Milliyet Ege köşe yazarı Feyzi Hepşenkal benim “Birinci grup Önder Sav, Aziz Kocaoğlu ve Rıfat Nalbantoğlu’nun kurduğu ittifak, ikinci grup ise bu ittifakın dışında kalanlar ve Deniz Baykal’a yakın olanlar...” tespitimdenhareketleşöyle diyor dünkü yazısında:
Karşıyaka’da “birinci grup” yerle yeksan olunca, bunun İl Kongresi’ne yansımaları üzerine hesap yapılmaya başlandı hemen. Ama asıl hesap şu olmalı... Ve işin sonu şuraya kadar varmalı: CHP, Baykal’dan kurtulamıyorsa... Baykal, Önder Sav’dan kurtulmalı!”
Bazı duyumları net biçimde kaleme alamıyoruz Sayın Hepşenkal. Aslında bu konuda, yeniden ilçe başkanı olmak için Deniz Baykal’ın kapısını çalan kişiye, CHP Genel Başkanı’nın yaptığı bir tespit var ki, sizin son tespitiniz ile örtüşüyor. Bu tespiti neden yazamam? Birincisi bu bir duyum, kaynağından kontrol etme şansım da düşük. İkincisi köşe yazım, muzır neşriyat çerçevesinde poşete girebilir.
***
Bir poşete girme hikayesi de İzmir’den… Eski Konak Belediye Başkanı ve Habertürk köşe yazarı Erdal İzgi ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu arasında gelişen fermuar polemiğini tabii ki izliyorum. Ancak Erdal İzgi’den bir ricam olacak. Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu ile yaptığınız telefon görüşmesini mutlaka kaleme almalısınız. Tabii ki Kocaoğlu’nun, Piriştina üzerine yaptığı ve poşete girme olasılığı yüksek tespitlerini de kaleminizin kıvraklığı ile köşenize taşıyacağınızı umuyorum. Öyle bir iki cümle ile geçiştirmeyin lütfen. Olanı biteni öğrenmek bizim de hakkımız. Biz de bu kentin okuyucusuyuz. Efsane başkan konusu gündeme gelince ne söylendi, ortada bir nekrofili durumu var mı? Sizinle görüşen Aziz Bey’in sinir katsayısı kaçtı? Bu görüşmeyi özel kalemdeki telefondan mı yapmıştı? “Pantolon fermuarının dişleri gibidir. Biri gitti mi, uçkur hep ortadadır” tespitiniz, “İzmir’de uçkursuz dolaşanlar var” şeklinde mi algılanmalıdır? Uçkursuzlar var ise bunlar kimlerdir? Lütfen biraz daha net olalım, halkı bilgilendirelim.
***
CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu, bir zamanlar Kordon’da benim de aralarında olduğum 4 kişiye bir açıklama yapmış daha sonra böyle bir açıklama yapmadığını iddia etmişti. Nalbantoğlu o gece şu tespiti de yapmıştı: “İlçe kongrelerinde bir sorun yok. İlçe başkanı tüm arkadaşlarla birlikte devam edeceğiz. Bornova hariç. Orasını değiştireceğiz.” Aradan 4 ay geçti. Kongreler başladı. Şimdiye kadar sadece 5 ilçenin kongresi tamamlandı. Üç küçük ilçede tek listeyle gidildi ve tabii ki bir değişiklik olmadı. Ancak İzmir’in yapısını belirleyecek iki büyük ilçede yapılan kongrelerde ilçe başkanları değişti. Üstelik Nalbantoğlu’nun desteklediği adaylar kaybetti. Daha değişecek hayli ilçe başkanları var tabii ki. Bu bir siyaset öngörüsüzlüğü mü, yoksa CHP’yi tanımamak mı? Yıllardır farklı partilerde siyaset yapan Nalbantoğlu’na siyasi öngörüsüzlüğü yakıştıramam. İl başkanı maalesef CHP’yi tanımıyor. CHP delegesinin ne yapacağını anlamak için karanlık köşeleri, kuytu dehlizleri iyi bilmeniz gerekiyor
NOT: Birinci kılıç sallandı, Bornova ve Konak’ta. Bayraklı’yı da unutmamak gerekli. Şimdi ikinci bir kılıç darbesinin geleceğine yönelik bazı işaretler var. Kılıç inince nedenlerini açıklarım.
YENİGÜN 30 - 12 - 2009
30 Aralık 2009 Çarşamba
29 Aralık 2009 Salı
Sepet = Marka
Kentin markalaşması üzerine yıllardır çalışmalar yapılıyor. Aşkın kenti Paris’tir, nihilizmin başkenti Prag. Alternatif yaşamın merkezi Amsterdam’dır… Tarihin buğulu mekanı Roma…
Son yıllarda marka kentlere farklı anlamlar da yüklenmeye başlandı. 22. yüzyılın kenti Dubai, devinimin merkezi Tokyo, eğlencenin odağı Rio, gizemin rengi Marakeş…
24 saat hiç uyumayan kent New York, beyaz gecelerin tılsımı St. Petersburg…
Şehirlerin süreç içerisinde markalaştığı dünyada farklı marka tarzları da var.
Barselona denince akla Messili, İbrahimoviçli futbol takımı geliyor. Manchester denince de öyle…
ABD’de ise kentler basketbol takımlarıyla markalaşıyor. Son yılların şampiyonuLos Angeles Lakers… Boston Celtics, Houston Rockets, Miami Heat, Orlando Magic, Toronto Raptors, Utah Jazz bunlardan sadece birkaçı.
Amerika’ya giden turistlerin büyük bölümü yüzlerce dolar karşılığında elde ettikleri biletle en azından bir NBA maçı seyretmenin telaşındalar.
Daha entelektüel daha fazla para harcayan ve giderek futboldan sonra en çok seyredilen ikinci spor konumuna gelen basketbol bir kenti markalaştırabilir mi?
Avrupa’da basketbol ile markalaşmış kent yok daha.
Belki Partizan ile Belgrat, Unicaja ile Malaga…
Kent markası olmasa da üretilen malı markalaştıran bir örnek var elimizde. Efes…
Avrupa’da yapılan anketlerde en çok bilinen markalardan biri Efes. Basketbol takımının markalaşmasının sonuçları bunlar.
Yıllardır İzmir’in markalaşması üzerine konuşuluyor. Turizm kenti, kongreler kenti, eğitimin merkezi, ihracatın önderi tanımlamaları yapılıyor İzmir üzerine… Ancak atı alan Üsküdar’ı geçmiş… Turizmde Antalya ile yarışmak kolay mı? İstanbul gibi bir megapol kongreleri bir başka kente bırakır mı? Ankara eğitimin önemli merkezi değil mi?
Sanayi kenti olma fırsatını yıllar önce kaçırmadık mı?
Son aylarda Türk basketbolunda yeni bir söylem gelişmeye başlandı. Tabii ki bu yıl Dünya Basketbol Şampiyonası’nın Türkiye’de düzenlenecek olmasının da önemi büyük bu söylemin gelişmesinde.
Türk basketbolu bugün bulunduğu aşamadan bir üst seviyeye bazı kentlerin basketbolda marka olmalarıyla çıkabilir.
Bu kentler arasında en uygunu da İzmir. Zaten yıllardır alt yapısıyla İstanbul’a genç ve yetenekli basketbolcular ihraç eden kent değil mi İzmir?
Futbolda birinci ligde tek takımı yokken 16 takımlı basketbol birinci liginde üç takımla temsil edilen bir başka kent var mı?
Küçük bütçesine rağmen şampiyon adaylarını Karşıyaka Arena’da dize getiren Pınar Karşıyaka değil mi?
Yine küçük bütçe ile ikinci ligden gelip, birinci ligde tutunmayı kafasına koyan Bornova Belediye… Aliğa Petkim de sınırlı olanakları ile ligde tutunmayı başarmıyor mu?
Göçmen kenti İzmir, diğer kentlere göre basketbol bilgisi gelişmiş kent İzmir… Yüzlerce altyapı takımı, okul takımlarıyla bu spora yeni isimler hazırlayan kent İzmir.
Dünya Basketbol Şampiyonası’na evsahipliği yapacak kent İzmir.
Marka olmak için büyük yatırımlar planlamak gerekmiyor. Küçük ama etkili adımlarla özellikle basketbolda herkesin gıpta ile baktığı bir kent konumuna dönüşebilir İzmir.
4-5 yıllık iyi bir planlama, İzmir’e bu özelliği kazandırırken, bir basketbol mabedine dönüşecek olan kentin markalaşmasının önü çok net biçimde açılacaktır.
İZMİRLİ
Son yıllarda marka kentlere farklı anlamlar da yüklenmeye başlandı. 22. yüzyılın kenti Dubai, devinimin merkezi Tokyo, eğlencenin odağı Rio, gizemin rengi Marakeş…
24 saat hiç uyumayan kent New York, beyaz gecelerin tılsımı St. Petersburg…
Şehirlerin süreç içerisinde markalaştığı dünyada farklı marka tarzları da var.
Barselona denince akla Messili, İbrahimoviçli futbol takımı geliyor. Manchester denince de öyle…
ABD’de ise kentler basketbol takımlarıyla markalaşıyor. Son yılların şampiyonuLos Angeles Lakers… Boston Celtics, Houston Rockets, Miami Heat, Orlando Magic, Toronto Raptors, Utah Jazz bunlardan sadece birkaçı.
Amerika’ya giden turistlerin büyük bölümü yüzlerce dolar karşılığında elde ettikleri biletle en azından bir NBA maçı seyretmenin telaşındalar.
Daha entelektüel daha fazla para harcayan ve giderek futboldan sonra en çok seyredilen ikinci spor konumuna gelen basketbol bir kenti markalaştırabilir mi?
Avrupa’da basketbol ile markalaşmış kent yok daha.
Belki Partizan ile Belgrat, Unicaja ile Malaga…
Kent markası olmasa da üretilen malı markalaştıran bir örnek var elimizde. Efes…
Avrupa’da yapılan anketlerde en çok bilinen markalardan biri Efes. Basketbol takımının markalaşmasının sonuçları bunlar.
Yıllardır İzmir’in markalaşması üzerine konuşuluyor. Turizm kenti, kongreler kenti, eğitimin merkezi, ihracatın önderi tanımlamaları yapılıyor İzmir üzerine… Ancak atı alan Üsküdar’ı geçmiş… Turizmde Antalya ile yarışmak kolay mı? İstanbul gibi bir megapol kongreleri bir başka kente bırakır mı? Ankara eğitimin önemli merkezi değil mi?
Sanayi kenti olma fırsatını yıllar önce kaçırmadık mı?
Son aylarda Türk basketbolunda yeni bir söylem gelişmeye başlandı. Tabii ki bu yıl Dünya Basketbol Şampiyonası’nın Türkiye’de düzenlenecek olmasının da önemi büyük bu söylemin gelişmesinde.
Türk basketbolu bugün bulunduğu aşamadan bir üst seviyeye bazı kentlerin basketbolda marka olmalarıyla çıkabilir.
Bu kentler arasında en uygunu da İzmir. Zaten yıllardır alt yapısıyla İstanbul’a genç ve yetenekli basketbolcular ihraç eden kent değil mi İzmir?
Futbolda birinci ligde tek takımı yokken 16 takımlı basketbol birinci liginde üç takımla temsil edilen bir başka kent var mı?
Küçük bütçesine rağmen şampiyon adaylarını Karşıyaka Arena’da dize getiren Pınar Karşıyaka değil mi?
Yine küçük bütçe ile ikinci ligden gelip, birinci ligde tutunmayı kafasına koyan Bornova Belediye… Aliğa Petkim de sınırlı olanakları ile ligde tutunmayı başarmıyor mu?
Göçmen kenti İzmir, diğer kentlere göre basketbol bilgisi gelişmiş kent İzmir… Yüzlerce altyapı takımı, okul takımlarıyla bu spora yeni isimler hazırlayan kent İzmir.
Dünya Basketbol Şampiyonası’na evsahipliği yapacak kent İzmir.
Marka olmak için büyük yatırımlar planlamak gerekmiyor. Küçük ama etkili adımlarla özellikle basketbolda herkesin gıpta ile baktığı bir kent konumuna dönüşebilir İzmir.
4-5 yıllık iyi bir planlama, İzmir’e bu özelliği kazandırırken, bir basketbol mabedine dönüşecek olan kentin markalaşmasının önü çok net biçimde açılacaktır.
İZMİRLİ
28 Aralık 2009 Pazartesi
Bayraklı’da ilginç saflaşma
CHP İzmir’de ilçe kongreleri süreci başladı. İki grup yarışıyor bu süreçte. Birinci grup Önder Sav, Aziz Kocaoğlu ve Rıfat Nalbantoğlu’nun kurduğu ittifak, ikinci grup ise bu ittifakın dışında kalanlar ve Deniz Baykal’a yakın olanlar...
Bazı ilçelerde tek liste olarak seçime gidilirken, bazılarında ilçenin kendi yapılanması nedeniyle farklı gruplar farklı yapılar ile ittifaklara gidebiliyor.
Karşıyaka kongresi Sav-Kocaoğlu-Nalbantoğlu ittifakına karşı Baykal yanlıları arasında geçti. Ertam Özen’in kazandığı seçimle birlikte Karşıyaka’nın rengi de netleşti.
Cevat Durak-Ertam Özen ikilisinin il kongresinde delegasyonlarını net biçimde tutacakları açık.
Baykal’ın işaret edeceği adayı da net biçimde destekleyecek olan bu ekip, bize il kongresi süreci konusunda bir işaret verdi...
Bayraklı seçimini ise il kongresi yapılaşmasının dışında değerlendirmek gerekiyor. Beraber siyaset yaptığı ve okey oynadığı birkaç arkadaşına teslim olan İzmir milletvekili Selçuk Ayhan, örgütte tutunmak isteyen MYK üyesi Mehmet Ali Susam, Bayraklı Belediye Başkanı ile çatışması süren Cevat Durak ve İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu bir tarafta duruyor. Diğer tarafta ise Belediye Başkanı Hasan Karabağ ile Kemal Karataş var. Bayraklı’da tutunmak isteyen Sav grubu ise darmadağınık.
Bayraklı seçimini Levent Ölçer 7 oy farkla kazanarak il kongresini ilginç bir düzleme taşıyor.
Kemal Karataş’a göre Bayraklı seçimini farklı okumak gerekli. Öncelikle Genel Sekreter Önder Sav’a yakın duran Ali Sami Doğrukol’un beyaz boyaya batırılarak bir gün içerisinde genel başkancı olacağına kesinlikle inanmıyor Karataş. Ve şunları ekliyor: “Cevat ile Hasan arasındaki çelişki uzun süredir devam ediyor. Bunun ideolojik bir nedeni yok. Adaylık sürecinde yaşananları herkes biliyor. Kent A.Ş. konusundaki gelişmeleri de... Selçuk Ayhan ise tutunabileceği tek ilçede arkadaşlarının kurbanı. Yapılacak bir şey yok... Susam her ilçede kendi ekibini kurma telaşı içerisindeydi. O nedenle sert oynadı. Ama sonuç ortada... Sav grubu ise bu ilçede zaten yoktu. Hasan Karabağ’ın genel başkanın emrinde olduğunu herkes görecek. Şimdi önümüzdeki seçimlere bakalım... Kongre sürecinde her şey beklediğimiz gibi gidiyor. Bu bir yarıştır. Önemli olan genel başkanın arkasında olacak bir il yapılanması ve sağlam kurultay delegasyonu ortaya çıkarmaktır. Deniz Baykal’ı doğru yönlendirmek gerekiyor. Bazı arkadaşlar sap ile samanı karıştırıyorlar.”
Bayraklı seçim sonuçlarının herkes tarafından tartışılacağı açık... Bu hafta en yoğun şekilde tartışılacak ilçe olacak Bayraklı. Kimin eli kimin cebinde daha net çıkacak ortaya. Bu arada Kocaoğlu’nun Bayraklı seçimlerinde ne yaptığını da daha net anlayacağız.
Çiğli’de ise delege seçimleri kesinleşmiş hazirun listesi üzerinde oynanarak yapıldı. Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak, böyle bir olayı daha önce yaşamadığını belirterek, “Bugünden itibaren yasal süreci başlatıyoruz. Sav Grubu, İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ile birlikte hukuku hiçe sayarak hareket etmiştir. Ancak biz hukuku çiğneyenlere karşı onlar kadar gözü kara olmak ve mücadeleye devam etmek zorundayız. Bu konuda genel başkanımızı çiğnemek isteyenlere karşı dimdik duracağız” dedi.
Çiğli’de yaşanan bu süreç kimin kimlerle olduğunu da net biçimde ortaya koydu.
YENİGÜN 28 - 12 - 2009
Bazı ilçelerde tek liste olarak seçime gidilirken, bazılarında ilçenin kendi yapılanması nedeniyle farklı gruplar farklı yapılar ile ittifaklara gidebiliyor.
Karşıyaka kongresi Sav-Kocaoğlu-Nalbantoğlu ittifakına karşı Baykal yanlıları arasında geçti. Ertam Özen’in kazandığı seçimle birlikte Karşıyaka’nın rengi de netleşti.
Cevat Durak-Ertam Özen ikilisinin il kongresinde delegasyonlarını net biçimde tutacakları açık.
Baykal’ın işaret edeceği adayı da net biçimde destekleyecek olan bu ekip, bize il kongresi süreci konusunda bir işaret verdi...
Bayraklı seçimini ise il kongresi yapılaşmasının dışında değerlendirmek gerekiyor. Beraber siyaset yaptığı ve okey oynadığı birkaç arkadaşına teslim olan İzmir milletvekili Selçuk Ayhan, örgütte tutunmak isteyen MYK üyesi Mehmet Ali Susam, Bayraklı Belediye Başkanı ile çatışması süren Cevat Durak ve İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu bir tarafta duruyor. Diğer tarafta ise Belediye Başkanı Hasan Karabağ ile Kemal Karataş var. Bayraklı’da tutunmak isteyen Sav grubu ise darmadağınık.
Bayraklı seçimini Levent Ölçer 7 oy farkla kazanarak il kongresini ilginç bir düzleme taşıyor.
Kemal Karataş’a göre Bayraklı seçimini farklı okumak gerekli. Öncelikle Genel Sekreter Önder Sav’a yakın duran Ali Sami Doğrukol’un beyaz boyaya batırılarak bir gün içerisinde genel başkancı olacağına kesinlikle inanmıyor Karataş. Ve şunları ekliyor: “Cevat ile Hasan arasındaki çelişki uzun süredir devam ediyor. Bunun ideolojik bir nedeni yok. Adaylık sürecinde yaşananları herkes biliyor. Kent A.Ş. konusundaki gelişmeleri de... Selçuk Ayhan ise tutunabileceği tek ilçede arkadaşlarının kurbanı. Yapılacak bir şey yok... Susam her ilçede kendi ekibini kurma telaşı içerisindeydi. O nedenle sert oynadı. Ama sonuç ortada... Sav grubu ise bu ilçede zaten yoktu. Hasan Karabağ’ın genel başkanın emrinde olduğunu herkes görecek. Şimdi önümüzdeki seçimlere bakalım... Kongre sürecinde her şey beklediğimiz gibi gidiyor. Bu bir yarıştır. Önemli olan genel başkanın arkasında olacak bir il yapılanması ve sağlam kurultay delegasyonu ortaya çıkarmaktır. Deniz Baykal’ı doğru yönlendirmek gerekiyor. Bazı arkadaşlar sap ile samanı karıştırıyorlar.”
Bayraklı seçim sonuçlarının herkes tarafından tartışılacağı açık... Bu hafta en yoğun şekilde tartışılacak ilçe olacak Bayraklı. Kimin eli kimin cebinde daha net çıkacak ortaya. Bu arada Kocaoğlu’nun Bayraklı seçimlerinde ne yaptığını da daha net anlayacağız.
Çiğli’de ise delege seçimleri kesinleşmiş hazirun listesi üzerinde oynanarak yapıldı. Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak, böyle bir olayı daha önce yaşamadığını belirterek, “Bugünden itibaren yasal süreci başlatıyoruz. Sav Grubu, İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ile birlikte hukuku hiçe sayarak hareket etmiştir. Ancak biz hukuku çiğneyenlere karşı onlar kadar gözü kara olmak ve mücadeleye devam etmek zorundayız. Bu konuda genel başkanımızı çiğnemek isteyenlere karşı dimdik duracağız” dedi.
Çiğli’de yaşanan bu süreç kimin kimlerle olduğunu da net biçimde ortaya koydu.
YENİGÜN 28 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
25 Aralık 2009 Cuma
120 milyonluk kıyak
Olay İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kasası olarak bilinen İZSU’da geçiyor.
Hikayeye göre bundan 20 gün önce İZSU’da bir toplantı yapılıyor. Toplantıya kurumun üst-düzey görevlilerinden biri, başkanımızın başdanışmanı ve bir firmanın yetkilisi katılıyor. Konu İzmir’deki tüm su saatlerinin değiştirilmesi... Firmanın önerdiği yeni saatler daha teknolojik. Artık İZSU görevlileri klasik metodlarla su saatlerini okumayacak, ellerindeki makinanın yaydığı radyo dalgası yardımıyla su sarfiyatı otomatik olarak kaydedilecek. Bunun için sadece evin önünde bile durmak yeterli olacak.
Başkan danışmanının desteğini alan firma yetkilisi İZSU’nun üst-düzey yetkilisine bu projeyi açıklarken, odaya bir başka üst-düzey yetkili girer.
Konu ilgisini çeker ve telefon ile bu konu ile ilgili bazı İZSU yetkililerini de çağırır. Üç kişilik toplantı beklenmedik biçimde 10 kişilik bir toplantıya dönüşür.
Firma yetkilisi danışmana, “Ne oluyor” diye bakar. Ancak olan olmuş, olay kurumda duyulmuştur. Tabii ki soru üstüne soru gelmeye başlar firma yetkilisine... Önceleri saatin 40 lira olduğunu belirten firma yetkilisi, bazı ek maliyetler olduğunu açıklamak zorunda kalır. Sonuçta saatin maliyeti 120 liraya yükselir.
İzmir’de 1 milyon abone olduğunu dikkate aldığımızda bu projenin maliyetinin 120 milyon lira olacağını hesaplamamız hiç de zor değil.
Proje sadece İzmit’in Karamürsel ilçesinde uygulanıyor. Firma İstanbul ve Ankara’ya da teklif vermiş ancak maliyeti anlamsız bulunduğu için reddedilmiş.
Ancak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun İZSU’da yapılan böyle bir toplantıdan haberi var mıdır? Başdanışmanı kendisine bu konuda bir bilgi vermiş midir? Toplantıyı başından beri katılan İZSU üst-düzey yetkilisinin bu projedeki konumu nedir?
Biz yazalım da, para kalmadığı için banka banka dolaşıp kredi arayan, suya ulaşıma zam yapmaya çalışan büyükşehir belediye başkanımızı bilgilendirelim. Gerçi bilgilendirsek ne olacak. Sayın Kocaoğlu her şeyi biliyor zaten.
İZSU’da ilginç işler olmaya başladığı kesin. Bir başka sorunda kurumdaki güvenlik elemanları üzerine... 250 güvenlik elemanına sahip İZSU, bir şirket ile anlaşarak 400 yeni güvenlik elemanı daha alıyor. Bu elemanlardan 220 tanesi göreve başlatılıyor. Geri kalanlar da kısa süre içerisinde işbaşı yapacak. Yani toplam 650 güvenlik görevlisi. 650 kişi nereyi korur? Merkez Bankası’nda bile bu kadar güvenlik görevlisinin çalıştığını sanmıyorum. Tabii güvenlik görevliliği için başvuru yapanların işe alınmak için önce ellerini kendi ceplerine götürdüklerini buradan söylemeye gerek yok sanırım.
NOT: Aziz Kocaoğlu’nun Ankara’da başına gelenler İzmir’in gündeminde. Buna benzer bir olay Ahmet Piriştina döneminde de yaşanmıştı. Piriştina Konak’taki alt geçidin yasal konuma getirilmesi için dönemin Bayındırlık Bakanı’ndan randevu alır. Bakan, Piriştina ile görüşmeden önce konu ile ilgili genel müdürleri ve müşteşarını yanına çağırır. Bakanlığa zamanında gelen Piriştina bakanlık özel kaleminin, “Bakan toplantıda, 10 – 15 dakika bekleyeceksiniz” sözüne sinirlenir, toplantı salonunun kapısını tekme ile açarak içeri girer, bakana, “Benim randevumu geciktiremezsiniz. Konu hakkında bilgi aldığınız müşteşarınız ve genel müdürleriniz size yalan söylüyor. Bu konuyu bu masada hemen şimdi çözeceğiz” der. Konu 10 dakika içerisinde çözülmüş, Konak alt geçidinin yasallaşmasını sağlayan imzalar atılmıştır. Bilmem anlatabildim mi?
YENİGÜN 25 - 12 - 209
Hikayeye göre bundan 20 gün önce İZSU’da bir toplantı yapılıyor. Toplantıya kurumun üst-düzey görevlilerinden biri, başkanımızın başdanışmanı ve bir firmanın yetkilisi katılıyor. Konu İzmir’deki tüm su saatlerinin değiştirilmesi... Firmanın önerdiği yeni saatler daha teknolojik. Artık İZSU görevlileri klasik metodlarla su saatlerini okumayacak, ellerindeki makinanın yaydığı radyo dalgası yardımıyla su sarfiyatı otomatik olarak kaydedilecek. Bunun için sadece evin önünde bile durmak yeterli olacak.
Başkan danışmanının desteğini alan firma yetkilisi İZSU’nun üst-düzey yetkilisine bu projeyi açıklarken, odaya bir başka üst-düzey yetkili girer.
Konu ilgisini çeker ve telefon ile bu konu ile ilgili bazı İZSU yetkililerini de çağırır. Üç kişilik toplantı beklenmedik biçimde 10 kişilik bir toplantıya dönüşür.
Firma yetkilisi danışmana, “Ne oluyor” diye bakar. Ancak olan olmuş, olay kurumda duyulmuştur. Tabii ki soru üstüne soru gelmeye başlar firma yetkilisine... Önceleri saatin 40 lira olduğunu belirten firma yetkilisi, bazı ek maliyetler olduğunu açıklamak zorunda kalır. Sonuçta saatin maliyeti 120 liraya yükselir.
İzmir’de 1 milyon abone olduğunu dikkate aldığımızda bu projenin maliyetinin 120 milyon lira olacağını hesaplamamız hiç de zor değil.
Proje sadece İzmit’in Karamürsel ilçesinde uygulanıyor. Firma İstanbul ve Ankara’ya da teklif vermiş ancak maliyeti anlamsız bulunduğu için reddedilmiş.
Ancak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun İZSU’da yapılan böyle bir toplantıdan haberi var mıdır? Başdanışmanı kendisine bu konuda bir bilgi vermiş midir? Toplantıyı başından beri katılan İZSU üst-düzey yetkilisinin bu projedeki konumu nedir?
Biz yazalım da, para kalmadığı için banka banka dolaşıp kredi arayan, suya ulaşıma zam yapmaya çalışan büyükşehir belediye başkanımızı bilgilendirelim. Gerçi bilgilendirsek ne olacak. Sayın Kocaoğlu her şeyi biliyor zaten.
İZSU’da ilginç işler olmaya başladığı kesin. Bir başka sorunda kurumdaki güvenlik elemanları üzerine... 250 güvenlik elemanına sahip İZSU, bir şirket ile anlaşarak 400 yeni güvenlik elemanı daha alıyor. Bu elemanlardan 220 tanesi göreve başlatılıyor. Geri kalanlar da kısa süre içerisinde işbaşı yapacak. Yani toplam 650 güvenlik görevlisi. 650 kişi nereyi korur? Merkez Bankası’nda bile bu kadar güvenlik görevlisinin çalıştığını sanmıyorum. Tabii güvenlik görevliliği için başvuru yapanların işe alınmak için önce ellerini kendi ceplerine götürdüklerini buradan söylemeye gerek yok sanırım.
