Jeotermal A.Ş genel müdürü ile ilgili kaleme aldığım yazılara, mail aracılığı ile Doç. Dr. Niyazi Aksoy da katıldı.
Sayın Gençel… İzmir Jeotermal AŞ ile ilgili yazılarınızı dikkatle izliyorum. Ben, yazılarınızın bazı bölümlerinde ismi geçen kişiyim. 2000-2005 yılları arasında bu şirkette “Danışman” olarak görev yaptım. İçhedef’in “eski genel müdür arkadaşa görev verilmeyince, onlar toplanmışlar cümbür cemaat gitmişler” ifadesi bir ölçüde doğrudur. Yönetim değişikliği söz konusu olunca, değiştirilen yönetimin bir parçası olarak, kendi isteğimle ayrıldım. Benim dışımda da ayrılanlar oldu. Çünkü ayrılmaya zorlanan eski genel müdürün çalışmalarını ve verdiği mücadeleyi yakından izliyor, uğradığı haksızlığı görüyorduk. İstifam İçhedef ve arkadaşlarının göreve başlamalarından çok öncedir. İçhedef göreve başlayınca, davetleri üzerine gittim ve 3-4 saatlik bir brifing sundum. Bilgileri kendilerine ilettim. Benden çalışmaya devam etmemi istedi.. Teşekkür edip, çalışmayacağımı söyledim. Jeo-kulak Genel Müdür yazınızda belirtilen bant kaydındaki ifadeler de bir ölçüde bunu doğruluyor:
“ALOSBİ yetkilisinin şaşkınlığı artıyor. “Bu arkadaşlar işlerinde mi başarılı değiller, yoksa süreç mi onların ayrılmalarına neden oldu?” sorusunu soruyor. İçhedef yanıtlıyor: “Uzun süre diyalog kurmak istememize rağmen, pek dönüp şey yapmadılar. Niyazi geldi bir sunum yaptı, birlikte çalışma önerimi reddetti. 4 hafta sonra kendisini aradım. O da istifa ettiğini yönetimdeki bazı isimlerle kişisel problemi olduğunu söyledi.”
Yazıda belirtilen “yönetimdeki bazı kişilerle kişisel problemim olduğu” konusu gerçek değildir, doğrusu “o dönemde yönetime hakim olan kafa” olmalıdır. Çünkü 2000 yılından beri sürdürülen çalışmalar ve raporlar, dikkate alınmadığı gibi, bizlerin “yok sayılması”, “görmezden gelinmesi” gibi bir süreç başlamıştı. Bu “kafa” ile bir arada olamazdık. Tabii ki akademik çalışmalarım nedeniyle sahayı izlemeye devam ettim. Seminer, sempozyum ve bilimsel toplantılarda sahadaki olumsuz uygulamaları eleştirdim. İçhedef bundan rahatsız oldu. Bana veri akışını durdurdu. Bu da “Valiye Hafif Dirsek” başlıklı yazınızdaki; “Bundan böyle İzmir Grubu’na hayat hakkı tanınmayacak” saptamasının uygulamaya konulduğunu kanıtlıyor.
Uzun bir sessizlik öneminden sonra, 2009 Şubat ayında İzmir Valiliği’nce iletilen bir yazı ile İçhedef hakkında yürütülen soruşturmanın uzmanlık alanımla ilgili kısmına bilirkişi olarak atandım. Bu atamadan sonra tarafıma saldırılar başlatıldı. Sanırım sizdeki ses kaydındaki (CHP’lileri Şikayet Etti) şu cümleler o döneme ait: “Valinin odasında beni yerimden etmek isteyen Niyazi’yi görmüşler.” Bugüne kadar İzmir Valiliği’nin kapsından içeri girmiş değilim. Vali ile hiç bir yerde görüşmem olmadı, kendisini medyadan tanıyorum. Bu durumun tekzip edilmemesi halinde “gerçek” olarak algılanabileceği endişesi ile açıklamakta fayda görüyorum. Sizden de bunu duyurmanızı diliyorum. İçhedef’i yerinden etmek gibi bir niyetim yok, olamaz da. Dilerim uzun yıllar daha koltuğunda otursun ve yaptığı yanlışlıkların sonuçlarını yaşasın. Çünkü bu hatalar uzun vadede ortaya çıkacak ve hiç sorumluluğu olmayan birileri, olanları düzeltmeye uğraşacak.İçhedef bilirkişiliğimin iptal edilmesi için Valiliğe yazdığı uzun şikayet yazısı ile atandığım şekilde bilirkişilik görevimden hiçbir işlem yapamadan alındım. Şikayet yazısında yine yukarıdaki örnekte olduğu gibi “gerçek dışı” şeyler yazdı. Bu konuda, savcılığa suç duyurusunda bulundum, neredeyse 6 aydır dava açılmasını bekliyorum.
NOT: Kasım ayı başında Barselona’da düzenlenecek “Akdeniz’in ekonomik gelişmesi açısından şehirlerin değeri” konulu zirveye Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer konuşmacı olarak davet edildi. Soyer, Türkiye’nin ilk “cittaslow” (yavaş kentler) adayı bir ilçenin belediye başkanı olarak konuşacak. Aziz Kocaoğlu’nun “kentlerin yok oluş süreçlerinin hızlandırılmasında yerel yöneticilerin rolü” başlıklı bir seminerde konuşacağı günü şahsen umutla bekliyorum.
YENİGÜN 19 - 10 - 2009
19 Ekim 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder