İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile İTO Başkanı Ekrem Demirtaş arasındaki çatışma önümüzdeki günlerde Ekrem Demirtaş’ın Kocaoğlu’na beyaz bir fayton göndermesiyle farklı bir noktaya taşınacak. Olumlu açıdan mı?
Olumsuz açıdan mı?
Tabii ki onu zaman gösterecek.
Ekrem Demirtaş her zamanki büyükşehir belediye başkanı edasıyla kentin faytonlarının yenilenmesi gerektiğini düşünür. Bunun için Akhisar’da bir faytoncu bulur. Faytonların günümüze uygun ve çağdaş olması için İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde yeni fayton tipleri çizdirir.
Ancak Akhisar’daki fayton yapımcısı önüne gelen uzay tarzı faytonların yapımını başaramaz. Demirtaş’a, “Bu benim baba mesleğim, ben nasıl gördüysem öyle yaparım. Ancak sizin örneklerinizi uygulamam mümkün değil” mesajını gönderir.
İzmir Ekonomi Üniversitesi faytonları aslına uygun ve klasik olarak yeniden cizer ve işe başlanır.
Yaklaşık 25 milyar liraya malolacak beyaz fayton önümüzdeki günlerde Demirtaş tarafından Kocaoğlu’na hediye edilecek.
Demirtaş’ın hediyesi, “Kardeşim, kenti senin yerine ben planlıyorum. Artık önümüzdeki seçimde neler olabilir sen düşün” şeklinde algılanabilir.
Bakalım Kocaoğlu bu hediye karşısında nasıl bir tavır sergileyecek?
Ancak şu bir gerçek. Ekrem Demirtaş bir sağdan bir soldan, büyükşehir belediye başkanlığı adaylığı için adımlarını atıyor. İki yıl sonraki yerel seçimlerde herhangi bir partiden aday gösterilmek istendiğinde, bugüne kadar İzmir için yaptıklarını teker teker anlatacak.
***
30 Nisan geliyor. Tayland krizinin mimarları, Kocaoğlu ile Yüksel’in yakın arkadaşları 6 büyükşehir meclis üyesi Ankara’da Yüksek Disiplin Kurulu’nda alınacak karar ile siyasete 1 yıllığına veda edecekler. Meclis üyeleri de kararın değişmeyeceğine eminler artık. Bugüne kadar kararın değiştirilmesi doğrultusunda devreye o kadar fazla sayıda insan sokulmasına, genel merkeze baskı yapılmasına rağmen Ankara dik durdu ve verdiği karardan geri dönmedi. Bu konuda belki de ilk kez bu kadar net bir duruş sergiledi CHP Genel Merkezi…
30 Nisan sonrası Büyükşehir belediye meclisi üyeleri ve Kocaoğlu ne yapar bilemem. Ancak bidiğim tek şey, Kocaoğlu’nun 180 derece çark ederek olayı hiç gündeme getirmeme olasılığının çok yüksek olması.
Zaten hep öyle değil mi? Kocaoğlu bir parlıyor, bağırıp çağırıyor, ardından hiçbir şey olmamış gibi konu yorum bile yapmıyor. Hatta karşı çıktığı noktaları destekliyor.
Ne siyaset ama…
http://www.suleymangencel.com/ 25 - 04 - 2007
25 Nisan 2007 Çarşamba
24 Nisan 2007 Salı
Anketler
Seçim süreci yaklaştıkça bir çok anket çıkıyor karşımıza… Hepsinin sonuçları birbirinden farklı. Kiminde iki parti aşıyor barajı, kimisinde üç, bazılarında dört… Bazı anketlerde AKP açık ara birinci, bazılarında ise şiddetli oy kaybediyor…
Anketlerin partiye ve kişilere özel manipüle edildiği gerçeğini bir kez daha vurgulamak gerekiyor.
Seçim öncesi anket yapan bazı kuruluşlar ve hatta öğretim görevlileri ortaya çıkar, yaptırdıkları anketlerle para kazanmanın yollarını ararlar.
Bu tür isimlere ve kuruluşlara İzmir’de de rastlanır. Tabii bir internet sitesinden bu kuruluş ve kişilerin isimleri verilemez, ancak çevrenize bakar ve son günlerde bu konu üzerine yazı yazan, araştırma yapanlara dikkat ederseniz bu isimlere çok rahat ulaşabilirsiniz.
İnternette anket yapmak ise bir başka sorun ve manipülasyona alabildiğine açık.
Öncelikle bir denetleme mekanizması yok internet anketlerinin…
Oy verme sistemi de çok net biçimde oturmamış gibi…
Dolayısıyla çevrenizdeki birkaç kişiyi bilgisayar önüne oturtabilirseniz, birinci sıraya çıkmanız hiç de zor değil.
Anket sonuçları partilerin genel merkezleri tarafından nasıl değerlendiriliyor?
Benim gördüğüm siyasi partilerin genel merkezlerinin şahıslar üzerine yapılan anketlere soğuk durduğu…
Partiler güvendikleri bazı kurumlara oy oranları çerçevesinde anket yaptırıyor, ortaya çıkan sonuçlar çerçevesinde parti stratejisini saptamaya çalışıyor.
Genel seçimlerde milletvekili adaylarının çok önemi yok aslında. Özellikle merkez yoklamanın yapıldığı bir sistemde…
Parti genel merkezi yüzlerce denge üzerinden bir liste oluşturuyor, bu listeyi kimseye göstermeden Yüksek Seçim Kurulu’na ulaştırıyor.
Nedir milletvekili kıstasları genel merkezler için.
1 - Güvenlik kodlarını bilmek
2 – Genel merkeze yakınlık
3 – Farklı kültürleri temsil etmek.
4 – Tanınırlık
5 – Çalışkanlık
6 – Farklı alanlarda hareket yeteneği.
7 – Doğru zamanda doğru yerde bulunmak
8 – Şans
Bunun gibi yüzlerce kriteri bir araya getirmek mümkün listelerde yer almak için…
Milletvekili listelerini oluşturan genel merkezler için de zor bir durum.
Bir milletvekili seçiyorsunuz, adam üç gün sonra başka partiye geçiyor, oradan sizi eleştirmeye başlıyor.
O güne kadar hiç yanınızdan ayrılmayan, listeye girmek için kapı önünde yatan insanların seçildikten sonra gösterecekleri tavrı iyi ölçmesi gerekiyor genel merkezlerin…
Bu da listedeki birinci kıstasa özel önem yüklüyor. Yani güvenlik kodlarına…
Ankara’daki liste oluşturucuların şu günlerde en fazla önem verdikleri kıstas bu… Aday güvenlik kodunu ne kadar biliyor ve bu kodları hangi zaman dilimi içerisinde içselleştirebilecek?
Bu kıstası geçebilenlerin milletvekili olma şansları diğer adaylara göre daha yüksek.
Bakalım bu yıl bu kodları kimler okuyabilecek?
http://www.suleymangencel.com/ 24 - 04 - 2007
Anketlerin partiye ve kişilere özel manipüle edildiği gerçeğini bir kez daha vurgulamak gerekiyor.
Seçim öncesi anket yapan bazı kuruluşlar ve hatta öğretim görevlileri ortaya çıkar, yaptırdıkları anketlerle para kazanmanın yollarını ararlar.
Bu tür isimlere ve kuruluşlara İzmir’de de rastlanır. Tabii bir internet sitesinden bu kuruluş ve kişilerin isimleri verilemez, ancak çevrenize bakar ve son günlerde bu konu üzerine yazı yazan, araştırma yapanlara dikkat ederseniz bu isimlere çok rahat ulaşabilirsiniz.
İnternette anket yapmak ise bir başka sorun ve manipülasyona alabildiğine açık.
Öncelikle bir denetleme mekanizması yok internet anketlerinin…
Oy verme sistemi de çok net biçimde oturmamış gibi…
Dolayısıyla çevrenizdeki birkaç kişiyi bilgisayar önüne oturtabilirseniz, birinci sıraya çıkmanız hiç de zor değil.
Anket sonuçları partilerin genel merkezleri tarafından nasıl değerlendiriliyor?
Benim gördüğüm siyasi partilerin genel merkezlerinin şahıslar üzerine yapılan anketlere soğuk durduğu…
Partiler güvendikleri bazı kurumlara oy oranları çerçevesinde anket yaptırıyor, ortaya çıkan sonuçlar çerçevesinde parti stratejisini saptamaya çalışıyor.
Genel seçimlerde milletvekili adaylarının çok önemi yok aslında. Özellikle merkez yoklamanın yapıldığı bir sistemde…
Parti genel merkezi yüzlerce denge üzerinden bir liste oluşturuyor, bu listeyi kimseye göstermeden Yüksek Seçim Kurulu’na ulaştırıyor.
Nedir milletvekili kıstasları genel merkezler için.
1 - Güvenlik kodlarını bilmek
2 – Genel merkeze yakınlık
3 – Farklı kültürleri temsil etmek.
4 – Tanınırlık
5 – Çalışkanlık
6 – Farklı alanlarda hareket yeteneği.
7 – Doğru zamanda doğru yerde bulunmak
8 – Şans
Bunun gibi yüzlerce kriteri bir araya getirmek mümkün listelerde yer almak için…
Milletvekili listelerini oluşturan genel merkezler için de zor bir durum.
Bir milletvekili seçiyorsunuz, adam üç gün sonra başka partiye geçiyor, oradan sizi eleştirmeye başlıyor.
O güne kadar hiç yanınızdan ayrılmayan, listeye girmek için kapı önünde yatan insanların seçildikten sonra gösterecekleri tavrı iyi ölçmesi gerekiyor genel merkezlerin…
Bu da listedeki birinci kıstasa özel önem yüklüyor. Yani güvenlik kodlarına…
Ankara’daki liste oluşturucuların şu günlerde en fazla önem verdikleri kıstas bu… Aday güvenlik kodunu ne kadar biliyor ve bu kodları hangi zaman dilimi içerisinde içselleştirebilecek?
Bu kıstası geçebilenlerin milletvekili olma şansları diğer adaylara göre daha yüksek.
Bakalım bu yıl bu kodları kimler okuyabilecek?
http://www.suleymangencel.com/ 24 - 04 - 2007
Etiketler:
Türk - Yunan İlişkileri
20 Nisan 2007 Cuma
Solda birleşme
Anavatan ve DYP’nin birleşme kararı alması ve bu konuda çalışmalar yürütmesi üzerine gözler solda birleşmeye çevrildi. Solda böyle bir birleşme olur mu?
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bu soruya net yanıtını veriyor. Kurumsal birleşmeye hazırsanız, CHP çatısı altında birlikte olalım…
Aslına bakarsanız merkez sağdaki birleşme ile merkez soldaki birleşme arasında büyük fark var.
DYP baraj çevresinde dolaşıyor. Anavatan’ın ise yüzde 10’u aşması mümkün değil. İki partinin birleşmesi hem merkez sağı parlamentoya taşıyacak hem de AKP’nin karşısında yeni bir güç oluşturacak.
Ancak merkez solda böyle bir sorun yok. Anketlerde yüzde 20’ler çevresinde dolaşan CHP’nin en azından Meclis’te ikinci parti olması garanti. DSP’nin oyu yüzde 4’lerde, SHP’nin ise yüzde 1’in altında… Dolayısıyla CHP’nin iki parti ile sadece seçim ittifakı yapması merkez sola bir şey kazandırmıyor.
Üstelik CHP yöneticileri şu gerçeğin de altını çiziyor:
“Her iki parti ile de seçim ittifakı yaptığımız taktirde belli bir milletvekili kontenjanı vereceğiz. Onları Meclis’e taşıdıktan sonra bizden kopup grup oluşturacaklar ve AKP’ye değil, CHP’ye muhalefet yapmaya başlayacaklar. O zaman neden bizi arkamızdan vuracak yapıları Meclis’e taşıyalım?”
Bu konuda çok haklı CHP’liler.
Eğer solda birlik isteniyorsa bunun adresi CHP’dir. Bu saatten sonra bir başka sol partinin oyları bölerek barajı zorlayacak bir yapıya sahip olması da mümkün gözükmemektedir.
Siyasi partilerin dışında bir oluşum olarak dikkat çeken 10 Aralık Hareketi’nin de bu bağlamda iyi düşünmesi ve solu bölmemek için bu seçimden uzak durması gerekiyor.
***
14 Nisan Ankara yürüyüşünün CHP’ye çok şey kattığı kesin. Örgütlere bir dinamizm getirdi öncelikle. Ama her şeyden önemlisi toplumun bazı noktalara yönelik ciddi hassasiyetleri olduğunun altı çizildi bu yürüyüş ile.
CHP bu bakışı siyasete kanalize ettiği oranda genel seçimlerde başarı çıtasını yukarı taşıyabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de bu çerçevede CHP’ye yarayacağı açık. CHP Genel Merkezi de bu bilince sahip. Özellikle örgütlerini yeniden yapılandırarak seçim hazırlıklarına başlıyor.
***
Nisan ayı sonu toplanacak Yüksek Disiplin Kurulu nedeniyle Tayland krizi yeniden gündemde. Genel merkezin isteği doğrultusunda 6 meclis üyesinin kınama alacak olması kulisleri hareketlendirdi. Büyükşehir Belediyesi meclis üyeleri ceza almamak için her yolu deniyor, her kapıyı zorluyorlar.
Ancak belediye meclis üyelerine şu gerçeği bir kez daha hatırlatmak gerekli. Uyarı cezası alan 6 kişinin kınıma cezası almaları için Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmeleri kararını veren CHP Genrel Başkanı Deniz Baykal’dır. Baykal kendisine yönelik bir eyleme karşı tavır almış ve bunu parti disiplininin sağlamak için harekete geçirmiştir. Dolayısıyla bu saatten sonra Ahmet Necdet Sezer’i de devreye soksanız durum değişmez.
http://www.suleymangencel.com/ 20 - 04 - 2007
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bu soruya net yanıtını veriyor. Kurumsal birleşmeye hazırsanız, CHP çatısı altında birlikte olalım…
Aslına bakarsanız merkez sağdaki birleşme ile merkez soldaki birleşme arasında büyük fark var.
DYP baraj çevresinde dolaşıyor. Anavatan’ın ise yüzde 10’u aşması mümkün değil. İki partinin birleşmesi hem merkez sağı parlamentoya taşıyacak hem de AKP’nin karşısında yeni bir güç oluşturacak.
Ancak merkez solda böyle bir sorun yok. Anketlerde yüzde 20’ler çevresinde dolaşan CHP’nin en azından Meclis’te ikinci parti olması garanti. DSP’nin oyu yüzde 4’lerde, SHP’nin ise yüzde 1’in altında… Dolayısıyla CHP’nin iki parti ile sadece seçim ittifakı yapması merkez sola bir şey kazandırmıyor.
Üstelik CHP yöneticileri şu gerçeğin de altını çiziyor:
“Her iki parti ile de seçim ittifakı yaptığımız taktirde belli bir milletvekili kontenjanı vereceğiz. Onları Meclis’e taşıdıktan sonra bizden kopup grup oluşturacaklar ve AKP’ye değil, CHP’ye muhalefet yapmaya başlayacaklar. O zaman neden bizi arkamızdan vuracak yapıları Meclis’e taşıyalım?”
Bu konuda çok haklı CHP’liler.
Eğer solda birlik isteniyorsa bunun adresi CHP’dir. Bu saatten sonra bir başka sol partinin oyları bölerek barajı zorlayacak bir yapıya sahip olması da mümkün gözükmemektedir.
Siyasi partilerin dışında bir oluşum olarak dikkat çeken 10 Aralık Hareketi’nin de bu bağlamda iyi düşünmesi ve solu bölmemek için bu seçimden uzak durması gerekiyor.
***
14 Nisan Ankara yürüyüşünün CHP’ye çok şey kattığı kesin. Örgütlere bir dinamizm getirdi öncelikle. Ama her şeyden önemlisi toplumun bazı noktalara yönelik ciddi hassasiyetleri olduğunun altı çizildi bu yürüyüş ile.
CHP bu bakışı siyasete kanalize ettiği oranda genel seçimlerde başarı çıtasını yukarı taşıyabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de bu çerçevede CHP’ye yarayacağı açık. CHP Genel Merkezi de bu bilince sahip. Özellikle örgütlerini yeniden yapılandırarak seçim hazırlıklarına başlıyor.
***
Nisan ayı sonu toplanacak Yüksek Disiplin Kurulu nedeniyle Tayland krizi yeniden gündemde. Genel merkezin isteği doğrultusunda 6 meclis üyesinin kınama alacak olması kulisleri hareketlendirdi. Büyükşehir Belediyesi meclis üyeleri ceza almamak için her yolu deniyor, her kapıyı zorluyorlar.
Ancak belediye meclis üyelerine şu gerçeği bir kez daha hatırlatmak gerekli. Uyarı cezası alan 6 kişinin kınıma cezası almaları için Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmeleri kararını veren CHP Genrel Başkanı Deniz Baykal’dır. Baykal kendisine yönelik bir eyleme karşı tavır almış ve bunu parti disiplininin sağlamak için harekete geçirmiştir. Dolayısıyla bu saatten sonra Ahmet Necdet Sezer’i de devreye soksanız durum değişmez.
http://www.suleymangencel.com/ 20 - 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
19 Nisan 2007 Perşembe
Santa K
Hani bir reklam var Santa F diye…
Hyundai firmasının jeep reklamı…
Koreliler Santa F markasına sahip ise neden İzmirliler de Santa K markasına sahip olmasın…
Aziz’in İngilizcesi Saint, Almancası santa, Süryanicesi ise mor…
Dolayısıyla bugünden itibaren yeni bir marka ile tanışacağız. İzmir siyasetinin önemli simalarından Aziz Kocaoğlu’nu, Santa K olarak markalaştıracağız.
Aziz Kocaoğlu’nun yakın çalışma arkadaşı CHP eski il başkanı Alaattin Yüksel’in kendi şirketinde Santa F jeep sattığını da dikkate aldığımızda Santa K markasının diğer özelliğini de vurgulamış oluruz.
Santa K’nin bugünlerde canı çok sıkkın…
Üçyol-Üçkuyular hattı ile başı belada…
Bugün yayınlanan gazetelerde çıkan haberlere göre ikinci kez ihale edilen metro hattını kazanan firmaya hala teslim edilmemiş durumda inşaat.
Bu gidişle en uzun sürede bitirilen metro hattı olarak Guiness rekorlar kitabına girecek metro hattı.
EXPO’da da köşeye atıldı Santa K. Oradan bağırıp duruyor, “Beni dışarıda bırakamazsınız” diye. Ancak hükümet oralı değil. İstediğini atıyor, istediğini satıyor, istediği organizasyonu yapıyor. Bizim Santa K ise sadece olan bitenleri seyrediyor.
Yakında Santa K’nin yeni post-itlerini yayınlayacağım bu sitede.
Onları okuduğunuzda Santa K’nin içinde bulunduğu psikolojiyi daha net biçimde göreceksiniz…
Zor bir süreç tabii ki…
Hükümet tarafından dışlanılmış, parti tarafından dışlanılmış, halk tarafından dışlanılmış biri olmak…
Bu kadar dışlanmışlık insanı istenmedik yollara sürükleyebilir.
Santa K’nin yakın arkadaşları bazı belediye meclis üyeleri var. Hani Tayland’a gittikleri için ceza alan ve siyaseten mefta durumuna düşenler…
İşte onlar ceza almamak için devreye o kadar çok insan soktular ki isimleri teker teker burada saymaya çalışsam sitenin kapasitesi yetmez.
Ama karar CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kararıdır ve bu saatten sonra değişmez.
Üstelik neden değişsin ki…
Tabii devreye bu kadar tanınmış sima girince insanın aklına şu soru da geliyor:
İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu’nda olmak neden bu kadar önemli?
Santa K’nin siyaseten öğrenmesi gereken bazı dersler var.
1 – Öfkeyle kalkan zararla oturur.
2 – Geriye dönüp seni kimin nereye nasıl getirdiğine bir bak, öyle devam et.
3 – Satarak değil kazanarak büyü…
http://www.suleymangencel.com/ 19 – 04 - 2007
Hyundai firmasının jeep reklamı…
Koreliler Santa F markasına sahip ise neden İzmirliler de Santa K markasına sahip olmasın…
Aziz’in İngilizcesi Saint, Almancası santa, Süryanicesi ise mor…
Dolayısıyla bugünden itibaren yeni bir marka ile tanışacağız. İzmir siyasetinin önemli simalarından Aziz Kocaoğlu’nu, Santa K olarak markalaştıracağız.
Aziz Kocaoğlu’nun yakın çalışma arkadaşı CHP eski il başkanı Alaattin Yüksel’in kendi şirketinde Santa F jeep sattığını da dikkate aldığımızda Santa K markasının diğer özelliğini de vurgulamış oluruz.
Santa K’nin bugünlerde canı çok sıkkın…
Üçyol-Üçkuyular hattı ile başı belada…
Bugün yayınlanan gazetelerde çıkan haberlere göre ikinci kez ihale edilen metro hattını kazanan firmaya hala teslim edilmemiş durumda inşaat.
Bu gidişle en uzun sürede bitirilen metro hattı olarak Guiness rekorlar kitabına girecek metro hattı.
EXPO’da da köşeye atıldı Santa K. Oradan bağırıp duruyor, “Beni dışarıda bırakamazsınız” diye. Ancak hükümet oralı değil. İstediğini atıyor, istediğini satıyor, istediği organizasyonu yapıyor. Bizim Santa K ise sadece olan bitenleri seyrediyor.
Yakında Santa K’nin yeni post-itlerini yayınlayacağım bu sitede.
Onları okuduğunuzda Santa K’nin içinde bulunduğu psikolojiyi daha net biçimde göreceksiniz…
Zor bir süreç tabii ki…
Hükümet tarafından dışlanılmış, parti tarafından dışlanılmış, halk tarafından dışlanılmış biri olmak…
Bu kadar dışlanmışlık insanı istenmedik yollara sürükleyebilir.
Santa K’nin yakın arkadaşları bazı belediye meclis üyeleri var. Hani Tayland’a gittikleri için ceza alan ve siyaseten mefta durumuna düşenler…
İşte onlar ceza almamak için devreye o kadar çok insan soktular ki isimleri teker teker burada saymaya çalışsam sitenin kapasitesi yetmez.
Ama karar CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kararıdır ve bu saatten sonra değişmez.
Üstelik neden değişsin ki…
Tabii devreye bu kadar tanınmış sima girince insanın aklına şu soru da geliyor:
İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu’nda olmak neden bu kadar önemli?
Santa K’nin siyaseten öğrenmesi gereken bazı dersler var.
1 – Öfkeyle kalkan zararla oturur.
2 – Geriye dönüp seni kimin nereye nasıl getirdiğine bir bak, öyle devam et.
3 – Satarak değil kazanarak büyü…
http://www.suleymangencel.com/ 19 – 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
18 Nisan 2007 Çarşamba
EXPO yine gündemde
Önce İzmir Büyükşehir Belediyesi EXPO tanıtım toplantısı düzenledi, ardından EXPO Yürütme Kurulu İzmir’de toplandı. Yürütme Kurulu Başkanı Büyükelçi Mengü Büyükdavras da İzmir’deydi bu toplantı için. Gazeteciler Yürütme Kurulu toplantısı sonrası Kocaoğlu’nun daha önce kamuoyuna açıkladığı, “İzmir by-pass ediliyor” yorumunu sordular. Büyükdavras, “Ben hükümet tarafından bu göreve atanmış biriyim. Bu nedenle sorunuza yanıt veremem” diyerek Kocaoğlu’nu pek de dikkate almadığını ifade etti.
Peki Kocaoğlu ne yaptı…
''İzmir’in EXPO adaylığı çok ciddi iştir. Bu çerçevede EXPO’yla ilgili söylemlerin sorumlu kişilerce yapılması işimizi kolaylaştıracaktır. Son günlerde zihinlerde oluşabilecek bazı soru işaretlerine karşı, altını çizerek belirtiyorum ki sadece kentin geleceğini düşünüyoruz. EXPO’yu istiyoruz. Geleceğin İzmir’ini yaratma yolunda EXPO gibi bir lokomotife ihtiyacımız var. Bu çerçevede her türlü uzlaşmacı tavrı sergilemek görevim” dedi.
Bu açıklama tabii ki herkesi şaşırttı. Üç gün önce yaptığı açıklama ile gündem yaratan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ne oldu da 180 derece çark etti?
Bu sorunun yanıtını önümüzdeki süreç içerisinde alacağız mutlaka.
Kocaoğlu’nun yaptığı birbirinden farklı açıklamalar ise sadece kamuoyunun kafasını karıştırıyor.
Bir gün “Ben karşıyım” diyor, ikinci gün “Her tür uzlaşmaya açığım” diyor.
Kocaoğlu lisede mantık dersi aldı mı merak ediyorum, almadı ise mutlaka birkaç ders görmesini tavsiye edeceğim.
En azından İzmirliler rahat eder.
Ben Kocaoğlu’nun EXPO sürecinde bundan böyle kesinlikle dışarıda bırakılacağı kanısındayım. Hükümet en üst düzeyden atadığı iki büyükelçi ile süreci devam ettirecek, İTO Başkanı Ekrem Demirtaş ise EXPO Yürütme Kurulu Genel Sekreteri olan Tunç Soyer kanalıyla olayın içerisinde olacak. Tunç Soyer’in İTO’da görevli olduğunu unutmayın.
Önümüzdeki günlerde dışarıda kalmanın sıkıntılarına yaşayacak olan Kocaoğlu’nun EXPO konusunda yapacağı yeni açıklamalara hazırlıklı olun.
Ancak sakın ilk aşamada inanmayın. Nasıl olsa bir iki gün sonra söylediklerinin tamamen zıddı açıklamalarla gündeme gelecektir Kocaoğlu.
***
Ankara mitinginin yankıları sürüyor. İzmirli köşe yazarları da Ankara mitingini yorumluyor ve yapılan eylemin başarısı üzerinde duruyor. İyi de en azından bir kaçının orada olması gerekmiyor muydu?
Kendileri için tehlike olarak adlandırılan bir süreçte 1 milyon kişi Ankara’da toplanıyor ve ülkenin geleceği için adım atıyor. İzmirli yazarlar ise olayı sadece televizyondan seyrederek yorumluyor… Birilerinin de ellerini taşın altına koyma zamanları gelmedi mi acaba…
http://www.suleymangencel.com/ 18 - 04 - 2007
Peki Kocaoğlu ne yaptı…
''İzmir’in EXPO adaylığı çok ciddi iştir. Bu çerçevede EXPO’yla ilgili söylemlerin sorumlu kişilerce yapılması işimizi kolaylaştıracaktır. Son günlerde zihinlerde oluşabilecek bazı soru işaretlerine karşı, altını çizerek belirtiyorum ki sadece kentin geleceğini düşünüyoruz. EXPO’yu istiyoruz. Geleceğin İzmir’ini yaratma yolunda EXPO gibi bir lokomotife ihtiyacımız var. Bu çerçevede her türlü uzlaşmacı tavrı sergilemek görevim” dedi.
Bu açıklama tabii ki herkesi şaşırttı. Üç gün önce yaptığı açıklama ile gündem yaratan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ne oldu da 180 derece çark etti?
Bu sorunun yanıtını önümüzdeki süreç içerisinde alacağız mutlaka.
Kocaoğlu’nun yaptığı birbirinden farklı açıklamalar ise sadece kamuoyunun kafasını karıştırıyor.
Bir gün “Ben karşıyım” diyor, ikinci gün “Her tür uzlaşmaya açığım” diyor.
Kocaoğlu lisede mantık dersi aldı mı merak ediyorum, almadı ise mutlaka birkaç ders görmesini tavsiye edeceğim.
En azından İzmirliler rahat eder.
Ben Kocaoğlu’nun EXPO sürecinde bundan böyle kesinlikle dışarıda bırakılacağı kanısındayım. Hükümet en üst düzeyden atadığı iki büyükelçi ile süreci devam ettirecek, İTO Başkanı Ekrem Demirtaş ise EXPO Yürütme Kurulu Genel Sekreteri olan Tunç Soyer kanalıyla olayın içerisinde olacak. Tunç Soyer’in İTO’da görevli olduğunu unutmayın.
Önümüzdeki günlerde dışarıda kalmanın sıkıntılarına yaşayacak olan Kocaoğlu’nun EXPO konusunda yapacağı yeni açıklamalara hazırlıklı olun.
Ancak sakın ilk aşamada inanmayın. Nasıl olsa bir iki gün sonra söylediklerinin tamamen zıddı açıklamalarla gündeme gelecektir Kocaoğlu.
***
Ankara mitinginin yankıları sürüyor. İzmirli köşe yazarları da Ankara mitingini yorumluyor ve yapılan eylemin başarısı üzerinde duruyor. İyi de en azından bir kaçının orada olması gerekmiyor muydu?
Kendileri için tehlike olarak adlandırılan bir süreçte 1 milyon kişi Ankara’da toplanıyor ve ülkenin geleceği için adım atıyor. İzmirli yazarlar ise olayı sadece televizyondan seyrederek yorumluyor… Birilerinin de ellerini taşın altına koyma zamanları gelmedi mi acaba…
http://www.suleymangencel.com/ 18 - 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
17 Nisan 2007 Salı
Mitinge neden katılmadı?
Ankara mitingine katılmayan CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan bugün Yenigün Gazetesi’ne bir açıklama yaptı: “Gitmedim ama gereğini yerine getirdim.”
Bizim bu açıklamadan ne anlamamız gerekiyor.
1 – Çok işim vardı. Onun için gidemedim.
2 – Gitmek istemedim. Ancak mitingin böyle görkemli olabileceğini ve bu nedenle bana gitmeme nedeninin sorulacağını hiç düşünmedim.
3 – Her yere gitmem gerekmiyor, organizasyonu yapar, işime bakarım.
4 – Bu işi organize etmek istemedim. Ancak CHP tüm illerde bu mitinge katılım için çaba sarfettiği için kerhen de olsa bir yerinden tuttum.
Sanırım CHP İzmir İl Başkanı ileride daha doyurucu açıklamalar yapacak ve İzmir’den çok zor koşullar altında Ankara’ya giden bir çok CHP’linin aklına takılmış olan sorulara ışık tutacaktır.
İzmir il başkanı CHP izmir’in örgüt lideridir. Örgüt sokağa inmişse, gözünü budaktan sakınmadan yürüyorsa onların başında olması gereken örgütün başı olan il başkanıdır.
Bakın Ankara il başkanına, İstanbul il başkanına, Denizli il başkanına, Erzurum il başkanına, Samsun il başkanına, Trabzon il başkanına…
Hepsi il örgütlerinin başında yürüdüler Anıtkabir’e… Bir ara CHP Aydın İl Başkanı’nı gördüm, Aydın grubunu kaybetmiş, yeniden yetişmenin telaşı içerisinde kalabalığı yara yara ilerliyordu.
CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan ise miting saatlerinde İzmir’de genel seçimleri koordine edecek seçim komitesini saptıyordu herhalde.
Tabii ki bu iş daha önemli. Selçuk Ayhan daha önce Ege TV’de yaptığı bir açıklamada hem aday olacağını hem de seçim komitesinin başına geçerek seçimi koordine edeceğini açıklamıştı. Şimdi bu süreci başlatmak için harekete geçti anlaşılan.
Mitingin bu kadar görkemli olacağını tahmin etseydi, özellikle de miting sonrası yoklama alınacağını öğrenseydi kesinlikle Ankara’da olurdu.
***
Türkiye’yi sarsan Ankara mitinginden dönüyoruz. İZair-Pegasus şirketi ile uçuyoruz İzmir’e…
Uçağa binene kadar bir sorun yok… Uçak normal saatinde kalktı ve hostesler kahve-çay servisine giriştiler…
İşte o zaman öndeki yolcularda bir homurdanma başladı. Önceleri anlaşılmadı tartışmanın nedeni… Hostesler bizim bulunduğumuz yere gelince İZair’in aldığı yeni kararı açıkladılar.
Kahve içecekseniz 2 YTL, su içecekseniz 1 YTL ödemek zorundasınız.
Yıllardır uçak yolculuğu yapan herkesin ilk kez karşılaştığı bir durumdu.
Çünkü kahve ve yemek servisi yıllardır uluslararası hava ulaşımında olduğu gibi Türkiye’de de ücretsizdir.
Kimse parasında değildi işin.
Parasında olan anlaşılan İZair…
Kahve ve çaydan alacağı 2 YTL ile bu şirketin kurtulacağını düşünenler bence son derece yanılıyorlar.
O uçakta şikayet mektubu yazanların sayısı azımsanmayacak ölçüdeydi. Pazar günü devreye sokulan uygulama İZair yöneticilerinin başını hayli ağrıtacağa benziyor.
http://www.suleymangencel.com/ 17 - 04 - 2007
Bizim bu açıklamadan ne anlamamız gerekiyor.
1 – Çok işim vardı. Onun için gidemedim.
2 – Gitmek istemedim. Ancak mitingin böyle görkemli olabileceğini ve bu nedenle bana gitmeme nedeninin sorulacağını hiç düşünmedim.
3 – Her yere gitmem gerekmiyor, organizasyonu yapar, işime bakarım.
4 – Bu işi organize etmek istemedim. Ancak CHP tüm illerde bu mitinge katılım için çaba sarfettiği için kerhen de olsa bir yerinden tuttum.
Sanırım CHP İzmir İl Başkanı ileride daha doyurucu açıklamalar yapacak ve İzmir’den çok zor koşullar altında Ankara’ya giden bir çok CHP’linin aklına takılmış olan sorulara ışık tutacaktır.
İzmir il başkanı CHP izmir’in örgüt lideridir. Örgüt sokağa inmişse, gözünü budaktan sakınmadan yürüyorsa onların başında olması gereken örgütün başı olan il başkanıdır.
Bakın Ankara il başkanına, İstanbul il başkanına, Denizli il başkanına, Erzurum il başkanına, Samsun il başkanına, Trabzon il başkanına…
Hepsi il örgütlerinin başında yürüdüler Anıtkabir’e… Bir ara CHP Aydın İl Başkanı’nı gördüm, Aydın grubunu kaybetmiş, yeniden yetişmenin telaşı içerisinde kalabalığı yara yara ilerliyordu.
CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan ise miting saatlerinde İzmir’de genel seçimleri koordine edecek seçim komitesini saptıyordu herhalde.
Tabii ki bu iş daha önemli. Selçuk Ayhan daha önce Ege TV’de yaptığı bir açıklamada hem aday olacağını hem de seçim komitesinin başına geçerek seçimi koordine edeceğini açıklamıştı. Şimdi bu süreci başlatmak için harekete geçti anlaşılan.
Mitingin bu kadar görkemli olacağını tahmin etseydi, özellikle de miting sonrası yoklama alınacağını öğrenseydi kesinlikle Ankara’da olurdu.
***
Türkiye’yi sarsan Ankara mitinginden dönüyoruz. İZair-Pegasus şirketi ile uçuyoruz İzmir’e…
Uçağa binene kadar bir sorun yok… Uçak normal saatinde kalktı ve hostesler kahve-çay servisine giriştiler…
İşte o zaman öndeki yolcularda bir homurdanma başladı. Önceleri anlaşılmadı tartışmanın nedeni… Hostesler bizim bulunduğumuz yere gelince İZair’in aldığı yeni kararı açıkladılar.
Kahve içecekseniz 2 YTL, su içecekseniz 1 YTL ödemek zorundasınız.
Yıllardır uçak yolculuğu yapan herkesin ilk kez karşılaştığı bir durumdu.
Çünkü kahve ve yemek servisi yıllardır uluslararası hava ulaşımında olduğu gibi Türkiye’de de ücretsizdir.
Kimse parasında değildi işin.
Parasında olan anlaşılan İZair…
Kahve ve çaydan alacağı 2 YTL ile bu şirketin kurtulacağını düşünenler bence son derece yanılıyorlar.
O uçakta şikayet mektubu yazanların sayısı azımsanmayacak ölçüdeydi. Pazar günü devreye sokulan uygulama İZair yöneticilerinin başını hayli ağrıtacağa benziyor.
http://www.suleymangencel.com/ 17 - 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
16 Nisan 2007 Pazartesi
Anıtkabir yürüyüşü ve CHP
Tandoğan Meydanı’ndayız… 1 milyona yakın insan ile beraber. Bakmayın bazı televizyon ve gazetelerde bu rakamın değiştirildiğine. Öyle bir kalabalık vardı ki, kimse beklemiyordu bu sayıyı, organizasyon komitesi bile… Yaşlısı, genci, erkeği, kadını, çocuğu, bebeği…
Siyasi mitingden çok, ortak bir paydada bir buluşmaydı bu yürüyüş.
Neydi bu ortak payda?
AKP’ye karşı olmak…
1 milyon insandan bahsediyoruz, Türkiye’nin dört bir yanından gelen…
Nasıl oldu da bu kadar insan toplanabildi? Organizasyon Komitesi bu kadar insana nasıl ulaşabildi?
Perde arkasına baktığımızda bu organizasyonda CHP’nin önemli bir rol üstlendiğine şahit oluyorsunuz. Üstelik kendini öne çıkarmadan…
İzmir’den toplam 500 otobüs gelmişti Ankara’ya… Bunun 275’i CHP, diğerleri de ADD ve bazı sivil toplum örgütleri tarafından organize edilmişti.
CHP Genel Merkezi’nde bazı il başkanları ile karşılaştık. Herkes kendi ilinden gelen otobüs sayısını ortaya koyarken CHP’nin kaç otobüs ile alana geldiğini belirtiyor, yürüyüşün olağanüstü olduğunu vurguluyordu.
Geceden yola çıkmıştı çoğu… Sabah erken saatlerde Ankara’ya varmış, doğruca miting alanına geçmişlerdi. 8 saat ayakta beklemişler, Tandoğan’dan Anıt Kabire’e kadar yürümüşlerdi.
CHP Genel Merkezi’nin kapıları Türkiye’nin dört bir yanından gelen CHP örgütlerine ardına kadar açıktı. CHP Genel Sekreteri Önder Sav il örgütleriyle yakından ilgilendi, hepsi ile tek tek görüştü.
Onun da yüzünde büyük bir mutluluk vardı.
Hem CHP’nin böyle bir kalabağın toplanmasında oynadığı aktif rolün başarısı, hem de partililerin bu konudaki duyarlılığı Önder Sav’ı çok memnun etmişti.
İzmir görkemli bir katılım gerçekleştirmişti. Ancak eksik olanlar gözden kaçmadı…
CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Bornova Belediye Başkanı Sırrı Aydoğan, Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, Çiğli Belediye Başkanı Ensari Bulut, Güzelbahçe Belediye Başkanı Ertan Avkıran, CHP Karşıyaka İlçe Başkanı Ertam Özen, Konak İlçe Başkanı Tayfun Emre, bazı belediye meclis üyeleri ve il genel meclisi üyeleri …
Neden gelmedikleri, yürüyüşe neden katılmadıkları sadece kendilerini ilgilendirir tabii ki… Televizyondan izledikten sonra böyle bir yürüyüşte bulunmamanın dayanılmaz ağırlığı üzerlerine çökmüştür muhtemelen...
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da törene katılmaktan çok memnundu. Yürüyüş sonrası Tandoğan’daki otelden parti otobüsüne ilerlerken çevredekilerin yoğun ilgisi de memnun etmişti Baykal’ı…
NOT 1 : Ankara’daki bir yemekte verilen mesajlar tarafımca itina ile saklanmaktadır.
NOT 2 : Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası başlayacak genel seçim çalışmaları hayli hareketli geçecek. CHP’deki aday adayı bolluğu bunu gösteriyor.
NOT 3 : Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur ve Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ hem alandaydılar, hem de genel merkez ile ilişkilerini en üst düzeye çıkardılar.
NOT 4 : Metropol ilçe başkanlarının yaptıkları başarılı organizasyonlar genel merkez tarafından takdir ediliyor.
http://www.suleymangencel.com/ 16 - 04 - 2007
Siyasi mitingden çok, ortak bir paydada bir buluşmaydı bu yürüyüş.
Neydi bu ortak payda?
AKP’ye karşı olmak…
1 milyon insandan bahsediyoruz, Türkiye’nin dört bir yanından gelen…
Nasıl oldu da bu kadar insan toplanabildi? Organizasyon Komitesi bu kadar insana nasıl ulaşabildi?
Perde arkasına baktığımızda bu organizasyonda CHP’nin önemli bir rol üstlendiğine şahit oluyorsunuz. Üstelik kendini öne çıkarmadan…
İzmir’den toplam 500 otobüs gelmişti Ankara’ya… Bunun 275’i CHP, diğerleri de ADD ve bazı sivil toplum örgütleri tarafından organize edilmişti.
CHP Genel Merkezi’nde bazı il başkanları ile karşılaştık. Herkes kendi ilinden gelen otobüs sayısını ortaya koyarken CHP’nin kaç otobüs ile alana geldiğini belirtiyor, yürüyüşün olağanüstü olduğunu vurguluyordu.
Geceden yola çıkmıştı çoğu… Sabah erken saatlerde Ankara’ya varmış, doğruca miting alanına geçmişlerdi. 8 saat ayakta beklemişler, Tandoğan’dan Anıt Kabire’e kadar yürümüşlerdi.
CHP Genel Merkezi’nin kapıları Türkiye’nin dört bir yanından gelen CHP örgütlerine ardına kadar açıktı. CHP Genel Sekreteri Önder Sav il örgütleriyle yakından ilgilendi, hepsi ile tek tek görüştü.
Onun da yüzünde büyük bir mutluluk vardı.
Hem CHP’nin böyle bir kalabağın toplanmasında oynadığı aktif rolün başarısı, hem de partililerin bu konudaki duyarlılığı Önder Sav’ı çok memnun etmişti.
İzmir görkemli bir katılım gerçekleştirmişti. Ancak eksik olanlar gözden kaçmadı…
CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Bornova Belediye Başkanı Sırrı Aydoğan, Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, Çiğli Belediye Başkanı Ensari Bulut, Güzelbahçe Belediye Başkanı Ertan Avkıran, CHP Karşıyaka İlçe Başkanı Ertam Özen, Konak İlçe Başkanı Tayfun Emre, bazı belediye meclis üyeleri ve il genel meclisi üyeleri …
Neden gelmedikleri, yürüyüşe neden katılmadıkları sadece kendilerini ilgilendirir tabii ki… Televizyondan izledikten sonra böyle bir yürüyüşte bulunmamanın dayanılmaz ağırlığı üzerlerine çökmüştür muhtemelen...
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da törene katılmaktan çok memnundu. Yürüyüş sonrası Tandoğan’daki otelden parti otobüsüne ilerlerken çevredekilerin yoğun ilgisi de memnun etmişti Baykal’ı…
NOT 1 : Ankara’daki bir yemekte verilen mesajlar tarafımca itina ile saklanmaktadır.
NOT 2 : Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası başlayacak genel seçim çalışmaları hayli hareketli geçecek. CHP’deki aday adayı bolluğu bunu gösteriyor.
NOT 3 : Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur ve Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ hem alandaydılar, hem de genel merkez ile ilişkilerini en üst düzeye çıkardılar.
NOT 4 : Metropol ilçe başkanlarının yaptıkları başarılı organizasyonlar genel merkez tarafından takdir ediliyor.
http://www.suleymangencel.com/ 16 - 04 - 2007
Etiketler:
Ulusal Siyaset
13 Nisan 2007 Cuma
Kocaoğlu nerede?
Yarın Ankara’da çok büyük bir yürüyüş var. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi belki de son kez Türk toplumu bir mesj verecek Ankara’ya... Yürüyüşe katılımın oldukça yüksek olması bekleniyor. Belki 300 belki de 400 bin kişi... İzmir’den gidenlerin sayısı da azımsanmayacak ölçüde. Üstelik politika ile ilgili olmayan, günlük siyaset ile ilgilenmeyen çok sayıda insan Ankar’daki bu yürüyüşe katılmaya çalışıyor.
CHP örgütleri de bu yürüyüş için Ankara’ya gidiyor. Bunun için gerekli hazırlıklarını yapan parti yöneticileri gelecekten umutlu.
Ya bu kentin şehr-i emini nerede?
O, uluslararası bir toplantı için İstanbul’da. İstanbul Büyükşehir belediye Başkanı’nın düzenlediği toplantıya katılan Aziz Kocaoğlu yürüyüşü herhalde İstanbul’da televizyondan seyredecek...
***
Bugün Tepekule’de Makina Mühendisleri Odası Merkezi’nde ilginç bir panel var. İzmir Büyükşehir Belediyesi, TBMM AB Uyum Komisyonu, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Avrupa Birliği Anabilim Dalı, Ege Genç İşadamları Derneği (EGİAD) ve LINKS (Londra) adlı sivil toplum örgütünün düzenlediği panelin konusu, “Avrupa’da Bir Türkiye İçin Elele” adını taşıyor.
Toplantının Türkiye’nin AB Üyeliği: Parlamentonun Rolü başlıklı oturumunda, TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış yönetici. Konuşmacılar: Oğuz Oyan CHP İzmir milletvekili, Zekeriya Akçam, AKP İzmir milletvekili, Doç Dr Ömer Faruk Gençkaya, Bilkent Üniversitesi ve ben.
Aslında AB sürecinde medyanın rolü bana daha uygun bir bölümdü. Programı düzenleyenlerin beni neden parlamento bölümüne aldıkları ise ayrı bir tartışma noktası.
***
EXPO konusunda Aziz Kocaoğlu’nun dün Milliyet Ege’ye yaptığı açıklamaları Yeni Asır gazetesi yanıtlamış, onlarca sivil toplum örgütü liderinden aldığı mesajlarla. Açıklamaları teker teker okudum. Aslında önemli değil, Kocaoğlu’nun yaptığı açıklamalara karşı verilen yanıtlar, EXPO’nun yer seçimi vs... Asıl önemli nokta Kocaoğlu’nun yanında kimler duruyor, kimler karşısında... Bu açıklamalar İzmir’de seçim öncesi yaşanacak bir saflaşmayı da netleştiriyor bana göre...
Sivil toplum örgütleri liderlerinin büyük kısmı Kocaoğlu’nun açıklamalarını yersiz ve zamansız bulmuş durumda. Üstelik bu açıklamaları kente zarar verdiği konusunda hemfikir çoğu. Kocaoğlu kendi yandaşlarından bile bu konuda pek destek görmüyor. Anlaşılan bir yalnızlaştırma süreci yaşanıyor ve bu süreç önümüzdeki günlerde hızlanacak gibi görünüyor.
http://www.suleymangencel.com/ 13 – 04 - 2007
CHP örgütleri de bu yürüyüş için Ankara’ya gidiyor. Bunun için gerekli hazırlıklarını yapan parti yöneticileri gelecekten umutlu.
Ya bu kentin şehr-i emini nerede?
O, uluslararası bir toplantı için İstanbul’da. İstanbul Büyükşehir belediye Başkanı’nın düzenlediği toplantıya katılan Aziz Kocaoğlu yürüyüşü herhalde İstanbul’da televizyondan seyredecek...
***
Bugün Tepekule’de Makina Mühendisleri Odası Merkezi’nde ilginç bir panel var. İzmir Büyükşehir Belediyesi, TBMM AB Uyum Komisyonu, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Avrupa Birliği Anabilim Dalı, Ege Genç İşadamları Derneği (EGİAD) ve LINKS (Londra) adlı sivil toplum örgütünün düzenlediği panelin konusu, “Avrupa’da Bir Türkiye İçin Elele” adını taşıyor.
Toplantının Türkiye’nin AB Üyeliği: Parlamentonun Rolü başlıklı oturumunda, TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış yönetici. Konuşmacılar: Oğuz Oyan CHP İzmir milletvekili, Zekeriya Akçam, AKP İzmir milletvekili, Doç Dr Ömer Faruk Gençkaya, Bilkent Üniversitesi ve ben.
Aslında AB sürecinde medyanın rolü bana daha uygun bir bölümdü. Programı düzenleyenlerin beni neden parlamento bölümüne aldıkları ise ayrı bir tartışma noktası.
***
EXPO konusunda Aziz Kocaoğlu’nun dün Milliyet Ege’ye yaptığı açıklamaları Yeni Asır gazetesi yanıtlamış, onlarca sivil toplum örgütü liderinden aldığı mesajlarla. Açıklamaları teker teker okudum. Aslında önemli değil, Kocaoğlu’nun yaptığı açıklamalara karşı verilen yanıtlar, EXPO’nun yer seçimi vs... Asıl önemli nokta Kocaoğlu’nun yanında kimler duruyor, kimler karşısında... Bu açıklamalar İzmir’de seçim öncesi yaşanacak bir saflaşmayı da netleştiriyor bana göre...
Sivil toplum örgütleri liderlerinin büyük kısmı Kocaoğlu’nun açıklamalarını yersiz ve zamansız bulmuş durumda. Üstelik bu açıklamaları kente zarar verdiği konusunda hemfikir çoğu. Kocaoğlu kendi yandaşlarından bile bu konuda pek destek görmüyor. Anlaşılan bir yalnızlaştırma süreci yaşanıyor ve bu süreç önümüzdeki günlerde hızlanacak gibi görünüyor.
http://www.suleymangencel.com/ 13 – 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
12 Nisan 2007 Perşembe
Hiçbir şey söylemeyen bir adam: Aziz Kocaoğlu
12 Nisan 2007 Milliyet Ege İlavesi’nde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Deniz Sipahi’ye bir röportaj vermiş. Konu EXPO… Uzun bir röportaj… Ancak röportajı okuduğunuzda Aziz Kocaoğlu’nun hiçbir şey söylemediğini görüyorsunuz. Hiçbir şey söylememek de bir marifet tabii ki…
Sadece a ğlamakla meşgul Kocaoğlu, Türkiye Cumhuriyeti devleti İzmir’in önüne geçti diye…
Böyle bir ayırımcılığı Diyarbakır Belediye Başkanı yapsa, içeri atarlar adamı… Burası Ege, onun için kimse bu yönden bakmıyor.
Kocaoğlu, Universiade deneyimini anlatıyor ve belediyenin etkin olduğundan bahsediyor.
Öncelikle şunu netleştirelim.
FISU’nun da BİE’nin de muhatabı devlet
Universiade döneminde FİSU’nun muhatabı Gençlik ve Spor Bakanlığı idi.Piriştina’nın bu konudaki önderliği Piriştina’nın kendi özelinden kaynaklanıyordu. Yani Piriştina da ölmeseydi, Universiade devletin üzerinden devam edecekti.
Üstelik FİSU devlet üzerinden kentle bağlantı kurduğunda muhatap olarak belediye yerine valiliği de tercih edebilirdi. Dediğim gibi bu Piriştina’nın özelinden kaynaklanıyordu.
Dolayısıyla Kocaoğlu’nun bu konuda hiçbir katkısı olmadı.
Gelelim ünlü EXPO’ya…
EXPO’nun altına imza atan devlet. BIE de devleti muhatap alıyor. Üstelik bu konuda oy verecek olanlar çeşitli ülkelerin devlet görevlileri, büyükelçiler ya da dışişleri mensupları…
Aziz Kocaoğlu Paris’teki sunumu kendisinin yapması gerektiğini ancak bu işi Dışişleri görevlilerinin üstlendiğini buna karşılık Milano’nun sunumunu belediye başkanının yaptığını söylüyor.
İyi de Milano Belediye Başkanı bir İtalyan. Sunumunu İngilizce yapmış durumda. Kadın aynı zamanda Fransızca biliyor.
İzmir’in ana sunumu bittikten sonra kürsüye gelip milleti uyutan Kocaoğlu’nun kullandığı dil hangisi?
Türkçe…
Şimdi gelelim ana meseleye…
İzmir 2008 yılında EXPO’yu kazanabilir...
Ancak BİE, EXPO’yu kazanan ülkeyi ve kenti izliyor. Oylama bittikten sonra kentin yaptıklarına ve projelerine bakıyor.
Eğer bir ilerleme göremez ise 2010 yılında EXPO’nun İzmir’de yapılması kararından vazgeçip bir başka kente verebilir EXPO’yu…
Ve ben, sürekli konuşan ancak bir şey üretmeyen Kocaoğlu’nun eline böyle bir fırsat geçse de harcayabileceği kanısındayım. Neyse ki 2009 yerel seçimleri var. Yeni bir belediye başkanı liderliğinde BIE ikna edilebilir.
Uzun süredir EXPO konusu kaleme almıyordum. Ancak Kocaoğlu verdiği anlamsız ve uzun röportaj ile bana bu şansı sağladı.
Hükümet seçim yılında Kocaoğlu’na rağmen EXPO konusunda başarılı olabilir mi?
Onu izleyip göreceğiz.
Ancak şunun net biçimde altını çizmek gerekiyor.
Kocaoğlu EXPO’nun kazanılması konusunda destek değil, köstek olarak ortada durmaktadır.
http://www.suleymangencel.com/ 12 – 04 - 2007
Sadece a ğlamakla meşgul Kocaoğlu, Türkiye Cumhuriyeti devleti İzmir’in önüne geçti diye…
Böyle bir ayırımcılığı Diyarbakır Belediye Başkanı yapsa, içeri atarlar adamı… Burası Ege, onun için kimse bu yönden bakmıyor.
Kocaoğlu, Universiade deneyimini anlatıyor ve belediyenin etkin olduğundan bahsediyor.
Öncelikle şunu netleştirelim.
FISU’nun da BİE’nin de muhatabı devlet
Universiade döneminde FİSU’nun muhatabı Gençlik ve Spor Bakanlığı idi.Piriştina’nın bu konudaki önderliği Piriştina’nın kendi özelinden kaynaklanıyordu. Yani Piriştina da ölmeseydi, Universiade devletin üzerinden devam edecekti.
Üstelik FİSU devlet üzerinden kentle bağlantı kurduğunda muhatap olarak belediye yerine valiliği de tercih edebilirdi. Dediğim gibi bu Piriştina’nın özelinden kaynaklanıyordu.
Dolayısıyla Kocaoğlu’nun bu konuda hiçbir katkısı olmadı.
Gelelim ünlü EXPO’ya…
EXPO’nun altına imza atan devlet. BIE de devleti muhatap alıyor. Üstelik bu konuda oy verecek olanlar çeşitli ülkelerin devlet görevlileri, büyükelçiler ya da dışişleri mensupları…
Aziz Kocaoğlu Paris’teki sunumu kendisinin yapması gerektiğini ancak bu işi Dışişleri görevlilerinin üstlendiğini buna karşılık Milano’nun sunumunu belediye başkanının yaptığını söylüyor.
İyi de Milano Belediye Başkanı bir İtalyan. Sunumunu İngilizce yapmış durumda. Kadın aynı zamanda Fransızca biliyor.
İzmir’in ana sunumu bittikten sonra kürsüye gelip milleti uyutan Kocaoğlu’nun kullandığı dil hangisi?
Türkçe…
Şimdi gelelim ana meseleye…
İzmir 2008 yılında EXPO’yu kazanabilir...
Ancak BİE, EXPO’yu kazanan ülkeyi ve kenti izliyor. Oylama bittikten sonra kentin yaptıklarına ve projelerine bakıyor.
Eğer bir ilerleme göremez ise 2010 yılında EXPO’nun İzmir’de yapılması kararından vazgeçip bir başka kente verebilir EXPO’yu…
Ve ben, sürekli konuşan ancak bir şey üretmeyen Kocaoğlu’nun eline böyle bir fırsat geçse de harcayabileceği kanısındayım. Neyse ki 2009 yerel seçimleri var. Yeni bir belediye başkanı liderliğinde BIE ikna edilebilir.
Uzun süredir EXPO konusu kaleme almıyordum. Ancak Kocaoğlu verdiği anlamsız ve uzun röportaj ile bana bu şansı sağladı.
Hükümet seçim yılında Kocaoğlu’na rağmen EXPO konusunda başarılı olabilir mi?
Onu izleyip göreceğiz.
Ancak şunun net biçimde altını çizmek gerekiyor.
Kocaoğlu EXPO’nun kazanılması konusunda destek değil, köstek olarak ortada durmaktadır.
http://www.suleymangencel.com/ 12 – 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
11 Nisan 2007 Çarşamba
Cak’lı cuk’lu haberler
İzmir Büyükşehir Belediyle Başkanlığı kaynaklı haberlere hiç dikkat ettiniz mi? Bu haberleri iki grupta toplamak gerekiyor.
1 – Aziz Kocaoğlu’nun ziyaretleri… Bu bölümde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun kentte yaptığı ziyaretlere yer veriliyor. Kimlerle görüştü, kimlerle fikir teatisinde bulundu.. Bu bölümde kullanılan fiiller genellikle di’li geçmiş zaman. Çünkü Kocaoğlu bir iş yapmış, büyükşehir basın bürosu da bu işi kamuoyu ile paylaşıyor, halkı bilgilendiriyor.
2 – Aziz Kocaoğlu’nun projeleri… Bu bölümde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun kent için attığı, atıyor olduğu ya da atacağı adımları kapsıyor. Projeler dile getiriliyor, bunların kente sağlayacağı yararların üzerinde duruluyor. Bu bölümde kullanılan fiiler ise genellikle gelecek zaman. Yani cak, cuk…
Aziz Kocaoğlu Çiğli’de şunları yapacak.
Aziz Kocaoğlu alt geçitler yapacak.
Aziz Kocaoğlu kent ormanları kuracak.
Aziz Kocaoğlu İzmir sanatı için önemli adımlar atacak.
Aziz Kocaoğlu kentin gençlerini kurtaracak…
Alt alta yazdığımızda güzel görünüyor. Bir belediye başkanının çalışkanlığını sergiliyor.
Ancak bunlardan hangisinin pratikte yaşama geçirildiği sorununun yanıtı yok gibi…
Tam bir yıldır duyuyorum, kent trafiğini rahatlatmak için yer altı geçitlerinin yapılacağını… Daha önceki gün, iki yer altı geçidi için ihale açılacağı haberi vardı gazetelerde. Ancak bu haberi veren gazeteciler şu soruyu sormuyor mu?
“Sayın Kocaoğlu alt geçit projelerinizi bu kent bir yıldır dinliyor. Ancak daha şimdi ihaleye çıkacağınızı söylüyorsunuz. Bu proje bizim bildiğimizden çok mu büyüktü ki, bu kadar bekledik?”
İzmir’de hiçbir proje doğru dürüst işlemiyor. Ağabey-abla-kardeş projesinin sonuçlarını hep beraber yaşayacağız, unuttuğumu sanmayın.
Ya organik tarım projesi…
Açın 1 yıl önceki gazeteleri…
Kocaoğlu’nun büyük projesi olarak gündeme taşınan organik tarım konusunda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın söylediklerine bir bakın…
Sonra ne oldu? Büyükşehir Belediyesi bu konu üzerine bir ofis kurdu, bazı ziraat mühendislerini bu ofise yerleştirdi.
Ya sonra?
Geçtiğimiz ay büyük gürültülerle açılan ofis sessiz sedasız kapatıldı.
Kimse dönüp sormadı, “Ne oldu bu proje” diye.
Belki de projenin baştan yanlış olduğu belliydi. Onun için kimse bu projenin yürüyeceğine inanmadı ve takipçisi olmadı.
Dönüp iki yılı taramak, Kocaoğlu’nun yaptığı açıklamaları toparlamak ve bugüne bakarak yeniden değerlendirmek gerekiyor.
Böyle bir çalışma ne yarar sağlar bilemem.
Belki insanlarda İzmir büyükşehir belediye başkanının dünü ile bugünü birbirine uymuyor düşüncesi oluşturabilir.
Ancak şu bir gerçek.
Kent gerçekten iyi yönetilmiyor.
http://www.suleymangencel.com/ 11 - 04 - 2007
1 – Aziz Kocaoğlu’nun ziyaretleri… Bu bölümde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun kentte yaptığı ziyaretlere yer veriliyor. Kimlerle görüştü, kimlerle fikir teatisinde bulundu.. Bu bölümde kullanılan fiiller genellikle di’li geçmiş zaman. Çünkü Kocaoğlu bir iş yapmış, büyükşehir basın bürosu da bu işi kamuoyu ile paylaşıyor, halkı bilgilendiriyor.
2 – Aziz Kocaoğlu’nun projeleri… Bu bölümde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun kent için attığı, atıyor olduğu ya da atacağı adımları kapsıyor. Projeler dile getiriliyor, bunların kente sağlayacağı yararların üzerinde duruluyor. Bu bölümde kullanılan fiiler ise genellikle gelecek zaman. Yani cak, cuk…
Aziz Kocaoğlu Çiğli’de şunları yapacak.
Aziz Kocaoğlu alt geçitler yapacak.
Aziz Kocaoğlu kent ormanları kuracak.
Aziz Kocaoğlu İzmir sanatı için önemli adımlar atacak.
Aziz Kocaoğlu kentin gençlerini kurtaracak…
Alt alta yazdığımızda güzel görünüyor. Bir belediye başkanının çalışkanlığını sergiliyor.
Ancak bunlardan hangisinin pratikte yaşama geçirildiği sorununun yanıtı yok gibi…
Tam bir yıldır duyuyorum, kent trafiğini rahatlatmak için yer altı geçitlerinin yapılacağını… Daha önceki gün, iki yer altı geçidi için ihale açılacağı haberi vardı gazetelerde. Ancak bu haberi veren gazeteciler şu soruyu sormuyor mu?
“Sayın Kocaoğlu alt geçit projelerinizi bu kent bir yıldır dinliyor. Ancak daha şimdi ihaleye çıkacağınızı söylüyorsunuz. Bu proje bizim bildiğimizden çok mu büyüktü ki, bu kadar bekledik?”
İzmir’de hiçbir proje doğru dürüst işlemiyor. Ağabey-abla-kardeş projesinin sonuçlarını hep beraber yaşayacağız, unuttuğumu sanmayın.
Ya organik tarım projesi…
Açın 1 yıl önceki gazeteleri…
Kocaoğlu’nun büyük projesi olarak gündeme taşınan organik tarım konusunda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın söylediklerine bir bakın…
Sonra ne oldu? Büyükşehir Belediyesi bu konu üzerine bir ofis kurdu, bazı ziraat mühendislerini bu ofise yerleştirdi.
Ya sonra?
Geçtiğimiz ay büyük gürültülerle açılan ofis sessiz sedasız kapatıldı.
Kimse dönüp sormadı, “Ne oldu bu proje” diye.
Belki de projenin baştan yanlış olduğu belliydi. Onun için kimse bu projenin yürüyeceğine inanmadı ve takipçisi olmadı.
Dönüp iki yılı taramak, Kocaoğlu’nun yaptığı açıklamaları toparlamak ve bugüne bakarak yeniden değerlendirmek gerekiyor.
Böyle bir çalışma ne yarar sağlar bilemem.
Belki insanlarda İzmir büyükşehir belediye başkanının dünü ile bugünü birbirine uymuyor düşüncesi oluşturabilir.
Ancak şu bir gerçek.
Kent gerçekten iyi yönetilmiyor.
http://www.suleymangencel.com/ 11 - 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
10 Nisan 2007 Salı
Bağımlı İzmir basını
Değişik bir gazetecilik döneminden geçtiğini anlatıyor, Sabah Gazetesi Genel yayın Yönetmeni Fatih Altaylı. Ve önceki gün Yılmaz Özdil’in yazısının nasıl TMSF’ci hukukçular tarafından engellendiğini belirtiyor. Ardından da editoryal bağımsızlıktan filan sözediyor… Yazı kısa olmasına karşı o kadar karışık ki, anlamak mümkün değil. Halk yerse diye yazılmış biraz da… Sabah’ın diğer köşe yazarı Hıncal Uluç da “Neler oluyor Sabah’ta” başlıklı yazısında TMSF konusuna atıf yapıyor ve gazetenin tarihini anlatıyor. Neden?
İşte orası belli değil.
Hıncal Uluç da ne yazacağını bilememiş, mesaj vermeye çalışmış…
Tabii biz gelelim aynı süreci yaşayan Yeni Asır’a…
Genel Yayın Yönetmeni Osman Gençer TMSF’nin gazeteye el koymasından bir gün sonra yazdığı yazıda gazetede hiçbir değişikliğin olmayacağının altını çizmiş, Yeni Asır’ın aynı çizgide yürüyeceği mesajını vermişti.
Ancak bugünün Yeni Asır Gazetesi’ne baktığımızda mesele hiç de Osman Gençer’in anlattığı gibi değil.
Politika yazarı Erkin Usman spor tarihi yazıyor, Selamettin Bayındır Türk dili üzerine… Nevzat Dönmez CHP eleştirirken, Şebnem Bursalı yoruma hiç girmeden anket sonuçları yayınlıyor.
Gazetenin manşet haberlerinde çoğunlukla üçüncü sayfa haberleri var.
Tayip Erdoğan ve AKP haberleri ise hiç eksik olmuyor sayfalardan
Nerede o “Yapın, yıkın, yeniden yapın” diyen tarz…
TMSF gelince işler 100 yıllık çınarda da değişmiş anlaşılan…
Aslında bir sopa yok önlerinde. Ancak daha önce de bu sütundan da vurguladığım gibi bir oto-kontrol mekanizması var, hem de en gelişmiş olanı…
TMSF endeksli oto-kontrol bu…
Seçime kadar böyle, sonrası ise belirsiz…
Açık sansür uygulayan bir çok yerel gazete var İzmir’de... Bazı sivil toplum örgütleri liderlerinin olumsuz haberlerini yazmak yasak. Neme lazım adam para veriyor çünkü…
Bazı şirketlerin olumsuz haberleri de yasak. Ya adamlar reklamları keserse…
Oto-kontrol sistemini çalıştıran köşe yazarları sayısı ise yüzü geçti...
Kimi mason olduğu için bazı konuları kaleme almaz, kimi rotaryen olduğu için.
Kimi şirket yönetimindedir kiminin eşi bir yerlerde çalışmaktadır.
Sonuçta hepsi zincirlerin içinde yaşam sürdürmeye çalışmaktadır, bir kafesten dünyayı seyrederek.
Ama onlara sorsanız tıpkı maymunlar gibi mutludurlar kafeslerinde, özgürlüğün tadını hiç bilmedikleri için…
İzmir medyası uzun süredir bu kadar atıl, bu kadar bağımlı olmamıştı.
Büyükşehre bağımlılık, Büyükşehir Belediye Başkanı'na bağımlılık, İTO’ya bağımlılık, EBSO’ya bağımlılık, Arkas’a bağımlılık, Ege Koop’a bağımlılık, AKP’ye bağımlılık…
Uzat uzatabildiğin kadar listeyi…
Uzattıkça İzmir basının ne kadar bağımlı ve güdümlü olduğu daha net ortaya çıkıyor…
NOT: Bu yazı iki gündür İTO Başkanı Ekrem Demirtaş için kendi gazetesinde sansür yapan eski genel yayın yönetmeni Gönül Soyoğul üzerine yönelik gelen sayısız maillere bir yanıttır.
http://www.suleymangencel.com/ 10 - 04 - 2007
İşte orası belli değil.
Hıncal Uluç da ne yazacağını bilememiş, mesaj vermeye çalışmış…
Tabii biz gelelim aynı süreci yaşayan Yeni Asır’a…
Genel Yayın Yönetmeni Osman Gençer TMSF’nin gazeteye el koymasından bir gün sonra yazdığı yazıda gazetede hiçbir değişikliğin olmayacağının altını çizmiş, Yeni Asır’ın aynı çizgide yürüyeceği mesajını vermişti.
Ancak bugünün Yeni Asır Gazetesi’ne baktığımızda mesele hiç de Osman Gençer’in anlattığı gibi değil.
Politika yazarı Erkin Usman spor tarihi yazıyor, Selamettin Bayındır Türk dili üzerine… Nevzat Dönmez CHP eleştirirken, Şebnem Bursalı yoruma hiç girmeden anket sonuçları yayınlıyor.
Gazetenin manşet haberlerinde çoğunlukla üçüncü sayfa haberleri var.
Tayip Erdoğan ve AKP haberleri ise hiç eksik olmuyor sayfalardan
Nerede o “Yapın, yıkın, yeniden yapın” diyen tarz…
TMSF gelince işler 100 yıllık çınarda da değişmiş anlaşılan…
Aslında bir sopa yok önlerinde. Ancak daha önce de bu sütundan da vurguladığım gibi bir oto-kontrol mekanizması var, hem de en gelişmiş olanı…
TMSF endeksli oto-kontrol bu…
Seçime kadar böyle, sonrası ise belirsiz…
Açık sansür uygulayan bir çok yerel gazete var İzmir’de... Bazı sivil toplum örgütleri liderlerinin olumsuz haberlerini yazmak yasak. Neme lazım adam para veriyor çünkü…
Bazı şirketlerin olumsuz haberleri de yasak. Ya adamlar reklamları keserse…
Oto-kontrol sistemini çalıştıran köşe yazarları sayısı ise yüzü geçti...
Kimi mason olduğu için bazı konuları kaleme almaz, kimi rotaryen olduğu için.
Kimi şirket yönetimindedir kiminin eşi bir yerlerde çalışmaktadır.
Sonuçta hepsi zincirlerin içinde yaşam sürdürmeye çalışmaktadır, bir kafesten dünyayı seyrederek.
Ama onlara sorsanız tıpkı maymunlar gibi mutludurlar kafeslerinde, özgürlüğün tadını hiç bilmedikleri için…
İzmir medyası uzun süredir bu kadar atıl, bu kadar bağımlı olmamıştı.
Büyükşehre bağımlılık, Büyükşehir Belediye Başkanı'na bağımlılık, İTO’ya bağımlılık, EBSO’ya bağımlılık, Arkas’a bağımlılık, Ege Koop’a bağımlılık, AKP’ye bağımlılık…
Uzat uzatabildiğin kadar listeyi…
Uzattıkça İzmir basının ne kadar bağımlı ve güdümlü olduğu daha net ortaya çıkıyor…
NOT: Bu yazı iki gündür İTO Başkanı Ekrem Demirtaş için kendi gazetesinde sansür yapan eski genel yayın yönetmeni Gönül Soyoğul üzerine yönelik gelen sayısız maillere bir yanıttır.
http://www.suleymangencel.com/ 10 - 04 - 2007
9 Nisan 2007 Pazartesi
İsimleri açıkça yazın
Geçtiğimiz Cuma günü kaleme aldığım ve isim kullanmadığım yazı üzerine bir e-mail geldi. Mail’i aynen yayınlıyorum:
“Süleyman Bey, yazınızdaki olayları isim kullanarak yazsaydınız daha iyi olurdu… Ekrem Demirtaş bu kentte ciddi bir güçtür. Basını dahi sansürleyebilecek güce ulaşmıştır. Yenigün gazetesi eski genel yayın yönetmeni Gönül Soyoğul’un tarafıma uyguladığı sansür, kendisinin gazeteciler cemiyeti başkanlığına adaylığını koymuş olmasından ve potansiyel aday olduğundan dolayı çok daha üzücüdür. Vasfi Çakıroğlu'nun savcılık başvurusu karşısında İZVAK başkanı Levent Ürkmez ve diğer spor adamlarını da körükleyerek, kamu vicdanını yanıltarak, mağdur rolüne bürünen sayın Demirtaş'ı aslında tebrik etmek lazım...’
Mail, Yenigün Gazetesi yazarlarından Seçkin Öner’e ait. Öner, Ekrem Demirtaş ile ilgili yazısının Gönül Soyoğul tarafından yayına verilmemesini şiddetle eleştirmiş ve yukarıdaki e-mail’i göndermiş.
Bu sütundan daha önce de belirttiğim gibi, elinde kalem olunca ahkam kesmek kolay oluyor. Ancak kesilen ahkamın, öykünülen solculuğun dışında, gazete okuyucularının bilmediği pratikte yaşananlar var. Seçkin Öner’in kaleme aldığı mail de pratik hayatı bize anlatıyor sanırım…
Tabii Gönül Soyoğlu’nun oğlunun Ekrem Demirtaş’ın üniversitesi İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde okuduğunu unutmamak gerekiyor bu arada… Ve tabii eşinin de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde görevli olduğunu…
Bu örneklerden yola çıkınca insanın gazeteciler ile iktidar ilişkilerini daha net biçimde görmesi gerekiyor. Tabii ki tüm gazeteciler bu kategoride değerlendirilmemeli. Birçok gazeteci emeği ve alın teri ile topluma yararları olabilmek, halkı doğru aydınlatmak için var güçleri ile çalışıyorlar.
Gün gelecek ve bu hastalıklı yapı tamamen ortadan kalkacak. Toplumun demokratikleşmesine, ekonominin doğru zemine oturtulmasına ve gazetelerin reklam verenler ile ilişkilerinde bağımsız hareket etmelerine olanak sağlayacak yeni yapının, yukarıda bir örneği olan gazeteci tipini değiştireceğinden eminim.
Tabii bu konuda gazete sahiplerinin de hassas olmaları şart.
***
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Üçyol-Üçkuyular metro hattının Bozoğlu tarafından yapılmasını sağlayacak olan ihale sonuçlarına imzayı bastı. Daha önce bu sütundan dile getirdiğimiz gibi metro inşaatının ilk müteahhit firması olan Bayındır İnşaat İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden şimdiye kadar yaptıkları için 7 trilyon lira para istiyor, aksi taktirde mahkemeye gideceğini ve metro inşaatının 2009 yerel seçimlerine kadar yetiştirilemeyeceğini iddia ediyordu.
Aziz Kocaoğlu Bozoğlu konusunda imzayı attığına göre ortada bir gerçek var.
1 – Kocaoğlu Bayındır İnşaat’ın istediği parayı bir yerlerden bulup verdi ve olay kapandı. Bu Bozoğlu’nun kendisi de olabilir…
2 - Kocaoğlu her tür riski alarak işi girişti.
Birinci olasılık daha yüksek gibi. Ancak Kocaoğlu’nun psikolojik durumunu da iyi tahlili edersek ikinci olasılığın da güçlü olduğunu belirtmek gerekiyor. Eğer ikinci olasılık devreye girmiş ise bu inşaatın değil bu yerel seçimlerde diğer yerel seçimlere bile yetiştirilmesi zor olacak.
http://www.suleymangencel.com/ 09 - 04 - 2007
“Süleyman Bey, yazınızdaki olayları isim kullanarak yazsaydınız daha iyi olurdu… Ekrem Demirtaş bu kentte ciddi bir güçtür. Basını dahi sansürleyebilecek güce ulaşmıştır. Yenigün gazetesi eski genel yayın yönetmeni Gönül Soyoğul’un tarafıma uyguladığı sansür, kendisinin gazeteciler cemiyeti başkanlığına adaylığını koymuş olmasından ve potansiyel aday olduğundan dolayı çok daha üzücüdür. Vasfi Çakıroğlu'nun savcılık başvurusu karşısında İZVAK başkanı Levent Ürkmez ve diğer spor adamlarını da körükleyerek, kamu vicdanını yanıltarak, mağdur rolüne bürünen sayın Demirtaş'ı aslında tebrik etmek lazım...’
Mail, Yenigün Gazetesi yazarlarından Seçkin Öner’e ait. Öner, Ekrem Demirtaş ile ilgili yazısının Gönül Soyoğul tarafından yayına verilmemesini şiddetle eleştirmiş ve yukarıdaki e-mail’i göndermiş.
Bu sütundan daha önce de belirttiğim gibi, elinde kalem olunca ahkam kesmek kolay oluyor. Ancak kesilen ahkamın, öykünülen solculuğun dışında, gazete okuyucularının bilmediği pratikte yaşananlar var. Seçkin Öner’in kaleme aldığı mail de pratik hayatı bize anlatıyor sanırım…
Tabii Gönül Soyoğlu’nun oğlunun Ekrem Demirtaş’ın üniversitesi İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde okuduğunu unutmamak gerekiyor bu arada… Ve tabii eşinin de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde görevli olduğunu…
Bu örneklerden yola çıkınca insanın gazeteciler ile iktidar ilişkilerini daha net biçimde görmesi gerekiyor. Tabii ki tüm gazeteciler bu kategoride değerlendirilmemeli. Birçok gazeteci emeği ve alın teri ile topluma yararları olabilmek, halkı doğru aydınlatmak için var güçleri ile çalışıyorlar.
Gün gelecek ve bu hastalıklı yapı tamamen ortadan kalkacak. Toplumun demokratikleşmesine, ekonominin doğru zemine oturtulmasına ve gazetelerin reklam verenler ile ilişkilerinde bağımsız hareket etmelerine olanak sağlayacak yeni yapının, yukarıda bir örneği olan gazeteci tipini değiştireceğinden eminim.
Tabii bu konuda gazete sahiplerinin de hassas olmaları şart.
***
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Üçyol-Üçkuyular metro hattının Bozoğlu tarafından yapılmasını sağlayacak olan ihale sonuçlarına imzayı bastı. Daha önce bu sütundan dile getirdiğimiz gibi metro inşaatının ilk müteahhit firması olan Bayındır İnşaat İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden şimdiye kadar yaptıkları için 7 trilyon lira para istiyor, aksi taktirde mahkemeye gideceğini ve metro inşaatının 2009 yerel seçimlerine kadar yetiştirilemeyeceğini iddia ediyordu.
Aziz Kocaoğlu Bozoğlu konusunda imzayı attığına göre ortada bir gerçek var.
1 – Kocaoğlu Bayındır İnşaat’ın istediği parayı bir yerlerden bulup verdi ve olay kapandı. Bu Bozoğlu’nun kendisi de olabilir…
2 - Kocaoğlu her tür riski alarak işi girişti.
Birinci olasılık daha yüksek gibi. Ancak Kocaoğlu’nun psikolojik durumunu da iyi tahlili edersek ikinci olasılığın da güçlü olduğunu belirtmek gerekiyor. Eğer ikinci olasılık devreye girmiş ise bu inşaatın değil bu yerel seçimlerde diğer yerel seçimlere bile yetiştirilmesi zor olacak.
http://www.suleymangencel.com/ 09 - 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
6 Nisan 2007 Cuma
İzmir’e dair birkaç not
Dün kaleme aldığım Ekrem Demirtaş ile Ekonomi Muhabirleri Derneği arasında süren serin ilişki EMD’nin Ekrem Demirtaş’a gönderdiği mektup ile zirveye taşındı. Bakalım İTO Başkanı bu mektuba ne yanıt verecek? Yıllardır özellikle muhabir gazetecilerle olan ilişkilerinde doğru bir yön tutturamayan Demirtaş, iyi ilişkilerini hep gazete yöneticileriyle sürdürdü. Geçtiğimiz hafta bir yerel gazetede genel yayın yönetmeni olan bir bayan, (bugünlerde değil artık) Ekrem Demirtaş hakkında eleştirel yazı yazan bir köşe yazarının yazısını kullanmadı. Yine aynı genel yayın yönetmeni bayan, gazetesi için haber yapmaya çalışan muhabirine hakaret eden Demirtaş’ı savundu, ve muhabirine dönüp, “Boşver, unut gitsin” diyebildi. Elde kalem ahkam kesmek ile yöneticilik yapmak arasındaki ince çizgi çok önemli. Bazılarının çocukları İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde okuyunca durum değişiyor galiba… Ekrem Demirtaş-İzmir medyası ilişkileri konulu bir uzun köşe yazma zamanı geldi galiba. Bakalım bu ilişki ağlarının altından hangi medya yöneticileri çıkacak…
***
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu CHP İzmir il yönetimini ziyareti sırasında , "Herkesin belediye başkanıyım ama seçim sathında partimin hizmetindeyim" yorumunda bulunmuş. Bu yorumu neden yapmış? Bir kentin CHP’li belediye başkanının seçim sırasında kendi partisi için çalışması normal değil mi? Aslında herkesin kafasında net bir soru işareti var:
“Aziz Kocaoğlu ve ekibi genel merkez ile ilişkileri dolayısıyla genel seçimlerde çalışmayacak, partinin düşük oy alması halinde, ortaya çıkacak yeni genel başkan adayına destek verecek.”
Kocaoğlu bu soru işaretini gidermek için çok çalışmak zorunda. Ancak ben bu performansı kendisinde göremiyorum açıkçası…
***
İzmir İl Genel seçimleri dün yapıldı ve AKP-CHP koalisyonunun adayı AKP’li İsmail Yılmaz Meclis Başkanı seçildi. Bu seçim ile birlikte eski meclis başkanı Hakkı Berksü siyaseten köşeye çekildi… Bundan sonra da köşeden izlemek zorunda gelişmeleri. CHP Grupbaşkanvekili Yücel Özen, seçim sonuçlarından memnun. Öyle ya, ruhu CHP’leşmiş bir AKP’linin meclis başkanı seçilmesi Özen’i rahatlatmıştır. Özen ve Yılmaz’ın siyaset dışındaki arkadaşlıklarının da çok ileri seviyede olduğu il genel meclisi çevrelerinde iyi biliniyor. Bu ikilinin yakında İl Genel Meclisi’nde ticaret yapacak ve Türkiye’yi yurtdışında temsil edecekler için Rusça ve Ukraynaca kursları açacakları söyleniyor. Bu ikilinin ilk icraatlarından biri olarak fena proje değil tabii ki…
http://www.suleymangencel.com/ 06 - 04 - 2003
***
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu CHP İzmir il yönetimini ziyareti sırasında , "Herkesin belediye başkanıyım ama seçim sathında partimin hizmetindeyim" yorumunda bulunmuş. Bu yorumu neden yapmış? Bir kentin CHP’li belediye başkanının seçim sırasında kendi partisi için çalışması normal değil mi? Aslında herkesin kafasında net bir soru işareti var:
“Aziz Kocaoğlu ve ekibi genel merkez ile ilişkileri dolayısıyla genel seçimlerde çalışmayacak, partinin düşük oy alması halinde, ortaya çıkacak yeni genel başkan adayına destek verecek.”
Kocaoğlu bu soru işaretini gidermek için çok çalışmak zorunda. Ancak ben bu performansı kendisinde göremiyorum açıkçası…
***
İzmir İl Genel seçimleri dün yapıldı ve AKP-CHP koalisyonunun adayı AKP’li İsmail Yılmaz Meclis Başkanı seçildi. Bu seçim ile birlikte eski meclis başkanı Hakkı Berksü siyaseten köşeye çekildi… Bundan sonra da köşeden izlemek zorunda gelişmeleri. CHP Grupbaşkanvekili Yücel Özen, seçim sonuçlarından memnun. Öyle ya, ruhu CHP’leşmiş bir AKP’linin meclis başkanı seçilmesi Özen’i rahatlatmıştır. Özen ve Yılmaz’ın siyaset dışındaki arkadaşlıklarının da çok ileri seviyede olduğu il genel meclisi çevrelerinde iyi biliniyor. Bu ikilinin yakında İl Genel Meclisi’nde ticaret yapacak ve Türkiye’yi yurtdışında temsil edecekler için Rusça ve Ukraynaca kursları açacakları söyleniyor. Bu ikilinin ilk icraatlarından biri olarak fena proje değil tabii ki…
http://www.suleymangencel.com/ 06 - 04 - 2003
Etiketler:
Yerel Siyaset
5 Nisan 2007 Perşembe
Demirtaş’ın zor günleri
Ekonomi muhabirleri ile İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş arasında soğuk rüzgarlar esiyor bugünlerde.
Olayın gelişimi şöyle:
Yerel bir gazetenin ekonomi muhabiri İzmir Ticaret Odası Başkanı Demirtaş’ı telefon ile arayarak İZair hakkında bazı sorular sorar. Amaç İZair’de son günlerde yaşanan gelişmeleri hem İzmirli’ye duyurmak hem de şirketin bundan sonra izleyeceği rolü kamuoyu ile paylaşmaktır. İZair’in genel kuruluna gazetecilerin alınmamasından dolayı net bilgiye bir türlü ulaşılamamıştır. Demirtaş telefondaki ekonomi muhabiri bayana son derece sert çıkar ve telefonu yüzüne kapatır.
Ekonomi muhabiri, İzmir başta olmak üzere diğer kentlerdeki ekonomi muhabirleri ile ortak oluşturulan e-gruba, başından geçenleri yazar. Grubun diğer ekonomi muhabirleri bu gelişmeler karşısında Ekrem Demirtaş’a karşı tavır alınmasını isterler. Bu gazeteciler arasında Ekrem Demirtaş ile son günlere kadar iyi ilişkiler kuran gazeteciler de vardır.
E-grupta yaşanan tartışma sonucunda şu karara varılır:
Ekrem Demirtaş bayan ekonomi muhabirinden yaptığı kaba davranış nedeniyle özür dilemeli.
Ancak Demirtaş bu isteğe olumlu yanıt vermez.
Devreye Ekonomi Muhabirleri Derneği girer ve Ekrem Demirtaş’ın bu hareketinin kınandığını belirten bir yazının kaleme alınması kararlaştırılır.
Yazı kaleme alınıp derneğin yönetim kurulu üyeleri tarafından imzalandıktan sonra kamuoyuna açıklanacak.
Tabii ki hangi basın kuruluşunun bu mektubu yayınlayacağını merak ediyorum. Ya da hangi köşe yazarının bu mektubu yayınlayacak kadar cesareti olduğunu da…
Bir taraftan temiz basın denilecek, gazeteciliğin daha bağımsız olması için toplantılarda ahkam kesilecek, diğer taraftan bir gazeteciye yapılanlar hasır altı edilecek.
Neden mi?
Bir iki ilan için…
Maalesef İzmir medyasının geldiği nokta bu…
Bakalım kamuoyuna en azından bu siteden duyurulan bu habere kimlerden tepki gelecek, kimler “Yeter artık” diyerek harekete geçebilecek.
İzmir medyası, bazı İzmirli gazeteciler ile İzmir kurumları arasındaki bu karmaşık ilişkilerin çözülmesi gerekiyor, eğer temiz basın diyor isek.
***
İl Genel Meclisi’nde başkanlık seçimi bugün yapılıyor. Yerel seçimlere kadar İl Genel Meclisi başkanlığını götürecek ismin İsmail Yılmaz olma olasılığı yüksek.
Aslında bu seçimin sonucu değil bizim için önemli olan. Yaşanan süreçte bugüne kadar il genel meclisi başkanlığı görevini yapan Hakkı Berksü’nün siyaseten inişiydi göze takılan. Öyle çapraz roller üstlendi, siyaseti öyle noktalara çekti ki Hakkı Berksü, dönüp arkasına baktığında artık yapayalnızdı. Oynadığı çapraz rolleri buradan tartışmaya gerek yok, İzmir CHP’nin tamamı biliyor zaten.
Sonuçta ne oldu?
Meclis Başkanlığı’nı yeniden kazanayım ve genel seçimlere bu koltuk avantajı ile girip milletvekili olayım derken, il genel meclisi koltuğunu kaybetti, milletvekili adaylığını da… Daha iki yıl olduğu için Çeşme Belediye Başkanlığı adaylığı hala yürürlükte. Ancak Hakkı Berksü’nun bugün yaptıklarını 2 yıl sonra karar verici mekanizmalarda olanlar ne kadar unutur bilinmez.
http://www.suleymangencel.com/ 05 - 04 - 2007
Olayın gelişimi şöyle:
Yerel bir gazetenin ekonomi muhabiri İzmir Ticaret Odası Başkanı Demirtaş’ı telefon ile arayarak İZair hakkında bazı sorular sorar. Amaç İZair’de son günlerde yaşanan gelişmeleri hem İzmirli’ye duyurmak hem de şirketin bundan sonra izleyeceği rolü kamuoyu ile paylaşmaktır. İZair’in genel kuruluna gazetecilerin alınmamasından dolayı net bilgiye bir türlü ulaşılamamıştır. Demirtaş telefondaki ekonomi muhabiri bayana son derece sert çıkar ve telefonu yüzüne kapatır.
Ekonomi muhabiri, İzmir başta olmak üzere diğer kentlerdeki ekonomi muhabirleri ile ortak oluşturulan e-gruba, başından geçenleri yazar. Grubun diğer ekonomi muhabirleri bu gelişmeler karşısında Ekrem Demirtaş’a karşı tavır alınmasını isterler. Bu gazeteciler arasında Ekrem Demirtaş ile son günlere kadar iyi ilişkiler kuran gazeteciler de vardır.
E-grupta yaşanan tartışma sonucunda şu karara varılır:
Ekrem Demirtaş bayan ekonomi muhabirinden yaptığı kaba davranış nedeniyle özür dilemeli.
Ancak Demirtaş bu isteğe olumlu yanıt vermez.
Devreye Ekonomi Muhabirleri Derneği girer ve Ekrem Demirtaş’ın bu hareketinin kınandığını belirten bir yazının kaleme alınması kararlaştırılır.
Yazı kaleme alınıp derneğin yönetim kurulu üyeleri tarafından imzalandıktan sonra kamuoyuna açıklanacak.
Tabii ki hangi basın kuruluşunun bu mektubu yayınlayacağını merak ediyorum. Ya da hangi köşe yazarının bu mektubu yayınlayacak kadar cesareti olduğunu da…
Bir taraftan temiz basın denilecek, gazeteciliğin daha bağımsız olması için toplantılarda ahkam kesilecek, diğer taraftan bir gazeteciye yapılanlar hasır altı edilecek.
Neden mi?
Bir iki ilan için…
Maalesef İzmir medyasının geldiği nokta bu…
Bakalım kamuoyuna en azından bu siteden duyurulan bu habere kimlerden tepki gelecek, kimler “Yeter artık” diyerek harekete geçebilecek.
İzmir medyası, bazı İzmirli gazeteciler ile İzmir kurumları arasındaki bu karmaşık ilişkilerin çözülmesi gerekiyor, eğer temiz basın diyor isek.
***
İl Genel Meclisi’nde başkanlık seçimi bugün yapılıyor. Yerel seçimlere kadar İl Genel Meclisi başkanlığını götürecek ismin İsmail Yılmaz olma olasılığı yüksek.
Aslında bu seçimin sonucu değil bizim için önemli olan. Yaşanan süreçte bugüne kadar il genel meclisi başkanlığı görevini yapan Hakkı Berksü’nün siyaseten inişiydi göze takılan. Öyle çapraz roller üstlendi, siyaseti öyle noktalara çekti ki Hakkı Berksü, dönüp arkasına baktığında artık yapayalnızdı. Oynadığı çapraz rolleri buradan tartışmaya gerek yok, İzmir CHP’nin tamamı biliyor zaten.
Sonuçta ne oldu?
Meclis Başkanlığı’nı yeniden kazanayım ve genel seçimlere bu koltuk avantajı ile girip milletvekili olayım derken, il genel meclisi koltuğunu kaybetti, milletvekili adaylığını da… Daha iki yıl olduğu için Çeşme Belediye Başkanlığı adaylığı hala yürürlükte. Ancak Hakkı Berksü’nun bugün yaptıklarını 2 yıl sonra karar verici mekanizmalarda olanlar ne kadar unutur bilinmez.
http://www.suleymangencel.com/ 05 - 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
4 Nisan 2007 Çarşamba
İZair’in 1 Nisan şakası
İzmir basınının yere göğe sığdıramadığı, kentin önemli yatırımlarından biri olarak gördüğü İZair’in şimdilik bir bölümünün Pegasus’a satıldığını artık herkes biliyor. Ancak üzerine bu kadar konuşulan İZair'in nasıl bir firma olduğuna Pazar günü yaşanan bir olayı gündeme taşıyarak tartışalım.
Pazar günü yani 1 Nisan günü, bir grup İzmirli İZair Havayolu ile Mardin’e uçmak için havaalanına geldiler. Aylardır televizyon ekranlarını gazete sütunlarını kaplayan, İzmir’de devrim yaratan bir şirket ile uçacak olmanın dayanılmaz hafifliliği içindeydiler.
Ancak uçuş saati yaklaştığında İZair yetkililerinin, “Bugünkü uçuşumuz iptal edilmiştir” sözü ile donup kaldılar. İZair yetkilileri Mardin Havaalanı’ndaki hava koşulları nedeniyle seferin iptal edildiğini söylediler.
Tabii bu neden hemen kontrol edilmeliydi. Yolculardan bir kaçı Mardin Havaalanı’nı arayarak bölgenin uçuşa uygun olup olmadığını sordu. Gelen yanıt ilginçti: “Uçakların iniş ve kalkışlarında bir sorun yok…”
Alınan yanıtla yolcular arasında homurdanmalar artmaya başladı. İZair yetkilileri ise ellerinde Mardin biletleri olduğu halde Mardin’e uçamayan yolculara, “Siz bizim muhatabımız değilsiniz” diyerek halkla ilişkiler konusunda ayrı bir ders verdiler.
Bir başka havayolu şirketinin aynı saatlere rastlayan Diyarbakır uçağında ise 12 kişilik boş ver vardı. Mardin yolcularının bir kısmı bu uçağa sevkedildi. Seçim yazı tura ile mi yapıldı bilinmez. Ancak geri kalanlar iki gün sonra yeniden Mardin’e uçmak için havaalanından evlerine geri döndüler…
Ve bu olayı İZair’in 1 Nisan şakası olarak hafızalarına kazıdılar.
İşte size İzmir’i 21. yüzyıla taşıyan, hatta çağ atlattıran bir şirketin hazin durumu…
Bu olay İzmir basınına yansıdı mı?
Mutlaka bu yolculardan bir kaçı gazetecilere ulaşıp konu hakkında bilgi vermek istemiştir.
Ancak muhtemelen şu yanıtı almışlardır:
”Kusura bakmayın ama biz İTO Başkanı’nın şirketi hakkında olumsuz bir şey yazamayız…”
***
CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan Ege TV’de yayınlanan bir haberde ilginç bir tespit yaptı…
“Ben milletvekili adayı olunca seçim için bir komisyon kurarız, bu komisyonun başkanlığına da ben geçerim. Böylece hem aday olurum hem de il başkanlığımı devam ettiririm.”
Böyle bir öneriyi önce şaka niyetine dinledim. Ancak yapılan açıklama şakanın ötesinde çok ciddiydi.
O zaman Selçuk Ayhan’ın şu sorulara yanıt vermesi gerekiyor diye düşündüm
1 – Bu yıl yapılacak genel seçimlerde İzmir ikinci bölge birinci sıra adaylığı konusunda kimden söz aldınız?
2 – Sizin ayrılmanız ile birlikte il yönetiminin çıkarabileceği bir il başkanı yok mu? Daha doğrusu siz kendi il yönetiminize hiç mi güvenmiyorsunuz?
3 – Seçimlerde il yönetimini by-pass etmeyi planladığınız komisyon önerisini genel merkede kiminle tartıştınız?
4 – Komisyonun başında olmanıza genel merkezde kimler sıcak bakıyor?
5 – Son günlerde köyleri dolaşırken başınız açık mı gezdiniz. Bu süreçte hiç güneş çarpılmasıyla karşı karşıya kaldınız mı?
http://www.suleymangencel.com/ 04 - 04 - 2007
Pazar günü yani 1 Nisan günü, bir grup İzmirli İZair Havayolu ile Mardin’e uçmak için havaalanına geldiler. Aylardır televizyon ekranlarını gazete sütunlarını kaplayan, İzmir’de devrim yaratan bir şirket ile uçacak olmanın dayanılmaz hafifliliği içindeydiler.
Ancak uçuş saati yaklaştığında İZair yetkililerinin, “Bugünkü uçuşumuz iptal edilmiştir” sözü ile donup kaldılar. İZair yetkilileri Mardin Havaalanı’ndaki hava koşulları nedeniyle seferin iptal edildiğini söylediler.
Tabii bu neden hemen kontrol edilmeliydi. Yolculardan bir kaçı Mardin Havaalanı’nı arayarak bölgenin uçuşa uygun olup olmadığını sordu. Gelen yanıt ilginçti: “Uçakların iniş ve kalkışlarında bir sorun yok…”
Alınan yanıtla yolcular arasında homurdanmalar artmaya başladı. İZair yetkilileri ise ellerinde Mardin biletleri olduğu halde Mardin’e uçamayan yolculara, “Siz bizim muhatabımız değilsiniz” diyerek halkla ilişkiler konusunda ayrı bir ders verdiler.
Bir başka havayolu şirketinin aynı saatlere rastlayan Diyarbakır uçağında ise 12 kişilik boş ver vardı. Mardin yolcularının bir kısmı bu uçağa sevkedildi. Seçim yazı tura ile mi yapıldı bilinmez. Ancak geri kalanlar iki gün sonra yeniden Mardin’e uçmak için havaalanından evlerine geri döndüler…
Ve bu olayı İZair’in 1 Nisan şakası olarak hafızalarına kazıdılar.
İşte size İzmir’i 21. yüzyıla taşıyan, hatta çağ atlattıran bir şirketin hazin durumu…
Bu olay İzmir basınına yansıdı mı?
Mutlaka bu yolculardan bir kaçı gazetecilere ulaşıp konu hakkında bilgi vermek istemiştir.
Ancak muhtemelen şu yanıtı almışlardır:
”Kusura bakmayın ama biz İTO Başkanı’nın şirketi hakkında olumsuz bir şey yazamayız…”
***
CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan Ege TV’de yayınlanan bir haberde ilginç bir tespit yaptı…
“Ben milletvekili adayı olunca seçim için bir komisyon kurarız, bu komisyonun başkanlığına da ben geçerim. Böylece hem aday olurum hem de il başkanlığımı devam ettiririm.”
Böyle bir öneriyi önce şaka niyetine dinledim. Ancak yapılan açıklama şakanın ötesinde çok ciddiydi.
O zaman Selçuk Ayhan’ın şu sorulara yanıt vermesi gerekiyor diye düşündüm
1 – Bu yıl yapılacak genel seçimlerde İzmir ikinci bölge birinci sıra adaylığı konusunda kimden söz aldınız?
2 – Sizin ayrılmanız ile birlikte il yönetiminin çıkarabileceği bir il başkanı yok mu? Daha doğrusu siz kendi il yönetiminize hiç mi güvenmiyorsunuz?
3 – Seçimlerde il yönetimini by-pass etmeyi planladığınız komisyon önerisini genel merkede kiminle tartıştınız?
4 – Komisyonun başında olmanıza genel merkezde kimler sıcak bakıyor?
5 – Son günlerde köyleri dolaşırken başınız açık mı gezdiniz. Bu süreçte hiç güneş çarpılmasıyla karşı karşıya kaldınız mı?
http://www.suleymangencel.com/ 04 - 04 - 2007
Etiketler:
Yerel Siyaset
3 Nisan 2007 Salı
TMSF’nin getirdikleri
Sadece merak ettim… İzmir medyasının, siyasetinin hatta iş dünyasının durumunu değiştirecek, taşları yerinden oynatacak bir gelişmeye İzmirli köşe yazarları nasıl bakacak diye… İki kişi kaleme almış bu konuyu…
Birincisi yani Hasan Tahsin kısa bir not özetlemiş genel durumu ve Sabah grubunda olan gelişmelerden gazeteci meslektaşlarının nasıl etkilenebileceğini dikkate almış. Ve “Allah yardımcıları olsun” temennisinde bulunmuş.
İkinci yazı ise Osman Gençer’den…
Gençer “TMSF’li günler” başlıklı yazısında İzmir kamuoyuna ve Yeni Asır okuyucularına mesaj vermeye çalışmış. Bu mesaj son derece net:
“Bundan sonra değişen bir şey olmayacak.”
Böyle bir mesajın verilmesi tabii ki gerekli. Hem okuyucu hem de reklam verenlerin kafasında oluşan bazı soru işaretlerinin ortadan kaldırılması gerekiyor.
Ama…
Bundan önce TMSF’li günleri yaşayan diğer gazetelere baktığımızda çok şeyin değiştiğini görüyoruz.
Öncelikle oto-kontrol mekanizması farklı işlemeye başlıyor. Daha doğrusu kırmızı çizgiler daha belirginleşiyor. Bu gazetelerde çalışan gazeteciler ve yazı yazan köşe yazarlarının kafalarında hep şu soru var.
Bunu yazdığımda TMSF konuya nasıl bakacak?
Oto-kontrol mekanizmasındaki değişim zaman içerisinde olacak. Önümüzde hem cumhurbaşkanlığı hem de genel seçimler var. Sabah Grubu’nun tüm kayıtlarının hazırlanması ve ihaleye çıkarılması bir süreç. Bu süreç en az 3 ay. Eğer seçim Kasım’da yapılacaksa hükümet bu süreci biraz daha uzatarak Sabah Grubu’nun tüm imkanlarından yararlanabilir.
Eğer seçim Temmuz’a alınırsa üç aylık süreç zaten yeterli iktidar için.
Biz bu durumu Star gazetesi ve televizyonunda yaşadık, İzmir TV’de de…
Benim asıl merak ettiğim gerek Türkiye’de gerekse İzmir’de dengeleri değiştirecek bu gelişmelere İzmirli köşe yazarlarının aldığı tavır.
Sanki böyle bir gelişme olmamış gibi davranıyor köşe yazarları…
Kendi gündemleri üzerine yazıp çizmeye devam ediyor, bu konuyu tartışmak bile istemiyorlar.
Korkuyorlar mı?
Kesinlikle…
İşte bir başka oto-kontrol… Korkunun üzerine inşa edilmiş olan…
Başka da bir şey beklenemez onlardan… Bugüne kadar İzmir için hangi konuda cesaretli yazılar yazabildiler ki, böyle bir konuyu gündeme alabilsinler…
http://www.suleymangencel.com/ 03 - 04 - 2007
Birincisi yani Hasan Tahsin kısa bir not özetlemiş genel durumu ve Sabah grubunda olan gelişmelerden gazeteci meslektaşlarının nasıl etkilenebileceğini dikkate almış. Ve “Allah yardımcıları olsun” temennisinde bulunmuş.
İkinci yazı ise Osman Gençer’den…
Gençer “TMSF’li günler” başlıklı yazısında İzmir kamuoyuna ve Yeni Asır okuyucularına mesaj vermeye çalışmış. Bu mesaj son derece net:
“Bundan sonra değişen bir şey olmayacak.”
Böyle bir mesajın verilmesi tabii ki gerekli. Hem okuyucu hem de reklam verenlerin kafasında oluşan bazı soru işaretlerinin ortadan kaldırılması gerekiyor.
Ama…
Bundan önce TMSF’li günleri yaşayan diğer gazetelere baktığımızda çok şeyin değiştiğini görüyoruz.
Öncelikle oto-kontrol mekanizması farklı işlemeye başlıyor. Daha doğrusu kırmızı çizgiler daha belirginleşiyor. Bu gazetelerde çalışan gazeteciler ve yazı yazan köşe yazarlarının kafalarında hep şu soru var.
Bunu yazdığımda TMSF konuya nasıl bakacak?
Oto-kontrol mekanizmasındaki değişim zaman içerisinde olacak. Önümüzde hem cumhurbaşkanlığı hem de genel seçimler var. Sabah Grubu’nun tüm kayıtlarının hazırlanması ve ihaleye çıkarılması bir süreç. Bu süreç en az 3 ay. Eğer seçim Kasım’da yapılacaksa hükümet bu süreci biraz daha uzatarak Sabah Grubu’nun tüm imkanlarından yararlanabilir.
Eğer seçim Temmuz’a alınırsa üç aylık süreç zaten yeterli iktidar için.
Biz bu durumu Star gazetesi ve televizyonunda yaşadık, İzmir TV’de de…
Benim asıl merak ettiğim gerek Türkiye’de gerekse İzmir’de dengeleri değiştirecek bu gelişmelere İzmirli köşe yazarlarının aldığı tavır.
Sanki böyle bir gelişme olmamış gibi davranıyor köşe yazarları…
Kendi gündemleri üzerine yazıp çizmeye devam ediyor, bu konuyu tartışmak bile istemiyorlar.
Korkuyorlar mı?
Kesinlikle…
İşte bir başka oto-kontrol… Korkunun üzerine inşa edilmiş olan…
Başka da bir şey beklenemez onlardan… Bugüne kadar İzmir için hangi konuda cesaretli yazılar yazabildiler ki, böyle bir konuyu gündeme alabilsinler…
http://www.suleymangencel.com/ 03 - 04 - 2007
2 Nisan 2007 Pazartesi
Hareketli hafta sonu
Arada sırada doğruyu tutturuyoruz bu sitede!!! Nitekim İZair’in satışını da doğru tutturmuşuz. Şimdilik şirketin yüzde 20 satıldığı söylendi. Ve bu durumda Pegasus şirketin Demirtaş’ın deyimi ile stratejik ortağı konumuna geldi. Ancak genel kurulda dikkatten kaçak başka nokta var. Sermaye artırımı. Demirtaş şöyle diyor Yeni Asır’a yaptığı açıklamada.
“Sermayemiz 22.5 milyon YTL'den 41 milyon YTL'ye çıkarılırken bunun 8.2 milyon YTL'si Pegasus tarafından ödenecek.”
Ya geri kalan 10.5 milyon YTL?
Normal olarak bunu İZair şirketinin ortakları karşılamak durumunda. Ancak ortaklık yapısına baktığınızda ve zarar eden şirketi gördüğünüzde 10 milyon YTL’yi ödeyecek isimlerin az olacağı ihtimali yüksek.
O zaman kim ödeyecek bunu?
Tabii ki Pegasus…
Yani aslında kamuoyunda 10 gündür tartışılan İstanbul firması Pegasus İzmirliliği ile övünen (onun dışında başka bir hükmü de bulunmayan) İZair’i satın aldı tespitine inanmak gerekiyor. Başarılı İzmir basınının bu durumu sorgulamaya bile görmemesine ya da görmek istememesine rağmen…
Aslında Demirtaş-medya ilişkilerini de açık ve net ortaya koyan bir yazı kaleme alma zamanı geliyor, tıpkı Ahmet Piriştina’da olduğu gibi… Baksanıza İZair’in Pegasus tarafından satın alındığı haberini olduğu gibi Zaman gazetesinden alan ve hiç değiştirmeyen bazı yerel gazetelerin bugünlerde köşelerinden özür üzerine özür dilemelerinin altında neler olduğuna bakmak lazım. Ya da İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde kaç gazetecinin çocuğunun okuduğunu ve buna karşı üniversiteye ne kadar para ödediklerini…
İZTO Yönetim Kurulu üyelerinden bazılarının Ekrem Demirtaş'ı kurumun bütçesinden bazı kaynakları yasal olmayan yollarla dağıttığı gerekçesiyle yargıya suç duyurusunda bulunduğu gerçeğinin de altını çizmek isterim...
***
TMSF Sabah Grubu’na el koydu. İşte bugünden itibaren basın, siyaset ve iş dünyası bu haberle yatacak, bu haberle kalkacak. Çünkü TMSF’nin Türkiye’nin ikinci büyük grubuna el koyması tüm dengeleri değiştirecektir. TMSF’nin el koyma nedeni üzerine daha çok tartışılacak. Bunun için öncelikle durumun netleşmesini beklemek gerekiyor.
Benim asıl merak ettiğim İzmir’deki gelişmeler.
Öyle ya da böyle Yeni Asır gazetesi, geçmişi ve Ciner Grubu üyeliği ile İzmir’in lider yayın organıydı. Üstelik reklam ve ilan ilişkileri içerisinde hem iş dünyası hem de siyaset dünyasında önemli rol oynuyordu. Bugünden itibaren Yeni Asır’ın yeni pozisyonu İzmir’in dengelerinin yeniden değişmesine neden olacaktır. Yeni Asır ile iyi ilişkilerine dayanarak siyaset yapmaya çalışan, gündemde kalmayı başaran hatta iş olanaklarını arttıran bir kısım İzmirli’nin bundan sonra nasıl davranacaklarını hep birlikte izleyeceğiz.
http://www.suleymangencel.com/ 02 - 04 - 2003
“Sermayemiz 22.5 milyon YTL'den 41 milyon YTL'ye çıkarılırken bunun 8.2 milyon YTL'si Pegasus tarafından ödenecek.”
Ya geri kalan 10.5 milyon YTL?
Normal olarak bunu İZair şirketinin ortakları karşılamak durumunda. Ancak ortaklık yapısına baktığınızda ve zarar eden şirketi gördüğünüzde 10 milyon YTL’yi ödeyecek isimlerin az olacağı ihtimali yüksek.
O zaman kim ödeyecek bunu?
Tabii ki Pegasus…
Yani aslında kamuoyunda 10 gündür tartışılan İstanbul firması Pegasus İzmirliliği ile övünen (onun dışında başka bir hükmü de bulunmayan) İZair’i satın aldı tespitine inanmak gerekiyor. Başarılı İzmir basınının bu durumu sorgulamaya bile görmemesine ya da görmek istememesine rağmen…
Aslında Demirtaş-medya ilişkilerini de açık ve net ortaya koyan bir yazı kaleme alma zamanı geliyor, tıpkı Ahmet Piriştina’da olduğu gibi… Baksanıza İZair’in Pegasus tarafından satın alındığı haberini olduğu gibi Zaman gazetesinden alan ve hiç değiştirmeyen bazı yerel gazetelerin bugünlerde köşelerinden özür üzerine özür dilemelerinin altında neler olduğuna bakmak lazım. Ya da İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde kaç gazetecinin çocuğunun okuduğunu ve buna karşı üniversiteye ne kadar para ödediklerini…
İZTO Yönetim Kurulu üyelerinden bazılarının Ekrem Demirtaş'ı kurumun bütçesinden bazı kaynakları yasal olmayan yollarla dağıttığı gerekçesiyle yargıya suç duyurusunda bulunduğu gerçeğinin de altını çizmek isterim...
***
TMSF Sabah Grubu’na el koydu. İşte bugünden itibaren basın, siyaset ve iş dünyası bu haberle yatacak, bu haberle kalkacak. Çünkü TMSF’nin Türkiye’nin ikinci büyük grubuna el koyması tüm dengeleri değiştirecektir. TMSF’nin el koyma nedeni üzerine daha çok tartışılacak. Bunun için öncelikle durumun netleşmesini beklemek gerekiyor.
Benim asıl merak ettiğim İzmir’deki gelişmeler.
Öyle ya da böyle Yeni Asır gazetesi, geçmişi ve Ciner Grubu üyeliği ile İzmir’in lider yayın organıydı. Üstelik reklam ve ilan ilişkileri içerisinde hem iş dünyası hem de siyaset dünyasında önemli rol oynuyordu. Bugünden itibaren Yeni Asır’ın yeni pozisyonu İzmir’in dengelerinin yeniden değişmesine neden olacaktır. Yeni Asır ile iyi ilişkilerine dayanarak siyaset yapmaya çalışan, gündemde kalmayı başaran hatta iş olanaklarını arttıran bir kısım İzmirli’nin bundan sonra nasıl davranacaklarını hep birlikte izleyeceğiz.
http://www.suleymangencel.com/ 02 - 04 - 2003
Etiketler:
Yerel Siyaset
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)