NOT: Aziz Kocaoğlu’nun Ankara’da başına gelenler İzmir’in gündeminde. Buna benzer bir olay Ahmet Piriştina döneminde de yaşanmıştı. Piriştina Konak’taki alt geçidin yasal konuma getirilmesi için dönemin Bayındırlık Bakanı’ndan randevu alır. Bakan, Piriştina ile görüşmeden önce konu ile ilgili genel müdürleri ve müşteşarını yanına çağırır. Bakanlığa zamanında gelen Piriştina bakanlık özel kaleminin, “Bakan toplantıda, 10 – 15 dakika bekleyeceksiniz” sözüne sinirlenir, toplantı salonunun kapısını tekme ile açarak içeri girer, bakana, “Benim randevumu geciktiremezsiniz. Konu hakkında bilgi aldığınız müşteşarınız ve genel müdürleriniz size yalan söylüyor. Bu konuyu bu masada hemen şimdi çözeceğiz” der. Konu 10 dakika içerisinde çözülmüş, Konak alt geçidinin yasallaşmasını sağlayan imzalar atılmıştır. Bilmem anlatabildim mi?
YENİGÜN 25 - 12 - 209
Etiketler:
Yerel Siyaset
23 Aralık 2009 Çarşamba
İzmir medyası sadece 300 metre yürütüldü
Önceki akşamüstü geldi haber, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu medya mensuplarını Üçyol - Üçkuyular metro inşaatına indiriyor diye.
Medya mensubu olunca icabet etmek zorunda kaldık tabii ki… Önce büyükşehirde bilgilendirme toplantısı vardı. Ardından gazeteciler inşaat alanına getirilecekti. Olayın birinci bölümü açıkçası beni çok ilgilendirmiyordu. Evimden çıkıp doğrudan Özel Türk Koleji’nin yanındaki 100 Sokak’ta bulunan girişe ulaştım. 100 Sokak, 20 gün önce doğalgaz için kazılmış, son 10 gündür şirket tarafından kapatılmamış büyük çukurların bulunduğu bir yerdi. Kocaoğlu’nun bu yoldan geçmesi gerekince sabahtan itibaren hummalı bir çalışma ile yol bir anda pırıl pırıl olmuştu.
Sokakları kazılan ve sonra öylesine bırakılan vatandaşlara bu sütundan sesleniyorum. Kocaoğlu’nu çağırın… Eğer kabul ederse, İZBETON, büyükşehir belediye başkanı gelmeden önce yolunuzu düzeltiyor. Kocaoğlu da bunları görüp “Bakın işte, her caddemizi asfaltlıyoruz. Ne çok çalışıyoruz” diye düşünüyordur sanırım.
Çizmelerimi, baretimi giydim, beklemeye başladım. 10 dakika sonra üç otobüs medyacı Kocaoğlu ile göründü.
Önemli bir iş yapacaklardı tabii ki. Teftişe gelmişlerdi!
Otobüsten inen Kocaoğlu beni görünce, “Neden belediyedeki tanıtım toplantısına gelmedin” diye sordu. Yanıtım hazırdı:
“5 yıldır aynı şeyleri dinliyorum. Benim için önemli olan, aşağıda ne yaptığınızı kendi gözlerim ile görmek ve toplumu bilgilendirmek.”
Ben önden, diğer medyacı arkadaşlar Kocaoğlu’nun çevresinde tünele girdik. 300 metre yürüdük. Güçlendirme çalışmalarının olduğu yerde, Kocaoğlu ne kadar başarılı işler yaptığını anlatmaya başlayınca yürüyüşe devam ettim.
Programa göre güçlendirme çalışmasının yapıldığı yerden 600 metre daha yürünecek, Övgü Terzibaşıoğlu Anadolu Lisesi önündeki şaftan dışarı çıkılacak. Güzelyalı Tansaş’a kadar üstten yürünecek, bu şafttan tekrar aşağıya inilerek buradaki güçlendirme çalışmalarına bakılacak, yine aynı şafttan yukarı çıkılarak çay ve kahve molasında sorular yanıtlanacaktı.
Nerede…
Kocaoğlu, sadece 300 metre yürütüp, medyaya bir - iki beton göstermiş, ardından hepsini otobüslere bindirip Ahmet Piriştina Kent Müzesi’nde öğle yemeğine götürmüştü.
İzmir medyası böyle olduktan sonra ben Kocaoğlu’na neden kızayım ki…
Ben yukarıda ilk yazılan programa uydum. Hatta abarttım Hıfzıssıhha şaftından çıktım. Böylece halka anlatacak bir iki şeyim olacak diye düşündüm.
Metronun en tehlikeli yerleri 100 Sokak’a inen caddenin başından başlıyor. Yani TİBAŞ evlerinin önünden… Övgü Terzibaşıoğlu Anadolu Lisesi’ndeki şafta kadar uzanıyor. Zaten güçlendirme çalışmalarının buradan başlamasının nedeni de bu…
İkinci tehlikeli alan Amerikan Koleji’nin altından başlıyor, Dolunay Pastanesi’ne kadar uzanıyor. Burada 15 santimlik bir çökme halihazırda var zaten. Dolunay Pastanesi sonrası ise sadece Allah’a kalmış durumda.
Aslında aynı durum TİBAŞ evleri ile Askeri Hastane arası için de geçerli.
Neden Allah’a kalmış diyorum?
Çünkü şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, metro kendiliğinden çökmez. Su, aşırı yağış vs nedenler ile…
Metronun çökme nedeni bir tanedir. O da deprem.
Normalde önemli hasara neden olmayacak, 4.5 ya da 5 şiddetindeki bir deprem güçlendirme yapılmamış bir tünelde çökmeye neden olabilir. Böyle bir çökme olursa da üzerindeki 10 katlı binaların ne olabileceğini tahmin etmek bile istemiyorum.
Kaldı ki, birkaç gün önce Ege Bölgesi’nde birkaç yerde 3.9 şiddetindeki depremlerin olduğunu dikkate aldığımızda konunun hiç de önemsenmeyecek olduğunu görmemek mümkün değil.
Büyükşehir Belediyesi başlattığı çalışmayı aynı hız ile sürdürür ise 5 ay sonra Askeri Hastane – Dolunay Pastanesi arasında yukarıda tanımladığım risk ortadan kalkar. Ancak tek bir kalıp ile bu iş olmaz. Onun için çok acil ikinci bir kalıba ihtiyaç var.
Ve tabii Dolunay ile Üçkuyular arasındaki aç-kapa sistemi ile yapılacak bölgenin de ihaleye çıkarılıp hızla başlatılması gerekiyor.
Sonuçta durum sanılanın üzerinde vahim ve işimiz biraz da Allah’a kalmış…
Din referansı nedeniyle AKP’ye oy vermeyen yüzde 80’i CHP’yi tercih eden Hatay Caddesi’ndeki insanların hayatlarını çok net biçimde Allah’a havale etmiş olmaları ise ayrı bir çelişki değil mi?
Gelelim bir zamanlar “tümü 90 trilyona bitecek” diye reklam yapan Kocaoğlu’nun mali tablosuna.
Şu ana kadar metrodan kaçan şirketlere ödenen para 60 trilyon. KİK tarafından iptal edilen, şimdilik İZBETON’nun güçlendirme çalışması yaptığı Üçyol-Dolunay Pastanesi arasına harcanacak para 60 trilyon. Dolunay Pastanesi-Üçkuyular arasındaki aç kapa ihalesi ise ortalama 70 trilyona mal olacak. Sinyalizasyon ihalesini de dikkate aldığımızda Üçyol - Üçkuyular metrosunun ortalama maliyeti 220 trilyona ulaşıyor.
4 yıllık gecikmenin getirdiği işletme kaybı, bu bölgede yaşayan insanların çektikleri eziyet ve yine bölge esnafının perişanlığı eklenince fatura hayli kabarıyor.
Faturanın İzmirliler tarafından kime kesileceğini bilemem.
Ancak benim fatura adresim belli.
Ve bazıları kızsa da doğru adresi gösterdiğim kanısındayım.
TEK NOT: Bugün 300 metrelik metro yürüyüşü konusunda çıkacak haberleri ve oynayacak kalemleri merak ediyorum. Belki İzmirlileri Kent Müzesi’nde yenen öğle yemeği üzerine daha çok bilgilendirirler. Üstelik daha önce programlandığı için Güzelyalı TANSAŞ şaftının önüne getirtilen ancak Kocaoğlu fikir değiştirip gelmediği için bir kenara atılan onca kahvaltı malzemesi de işin cabası. Ne olacak? Zaten zararda olan büyükşehir şirketi Grand Plaza A.Ş. biraz daha zarara girecek.
YENİGÜN 22 - 12 - 2009
Medya mensubu olunca icabet etmek zorunda kaldık tabii ki… Önce büyükşehirde bilgilendirme toplantısı vardı. Ardından gazeteciler inşaat alanına getirilecekti. Olayın birinci bölümü açıkçası beni çok ilgilendirmiyordu. Evimden çıkıp doğrudan Özel Türk Koleji’nin yanındaki 100 Sokak’ta bulunan girişe ulaştım. 100 Sokak, 20 gün önce doğalgaz için kazılmış, son 10 gündür şirket tarafından kapatılmamış büyük çukurların bulunduğu bir yerdi. Kocaoğlu’nun bu yoldan geçmesi gerekince sabahtan itibaren hummalı bir çalışma ile yol bir anda pırıl pırıl olmuştu.
Sokakları kazılan ve sonra öylesine bırakılan vatandaşlara bu sütundan sesleniyorum. Kocaoğlu’nu çağırın… Eğer kabul ederse, İZBETON, büyükşehir belediye başkanı gelmeden önce yolunuzu düzeltiyor. Kocaoğlu da bunları görüp “Bakın işte, her caddemizi asfaltlıyoruz. Ne çok çalışıyoruz” diye düşünüyordur sanırım.
Çizmelerimi, baretimi giydim, beklemeye başladım. 10 dakika sonra üç otobüs medyacı Kocaoğlu ile göründü.
Önemli bir iş yapacaklardı tabii ki. Teftişe gelmişlerdi!
Otobüsten inen Kocaoğlu beni görünce, “Neden belediyedeki tanıtım toplantısına gelmedin” diye sordu. Yanıtım hazırdı:
“5 yıldır aynı şeyleri dinliyorum. Benim için önemli olan, aşağıda ne yaptığınızı kendi gözlerim ile görmek ve toplumu bilgilendirmek.”
Ben önden, diğer medyacı arkadaşlar Kocaoğlu’nun çevresinde tünele girdik. 300 metre yürüdük. Güçlendirme çalışmalarının olduğu yerde, Kocaoğlu ne kadar başarılı işler yaptığını anlatmaya başlayınca yürüyüşe devam ettim.
Programa göre güçlendirme çalışmasının yapıldığı yerden 600 metre daha yürünecek, Övgü Terzibaşıoğlu Anadolu Lisesi önündeki şaftan dışarı çıkılacak. Güzelyalı Tansaş’a kadar üstten yürünecek, bu şafttan tekrar aşağıya inilerek buradaki güçlendirme çalışmalarına bakılacak, yine aynı şafttan yukarı çıkılarak çay ve kahve molasında sorular yanıtlanacaktı.
Nerede…
Kocaoğlu, sadece 300 metre yürütüp, medyaya bir - iki beton göstermiş, ardından hepsini otobüslere bindirip Ahmet Piriştina Kent Müzesi’nde öğle yemeğine götürmüştü.
İzmir medyası böyle olduktan sonra ben Kocaoğlu’na neden kızayım ki…
Ben yukarıda ilk yazılan programa uydum. Hatta abarttım Hıfzıssıhha şaftından çıktım. Böylece halka anlatacak bir iki şeyim olacak diye düşündüm.
Metronun en tehlikeli yerleri 100 Sokak’a inen caddenin başından başlıyor. Yani TİBAŞ evlerinin önünden… Övgü Terzibaşıoğlu Anadolu Lisesi’ndeki şafta kadar uzanıyor. Zaten güçlendirme çalışmalarının buradan başlamasının nedeni de bu…
İkinci tehlikeli alan Amerikan Koleji’nin altından başlıyor, Dolunay Pastanesi’ne kadar uzanıyor. Burada 15 santimlik bir çökme halihazırda var zaten. Dolunay Pastanesi sonrası ise sadece Allah’a kalmış durumda.
Aslında aynı durum TİBAŞ evleri ile Askeri Hastane arası için de geçerli.
Neden Allah’a kalmış diyorum?
Çünkü şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, metro kendiliğinden çökmez. Su, aşırı yağış vs nedenler ile…
Metronun çökme nedeni bir tanedir. O da deprem.
Normalde önemli hasara neden olmayacak, 4.5 ya da 5 şiddetindeki bir deprem güçlendirme yapılmamış bir tünelde çökmeye neden olabilir. Böyle bir çökme olursa da üzerindeki 10 katlı binaların ne olabileceğini tahmin etmek bile istemiyorum.
Kaldı ki, birkaç gün önce Ege Bölgesi’nde birkaç yerde 3.9 şiddetindeki depremlerin olduğunu dikkate aldığımızda konunun hiç de önemsenmeyecek olduğunu görmemek mümkün değil.
Büyükşehir Belediyesi başlattığı çalışmayı aynı hız ile sürdürür ise 5 ay sonra Askeri Hastane – Dolunay Pastanesi arasında yukarıda tanımladığım risk ortadan kalkar. Ancak tek bir kalıp ile bu iş olmaz. Onun için çok acil ikinci bir kalıba ihtiyaç var.
Ve tabii Dolunay ile Üçkuyular arasındaki aç-kapa sistemi ile yapılacak bölgenin de ihaleye çıkarılıp hızla başlatılması gerekiyor.
Sonuçta durum sanılanın üzerinde vahim ve işimiz biraz da Allah’a kalmış…
Din referansı nedeniyle AKP’ye oy vermeyen yüzde 80’i CHP’yi tercih eden Hatay Caddesi’ndeki insanların hayatlarını çok net biçimde Allah’a havale etmiş olmaları ise ayrı bir çelişki değil mi?
Gelelim bir zamanlar “tümü 90 trilyona bitecek” diye reklam yapan Kocaoğlu’nun mali tablosuna.
Şu ana kadar metrodan kaçan şirketlere ödenen para 60 trilyon. KİK tarafından iptal edilen, şimdilik İZBETON’nun güçlendirme çalışması yaptığı Üçyol-Dolunay Pastanesi arasına harcanacak para 60 trilyon. Dolunay Pastanesi-Üçkuyular arasındaki aç kapa ihalesi ise ortalama 70 trilyona mal olacak. Sinyalizasyon ihalesini de dikkate aldığımızda Üçyol - Üçkuyular metrosunun ortalama maliyeti 220 trilyona ulaşıyor.
4 yıllık gecikmenin getirdiği işletme kaybı, bu bölgede yaşayan insanların çektikleri eziyet ve yine bölge esnafının perişanlığı eklenince fatura hayli kabarıyor.
Faturanın İzmirliler tarafından kime kesileceğini bilemem.
Ancak benim fatura adresim belli.
Ve bazıları kızsa da doğru adresi gösterdiğim kanısındayım.
TEK NOT: Bugün 300 metrelik metro yürüyüşü konusunda çıkacak haberleri ve oynayacak kalemleri merak ediyorum. Belki İzmirlileri Kent Müzesi’nde yenen öğle yemeği üzerine daha çok bilgilendirirler. Üstelik daha önce programlandığı için Güzelyalı TANSAŞ şaftının önüne getirtilen ancak Kocaoğlu fikir değiştirip gelmediği için bir kenara atılan onca kahvaltı malzemesi de işin cabası. Ne olacak? Zaten zararda olan büyükşehir şirketi Grand Plaza A.Ş. biraz daha zarara girecek.
YENİGÜN 22 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
21 Aralık 2009 Pazartesi
Birlik, beraberlik
CHP ilçe başkanları ve il yönetimi Selçuk’ta Süzer Otel’de toplandılar ve birlik mesajı verdiler.
Ne için birlik?
CHP için birlik ise doğrudur.
Ancak il başkanına destek amaçlı birlik ise soru işaretlerim var.
Toplantıya katılan ilçe başkanlarından kaçının yeniden ilçe başkanı seçileceği belli değil. Kongre sürecinde bir gece içerisinde havanın değişmesi, CHP’nin klasik durumlarından biridir. Ben kaç il başkan adayı tanıyorum, “Bu grup kesinlikle bize oy verecek” derken, yarın oy verecek olan grubun karşıya geçtiğini öğrenen.
Hatta bazı delegelerin tavırları seçim günü bile değişiyor.
O nedenle birlik, beraberlik olayının abartılmaması gerekli.
Hafta sonu Karşıyaka kongresi ile havayı ölçmeye başlayacağız.
Karşıyaka’nın tavrı il kongresi için bize bir ışık verecektir.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’ın Baykal’ın sözünden çıkmayacağı açık… Bir önceki il kongresinde hata yapıp Selçuk Ayhan’ı desteklemesi nedeniyle, Baykal’ın gösterdiği sert tavrı yumuşatmak için az uğraşmadı. Bu kez böyle bir hataya düşmeyecektir. Görevden alınan eski ilçe başkanı Ertam Özen’in de ekibe karşı nasıl bilendiğini anlatmaya gerek yok sanırım.
Tabii buradaki kilit isim İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu idi. Hatta Karşıyaka’ya gidip şimdiki eğitim sekreteri Mustafa Özuslu’yu ilçe başkanı adayı olarak istediği biliniyor. Tabii Baykal’ın “Rıfat o ilçeye niye gidiyor” demesi ve MYK’nın son kararları, Rıfat Nalbantoğlu’nun hangi yapının adayı olabileceği konusunda bize bir işaret veriyor.
Gerçi İzmir’deki Sav ekibi kendi belirlediği ve üzerinde tasarruf edeceği bir aday arar il için… Kaldı ki ekibin üslendiği ilçelerden biri olan Gaziemir’in İlçe Başkanı Yüksel Demirsoy da il başkanlığı talebini sürdürüyor.
Milletvekili olmak için bir ilçenin başkanlığının yetmediğini gördü Demirsoy. İl Başkanı olarak şansının daha yüksek olacağını biliyor. Bu nedenle ilçe kongresi sonrası il başkanlığı talebini seslendirmek isteyecektir.
Görüldüğü kadarıyla il başkanlığı hayli engebeli yollardan geçilerek ulaşılabilecek bir koltuk. Üstelik CHP gibi bir partide seçimle bu koltuğa gelmek hiç de kolay değil.
Rıfat Nalbantoğlu’nun yukarıda ifade ettiğim uyarıları dikkate alacağından eminim. Bu yüz kontur harcamaya da benzemez.
NOT 1: İnternetteki yazılarıma gelen yorumlar arasında biri dikkatimi çekti. Ayhan Uzum imzalı yazıda İZBETON’un tünel işinin altından kalkacağı belirtiliyor. Kahve daveti de içeren bu yazıda Kenan Eryılmaz’ın İZBETON Genel Müdürü olduğu yönünde bir not da var. İlginç. Ancak en kısa süre içerisinde bu davete icabet edeceğim.
NOT 2: Balçova’daki teleferik konusunda yeni adımlar atılmış. 2011 yılında bitecekmiş. Ben mi yanılıyorum acaba? Değişecek sadece teleferiğin telleri değil mi?
YENİGÜN 21 - 12 2009
Ne için birlik?
CHP için birlik ise doğrudur.
Ancak il başkanına destek amaçlı birlik ise soru işaretlerim var.
Toplantıya katılan ilçe başkanlarından kaçının yeniden ilçe başkanı seçileceği belli değil. Kongre sürecinde bir gece içerisinde havanın değişmesi, CHP’nin klasik durumlarından biridir. Ben kaç il başkan adayı tanıyorum, “Bu grup kesinlikle bize oy verecek” derken, yarın oy verecek olan grubun karşıya geçtiğini öğrenen.
Hatta bazı delegelerin tavırları seçim günü bile değişiyor.
O nedenle birlik, beraberlik olayının abartılmaması gerekli.
Hafta sonu Karşıyaka kongresi ile havayı ölçmeye başlayacağız.
Karşıyaka’nın tavrı il kongresi için bize bir ışık verecektir.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’ın Baykal’ın sözünden çıkmayacağı açık… Bir önceki il kongresinde hata yapıp Selçuk Ayhan’ı desteklemesi nedeniyle, Baykal’ın gösterdiği sert tavrı yumuşatmak için az uğraşmadı. Bu kez böyle bir hataya düşmeyecektir. Görevden alınan eski ilçe başkanı Ertam Özen’in de ekibe karşı nasıl bilendiğini anlatmaya gerek yok sanırım.
Tabii buradaki kilit isim İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu idi. Hatta Karşıyaka’ya gidip şimdiki eğitim sekreteri Mustafa Özuslu’yu ilçe başkanı adayı olarak istediği biliniyor. Tabii Baykal’ın “Rıfat o ilçeye niye gidiyor” demesi ve MYK’nın son kararları, Rıfat Nalbantoğlu’nun hangi yapının adayı olabileceği konusunda bize bir işaret veriyor.
Gerçi İzmir’deki Sav ekibi kendi belirlediği ve üzerinde tasarruf edeceği bir aday arar il için… Kaldı ki ekibin üslendiği ilçelerden biri olan Gaziemir’in İlçe Başkanı Yüksel Demirsoy da il başkanlığı talebini sürdürüyor.
Milletvekili olmak için bir ilçenin başkanlığının yetmediğini gördü Demirsoy. İl Başkanı olarak şansının daha yüksek olacağını biliyor. Bu nedenle ilçe kongresi sonrası il başkanlığı talebini seslendirmek isteyecektir.
Görüldüğü kadarıyla il başkanlığı hayli engebeli yollardan geçilerek ulaşılabilecek bir koltuk. Üstelik CHP gibi bir partide seçimle bu koltuğa gelmek hiç de kolay değil.
Rıfat Nalbantoğlu’nun yukarıda ifade ettiğim uyarıları dikkate alacağından eminim. Bu yüz kontur harcamaya da benzemez.
NOT 1: İnternetteki yazılarıma gelen yorumlar arasında biri dikkatimi çekti. Ayhan Uzum imzalı yazıda İZBETON’un tünel işinin altından kalkacağı belirtiliyor. Kahve daveti de içeren bu yazıda Kenan Eryılmaz’ın İZBETON Genel Müdürü olduğu yönünde bir not da var. İlginç. Ancak en kısa süre içerisinde bu davete icabet edeceğim.
NOT 2: Balçova’daki teleferik konusunda yeni adımlar atılmış. 2011 yılında bitecekmiş. Ben mi yanılıyorum acaba? Değişecek sadece teleferiğin telleri değil mi?
YENİGÜN 21 - 12 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
18 Aralık 2009 Cuma
Baykal dedi ki…
CHP MYK, Bornova ve Konak’ta iki mahallenin ikinci kez yapılan seçimlerinin iptaline ve ilk seçimin geçerli olduğuna karar verdi.
Kararın İzmir’de hayli tartışma yarattığı kesin.
Kararın nedenleri konusunda sağda solda pek de doğru olmayan yorumlar duyuyorum.
Bu konuyu biraz netleştirelim.
1 – MYK kararının arkasında bizzat CHP Genel Başkanı Deniz Baykal var. Kararın 1’e karşı 20 oy ile kabul edilmesi de bunu gösteriyor.
2 – Baykal, Bornova Erzene ve Konak Kılıçreis mahallerinde yaşananları öğrendikten sonra bu iki mahalle konusunda dosyayı bizzat kendisi istedi. Her iki dosya hazırlanarak Ankara’ya gitmekte olan MYK üyesi Savcı Sayan’a teslim edildi.
3 – Olayların göbeğinde bulunduğu belirtilen İzmirli MYK üyesi Mehmet Ali Susam, Erzene’nin iptali konusunda kararlıydı. Ancak aynı kararlılığı Konak konusunda göstermedi. Konak yine bizzat Deniz Baykal’ın operasyonu oldu.
4 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun Karşıyaka ilçe başkanı tespiti için bu ilçeye gittiğini öğrenen Baykal yine bizzat, “Rıfat orada ne arıyor? O ilçede, ilçe başkanını belirleyecek yapı bellidir. Karışmasın oralara” dedi.
5 – Erzene seçimleri sonrası telefon ile bilgi alan Baykal yine bizzat, “Bunu yaptılar. İlçe kongresinde de belediyenin imkanlarını kullanarak işe adam alıp, kongreyi lehlerine çevirmeye çalışacaklar” dedi.
Tüm bu gelişmelerin ışığında MYK’dan çıkan ancak bizzat Genel Başkan’ın devrede olduğu kararın mesajları nedir?
1 – Baykal, Önder Sav ekibinin İzmir’de güç kaybetmesini istiyor. Bunu MYK’da yaparak ekibe karşı çok önemli bir mesaj verdi. Her zaman olduğu iddia edilen ancak bir türlü su yüzüne çıkmayan Sav-Baykal çatışması, bu kez kurultayda yaşanacak gibi görünüyor. Yeni tüzüğün devreye sokulacağı mesajı da bunun bir göstergesi.
2 – Baykal Bornova’da yaşananları da dikkate alarak Önder Sav, Abdürrezzak Erten, Aziz Kocaoğlu ve Rıfat Nalbantoğlu birlikteliğini sonunda gördü. Bu yapıya karşı harekete geçti ve karbon kağıdı metodunu uyguladı.
3 – Bundan sonra İzmir’de herkesin işi zor. Ekibin işi gerçekten zor. Kocaoğlu’nun işi daha da zor. Ancak Rıfat Nalbantoğlu’nun işi hepten zor.
4 – Bu üçlünün karşısında olanların da işi kolay değil. Öncelikle birlikte hareket etme konusunda adım atmak zorundalar. “Ben istedim oldu” demekle bir yere varılmıyor.
5 – Buca, Karşıyaka gibi ilçelerde ortak akıl adayının çıkması gerekli. Bazılarının “Ben ilçe başkanı olmaz isem, gider, ekibe destek olurum” tehditleri de bundan sonra işe yaramaz. Eğer ekibe giderler ise Baykal olduğu sürece İzmir’de bir daha siyaset yapamayacaklarını görmeliler. Karşıyaka kongresi ile başlayacak sürecin hayli eğlenceli geçeceği kesin. Yani en azından ben çok eğleneceğim… Başkalarını bilemem.
NOT 1: Metroda yarım kalan inşaata başlandı mı? Bunun için danışman şirketlerden destek alınıyor mu? Bugi bugi sistemi gibi bir metromuz olmasın sonra… Bir aşağı bir yukarı zıplayarak seyahat etmeyelim de…
NOT 2: İzmir’in Türkiye’nin en kirli kenti olup olmadığını bilemem. Türkiye’nin en kirli havasının İzmir’de olduğu kesin. Bunun için Mavişehir’de akşam saatlerinde yürümeniz yeterli.
YENİGÜN 18 - 12 - 2009
Kararın İzmir’de hayli tartışma yarattığı kesin.
Kararın nedenleri konusunda sağda solda pek de doğru olmayan yorumlar duyuyorum.
Bu konuyu biraz netleştirelim.
1 – MYK kararının arkasında bizzat CHP Genel Başkanı Deniz Baykal var. Kararın 1’e karşı 20 oy ile kabul edilmesi de bunu gösteriyor.
2 – Baykal, Bornova Erzene ve Konak Kılıçreis mahallerinde yaşananları öğrendikten sonra bu iki mahalle konusunda dosyayı bizzat kendisi istedi. Her iki dosya hazırlanarak Ankara’ya gitmekte olan MYK üyesi Savcı Sayan’a teslim edildi.
3 – Olayların göbeğinde bulunduğu belirtilen İzmirli MYK üyesi Mehmet Ali Susam, Erzene’nin iptali konusunda kararlıydı. Ancak aynı kararlılığı Konak konusunda göstermedi. Konak yine bizzat Deniz Baykal’ın operasyonu oldu.
4 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun Karşıyaka ilçe başkanı tespiti için bu ilçeye gittiğini öğrenen Baykal yine bizzat, “Rıfat orada ne arıyor? O ilçede, ilçe başkanını belirleyecek yapı bellidir. Karışmasın oralara” dedi.
5 – Erzene seçimleri sonrası telefon ile bilgi alan Baykal yine bizzat, “Bunu yaptılar. İlçe kongresinde de belediyenin imkanlarını kullanarak işe adam alıp, kongreyi lehlerine çevirmeye çalışacaklar” dedi.
Tüm bu gelişmelerin ışığında MYK’dan çıkan ancak bizzat Genel Başkan’ın devrede olduğu kararın mesajları nedir?
1 – Baykal, Önder Sav ekibinin İzmir’de güç kaybetmesini istiyor. Bunu MYK’da yaparak ekibe karşı çok önemli bir mesaj verdi. Her zaman olduğu iddia edilen ancak bir türlü su yüzüne çıkmayan Sav-Baykal çatışması, bu kez kurultayda yaşanacak gibi görünüyor. Yeni tüzüğün devreye sokulacağı mesajı da bunun bir göstergesi.
2 – Baykal Bornova’da yaşananları da dikkate alarak Önder Sav, Abdürrezzak Erten, Aziz Kocaoğlu ve Rıfat Nalbantoğlu birlikteliğini sonunda gördü. Bu yapıya karşı harekete geçti ve karbon kağıdı metodunu uyguladı.
3 – Bundan sonra İzmir’de herkesin işi zor. Ekibin işi gerçekten zor. Kocaoğlu’nun işi daha da zor. Ancak Rıfat Nalbantoğlu’nun işi hepten zor.
4 – Bu üçlünün karşısında olanların da işi kolay değil. Öncelikle birlikte hareket etme konusunda adım atmak zorundalar. “Ben istedim oldu” demekle bir yere varılmıyor.
5 – Buca, Karşıyaka gibi ilçelerde ortak akıl adayının çıkması gerekli. Bazılarının “Ben ilçe başkanı olmaz isem, gider, ekibe destek olurum” tehditleri de bundan sonra işe yaramaz. Eğer ekibe giderler ise Baykal olduğu sürece İzmir’de bir daha siyaset yapamayacaklarını görmeliler. Karşıyaka kongresi ile başlayacak sürecin hayli eğlenceli geçeceği kesin. Yani en azından ben çok eğleneceğim… Başkalarını bilemem.
NOT 1: Metroda yarım kalan inşaata başlandı mı? Bunun için danışman şirketlerden destek alınıyor mu? Bugi bugi sistemi gibi bir metromuz olmasın sonra… Bir aşağı bir yukarı zıplayarak seyahat etmeyelim de…
NOT 2: İzmir’in Türkiye’nin en kirli kenti olup olmadığını bilemem. Türkiye’nin en kirli havasının İzmir’de olduğu kesin. Bunun için Mavişehir’de akşam saatlerinde yürümeniz yeterli.
YENİGÜN 18 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
16 Aralık 2009 Çarşamba
Saflar netleşiyor
İzmir’de mahalle delege seçimleri hemen hemen sonuçlandı. Sadece Çiğli’yi bekliyoruz.
Kim kazandı, kim kaybetti?
Kimin kazandığı ya da kaybettiği sandıklar kurulduktan sonra belli olur ancak.
Son 10 yıldır izlediğim CHP İzmir siyasetinde şu sorun net biçimde ortaya çıkıyor zaten.
Delege şaşılaşmış durumda.
Delegenin beklentileri ile kentte siyaset yapmak isteyenlerin beklentileri bazen uyuşuyor görünse de çoğu zaman uyuşmuyor. Bu nedenle kimin eli kimin cebinde belli olmuyor.
Tabii bu kadar gürültünün içerisinde Ankara’nın İzmir’e nasıl bakacağı da önemli…
Ve her şeyden önemlisi çevre ilçelerin alacağı pozisyon…
Hep metropol ilçeler üzerine yazılıp çiziliyor.
Ancak çevre ilçelerin il kongresinde alacağı tavra hiç dikkat edilmiyor.
Çevre ilçe örgütleri sadece ve sadece Deniz Baykal’a bakıp kararlarını verirler. Onlar için ikinci adam, üçüncü adamın birinci adam kadar değeri yoktur.
Metropolde yaşanan siyah-beyaz çatışmasına da girmezler, mezhep hesaplaşmalarına da…
Ancak bu kez AKP’nin açılım politikalarının saçılması nedeniyle İzmir’in çevre ilçelerinde de huzursuzluk büyüyor.
Daha önce kaleme aldığım yazılarda da ifade etmeye çalıştığım gibi, ülkedeki bölünme fikri Batı’da destek bulmaya başladı.
Bu nedenle İzmir’de yapılacak il kongresinde adayların tarzları ve hangi yapılar tarafından desteklendikleri çevre ilçe örgütleri için önemli olacak.
Görüldüğü kadarıyla iki yapı seçime yönelik hazırlanıyor. Birinci yapı Önder Sav ekibi olarak bilinen yapı. Bu yapı ile son aylarda İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun yakın ilişkiye girdiği ve Kocaoğlu’nun da destek verdiği biliniyor. Bornova’da bunu net olarak gördük. Nalbantoğlu’nun ekibin il başkanı adayı olacağı da artık açık.
İkinci yapıyı ise bu ekibin dışında bulunanlar oluşturuyor.
İlçe kongreleri ile birlikte iki yapının ne kadar güçlü oldukları ortaya çıkacak.
Ekibin etkili olduğu ilçeler Karabağlar, Gaziemir ve Bayraklı… Bu ilçelere Bornova ve Çiğli’nin de katılması için büyük bir mücadele var.
Çiğli’nin özgün durumu bu ilçeyi gerçekten önemli konuma getirdi.
Bu hafta yapılacak mahalle delege seçimleri Çiğli örgütünün yüzünün ne tarafa doğru döneceğini gösterecek.
NOT 1 : İzmir’de dönen dolaplara Genel Başkan Deniz Baykal’ın nasıl bakacağını çok merak ediyorum açıkçası. Yoksa birileri Baykal’ı da görevden indirme derdi içinde mi?
NOT 2 : İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, cumartesi günü Bornova’da kahve köşelerindeki Neriman Köksal tavrı CHP’liler tarafından hiç hoş karşılanmamış. Böyle bir tavrın destek bulması da beklenemezdi zaten…
NOT 3 : Metro konusunu hala anlamadım. Yani şimdi bu metroyu İZBETON mu yapacak? İZBETON yapacak ise bu saate kadar neden ihale peşinde koşturuldu. Yoksa bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Evet var tabii ki. İZBETON Berlin, Brüksel, Sofya metrolarını yapmış da, bizim şu ana kadar bu konuda bir bilgimiz olmamış. Bildiğim kadarıyla İZBETON’un bir genel müdürü bile yok.
YENİGÜN 16 - 12 - 2009
Kim kazandı, kim kaybetti?
Kimin kazandığı ya da kaybettiği sandıklar kurulduktan sonra belli olur ancak.
Son 10 yıldır izlediğim CHP İzmir siyasetinde şu sorun net biçimde ortaya çıkıyor zaten.
Delege şaşılaşmış durumda.
Delegenin beklentileri ile kentte siyaset yapmak isteyenlerin beklentileri bazen uyuşuyor görünse de çoğu zaman uyuşmuyor. Bu nedenle kimin eli kimin cebinde belli olmuyor.
Tabii bu kadar gürültünün içerisinde Ankara’nın İzmir’e nasıl bakacağı da önemli…
Ve her şeyden önemlisi çevre ilçelerin alacağı pozisyon…
Hep metropol ilçeler üzerine yazılıp çiziliyor.
Ancak çevre ilçelerin il kongresinde alacağı tavra hiç dikkat edilmiyor.
Çevre ilçe örgütleri sadece ve sadece Deniz Baykal’a bakıp kararlarını verirler. Onlar için ikinci adam, üçüncü adamın birinci adam kadar değeri yoktur.
Metropolde yaşanan siyah-beyaz çatışmasına da girmezler, mezhep hesaplaşmalarına da…
Ancak bu kez AKP’nin açılım politikalarının saçılması nedeniyle İzmir’in çevre ilçelerinde de huzursuzluk büyüyor.
Daha önce kaleme aldığım yazılarda da ifade etmeye çalıştığım gibi, ülkedeki bölünme fikri Batı’da destek bulmaya başladı.
Bu nedenle İzmir’de yapılacak il kongresinde adayların tarzları ve hangi yapılar tarafından desteklendikleri çevre ilçe örgütleri için önemli olacak.
Görüldüğü kadarıyla iki yapı seçime yönelik hazırlanıyor. Birinci yapı Önder Sav ekibi olarak bilinen yapı. Bu yapı ile son aylarda İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun yakın ilişkiye girdiği ve Kocaoğlu’nun da destek verdiği biliniyor. Bornova’da bunu net olarak gördük. Nalbantoğlu’nun ekibin il başkanı adayı olacağı da artık açık.
İkinci yapıyı ise bu ekibin dışında bulunanlar oluşturuyor.
İlçe kongreleri ile birlikte iki yapının ne kadar güçlü oldukları ortaya çıkacak.
Ekibin etkili olduğu ilçeler Karabağlar, Gaziemir ve Bayraklı… Bu ilçelere Bornova ve Çiğli’nin de katılması için büyük bir mücadele var.
Çiğli’nin özgün durumu bu ilçeyi gerçekten önemli konuma getirdi.
Bu hafta yapılacak mahalle delege seçimleri Çiğli örgütünün yüzünün ne tarafa doğru döneceğini gösterecek.
NOT 1 : İzmir’de dönen dolaplara Genel Başkan Deniz Baykal’ın nasıl bakacağını çok merak ediyorum açıkçası. Yoksa birileri Baykal’ı da görevden indirme derdi içinde mi?
NOT 2 : İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, cumartesi günü Bornova’da kahve köşelerindeki Neriman Köksal tavrı CHP’liler tarafından hiç hoş karşılanmamış. Böyle bir tavrın destek bulması da beklenemezdi zaten…
NOT 3 : Metro konusunu hala anlamadım. Yani şimdi bu metroyu İZBETON mu yapacak? İZBETON yapacak ise bu saate kadar neden ihale peşinde koşturuldu. Yoksa bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Evet var tabii ki. İZBETON Berlin, Brüksel, Sofya metrolarını yapmış da, bizim şu ana kadar bu konuda bir bilgimiz olmamış. Bildiğim kadarıyla İZBETON’un bir genel müdürü bile yok.
YENİGÜN 16 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
14 Aralık 2009 Pazartesi
Yakışıksız yaşam
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun cumartesi akşamı Bornova’da genellikle CHP’lilerin tercih ettiği Münip’in kahvesinde yarattığı kaos herkesin dilinde…
Sanırım Sayın Kocaoğlu, aşağıda soracağım sorulara yanıt vermeli ya da en azından biraz kendine çeki düzen vermeli.
1 – 3 milyonluk bir kentin belediye başkanı olarak kahve köşelerinde tavla oynamak size yakışıyor mu?
2 – Kahvede olmayı halkla bir arada yaşamak olarak tanımlıyorsanız, neden bu oyunu halktan biri yerine bir milletvekili ile oynamayı tercih ediyorsunuz?
3 – Neden sürekli CHP’lilerin gittiği kahveye gidiyorsunuz. Bornova’daki diğer kahveler size yabancı mı?
4 – Uluorta ağız dalaşına girmek size ne kazandırıyor? Bu tavrınızla köy muhtarlarından ne farkınız kalıyor?
5 – “Bu partiye İzmir’de aldığım oy ile ben kazandırdım. Partinin Türkiye oylarını bile ben artırdım” şeklinde Neriman Köksal tavrı ile konuşmak size gerçekten yakışıyor mu?
6 – “Kimse benim üzerimden milletvekilliği hesabı yapmasın” sözleriyle ne demek istediniz? Siz, genel seçim öncesi yapılacak liste yazımında İzmir’in mihenk taşı olacağınızı mı zannediyorsunuz?
7 – İzmir’i temsil ediyorsunuz. Gelen giden yabancı konuklarınızın haddi hesabı yok. Üstelik kenti, uluslararası arenada pazarlamak, ismini parlatmak istiyorsunuz. Yabancı konuklar geldiğinde çevirmeninizin ağzının içine bakacağınıza, gidip İngilizcenizi geliştirseniz daha iyi olmaz mı? Kahve köşelerinde zaman öldürmekten ne zevk alıyorsunuz?
8 – “Günde 20 saat çalışıyorum” diyen belediye başkanının Bornova’nın göbeğinde, kahvenin müdavimi bir milletvekili ile bu kadar zaman öldürmesi arasında bir çelişki görmüyor musunuz?
9 – Otururken pantolonunuzun paçalarını hala dizlerinize kadar çekiyor musunuz? Ayakkabı, çorap, kıl kümesi ve dizden başlayan pantolon dörtleminin yarattığı çevre kirliliğinden habersiz misiniz?
10 – Bürokratlarınızın da sizin gibi davranmalarını mı istiyorsunuz? Siz ve bürokratlarınızın ortaçağın feodal kentlerinden fırlamış görüntülerinizin, yaydığınız negatif enerjinin zaten eskiyen İzmir’i daha da eskittiğinin farkında mısınız?
11 – Siz kimsiniz Sayın Kocaoğlu? Hiç aynaya baktınız mı? Yoksa aynadaki aksinizden hoşlanmadığınız, ancak bunu tartışamadığınız için mi bu kadar gerginsiniz?
