Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Çok sönüktü, çok

Deniz Baykal geldi ve döndü…
Geldiği de pek anlaşılamadı, döndüğü de…
Ortada bir ziyaret programı vardı. Ancak program nedense kuşa döndü. Yapılması planlanan açılışlar, birbirine eklendi, bazılarına hiç gidilmedi…
Beni en çok düşündüren ise 30 Ağustos programının külliyen iptali oldu. Gerekçe ise “CHP Genel Başkanı 30 yıldır 30 Ağustos’u Ankara’da kutlar, onun için dönmesi gerekiyor” şeklindeydi.
Baykal 30 Ağustos’u 30 yıldır Ankara’da kutluyor ise bunun bilinmesi gerekmiyor muydu? Biliniyor ise ve bu program Ankara ile koordineli yapıldıysa neden kimse bu konuda bir şey söylemedi?
Baykal da şaşkındı. Havaalanında yaşanan kargaşa daha başında canını sıkmıştı.
Genel sekreterin programında hiç görülmeyen Kent A. Ş. işçilerinin bu ziyaretin başından itibaren neden baltaladıkları konusu ise ayrı bir soru işareti.
Dolayısıyla “-A” protokol maalesef “Z” protokola dönüştü. Heyecan yoktu, kalabalık yeterli değildi. Swiss Otel’e gelindiğinde sanki Meclis dışındaki bir partinin toplantısı yapılıyormuş imajı vardı, herkesin üzerinde.
Baykal Swiss Otel’de yapılan toplantıda herkesi dinledi, 5 dakika…
Dinlemesine de pek gerek yoktu aslında. Zaten kimin ne yaptığını iyi bilmiyor mu?
CHP liderinin İzmir’de yaşananların sonuçlarını önümüzdeki günlerde yapacağı MYK’da daha net olarak ortaya koyacaktır.
Kendisine buradan bir öneri…
İzmir’deki belediye başkanlarını teker teker çağırın Ankara’ya. Bakın o zaman size neler anlatacaklar, neler…
Fuarın içeride açılması ise ayrı bir komedi…
Gerekçe ise trafik sıkışıklığına neden olmak. Montrö Meydanı son 1.5 yıldır sürekli ve yeniden kazıldığında trafik sıkışıklığı olmuyor da 3 saatlik bir açılış mı trafik sıkışıklığı yaratıyor.
Sonuçta CHP Genel Başkanı’nı halktan tecrit etmeye çalıştılar ve maalesef bunda da başarılı oldular. Kendilerini tebrik ediyorum.
Ramazan ayı sonrası başlayacak kongre takvimi öncesi İzmir’de acil önlemlerin alınması gerekiyor. Herkes harıl harıl toplu kayıt yapıp bunları Ankara’dan geçirme çabasında. Bir önceki kurultay sürecinde yapılan kayıtlar sonrasında Ankara’dan gönderilen parti kimlikleri ilçelerde bekliyor. Çünkü bu kimlikleri verecek insan yok. Daha doğrusu kimliklerde yazılanların yaşayıp yaşamadıkları bile bilinmiyor.

NOT : Bu eylül olağan bir eylül değil. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
 
YENİGÜN 31 - 08 - 2009

28 Ağustos 2009 Cuma

“+A” ile “–A”

Deniz Baykal bugün saat 14.00’te İzmir’de olacak, Uluslararası Enternasyonel Fuarı’nın açılışı nedeniyle.
Dünden itibaren İzmir İl örgütü, bazı ilçe örgütleri ile belediyelerden CHP Genel Başkanı Baykal’ın havaalanında karşılanması gerektiği cep telefon mesajları ile duyuruldu.
Ancak Genel Sekreter Önder Sav’ın iki ay önceki İzmir ziyaretinde nasıl mail ve cep telefonu bombardımanına tutulduğumuzu anımsadım.
Hayret, İzmir’e partinin genel başkanı geliyor, bir iki kuru mesaj dışında hiçbir hareket yok.
Genel sekretere “+A” protokol uygulanırken, genel başkana “–A” protokol uygulanıyor gibi...
Baykal’ın bunu dikkate alacağını, İzmir örgütüne gereken uyarıyı da yapacağını biliyorum.
Bugün saat 14.00’te Swiss Otel’de Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilçe belediye başkanları ile birararaya gelecek olan Baykal’ın gündeminde “dikkatli olun” öğüdü var.
1989 yılında yaşananlara atıf yapacak olan Baykal, belediye başkanlarının her konuda dikkatli olmalarını, verdikleri sözleri yerine getirmeleri gerektiğini vurgulayacak.
Tabii bu uyarılardan en çok nasibini alacak belediye başkanlarının başında Aziz Kocaoğlu geliyor. Metroda çuvallaması, Körfez’in yeniden kokmaya başlaması gibi sorunlarla cebelleşen Aziz Kocaoğlu’na net atıfta bulunacak Baykal: “Projelerini zamanında bitir.”
Metro konusunda şimdi de 2010 yılının sonunu hedefleyen Kocaoğlu’na inşaat mühendisi olmamama rağmen şu yanıtı vermem gerekiyor:
“Görünen köy klavuz istemez. Daha önce bu yıl sonu biteceği iddia edilen Üçyol-Üçkuyular metrosu en iyimser ifade ile 2112 yılında biter. Bu tarihten önce bitmesi mümkün değildir.”
AKP İl Başkanı’nın “Körfez yeniden kirleniyor, İZSU topladığı pis suyu Körfez’e doğrudan veriyor” iddiasına karşılık, “Arıtmada arıza vardı” açıklaması ise gerçekten evlere şenlik...
Baykal’ın iki buçuk günlük İzmir turuna baktım. İl Başkanı Rıfat Nalbantolu’ndan Baykal’ı CHP’nin gerçekten oy deposu olan ve son seçimde CHP’ye yüzde 86 oy kazandıran Hatay Caddesi ve çevresini gezdirmesini beklerdim.
Eğer genel başkan bu caddeyi yürür ise gerçek İzmir’in gündeminin ne olduğunu anlayabilir.
Gerisi hikaye...
“Biz bu kadar iyiyiz, biz şu kadar başarılıyız” şeklinde yapılacak sunumların ne kadar gerçeği yansıttığı ise ayrı bir konu.
CHP lideri yılların politikacısı.
Kendisine sunulan ile gerçekleri birbirinden ayırt edebilecek kadar da tanıyor İzmir’i...
Her gece en az iki kişi ile telefon görütşmesi yapıyor, İzmir’in gerçek sorunlarını dinliyor.
Belediye başkanlarından İzmir örgütünden gelen bilgileri de derliyor ve ortaya bir analiz çıkarıyor.
Sanırım bu analizin sonuçlarını bugün yapacağı toplantıda doğrudan belediye başkanlarına iletecek.
Tabii genel seçimlerin yaklaştığı, erken seçim olasılığının tartışıldığı dönemde milletvekillerinin performansları Da etkili olacaktır yeni listeler için.
Bakalım bugünden itibaren Baykal kime göz kırpacak, kim ile birlikte yürüyeceği mesajını verecek.
Eski il başkanı Kemal Karataş’ın da bugünden itibaren ortaya koyacağı performans önemli.
Baykal’ın Karataş’a olan ilgisinin dozu da önümüzdeki sürece dair ipuçlarını içinde barındıracaktır.

YENİGÜN 28 - 08 - 2009

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Ben mi haksızım?

Basında öyle inciler okuyorum ki, bir an düşünüyorum, “Acaba ben mi haksızlık yapıyorum” diye. Belki ben gerçekten haksızımdır. Belki büyükşehir çok çalışıyor da ben Bangladeş’te yaşadığım için olayları tam olarak kavrayamıyorum.
Belki İzmir tarihinin en üstün adamına karşı anlaşılmaz bir hasmane tutum içerisindeyim. Bunu da sadece kıskançlığımdan yapıyorum. Belki o bir narsist değil. Aslında narsist benim de bu suçu ona yükleyip kendimi temize çıkarmaya çalışıyorum.
Belki Kocaoğlu’nu öven yazarlar haklıdır. Belki onların zeytinyağı fabrikaları vardır. Benim olmadığı için yağ üretme şansım olmamıştır. O nedenle kızgınımdır.
Bilemiyorum.
Bildiğim tek gerçek var ama.
Bugüne kadar yaşananları alt alta eklediğimde teorik olarak benim haklı olduğum gerçeği.
Bir Allahın kulu Kocaoğlu’nun son 4 yılda açıkladığı metro bitiş tarihlerini kendi demeçlerinden çıkarsa ve kaleme alsa neler çıkar neler…
Ya da söz verip de başlamadığı, halk tabiri ile işkenbe-i kübradan attıklarını.
“Cek” ler “cak” lar üzerine kurulu bulunan proje yumağını.
Olmadı mı?
Abi-kardeş projesine katılan aileler ve çocuklar ile konuş.
Bakalım Büyükşehir’e göre tarihe geçen sosyal projeden yararlananlar ne diyorlar?
Çocukları bu projeden ne kadar etkilenmiş, başarı çizgilerini ne kadar artırmışlar?
Yine mi olmadı.
Rakı masasında konuşulanlara bir bak. Ya da özel sohbetlerde dile getirilenlere.
Ben özel sohbetlerde olmadığım için bilemem.
Ancak Hasan Tahsin bir yazmaya başlasa, özel konuşmaları.
Kişiler üzerine yapılan tespitleri, kullanılan tanımlamaları…
İşte o zaman İzmir’de yer yerinden oynar.
Kimse de geri döndüremez başlayan süreci.
Hasan yazar mı?
Vallahi daha fazla damarına basılır ise yazar. Yazmasını da bizzat ben desteklerim. Mecra önemli değil. Her yerde yazılır ve okunur böyle bir yazı.

NOT 1: İzmir’e öyle bir proje geliyor ki, böyle bir proje maalesef Büyükşehir’de yok. Onlar “Kimi nereye yerleştireceğiz” derdinde olduğu için başka işler ile ilgilenmiyorlar. Aslında başdanışman Bilgin Erünal’dan başarılı projeler bekliyorum ya bakalım. Belki Kocaoğlu’nun proje sıkıntısını o doldurur!

NOT 2: Cavit Akın ve oğlu üzerine gelen bir mektup gözlerimi yaşarttı. Biraz araştırayım. Gerçeklik payı var ise aynen buradan yayınlayacağım.

NOT 3: Sayın Çakmur, durmayın… Asıl sizin işiniz İzmir, gücünüz İzmir olmalı. Çakma İzmirliler ile düelloya devam. Gerçi Buca’da yeni imara açılan şöyle yüzyıllık ağaçların altında 700 metrekare 3-5 villanız olsa fena mı olur hani. Bakın siz hala kayınpederinizin yazlığına gidiyorsunuz. Yaptırın bir iki saray yavrusu Urla’da, bakın keyfinize değil mi?

YENİGÜN 26 - 08 - 2009

24 Ağustos 2009 Pazartesi

İzmir’e gayet iddialı bir sempozyum önerisi!

Bugün size bir kavramdan, bir tanımlamadan sözedeceğim. Kavramı kendiniz bulacaksınız...Toplumsal hayatta kişinin sadece kendine hayran olması; yalnızca kendisine önem vermesi... Psikanalizde libidonun, cinsel dürtü tarafından nesne olarak alınan ben üzerine yatırımı...
Freud şöyle der: “Bu, özerotizm ve nesne sevgisi arasında yer alan bir cinsel evrim aşaması değil; daha çok, bütün yapılanma süreci boyunca ben üzerinde takılıp kalan libidonun bir stazıdır. Freud’a göre bu tanımlama iki çeşittir. Birincisi; her türlü dış nesne seçiminden önceki duruma, mutlak güce sahip çocukluk dönemi denilen ve çocuğun kendi kendisi için sevgi nesnesi olduğu duruma denk düşer. İkincisi ise libidonun “nesne”den uzaklaşıp “ben”e yöneldiği döneme denk gelir. İnsanın kendi kendisine karşı tutkunluk duyması şeklinde beliren cinsel sapma ise psikiyatrinin ilgi alanındadır.
Bu durumdaki insanlar övgüyle beslendikleri için, çok çalışırlar. Dolayısıyla hayatta başarı kazanma, iyi bir yere gelme ihtimalleri yüksektir. Başarı, kendini beğenmişliklerini iyice besler, böylece o kişinin yakın çevresiyle ilişkisi iyice bozulur. Parlak bir statüsü olan, ama yalnız bir insan vardır tepelerde bir yerde.
Önemli özelliklerinden biri empati eksikliğidir. Başkalarının duygularını anlayamazlar. Zaten başkalarını önemsemezler. Başkaları, ancak kendilerini övmek, onaylamak için vardır. Fedakarlığı hep başkalarından beklerler, çünkü onlar, uğruna her türlü fedakarlığın yapılacağı insanlardır. Vermezler, alırlar. Aşkta bile, beğenilmek için vardırlar. Başkalarının hakkını çiğnemekten çekinmezler, hatta hak çiğnediklerinin farkına bile varmazlar, zaten her şeyin kendi hakları olduğuna inanırlar. Çıkarcıdırlar. Vefa bu insanlar için İstanbul’da bir semt adıdır.
Freud bu tip insanların saldırganlığından bahsederken, intikamdan çok fazla bahsetmez. Halbuki Kohut bahseder. Ona göre intikam fikri bu insanların tüm çalışma hayatlarında vardır.
Tedavisi mümkün müdür?
Kimse “Ben buyum” diye gitmez psikiyatriste. Doktora genellikle depresyon yüzünden başvururlar. Çünkü sık hayal kırıklığı yaşarlar. Çünkü hep sevilme, övülme beklentilerinin hayat boyu karşılanması gerekmektedir. Bu gerçekleşmeyince saldırgan olurlar.Bu konu gerçekten çok ilgimi çekti aslında. Acaba İzmir’de buna yönelik bir sempozyum mu düzenlesek. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla. Onların da böyle bir sempozyuma ilgi duyacaklarından adım gibi eminim. Dünyaca ünlü isimleri toplasak. Mesela Otto F. Kernberg, Heinz Kohut, Edward E. Sampson, Helen Tartakof gibi...
Bırakın Üçüncü İzmir Projesi’ni falan. Böyle bir sempozyumun sonunda ortaya çıkacak sonuç bildirgesinin İzmir’in önünü kesinlikle açacağından eminim.

NOT: Bazen polisiye filmlerin sonuna şöyle bir ibare konulur: “Filmdeki karakterler tamamen bir hayal ürünüdür. Gerçek hayat ile ilgisi yoktur.” Yukarıdaki yazı da tamamen bir hayal ürünüdür. Yazıda aktarılanlar yazar tarafından kaleme alınmış, gerçek hayat ile ilgisi olmayan tespitlerdir. Lütfen altında bir şeyler aramayınız.

YENİGÜN 24 - 08 - 2009

21 Ağustos 2009 Cuma

Siyasi duruş

Yazın en sıcak günlerinin yaşandığı Ağustos ortasında bir atalet, bir atalet...
Yarından itibaren Ramazan ile bu atalet azalmaz tam tersi artar.
Ardından bayram...
Üç beş günlük tatil...
Okul açılışları ve yaratılan kaos.
İzmir ekim ayından itibaren rayına girmeye başlar, dolayısıyla İzmir siyaseti de...
Tabii Ramazan içerisinde açıklanacak kongre takvimi de ekim ayı itibarı ile İzmir gündemini belirlemeye başlar.
İzmir diğer illerden farklı...
CHP diğer illerde genel başkan yandaşları, genel sekreter yandaşları ve muhalefet olarak üçe bölünmüş durumda.
Buna karşılık İzmir’de bir de Kocaoğlucular var. Daha doğrusu sırtını büyükşehre yaslayanlar.Dolayısıyla büyükşehir belediye başkanının kongrede nerede duracağı İzmir’in şekillenmesinde belirli bir rol oynayacaktır.
Bu rol büyük olur mu?
Imanuel Kant ile eşdeğer tutulan bir belediye başkanı o herkesi şaşırtan zekasını kullanacak ve “İzmir’de siyaseti de ben belirleyeceğim” diyecek ise büyükşehrin esamesi bile okunmaz.Ancak birileri Kocaoğlu’nu siyaseten yönlendirir, belediyenin bütçe gücü devreye girer ise o zaman büyükşehir gücünden söz edebiliriz.
Kocaolu’nu siyaseten kim yönlendirebilir?
1 – Muhalefet: CHP muhalefeti aslında süreç içerisinde Kocaoğlu’na en yakın ekip olarak dikkati çekmektedir. Alaattin Yüksel’in görevden alınmasına karşı çıkan Kocaoğlu, Deniz Baykal’a bayrak açan Zülfü Livaneli’yi destekleyen Alaattin Yüksel... Genel merkezin tüm uyarılarına rağmen Tayland’a giden Kocaoğlu yandaşı meclis üyeleri. Bu üyelerden bazılarının büyükşehre danışman ve yönetim kurulu üyeleri yapılması...
2 – Genel sekreter ekibi: Aslında Alaattin Yüksel nedeniyle genel sekreterin eski ekibi üyelerinden biridir Kocaoğlu. Önder Sav’ın son İzmir ziyaretinde aralarındaki yakınlaşma da dikkati çekmedi değil. Üstelik Kocaoğlu İzmir’de siyasi etkinlik kurabilmesi için Önder Sav’ın siyasi zekasına muhtaç. Tek başına parıldamayan bir şey, daha güçlü bir ışık kaynağını yansıtabilir ancak.
3 – Genel başkan taraftarları: Görüldüğü kadarı ile hiç işleri olmayacak Kocaoğlu ile. Üstelik İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın son günlerde görülen aşırı yalpalamaları da tuz biber ekmiş durumda ilişkilere.
Sonuçta eylül sonu ve ekim başı dananın kuyruğunun kopacağı süreç olarak duruyor karşımızda.
Biz de bu süreci iyi izleyip sizlerle paylaşacağız tabii ki. Yoksa ben de her gün metro ya da körfez yazmak istemiyorum. Ya da büyükşehrin başarısızlıklarını...

NOT: Eşrefpaşa Hastanesi yazımın üzerin gelen telefonlar giderek artıyor. Orada da bir yönetim krizi yaşanıyor, tıpkı büyükşehrin diğer kurumlarında olduğu gibi.

YENİGÜN 21 - 08 - 2009

19 Ağustos 2009 Çarşamba

İzmir’in IQ ortalaması

İzmir’de gerçekten bir IQ araştırmasına ihtiyaç görüyorum.
Ya benimki düşük? Ki bu olasılığı hiç atlamıyorum. Ya yazanların sorunu var ya da konuyu dile getirenlerin.
Ama ortada çok net bir gerçek var ki, İzmir’deki IQ sorunu had safhada.
Dün bir açıklama okudum. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu kentin sorunlarına açıklık getirmeye çalışmış.Bir açıldım, bir aydınlandım ki sormayın. Hani Diderot, Montesquieu ve Jean-Jacques Rousseau gibi Aydınlanma Çağı’nın ünlü düşünürleri benim yanımda halt etmişler. Tabii Immanuel Kant’a bir şey diyemem. Onun muadili, Cumhuriyet Bulvarı No:1 Konak / İZMİR adresinde yaşıyor.
Şöyle diyor Kocaoğlu: “Planlamayı genel mutabakatla yaptığınız zaman ve ona uyulursa bir problem yaşanmıyor. Alsancak -Turan arasında planlanan Yeni İzmir Projesi’nde mesela, odaların bir problemi yoktu. Kimsenin problemi yoktu. Biz bir cazibe olsun diye bir teşvik verdik, o zaman. Valilik dava açtı, bitti. Şimdi sadece bir eski belediye başkanımız arkadaşlarıyla beraber dava açtı. Yatırımcının gelmesi mucize.”Ve ekliyor: “Rahmetli başkan bu alanı mutabakat çerçevesinde yaptı. Hatta bunun için yarışma açtı.”
Doğru… Ancak bu bölgenin sizin döneminizdeki plan tadilatı jet hızıyla büyükşehir meclisine geldi ve geçti. Kimse ile tartışılmadı. Kimseye danışılmadı. Nasıl bir toplumsal mutabakat bu anlayamadık.Üstelik Çakmur’un da kırmızı çizgileri vardır. Bunların neler olduğu bilinmediğinden uyarmak istedim. Kırmızı çizgilerin başında kendisini hedef göstermek vardır. Çakmur’u hedef gösterenlerin elmacık kemiklerine ve kulakları dışında burunlarına da dikkat etmeleri gerekir. Kırmızı çizgiler aşılmaya devam edilirse sıradaki uzvun ne olacağı konusu ise “kırmızı nokta” nedeniyle kamuoyu önünde pek tabii tartışılamaz.
Devam ediyor Sayın Kocaoğlu:
“Kentin günübirlik yerlere, tesislere ihtiyacı var. Kentin kafelere, şunlara, bunlara, restoranlara ihtiyacı var. Hele hele de biz ağaçlandırmayı yaptıktan sonra İnciraltı, İzmir’in en güzel yeri oldu. Yani günübirlik kullanım açısından.”
El insaf sayın şehr-i eminim. İnciraltı kent ormanı projesine Piriştina’nın projesi olması nedeniyle tamamen karşı olan siz değil miydiniz? Dönemin genel sekreteri ve danışmanı odanızda zıplamadı mı, Hasan Fehmi Mani sizin tüm uyarılarınıza rağmen o projeyi tek başına kendi bitirmedi mi? Vallahi o dönemin çalışanlarından imzalı açıklamalar alacağım bundan sonra.
Büyükşehir Belediye Başkanı’nın şu tespiti ise gerçekten önemli:
“İzmir’i dünyaya sunamıyoruz”
İyi de İzmir’i biz mi pazarlayacağız? Bu iş için belediye başkanı olan sizsiniz. Aday belirlenmesi öncesi Deniz Baykal’ın her gelişinde gözünün içine bakan, CHP liderinin tüm esprilerine göz yuman da sizsiniz. Geldiğiniz makam İzmir’i dünyaya sunmayı içeriyor. Ama Yunanistan gezisinde yerel gazetedeki küçük bir haber ile geçiştirilen, Çin gezisinde yanlış isim ile anılan bir belediye başkanı olarak İzmir’in uluslararası arenaya çıkmamasının nedeni olarak İzmirlileri işaret etmek ne kadar doğru bilemiyorum.

NOT: Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur Narbel ile ilgili sorunların sermaye artırımı ile aşıldığını işçilerin maaşlarının ödenmeye başladığını söyledi. Ancak gelen telefonlar hala bazı sorunların yaşandığını işaret ediyor.

YENİGÜN 19 - 08 - 2009

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Bu iş bitmiş

Milliyet Ege’de Banu Şen’in Bozoğlu firmasının sahiplerinden Mesut Çağlar Bozoğlu ile iki günlük röportajı aslında metro inşaatı konusunda gelinen noktayı gözler önüne seriyor.
Çağlar Bozoğlu yapılanları bir bir anlatmış, gerekli tüm verileri de gündeme getirmiş. Meselenin hukuk ekseni üzerinde çözüleceğinin altını çizerek şu mesajı veriyor:
“İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yönetim sorunu metro inşaatını durma noktasına getirmiştir. Tek suçlu Kocaoğlu’dur.”
İki günlük açıklamalardan sonra Kocaoğlu’nun yapacağı yap da yapmayı planladığı açıklamalar bu gerçeği değiştirmeyecektir. Kocaoğlu, Cuma günü meçlis üyelerine de metro konusunda açıklamalarda bulundu: “İzmir Büyükşehir Belediyesi kitap olacak kadar yazışmalar yapmış ve müteahhit firmanın sözünde durmadığını belirtmiştir. Biz önümüzdeki süreçten itibaren de hızlı bir şekilde her türlü yasal çerçeve içinde kalıp konuyu en kısa sürede bitirecek ve İzmirlilerin hizmetine sunacağız. Doğruyu bularak kentimize hizmet edeceğiz. Firma tabii işi para kazanmak için almıştır, gayret de göstermemiş değildir, ama firmada organizasyonluk, dağınıklık, taşeronlara para ödememe, bizden aldığı parayı başka işlere kaydırma söz konusudur. Firma tabii para kazanmak için çalışır. Firmalara toleranslı davrandık, ’dünyanın bin bir türlü hali var’ diye. Vicdanen ve kent için yasal olarak elimizden gelen toleransı gösterdik. İhalesini iptal ettiğimiz tüm konularda ben vicdanen müsterihim. Para sıkıntımız yok, rivayet muhteliftir.’’
Cekler caklar dışında bir şey yok. Kocaoğlu meclis üyelerine bile açıklayıcı bilgi vermemiş gibi.
Firma Büyükşehir’in verdiği paraların ne kadarını başka yerlere aktardı? Hakedişlerin listesi var mı? Bu hak edişlerden ne kadarı firmaya ödendi? Firma ile ilgili yazışmalar neden kamuoyu ile paylaşılmıyor? Hukuki süreç başladığında ne olacak? Üçyol – Üçkuyular metrosu için firmaya tanınan süre bu yılın sonuna kadardı. Hangi gerekçe ile firmanın bağlantısı kesildi?
Ya şunu doğru dürüst açıklayacak bir adam yok mu ortada?
Sanırım bundan sonra mahkemelerden objektif bilgi alacağız.
Ama burada önemli bir soru sorulması gerekiyor.
Yeni ihaleler Bozoğlu ile yaşanacak hukuk sürecinden sonra mı yapılacak. Yoksa mahkeme sürerken yeni ihaleye gidilip başka bir firma mı devreye girecek? Bu yol denendiğinde Bozoğlu hukuki süreci de dikkate alarak armut mu toplayacak?
Kocaoğlu’nun meclis üyelerine kentin diğer sorunları ile ilgili verdi bilgiler de “cekler caklar” ağırlıklı.
Ancak, yine bir köşe yazarına “İzmir’in gelişmesini engelleyen bir kişi” diyerek Yüksel Çakmur’u mu hedef tahtasına koyuyor?
Eğer bu isim Çakmur ise Kocaoğlu’nu çok dikkatli olmasını öneririm.
Çakmur ile bugüne kadar baş edebilene bugüne kadar pek rastlamadım. Eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, CHP lideri Deniz Baykal ile yaşıt olmasına karşılık kucaklayıp sıktığında boğulur gibi oluyorsunuz. Kocaoğlu’nun dikkatli hatta çok dikkatli olmasını öneririm. Elmacık kemiklerine ve özellikle kulaklarına da çok dikkat etmesini salık veririm.

NOT: Seferihisar yangınında yanan bölgeden dolmuş ile geçtim. İnanılmazdı. Dolmuştaki herkes Kocaoğlu’nun yangın sonrası İzmir itfaiyesini başarılarından dolayı tebrik etmesine bir anlam verememiş. Dolmuştaki bir Fransız aileye durumu ve yolcuların homurdanma nedenini anlattım. Bana baktı, “Sarkozy’i hiç sevmem. Ama Türkiye konusunda haklı… Bu yöneticiler ile siz ancak yüzyıl sonra AB’ye girersiniz” dedi. Utandım, sadece utandım.
 
YENİGÜN 17 - 08 - 2009

14 Ağustos 2009 Cuma

Meclis üyelerinin soracağı sorular

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı bugün meclis üyelerine metrodaki gelişmeler hakkında bilgi verecek. Bu açıklama önemli. Çünkü büyükşehir belediyesinin bugüne kadar metro konusunda yaptığı hiçbir açıklama tatmin edici değil.
Kocaoğlu süreç içerisinde medya ile karşılaştığında sorulan sorulara öyle yanıtlar verdi ki, bunları alt alta yazdığımızda tutarsızlığın analizini yapmış oluyoruz.
Aslında meclis üyelerinin de Kocaoğlu’nun açıklamalarını dinledikten sonra şu soruları sormalarını tavsiye ediyoruz.
1 – Bayındır İnşaat’ın iş akdi feshedildikten sonra açılan mahkemeler sonucunda bu firmaya ne kadar para ödendi?
2 – Bütün suç kamu ihale yasasında ise bugüne kadar Türkiye’de hiçbir yatırımın olmaması gerekiyordu. Bir tek İzmir Büyükşehir Belediyesi mi bu sorunu yaşıyor?
3 – Bozoğlu ihaleyi kazandığında bu inşaatın bitirilemeyeceği yönünde birçok tespit yapılmıştı. Tüm bunlara o dönemde niye kulak tıkadınız?
4 – İzmir metrosunda bugün gelinen nokta açıkça nedir? Bitiriliş konusunda bir tarih verebiliyor musunuz? Verecek olursanız lütfen daha önceki sözlerinize benzemesin.
5 – Bozoğlu bu olaylar sonrasında size karşı mahkemeye gidecek mi? Giderse metronun bitirilme süreci uzar mı?
6 – Gerçekten Üçyol – Üçkuyular ve Bornova metrosunda çökme olasılığı var mı?
7 – Yeni ihale açtığınız taktirde metronun maliyeti sizin düşündüğünüzden kaç katı fazlaya çıktı?
8 – Bu işi de Üniversiad’ta olduğu gibi devlete devretmeyi düşünüyor musunuz?
9 – Körfez’deki kokuyu ortadan kaldırmak için nasılsa bitmeyecek olan metro tünelini büyük kanal ile birleştirmeyi düşünüyor musunuz?
10 – Tramvay projesinden gerçekten vazgeçtiniz mi?
11 – Yeniden seçiminizin üzerinden 5 ay geçti. Yeni dönemde yapmayı planladıklarınızdan hangilerini devreye koydunuz?
12 – Basın bürosundan kamuoyuna yapılan açıklamalarda “Hep yapacağız, edeceğiz” deniliyor. Tıpkı dün “Körfez’de sır kalmayacak” başlıklı haberde olduğu gibi. Yapılacak, edilecekler ne zaman yapıldı edildi haline dönüşecek?
13 - Bu kente çok şey verdiğinizi hala düşünüyor musunuz?
14 – Bu kadar önemli projelerin altına imza atan teknik ekibiniz kimlerden oluşuyor?
15 – Montrö’den ne zaman çıkmayı planlıyorsunuz?
16 – Gaziemir’deki Fuar alanı ne oldu? Buradaki gelişmelerin ayrıntıları nelerdir?
17 – İlçe belediye başkanları ile uyum içerisinde çalıştığınızı hala iddia edebilir misiniz?
18 – Neden tüm aldığınız kararlar hukuk sürecinde takılıp kalıyor? Hukuk mu size taktı, İzmirliler mi?
19 – Bu kadar başarılı bir belediye başkanı olarak toplumu rahatlatacak, bilgilendirecek ciddi ve tarafsız bir toplantı yapmayı planlıyor musunuz?
Gördüğünüz gibi belediye meclis üyelerinin soracağı buna benzer yüzlerce soru var. İzmirliler de bu soruların yanıtını bekliyor açıkçası.
Bakalım Kocaoğlu’nun açıklamalarının ne kadarı belediye meclis üyelerini tatmin edecek.

NOT: Folkart Narlıdere’deki milyon dolarlık siteyi 2 yılda bitirdi. Büyükşehir Belediyesi’nin Halil Rıfat Paşa girişindeki konukevinin restorasyonu ise hala sürüyor. Nasıl bir restorasyondur anlamak mümkün değil.

YENİGÜN 14 - 08 - 2009

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Körfez gerçeği

Körfezin yeniden kokması ile başlayan tartışma geçmişi de içine aldı. Aziz Kocaoğlu’nu kurtarmaya çalışan bazı köşe yazarları her zamanki gibi bir suçlu buldular. Piriştina döneminin bürokratları ve özellikle Hasan Fehmi Mani.
Ancak maalesef güneş balçıkla sıvanmıyor.
İzmir’in atık su miktarı günlük su tüketiminden çıkarılıyor. İZSU kaynaklarına İzmir’de günlük su tüketimi kişi başına 100 litre… Gelişmiş ülkelerde ise bu rakam günde 200 litreye çıkıyor.
Özfatura zamanında planlanan büyük kanal projesi için hesaplanan borular ise İzmir’in günde kişi başı tüketimini 350 litre olarak gösteriyor. Mani boru çaplarını küçülttü ama günlük kişi başı tüketimi 220 litre olarak düşünerek.
Yani çapı küçülen boruların İzmir atığını toplamasında bir sorun yok.
Yağmur sularının da büyük kanal projesi ile toplanacağı gibi bir geyiğe sakın inanmayın. Çünkü hızlı bir yağışta ortaya çıkacak olan su atık miktarı kişi başı 1 tona yükselir ki, Özfatura’nın boruları bile bu suyu toplamaya yetmez.
Ortada İzmir’in kokması gerçeği var tabii ki.
Ancak bu gerçeğin altında iki neden yatıyor.
1 – Nehir ağızlarının temizlenmemesi. Yani işletme sorunu.
2 – Gümrük ve Bayraklı’daki pompa istasyonlarının doğru çalıştırılmaması. Yani işletme sorunu.
Bakımsızlık, bakımsızlık, bakımsızlık…
Yağmur suyunu toplayan büyük kanaletler de bakımsız. Çamur ve sağdan soldan yapılan kaçak bağlantılar nedeniyle kanaletler de birer koku üretim merkezleri konumuna gelmişler.
Aslında çok eleştirilen derin kanaletlere biraz daha önem verilse, küçük bir yatırım ile yaygınlaştırılsa, İzmir’de böyle bir sorundan bahsetmek bile yersiz olacaktır.
Peki, neden bu sorun büyütülüyor.
1 – Geçmişi kötüleyerek bugünkü hataları örtmek.
2 – Yeni ihaleler yaratmak.
Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda yapılacak yeni bir boru sistemi, Çiğli’deki arıtmaya yeni bir bölümün eklenmesi gibi 30 – 40 milyon dolarlık yeni yatırımlar birilerinin iştahını mı kabarttı acaba?

NOT : İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde ilginç bir kampanya başladı. Kampanyanın adı “Kim en çok Aziz Kocaoğlu’nu seviyor” şeklinde. Bir koridora 8 adet Aziz Kocaoğlu posteri asan Büyükşehir Belediyesi Hastanesi’nin yetkilileri bu kampanyada ipi göğüsleyecekler gibi. Bu yetkililerin doktorluğu bırakıp zeytinyağı üretimine başlamalarında şahsen ben yarar görüyorum.

NOT 2: Genel merkezin istememesine rağmen Tayland’a giden bu nedenle yeniden meclis üyesi yapılmayan Mustafa Bilgin Erünal önceki gün İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kararıyla Kocaoğlu’na başdanışman yapıldı. Ayvalık doğumlu olduğu için hemşerim olan Erünal, Ege Üniversitesi Hukuk Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu mezunu olduğu için aynı zamanda meslektaşım. Bu kadar kesiştiğimiz nokta varken ben Sayın Erünal’ı hiç eleştirir miyim? Erünal’a bu görevinde başarılar dilerken, büyükşehir belediye başkanının kendisine hangi konularda danışacağını da merak ettiğimi buradan bildirmek isterim. Belki bana bir açıklama yapar Sayın Erünal.

NOT 3: Tramvay projesi ne oldu? Kilometresinin 10 milyon Euro olduğu ortaya çıkınca, belediye başkanı “Bu ne ya… Hemen vazgeçin mi” dedi? Vazgeçildi ise bizim neden haberimiz olmadı? Bu kentte sadece belediye bürokratları mı yaşıyor?

YENİGÜN 12 - 08 - 209

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Metroda tehlike çanları

Aslında bugün körfezdeki kokunun kaynağını, işletme sorunlarını ve bu konu üzerine büyükşehir – medya, büyükşehir belediyesi – köşe yazarları ilişkisini yazacaktım.
Bozoğlu öyle bir açıklama yaptı ve karşılığında büyükşehirden zehir zemberek bir yanıtlama geldi ki, bu işi yazmak farz oldu.
Aylardır söylüyordum, bu kavga geliyor diye.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Bozoğlu ile Kocaoğlu mahkemeye gidecek.
Bu arada Kocaoğlu yeni ihaleye çıkmak isteyecek. Bozoğlu buna mahkeme kararı ile engel olacak.
Yani iş, bu gidişle 2 yıl bekleyecek.
Bozoğlu’nun söylediğinde şiddetli bir gerçeklik payı var.
Bir yerde zemini daha aşağıya çekerseniz, su zemini daha aşağıda olarak değerlendirir ve o yöne doğru akmaya başlar.
Dolayısıyla şu gerçeğin altını çizmek gerekli.
Amerikan Kız Lisesi’nden sonra Tansaş’a kadar olan bölge gerçekten tehlike altında. Sadece yol kenarındaki evler değil, suyun aktığı bölgeyi dikkate aldığımızda, yolun sağ ve solundan 350 - 400 metreye kadar olan bölgedeki evler de tehlike altında.
Ancak bu tehlike hemen ortaya çıkmıyor. Su yavaş yavaş kayıyor ve toprağın niteliği değişiyor. Obruklar oluşuyor ve çökme tehlikesi ortaya çıkmaya başlıyor. Konu ile ilgili olanlar bu tehlikenin en az 10 yıl sürebileceğinin altını çiziyorlar.
Eğer evinizde kapılar tam olarak kapanmamaya başlar, cam çerçevelerinde hafif yamulma dikkatinizi çeker ise bilin ki, “tehlike geliyorum” diyor.
Neden yukarıda bahsettiğim bölge tehlike altında.
Çünkü metronun taşıyıcı betonlaması bu bölgede yapılmadı ve zemindeki su oranı gerçekten yüksek. Sadece tünel açılırken kullanılan püskürtme betonun o bölümü ne kadar koruyacağı ise herkesin soru işareti…
Süreç böyle işler, metro alanında tehlike başlar, küçük çaplı da olsa çökme gerçekleşir ise bu toprağın altında kimler kalabilir?
1 – Aziz Kocaoğlu
2 – Ersu Hızır
3 – Diğerlerine gerek yok.

NOT 1: Körfezin yeniden kokması sürecini çarşambadan itibaren tartışmaya başlayacağız. Tabii ki yeni bir mesele ortaya çıkmaz ise. Burası İzmir her gün yeni bir olaya hazırlıklı olmalıyız.

NOT 2: İlginç bir gelişme var. Bu gelişmenin internette tartışması başlayacaktır. Ama imzasız yazılara siz olun, hiç aldanmayın. Adam olan yazdıklarının altına imza atar.

NOT 3: Yeni bir tartışma daha geliyor. Şimdilik fısıldayalım. Ancak konu çok karmaşık ve İzmir’deki birçok ismi içine alacak gibi.

NOT 4: Hasan Tahsin yaşıyor mu? Abisinin terk ettiği adam olarak hala mı sorunlu bilemiyorum. Yazılarından da bir şey anlamakta zorlanıyorum.

YENİGÜN 10 - 08 - 2009

7 Ağustos 2009 Cuma

Uyarıldım

İşi hemen başka yönlere çekmeyin lütfen! Sadece Aziz Kocaoğlu üzerine yazı yazmam, sağa sola viraj yapmamam konusunda saraydan uyarıldığımı söylemek istiyorum.
Bu tür uyarılar beni bağlar mı?
Aslında bağlamaz.
Ancak uyarı biçiminin son derece nazik olması nedeniyle biraz bekleme kararı aldım diyelim.
Tabii ki bir önceki yazımda öne çıkardığım konu hakkında yapılan çalışmaların kamuoyu ile paylaşılıp paylaşılmadığına bakacağız.
Burada öne çıkan nokta, Zübeyde Hanım Huzurevi’ni de içine alan derneğin yönetim sistemi ve mali tablosunun ayrıntılı şekilde incelenmesi.
Neyse madem, uyarıldık biz yine şehr-i emine dönelim.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yayınladığı stratejik planda kentin öncelikleri arasında turizm geliyordu.
İki gün önce Atina ile İzmir arasında doğrudan seferler konuldu.
Artık İzmir’den Atina’ya gitmek için 6 saat harcamayacaksınız. 40 dakika içinde Atina’daki Eleftheros Venizelos Havalimanı’nda olabiliyorsunuz.
Bu hat için epey gürültü koptu.
Benim merak ettiğim Kocaoğlu’nun ilk uçuşa neden katılmadığı.
Demirtaş ile sorunu hala devam mı ediyor, yoksa bunun altında bir başka gerekçe mi var?
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı aynı gün Selçuk ve Bayındır ilçelerini ziyaret ediyor, çok önemli projelere imza atıyordu.
Her şeyin altında bir şey aramayın. Demek ki başkan çok yoğunmuş.
Gerçi Saray’dan “Beni istediği gibi eleştirebilir” şeklinde bir mesaj alınca biz de rahatladık.
Ama bu mesaj şu anlama da gelebilir: “Yazarsa yazsın ne olacak. Biz sonuçta işimizi bildiğimiz gibi yapıyoruz. Onun eleştirileri ile değil.”
Bu da bir bakış açısıdır.
Bu, bir siyasetçide en çok beğendiğim mantıktır.
Eğer bu mantıkta devam etmez ise biz ne yazacağız ki? O öyle düşünecek, biz yazacağız. Tez, anti-tez gibi.
Ama İzmir’in özelinde felsefik bir hata var. Çünkü bu bakış açısının sonucunda sentez olması gerekiyor.
İzmir’de sentez ortaya çıkmıyor. O tartışma unutuluyor ya da unutturuluyor. Yeni bir tez üretiliyor, toplum da bu teze karşı anti-tez geliştiriyor.
Hepimiz biraz Hegel okumasında yarar görüyorum.

NOT 1: Kocaoğlu’nun Çiğli yönetiminin değiştirilmesi yönündeki isteği ve bu talebi CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu üzerinden seslendirmesi, CHP İzmir ve genel merkezde ilginç gelişmelere neden olmuş. Nalbantoğlu’nun Çiğli ilçe başkanı ile il binasında yaptığı sohbeti hatırlıyorum. Epey uzun sürmüş, orada bekleyenleri de meraklandırmıştı. Demek konu gerçekten önemliymiş. Önümüzdeki dönemin İzmir dizaynından bahsediyoruz.

NOT 2: Belediye otobüslerinden Atatürk posterlerinin uçtuğuna dair bir bilgi ulaştı elimize. Bakacağız.

NOT 3 : Körfezi de unutmadık, metroyu da… Belediye bürokratları arasındaki çatışmayı ve Kocaoğlu’nun bu catışmaya dahil olmasını ise hiç unutmadık.

YENİGÜN 07 - 08 - 2009

5 Ağustos 2009 Çarşamba

İnsan barınağı…

Bugünkü konumuz Aziz Kocaoğlu değil, Türkegül Kocaoğlu…
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı eşi olarak Mine Piriştina’dan gelen bir görevi devam ettiriyor Türkegül Kocaoğlu…
Neyi?
Zübeyde Hanım Huzurevi’nin hamiliğini.
Huzurevi Sosyal İşler Daire Başkanlığı’na bağlı. Yani bu göreve yeni atanan belediye hastanesi eski başhekimi Hülya Güven’e…
Ahmet Piriştina döneminde sık sık gündeme gelirdi huzurevi. Özellikle Mine Piriştina’nın huzurevi için yaptıkları.
Ancak bugünlerde buraya insan barınağı adı takılmış.
Huzurevinde üç tip insan çalışıyor.
Memurlar, İzulaş ve İzelman’a bağlı işçiler ve taşeron firmaya bağlı işçiler.
Huzurevinin odaları 11 metrekare… Her yıl bu odalar boyanıyor, odalarda kalanlardan alınan paralarla. Her oda için 10 kilo plastik boya, 2 kilo yağlı boya ve 2 kilo tavan boyası parası talep ediliyor.Ne söylediğinizi duyar gibiyim. Ama siz de abartmayın. Odayı birkaç kat boyuyorlar, sağlam olsun, güzel görünsün diye…
Yemek dağıtım sistemi ise bir başka soru işaretini gündeme getiriyor. Çok karışık bir iş. Burada anlatmaya kalksam sayfa yetmez.
Ve en önemlisi Zübeyde Hanım Huzurevi’ndeki dernek. Dernek huzurevi içindeki çay bahçelerini ve salonlarını çalıştırıyor. Yaşlılar içtikleri çayın parasını ödüyorlar. Akşam saatlerinde garsonlar tarafından toplanan paralar dernek yöneticisine teslim ediliyor. Ortada ne fiş var ne belge. Derneğe yapılan kurban bağışlarının nerelere gittiği ise bir başka muamma.
Ya ölen yaşlıların eşyaları?
Onlar toplanıyor temizleniyor. Ama nedense sonra kayboluyorlar…
Sonuç olarak ortaya şu manzara çıkıyor. İş küçük olmasına karşılık alan hayli memnun ama satan değil.
Öyle bir korku imparatorluğu yaratılmış ki, kimse sesini çıkaramıyor.
Bu yıl seçim sonrası Ahmet Piriştina’nın anma törenine huzurevi sakinleri de katılmış. Aslında bu toplu katılım bir şeyleri ifade etmeye yönelikmiş ancak bunu algılaması gerekenler önemli işlerle uğraştıkları için kavramada zorluk çekmişler.
İki ayda bir huzurevine uğrayan Türkegül Kocaoğlu ile Sosyal İşler Daire Başkanı Hülya Güven’e buradan duyurulur. Göreviniz sadece bir kermes düzenleyip belediyenin basın birimi üzerinden medyaya haber yaptırmak ise gerçekten başarılısınız.
Ancak yaşlılar sizin gibi düşünmüyor.

NOT 1: Siyasi kulis yazarı olarak çok sosyal gördüm kendimi bugün.

NOT 2: Ortalık ayağa kalktı, körfez yeniden kirleniyor diye. Eskiler suçlandı, yeniler konuştu… Ama olayın gerçek nedenini çok yakında bu sütundan okuyabileceksiniz. Hem de tüm ayrıntılarıyla.

NOT 3: Metroda durum nedir? Bayındır’ı kurtaran büyükşehir metro konusunda hangi adımları atıyor?

NOT 4: Ağustos sıcağında İzmirliyi 4 gün susuz bırakan zihniyet ile Çin’den mermer ithalatı yapanlar arasındaki ilişki ne ile açıklanabilir?
 
YENİGÜN 05 - 08 - 2009

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Mega ego

Aziz Kocaoğlu nihayet kafasındakileri ortaya koydu.
CHP İzmir İl Danışma Kurulu Toplantısı’nda son 30 yılın en başarılı başkanı olduğunu, İzmir’in AKP karşıtlığına değil, Kocaoğlu’nun bizzat yaptığı çalışmalara bakarak CHP lehine oy kullandığını söyledi. Tüm İzmir’i asfaltladığını, toprak köy yolu bırakmadığını, toplumun da bu çalışmalar nedeniyle bu güne kadar en yüksek oy ile kendisini taltif ettiğinin de altını çizdi.
Bunun adı süper egodur.
Yok süper ego eksik tanım. Bu durum olsa olsa mega ego olarak açıklanır.
Eğer durum böyle ise, vay bizim halimize…
Tabii CHP Genel Merkezi’nin de…
Deniz Baykal’ın Kocaoğlu’nun yaptığı bu konuşmayı çok iyi analiz etmesi gerekiyor.
Seçim öncesi CHP stratejisi, yerel seçimi genel seçim çerçevesine kilitlemek, AKP Hükümeti’nin özellikle kriz sürecinde yaptığı hataları ortaya koymaktı. AKP’nin gizli ajandasını da sık sık gündeme getiren Baykal, tüm mitinglerde kendi konuştu, yerel yönetim adaylarını ise sadece tanıttı.
İzmir’de Gündoğdu Meydanı’nda yapılan mitingte de buna benzer bir taktik izlendi. Kocaoğlu İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ile arkada durdu ve Baykal’ın konuşmasını dinledi.
Ardından İzmir’in ilçe başkanları da kürsüye geldi ve Baykal hepsini topluma tanıttı.
Ortada ne İzmir projeleri vardı, ne de bugüne kadar yapılan çalışmalar.
Baykal’ı dinleyenler arasında CHP’lilerin dışında ANAP’lılar, DYP’liler de vardı. Hem de boyunlarında CHP eşarplarıyla.
Onlar hiçbir zaman CHP’li değillerdi.
Sadece AKP çekingenliği içerisinde yerel seçimin en güçlü ikinci partisi CHP’ye oy atacak ve İzmir’deki alışılagelmiş yaşam biçimlerine devam edeceklerdi.
Bu sosyolojik veriyi görmemezlikten gelerek, “En büyük benim, diğerleri hiçbir şey” düşüncesinin öne çıkması, önümüzdeki 4.5 yılın hiç de kolay kolay geçmeyeceğinin işareti.
Umarım genel merkez bu gidişata “dur” der.
Aksi takdirde 1989’da yaşananlar gibi bir sürece düşeriz ki, bu durum sosyal demokratları İzmir’de bir daha zor ayağa kalkacak konuma getirebilir.
Acil önlem alınması şart.
Bunun ilk adımı da sonbaharda başlayacak kongre sürecidir.
Bakalım bu süreçte genel merkez hangi adımları atacak. Daha doğrusu genel başkan Deniz Baykal.

NOT 1 : Taylandzede eski belediye meclis üyelerinin siyasete yeniden dönmeleri için ilçe yönetimlerine atama şeklinde gelmek istemeleri beni çok şaşırttı. Kocaoğlu’nun yakın çalışma arkadaşlarının Çiğli ilçe yönetimine girmek istemeleri ve bunun için bizzat il başkanı ile Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ortak hareket etmeleri kafalardaki soru işaretlerini artırdı. Demek ki Kocaoğlu kongre sürecinde partide de iktidar olmak için hareket etmek isteyecek.

NOT 2: Umarım Kocaoğlu’nun bu konuşmasından sonra İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun kafasında da bir takım şimşekler çakmıştır. Sayın Nalbantoğlu’na buradan küçük bir uyarı. Yengeniz ile bir daha görüşün. Yarı yolda bırakılmanın dayanılmaz ağırlığını yaşamayın lütfen.

YENİGÜN 03 - 08 - 2009