Bunun yanıtını aramaya, sağı solu araştırmaya gerek yok
Suçlu benim...
Sen neden yazıyorsun "Delege seçimini bilmiyor musunuz, küçük ülkelerin delegelerine ve ülkelerine bir şey vermeden bu oyları toplayamazsınız" diye...
Karşında Türkiye’nin cumhurbaşkanı, başbakanı, İzmir büyükşehir belediye başkanı, İTO Başkanı her şeyi bilen milletvekilleri, deneyimli büyükelçiler ve dahi İzmir EXPO Genel sekreteri varken...
Tamam, kabul ediyorum suçlu benim.
Çünkü, Milano Belediye Başkanı, İtalya Başbakanı ve İtalya Cumhurbaşkanı 10 gün önce kaleme aldığım yazımı İtalyancaya çevirtmişler ve şöyle demişler: "Bakın işte, Türk gazeteci bile yazıyor. Hemen oluşturun bir bütçe, delege avına çıkalım. Bu işi zaten iyi yaparız."
Ne mi olmuş sonra?
Bizimkiler halay çekerken, "Ne güzel sunum yaptık, şarkılar söyledik" derken, İtalyanlar delege avlamaya başlamışlar bile.
Konu ile ilgili ve bilgili Türk heyeti, EXPO delegelerinin İtalya Belediye Başkanı’nın odasına neden çıktığını pek anlayamamışlar, "Allah allah, bu delegeler teker teker üst kattaki odaya gidiyor ardından gözlerinde dolar işaretleriyle aşağıya iniyorlar" diye sormuşlar birbirlerine...
Bir de Akdenizli olmakla öğünürüz.
Biz Akdenizliliğin kenarından bile geçmemişiz, bırakın olmayı.
Akdenizlilik sadece cana yakın olmak, misafirperverlik sergilemek değildir. Sözlüklerde bulunmayan ayrı bir özelliği daha vardır, Akdenizliliğin. Babası belli olmayan çocuktur Akdenizli aynı zamanda.
İtalyanlar, İspanyollar, Yunanlılar bu özelliği iyi bilirler ve iyi uygularlar...
Hatırlıyorum da, bir Avrupa Birliği projesinden para alan bir İtalyan firma zeytin ekimine başlar. Brüksel’deki Avrupalılar da uydudan ekilen araziyi izlerler. İtalyanlar paranın tamamını aldıktan sonra AB yetkilileri inceleme için bölgeye gelir. Bir de bakarlar ki, ekildiği iddia edilen bölgenin tamamı plastik ağaçlardan ibaret.
EXPO seferi başladığı günden itibaren bu işi daha önce yapan İspanyollar da, Yunanlılar da yıttılar kendilerini. "Aman delegeye iyi bakın, özellikle küçük ülke delegelerini kollayın, ceplerini boş bırakmayın" diye.
Bizimkiler ise kendi havalarındaydı. Fark attıklarını iddia ediyor, gelecek 20 milyar doların hayalleriyle yaşıyorlardı. İzmir EXPO Genel Sekreteri, eşi adına bir EXPO sivil toplum örgütü bile kurmuştu.
Şimdi soruyorum benden başka suçlu var mı?
Yoktur canım...
Herkes mağlubiyetin öneminden bahsedecektir ilk birkaç gün... Belki sonra eteklerdeki taşlar dökülmeye başlar.
Benim merak ettiğim diğer nokta tabii ki İzmir basınının güzide kalemlerinin konuyu ele alış biçimleri olacak.
Biri döndü bile, diğerleri onu takip eder mi bilemem...
NOT 1: 31 Mart akşamı İzmir Valisi M. Cahit Kıraç’ın yerinde olmak istemezdim doğrusu.
NOT 2: Belediyenin genel sekreterinin bir televizyon için muhabirlik yaptığına ilk kez şahit oldum. Daha ne ilkler yaşayacağız bu kentte bakalım.
NOT 3: Birileri Yönlendirme Kurulu toplantılarında nelerin konuşulduğunu bize açıklar sanırım. Hasan Tahsin’e mi sorsam? Belki Aziz Abisi bir kahve turunda anlatır ona nelerin yaşandığını...
NOT 4: İzmir’i Paris’te pazarlamaya çalışan büyükelçilerin İzmir’i ne kadar bildiklerini kimse sorgulamadı mı şimdiye kadar. Onları Kadifekale’de bıraksan Konak yerine Yeşilyurt’a giderler, sonra da "Ya bu belediye hemen şuracıktaydı, kısa süre içinde ne kadar değişmiş buraları" derler. Yoksa dışişlerinde İzmirli büyükelçi yok muydu?
NOT 5: AKP bu işi gerçekten istedi mi? Yoksa EXPO için de gizli bir gündemleri mi vardı.
NOT 6: Sivil toplum örgütü ne demek yahu. Siyah plakalı otomobillerde dolaşan sivil toplum örgütü liderlerini sivil toplum olarak mı algılamalıyız, anlamadım...
NOT 7: İzmir sunumu sırasında eksik bir şeyler vardı. Tamam, buldum, bizimkiler halay çektikleri sırada ellerinde rakı bardakları yoktu. Olmadı bak, belki de bu yüzden kaybettik.
NOT 8: Amma çok not varmış. Biri şu yazarı uyarsın lütfen...
YENİGÜN 02 - 04 - 2008
2 Nisan 2008 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder