Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Ekim 2010 Pazar

Yeni bir hayata başlamak

Yeni bir hayat, yeni bir mekân…

Keyfimiz yerinde…
Yazı yazmadığımız için birçok insanın da keyfi yerindeydi sanırım…
Ama bugünden itibaren yeniden başlıyoruz…
Egenin Sesi’nde beni takip eden okurlarımın “Pause Haber” portalını çok yakında okumaya başlayacaklarından eminim.
Onlardan istediğim tek şey var. Bu portalda yazı yazdığımı ellerindeki iletişim olanaklarının tümünü kullanarak yaygınlaştırmaları.
Deneyimli kadrosu ve isim yapmış köşe yazarları ile bir ay içerisinde bu portalı İzmir’in en çok okunan haber sitesi konumuna el birliği ile geçireceğimizden eminim.
Haber sitesinin etkin olması, önümüzdeki günlerde düşündüğümüz gazete ve derginin de daha kısa süre içerisinde devreye girmesini sağlayacaktır.
Önemli olan gazetecilik yapmaktır. İzmir’de maalesef ölmekte olan bu mesleği yeniden canlandırmak, halkla iç içe yaşamak, onların sorunlarını yansıtmak çok önemli…
Ama bunlardan daha önemlisi yolsuzlukların üzerine gitmek, kamunun parasının doğru, halk yararına kullanılması için destek olmaktır.
Biz bunu yapabildiğimiz sürece toplumdan destek göreceğiz…
Bundan böyle her Salı ve Perşembe günleri saat 14.30 - 15.30 arası FM bandı 107.9 frekansında yayınlanmakta olan Radyo Pause’da değerli gazeteci dostum Serdar Öztürk ile birlikte Sınırsız adlı programımı sunmaya da başlayacağım. “Yanımda radyo yok, bilgisayarda çalışıyorum” derseniz, ona da çare bulduk. www.radyopause.com sitesinden de Sınırsız’ı takip edebilirsiniz. Üstelik büyük bir sürpriz ile… Web TV’mizi devreye soktuğumuz için programı görüntülü olarak da izleyebileceksiniz. Teknoloji güzel şey…
Bu haftaki programımızda Hasan Tahsin de olacak. Bize destek verecek, programın izlenirliğini, dinlenirliğini arttıracakmış.
Biz de “Ağanın eli öpülür” dedik ve kabul ettik.
Siyaset konuşacak, süreci değerlendirecek, önümüzdeki günlerde yaşanacak fırtınalar konusunda izleyicilerimizi, dinleyicilerimizi bilgilendireceğiz.
Kış geldi… Ne fırtınalar kopacak tahmin bile edemezsiniz.
Bizimle birlikte olduğunuz takdirde, bu fırtınaları önceden öğrenecek, en azından gerekli önlemleri alabileceksiniz.
Başlamak bitirmenin yarısıdır… Başladık, bitirmeye doğru gidiyoruz…
NOT 1: Pause Medya’nın merkezi Gaziemir. Ben Gaziemir’de bir yer altı gölü olduğunu bilmiyordum. Büyük gürültü ile açılan Kocaoğlu’nun ulaşımdaki tek yaptığı iş olan Gaziemir alt geçidi son yağışlarda tamamen dolunca 4 saatte çözülemeyen bir trafik keşmekeşi yarattı. Ne diyeyim… Alt geçidin hemen önünde bulunan Tansaş da yağışın olduğu gün bir havuz açılışı yaptı. İlginçtir Tanşas otoparkında kaçak olarak açılan havuzda insanlar değil otomobiller yüzüyordu.

NOT 2: Büyükşehir’de yaşanan atama depremini birlikte değerlendireceğiz. Bu atamaların ardından yeni atamalara hazırlıklı olun. Ancak yapılan değişikliklerin çok önceden planlandığını da unutmayın.

NOT 3: CHP’de ilginç olaylar var. Bunları çok yakında sizlerle paylaşacağım… İlk yazım olmasını nedeniyle yumuşak bir giriş yaptım. Sertleşmeyeceğimi zannetmeyin…

PAUSE HABER: 31 - 10 - 2010

22 Ekim 2010 Cuma

Veda Ediyorum

Yine kolay olmayacak bir yazı, daha doğrusu son yazımı yazıyorum. 1 Temmuz’dan itibaren haftada üç gün yazı yazdığım Egenin Sesi sitesinden bugün ayrılıyorum. Bugüne kadar bana destek olan sevgili Sinan Kara başta olmak üzere herkese teşekkür ederim. Özellikle Sinan’ın yeri ayrı… Ben gittiğim için kendisine yüklenecek bazı yapılar olabilir. Dikkatli olsunlar, gözüm üstlerinde…Her zaman kendisinin arkasındayım. Ve arkasında olacağım.Ne yapıyorum peki?
Yok, öyle inzivaya çekilmeyeceğim.
İzmir’de oluşturulmaya başlanan yepyeni bir yapının başına gidiyorum… Hatta gittim bile…
Gaziemir’de faaliyet gösteren, demir-çelik, inşaat piyasasının sayılı isimlerinden Adkar şirketi, medyaya girme kararı aldı.
29 Ekim’de Radyo Pause adlı 5 kilowat vericili radyosu yayına başlıyor. FM 107.9 frekansından yayın yapacak radyo www.radyopause.com ve www.radyopause.com.tr adlı web sitesinden de dinlenebilecek.
Sabah programlarında hepinizin yakından tanıdığı Hasan Tahsin var. Diğer programcı arkadaşlar da çok yetenekli ve kendi dallarında uzman… Mustafa Karslıoğlu, Mesut Öztürk, Mehtap Köse, Arif Güven, Ömer Köroğlu ve Figen Yemenici… Radyodaki müziğin rengi popüler olacak. Ağırlıklı olarak Türkçe pop...
Bu radyo, program yapımcısı arkadaşların isteği üzerine görüntülü yayın da yapacak. Yani web TV şeklinde… Siz dilerseniz radyo yayınını internetten görüntülü olarak da izleyebileceksiniz.
İzmir’in en ciddi radyo yatırımı bu… Tamamen dijital teknoloji ile yayın yapacak radyoya her yerden ulaşabilirsiniz.
Devam ediyoruz.
Yine aynı gün grubun diğer üyesi www.pausehaber.com ve www.pausehaber.com.tr adlı siteden haber portalını da başlatıyoruz. Deneyimli gazeteci Serdar Öztürk’ün liderliğinde oluşturulacak portalda, yazılarıma 1 Kasım’dan itibaren ulaşabilirsiniz. Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri yayınlanacak yazılarım ile İzmir’i izleyecek, her zaman olduğu gibi karşıdan seyredeceğim! Vallahi bugüne kadar bir şey yapmadım… Ben masumum hakim bey…
Grup 2-3 ay içerisinde haftalık bir gazete ve aylık bir dergi ile de karşınızda olacak…
Sonra da bir bölgesel televizyon kanalı…
Kafamızı bozarlar ise günlük gazete bile çıkarır İzmir’in altını üstüne getirir, yerel ölçekte nasıl gazetecilik yapıldığını cümle âleme gösteririz…
Yeter ki bizi kızdırmasınlar.

NOT 1: Mülkiye müfettişlerine bir ifade vermiş bulunuyorum. Dolayısıyla devletin bana 2.5 saat borcu var. Üstelik sigara içmemi de yasakladıklarını buradan bir not olarak vermek isterim.

NOT 2: Giderayak sitede bir gol atılmış, Ertuğrul Aksoy’dan başyazar olmuş. Vallahi adam bir başladı, pir başladı. Basamakları bu kadar hızlı çıkan bir yazara ancak şu söylenir: “Dikkat et, Mehmet Gültekin seni tahtından etmesin…”

Site Notu: Ertuğrul Aksoydan Başyazar Yardımcısı konumundadır. Biraz daha pişmesi lazım:)

NOT 3: Jasmin Levy İzmir’e geliyormuş. Bak bunu beğendim. Büyükşehir nihayet iyi şey yapmış.

Egenin Sesi 22 - 10 - 2010

20 Ekim 2010 Çarşamba

Yemekte 4 Kişiydik

Evet, ben bir yemek yedim… Her gün yemek yiyorum ki ben. Sizlere ne yahu… Yemektekiler 4 kişiydi.
Güney Kore otomotiv devinin patronu Chung Mong-Koo’nun danışmanı Hong Al Yung, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin eski bir genel müdürü, Bornovalı bir esnaf ve ben…
Konuşulan konular…
1 – N’olacak bu İzmir’in hali?
2 – N’olacak bu bizim halimiz?
3 – Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik de neden aniden başa döndük?
4 – 3. İzmir hazır, 4. İzmir projesini de devreye sokalım, gerekirse 5. İzmir projesini hazırlatalım.
5 – Benzin istasyonlarının son durumlarına bakalım. Bazı dosyalara gaz verelim, bazılarına fren koyalım.
6 – Tüm medya mensuplarıyla görüşelim, olayı anlatalım ki bu yemek de muğlâklaşmasın. Yine tersoya gelmeyelim.
7 –Gerekirse gecenin anısına birlikte fotoğraf çektirelim. Kamera kayıtlarına da bakalım. Hatta güvenlik kameraların önünden birkaç kez geçelim.
8 – Belediyeye alınacak iş makinelerinin markalarını saptayalım. Çok satalım, çok kazanalım.
9 – Eski büyükşehir genel müdürüne yeni işler yaratalım. Adamın bize anlattığı yemek hikayelerini çevreye yayalım, yerimizi korumaya çalışalım.
10 – Bize karşı olan Süleyman Gençel’in yazılarını anlamaya çalışalım. Birkaç kitap okuyalım, kendimizi geliştirelim. Milletin bizimle dalga geçmesini engelleyelim.
11 – Ses kasetleri çıkaralım, onların üzerinde tepinelim. Tepinirken dikkat edelim. Adam yeniden ayağımızı kaydırmasın.
12 – Körfez manzaralı bir yerde toplanalım. Kenti oradan yönetelim. Soyluları yanımızda bulunduralım.
13 – Konu hakkında Ankara’yı bilgilendirelim. Bizi ciddiye almazlar ise ne yapalım? Hemen Önder ağabeyimize koşalım.
14 – Ve size işte gerçek. O gün yemek yediğim kişi eski genel müdür Birol Soylu idi. Baş başa yenen bu yemekte ortaya çıkan gerçek şuydu. Beni bir taraftan Ersu Hızır’a karşı kışkırtıyor, diğer taraftan da tahmin ettiğim kadarıyla Hızır’ı bana karşı hazırlıyordu. O yemekte bunu dile getirdi ve büyükşehirde yaşananları net biçimde ifade etti. Ben farklı ruhları olan o kadar insan tanıdım da böyle bir örneğe ilk kez rastlıyorum. Ancak bu eski genel müdürün arkasında kimlerin olduğunu tahmin ediyorum. Kanıtlarına ulaştığım gün tüm gerçeği net bir biçimde ifade edeceğimden kimsenin kuşkusu olmasın.

NOT 1: Ersu Hızır beni mahkemeye mi vermiş? Vallahi çok korktum. N’olacak şimdi? Ya Hızır Bey, ben her gün seninle mi yemek yiyeceğim anlayamadım. Ama söz eğer istersen mahkeme sonuçlandıktan sonra Alsancak’ta yemek yeriz.

NOT 2: Olayı kaleme alan ve yorumlayan sayın medya mensubu arkadaşlarıma… Bana dua ediniz. Yoksa bugün de konusuz kalacak, börtü böcek yazacaktınız. Size bu süreçte daha çok ekmek çıkacak. Yukarıdaki yazımı da iyi okuyup, kodlarını iyi çözünüz lütfen. Da Vinci şifresi kadar zor olmasa gerek.

NOT 3: Büyükşehir Teftiş Kurulu’nun oluşturduğu dosyayı merak ediyorum. Bakalım bu dosya ne zaman medyaya düşecek. Büyükşehir’deki muhabir arkadaşları esefle kınıyorum.

Egenin Sesi: 20 - 10 - 2010

18 Ekim 2010 Pazartesi

Alaşehir Tımarı

Büyükşehir Belediyesi tarafından 24 milyon 750 bin TL'lik yatırımla Bornova'da yapılan Aşık Veysel Rekreasyon alanının geçtiğimiz haftalarda açıldığını hepimiz biliyoruz. Bu alanın en önemli özelliği içerisinde bulunan olimpik buz pateni ve buz hokeyi salonu… Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan “Buz Hokeyi” takımı Kasım ayında başlayacak Türkiye Buz Hokeyi 1. Ligine katılacak. Bu salonda buz pateni yapacak yeni gençler de yetişecek…
Bunlar güzel işler…
İzmir Büyükşehir Belediyesi basın bürosundan, açılış sonrası böyle dev bir salonun ne kadar iyi kullanıldığını gösteren yeni haberler bekledim. Küçük çocukların paten kaymayı öğrenmeye başlamaları gibi fotoğraflarla süslenmiş, büyükşehrin yatırımlarını destekleyen haberler gibi…
Ama açılış sonrası salon hakkında tek bir haber olmadı…
Neden?
Çünkü o gün açılan salon yeniden kapandı da onun için.
Neden kapandı?
Çünkü buz pistinin buzı yerlerinde buz kalınlığı bir santim iken, bazı yerlerde üç santim…
Dolayısıyla özel bir makineden üretilen buz yer yer çatlamış…
Belediye de çareyi salonu kapatıp buz pistini yeniden düzeltmekte bulmuş. Kocaoğlu gidip çok eleştirdiği Kordon’daki restoranlardan buz isteseydi bari. Herkes elindeki buzları salona getirir, ince olan bölümlere döker, buz pistini kullanılır hale etirirdi değil mi?
Yahu hakikaten bir işi tam ve doğru yapın, dişimi kıracağım.
Aziz Kocaoğlu’nu bu konuda daha önce uyarmışlar. “Başkanım, eksikliklerimiz çok, bu alanın açılışını bir ay erteleyin” demişler.
Ancak Kocaoğlu, “Kararımı verdim. Şimdi açılacak” demiş.
Alaşehir tımarı misali…
Önce aç, gösterini yap… Sonra kapa, işleri bitirmeye, eksik gedikleri kapatmaya, hataları örtmeye çalış…
Yorumcularımızdan Derya Unca da bu konuyu kaleme almış zaten.

NOT 1: Birileri ortalarda çok geziyor, sağda solda konuşmaya devam ediyormuş. Öncelikle şunu netleştirelim. Ben böyle bir karakter görmedim. Adam 3’lü değil 5’li oynuyor. Yine de giderek bir çıkmaza yöneldiği, duvara çarpacağı konusunda bir duyum geldi bana. Bakalım hep birlikte izleyecek, sonuçlarını birlikte değerlendireceğiz.

NOT 2: Büyükşehir teftiş kurulu acaba raporunu hazırladı mı? Merak ediyorum. Kurgusunu, yazım stilini, içeriğini, tarzını ve içinde bulunduğu bilgiyi. Umarım bana da bir kopya ulaştırırlar. Madem bir beyan verdik. Bunun nasıl kullanıldığını görmek hakkımızdır sanırım.

NOT 3: Bu hafta büyük şeyler olacakmış gibi hissediyorum. Önemli işler, önemli değişiklikler… Bakalım hayırlısı…

NOT 4: Buca ilçe yemeğinde Genel Sekreter Yardımcısı Abdürrezzak Erten bir konuşma yaptı. Ciddi ciddi konuştu, sesinin tüm çatlaklığına rağmen. Bir anket yaptım. Katılımcıların yüzde 85’i konuşmayı dinlememiş. Bunların arasından yüzde 15’i de “Rezzak Bey konuşma mı yaptı” diye sordu.

Egenin Sesi 18 - 10 - 2010

15 Ekim 2010 Cuma

Seyşel Adaları`ndayım

Bugünkü yazımı Seyşel Adaları’nda kumsalda, meyve likörü içerken yazıyorum.
Madem 3 milyon dolar rüşvet aldım, bunu dünya seyahati ile değerlendireyim değil mi? Buraları çok güzel… Günün birinde belki size de 3 milyon dolar veren biri bulunur, siz de kumsalda keyif yaparken yazı yazmaya devam edersiniz.
İzmir’den biraz uzak kaldığım için meselelerin neler olduğunu net biçimde bilemiyorum…
Bildiğim tek şey hala Büyükşehir Belediyesi’nin iyi yönetilmediği…
Bir yazı kaleme alıyor, Büyükşehir Teftiş Kurulu’na 11.43’te gideceğimi söylüyorum. Koridorlarda yürürken, çalışanlar cam arkasından beni izliyor, bir bölümü dışarı çıkarak “Bu kimdir” sorusuna yanıt aramaya çalışıyorlar. Kapıyı açıp içeri giriyorum. Teftiş odasında beklendiğimi belirterek içeri alıyorlar beni…
Ben Büyükşehir Belediye Başkanı olacağım ve ben bir köşe yazarı olarak bir yazı ile toplantıya geleceğimi duyuracağım.
Büyükşehir belediye başkanı olarak ben, köşe yazarı olarak beni hiç kale almaz, “Kardeşim senin ifadene gerek yok. Biz kendi işimizi kendimiz hallederiz. Git ne yazacaksan yaz, kimler okuyorsa okusun” der, büyükşehir belediye başkanı olarak ben, köşe yazarı olarak beni kovmaktan beter ederdim.
Bu örnek bile kentin en büyük işvereninin yönetim anlayışını bir şekilde ortaya koyuyor.
Ama mesele öyle bir noktaya geldi ki, maalesef bu sorunun altından nasıl kalkılacağı da yemek gibi muğlâklaştı.
Teftiş Kurulu’nun odası güzeldi, manzaralıydı… Kurul üyeleri de iyiydi. Bir sorun yoktu. Süleyman Gençel’i tanıdılar da Stratis Balaskas’ı hala merak ediyorlardır sanırım.
Beyanımı tamamlayıp imzaladıktan sonra, “Pardon, yanlış zamanda gelmişim. Sizi yemeğinizden alıkoydum” dediğimde, “Aman lütfen bize yemekten bahsetmeyin” yanıtı verdiler.
Neyse ben bu konuyu bir süre askıya alıyorum. Askıya almam konunun gündemden düşeceği anlamına gelmez…

Gilbert: O yemek yenildi…

Yakın arkadaşlarımdan biri olan ve Fransa Guyanası’nda gazetecilik mesleğini sürdüren Francis Gilbert, bir başka yazı kaleme almış. Kendisi biraz kıskançlığından olacak, Yunan gazeteci Stratis Balaskas’ı eleştirerek, “O yemek yenildi” başlığı atmış.
Tabii ki ben de şaşırdım.
Sonra baktım ne diyor, Gilbert diye…
Yazı aynen şöyle: “Her ne kadar konuya bugüne kadar fıransız olsam da, Süleyman Gençel o gün yemek yedi. Yemekte ben de vardım. Ancak karşısında bulunan kişi Aziz Kocaoğlu idi. Onlar rakı, ben şarap içtiğim için sanırım yer, zaman ve mekân konusunda bir karmaşa yaşanıyor. Bu karmaşayı netleştirmek istedim. Tekrarlıyorum. O gün yemekte bulunanlar ben Francis Gilbert, Süleyman Gençel ve Aziz Kocaoğlu idi. Yemeğin yendiği restorandaki video kayıtlarında hepimizin mevcut olduğu sanırım ortaya çıkacaktır. Süleyman Gençel kot pantolon üzerine beyaz bir gömlek giymişti. Aziz Kocaoğlu’nda toprak rengi bir takım elbise vardı, pembe kravatı ile… Ben de volanlı, janjanlı lame takım ile katılmıştım yemeğe… Çevreden biraz garip bakışlar olmuştu ama önemsemedim…
Eğer Teftiş Kurulu, Balaskas’ı dinlemek ve beyanını almak isteyecek ise bana da ulaşmak zorunda. Ben bunu herkesle paylaşmak istiyorum. Bana ulaşmak isteyenler için e-mail adresim gilbertfrancis@yahoo.com
Ne yemekmiş bu. Şimdi de uluslar arası yapıya çevrildi ve evrildi. Bakalım nereye kadar gidecek?

NOT 1: Ünlü danışman Bilgin Erünal ile eski belediye meclis üyesi Erkut Öcal’ın sık sık çevre dairesinde görüldükleri Büyükşehir koridorlarında tartışılıyor. Çevre Dairesi Başkanı’nın diğer önemli ziyaretçisi ise Grand Plaza A.Ş. eski Genel Müdürü Birol Soylu… Soylu önceki gün de ESHOT’da Genel Müdür Yardımcısı Tufan Eker ile birlikteydi.

NOT 2: AKP Grupbaşkanvekili Yusuf Kenan Çakar, ESHOT’un 7 yıllık durak ihalesinin denetlemesinin 2011 yılında yapılacağını, bu nedenle kendisinin konu ile ilgisi olmadığını söyledi.

NOT 3: Uğur Mumcu Spor Kulübü Sosyal Tesisleri’nin içki ruhsatı var mı? Bildiğim kadarıyla Karabağlar Kaymakamlığı buraya içki ruhsatı verilmemesi için bastırıyor. Karabağlar halkını bilemem ama bu tartışma Sıtkı Kürüm’ü fena halde zedeler. Sayın Kürüm bana bilgi verdiğini iddia ederek Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne sürdüğünüz Duygu Tuna hakkında yeni bir işlem yapacak mısınız? Duygu Tuna memur olduğu için hareket alanı dardır, ancak ben memur değilim. Dolayısıyla hareket alanım çok daha geniş.

NOT 4: CHP İzmir il yönetimi önceki akşam bir masada hep birlikte önümüzdeki genel seçimlerin başarısını kutladılar. İl Sekreteri Zikri Dursun’un yanağında ise kocaman bir bant vardı. Acaba sık sık ve gizlice görüştüğü Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in İzmir seyahati sırasında “en önde olmalıyım” mücadelesi içerisinde sağdan gelen bir kroşe ile mi karşılaştı.
NOT 5: İZULAŞ VE ESHOT’un internetinde dönemsel site filtrelemesi devam ediyormuş. Sabahları siteye girilemiyor, nedense öğleden sonra açılıyormuş. Kısmi sansür de bu olmalı herhalde…

Egenin Sesi 15 - 10 - 2010

13 Ekim 2010 Çarşamba

Bugün 11.43`te Saraydayım

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin başlatmış olduğu itiş kakış çerçevesinde, “Bugün saat 11.44’te sarayda olacağım” demiştim. Karar değiştirdim. 11.43’te orada olacağım. Kendilerine göre ifade, bana göre açıklama vereceğim de…
İzmir Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu, madem bana bir mektup yollamış ve açıklamalarıma gerek duymuş ise her İzmir vatandaşı olarak tabii ki seçtiğimiz yerel yönetimin disiplinine uyacak ve gerekli bilgi alışverişini sağlayacağız. Gerçi o belge geçtiğimiz Perşembe gününü kapsıyordu.
Ama neyse geç olması hiç olmamasından iyidir…
Tabii ki onu oraya gittiğimizde, Teftiş Kurulu’nun düzeneği çerçevesinde göreceğiz.
Bu bir devletlu iş mi? Yarı resmi, yarı garip…
Ne söyleyeceğim ki…
Ben söylenecek olanı söyledim. Hatta belgelensin diye kaleme bile aldım.
Ama siz hala benden bir akıl almak istiyor iseniz, ben bugün saat 11.43’te sarayda olacağım.
Tabii ki halk kapısından gireceğim.
Tekrarlıyorum…
Ne diyeceğim?
“Obama aslında beyaz, sizi aldatıyor… Tayland’da dolaşırken rastladığı gri vatandaşlara, siz Türkiye’nin neresinden geldiniz, yoksa Tokat’tan mı diye soruyormuş.”
Bakalım…
Bugün Teftiş Kurulu’nu geçelim…
Bir sonraki merhale ne?
Kızgın demirde dağlanmak mı?
Bu İzmir’de ne kadar zormuş gazetecilik yapmak.
Aziz’in teftişi, Bilal’in meyhanesi, Sertaç’ın barı vs.

NOT 1: Nedir bu çektiğim Stratis Balaskas’tan… Adam Londra’daki toplantıdan, İtalya’ya ve hatta Yunanistan’daki her toplantıda karşımda… Tamam, anladık. Şimdi bir de burnunu İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne mi sokmuş? Hem de benim üstümden. Kabul ediyorum… Adam zeki, İzmir’deki meslektaşlarından daha iyi biliyor büyükşehri… Ve kalemi hayli kuvvetli… İyi de bu kadarı da olmuyor ama. Sen git Papandreu ile ilgilen… Neden benim büyükşehir belediye başkanım ile hem de benim köşemden karşılıklı beyanda bulunuyorsun ki… Olmuyor ama. Rica ederim…

NOT 2: Sıtkı Kürüm ile ekibin arası iyice açılmış durumda… Kürüm’ün bir internet sitesi köşe yazarına bilgi sızdırdığı gerekçesiyle Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne alınan Duygu Tuna konusunu biraz daha düşünmek gerekiyor…
Günahtır… Kızı tanımam etmem. Karabağlar Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne sürülmüş tek bayan olarak değerlendiririm. Aslında bu yere sürdürülecek başka bir isim vardı Duygu Tuna ile birlikte. Erdoğan Kürüm mü engel oldu yoksa? Neden acaba? Yoksa Sıtkı Kürüm ile bu konuda bir tartışma mı yaşandı?

NOT 3: Şurada eğleniyoruz. Neden bu kadar kızıyorsunuz anlamıyorum. Klavyenize yazık çocuklar. Ağabeylerinize söyleyin, size yeni klavye alsın. Aynı zaman da beyin… Şu sıralar çok ucuza beyin bulunuyor. Hiç merak etmeyin. Olmaz ise yeni yetme köşe yazarlarına başvurun. Onların beyni zaten kilo ile de para etmiyor…

Egenin Sesi 13 - 10 - 2010

11 Ekim 2010 Pazartesi

Balaskas: O yemek hiç yenmedi

Süleyman Gençel’in çok yakın arkadaşı, 14 yıldır Türk-Yunan diyalogunda birlikte çalıştığı Yunanlı gazeteci Stratis Balaskas, İzmir’in güncel tartışmalarına ve geleceğine yönelik çok önemli bir köşe yazısı kaleme aldı. Biz de bu yazıyı Gençel’in kendisine darbe yaparak, Ege’nin Sesi’ndeki köşesinden olduğu gibi yayınlıyoruz. Sürekli gidip geldiğim, kendi evim gibi hissettiğim İzmir’de yakın arkadaşım gazeteci Süleyman Gençel’in 1 Eylül 2010 tarihli, “Büyükşehirle ‘yemekteyiz’ programı” yazısını kaleme alalı neredeyse 40 gün geçti.
Bir yemek yazısı üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki tüm taşlar oynadı, her şey değişti.
Sadece bir yazıya dayalı bu kadar iş yapılabilir miydi ya da yapılmalı mıydı? Yunanistan’da olsa yapılmaz. Ama burası Türkiye ve konumuz Türkiye ile Yunanistan’ı karşılaştırmak değil.
O yazıda Gençel’in kaleme aldığı üçüncü not kimsenin dikkatini çekmedi. Notta şöyle yazmıştı Gençel. “Eğer Aziz Kocaoğlu yazılarımı belli bir süre durdurmak için bu yemeği şahsen planladı ve genel sekreteri kullandı ise gerçekten yapacak bir şey yok… Büyükşehir belediye başkanımız da dahil ‘komplo teorisi’ konusunda İzmir’de çok sayıda başarılı insan olduğunu kabul etmek zorundayız. Ve bizim naif tavrımız bu tarz insanlarla mücadele etmemizi mümkün kılmıyor.”
Olayın başlangıcı Gençel’in bir dostunun İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Ersu Hızır üzerine getirdiği bilgiler ile başladı. O da bu kaynağa dayanarak yazı yazıyor, büyükşehirde bir tartışmanın başlayıp, büyümesine neden oluyordu…
Her şey iyi gidiyordu.
Günün birinde aynı dost Ersu Hızır’ın kendisiyle yemek yemek istediğini bildirdi. O da bunu kabul etti.
Ancak yemek Gençel’in istediği gibi değildi. Ortada yenen bir yemek vardı ve yemek iki kişi olarak yenmişti. Ama yemek yiyenler o kişiler değildi. Hızır da bunu zaten net biçimde ortaya koymuştu. Gençel, Ersu Hızır’ın ruhu ile yemek yemişti, bedeni ile değil. Karşısında Hızır’ın düşüncelerini kendisine Hızır gibi aktardığını belirten bir dost vardı. Zira Süleyman’ın dostunun ifadesiyle Hızır aynı gün bir operasyon geçirmişti.
Nedense İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu, Gençel’e bir telefon açıp “Neler oluyor” diye sormadan düğmeye bastı ve ikinci adamını kenara koydu. Nasıl olsa yemek bahane, işler şahaneydi değil mi?
Kimsenin karşıtı ya da destekleyicisi olmadığını belirten, bu yazı ile birlikte İzmir’de başlayacak büyük tartışmanın öznelerinden biri olacağını hisseden Gençel, şimdi şu sorulara yanıt arıyor.
1 – Ersu Hızır’a karşı İzmir’de çok sayıda insan vardı. Hızır’ın yetkileri alındığı, dibe vurduğunda bile neden kendisi ile ilgili bir tek belge ortaya çıkarılamadı? Bana getirileceği vurgulanan dosyalar neden gelmedi? Özellikle Hızır’ın tüm pisliklerinin içinde olduğu iddia edilen büyük mavi klasör nerede?
2 – Hızır karşıtları neden başka gazetecilere Hızır’ın yetkileri alınmış olmasına rağmen dosyalarını sızdırmadı? Yazıyı yazdıktan sonra konuştuğum insanlardan bir bölümü, Hızır’ın kendilerine neler yaptıklarını anlattılar. Hatta eve bile gelip bu konuları tartıştılar. Koç gibi damat bile bu konuda elinden gelen bilgiyi ortaya döktü. Ancak konu üzerine neden tek bir karşıt belge sunmadılar? Diğer insanlar hakkında ilgili belgeleri getirmeye devam ettiler…
3 –Hızır büyük ihalelerde yolsuzluk yaptı, yüzde aldı ise Karun kadar zengin olması gerekmiyor muydu? O zaman Hızır’ın havuzlu villaları nerede? Kimsede bunun bir fotoğrafı yok muydu beni önüme koyacakları? Hızır’ın Güzelbahçe’de olduğu söylenen malikânesi konusunda kimin bilgisi vardı? Bu konu neden hiç ortaya çıkarılmadı?
4 – “Çocuklarını Amerika’da okutuyor. Bu parayı nereden buluyor” tanımlamasına neden hiç belge bulunamadı? Neden sadece çocuklarının Massachusetts Institute of Technology, ile Columbia Üniversitesi’nde doktora öğrencileri olduklarına dair gerçek belgeler tarafıma ulaştırıldı? Sanırım belgeleri getirenler, İngilizce bilmedikleri için belgelerde çocukların tam burslu olduklarının yazıldığını alamadılar.
5 - “Sadece Ersu Hızır mı suçlu?” başlıklı 07 – 09 - 2010 tarihli yazımda bu yemeğin yenmiş ya da yenmemiş olduğu konusunda soru işaretlerimi belirtmiş, 19 – 09 – 2010 tarihli “Ekip ve Kocaoğlu`nun İflası” başlıklı yazımda ise yemeği sanallaştırdığımı net biçimde ifade etmiştim. Neden kimse dikkate almadı?
6 – Milliyet Ege köşe yazarı Dilek Gappi’nin de belirttiği gibi büyükşehirde muteber olmayan bir gazetecinin yazdıklarına dayanarak neden büyükşehir belediye başkanı genel sekreterin yetkilerini elinden almıştı?
7 – Sadece baş başa olduğumuzu yazdığım yemekte nasıl başkaları olabiliyordu da bu bilgiyi büyükşehir belediye başkanı ve başkanın yakın dostları ile paylaşabiliyorlardı? Yemekte Hızır yok ise bu bilgi nasıl “Hızır yemekte bunları anlattı” şekline dönüşmüştü? Ben kendimi zeki olarak bilirdim. Ancak ben bile bu olayın dönüşüm sürecini algılamakta zorlandım. Yemek sadece benim tarafımdan yazıldığı şekilde dikkate alındı ise, neden gerçekten benim bilgime başvurulmadı? Belki de ben yazı tarzımı, Hızır’ın bulunmadığı bir yemeği nasıl tarif ettiğimi net biçimde açıklayabilirdim. Böylece yaşanan kargaşaya gerek kalmazdı. Yoksa isteyerek mi bu kargaşa ortamı yaratıldı?
8 – Hızır’ın belediyede olmasından kimler zarar görüyordu? Hızır’ın imza atmadığı, izin vermediği ihaleler kimlerin canını sıkıyordu?
9 – Yazıda büyükşehirdeki iddialar konusunda neden harekete geçilmedi? Gazeteler neden yolsuzluk konusuna eğilmedi? Neden olay sadece “Hızır, Gençel ile yemek yedi mi yemedi mi” boyutuna saplanıp kaldı?
10 – Kentte yaşadığı iddia edilen 200 gazeteci, onlarca köşe yazarı neden bu tür bilgilere ulaşamadı? Gazetecilik yapmadıkları için mi, olayın öznelerinden biri ben olduğum için mi yoksa birileri olayı bu noktaya taşımak istedikleri için mi?
11 - Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatılan incelemede ben ifade vermedim. Ersu Hızır’ın sürekli vurguladığı, “Ben bu yemeği yemedim” şeklindeki ifadesi basında zaten yer almıştı… İki kişinin olduğu tarafımdan kamuoyuna belirtilen yemekte başkaları olamayacağına göre büyükşehir teftiş kurulu soruşturmayı nereye bağladı ya da bağlamak istiyor? Teftiş Kurulu’nun toplantı sırasında yurtdışında bulunan Kocaoğlu ile görüştüğü de büyükşehrin koridorlarında yankılandı. Büyükşehrin teftiş kurulu Kocaoğlu’nun kurulu değil mi?
12 – Yoksa bir tanık ifadesi ile mi hareket edildi? Yemeğin yendiğini iddia eden tanık, yemek yedikleri iddia edilen iki kişiden çok farklı düşüncede ise, sadece bu tanığın ifadesi ile mi hareket edildi? Bu konuda “Evet, bu yemek yenmiştir” diyenlerin sözleri dışında ortada başka bir kanıt var mıdır?
13 – Kamuoyunda kimse ile görüşmeyen, konu hakkında hiçbir gazeteciye beyanat vermeyen Ersu Hızır, tam 32 gündür hangi gazeteci ile görüşüyor ve karşılıklı bilgi alışverişinde bulunuyor? Bunu gerçekten ben de öğrenmek istiyorum.
14 – Benimle konuşan hangi gazeteciler ve şahıslar telefonu hoparlöre alıp yanındakilere dinletti?
15 –Yemek sonrası yazdığım iddiaları savunmaya devam etmem gerektiğini neden kimse anlamadı?
16 – Bu yemek aslında kimler tarafından kurgulanmak istenmişti? Yemeğin sonuçları kimlere yaradı? Siyaseten bu yemeğin getirdiği sonuçlara bakarak kimler politik ve mali çerçevede avantaj sağladı?
17 – Yemeğin yendiği iddia edilen gün ile yemeğin yazıldığı gün arasında kimler, nerede, kimlerle görüştü. Yemeğin yazılmasından sonra geçen 40 gün içerisinde bu konu Yükseliş’te kaç kez tartışıldı? Bu görüşmelerden sonra hangi adımların atılmasına karar verildi?
18 – İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı bu sürecin neresinde? Başından beri içinde mi, yoksa iddia edilen yemekten bir gün sonra mı bilgilendirildi? Hemen bilgilendirildi ise benim yazıyı kaleme almam için neden 1.5 ay bekledi? Yükseliş’te kendisinin de içinde bulunduğu toplantıda neler konuşuldu? Gerçi ben içeriğine tamamen egemenim... İsmini açıklamayacağım dostumun bu konudaki duruşu ile dosyaların tartışılmaya başlandığını ve Kocaoğlu’na karşı soruşturmaların açıldığını da kabul ediyorum. Ama öyle bir dost ki, bana dost, Kocaoğlu’na dost, Alaattin Yüksel’e dost… Ve dahi bir dönem Ersu Hızır’a dost… Önümüzdeki günlerde her şeyini öğrendiğim Grand Plaza konusuna daha çok değineceğim. Çok eleştirdiğim Derbentoğlu’nun Grand Plaza’dan gitmesine rağmen bu kurumda sorunlar neden hala devam ediyor?
19 - Hızır’ın ipi kurultayda Baykal’ın düşüşü sırasında mı çekilmişti? Olay, siyasi bir öç alma, Baykal ekibinin İzmir’den ve büyükşehir belediyesinden temizlenmesi miydi? Olayın siyasi bir yanı olup olmadığı neden hiç masaya yatırılmadı? Hangi ilçe başkanları bu konuda net biçimde Hızır’ın arkasında durdu? Hatta hangileri bunu parti kulislerinde dile getirdi?
20 – Deniz Baykal yemek yazısının çıkmasından sonra herhangi bir tavır sergiledi mi? Konu hakkında bir tespitte ya da yorumda bulundu mu?
21 – Bu durum Kılıçdaroğlu ile de görüşüldü mü? Görüşmeyi kim yaptı? Görüşme nasıl bir ortamda geçti? Kılıçdaroğlu İzmir’deki gelişmelere, büyükşehirde yaşananlara nasıl baktı?
22 – AKP bu sürecin neresinde? AKP İl Başkanı Ömür Kabak ile bu konuyu tartışacağımız gerekçesi ile Kanal 35’e çıkmamız neden engellendi? Kocaoğlu-Küçükbay ilişkisi hangi düzlemde? Üçüncü İzmir Projesi’nde Selim Gökdemir’in oynadığı rol nedir? Abdullah Kavuk bu oluşumların neresinde? 10 gün önce kaleme aldığım ESHOT ihalesinde AKP Grup başkan vekili ne kadar rol oynadı? ESHOT konusunda dostumun aracılığı ile tarafıma telefon eden bir üst düzey ESHOT yetkilisinin açıklamaları kimleri hedef aldı?
23 –Bazı AKP’li büyükşehir meclisi üyelerinin son 5 yılda kabul edilen ihaleler konusunda rolleri olmuş mudur?
24 – AKP İzmir İl Başkanı Ömür Kabak, bugünden itibaren başlayacak gelişmelere göre tavır alabilecek mi? CHP’de başlayabilecek olası kapı süpürme olayına karşılık, AKP de kendi kapısını süpürmeyi ve temizlemeyi başarabilecek mi?
25 – Bugünden itibaren taşın altına elini kaç kişi sokacak?
Evet… Türk meslektaşlarımın yapamadığını ben yaptım ve İzmir’in önemli bir gerçeğine parmak bastım. Süleyman Gençel’in bana anlattıklarının, yukarıda sorduğu soruların, İzmir’de yeni ve çok büyük bir tartışma başlatacağından adım gibi eminim.
Stratis Balaskas olarak bir uyarım Kocaoğlu’na… Sadece iddiadan oluşan bir yemek olayı karşısında düğmeye basıp genel sekreterinizi görevden aldınız. İki kişinin yediği ve Ersu Hızır’ın olmadığı bir yemeğin taraflarca reddedilmesi durumunda bir büyükşehir belediye başkanı olarak düşeceğiniz pozisyonu umarım anlamışsınızdır. Yemeğin yenip yenilmemesinin kamuoyunda tartışılması ve ortak bir düşüncenin oluşması önemli değil. Hatta bu konuda tanık olduğunu iddia edenler, konuşanlar, sürece müdahale edenler de olabilir. Mesele her şeyin dışında hukuki bir süreçtir ve bu süreç başladığında kamuoyundaki tartışmalar değil, tarafların beyanları ve kanıtlar önem kazanır.
Bu açıdan baktığımızda, sizin yönetim anlayışınız, ulusal medyaya kadar varan tartışmaların göbeğinde kalışınız, pek hoş görünmüyor. Yunanistan’dan baktığımda maalesef İzmir’in iyi yönetilmediği kanısındayım. Benimki çok dışarıdan ve objektif bir yaklaşım… Sürecin bugünden itibaren işleyişi karşısında nasıl bir tutum sergileyeceksiniz? İzmir ve Türkiye bu durumu nasıl algılayacak? Anladığım kadarıyla sizin için zor bir dönem başlıyor.

Bir uyarı Kocaoğlu’nun ekibine ve arkadaşlarına… Kimse nerede durduğunu fark etmediği için, aradan geçen 40 gün içerisinde Süleyman Gençel, double, triple ve hatta four time check yapmış. Gazetecilik zor zanaattır. Bazen özne olmak durumunda kalabilirsiniz. Son 32 gündür nerede durduğunu sadece kendisinin bildiği Gençel, sizin attığınız adımların tamamından haberdar olduğu için, yaptıklarınızı, beklentilerinizi net biçimde saptamış ve bunu siyasi arenada paylaşmış durumda. Aklınız var ise süreci siyaset ile örtüştürmekten vazgeçip, kenara çekilin. Yoksa yaratılacak büyük girdapta boğulup gidebilirsiniz.
Son uyarı da Ersu Hızır’a… İzmir kamuoyunda “derin abi” izlenimi vermiş, bir takım hatalar yapmış olabilirsiniz. Sizdeki “derin” izlenim, toplumun size karşı farklı spekülasyonlar üretebilmesine zemin hazırlamış siz de kamuoyunda bu tür konuları hiç tartışmadığınız için yanlış anlaşılmaya devam etmişsiniz. Umarım bundan böyle daha şeffaf ve açık olmaya çaba sarf edersiniz. Bu olaylar dizisinin size önemli bir yararı oldu bu arada. Kimin gerçek dost, kimin iktidara dayalı dost olduğunu kavramışsınızdır. Belki de ilk kez İzmir’deki yapılanmış bir zinciri kırma şansını elinize geçirdiniz. Bundan sonra ne yapacaksınız? Gençel’in sizin isminizin üzerinden iddia ettiği büyükşehirdeki yolsuzluklar üzerine sonuna kadar gidecek, gerekli belgeleri ortaya koyacak mısınız?
Bundan sonra meselenin tam göbeğinde siz olacaksınız.
Ben de sizi Yunanistan’dan takip edeceğim.
Anladığım kadarıyla sıcak ve hareketli günler yaşanacak İzmir’de… Bir sonraki gelişimde İzmir’de daha çok kalacak ve gelişmeleri tekrar kaleme alacağım.

Balaskas’tan NOT 1: Karabağlar Belediyesi Süleyman Gençel’e kurum içinden bilgi ulaştırdığını iddia ettiği bir kızcağızı bulmuş, derhal park ve bahçelere sürmüş. Yazıktır, günahtır… Gençel o kızı tanımıyormuş bile… Ancak kıza yapılanların peşinde olacakmış.

Balaskas’tan NOT 2: Karabağlar 65/2 sokak no.8 Üçkuyular-İzmir adresindeki bina yurt olarak kullanılmaya başlanmış. Bu yurt ne Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ne de Karabağlar Belediyesi’den ruhsat almamış. Belediyeye defalarca bildirildiği halde, “Burası inşaat halindedir. Ticari faaliyet söz konusu değildir" yanıtı alınıyormuş. Oysa yurt, iki aydır faal ve ağzına kadar da üniversite öğrencileriyle doluymuş… Karabağlar zabıtası nedense bu faaliyeti görmüyor, idare ediyormuş!

Balaskas’tan NOT 3: Arsenik konusunda ilginç bilgiler geliyor. Gençel bunları yakında gündeme taşıyacak.

Balaskas’tan NOT 4: İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yeni Zabıta Daire Başkanı’nın kim olduğu konusunu neden Cengiz Bulut’a sormadınız ki? 8 yıl önce emekli olan birini ben Yunanistan’dan tanıyorum adamı, siz burada tanıyamamışsınız Sayın Kocaoğlu… Bu nasıl gençlere yer açma sanatıdır anlamakta gerçekten zorlanıyorum.

Balaskas’tan NOT 5: Bir yorum da Gençel’in yazdığı yazılara yorum yazan ve kendisinin açığa düştüğünü örneklerle vermeye çalışan Neanderthal çağdan günümüze kadar ulaşmayı başaran arkadaşımıza. Kardeşim, Süleyman ile cebelleşmen için çok çalışman lazım. Gerçi mesele sadece çalışmak değil. Bu iş biraz doğuştan kaynaklanıyor. Ben yıllardır uluslararası platformda hatta Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta kendisi ile cebelleşiyorum. Bir adım bile ileri gidemedim.

Balaskas’tan SON NOT: CHP ön seçim kararı almış. İyi bir gelişme. Ancak büyük kentlerde sadece bir sıra için merkez yoklama yapıp, diğerlerini ön seçimle belirlemeli. Bu karar ile İzmir’de bütün dengeler değişir. Bundan böyle ne ekibin yazıp çizilen adayları çıkar, ne de ortada “Ben anlaştım, milletvekili olacağım” diyenler… Rezzak merkez yoklama üzerinden kendini kurtarır da diğerleri ne yapar bilemem… Gerçi bu karar ne kadar uygulanır o ayrı bir soru. PM oylamasında çarşaf liste yapılacaktı denildi. Sonra devreye Önder Sav girdi.

Egenin Sesi 11 - 10 - 2010

8 Ekim 2010 Cuma

Unutulan Sığınak...

Vallahi ben unutmadım… İzmir Büyükşehir Belediyesi unutmuş… Nerede mi?
Yakında açılması planlanan Gaziemir Semt Garajı’nda…
Aslında proje çok güzeldi…
8936 m² arsada, 6000 m²oturma alanına sahip binanın bodrum katında çevre ilçelere kalkacak 22 minibüs yeri, zemin katta transfer yapacak16 belediye otobüsü, birinci, ikinci ve teras katlarda ise 267 özel araçlık park yerini bünyesinde barındırıyor.
Zemin katta ayrıca vatandaşların yolculukları sırasında dinlenebilecekleri bekleme holleri yapımı da son aşamada.
Aliağa Menderes Raylı Sistem Projesi’ne de entegre edilen semt garajı aynı zamanda bir aktarma istasyonu görevini görecek. Raylı sistem projesi kapsamında yapılan Gaziemir İstasyonu’nun yanında oluşturulacak semt garajından, raylı sistemi kullanarak Gaziemir’e gelen yolcular da yararlanacak. Vatandaşlar, semt garajından diledikleri yerlere, otobüs veya minibüsleri kullanarak rahatlıkla gidebilecekler.
Ayrıca özel araçları ile semt garajına gelenler, araçlarını otoparka bırakarak raylı sistemi kullanma ayrıcalığına sahip olacak. Dönüşte araçlarını güvenle alabilecekleri modern bir tesise kavuşmuş olacaklar. Yine vatandaşlara, Gaziemir çevresine ve kent merkezine yolculuk imkânı tanıyan minibüsler ve belediye otobüslerini bir arada bulma imkânı sağlanmış olacak.
Her şey güzel…
Ancak inşaat başlanınca ortaya bir durum çıkmış… Böyle büyük bir binada olması gereken sığınağın belediyeden verilen projede olmadığı ortaya çıkmış. Müteahhit firma bu durumu inşaata başladıktan sonra fark etmiş.
Sığınak yapılmadan işe devam etse belediyenin diğer kurumu bina bittikten sonra devreye girecek ve ruhsat vermeyecekmiş.
Çaresiz projeye inşaatı yapımı sırasında bir sığınak eklenmiş.
Sığınak tek kata eklenince sorun çıkacağı için ikiye bölünmüş ve dağıtılmış.
Tabii ki sığınak eklenirken proje değiştirilmiş ve daha önce belirtilen sayıda otobüs ve minibüsün park etme olanağı kalmamış.
Şimdi belediyede herkes birbirini suçlamaya başlamış. Fen işleri ile imar arası gergin. ESHOT da bir yandan devrede. Müteahhit firmaya bile suçlayanlar var.
İyi de ortada bir proje bulunuyor belediyeden gelen. Ve bu projede sığınak unutulduğu için yaşanan bir sürü tartışma…
Vallahi tek şey diyeceğim sizlere…
Doğru bir iş yapın, dişimi kıracağım.
Gerçi dişlerimi kırmak isteyen sayısı şu günlerde hayli yüksektir ya…

NOT 1: CHP Genel Sekreter Yardımcısı Abdürrezzak Erten buyurmuş. Birinci bölgeden 1h0, ikinci bölgeden 10h olmak suretiyle 20 milletvekili çıkarırız. O zaman birinci bölge 10. sıraya Abdürrezzak Erten’i, ikinci bölge 10. sıraya da İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nu koyalım. Zaten ikinci bölge birinci sıraya Kılıçdaroğlu davet edilmiş. Ama bu yetmez, yıkama ve yağlama işlerine devam edelim. Birinci bölge 1. sıraya da Önder Sav’ı yerleştirelim. Kemal Karataş bu fikri bir gazeteciye anlattı. Ancak gazeteci konuya vakıf olamadığı için bu fikri yarım yamalak kullandı.

NOT 2: Pazartesi günkü çıkacak yazımı mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. Eğer İzmir’deki dengeler değişecek ise belki bu yazı bu konuda yardımcı olur…

NOT 3: Bazı internet sitelerinde fikir hırsızları görüyorum. Çok ilginç ancak önemli değil. Bazı yeni yetme yazarların okunma oranları yükseliyor benim üzerimden…

Egenin Sesi 08 - 10 - 2010

6 Ekim 2010 Çarşamba

Beyaz Türklere Mesaj

Bir önceki “Adnan Saygun mu kaldı” başlıklı yazıma bazı eleştiriler yapıldı. İşte eleştirilerden birkaçı…
Mehmet Kahyaoğlu: “…Söylediklerimden yazdıklarınızın doğru olmadığı anlamı da çıkarılmamalı. Maalesef yazdıklarınızın AASSM’nin kurumsal gelişimine bir katkısının olmayacağını düşünüyorum. Zaten merkezin bu hale gelmesinde çalışmaların genel bir sanat-kültür programı üzerinden değil, sadece kişiler üzerinden yürütülmeye çalışılması neden olmuştur. Haziran 2010’da ilgili kişilere gönderdiğim ve Andante dergisinin de Temmuz-Ağustos 2010 sayısında çıkan AASSM’ye veda başlıklı yazımda da burada geçirdiğim 2 yıllık deneyimi ve başarısızlıkları zaten anlatmış bulunmaktayım. Bu yazı aynı zamanda benim için bir defterin kapanması idi.”
Deniz Evren: “Daha önce de birkaç yazınızı okudum sürekli bir eleştiri halindesiniz, diğer yazılarınıza hiç yorum yapmadım. Çünkü beni Adnan Saygun kadar ilgilendiren konular değildiler. Şimdiye kadar Adnan Saygun’da birçok konser izledim… İçerideki personelin davranışları da gayet olumlu… Sanırım herkes bundan dolayı memnundur… Sanatçıyı da sanatseveri de mutlu eden bir sanat eserini, siyasi beklentilerinize daha fazla alet etmeyin.”
Murat Özdurakoğlu :Her belediyede olduğu gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde sorunlar ve eksiklerin olması kadar doğal bir şey yoktur. Eleştiri sanılan yazılarınızı okuduğumda gördüğüm tek şey, bu aralar favori olan ghost whisper dizisindeki ana karakter gibi bilmediğiniz konularda atıp tutuyor, çözümlerden uzak, hangi parti fanı olduğunuzu açıkça gösteren bir kalem olmaktan öteye gidemiyorsunuz. Haddinize olmayan konulara girip danışma kurullarına cesaret öğütleri veriyor, daha ileri giderek Filarmoniler için trajikomik yazılar yolluyorsunuz. Arkanızda asılı Recep Bey'in fotoğrafı buralardan görülür oldu bilginize.”
Pek tarzım olmasa da bu üç yoruma yanıt vermek durumundayım.
Öncelikle bir dönem Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde danışmanlık yapan Mehmet Kayhaoğlu’na… Sayın Kahyaoğlu sanırım İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne 2001 yılında görevli olarak geldiniz. Arada bir süre için üniversiteye geri dönseniz de yaklaşık 8 yıl belediyede görev yaptınız.
Siz bu kurumdan ayrılınca mı olay sanatsal oldu? Bu süreçte yazdıklarımı yaşadınız mı yaşamadınız mı?
Bırakın Andante Dergisi’nde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sanat anlayışı üzerine yaptığınız eleştirileri?
Dergiyi okuyan sayısı en fazla 500. Üstelik dergiyi okuyan sanatseverler 8 yıl boyunca sizin maaşınızı ödemediler. Sizin maaşınızı ödeyen İzmirlilere karşı bir sorumluluğunuz var bana göre. Kurumda neler yaşandı ise bunu açık açık, maaşınızı ödeyen İzmirliler ile paylaşmak zorundasınız.
Siz, yukarıda bir başka eleştiride bulunan Deniz Hanım’ın tuvalette rahat etmesi için bir sanat danışmanı olarak tuvalet kağıdını karşıdaki marketten kendi paranız ile satın almak zorunda kaldınız mı kalmadınız mı?
Öyle ortaya çıkıp “Ben sanatçıyım” demek yok ama… “Emekli biletçi” tanımlamasını Andante Dergisi’nde kullanıp kullanmadığınızı da merak ettim açıkçası...
Deniz Hanım… Ben personelin size nasıl hizmet ettiği konusunda değilim. Gittiğiniz restoranlarda da personel size iyi davranıyor, güler yüzlü oluyor. Önemli olan bir sanat merkezinin nasıl yönetildiği konusu… Sanırım ikisini birbirine karıştırmışsınız.
Murat Bey de konuyu basite indirgeyerek AKP üzerine getirmiş. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sahnelediği Murtaza’da dünyanın en iyi performansını ortaya koymuş olabilirsiniz. Ama ben yine de New York Filarmoni Orkestrası’nın neden İzmir’e gelemediği konusu ile daha çok ilgileniyorum. Danışma Kurulu’nun da oluşturulduktan sonra en az bir kez toplanması ve kent sanatı hakkında ortak bir tavır sergilemesini diliyorum. Umarım kurul üyelerinin zaten var olan unvan vagonlarına bir tane daha eklemek değildir amaç.
Danış(ma) Kurulu’na Büyükşehir Belediyesi tarafından herhangi bir ücret ödeniyor mu bu arada…

NOT 1: Büyükşehirle yemekteyiz programından sonra Ömür Kabak ile meyhanedeyiz. Doğan Grubu gazetelerinde 3-4 gün önce şöyle bir haber vardı: Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir İl Başkanı Ömür Kabak meyhaneye girecek. Kendi isteği ile mi bilemem ama Kabak önceki akşam tarafımca bir meyhaneye götürüldü… Böylece seçimden önce alıştırma turlarına başlamış oldu. Aylardır dağda taşta “evet” için çalışan Kabak “evet” demeye o kadar alışmış ki, kızını istemeye gelen yeni damadına da hemen “Evet, kızımı veriyorum” demiş. Şu sıralar kendisinden bir şey talep ederseniz, alışkanlık gereği size de “evet” diyecektir.

NOT 2: Demokrat Parti Konak İlçe Başkanı Hakkı Celal Keleşoğlu, Habertürk Egeli’ye verdiği demeçte, “Annem izin verir ise DP’nin başına geçerim” demiş. Öğle saatlerinde 50 dereceyi bulan uzun yaz günlerini geçirdik ya neyse… Mutlaka bir nedeni vardır, Keleşoğlu’nun yaptığı bu açıklamaların. Baksanıza bize bile not olmayı başardı. Kuru bir tonda, “Ben DP’ye genel başkan adayıyım” dese, dönüp bakar mıydık?

NOT 3: Kocaoğlu’na soruşturma mı gelmiş? Bak üzüldüm şimdi. İki gündür de İzmir Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu Başkanlığı beni arıyor. Gitsem mi, gitmesem mi acaba?

NOT 4: Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’ı eleştirmediğim konusunda yorumlara rastlıyorum. İşte eleştiriyorum. Sayın Cevat Durak son günlerde gittiğiniz yolu hiç beğenmiyorum. Bu yol sizi uçuruma götürür. Bak “uyarmadı” demeyin.

Egenin Sesi 06 - 10 - 2010

4 Ekim 2010 Pazartesi

Adnan Saygun mu kaldı?

İzmir Büyükşehir Belediyesi Opera binası için düğmeye basmış…
Aferin…
Ama bizim bir de dünyaca ünlü Adnan Saygun Sanat Merkezimiz var…
Ne merkez... Ne merkez… Bina cidden güzel…
Bir de Danışma Kurulu var, Aziz Kocaoğlu başkanlığında…
Üner Birkan (Müzik eleştirmeni-yazarı), Rengim Gökmen (Orkestra Şefi-Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü), Aytül Büyüksaraç (İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdürü), Kenan Gökkaya (İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Müdürü), Prof. Semih Çelenk (D.E.Ü Güzel Sanat Fakültesi Dekanı), Prof. Gören Bulut (Yaşar Üniversitesi Rektör Yardımcısı), Beyhan Murphy (Performans Sanatçısı), Evin İlyasoğlu (Müzik eleştirmeni ve tarihçisi), Serhan Ada (Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Bölüm Başkanı), Halit Turgay (İ.Ü Devlet Konservatuarı Öğretim Üyesi), Emin Mahir Balcıoğlu (Kültür Projeleri Yöneticisi), Levent Çalıkoğlu (İstanbul Modern Sanatlar Müzesi Şef Küratörü), İbrahim Yazıcı (İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Şefi), Prof. Mümtaz Sağlam (D.E.Ü Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Başkanı), Prof. Oğuz Adanır (D.E.Ü Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü), Prof. Murat Tuncay (D.E.Ü Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölüm Başkanı), Prof. Zeynep Mercangöz (E.Ü Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi), Prof. Dr. İnci Kuyulu Ersoy (E.Ü Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi), Yalçın Mergen (D.E.Ü Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi), Arş. Gör. Borga Kantürk (D.E.Ü Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü), Tevfik Tozkoparan (AASSM Proje Mimarı) Dilek Tunalı (AASSM Sanat Danışmanı) ve Mehmet Kahyaoğlu (AASSM Sanat Danışmanı).
Bu kurul hiç toplanmamış.
Toplanırsa da neden toplanacak ki… Ekim ayı geldi, ortada bir program bile yok…
Şimdi size anlatacağım hikâyeleri iyi dinleyin. Bakalım ne diyeceksiniz? Başka yerde bulamazsınız bunları…
Adnan Saygun Sanat Merkezi sanat danışmanları bin bir güçlükle New York Filarmoni Orkestrası’na ulaşırlar. Hani şu dünyanın en ünlü orkestrasına…
Orkestraya İzmir’i, Adnan Saygun Sanat Merkezi’ni anlatırlar ve bir konser vermeleri konusunda ikna ederler.
Bu süreci yönetime sunarlar.
Gelen yanıta bakar mısınız?
“Bize bir iki DVD göndersinler, ne çaldıklarını, nasıl çaldıklarını bir görelim…”
Bunu duyan sanat yönetmenleri hemen gidip karşı kıyıdan kendilerini denize atmak isterler de birileri devreye girip ikna eder onları…
Neyse, olaylar gelişir ve New York Filarmoni’nin gelişi hemen hemen kesinleşir.
Bu kez devreye Kültür ve Sosyal İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Serpil Baran girer, “Banka garantisi vermeden olmaaaaaaz” der. Ve iş yatar?
Sanat danışmanları, dünyanın bir numaralı orkestrasına “Kardeşim size güvenmiyoruz, ya gelmeyip paramızı yerseniz?” diyemezler…
Kültür ve sanatın başkenti İzmir… Canım İzmir, canım belediyem…
Kadın haklı ama… Bak getirecekti Tarkan’ı… New York Filarmoni de neymiş.
Bu arada 29 Ekim’deki Tarkan konserini de iptal etmişler. Organizasyona ödenecek 500 milyardan pay alacakların hevesleri kursaklarında kaldı sanırım.
Neden iptal etmişler ki? Birileri yazmış mı yoksa…
Yine belediyenin kültür işleri ile ilgilenen bir üst düzey vatandaşımız bir konser sonrası yanındakinin kulağına eğilmiş ve “Konserlerden sonra neden şeflere çiçek veriyoruz?” diye sormuş.
Yanıt alamamıştır. Büyük bir ihtimal ile soru sorduğu kişi o sıralar koltuğundan yere düşmüştür…
Yine eleştiriyorsun Süleyman demeyin…
Bir arkadaşıma bunları anlattığımda aynen şunları söyledi.
“Bunları yapanları ıslatacaksın. Sonra eline kiraz dalı alacaksın. Bornova Kavşağı’ndan Manisa’ya doğru kovalamaya başlayacaksın…”
Konu devam ediyor tabii ki…
Konserler veriliyor… Şık şık insanlar, İzmir’in beyaz Türkleri akın akın Adnan Saygun’a geliyorlar.
Adnan Saygun Sanat Merkezi sanat danışmanı ise aynı saatlerde karşıdaki marketten kendi parası ile tuvalet kâğıdı ve havlu kâğıt almakla meşgul. Defalarca belediye ile yazışmasına karşılık bir sonuç alamamış, olayı böyle çözüyormuş.Konser sonrası aldığı fişleri belediyeye götürüyor, parasını tahsil ediyormuş.
“Bu kadar da olmaz” demeyin.
Belediyede tüm bu fişleri bulabilirsiniz. Bazılarının iddia ettiğinin tersine kanıtsız yazı yazmıyoruz burada… Biri çıkarıp o fişleri ortaya koyar ise yukarıda yazdıklarım, ulusal medyaya manşet olur…
Şimdi gelelim ana konuya…
Bu merkezin sorumlusu kim?
Koordinatör sıfatı ile merkezde dolaşan emekli bir bayan.
Nereden emekli?
THY’den.
Kim?
Nagehan Genç… Vekâleten genel sekreterlik görevi üstlenen Pervin Şener Genç’in kız kardeşi…
Teyzeler, anneanneler, halalar…
Enişteler, amcalar nerede acaba?
Bir sözüm de yukarıda isimlerini yazdığım danışma kurulu üyelerine… Önünüzde o kadar unvan var. Biriniz kalkıp neden “Bu ne rezalettir” demiyor ki…
Neden korkuyorsunuz, anlamıyorum. Korkmayın Aziz Kocaoğlu sizi yemez. Zaten yiyecek dişi de kalmadı…
Yediği kroşeler ile bugünlerde hayli sarsılmış, gardı düşmüş durumda. Sırada ciddi bir aparkat var… Unutmasın, dirseklerini biraz aşağıya indirsin...

NOT 1: Karabağlar Belediyesi yine mi sansür uygulamış Egenin Sesi’ne… Yahu Sayın Kürüm, bu sansür işi ile meseleyi çözeceğinizi sanıyor iseniz yanılırsınız. Karabağlar personeli yazımı evinde ya da bir başka kurumda okuyor. E-mail aracılığı ile yine belediyeden takip ediyor. Ancak asıl önemlisi yazıların Ankara CHP Genel Merkezi’nde Kılıçdaroğlu ekibi tarafından okunması. Belki de Kılıçdaroğlu İzmir’i genel sekreterin ve genel sekreter yardımcısının bilgilendirmesi dışında yazılarımızdan da takip ediyordur. Genel Merkeze de sansür uygulayacak haliniz yok sanırım.

NOT 2: Benzin istasyonları konusu gerçekten ilginç. Genel Sekreter Ersu Hızır da gitmeden önce de bir benzinlik için imza atmış. Konu Kocaoğlu’na kadar taşınmış. Sonra ne olmuş bilemiyorum. Son günlerde Çevre Dairesi’nde bu konuda hayli hareketli saatler dakikalar yaşanıyor. Balkondan izlediğim kadarıyla yeni bazı tipler daire başkanlığına girip çıkıyormuş. Ancak çok ilginç… Benzinlik dosyalarının saklanması da para kazandırıyor, hemen çözülmesi de…

Egenin Sesi 04 - 10 - 2010

1 Ekim 2010 Cuma

Akaryakıt İstasyonu Dosyası Nerede?

Kemalpaşa’da Kızılüzüm Mevkii’nde bulunan bir benzin istasyonundan söz etmek istiyorum. Büyükşehir Belediyesi Ruhsat Denetim Uzmanları bu istasyonda denetim yapıyor ve sıvı petrol ürünlerinin yanı sıra kaçak olarak gaz satışı yapıldığını belirliyor.
İstasyonun sıvı petrol ürünleri satış ruhsatı var. Ancak gaz satış ruhsatı yok. Denetim uzmanları Ocak ayında sundukları raporlarında istasyonun kapatılması konusunda görüşlerini belirtiyor.
Ancak ne oluyor ise oluyor bu dosya ortadan kayboluyor.
Tabii hemen akla bazı soru işaretleri geliyor.
1 - Bu dosya nerede?
2 – Bu dosyanın daire başkanlarının odalarında saklı olması mümkün mü?
3 – Dosyanın uygulamaya geçmemesi halinde kimler ne kadar kazanıyor?
4 – Büyükşehrin hangi üst-düzey bürokratları bu işi biliyor?
Yukarıda yazdığım istasyon sadece bir örnek…
Bunun gibi sayısı hayli yüksek istasyon var ortada. Bu dosyaların da bazı daire başkanlarının odalarında tutulduğu söylemi yaygın…
Tabi burada asıl sorulması gereken başka bir konu var.
Kocaoğlu bazı bürokratlarına ciddi para kazandıran bu dosya saklama işinden ne kadar haberdar?
Tatile çıktığı evinden bu işe bir el atsa, konu ile ilgili daire başkanlarını, genel sekreter yardımcılarını çağırsa ve ellerindeki dosyaları sorsa nasıl olur acaba…
“Charlie’nin Teyzeleri”nin bu konudaki tutumlarını merak ediyorum açıkçası.
Bakalım, “Evet, haklısınız. Odalarda şu kadar dosya saklanıyordu. Tüm dosyaları hemen işleme koyuyoruz” derler ise, yeni bürokratlar olarak birinci raundu geçmiş olurlar.
Diyebilirler mi?
Belki bazı dosyalar ile başkanımızın da yakın ilişkisi vardır. Onun için “diyemezler” gibi geliyor bana…
Ve çok önemli birkaç soru daha…
Bu dosyalar ile EGİAD seçimleri arasında ne tür bir ilişki var? Kocaoğlu bu seçimlerin neresinde? Koç Grubu bu seçimlerin göbeğinde mi?
EGİAD adaylarından Ayşe Akın konusunu da yakından izliyorum. Kendileri bir bayan ve bildiğim kadarıyla OPETçi…
OPET denilince akla ne geliyor? Giraud Ailesi… Koç Grubu… Arçelik ve Beko mamulleri… Beyaz eşya satışı…
İzmir’in satışı vs…

Dinci Yurdun Yıkılması

Buca’da bir taşınmaz var. Dumlupınar Mahallesi Yukarı Kozağaç Mevkii 647-71 ada parsel üzerinde. 7.643 metrekare… Bu taşınmaz bir hazine arazisi… Fakir ve Muhtaçlara Yardım Derneği tarafından hazineden Kır kahvesi ve dinlenme yeri olarak kiralanıyor… Buraya kadar bir sorun yok. Ancak farklı maksatlarla kullanılması halinde Hazine’ye yeniden iadesi şartına uymadan üzerine bir bina dikiliyor ve yurt amaçlı kullanılıyor.
Orman arazisi içerisinde aynı bölgede buna benzer onlarca kaçak bina var. Bu binaların tamamı büyükşehir ve Buca belediyeleri tarafından ortak olarak yıkılırken, nedense bu binaya dokunulmuyor. Bina kaçak olmasına karşılık 5 aydır İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden yıkım belgesi çıkmıyor. Belediyenin içerisinde bir el bu binanın yıkılmasına karşı harekete mi geçti? Dinci olarak bilinen bu yurdun yıkılması konusunda neden adım atılmıyor? Yoksa büyükşehirde İslamcı örgütlenme dedikoduları gerçek mi? Biz de bu belediyenin sosyal demokrat olduğunu sanıyorduk. Her zamanki gibi yanıldık sanırım…

Ankara Hareketli

Hafta sonu Ankara’da CHP’nin il başkanları toplantısı var. Buradaki kurgu açık… İl başkanlarından bin bölümü söz alacak, Genel Sekreter Önder Sav’ın kendilerine ifade ettiği cümleler ile partiyi şu sıralar karıştırmanın gereği olmadığını, genel seçime hazırlanmak zorunda olduklarını vurgulayacak, ardından daha önce yine Önder Sav tarafından kaleme alınan bildirge Ankara İl Başkanı tarafından basına okunacak.
Böylece hem Deniz Baykal’ın çıkışı durdurulmaya çalışılacak hem de Kılıçdaroğlu’nun rahatsız olduğu konularda eli kolu bağlanacak.
Taktik iyi… Çünkü kabul etmeliyiz ki, taktisyen çok iyi. Bu işleri yıllardır yaptığı için iyi bilir. Bakalım Sav’ın bu hamlesine karşılık Kılıçdaroğlu hangi hamleleri yapabilecek…

NOT 1: Grand Plaza FNG firması ile bir yıllık bir hizmet alımı ihalesi yapmış. Ortada bir sorun yok, firma sağlam ve başarılı. Ancak ihale 5 ay önce bitmesine karşılık aynı alışveriş devam ediyor. Grand Plaza’nın yeniden ihaleye çıkması gerekmiyor mu?

NOT 2: Pazartesi günü belediyeden çıkarılan Ersu Hızır’a ait 100 kadar klasör 15 siyah çuval içerisinde nereye nakledildi? İnsan onları benim eve gönderir yahu… Ben de balkonda bir taraftan çevreyi gözler, diğer taraftan belge okurdum…

NOT 3: Metro konusunda uzman bir mühendis ile konuştum. Kendileri inşaatı çok iyi biliyor. Yani bilgi içeriden… Aynen şunları söyledi: “Yolun Kasım’da açılacağı açıklamalarına gerçekten gülüyorum. Aziz Kocaoğlu metroyu 2014 yerel seçimlerine yetiştirebilir ise büyük başarı. Bozoğlu’nu bile arar hale geldik.” Eylül’de açılması planlanan Aliağa Menderes hattı, önce 29 Ekim’e şimdi de kasım ayına kaydırıldı. Umarım yılsonuna kadar bitirilir.

NOT 4: Bir köşe yazarının iddiası. Kılıçdaroğlu’nun İzmir’deki danışmanı Burhan Özfatura imiş… Yahu Burhan Bey… ANAP’ta gördük sizi, DYP’de de… Sonra AKP, ardından oğlunuz kanalı ile MHP… Şimdi de CHP mi? Kocaoğlu ile yakınlığınızı biliyorduk. Gelin meselesi var da ortada… Ama Kılıçdaroğlu yeni bir şey. Yoksa bir soyadı takıntısı mı var ortada? Dervişoğlu, Kocaoğlu, Kılıçdaroğlu… Vallahi benim başım döndü. Tamam; kentin akil adamı olduğunuzu kabul ediyoruz da, akil adamların Mevlevi semaisi yaptığına ilk kez şahit oluyoruz. Kılıçdaroğlu giderse sırada kim var? TKP mi?

NOT 5: Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ’ın evinin hem denize hem havuza baktığını yazdığımda tehlikeli basın danışmanı da dahil birçok isim“Başkanımızın evinde havuz yoktur” yanıtını verdi. Ben kendi evinin havuzu olup olmadığını söylemedim ki… “Havuza bakıyor” dedim. Çünkü deniz kenarının hemen gerisinde Karşıyaka Belediyesi’nin yaptırdığı bir havuz var. Dolayısıyla ev hem deniz, hem havuz manzaralı… Neden hemen alınıyorsunuz? Yazıdaki espriyi kaçırır iseniz, olmaz ama… Şurada eğleniyoruz, hevesimizi kırmayın lütfen…

NOT 6: Bir okuyucu e-maili. Böyle mailler insana destek oluyor açıkçası: “Bilemiyorum size ne demeli. Ama bu ülkede yaşadığınız ve bu dünyalı olmadığınız fikri git gide beynimi kaplıyor. Sizin gibi vatan evlatları varsa, yanlışlar en sonunda doğrulara yenilmeye başladıysa, 29 yaşımda bir genç olarak artık geleceğe daha umutla bakıyorum. Keşke lokal yazılarla değil daha makro düşüncelerinizi ve araştırmacılığınızı görebilsek. Sadece sizi devamlı takip eden 35 1/2 bir vatandaşım :) İstanbul’dan bol bol sevgiler ve saygılar sunuyorum.”

NOT 7: ESHOT haberi ESHOT’u sarsmış görünüyor. Daha sarsacak tabii ki… Gül Şener’in durumu anlatmak için Kocaoğlu’na iki kez ulaşmak istemesi, dosyaların bulunduğu dolapların kilit altına alınması, olayın kurumda çok ciddiye alındığını gösteriyor. Bu arada “uyuyan güzel” izne çıkacak mı? Bir hafta için ertelemişti de… Ünlü danışman Bilgin Erünal’ın dün sabah saatlerinde ESHOT Genel Müdürü Gül Şener’i ziyaret etmesi de manidar geldi bana… Kapıdan girerken “Ersu’nun kızları nerede” sorusu ise bir başka garip davranış…

NOT 8: Bahattin Özdemir. Bir dönemin İZBETON koordinatörü… Seçim öncesi görevden alınıyor. Ancak devreye ilahi bir el giriyor ve bu kişiyi korumaya alıyor. Kadrosu İZELMAN’da olmasına karşılık şu an nerede görev yaptığı belli değil. Sadece başkanın çok yakın arkadaşı olduğu biliniyor. Altında kurumun verdiği bir Doblo ile kenti turluyor.

NOT 9: İZBETON deyince aklıma İZBETON Genel Müdürü Ali İçhedef geldi. Kendileri iyi mi? Sağlığı sıhhati yerinde mi? Son günlerde kayıt yapmıyor anlaşılan. Kayıt yapsa idi yine bir yerlerde unutur, benim elime gelmesi sağlanırdı da…

NOT 10: Bornova CHP Bornova delegesi İhsan Bayan şu sözlerle ifade ediyor kendini: “Ben Cumhuriyet Halk Partisi'ne otuz yıl hizmet vermiş bir vatandaş olarak ortadayım. Ağrı'da altı dönem yöneticilik yaptım. SODEP, SHP ve CHP'ye hizmet verdim. Şimdi de Bornova delegesiyim. Gördüğüm manzara şu: Atatürk bu CHP'yi kurdu. Önder Sav ise dağıtmakla meşgul. O, Sayın Kılıçdaroğlu'nu bir sözcü gibi kullanmaya kalkışır, Gürsel Tekin'in odasını şöminelerle süsler, Abdürrezak Erten'e de, ‘Mardin’e’ git, oradan aday ol...' diyemez. Biz bu partide iç göç yaşayanlara, ‘Memleketinize gidin, oradan aday olun’ diyecek bir Genel Sekreter, bir Genel Başkan istiyoruz. İzmir'deki Önder Sav ekibi, bu kentte CHP'yi hüsrana uğratacaktır. Herkes gözünü İzmir'e çevirmiş. Bu büyük bir açıkgözlülük ve ayıptır. Cumhuriyet Halk Partisi'nin terbiyesi bu değildir.”

Egenin Sesi 30 - 09 - 2010