12 – Narsizm kavramını tanımlayabilir misiniz? Hiç Kant, hiç Hegel okudunuz mu? Yoksa “Ben çok iyi buzdolabı sattığım için, bu tür yazıları okumama gerek yoktur” diye mi düşünüyorsunuz?
Sanırım bu soruları ben sormadan önce 100 kere kendinize sormuşsunuzdur. Ancak bulduğunuz yanıtlar, yaşam döngünüze olumlu yansımamış maalesef. Kentin şehr-i emini olarak 5 yılınızı doldurdunuz. Geçen yılların size olduğu kadar kente de zararı dokunduğunu buradan not etmek istedim sadece…
Ne diyeyim. Daha doğrusu diyecek bir şey bulamıyorum. Size hayatta başarılar… Pişpirik, batak, okey gibi oyunlarınızı da geliştirin. Bir dönem sonra bol vaktiniz olacak bunları oynamaya.
NOT 1: Metro ve KİK konusundaki “üçüncü şahıs” tartışmalarından hiçbir şey anlamadım. Önümüzdeki günlerde biri birilerinden nemalanacak sanırım. Yakında çıkar ortaya kokusu…
NOT 2: Türkiye Değişim Hareketi’nin Bursa mitinginde İzmir’den gelen 14 kişi yankesicilere çarpılmış. Bakalım İzmir mitinginde kaç kişi çarpılacak? Demek ki yankesiciler de TDH üyelerinde iyi para olduğunu saptamışlar.
YENİGÜN 14 - 12 - 2009
Sanırım Sayın Kocaoğlu, aşağıda soracağım sorulara yanıt vermeli ya da en azından biraz kendine çeki düzen vermeli.
1 – 3 milyonluk bir kentin belediye başkanı olarak kahve köşelerinde tavla oynamak size yakışıyor mu?
2 – Kahvede olmayı halkla bir arada yaşamak olarak tanımlıyorsanız, neden bu oyunu halktan biri yerine bir milletvekili ile oynamayı tercih ediyorsunuz?
3 – Neden sürekli CHP’lilerin gittiği kahveye gidiyorsunuz. Bornova’daki diğer kahveler size yabancı mı?
4 – Uluorta ağız dalaşına girmek size ne kazandırıyor? Bu tavrınızla köy muhtarlarından ne farkınız kalıyor?
5 – “Bu partiye İzmir’de aldığım oy ile ben kazandırdım. Partinin Türkiye oylarını bile ben artırdım” şeklinde Neriman Köksal tavrı ile konuşmak size gerçekten yakışıyor mu?
6 – “Kimse benim üzerimden milletvekilliği hesabı yapmasın” sözleriyle ne demek istediniz? Siz, genel seçim öncesi yapılacak liste yazımında İzmir’in mihenk taşı olacağınızı mı zannediyorsunuz?
7 – İzmir’i temsil ediyorsunuz. Gelen giden yabancı konuklarınızın haddi hesabı yok. Üstelik kenti, uluslararası arenada pazarlamak, ismini parlatmak istiyorsunuz. Yabancı konuklar geldiğinde çevirmeninizin ağzının içine bakacağınıza, gidip İngilizcenizi geliştirseniz daha iyi olmaz mı? Kahve köşelerinde zaman öldürmekten ne zevk alıyorsunuz?
8 – “Günde 20 saat çalışıyorum” diyen belediye başkanının Bornova’nın göbeğinde, kahvenin müdavimi bir milletvekili ile bu kadar zaman öldürmesi arasında bir çelişki görmüyor musunuz?
9 – Otururken pantolonunuzun paçalarını hala dizlerinize kadar çekiyor musunuz? Ayakkabı, çorap, kıl kümesi ve dizden başlayan pantolon dörtleminin yarattığı çevre kirliliğinden habersiz misiniz?
10 – Bürokratlarınızın da sizin gibi davranmalarını mı istiyorsunuz? Siz ve bürokratlarınızın ortaçağın feodal kentlerinden fırlamış görüntülerinizin, yaydığınız negatif enerjinin zaten eskiyen İzmir’i daha da eskittiğinin farkında mısınız?
11 – Siz kimsiniz Sayın Kocaoğlu? Hiç aynaya baktınız mı? Yoksa aynadaki aksinizden hoşlanmadığınız, ancak bunu tartışamadığınız için mi bu kadar gerginsiniz?
12 – Narsizm kavramını tanımlayabilir misiniz? Hiç Kant, hiç Hegel okudunuz mu? Yoksa “Ben çok iyi buzdolabı sattığım için, bu tür yazıları okumama gerek yoktur” diye mi düşünüyorsunuz?
Sanırım bu soruları ben sormadan önce 100 kere kendinize sormuşsunuzdur. Ancak bulduğunuz yanıtlar, yaşam döngünüze olumlu yansımamış maalesef. Kentin şehr-i emini olarak 5 yılınızı doldurdunuz. Geçen yılların size olduğu kadar kente de zararı dokunduğunu buradan not etmek istedim sadece…
Ne diyeyim. Daha doğrusu diyecek bir şey bulamıyorum. Size hayatta başarılar… Pişpirik, batak, okey gibi oyunlarınızı da geliştirin. Bir dönem sonra bol vaktiniz olacak bunları oynamaya.
NOT 1: Metro ve KİK konusundaki “üçüncü şahıs” tartışmalarından hiçbir şey anlamadım. Önümüzdeki günlerde biri birilerinden nemalanacak sanırım. Yakında çıkar ortaya kokusu…
NOT 2: Türkiye Değişim Hareketi’nin Bursa mitinginde İzmir’den gelen 14 kişi yankesicilere çarpılmış. Bakalım İzmir mitinginde kaç kişi çarpılacak? Demek ki yankesiciler de TDH üyelerinde iyi para olduğunu saptamışlar.
YENİGÜN 14 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
11 Aralık 2009 Cuma
Çiğli kilit ilçe
CHP MYK önceki aldığı karar ile Çiğli’ye yeni bir kayyum heyeti atadı. Mehmet Ali Susam’ın Konak’ta olduğu gibi hata yapmadığı, kendine çok yakın bir ekibi işbaşına getirdiği gözleniyor. Kayyum Başkanı Süleyman Avcı da bunun bir göstergesi.
Çiğli, il kongresi sürecinde anahtar ilçe olmaya aday görünüyor. Bu ilçenin il delege sayısı 24... Hani “Ben şöyleyim, ben böyleyim” diyen ilçelere göre hayli yüksek aslında. Dolayısıyla Çiğli’yi kazanacak yapı, 24 x 2 = 48 oyu belirleyecek...
Sağda solda bazı yazılar görüyorum.
Dere görülmeden, paçalar erken sıvanmaya çalışılıyor.
Yine de yeri gelmişken uyarayım.
Paça sıvarken, lütfen öne doğru fazla eğilmeyin. Çevrenizi iyi göremezsiniz.
Sonra sizi Alsancak’tan portakal renkli şallarınız eşliğinde toplamasınlar.
Çiğli’de ne olur, nasıl bir delegasyon ortaya çıkar?
Ensari’nin ölümü sonrası yaşananları hepimiz çok iyi hatırlıyoruz.
Dolayısıyla kimin elinin, kimin cebinde olduğunu çok net göreceğiz bu noktada.
Adaylardan biri Ali Rıza Koçer...
Yıllarca belediye başkanlığı için mücadele eden, son seçimlerde listeye konmasına karşılık 17 kişinin daha belediye meclis üyeliği için mücadele eden, Ensari Bulut’a rest çekerek istifa eden Ali Rıza Koçer, bu kez Kocaoğlu, Nalbantoğlu ve ekibin ilçe başkanı adayı olarak sahnede. İlginç bir gelişme. Meclis üyeliği listesinden istifa etmese, bugün herkesin kabul ettiği ve üzerinde anlaşma sağladığı belediye başkanı idi Koçer. Tıpkı Alaattin Yüksel’in Konak’ı kabul etmeyerek Piriştina’nın ölümünden sonra büyükşehri kaçırdığı gibi...
Çok beklediği koltuğu bu kez bir sonraki dönem alabilmek için hareket halinde Koçer.
İkinci adayın Susam tarafından gösterileceği ilçede üçüncü bir adayla karşılaşmamız da mümkün.
Kısacası hem mahalle delege seçimlerinde, hem ilçe kongresinde ilginç sonuçlara hazırlıklı olmamız gereken bir ilçe Çiğli...
NOT 1: Jeotermal A.Ş. Müdürü İçhedef’in, İzbeton’a genel müdür olarak atanacağı bilgisi bir önceki yazıma yorum olarak eklenmiş. Olabilir, mümkündür. Kocaoğlu İzmir Valisi Kıraç ile bir önceki yönetim kurulu toplantısında, İçhedef’i kendi şirketlerinden birine alacağı noktasında fikir birliğine varmıştı. Vali, “Bana ne, jeotermal ortak şirket, diğerleri büyükşehrin şirketleri. Kocaoğlu ne isterse yapsın. Yeter ki adam benim gözümün önünde olmasın” diye baktığı için İçhedef’in büyükşehre gelmesi doğal. Aslında benim için iyi olur. İçhedef, kayıt mekanizmasını büyükşehirde devreye sokar, sonra da bir yerlerde unutur ise neler öğreniriz neler...
NOT 2: CHP İzmir İl Başkanı ne yer, ne içer, nerelerde yaşar... Bunları bilen CHP’lilerin hiç çekinmeden bu yazıya yorum yapmaları ya da e-mail yolu ile bana ulaşmaları mümkün. Özellikle Nalbantoğlu’nun hangi gruplar ile gerçek anlamda ilişki içinde olduğu beni, İzmir’deki ve hatta Ankara’daki birçok kişiyi çok yakından ilgilendiriyor.
NOT 3: Seçkin Öner bir e-mail göndermiş ve İzmir’de yapılacak alışveriş fuarında canlı langırt turnuvasının olacağını duyurmuş. Pes doğrusu... Demirlere bağlanarak yapılacakmış bu mücadele. İnsan zekasının vardığı ya da varabileceği sınırları belirlemek hakikaten zor.
YENİGÜN 11 - 12 - 2009
Çiğli, il kongresi sürecinde anahtar ilçe olmaya aday görünüyor. Bu ilçenin il delege sayısı 24... Hani “Ben şöyleyim, ben böyleyim” diyen ilçelere göre hayli yüksek aslında. Dolayısıyla Çiğli’yi kazanacak yapı, 24 x 2 = 48 oyu belirleyecek...
Sağda solda bazı yazılar görüyorum.
Dere görülmeden, paçalar erken sıvanmaya çalışılıyor.
Yine de yeri gelmişken uyarayım.
Paça sıvarken, lütfen öne doğru fazla eğilmeyin. Çevrenizi iyi göremezsiniz.
Sonra sizi Alsancak’tan portakal renkli şallarınız eşliğinde toplamasınlar.
Çiğli’de ne olur, nasıl bir delegasyon ortaya çıkar?
Ensari’nin ölümü sonrası yaşananları hepimiz çok iyi hatırlıyoruz.
Dolayısıyla kimin elinin, kimin cebinde olduğunu çok net göreceğiz bu noktada.
Adaylardan biri Ali Rıza Koçer...
Yıllarca belediye başkanlığı için mücadele eden, son seçimlerde listeye konmasına karşılık 17 kişinin daha belediye meclis üyeliği için mücadele eden, Ensari Bulut’a rest çekerek istifa eden Ali Rıza Koçer, bu kez Kocaoğlu, Nalbantoğlu ve ekibin ilçe başkanı adayı olarak sahnede. İlginç bir gelişme. Meclis üyeliği listesinden istifa etmese, bugün herkesin kabul ettiği ve üzerinde anlaşma sağladığı belediye başkanı idi Koçer. Tıpkı Alaattin Yüksel’in Konak’ı kabul etmeyerek Piriştina’nın ölümünden sonra büyükşehri kaçırdığı gibi...
Çok beklediği koltuğu bu kez bir sonraki dönem alabilmek için hareket halinde Koçer.
İkinci adayın Susam tarafından gösterileceği ilçede üçüncü bir adayla karşılaşmamız da mümkün.
Kısacası hem mahalle delege seçimlerinde, hem ilçe kongresinde ilginç sonuçlara hazırlıklı olmamız gereken bir ilçe Çiğli...
NOT 1: Jeotermal A.Ş. Müdürü İçhedef’in, İzbeton’a genel müdür olarak atanacağı bilgisi bir önceki yazıma yorum olarak eklenmiş. Olabilir, mümkündür. Kocaoğlu İzmir Valisi Kıraç ile bir önceki yönetim kurulu toplantısında, İçhedef’i kendi şirketlerinden birine alacağı noktasında fikir birliğine varmıştı. Vali, “Bana ne, jeotermal ortak şirket, diğerleri büyükşehrin şirketleri. Kocaoğlu ne isterse yapsın. Yeter ki adam benim gözümün önünde olmasın” diye baktığı için İçhedef’in büyükşehre gelmesi doğal. Aslında benim için iyi olur. İçhedef, kayıt mekanizmasını büyükşehirde devreye sokar, sonra da bir yerlerde unutur ise neler öğreniriz neler...
NOT 2: CHP İzmir İl Başkanı ne yer, ne içer, nerelerde yaşar... Bunları bilen CHP’lilerin hiç çekinmeden bu yazıya yorum yapmaları ya da e-mail yolu ile bana ulaşmaları mümkün. Özellikle Nalbantoğlu’nun hangi gruplar ile gerçek anlamda ilişki içinde olduğu beni, İzmir’deki ve hatta Ankara’daki birçok kişiyi çok yakından ilgilendiriyor.
NOT 3: Seçkin Öner bir e-mail göndermiş ve İzmir’de yapılacak alışveriş fuarında canlı langırt turnuvasının olacağını duyurmuş. Pes doğrusu... Demirlere bağlanarak yapılacakmış bu mücadele. İnsan zekasının vardığı ya da varabileceği sınırları belirlemek hakikaten zor.
YENİGÜN 11 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
9 Aralık 2009 Çarşamba
Kocaoğlu’na soruşturma
13 Kasım 2009 tarihli “Yatırıma engel” başlıklı yazımda Kemalpaşa’daki arazisinde sağlık turizmi için yatırım kararı alan Nivent Kurtuluş’un başına gelenleri ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu konudaki olumsuz tavrını anlatmıştık.
Nivent Kurtuluş, Ankara’dan tüm belgelerini almasına karşılık, kendisine karşı sergilenen tavrı anlamakta zorlanıyor. Buca’daki Giraud arazisinin orta yoğunlukta imara açılması kararını görünce dayanamıyor ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu İzmir Cumhuriyet Savcılığı’na görevini kötüye kullanmak ve çifte standart uygulamak suçlaması ile şikayet ediyor.
Savcılık dosyayı Ankara’ya İçişleri Bakanlığı’na gönderiyor. İçişleri Bakanlığı dosyayı inceliyor ve Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’ne iletiyor. Genel Müdürlük de dosya çerçevesinde İzmir Valiliği’ne olayın soruşturulması yönünde kanaatını bildiriyor. 2009 / 105471 nolu dosya dün valiliğe ulaştı. Şimdi sıra bu suçlamaya karşı vilayetin atacağı adımda.
Nivent Kurtuluş bununla da yetinmiyor. Adalet Bakanlığı’na da Kocaoğlu’nun çifte standart uyguladığı gerekçesi ile şikayetçi oluyor. Adalet Bakarlığı da başvuruyu değerlendiriyor ve İzmir Valiliği’nin konu hakkında araştırma yapması için ikinci dosyayı bugün İzmir’e gönderiyor.
Nivent Hanım kendisine karşı yapılan haksızlığa karşı ciddi şekilde mücadele edecek görünüyor.
Bu arada Bayındırlık Bakanlığı İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 100 binlik planlara yaptığı itirazı değerlendiriyor ve Nivent Kurtuluş’un arazisinde sağlık tesisi yapılması konusundaki kararını büyükşehir aleyhine yineliyor ve 7 Aralık 2008 tarihinde 100 binlik planları tekrar İzmir’e gönderiyor.
Belediye ise Nivent Kurtuluş’a karşı açtığı davayı kazanıyor ve yatırımcıyı imar kirliliği sebebiyet verme gerekçesiyle1 yıl hapse mahkum ettiriyor. Kurtuluş bu kararı temyize gönderiyor. Gerçi karar Nivent Kurtuluş’un 5 yıl içinde aynı suçu işlemesi halinde devreye girecek.
Kamu İhale Kurumu (KİK) Başkanı Hasan Gül, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin metro ihalesinin iptaline ilişkin kişisel bir karar almadıklarının söyledi. Gül çoğunluk kararında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı göz önüne alındığında, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının ihaleyi yine aynı alım usulü ile yapmasında herhangi bir engel bulunmadığını de sözlerine ekledi.
Kamu İhale Kurumu Başkanı’nın sözünü şöyle yorumlayabiliriz: “Yani bu kadar bağırıp çağırmaya gerek yok. Sadece işi bilmiyorsunuz. İptalden bir hafta sonra da ihaleyi yeniden yapabilirdiniz. İhale kanununu doğru bilmiyorsanız suçu kimseye atmayın.”
Yorum sizin.
NOT 1 : Ünlü Türk büyüğü Hasan Tahsin bazı arkadaşların kendisini yeterince anlayamadıklarından hareketle sakal bırakmış. Sakallı adamların sözlerinin daha muteber olduğu gibi bir inanış var. Ancak Bu Hasan Tahsin için geçerli olur mu bilemem.
NOT 2 : CHP’de delege seçimleri sonuçları herkes tarafından farklı yorumlanıyor. Bu da kafa karışıklığına neden oluyor. Kültür Mahallesi’nde kaybeden listenin Kemal Karataş’ın listesi olduğu ilan edilmişti. Ama bana gelen bilgi bu listenin bizzat Nalbantoğlu tarafından hazırlandığı yönünde.
YENİGÜN 09 - 12 - 2009
Nivent Kurtuluş, Ankara’dan tüm belgelerini almasına karşılık, kendisine karşı sergilenen tavrı anlamakta zorlanıyor. Buca’daki Giraud arazisinin orta yoğunlukta imara açılması kararını görünce dayanamıyor ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu İzmir Cumhuriyet Savcılığı’na görevini kötüye kullanmak ve çifte standart uygulamak suçlaması ile şikayet ediyor.
Savcılık dosyayı Ankara’ya İçişleri Bakanlığı’na gönderiyor. İçişleri Bakanlığı dosyayı inceliyor ve Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’ne iletiyor. Genel Müdürlük de dosya çerçevesinde İzmir Valiliği’ne olayın soruşturulması yönünde kanaatını bildiriyor. 2009 / 105471 nolu dosya dün valiliğe ulaştı. Şimdi sıra bu suçlamaya karşı vilayetin atacağı adımda.
Nivent Kurtuluş bununla da yetinmiyor. Adalet Bakanlığı’na da Kocaoğlu’nun çifte standart uyguladığı gerekçesi ile şikayetçi oluyor. Adalet Bakarlığı da başvuruyu değerlendiriyor ve İzmir Valiliği’nin konu hakkında araştırma yapması için ikinci dosyayı bugün İzmir’e gönderiyor.
Nivent Hanım kendisine karşı yapılan haksızlığa karşı ciddi şekilde mücadele edecek görünüyor.
Bu arada Bayındırlık Bakanlığı İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 100 binlik planlara yaptığı itirazı değerlendiriyor ve Nivent Kurtuluş’un arazisinde sağlık tesisi yapılması konusundaki kararını büyükşehir aleyhine yineliyor ve 7 Aralık 2008 tarihinde 100 binlik planları tekrar İzmir’e gönderiyor.
Belediye ise Nivent Kurtuluş’a karşı açtığı davayı kazanıyor ve yatırımcıyı imar kirliliği sebebiyet verme gerekçesiyle1 yıl hapse mahkum ettiriyor. Kurtuluş bu kararı temyize gönderiyor. Gerçi karar Nivent Kurtuluş’un 5 yıl içinde aynı suçu işlemesi halinde devreye girecek.
Kamu İhale Kurumu (KİK) Başkanı Hasan Gül, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin metro ihalesinin iptaline ilişkin kişisel bir karar almadıklarının söyledi. Gül çoğunluk kararında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı göz önüne alındığında, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının ihaleyi yine aynı alım usulü ile yapmasında herhangi bir engel bulunmadığını de sözlerine ekledi.
Kamu İhale Kurumu Başkanı’nın sözünü şöyle yorumlayabiliriz: “Yani bu kadar bağırıp çağırmaya gerek yok. Sadece işi bilmiyorsunuz. İptalden bir hafta sonra da ihaleyi yeniden yapabilirdiniz. İhale kanununu doğru bilmiyorsanız suçu kimseye atmayın.”
Yorum sizin.
NOT 1 : Ünlü Türk büyüğü Hasan Tahsin bazı arkadaşların kendisini yeterince anlayamadıklarından hareketle sakal bırakmış. Sakallı adamların sözlerinin daha muteber olduğu gibi bir inanış var. Ancak Bu Hasan Tahsin için geçerli olur mu bilemem.
NOT 2 : CHP’de delege seçimleri sonuçları herkes tarafından farklı yorumlanıyor. Bu da kafa karışıklığına neden oluyor. Kültür Mahallesi’nde kaybeden listenin Kemal Karataş’ın listesi olduğu ilan edilmişti. Ama bana gelen bilgi bu listenin bizzat Nalbantoğlu tarafından hazırlandığı yönünde.
YENİGÜN 09 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
7 Aralık 2009 Pazartesi
Mahallede seçim var
CHP İzmir’in kongre sürecinde Çiğli haricinde diğer ilçelerin mahalle delege seçimleri hemen hemen tamamlandı. Yukarıdaki çatışmanın nereye doğru evrileceğini bilemem. Ancak delegasyon seçimlerinde yaşanan kaosu dikkate alarak İzmir özelinde bazı tespitler yapmak gerekiyor.
1 – Bazı ilçelerde kimin elinin kimin cebinde olduğu hala net değil. Zaten son güne kadar havanın netleşmesini beklemiyorum.
2 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun süreçte kimlerle oynayacağı hala bir muamma. Şeker kız Candy’e döndü yine… “Beni atayan Deniz Baykal… Onun emrinde çalışıyorum” diyor. Ancak bazı mahallelerde hatta ilçelerde başka gruplarla oynuyor. İşin ilginç yanı oynadığı bu gruplardan başka mahallelerde gol de yiyor. Genel seçimlere kadar umarım bu keşmekeş içerisinde aklını yitirmez.
3 – Bazı ilçelerde adaylar netleşmeye başlıyor. Ortak aklın galip geleceği ilçe sayısı hayli fazla.
4 – Zikri Dursun’un Konak delege seçimlerinde mağlup olması enteresan. Dursun bundan sonra bakalım hangi noktada duracak.
5 – Konak’ta bazı mahallelere itiraz edilecek. Bu itirazların sonuçları ilçe kongresini hayli etkileyecektir.
6 – Ekibin Konak İlçe Başkanı’nı merak ediyorum. Umarım İl Başkanı Nalbantoğlu bu noktada yeni bir sürpriz ile karşı karşıya kalmaz.
7 – Önceki gece aldığım bazı ilginç telefonlar herkesin çok da rahat olmadığını gösteriyor. İzleyip göreceğiz.
8 – Bornova’da hüsrana uğrayan Kocaoğlu ise diğer hiçbir ilçede yok. İlçe başkan yardımcılığı görevinde bulunmuş bir ismin elindeki imkanlara rağmen etkili olamamasının nedenleri vardır mutlaka.
9 – Baykal’ın da İzmir seçimlerine dönüp bakması gerekiyor.
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nı anlamakta zorlanmaya devam ediyorum. Tufan Eker’i aldı, genel sekreter yardımcısı yaptı. Eker aynı zamanda İzbeton Genel Müdürü idi. Yani iki işi birlikte yapabilen adam konumundaydı. Sonra genel sekreterlik görevinden alındı, sadece genel müdür olarak bir süre devam etti. Şimdi de ESHOT Genel Müdür Yardımcılığı’na atandı. Muharrem Derbentoğlu Grand Plaza Genel Müdürü idi. Yani restoranlardan sorumlu. Şimdi ise İzbelcom Genel Müdürü. Yani İZSU’nun altyapı şirketi. İki işin nerede kesiştiğini kavrayamıyorum da…
NOT 2 : Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak doğru noktada duruyor. Bir dönem daha bu sükunetini korumalı…
YENİGÜN 07 - 12 - 2009
1 – Bazı ilçelerde kimin elinin kimin cebinde olduğu hala net değil. Zaten son güne kadar havanın netleşmesini beklemiyorum.
2 – İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun süreçte kimlerle oynayacağı hala bir muamma. Şeker kız Candy’e döndü yine… “Beni atayan Deniz Baykal… Onun emrinde çalışıyorum” diyor. Ancak bazı mahallelerde hatta ilçelerde başka gruplarla oynuyor. İşin ilginç yanı oynadığı bu gruplardan başka mahallelerde gol de yiyor. Genel seçimlere kadar umarım bu keşmekeş içerisinde aklını yitirmez.
3 – Bazı ilçelerde adaylar netleşmeye başlıyor. Ortak aklın galip geleceği ilçe sayısı hayli fazla.
4 – Zikri Dursun’un Konak delege seçimlerinde mağlup olması enteresan. Dursun bundan sonra bakalım hangi noktada duracak.
5 – Konak’ta bazı mahallelere itiraz edilecek. Bu itirazların sonuçları ilçe kongresini hayli etkileyecektir.
6 – Ekibin Konak İlçe Başkanı’nı merak ediyorum. Umarım İl Başkanı Nalbantoğlu bu noktada yeni bir sürpriz ile karşı karşıya kalmaz.
7 – Önceki gece aldığım bazı ilginç telefonlar herkesin çok da rahat olmadığını gösteriyor. İzleyip göreceğiz.
8 – Bornova’da hüsrana uğrayan Kocaoğlu ise diğer hiçbir ilçede yok. İlçe başkan yardımcılığı görevinde bulunmuş bir ismin elindeki imkanlara rağmen etkili olamamasının nedenleri vardır mutlaka.
9 – Baykal’ın da İzmir seçimlerine dönüp bakması gerekiyor.
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nı anlamakta zorlanmaya devam ediyorum. Tufan Eker’i aldı, genel sekreter yardımcısı yaptı. Eker aynı zamanda İzbeton Genel Müdürü idi. Yani iki işi birlikte yapabilen adam konumundaydı. Sonra genel sekreterlik görevinden alındı, sadece genel müdür olarak bir süre devam etti. Şimdi de ESHOT Genel Müdür Yardımcılığı’na atandı. Muharrem Derbentoğlu Grand Plaza Genel Müdürü idi. Yani restoranlardan sorumlu. Şimdi ise İzbelcom Genel Müdürü. Yani İZSU’nun altyapı şirketi. İki işin nerede kesiştiğini kavrayamıyorum da…
NOT 2 : Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak doğru noktada duruyor. Bir dönem daha bu sükunetini korumalı…
YENİGÜN 07 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
4 Aralık 2009 Cuma
Kendine sıfat takan başkan
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu önceki gece Ege TV’de izlerken hiç beğenmediğimi yeri geldiği için şahsen ve bizzat belirtmek isterim. Gergin, sinirli, karamsar, çekingen, gelecekten ürken vs bir görüntü çiziyordu.Hatta kendisini aklı eksik olarak tanımladı ki, hiç yakıştıramadım. Bir büyükşehir belediye başkanı canlı yayında böyle bir sıfatı kendisi için kullanır ise kendisine sıfat yakıştıracakların önü açılmış olur ki, elimde çok hoş 10 sıfat birikti bile.Kolay değil tabii ki… İzmir bir türlü demir ağlarla örülemedi. Ortada kalan demirlerin nereye gittiği ise ayrı bir tartışma konusu.
“Üçyol – Üçkuyular metrosu kabak tadı verdi” bile diyemeyeceğim. Çünkü kabağın tadı metroda yaşananların yanında cevizli baklava kıvamına geldi.
Kocaoğlu yüklenmiş yine iktidara. Olayı siyasi alana çekmeye çalışıyor. O zaman arasın Deniz Baykal’ı… CHP Genel Başkanı bu işi Meclis’e taşısın… Salı günleri grup toplantısında gündeme getirsin. Böylece Türkiye kamuoyunda tartışılsın iş.
Ama nerede… Gerçi böyle yapsa bu sefer KİK’ten gelecek yanıtların altından kalkabilir mi bilemem. Yerel medyaya konuşarak, İzmirli’yi soğuk kış günlerinde uyutmak, belki de daha mantıklı.Dün bir operasyon yapmış Kocaoğlu. Üç ay önce gündeme getirdiğimiz, zararın tavana vurduğu, akraba işlerinin yoğunlaştığı Grand Plaza Genel Müdürü’nü görevden almış.
Bu da ilginç…
Önce biz yazıyoruz. Sanırım yazıları takip ediyor… Ancak konuyu bir süre buzluğa kaldırıp bekletiyor. Unutulmaya başladığı anda harekete geçiyor ve gerekli düzenlemeyi yapıyor.
Sıcağı sıcağına yapsa, “Ben yazdım, belediye başkanı harekete geçti” diyeceğimden mi çekiniyor.
Eğer yaptığım tespit doğru ise, sırada görevden alınacak hayli isim var o zaman.
İyi de 5 yılda hala doğru dürüst bir ekip kurulamadı. Sanırım 1 yıl daha Kocaoğlu ekibinin yenilenmesi için bekleyeceğiz. “Ayşe gitti, Mehmet geldi, Ali uçtu, Sevda kondu” şeklinde epey haber okuyacağız.
Geçtiğimiz günlerin en başarılı ve en ses getiren büyükşehir haberi, Sasalı’daki hayvanat bahçesi pardon Doğal Yaşam Parkı’nın 1. yaş günü kutlamasıydı. Elde yeni bir şey olmayınca yıldönümü kutlamak son derece doğal… Ancak sonbahara rastlayan bu törenlerin ilkbaharda yapılması halinde şahsen daha başarılı olacağı kanısındayım. Bunun için 1.5’uncu yaş günü kutlamalarının bando ve mızıka eşliğinde mayıs ayında tekrarlanması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
NOT 1: CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ne zaman Ankara’ya gidiyor?
NOT 2 : Konak delege seçimleri üzerine bazı tezgahlar düzenlenmeye çalışılıyor. Ama bu saatten sonra çok zor.
YENİGÜN: 04 - 12 - 2009
“Üçyol – Üçkuyular metrosu kabak tadı verdi” bile diyemeyeceğim. Çünkü kabağın tadı metroda yaşananların yanında cevizli baklava kıvamına geldi.
Kocaoğlu yüklenmiş yine iktidara. Olayı siyasi alana çekmeye çalışıyor. O zaman arasın Deniz Baykal’ı… CHP Genel Başkanı bu işi Meclis’e taşısın… Salı günleri grup toplantısında gündeme getirsin. Böylece Türkiye kamuoyunda tartışılsın iş.
Ama nerede… Gerçi böyle yapsa bu sefer KİK’ten gelecek yanıtların altından kalkabilir mi bilemem. Yerel medyaya konuşarak, İzmirli’yi soğuk kış günlerinde uyutmak, belki de daha mantıklı.Dün bir operasyon yapmış Kocaoğlu. Üç ay önce gündeme getirdiğimiz, zararın tavana vurduğu, akraba işlerinin yoğunlaştığı Grand Plaza Genel Müdürü’nü görevden almış.
Bu da ilginç…
Önce biz yazıyoruz. Sanırım yazıları takip ediyor… Ancak konuyu bir süre buzluğa kaldırıp bekletiyor. Unutulmaya başladığı anda harekete geçiyor ve gerekli düzenlemeyi yapıyor.
Sıcağı sıcağına yapsa, “Ben yazdım, belediye başkanı harekete geçti” diyeceğimden mi çekiniyor.
Eğer yaptığım tespit doğru ise, sırada görevden alınacak hayli isim var o zaman.
İyi de 5 yılda hala doğru dürüst bir ekip kurulamadı. Sanırım 1 yıl daha Kocaoğlu ekibinin yenilenmesi için bekleyeceğiz. “Ayşe gitti, Mehmet geldi, Ali uçtu, Sevda kondu” şeklinde epey haber okuyacağız.
Geçtiğimiz günlerin en başarılı ve en ses getiren büyükşehir haberi, Sasalı’daki hayvanat bahçesi pardon Doğal Yaşam Parkı’nın 1. yaş günü kutlamasıydı. Elde yeni bir şey olmayınca yıldönümü kutlamak son derece doğal… Ancak sonbahara rastlayan bu törenlerin ilkbaharda yapılması halinde şahsen daha başarılı olacağı kanısındayım. Bunun için 1.5’uncu yaş günü kutlamalarının bando ve mızıka eşliğinde mayıs ayında tekrarlanması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
NOT 1: CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ne zaman Ankara’ya gidiyor?
NOT 2 : Konak delege seçimleri üzerine bazı tezgahlar düzenlenmeye çalışılıyor. Ama bu saatten sonra çok zor.
YENİGÜN: 04 - 12 - 2009
Etiketler:
Yerel Siyaset
2 Aralık 2009 Çarşamba
Batıda bölünme fikri
Herkes İzmir’de DTP konvoyu üzerine yazdı, çizdi... Haklı oldukları noktalar var, haksız oldukları da... Ancak son iki yıldır Ayvalık, Dikili, Çanakkale’de yaşananlara baktığımızda, Kürt açılımı çalışmalarını da yıllarca yaşananların üzerine oturtmaya çalıştığımızda şu gerçek maalesef ortaya çıkıyor:
Bölünme fikrine batı sıcak bakmaya başladı.
İşte tehlike burada... AKP, ülkenin kanayan yarasına neşter vurup çok detaylı bir operasyon yapmak yerine satır ile ameliyat yapmaya çalışıyor. Kürt açılımının süreç içerisinde kamuoyunda yüzde 20 oranında destek kaybetmesi, iktidarın önemli isimlerinin kafalarındaki soru işaretlerini net olarak ortaya koymaya başlamaları, iktidara yakın kalemlerin bazılarının şüpheci yaklaşımları, sorunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Zaten de öyle değil miydi?Tıpkı İsviçre’deki gibi referanduma meraklı olan ve bunu demokrasi olarak algılayan AKP batı bölgesinin genelini kapsayan bir referanduma gitse, ortaya çıkacak sonuçlardan kendisi de ürkecektir.
Genelde iktidara soğuk davranan, AKP’nin attığı adımları, laik Türkiye’ye vurulan darbe olarak algılayan Türkiye’nin batısı, böyle bir referandumda Kürt ayrılıkçılığı ile irtica sorununu üst üste koyarak, hiç umulmadık bir yanıt verebilir.
Ben İzmir’deki Anadolu birliklerinden bu konu üzerine doyurucu bir açıklama bekliyordum açıkçası. Aday belirlenmesi sürecinde “Şu kadar üyemiz var, şu kadar etkiliyiz” diyen hemşeri dernekleri bu konuya nasıl bakıyorlar? Batı’da yaşayan Kürtler sorunu nasıl algılıyor? “Biz, kız aldık, kız verdik, burada yatırımlarımız var, çocuklarımız burada doğdu” şeklindeki pop kültürü açıklamasından ziyade, Kürtlük tanımlamasına bakış açıları, açılım politikaları konusunda düşündükleri, bundan sonra çizilecek yol haritasında etkili olacaktır.
Tayyip Erdoğan ABD gezisinde bu konuları Obama ile konuştuktan sonra topluma yeni modeller sunacak mı?
Avrupa Birliği’nin Türkiye için ortaya koyacağı ilerleme raporu da, önümüzdeki yılın siyasi gelişimine damga vuracak. İzmir için de çok önemli bu rapor. En büyük sorun Kıbrıs üzerine yaşanıyor. AB’nin Kıbrıs konusunda atacağı olumsuz adımların en çok Türk-Yunan ilişkilerine zarar vereceği açık...
Zaten KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın Ankara ziyareti, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Atina’da Papandreu ile görüşmesi, İsviçre’deki minare yasağına karşı başlayan güçlü tepki, ABD’nin Türkiye’nin ilerleme raporuna yönelik Almanya ve Fransa ile girdiği diyalog, bu yılki raporun önemini net biçimde ortaya koyuyor.Eğer bir yol kazası olur ise bu kazanın zaten krizde olan Türkiye ekonomisine vereceği zararı da hatırlatmak gerekiyor.
NOT 1: Selim Amato’nun Menderes’te daha önce büyükşehir tarafından reddedilen sağlık yatırımı alanında yeniden inceleme yapılmış. En azından birileri “Nerede hata yaptık” diyor ise, bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor.
NOT 2: Metro konusunda toplumun açıkça bilgilendirilmesi gerekiyor. Kim nerede hata yaptı, bundan böyle süreç nasıl işleyecek? Tünele zamanında müdahale edilememesi, yağan aşırı yağmurlar, metroda yeni bir tehlikeyi gündeme getiriyor mu?
NOT 3: Erdal İzgi’nin Rıfat Nalbantoğlu ile ilgili köşe yazısını okuduktan sonra, CHP İzmir İl Başkanı’nın bir karar arefesinde olduğu sonucunu çıkardım. Nalbantoğlu’na şiddetle bir genel merkez turu öneririm. Deniz Baykal ve Önder Sav’a kendisinin ne olacağını açıkça sormalı... Alacağı yanıtları da çekiştirmeden CHP İzmir kamuoyu ile paylaşmalı.
YENİGÜN 02 - 12 - 2009
Bölünme fikrine batı sıcak bakmaya başladı.
İşte tehlike burada... AKP, ülkenin kanayan yarasına neşter vurup çok detaylı bir operasyon yapmak yerine satır ile ameliyat yapmaya çalışıyor. Kürt açılımının süreç içerisinde kamuoyunda yüzde 20 oranında destek kaybetmesi, iktidarın önemli isimlerinin kafalarındaki soru işaretlerini net olarak ortaya koymaya başlamaları, iktidara yakın kalemlerin bazılarının şüpheci yaklaşımları, sorunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Zaten de öyle değil miydi?Tıpkı İsviçre’deki gibi referanduma meraklı olan ve bunu demokrasi olarak algılayan AKP batı bölgesinin genelini kapsayan bir referanduma gitse, ortaya çıkacak sonuçlardan kendisi de ürkecektir.
Genelde iktidara soğuk davranan, AKP’nin attığı adımları, laik Türkiye’ye vurulan darbe olarak algılayan Türkiye’nin batısı, böyle bir referandumda Kürt ayrılıkçılığı ile irtica sorununu üst üste koyarak, hiç umulmadık bir yanıt verebilir.
Ben İzmir’deki Anadolu birliklerinden bu konu üzerine doyurucu bir açıklama bekliyordum açıkçası. Aday belirlenmesi sürecinde “Şu kadar üyemiz var, şu kadar etkiliyiz” diyen hemşeri dernekleri bu konuya nasıl bakıyorlar? Batı’da yaşayan Kürtler sorunu nasıl algılıyor? “Biz, kız aldık, kız verdik, burada yatırımlarımız var, çocuklarımız burada doğdu” şeklindeki pop kültürü açıklamasından ziyade, Kürtlük tanımlamasına bakış açıları, açılım politikaları konusunda düşündükleri, bundan sonra çizilecek yol haritasında etkili olacaktır.
Tayyip Erdoğan ABD gezisinde bu konuları Obama ile konuştuktan sonra topluma yeni modeller sunacak mı?
Avrupa Birliği’nin Türkiye için ortaya koyacağı ilerleme raporu da, önümüzdeki yılın siyasi gelişimine damga vuracak. İzmir için de çok önemli bu rapor. En büyük sorun Kıbrıs üzerine yaşanıyor. AB’nin Kıbrıs konusunda atacağı olumsuz adımların en çok Türk-Yunan ilişkilerine zarar vereceği açık...
Zaten KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın Ankara ziyareti, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Atina’da Papandreu ile görüşmesi, İsviçre’deki minare yasağına karşı başlayan güçlü tepki, ABD’nin Türkiye’nin ilerleme raporuna yönelik Almanya ve Fransa ile girdiği diyalog, bu yılki raporun önemini net biçimde ortaya koyuyor.Eğer bir yol kazası olur ise bu kazanın zaten krizde olan Türkiye ekonomisine vereceği zararı da hatırlatmak gerekiyor.
NOT 1: Selim Amato’nun Menderes’te daha önce büyükşehir tarafından reddedilen sağlık yatırımı alanında yeniden inceleme yapılmış. En azından birileri “Nerede hata yaptık” diyor ise, bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor.
NOT 2: Metro konusunda toplumun açıkça bilgilendirilmesi gerekiyor. Kim nerede hata yaptı, bundan böyle süreç nasıl işleyecek? Tünele zamanında müdahale edilememesi, yağan aşırı yağmurlar, metroda yeni bir tehlikeyi gündeme getiriyor mu?
NOT 3: Erdal İzgi’nin Rıfat Nalbantoğlu ile ilgili köşe yazısını okuduktan sonra, CHP İzmir İl Başkanı’nın bir karar arefesinde olduğu sonucunu çıkardım. Nalbantoğlu’na şiddetle bir genel merkez turu öneririm. Deniz Baykal ve Önder Sav’a kendisinin ne olacağını açıkça sormalı... Alacağı yanıtları da çekiştirmeden CHP İzmir kamuoyu ile paylaşmalı.
YENİGÜN 02 - 12 - 2009
Etiketler:
Ulusal Siyaset
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)