorun çıkaracak olanları… Bazı yorumlara ise dizinin son bölümünde ayrıca yanıt vereceğim.
NOT 3: Ekip, Nuri Batuhan’ı da yanından uzaklaştırmış. Özellikle bu uzaklaştırmadan sorumlu Abdürrezzak Erten’i buradan uyarıyorum. Benim yazdığım ekip tarihi, siyasi tarih. Çünkü ben işin siyasetini biliyorum. Ancak Nuri Batuhan ekibin fiscal tarihini yazmaya başlar ise 30 bölüm olur ve maazallah ortalık savaş alanına döner. Ama “Ben buna hazırım” diyor iseniz o sizin sorununuz… Batuhan o tarihi anlatacak bir köşe yazarı bulur mutlaka. Ve bu diziye de çok katkıda bulunmuş olurlar.
NOT 4: Alaattin Yüksel’in tutarsızlığı devam ediyor. Bir açıklama yapıyor Sav’a övgüler düzüyor, bir açıklama yapıyor Sav’ın ve ekibin desteklediği il başkanı Rıfat Nalbantoğlu’na yaylım ateş açıyor. Yoksa Alaattin Yüksel, Sav’a, “Bak bu ekip ile İzmir’de devam edemezsin. İzmir’i bize ver, senin adına ben ve arkadaşlarım, burayı yeniden örgütleyelim” demek mi istiyor. Beyler artık biraz net olun. CHP örgütü sizler nedeniyle iyice şaşılaştı.
GÜNCELNOT 1: Metroda olan oldu… Bu konuya girmeyeceğim şimdilik. Ancak Aziz Kocaoğlu’nun olay mahalinde bir bayanın “Bu metro ne zaman bitecek?” sorusuna verdiği yanıt dikkatimi çekti: “Bu metro ya bitecek, ya da beni bitirecek.”
Ve tabii ki Anadolu Ajansı’ndan aldığım bu açıklama:
“Kimse iş kazası olmasını istemez. Hepimizin bildiği gibi iş kazaları fabrikalarda, iş yerlerinde olabiliyor. Maalesef önleyemiyorsunuz.”
Bu söylemler bir dönemin başbakanı Tansu Çiller’in gaflarını aklıma getirdi:
NATO olağan toplantılarının birinde Tansu Çiller, yanındaki bürokrata sorar sessizce:
“Rusya temsilcisini göremiyorum. Neden katılmadılar, mazeretleri mi var?”
Bürokrat gözlerini iri iri açarak yanıt verir:
“Efendim, NATO zaten Rusya'ya karşı kuruldu!”
Erzurum'un yöresel bir şivesi, onlara özgü kelimeleri var.
Örneğin; tırlık: kekeme, zor konuşan
gıdık: gıdı, boyun
bıdık: kadınların cinsel organı demek…
Çiller Erzurum’da konuşuyor; onu dinlemeye gelen halk coşkulu… Alkışlayanlar, tezahürat yapanlar…
O anda kalabalığı bir ses yırtar:
“Bıdığını yirim, gız senin…"
Tansu Hanım bir şekilde bu sözü duyar. Alkışların devam ettiği sırada yanındaki il başkanına dönerek, "Bıdık ne demek" diye sorar.
Adamcağız utandığından mı, Tansu Hanım’ın morali bozulmasın diye mi, bilinmez, “ciğer” diye cevap verir. Nereden bilsin olacakları…
Çiller alkışlar sona erdikten sonra konuşmasına devam eder ve şu cümle ile mitingi sonlandırır:
“Bacınızın bıdığı sizlere feda olsun…"
GÜNCELNOT 2: Büyükşehre ve Karabağlar’a yakında kallavi bir soruşturma daha geliyor gibi.
GÜNCELNOT 3: İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri’nin dikkatine. Sızıntı arıyorsanız, zorlanırsınız. Çünkü büyükşehrin duvarlarının tamamında sızıntı var.
Egenin Sesi 19 - 07 - 2010
19 Temmuz 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder