Bugün size bir kavramdan, bir tanımlamadan sözedeceğim. Kavramı kendiniz bulacaksınız...Toplumsal hayatta kişinin sadece kendine hayran olması; yalnızca kendisine önem vermesi... Psikanalizde libidonun, cinsel dürtü tarafından nesne olarak alınan ben üzerine yatırımı...
Freud şöyle der: “Bu, özerotizm ve nesne sevgisi arasında yer alan bir cinsel evrim aşaması değil; daha çok, bütün yapılanma süreci boyunca ben üzerinde takılıp kalan libidonun bir stazıdır. Freud’a göre bu tanımlama iki çeşittir. Birincisi; her türlü dış nesne seçiminden önceki duruma, mutlak güce sahip çocukluk dönemi denilen ve çocuğun kendi kendisi için sevgi nesnesi olduğu duruma denk düşer. İkincisi ise libidonun “nesne”den uzaklaşıp “ben”e yöneldiği döneme denk gelir. İnsanın kendi kendisine karşı tutkunluk duyması şeklinde beliren cinsel sapma ise psikiyatrinin ilgi alanındadır.
Bu durumdaki insanlar övgüyle beslendikleri için, çok çalışırlar. Dolayısıyla hayatta başarı kazanma, iyi bir yere gelme ihtimalleri yüksektir. Başarı, kendini beğenmişliklerini iyice besler, böylece o kişinin yakın çevresiyle ilişkisi iyice bozulur. Parlak bir statüsü olan, ama yalnız bir insan vardır tepelerde bir yerde.
Önemli özelliklerinden biri empati eksikliğidir. Başkalarının duygularını anlayamazlar. Zaten başkalarını önemsemezler. Başkaları, ancak kendilerini övmek, onaylamak için vardır. Fedakarlığı hep başkalarından beklerler, çünkü onlar, uğruna her türlü fedakarlığın yapılacağı insanlardır. Vermezler, alırlar. Aşkta bile, beğenilmek için vardırlar. Başkalarının hakkını çiğnemekten çekinmezler, hatta hak çiğnediklerinin farkına bile varmazlar, zaten her şeyin kendi hakları olduğuna inanırlar. Çıkarcıdırlar. Vefa bu insanlar için İstanbul’da bir semt adıdır.
Freud bu tip insanların saldırganlığından bahsederken, intikamdan çok fazla bahsetmez. Halbuki Kohut bahseder. Ona göre intikam fikri bu insanların tüm çalışma hayatlarında vardır.
Tedavisi mümkün müdür?
Kimse “Ben buyum” diye gitmez psikiyatriste. Doktora genellikle depresyon yüzünden başvururlar. Çünkü sık hayal kırıklığı yaşarlar. Çünkü hep sevilme, övülme beklentilerinin hayat boyu karşılanması gerekmektedir. Bu gerçekleşmeyince saldırgan olurlar.Bu konu gerçekten çok ilgimi çekti aslında. Acaba İzmir’de buna yönelik bir sempozyum mu düzenlesek. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla. Onların da böyle bir sempozyuma ilgi duyacaklarından adım gibi eminim. Dünyaca ünlü isimleri toplasak. Mesela Otto F. Kernberg, Heinz Kohut, Edward E. Sampson, Helen Tartakof gibi...
Bırakın Üçüncü İzmir Projesi’ni falan. Böyle bir sempozyumun sonunda ortaya çıkacak sonuç bildirgesinin İzmir’in önünü kesinlikle açacağından eminim.
NOT: Bazen polisiye filmlerin sonuna şöyle bir ibare konulur: “Filmdeki karakterler tamamen bir hayal ürünüdür. Gerçek hayat ile ilgisi yoktur.” Yukarıdaki yazı da tamamen bir hayal ürünüdür. Yazıda aktarılanlar yazar tarafından kaleme alınmış, gerçek hayat ile ilgisi olmayan tespitlerdir. Lütfen altında bir şeyler aramayınız.
YENİGÜN 24 - 08 - 2009
24 Ağustos 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder