Yücel Özen’in tanıştırdığı Çiğli aday adayı Ensari Bulut arada bir Haber Ekspres’e gelir, masamın yanındaki koltukta oturur, “Ne olacak abem… Beni aday yaparlar mı?” diye sorardı. Yine günün birinde Ensari Bulut odamda…
Kapı açıldı aniden içeri Ahmet Piriştina girdi.
Piriştina basın ziyaretlerini yaparken önceden haber vermezdi. Çat kapı gelir, gazetede kimi bulur ise sohbet ederdi.
Piriştina içeri girdiğinde Bulut’un gözleri ışıldadı. Görüşmek istediği ancak bir türlü ulaşamadığı Piriştina karşısındaydı ve yanında kimse yoktu.
Piriştina oturdu, “N’aber Ensari, hazırlanıyor musun?” diye sordu.
Bulut, “Ankara’ya gidip geliyorum. Ancak tabii sizin de olurunuz gerekli başkanım” dedi.
Piriştina çok rahat; “Sen Ankara’daki işini hallet, bana sorarlar ise sana karşı çıkmam” yanıtını verdi.
O odada olanlardan yaşayan bir tek ben kaldım. Durum vahim…
Ensari Bulut için 2004 yerel seçimlerinde en büyük kavgayı dönemin Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem verdi. Ama ikinci dönemde hastalığına rağmen hala aday olmakta ısrar etmesi ve Sav ile yakınlığı nedeniyle Eşref Erdem’in gözünden düşmüştü Bulut…
2004’te Çiğli’de ekibin adayı Hasan Aslan’dı.
Seçim çalışmaları sırasında Ege TV’de yaptığım Siyasetik adlı programa konuk olmuştu Piriştina ile 9 metropol ilçe adayı.
Piriştina’ya, “Ne konuşacağız” diye sordum…
"Seninle siyaset tartışmasına girmem. Onlar projelerini anlatacaklar”dedi. Hayatımın en sıkıcı programıydı. Karşımda 10 aday, “Şunu yapacağız, bunu edeceğiz” diyerek 3 saatimi yediler. Ensari öyle projeler söyledi ki, hani “Acaba Çiğli, 5 yıl içerisinde Miami ile çekişecek duruma mı gelecek?” diye düşündüm.
Kocaoğlu Bornova adayı olarak çok çekingendi.
Aslında 2002 genel seçimlerinden önce tanımışım Kocaoğlu’nu… Bornova’da bir akşam yemeğinde bir araya gelmişiz. Nevzat Kavalar’ın aday adaylığı sürecinde… Yemekte 10 – 15 kişi olduğu için gerçekten hatırlamadım Kocaoğlu’nu. Ancak daha sonra kendileri zamanın ilçe başkanı Enver Dündar ile birlikte Haber Ekspres’i ziyaret etmişler, odamda yarım saat benimle görüşmüşler. Enver Dündar’ı hatırlıyorum, ama Kocaoğlu’nu maalesef… Kendilerini ilk kez Bornova adayı olduğunda hafızama yerleştirdim. Demek ki bende çok iz bırakmamış Kocaoğlu… Tıpkı Önder Sav ile 1986 yılında karşılaştığım ama hatırlamadığım gibi…
Neyse 2004 yerel seçimler yapıldı ve Buca ile Gaziemir dışındaki metropol ilçelerin tamamı kazanıldı.
İzmir bir kez daha farkını göstermişti.
Piriştina yeni kadrosu ile önümüzdeki 5 yıla hazırlanıyordu ki, bir sabah 15.06.2004 günü Ahmet Piriştina’nın öldüğü haberi ulaştı gazeteye…
Kimse önce inanmamıştı. 3- 4 kişiye telefon edilmiş, cep telefonları kapalı olunca olayın doğru olma ihtimalinin yüksek olduğunu kabul etmiştik.
Nitekim çok kısa süre içerisinde küçük bir açıklama geçti haber merkezlerine…
Aslında aday belirleme sürecini şimdi yeniden incelediğimizde, çok sıkıldığı açıktı Piriştina’nın…
Bir gün sonra tüm gazeteler Piriştina’nın ölümünü manşetlere taşıyıp, köşe yazarları büyükşehir belediyesi başkanı üzerine methiye düzerken, sadece ben, “Kim başkan olacak?” başlıklı yazı yazdım.
Bugün“Acaba diğerleri gibi mi davransaydım” diye düşünüyorum.
Ancak olay doğruydu ve ölüm saatinden itibaren “Kim yeni başkan?” tartışmaları CHP kulislerinde başlamıştı bile...
Hatta biraz daha ileri gitmişler, daha cenaze kalkmadan Piriştina’nın odasını açtırarak toplantıyı, orada yapmışlardı.
Sanırım o gün Piriştina’nın Özel Kalem Müdürü olan Sitemay Cengiz, bir gün içerisinde büyükşehir belediyesinde meydana gelen değişimi bize daha iyi anlatır, eğer isterse…
Cenaze törenine Baykal ve Önder Sav da katıldı. Tüm CHP hazırdı Konak Meydanı’nda…
İşte ondan sonra başladı tam anlamıyla kulisler.
Ortada iki aday vardı önceleri. Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak ile Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur…
Ancak Piriştina’nın DSP’den getirdiği isimler bu iki adaya sıcak bakmıyorlardı.
İki belediye başkanına sıcak bakmayan bir isim daha vardı. İl Başkanı Alaattin Yüksel…
Yüksel bu süreçte yeni bir aday üretti. Bornova Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu…
Kocaoğlu ismini ilk duyduğum kişi Macit Sefiloğlu idi. Macit gazetede Kocaoğlu ismini seslendirdikten sonra Kocaoğlu’nu aramış şu cümle ile karşılaşmıştım:
“Böyle bir koltuğa aday değilim. Kesinlikle düşünmüyorum. Ancak böyle bir görev verilir ise partimin isteğini kırmam.”
Telefonu kapattım ve Macit’e “Bu aday” dedim.
(“Partim görev verirse görevden kaçmam” tanımlaması beni öldürecek. Aslında aday olmak isteyip de, isteğini net şekilde ortaya koyamayan arkadaşların dikkatine… Lütfen bu tanımlamanın dışında yeni bir şeyler üretin…)
Karşıyaka’da Cevat Durak, Abdürrezzak Erten, Enver Öktem ve Sedat Uzunbay beraberdiler. İlk bakışta ekibin Durak’a destek verdiği görülüyordu. Abdürrezzak Erten, telefon ile ekibin ikinci adamı Fahri Elmas’ı aradı. Büyükşehir Meclis Üyesi Fahri Elmas, bir grup meclis üyesi ile Alsancak’taki bürosundaydı.
Erten kendisine CHP grubunun tamamını Cevat Durak konusunda ikna etmesi gerektiğini ve sonra çıkıp basın açıklaması yapmasını istedi.
Elmas, bazı meclis üyelerinde Durak konusunda soru işaretleri olduğunu söyledi, Erten’in Alsancak’a gelerek ikna çabalarına katılmasını istedi.
Erten kendisi yerine Enver Öktem’i gönderdi Elmas’ın bürosuna…
Öktem de konuşma tarzı ve tavrı ile yangına körükle gitti ve meclis üyelerini “Ya oy kullanırsınız ya da bu ekibi terk edersiniz” diyerek bir anlamda tehdit etti.
Durak’a oy vermesi konusunda ikna edilebilecek meclis üyeleri o saatten sonra “Durak ile olmaz” tespiti yapmaya başladılar. Bu üyeler arasında DSP kökenliler de vardı. Yani DSP’den gelenler bir blok değildi. Ancak Abdürrezzak’ın tavrı ile birlikte bir blok şekline dönüştüler.
Aslında bireysel adaylar da vardı. Mesela Mehmet Ali Çalkaya… Çalkaya Balçova Meclis Üyeleri’nin kendisine oy vermeyeceğini görünce geri çekildi ve Kocaoğlu’nu destekleme kararı aldı.
Ensari Bulut da adaydı. Ancak kendisini belediye başkanı yapan Eşref Erdem’den gece yarısı telefonda öyle bir fırça yedi ki, sabah Cevat Durak’ın yanına gidip kendisine destek olduğunu açıklamak zorunda kaldı.
Abdül Batur’un aldığı oy belliydi. Daha yükselmesi de mümkün değildi. Televizyonda AKP’lilerin açık bıraktıkları mikrofon kanalıyla, “İzmir seçimlerinde Abdül Batur da aday. Bize yakındır” açıklamalarını duyurmaları oyundan tamamen düşürdü Narlıdere Belediye Başkanı’nı… Batur’un yanında Türkan Miçooğulları’nın zorlaması ile sadece Bülent Baratalı duruyordu. Zaten Batur’un DYP’den partiye getirilmesinde de bu ikili önemli rol oynamış, Narlıdere’deki tüm sol yapı Abdül Batur için imha edilmişti.
Tabii ki son il kongresinde Abdül Batur’un oynadığı rolü ve kurultay sonrası geldiği noktayı ayrıca tartışacağız.
Piriştina’nın ölümü sonrası yeni büyükşehir belediye başkanının seçimini CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın ağzından dinleyelim:
Yer: Her zamanki gibi İhtiyar Balıkçı
Saat: 22.00
“Deniz Baykal, ölen Ahmet Piriştina’nın yerine seçilecek yeni belediye başkanını belirlemek için beni görevlendirdi. Görevim Cevat Durak’ı seçtirmekti. Genel başkan öyle istiyordu. Ama ben aynı şekilde düşünmüyordum. Cevat’ın Büyükşehir Belediye Başkanı olmasını istemiyordum. Zaten seçim öncesi meclis üyeleri arasında Kocaoğlu’na yönelik eğilimi görünce rahatladım.”
“Peki ya sandıktan çok küçük bir fark ile Cevat Durak çıksaydı”soruma yanıt hemen geldi.
“Sonuçlar çantamda olacaktı. Kim kalkıp bana, bir genel sekretere, sonuçları ve oy pusulalarını kendi gözleriyle görmek istediğini sorabilirdi. Sorma şansları yoktu. Benim söylediğim geçerliydi. Bunu da kimse sorgulayamazdı.”
Her şey ayarlanmış, Aziz Kocaoğlu ağırlıklı DSP kökenlilerin desteği ile İzmir’in yeni Büyükşehir Belediye Başkanı oluyordu.
Alaattin Yüksel memnundu. Çünkü son dakikada Bornova’dan aday yaptığı arkadaşını büyükşehre gönderiyor, İzmir üzerinde gelecekte kuracağı tahakkümün ilk adımını atıyordu.
Önder Sav memnundu. Kendisine karşı İzmir’i örgütleyecek Cevat Durak ve arkadaşlarının büyümelerini engelliyordu.
Aziz Kocaoğlu memnundu. Daha düne kadar Bornova Belediye Başkanlığı’nı hayal eden biri olarak aniden şehr-i emin konumuna yükseliyordu.
Durak’tan ürkenler memnundu. Batur’dan ürkenler de…
Yani ortada memnun olan adam sayısı hayli yüksekti. Ancak daha sonra başlarına geleceklerden habersizdiler.
Şu soruyu duyar gibiyim sizden…
Ekibin mimarı Önder Sav, ekibin şefi Abdürrezzak Erten… Nasıl oluyor da biri Durak’ın karşısında biri Durak’ın yanında?
Vallahi bu durumu açıklamak çok kolay değil.
Abdürrezzak’ın Durak’ın yanında olması işine geliyordu. Çünkü Sedat Uzunbay gibi bir beyaz milletvekiline ihtiyacı vardı. Üstelik İzmir’in en iyi örgütçülerinden biri olan diğer beyaz Hüseyin Çalışkan da Durak ile birlikteydi.
Ancak Sav, Durak’ın Eşref Erdem ile ilişkisinden rahatsızdı.
Daha doğrusu Eşref Erdem ile İzmir’de ilişki kuran herkesten rahatsızdı.
Diğer bir teori ise Abdürrezzak Erten’in özellikle Durak’ın yanında göründüğü ve hareketsiz bıraktığı yolunda.
Yani Cevat Durak, Abdürrezzak nedeniyle hareket edememiş, kontrol altında tutularak oyundan düşürülmüştür.
(Son dönemde yaşananları dikkate aldığımda bu teorinin çok da mantıksız olmadığını görüyorum. Siyasette bu kadar Makyavelist bir tarz sadece ekibe mahsus…)
Kocaoğlu’nun seçimi sonrası Cevat Durak ile ekibin arası yavaş yavaş açılmaya başladı. İlişkinin bitimine ise bir kadın noktayı koydu.
Erten Karşıyaka Belediyesi’ne başkan yardımcısı olarak şimdi ismini hatırlayamadığım bir bayanı önerdi. Çevrede iyi bir isim olarak anılmayan bu bayanın belediyede böyle bir pozisyonda çalışması mümkün değildi. Durak yapısı bu talebi net biçimde reddedince ekip ile özellikle de Abdürrezzak Erten ile ilişkiler koptu. Duyduğum kadarıyla aynı kadın daha sonra Ankara’da Meclis’te göreve başlamış.
Durak’ın arkadaşı milletvekili Sedat Uzunbay da ekipten rahatsızlık duymaya başlamıştı.
Özellikle 2005 kongresinde Sıtkı Kürüm’ün tekrar Konak İlçe Başkanı olmasını istemiyordu Uzunbay… Bunu da net biçimde ifade etmişti. Ancak Uzunbay’ın bu tavrına Abdürezzak Erten prim vermedi ve Kürüm ile yoluna devam etti.
Kürüm ekip için giderek önemli olmaktaydı. Sadece Konak İlçe Başkanı olarak değil, örgütlenen ekibe katkı koymak için de Kürüm önemliydi ekip şefi için…
Ekibin ikinci adamı Fahri Elmas da Kürüm nedeniyle kopuyordu ekipten.
O da özellikle Sıtkı Kürüm ile anlaşamıyordu.
Ekibin dönüşümü bir başka kopuş ile hızlandı…
Deniz Baykal, Cevat Durak’ın yerine Aziz Kocaoğlu’nun seçilmesini bir türlü içine sindiremedi. Bu işte sorumlu tutuğu isim de İzmir İl Başkanı Alaattin Yüksel’di…
Ekip ile de sorun yaşamaya başlayan Yüksel’i son dakikaya kadar korumaya çalışan isim ise Genel Sekreter Önder Sav’dı.
Ancak ekip İzmir’de Alaattin Yüksel’e karşı tavır geliştiriyordu.
Önce mahşerin üç atlısı olarak çıkmışlardı…
Bir Pazar gecesi Konak İlçe Başkanı Sıtkı Kürüm, Gaziemir İlçe Başkanı Yüksel Demirsoy ve Balçova İlçe Başkanı Salih Küçükbayrak Göztepe’deki Pembe Ev’de bir araya geldiler. Yemeğe Konak ilçe örgütünden de katılanlar vardı.
Konu il başkanı Alaattin Yüksel’e karşı yakılacak muhalefet ateşiydi.
Bir deklarasyon alındı kaleme.
Kaleme alan ismi daha sonra açıklayacağım… Bu deklarasyona destek vermeleri için diğer ilçe başkanları ile de konuşma kararı verildi.
2 ilçe başkanı daha bu deklarasyonu imzalayınca mahşerin 5 atlısı olmuşlardı.
Yüksel’in gidiş süreci hızlanmaya başlamıştı.
Ekip, Yüksel ile ilişkisini giderek koparırken, başta Konak olmak üzere giderek siyahlaşan bir yapı ortaya çıkıyordu.
Ekip şefi Abdürrezzak Erten de bu gidişten memnun değildi.
Hem İzmir’deki beyaz ortaklarını kaybetmişti hem de ekibin içindeki bazı isimlerden mutlu değildi.
Mesela şimdi Çiğli Belediye Meclisi üyesi olan okul arkadaşı Mahmut Özçift’i eleştiriyor, “Sadece seçim dönemlerinde ortaya çıkıyor, diğer zamanlarda ekibin çalışmalarına katılmıyor. Kariyer peşinde…” yorumunu yaparken, İl Genel Meclisi listesine aldığı Mahmut Esat Aslan için ise, “O’nu bir yere seçtirdik. Şimdi de milletvekilliği istiyor. Ama yeter, her istediğini alamaz. Sıtkı konuş şunla… Otursun oturduğu yerde” diyebiliyordu.
Ekibin önemli ismi Nuri Batuhan’ı da sağda solda kendi tabiriyle “gevezelik yaptığı” için istemiyordu Erten… Ekibi sık sık uyarıyor, “Nuri’nin yanında açık vermeyin. Hatta bazı toplantılara çağırmayın” diyordu.
Kürüm için söyledikleri ise yenilir yutulur değildi…
Bazı konularda Sıtkı Kürüm’ün de suçu olabilir belki. Ancak bir insan, yabancıların yanında bu kadar da yerin dibine sokulmazdı. Sonuçta o da politika yapmaya çalışıyordu. Ve sanırım hala da yapıyor. Kendi mi yapıyor, birileri mi yaptırtıyor, orasını bilmiyorum…
Erten İzmirlilerin giderek siyahlaşan ekibe destek vermeyeceğini iyi biliyordu.
Bu nedenle bir teori geliştirdi. Gri proje…
Burada amaç kentin çeperleriyle merkezi bir araya getirmek, ekibin siyah görüntüsünü ortadan kaldırmak, merkezin dinamiklerini bu işin içine çekmekti.
Bunun için ekibin içine birkaç beyaz monte edilecek, beyaz yüzler öne çıkarılacak, siyahlar geride duracaktı.
Ancak ortada beyaz yoktu… Birkaç kişi dışında ekip ile koordineli çalışmak isteyen de yoktu. Herkes bir çerçevede ürküyordu…
Erten’in DEV-YOL’dan gelen örgütçülüğünü herkes bilir. Ancak burada iş başkaydı ve sadece ekip, hemşeri ilişkileriyle yürümüyordu.
Bir ideolojinin üretilmesi şarttı.
Erten çevresinde beyaz istiyordu ancak ondan öne çıkabilecekleri de hiç istemiyordu. Nitekim Sedat Uzunbay’ın arkadaşı Rıfat Nalbantoğlu’nu kurultayda Bilim Kurulu’ndan PM üyeliğine seçimlerinde Enver Öktem ile birlikte halletmişti.
Nalbantoğlu’nun çizilme operasyonunun başında da Nuri Batuhan vardı. Batuhan bir kurultayda da Mehmet Sevigen’i çizme operasyonunu yürütmüş, ancak Sevigen taraftarlarının gazabına uğramış, İzmirli delegeler tarafından kurtarılmıştı.
(Sedat Uzunbay’ın arkadaşı olmasına rağmen Erten’in çizdirdiği Nalbantoğlu bugünlerde ekibin beyaz yüzü…)
Erten her gece yaptığı ev toplantılarında gri ideolojisinin yaygınlaşması konusunda hayli ter döktü. Çiğ köfte partilerini saymıyorum bu arada…
Yüksel’in gidişi
Seçim bitmiş, Aziz Kocaoğlu İzmir’in yeni Büyükşehir Belediye Başkanı olmuştu. Bir dönem kimse üzerine gitmedi. Herkes belli bir süre prim vermek zorundaydı Kocaoğlu’na…
Örgüt kendine döndü ve tartışmalar kongre öncesi hareketlendi.
İlçe başkanlarının ortak deklarasyonu, Alaattin Yüksel’in giderek artan muhalefeti ve Abdürrezzak Erten’in ekip tavrı bir şeylerin başlayacağını gösteriyordu.
“Kara göründü”gibi bir garip mesaj bombardımanına başlandı, Alaattin Yüksel’in muhalefeti hergün cep telefonlarımıza konuk oluyordu.
Bu işin başında CHP İl Disiplin Kurulu Başkanı Ülkü Caner vardı ve maalesef hem partiyi, hem siyaseti bilmediği için Yüksel’i yanlış yönlendiriyordu.
Ve sonunda Küba’da olan Alaattin Yüksel’in görevden alınma haberi geldi.
Haber saat 16.30 sıralarında MYK sürerken Sedat Uzunbay’ın cep telefonu mesajı ile tarafıma bildirildi.
Bir Çarşamba günüydü. Haber Ekspres Gazetesi’nin manşetini bitirmiş, o akşam Ege TV’de yapacağım Siyasetik adlı programı gerçekleştirmek için kanala gitmiştim. Program konuğum o dönem ANAP İl Başkanı Yunus Yunusoğlu idi.
Ege TV’nin Spor Müdürü Suavi Yardımoğlu, kanalın koordinatörünün isteği doğrultusunda CHP İl Başkanı Alaattin Yüksel’in görevden alınması konusuna değinmemem gerektiğini bildirdi.
Şaşırdım; “Nasıl yani” dedim.
O da, haberin teyit edilmediğini söyledi.
Yanıtım hazırdı. “Bu haberi ben 16.30’da aldım. Gazetenin manşeti yaptım. Üstelik saat 19.00 sıralarında Anadolu Ajansı haberi geçti…”
Birlikte Ege TV’nin bilgisayar sistemine baktık. Haber gerçekten yoktu ya da uçurulmuş idi…
Bunun üzerine Anadolu Ajansı’nı aradım ve haberi faksla göndermelerini rica ettim.
Gönderdiler.
Haber vardı. Ve İzmir mahreçli idi…
Telefon ile konuştuğum Mehmet Karabel, haberin Ankara mahreçli olması gerektiğini yoksa teyitli sayılamayacağını söyledi.
Televizyon kanalı çok etikti ya neyse!!!
Biz de gazeteci olarak AA’da İzmir mahreçli bir haberin zaten Ankara tarafından onaylandığını bilmiyorduk.
Durum anlaşılmıştı. Yanımda şaşkın bakışlarla durumu izleyen ANAP İl Başkanı Yunus Yunusoğlu’na döndüm, “Bu şekilde program yapmam mümkün değil. Seni de boşu boşuna buralara kadar yordum. Canlı yayın yerine sana bir rakı ısmarlayayım bari” dedim.
Güldü, “Bu işlerin kolay olmadığı belli. Ben sana rakı ısmarlayayım” yanıtını verdi…
Ceketimi alıp çıktım…
Ben çıktım da, birkaç gün içerisinde Ege TV’ye Hyundai marka otomobil geldi mi, gelmedi mi bilemem…
Yüksel, Küba gezisinden dönüşü sırasında Adnan Menderes Havalimanı'nda partililer tarafından karşılandı. Yüksel, buradan uzun bir araç konvoyuyla Kültürpark İsmet İnönü Kültür Merkezi'ne geçti. Yüksel'e İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu'nun yanı sıra bazı milletvekilleri eşlik etti.
Fuar’daki toplantıda konuşan Kocaoğlu ise şunları söyledi: ''İzmir'in belediye başkanı olmam sıfatıyla siyasete karışmadım, müdahil olmadım. Çünkü belediye başkanlığı böyle bir görev, böyle bir misyon yüklüyordu. Ama 35 yıllık mücadele arkadaşım, beraber büyüdüğümüz, hiç bir zaman ayrılmadığımız, İzmir'de efsane olmuş, mit olmuş, partiyi İzmir'de hem yerelde hem genelde iktidara taşımış, birinci parti yapmış, hepimizde emeği olan Alaattin Yüksel'in, sadece ve sadece kurultay sürecinde başka bir genel başkan adayını desteklediği, yahut partide doğruları söyleme hakkını kullandığı için il başkanlığından alınmasına karşı çıkıyorum. Ölünceye kadar karşı çıkacağım. Bizi buraya örgüt getirdi. Görevi, görevleri ancak örgüt alır düşüncesini taşıyorum.''
Bugüne kadar yazdıklarımı da dikkate aldığımda bu “örgüt” tanımlamasını anlamakta zorlanıyorum. Ne örgütü?
Ortada örgüt mü var…
Bu arada bir belediye başkanı nasıl yağ yakarmış iyi gördük değil mi?
Kendilerini bundan sonra da demokratik olmaya davet ediyorum. Bakalım ne kadar olabilecek?
NOT 1: Dilara Ersözlü’ye gelen yorumlar İzmir’de gelişmelerden hoşlanmayan büyük bir grubun olduğunu gösteriyor. Umarım CHP’yi yönetenler de bunun farkındadır.
NOT 2: Sitenin günlük ziyaretçi sayısı Google istatistiklerine göre IP olarak 2 bini geçti. Kötü bir rakam değil… Bunun için öncelikle okuyucularıma teşekkür etmem gerekiyor. Ama şunu söyleyeyim. Yaz sonuna kadar bu rakamı 5 bine yükseltmek de benim işim… Bakalım, içi boş markalar mı, toplumdan kopuk olmayanlar mı kazanacak?
NOT 3: Karabağlar Belediyesi Meclis üyesi Kadir Sinan gönderdiği yorumun kullanılmadığından yakınmış. Yorumunu ahlak sınırları içerisinde tutar ise kullanacağımızdan emin olabilir. Lütfen seviyemizi koruyalım, eleştirilere açık olalım, değil mi?
NOT 4: Sav’ın düğününe herkes katılmış. Ancak Karabağlar Belediyesi tam kadro oradaymış. Müdür yardımcıları düzeyinde bile temsil edilmiş…
GÜNCELNOT: İl yönetimi toptan istifa mı etmiş? Etmiş de neden etmiş? Kim istifa et demiş? Nalbantoğlu mu geliyormuş? Çok eğleneceğiz demek ki…
GÜNCELNOT 2: İzmir Büyükşehir Belediyesi memurun paso hakkını da kaldırmış. Kolay değil tabii ki… Kocaoğlu, metro gibi önemli bir yatırıma parayı nereden bulacak? Memurdan ve halktan…
GÜNCELNOT 3: Karşıyaka Baykal'dan vazgeçmiyor. Biz spordan da anlarız. Bank Asya 1. Lig için hazırlıklarını hızla sürdüren Karşıyaka, kadrosuna futbol yaşantısını İsveç’te devam ettiren Baykal Kulaksızoğlu’nu da katmaya hazırlanıyor. İstanbul’da doğan ancak İsviçre vatandaşı olan Kulaksızoğlu ile ptensip anlaşmasına varıldı, resmi sözleşme ise önümüzdeki günlerde yapılacak.
Egenin Sesi 09 - 07 2010
9 Temmuz 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder