İki toplum da Akdenizli olunca, elimize geçen en önemli fırsatı, deprem sonrası ivme kazanan Türk-Yunan dostluğunu, abartma konusunda birbirlerinden geri kalmıyorlar... Bunun son örneği Rodos-Marmaris arasında yaşandı. Rodos Spor Kulübü futbol takımı ile Marmarisspor arasında geliri depremzedelere bırakılacak bir futbol maçı planlandı. Yapılan görüşmelerden sonra maçın dün oynanması planlandı. Yunan tarafı Marmarisspor'a ilettiği faksta, gelecek olan davetlilerden vize aranmadığını belirtti. Ancak Marmarisspor takımındaki futbolcuların büyük kısmında pasaport bulunmaması nedeniyle maç oynanamadı ve bir ileri tarihe ertelendi.
Bunlar olağan şeyler. Beni asıl ilgilendiren nokta davetliler arasında bulunan 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in konumu üzerine...
Türkiye neden hala ayaklarının üzerinde duramıyor? Neden 1982 Anayasası tartışılıyor? Neden bazı güçlerin demokratik yapıların üzerinde olduğu ileri sürülüyor? Neden Avrupa Birliği, insan hakları ve demokrasi diye bastırıyor?
Bunların nedenini öğrenmek için çok değil, 19 yıl öncesine dönmemiz ve yakın Türkiye tarihine kısa bir göz atmamız yeterli... Deprem sonrası dost olduğumuz "demokratik Yunanistan"ın da Türkiye'nin yakın tarihine gözatması gerekecek. Aslında Yunanlılar yakın tarihimizi iyi biliyorlar. Yaptığımız her konuşmada Türkiye'deki parlamento üzerindeki güçleri vurguluyor ve Türkiye'nin demokratikleşmesini istiyorlar... Ben de istiyorum... Ama bana bunu söylerken bu koşulların oluşmasında başrol oynayan birini bir "dostluk maçı" için Rodos'a davet etmenin mantığını anlamıyorum.
Rodos Valiliği ile yaptığım konuşmada yapılan davetin isim bazında olmadığını, Sayın Evren'in de Rodos'a geleceğini basından öğrendiklerini söylediler. 12 Adalar Valiliği Hukuk Danışmanı Nikos Papanikitas'ın Marmaris'e gönderdiği ikinci faksta ise şu cümleler yeralıyor..."Türkiye Cumhuriyeti 7. Cumhurbaşkanı için en yüksek koruma önlemleri Yunanistan devleti tarafından sağlanacaktır. Aynı zamanda Yunanistan Hükümeti kendisini yazılı ve resmi olarak Rodos'a davet edecektir."
Fakstan da anlaşılacağı gibi Evren'in Rodos'a gitme isteği Yunanlılar tarafından yapılan ilk davetten sonra ortaya çıkmış, Yunanlılar da bu olayı resmiyete dönüştürme kararı almışlar... Ancak bu olayda çok önemli çelişkiler var.
Birincisi Yunanistan demokrasi uğruna 1974 yılında hapse gönderdiği albaylar cuntasının lideri Papadopoulos'un ölümüne kadar hapishaneden çıkmasına izin vermedi. Bana göre de doğru yaptı...
Ama aynı Yunanistan, 1980 darbesi ile iktidara gelen ve bugüne kadar Türkiye'nin elini kolunu bağlayan Kenan Evren'i dostluk adına ülkeye davet ediyor... Günlerdir yazıyorum, Türk-Yunan dostluğu, temelleri sağlam bir yapı üstüne kurulmalı... Son günlerde yaşadığımız "abartılı" ve "ciddiyetten uzak" tavırlar iki ülke ilişkilerine yarardan çok zarar getirecek...
YENİ ASIR 29 - 09 - 1999
29 Eylül 1999 Çarşamba
Soyadların dili
Atina'da, Sabah gazetesinin bürosunda bir arkadaşımın telefonunu bulmak için rehbere bakıyorum. Soyadlarından yola çıkarak telefonu bulmaya çalışırken bazı soyadları dikkatimi çekti. Bir Türk'e böyle bir soyadını değil kabul ettirmek bu soyadını vermek isteyen devlet görevlilerine sorun çıkarması içten bile değil. Selanik'te yaşayan Bay Bangalis'in soyadı "Karaibnes..." üstelik Bay Bangalis bir işadamı. Dolayısı ile ilginç soyadı Selanik'in outdoor reklam panolarında bile bulunuyor.
Kostas'ın soyadı ise "Kerhanecioğlu..." sadece kerhaneci değil üstelik "kerhanecinin oğlu..."
Bir gazeteci arkadaşımın soyadı "Deli Petro...". Ünlü Rus Çarı'na Osmanlılar ve daha sonra Türkler tarafından verilen bir sıfatı Anadolu'dan geçen Rum ailesi soyadı olarak kullanmış. İlginçtir Rus Çarı Petro için Batılılar'ın kullandığı sıfat "Büyük Petro..." sadece biz Rus Çarı'na Deli Petro diyoruz.
İlginç soyadları dizi halinde devam ediyor Yunanistan'da. Mesela Kuloğlu. Türk-Yunan ilişkilerinin gelişmesi konusunda yıllardır çalışan, ERT-3'te bu konu üzerine program hazırlayan Stelyo Kuloğlu'nun ailesi de İzmir kökenli. Bunun dışında binlerce soyadı daha var Türkler'e ilginç gelecek olan... Parmaksız, Gedikoğlu, Yıldız gibi...(peki nasıl oluyorda Türkiye'de kısır olarak kullanılan kelimeler Yunanistan'da soyadına dönüşüyor.
Nedeni aslında çok basit 1924 yılında mübadeleden hemen sonra her ülkede oluşturulmaya çalışılan modern devletin bir ölçüsü de soyadı sorununun çözmek idi. Mübadele sonrası Yunanistan'a göçen Hıristiyanlar'ın modern devlet ilkeleri doğrultusunda soyadı almaları gerekiyordu. Zavallı Anadolulu Hıristiyan ailelere Yunan devleti tarafından şu soru soruldu.
"Soyadınız ne olacak?"
Devlet görevlisi bir yanıt alamayınca ikinci bir soru sordu, evlerini, geçmişlerini, ilişkilerini kaybetmiş ve Yunanistan'la hiç bir bağı olmayan bu insanlara
"Sizi Küçük Asya'da nasıl çağırırlardı?"
"Bilmem, babama kerhaneci derlerdi..."
Yunan devlet görevlisi anlamını bilmediği bu yanıtı hemen değerlendirir ve "Tamam, bundan sonra soyadın Kerhanecioğlu" kararını verirdi
İki devlet başkanının aldığı politik bir kararın topluma, milyonlarca insana yansımasının önemli bir göstergesi yukarıdaki örnekler.
YENİ ASIR 20 - 09 - 1999
Kostas'ın soyadı ise "Kerhanecioğlu..." sadece kerhaneci değil üstelik "kerhanecinin oğlu..."
Bir gazeteci arkadaşımın soyadı "Deli Petro...". Ünlü Rus Çarı'na Osmanlılar ve daha sonra Türkler tarafından verilen bir sıfatı Anadolu'dan geçen Rum ailesi soyadı olarak kullanmış. İlginçtir Rus Çarı Petro için Batılılar'ın kullandığı sıfat "Büyük Petro..." sadece biz Rus Çarı'na Deli Petro diyoruz.
İlginç soyadları dizi halinde devam ediyor Yunanistan'da. Mesela Kuloğlu. Türk-Yunan ilişkilerinin gelişmesi konusunda yıllardır çalışan, ERT-3'te bu konu üzerine program hazırlayan Stelyo Kuloğlu'nun ailesi de İzmir kökenli. Bunun dışında binlerce soyadı daha var Türkler'e ilginç gelecek olan... Parmaksız, Gedikoğlu, Yıldız gibi...(peki nasıl oluyorda Türkiye'de kısır olarak kullanılan kelimeler Yunanistan'da soyadına dönüşüyor.
Nedeni aslında çok basit 1924 yılında mübadeleden hemen sonra her ülkede oluşturulmaya çalışılan modern devletin bir ölçüsü de soyadı sorununun çözmek idi. Mübadele sonrası Yunanistan'a göçen Hıristiyanlar'ın modern devlet ilkeleri doğrultusunda soyadı almaları gerekiyordu. Zavallı Anadolulu Hıristiyan ailelere Yunan devleti tarafından şu soru soruldu.
"Soyadınız ne olacak?"
Devlet görevlisi bir yanıt alamayınca ikinci bir soru sordu, evlerini, geçmişlerini, ilişkilerini kaybetmiş ve Yunanistan'la hiç bir bağı olmayan bu insanlara
"Sizi Küçük Asya'da nasıl çağırırlardı?"
"Bilmem, babama kerhaneci derlerdi..."
Yunan devlet görevlisi anlamını bilmediği bu yanıtı hemen değerlendirir ve "Tamam, bundan sonra soyadın Kerhanecioğlu" kararını verirdi
İki devlet başkanının aldığı politik bir kararın topluma, milyonlarca insana yansımasının önemli bir göstergesi yukarıdaki örnekler.
YENİ ASIR 20 - 09 - 1999
Etiketler:
Türk - Yunan İlişkileri
17 Eylül 1999 Cuma
Basına önemli görev
Türkleri ve Yunanlıları anlamak zor. Gerçekten bu iki toplumu bir yere toplayıp psikolojik muayeneden geçirmek gerekiyor. Önceki gece, bugüne kadar Türk-Yunan barışı için yapılanları görmezden gelen bir Yunan kanalı Dışişleri Bakanı Kranodiotis'in ölümü üzerine Türk televizyon kanalları ve gazetelerin olaya bakış açısını değerlendirdi. Yunan uçağının Romanya semalarında yaşadığı olayı Romen ve Yunan kanallarından önce bir Türk kanalının (TGRT) vermesini haber yaptı. Ardından tüm Türk kanallarının olaya bakışını ve Türk gazetelerinin birinci sayfalarında olaya nasıl bakıldığının yorumunu verdi. Yıllardır Yunan milliyetçiliğini öne çıkaran bu kanalı şu günlerde ilk kez seyreden biri şöyle bir izlenim edinir:
"Bugüne kadar Türk-Yunan işbirliği için bu kadar olumlu çalışan başka bir televizyon kanalına rastlamadım."
İşte beni de korkutan bu. Mesele öyle bir noktaya oluştu ki, bundan sonra geriye dönüşün yaratacağı olumsuz sonuçları düşünmek bile istemiyorum.
Bunun için ne yapılmalı. Röportaj için geldiğim Yunanistan'da bu konu ile yıllardır ilgili olan bir çok Yunanlı'yla da aynı sorunu tartışıyorum. Bundan sonra ne olacak?
İyi giderse sorun yok..
Ama ya kötü giderse? Yine biz devreye gireceğiz, yine iki ülke arasında sıfıra inen ilişkileri bir düzleme çıkarmaya uğraşacağız. Tıpkı iyi gitmeye başlayan ilişkilere daha önce inmiş olan Öcalan darbesi gibi.
Ne yapacağız o halde? Önemli olan bundan sonraki süreç..
Dünkü yazımda bahsettiğim Midilli Ticaret Odası Başkanı Panayotesi Mathiellis'in önerileri gibi yeni, kalıcı ve karar verici mekanizmaları bağlayan önerilere ihtiyacımız var.
İşte bunlardan biri daha geliyor:
Midilli 23-24 Ekim günleri çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yapacak. Benim de aktif olarak çalıştığım Ege ve Trakya'da Barış İçin Gazeteciler Platformu, Türkiye ve Yunanistan'da karar verici mekanizmaları etkileyen tüm basın organlarının, televizyon ve gazetelerin yöneticilerini, genel yayın yönetmenlerini, yazı işleri müdürlerini Midilli'de bir araya getirecek. Toplantının en önemli amacı, basının son dönemde sürdürdüğü olumlu havanın ortaya çıkacak provakatif akımlara kapılmasını önlemek, Türk-Yunan ilişkilerinin eski, sancılı günlere dönmesini durdurmak. Yunanlılar toplantıya çok önem veriyor. Önceki akşam Yunanistan Dışişleri Bakanlığı eski Genel Sekreteri ile yemek yerken, yaptığımız projeyi ortaya koyduğumuzda çok heyecanlandı ve şunları söyledi:
"Pangalos zamanında böyle bir şansımız olmadı. Bari bu kez başarı sağlayalım."
Gerçekten zor bir döneme giriliyor. Hem de çok zor bir döneme. Zirveye ulaşmak kolay, ancak o zirvede kalmak için daha fazla çalışmak, daha fazla güç sarfetmek gerekli.
YENİ ASIR 17 - 09 - 1999
"Bugüne kadar Türk-Yunan işbirliği için bu kadar olumlu çalışan başka bir televizyon kanalına rastlamadım."
İşte beni de korkutan bu. Mesele öyle bir noktaya oluştu ki, bundan sonra geriye dönüşün yaratacağı olumsuz sonuçları düşünmek bile istemiyorum.
Bunun için ne yapılmalı. Röportaj için geldiğim Yunanistan'da bu konu ile yıllardır ilgili olan bir çok Yunanlı'yla da aynı sorunu tartışıyorum. Bundan sonra ne olacak?
İyi giderse sorun yok..
Ama ya kötü giderse? Yine biz devreye gireceğiz, yine iki ülke arasında sıfıra inen ilişkileri bir düzleme çıkarmaya uğraşacağız. Tıpkı iyi gitmeye başlayan ilişkilere daha önce inmiş olan Öcalan darbesi gibi.
Ne yapacağız o halde? Önemli olan bundan sonraki süreç..
Dünkü yazımda bahsettiğim Midilli Ticaret Odası Başkanı Panayotesi Mathiellis'in önerileri gibi yeni, kalıcı ve karar verici mekanizmaları bağlayan önerilere ihtiyacımız var.
İşte bunlardan biri daha geliyor:
Midilli 23-24 Ekim günleri çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yapacak. Benim de aktif olarak çalıştığım Ege ve Trakya'da Barış İçin Gazeteciler Platformu, Türkiye ve Yunanistan'da karar verici mekanizmaları etkileyen tüm basın organlarının, televizyon ve gazetelerin yöneticilerini, genel yayın yönetmenlerini, yazı işleri müdürlerini Midilli'de bir araya getirecek. Toplantının en önemli amacı, basının son dönemde sürdürdüğü olumlu havanın ortaya çıkacak provakatif akımlara kapılmasını önlemek, Türk-Yunan ilişkilerinin eski, sancılı günlere dönmesini durdurmak. Yunanlılar toplantıya çok önem veriyor. Önceki akşam Yunanistan Dışişleri Bakanlığı eski Genel Sekreteri ile yemek yerken, yaptığımız projeyi ortaya koyduğumuzda çok heyecanlandı ve şunları söyledi:
"Pangalos zamanında böyle bir şansımız olmadı. Bari bu kez başarı sağlayalım."
Gerçekten zor bir döneme giriliyor. Hem de çok zor bir döneme. Zirveye ulaşmak kolay, ancak o zirvede kalmak için daha fazla çalışmak, daha fazla güç sarfetmek gerekli.
YENİ ASIR 17 - 09 - 1999
Etiketler:
Türk - Yunan İlişkileri
14 Eylül 1999 Salı
Sıra kitaplara geldi
Türkiye ile Yunanistan arasında başlayan sıcak ilişkiler, okullarda okutulan ve karşı tarafı suçlayıcı tarih kitaplarının değiştirilmesini gündeme getirdi... Yunanlılar Avrupa Birliği'ne girditen sonra devletin demokratikleşmesine paralel olarak tarih kitaplarında değişiklik için bundan 3 yıl önce çalışmaya başlamışlardı. Kurdukları özel bir grup okullarda okutulan tarih kitaplarını inceliyor ve Türkiye'ye yönelik şoven duyguları içeren pasajları saptıyordu.
Yunanlılar son üç yıldır sivil toplum örgütleri bazında yapılan ilişkilerde Türkiye'deki tarih kitaplarının da incelenmesi için ortak bir yapının oluşturulmasını talep etmişlerdi. Ancak böyle kapsamlı bir araştırmaya götürecek bir sivil toplum örgütü maalesef Türkiye'de ortaya çıkmamıştı.
Tarih kitapları çok önemli... Ortaokullarda, liselerde öğretilen ve çocukların beyinlerine kazınan düşmanlık öyle kolay yokedilemiyor...
Bundan iki yıl önce İzmir'deki bir lisede 14-16 yaş grubunu kapsayan bir grup öğrenciye şöyle bir soru soruldu:
"Yunanlıları nasıl görüyorsunuz?"
Elimize ulaşan yanıtlar gerçekten ürkütücüydü. Öğrencilerin büyük bölümü Yunanlıları düşman olarak görüyor, "Bizle uğraşmasınlar, yoksa onları tekrar denize dökeriz" şeklinde açıklamalarda bulunuyorlardı.
İzmir'in hem de iyi eğitim verildiğini iddia eden bir okulunda öğrencilerin soruya verdiği yanıt öğretmenleri bile şaşırtmıştı...
Nereden geliyordu bu önyargı?
Büyük bir olasılıkla tarih kitaplarından... Öğrenciler okudukları tarih ile güncel hayatta Tür-Yunan ilişkilerinde yaşanan sorunları birleştirerek şoven bir yapıya bürünüyorlardı...
Sadece öğrenciler değil, aynı tarih kitaplarını okuyarak büyüyen, bugün Türk-Yunan dostluğunu savunan bazı büyüklerimiz bile Ege'ye yakın Yunan adalarına gittiklerinde şöyle bir espri yapmaktan geri kalmıyorlardı:
"Bu adalar da bize çok yakın ve güzelmiş. Keşke o zaman Atatürk şunları da alsaydı..."
Bu mantık aslında çoculuktan itibaren verilen tek yanlı bakışın bilinç altındaki izleri...
Şimdi bu izlerden kurtulma zamanı.
Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu tarih kitaplarını değiştirme fikrine olumlu bakıyor. İki ülke arasında şu günlerde yaşanan bahar havası içinde böyle bir çalışma başlatılabilirse bir sonraki nesli kazanma şansımız yüksek olacaktır.
YENİ ASIR 14 - 09 - 1999
Yunanlılar son üç yıldır sivil toplum örgütleri bazında yapılan ilişkilerde Türkiye'deki tarih kitaplarının da incelenmesi için ortak bir yapının oluşturulmasını talep etmişlerdi. Ancak böyle kapsamlı bir araştırmaya götürecek bir sivil toplum örgütü maalesef Türkiye'de ortaya çıkmamıştı.
Tarih kitapları çok önemli... Ortaokullarda, liselerde öğretilen ve çocukların beyinlerine kazınan düşmanlık öyle kolay yokedilemiyor...
Bundan iki yıl önce İzmir'deki bir lisede 14-16 yaş grubunu kapsayan bir grup öğrenciye şöyle bir soru soruldu:
"Yunanlıları nasıl görüyorsunuz?"
Elimize ulaşan yanıtlar gerçekten ürkütücüydü. Öğrencilerin büyük bölümü Yunanlıları düşman olarak görüyor, "Bizle uğraşmasınlar, yoksa onları tekrar denize dökeriz" şeklinde açıklamalarda bulunuyorlardı.
İzmir'in hem de iyi eğitim verildiğini iddia eden bir okulunda öğrencilerin soruya verdiği yanıt öğretmenleri bile şaşırtmıştı...
Nereden geliyordu bu önyargı?
Büyük bir olasılıkla tarih kitaplarından... Öğrenciler okudukları tarih ile güncel hayatta Tür-Yunan ilişkilerinde yaşanan sorunları birleştirerek şoven bir yapıya bürünüyorlardı...
Sadece öğrenciler değil, aynı tarih kitaplarını okuyarak büyüyen, bugün Türk-Yunan dostluğunu savunan bazı büyüklerimiz bile Ege'ye yakın Yunan adalarına gittiklerinde şöyle bir espri yapmaktan geri kalmıyorlardı:
"Bu adalar da bize çok yakın ve güzelmiş. Keşke o zaman Atatürk şunları da alsaydı..."
Bu mantık aslında çoculuktan itibaren verilen tek yanlı bakışın bilinç altındaki izleri...
Şimdi bu izlerden kurtulma zamanı.
Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu tarih kitaplarını değiştirme fikrine olumlu bakıyor. İki ülke arasında şu günlerde yaşanan bahar havası içinde böyle bir çalışma başlatılabilirse bir sonraki nesli kazanma şansımız yüksek olacaktır.
YENİ ASIR 14 - 09 - 1999
Etiketler:
Türk - Yunan İlişkileri
9 Eylül 1999 Perşembe
Eyvah, bugün 9 Eylül!
Her yıl ne kadar güzel toplanıyorduk... Yunan askerlerinin eline esir düşmüş genç bir Türk kızını kurtarmaya çalışan Türk askerlerini izliyor, onların başarıları karşısında gururlanıyorduk. Ardından gazilerimizin mağrur ifadelerle tören alanından geçişlerini izliyorduk. Devlet büyüklerimiz bundan yıllar önce Yunanlıları "denize döktüğümüz" o gün üzerine nutuk atıyorlardı. Törene katılanlar coşkulu, sanki o günü yeniden yaşıyorlardı. Yıllar geçti, değişen bir şey olmadı... Kurtuluş törenleri birbiri ardına kutlanmaya devam etti... Ancak yıl 1999... "Resmi rakamlara göre" 16 bin vatandaşımızı kaybettiğimiz Marmara depremi sırasında Yunan toplumunun gösterdiği olağanüstü dayanışma, önceki gün Atina'da yaşanan deprem ve Türk kurtarma ekiplerinin müdahalesi, Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin, vatandaşların Yunanistan'a yardım etmek için çırpınmaları iki ülke ilişkilerini gerçekten çok ilginç bir noktaya getirdi...
Aslında depremle sallanan veya yıkılan sadece konutlar olmadı. İnsanların bakış bugüne kadar savunduğu fikirleri, bakış açıları, milliyetçi zırhları, dinsel yaklaşımları, şoven anlayışları 9 şiddetinde sallandı ve temelleri çürük bir apartman gibi büyük bir gürültü ile çöktü...İki büyük depremde de yıkıntıların altında kalanlar oldu. Çoğu "yardım" diye seslendi, gökyüzüne ulaşmak, o mavi rengi yeniden görmek istedi. Türklere yardım eli Yunanlılar'dan geldi, Yunanlılara da Türkler'den.
Sonra insanlar oturup düşünmeye başladılar, yıllar önce yaşanan sorunların, çatışmaların neden bugüne kadar getirildiği konusunda. Suçlu aradılar ama bulamadılar, aslında hepsi suçluydu bu süreçte.
Bizleri günlerdir korkutan sarsıntıların ardında Tanrı'yı aramak geliyor içimden... İki ülke arasında yıllardır çözülemeyen sorunlardan tüm dünya gibi Tanrı da mı bıktı acaba? Yaşanan olayları gördükten sonra insanın aklına herşey geliyor.
Eyvah bugün 9 Eylül... Peki, şimdi ne yapacağız?
AKUT Atina'da Yunanlıları enkaz altından çıkarmaya çalışırken, binlerce vatandaşımız Yunanistan'a destek faksı çekerken kim kürsüye çıkıp, "Biz Yunanlıları bugün İzmir'den denize dökmüştük" diyebilecek...
Devlet adamlarımız bugünü kolay atlatacaklar, deprem nedeniyle tüm organizasyonların iptal edilmesi nedeniyle...
Ama ya gelecek yıl? Üstelik, iki ülke arasında dostluk köprülerinin bir yıl içinde daha da perçinlendiğini düşünürsek...
Aslında herşeyin bir çözümü var. Fransa, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazileri ülkesinden temizlediği günü özgürlük günü olarak kutlamıştı. Ancak iki ülkenin yeniden dost olması, Avrupa Birliği'nde birlikte hareket etmelerinden sonra Fransa özgürlük gününü kutlamaktan vazgeçti. Özgürlük günü tarih sayfalarında kaldı. Evet, iki deprem yaşandı... Ancak asıl önemli olan beyinlerde yaşanan depremdi...
Türkiye'de de Yunanistan'da da hiçbirşey eskisi gibi olmayacak. Yeni bir milenyuma giriyoruz. Ancak bizim için yeni milenyum gerçekten devrimlerle başlıyor. Önemli olan bu devrimleri sürdürebilmek ve geleceğe daha barışçı, daha umutlu bakabilmek...
YENİ ASIR 09 - 09 -1999
Aslında depremle sallanan veya yıkılan sadece konutlar olmadı. İnsanların bakış bugüne kadar savunduğu fikirleri, bakış açıları, milliyetçi zırhları, dinsel yaklaşımları, şoven anlayışları 9 şiddetinde sallandı ve temelleri çürük bir apartman gibi büyük bir gürültü ile çöktü...İki büyük depremde de yıkıntıların altında kalanlar oldu. Çoğu "yardım" diye seslendi, gökyüzüne ulaşmak, o mavi rengi yeniden görmek istedi. Türklere yardım eli Yunanlılar'dan geldi, Yunanlılara da Türkler'den.
Sonra insanlar oturup düşünmeye başladılar, yıllar önce yaşanan sorunların, çatışmaların neden bugüne kadar getirildiği konusunda. Suçlu aradılar ama bulamadılar, aslında hepsi suçluydu bu süreçte.
Bizleri günlerdir korkutan sarsıntıların ardında Tanrı'yı aramak geliyor içimden... İki ülke arasında yıllardır çözülemeyen sorunlardan tüm dünya gibi Tanrı da mı bıktı acaba? Yaşanan olayları gördükten sonra insanın aklına herşey geliyor.
Eyvah bugün 9 Eylül... Peki, şimdi ne yapacağız?
AKUT Atina'da Yunanlıları enkaz altından çıkarmaya çalışırken, binlerce vatandaşımız Yunanistan'a destek faksı çekerken kim kürsüye çıkıp, "Biz Yunanlıları bugün İzmir'den denize dökmüştük" diyebilecek...
Devlet adamlarımız bugünü kolay atlatacaklar, deprem nedeniyle tüm organizasyonların iptal edilmesi nedeniyle...
Ama ya gelecek yıl? Üstelik, iki ülke arasında dostluk köprülerinin bir yıl içinde daha da perçinlendiğini düşünürsek...
Aslında herşeyin bir çözümü var. Fransa, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazileri ülkesinden temizlediği günü özgürlük günü olarak kutlamıştı. Ancak iki ülkenin yeniden dost olması, Avrupa Birliği'nde birlikte hareket etmelerinden sonra Fransa özgürlük gününü kutlamaktan vazgeçti. Özgürlük günü tarih sayfalarında kaldı. Evet, iki deprem yaşandı... Ancak asıl önemli olan beyinlerde yaşanan depremdi...
Türkiye'de de Yunanistan'da da hiçbirşey eskisi gibi olmayacak. Yeni bir milenyuma giriyoruz. Ancak bizim için yeni milenyum gerçekten devrimlerle başlıyor. Önemli olan bu devrimleri sürdürebilmek ve geleceğe daha barışçı, daha umutlu bakabilmek...
YENİ ASIR 09 - 09 -1999
Etiketler:
Türk - Yunan İlişkileri
6 Eylül 1999 Pazartesi
Barışta CHP'nin önemi
Midilli Adası'dan Marmara depremi için toplanan, büyük bir kısmı sağlık alanında kullanılacak olan 4 kamyonluk malzeme Midilli Belediye Başkanı'nın liderliğinde 45 kişilik bir heyet tarafından Ayvalık'a getirildi.
İki ülke arasında son 25 gündür yaşananlar Ege'de barış ortamının sağlanması açısından çok önemli. Ancak bu ortamın hazırlanmasında bugüne kadar katkıları bulunanları bir kenara koymak hata olur...
Son günlerde Türkiye'de herkes Yunanistan dostu kesildi... Ancak iki ülke ilişkilerinin son 10 yılına baktığımızda devletin ve ulusalcı bakış açısının tüm karşı çıkışlarına rağmen geniş bir kitlenin Türk-Yunan dostluğu için çalıştığını görürüz. Dikili eski Belediye Başkanı CHP'li Osman Özgüven'in 1989 yılında Midilli Adası ile başlattığı ortak festivaller dizisi 1974 Kıbrıs Harekatı'ndan sonra iki toplumun kaynaşmasına yönelik ilk sivil adım olmuştur...Özgüven'in belediye başkanlığını kaybetmesinden sonra devreye arkadaşları girdi. Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın Urla eski Belediye Başkanları Bülent Baratalı ve Mustafa Kıpkıp, Aliağa Belediye Başkanı Hakkı Ülkü, Didim eski Belediye Başkanı Mehmet Soysalan, Altınoluk Belediye Başkanı İsmail Aynur... Bu isimlerin ortak özelliği hepsinin CHP'li olması... Bu ekibe bugüne kadar yaptığı katkılardan dolayı Çeşme eski Belediye Başkanı Nuri Ertan'ı bir ANAP'lı olarak dahil etmek gerekiyor. Neden son 10 yıldır Türk-Yunan dostluğu çalışmalarında Cumhuriyet Halk Partisi daha önde görülüyor? CHP Türkiye'de Batı anlamda sosyal demokrat düşünceye en yakın partidir. Atatürk'ün kurması ve tek partili döneme imzasını atmasına rağmen bugün geldiği nokta diğer partilere göre daha ileridir, daha enternasyonalisttir. Partinin içinde hala devletçi ve bir anlamda darbeci zihniyetlerin bulunmasına karşılık CHP yine de Türk solunun lokomotif partisidir.
Gerek Yunanlı parlamenterler gerek Avrupalı parlamenterler de ikili ilişkilerinde CHP'li milletvekillerinin diğer parti milletvekillerine göre daha ilerici daha demokrat olduğunu söylüyor, CHP ile daha doğru platformlarda anlaşabildiklerini ileri sürüyorlar...
CHP'nin Türk-Yunan ilişkilerinde oynadığı rolün ikinci önemli nedeni Yunanistan'ı yıllardır yöneten ve Avrupa Birliği'nde gerçek bir Avrupalı devlet konumuna kavuşmasını sağlayan PASOK ile Sosyalist Enternasyonal'de birleşmeleridir... Bu yapı içinde biraraya gelen iki parti karşı tarafı anlama konusunda diğer partilerden daha fazla pratik yapma şansına sahiptirler...
İşte bu nedenle CHP'li eski ve yeni belediye başkanları Midilli adasından Ayvalık'a getirilen yardımların karşılanmasında aktif rolü üstlendiler... Yıllardır her alanda Midillili politikacılar ile birlikte hareket eden CHP'li başkanların yardım konusunda da dostlarını yalnız bırakmaları düşünülemezdi. Nitekim de öyle oldu. CHP'li politikacılar önceki gün tam kadro Ayvalık'ta karşılama törenine katıldılar.
Ancak Türk Devleti bu yardımın alınması ve deprem bölgesine gönderilmesi sorumluluğunu, bugüne kadar "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" ilkesini bayrak edinmiş bir siyasi partinin belediye başkanına vermişti. Bugüne kadar Yunanistan'ı her konuda eleştiren bir partinin böyle bir misyonu yüklenmesi beklenemezdi. Midilli'den gelen konuklar da kendilerini karşılayan grup içinde milliyetçilere rağmen eski dostlarını görmekten çok mutluydular...
YENİ ASIR 06 -09 - 1999
İki ülke arasında son 25 gündür yaşananlar Ege'de barış ortamının sağlanması açısından çok önemli. Ancak bu ortamın hazırlanmasında bugüne kadar katkıları bulunanları bir kenara koymak hata olur...
Son günlerde Türkiye'de herkes Yunanistan dostu kesildi... Ancak iki ülke ilişkilerinin son 10 yılına baktığımızda devletin ve ulusalcı bakış açısının tüm karşı çıkışlarına rağmen geniş bir kitlenin Türk-Yunan dostluğu için çalıştığını görürüz. Dikili eski Belediye Başkanı CHP'li Osman Özgüven'in 1989 yılında Midilli Adası ile başlattığı ortak festivaller dizisi 1974 Kıbrıs Harekatı'ndan sonra iki toplumun kaynaşmasına yönelik ilk sivil adım olmuştur...Özgüven'in belediye başkanlığını kaybetmesinden sonra devreye arkadaşları girdi. Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın Urla eski Belediye Başkanları Bülent Baratalı ve Mustafa Kıpkıp, Aliağa Belediye Başkanı Hakkı Ülkü, Didim eski Belediye Başkanı Mehmet Soysalan, Altınoluk Belediye Başkanı İsmail Aynur... Bu isimlerin ortak özelliği hepsinin CHP'li olması... Bu ekibe bugüne kadar yaptığı katkılardan dolayı Çeşme eski Belediye Başkanı Nuri Ertan'ı bir ANAP'lı olarak dahil etmek gerekiyor. Neden son 10 yıldır Türk-Yunan dostluğu çalışmalarında Cumhuriyet Halk Partisi daha önde görülüyor? CHP Türkiye'de Batı anlamda sosyal demokrat düşünceye en yakın partidir. Atatürk'ün kurması ve tek partili döneme imzasını atmasına rağmen bugün geldiği nokta diğer partilere göre daha ileridir, daha enternasyonalisttir. Partinin içinde hala devletçi ve bir anlamda darbeci zihniyetlerin bulunmasına karşılık CHP yine de Türk solunun lokomotif partisidir.
Gerek Yunanlı parlamenterler gerek Avrupalı parlamenterler de ikili ilişkilerinde CHP'li milletvekillerinin diğer parti milletvekillerine göre daha ilerici daha demokrat olduğunu söylüyor, CHP ile daha doğru platformlarda anlaşabildiklerini ileri sürüyorlar...
CHP'nin Türk-Yunan ilişkilerinde oynadığı rolün ikinci önemli nedeni Yunanistan'ı yıllardır yöneten ve Avrupa Birliği'nde gerçek bir Avrupalı devlet konumuna kavuşmasını sağlayan PASOK ile Sosyalist Enternasyonal'de birleşmeleridir... Bu yapı içinde biraraya gelen iki parti karşı tarafı anlama konusunda diğer partilerden daha fazla pratik yapma şansına sahiptirler...
İşte bu nedenle CHP'li eski ve yeni belediye başkanları Midilli adasından Ayvalık'a getirilen yardımların karşılanmasında aktif rolü üstlendiler... Yıllardır her alanda Midillili politikacılar ile birlikte hareket eden CHP'li başkanların yardım konusunda da dostlarını yalnız bırakmaları düşünülemezdi. Nitekim de öyle oldu. CHP'li politikacılar önceki gün tam kadro Ayvalık'ta karşılama törenine katıldılar.
Ancak Türk Devleti bu yardımın alınması ve deprem bölgesine gönderilmesi sorumluluğunu, bugüne kadar "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" ilkesini bayrak edinmiş bir siyasi partinin belediye başkanına vermişti. Bugüne kadar Yunanistan'ı her konuda eleştiren bir partinin böyle bir misyonu yüklenmesi beklenemezdi. Midilli'den gelen konuklar da kendilerini karşılayan grup içinde milliyetçilere rağmen eski dostlarını görmekten çok mutluydular...
YENİ ASIR 06 -09 - 1999
Etiketler:
Türk - Yunan İlişkileri
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)