Şu Wikileaks ortaya çıktı çıkalı, çevreye savrulan öncü dosyalara baktım. İzmir Büyükşehir belediyesi şimdilik karşıma çıkmadı. Ama bu durum önümüzdeki günlerde çıkmayacağı anlamına gelmiyor.
Aziz Kocaoğlu ya da Alaattin Yüksel konusunda Wikileaks’ten bir dosya bulsak fena olmaz sanırım…
Gerçi elimizdeki dosyaları önümüzdeki aylarda gazete üzerinden teker teker gündeme taşıyacağız… Aslında bizim dosyalar Wikileaks’ten daha fazla gürültü koparacaktır eminim.
Ege’nin Sesi adlı internet sitesinde Sinan Kara, Aziz Kocaoğlu ile Birol Soylu arasındaki ilginç ilişkiyi gözler önüne sergilemeye devam ediyor.
Ben bile şaşırdım Kemalpaşa’daki Saklıkent işine…
Yahu Birol Soylu… Nasıl bir ilişki ağıdır bu? İnsan algılamakta zorlanıyor… Gerçi Alaattin Yüksel tüm bu ilişkileri biliyordur diye düşünüyorum.
Ya İzmir milletvekili Mehmet Ali Susam’ın kızının yurdu konusuna ne demeli…
Buca Belediyesi’nin 4 kez mühürlediği bir yerin mührünün sökülmesi konusunu…
İzmir’de çok ilginç işler oluyor. Ancak nedense kimse bugüne kadar bu konulara el atmıyordu.
Birileri biliyordu da, bunları ifşa etmekten çekiniyordu…
Ancak gün o gün değil artık…
Çeşmenin tıkaçları tutmuyor ve sızıntılar başladı.
Bundan böyle artarak devam edecek.
Bakalım, kimler gazetecilik yapacak ya da yapıyor, kimler bazılarının sesini dinleyerek gazetecilik oyunu oynuyor.
Günün birinde İzmir’de gazetecilik yapılır ise kentte bazı taşlar yerine oturur…
Yoksa eski tas eski hamam… Ver parayı uslansın…
Büyükşehirden tartışma yaratacak hayli dosya bekliyorum.
Tabii bazı ilçe belediyelerinden de…
Devlet kurumlarını unuttuğunu sanmayın.
Zaten İzmir’in en büyük sorunu bu…
AKP-CHP konsensüsü…
Her şey, “Hep beraber olalım, yiyelim, içelim, yaşayalım” mantığı üzerine kurulu.
Genel seçim sürecinde tüm bu dosyalar yavaş yavaş gündeme taşınır ise, milletvekili adayı olmayı planlayanlar da dikkatli davranmak zorunda kalır.
Veya onları listelere koyacak genel başkanlar da…
Yoksa milletvekilliği dokunulmazlık zırhı içerisinde 5 yıl boyunca mahkemelerden sıyrılma makamı olmamalıdır.
Bu konuda gerek CHP yönetimine, gerekse AKP iktidarına büyük iş düşmekte… MHP ve DP’nin de aynı hassasiyet içerisinde olmaları şart.
NOT: Hasan Tahsin jeotermal işini iyi götürüyor. İşte size jeotermal olayının geldiği süreç… Bakalım sonuna kadar gidecek mi Tahsin. Durup durup, konu değiştiriyor da…
PAUSE HABER: 30 - 11 - 2010
30 Kasım 2010 Salı
29 Kasım 2010 Pazartesi
Yatak odası görüntüsü mü gerekiyor?
Ortada üç belge var…
Üçüne de bir şekilde ulaştım…
Bunlardan ilki Aziz Kocaoğlu’nun tarafıma yaptığı suç duyurusu…
Kocaoğlu’nu bu konu da tebrik ediyorum. Çünkü koskoca Büyükşehir Teftiş Kurulu olayın altından kalkamamış, yargıdan yardım dilenir durumda.
Bakın ne yazıyor Kocaoğlu şikâyet dilekçesinde…
“Makamınızca yapılacak soruşturma sonucu gerçek ortaya çıkacaktır. Müvekkil (yani Kocaoğlu) tarafından her iki şüpheli (Yani ben ve Ersu Hızır) hakkında gerçeği ortaya çıkaracak şekilde bir açıklama yapmak mümkün değildir. Örneğin yemeğin yendiği söylenen Gürel Rezidansa ait güvenlik kameralarının 28 Temmuz 2010 tarihindeki görüntülerinin incelenmesi, bu görüntülerde herhangi bir silinmenin olup olmadığının araştırılması, yemekte şüphelilerden başka şahısların olup olmadığı, şüphelilerin ve yemekte bulunduğu iddia edilen diğer şahısların telefon kayıtlarının getirtilerek şu an dâhil olmak üzere kiminle kaç kez görüştüklerinin ve kimlerin ne tür mesajları gönderdiklerinin ya da hangi mesajları aldıklarının tespiti sadece adli makamların aracılığı ile mümkün olabilir.”
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun taleplerinin daha fazla olmasını beklerdim.
Mesela Süleyman Gençel’in yatak odası görüntülerinin istenmesi, bunların bizzat Kocaoğlu tarafından izlenmesi gibi…
Taleplere bakınca kendimi organize suç örgütü üyesi sandım.
Benim cep telefonumda kimlerle görüştüğüm büyükşehir belediye başkanını kesinlikle ilgilendirmez.
Eline yüzüne bulaştırdığı yönetim krizini cep telefonlarımı dinleterek de aşamaz.
Elindeki teftiş kurulu ne yaptı ki bugüne kadar.
Onların raporuna da ulaştım zaten.
Ne diyorlar?
“Yaptığımız uzun araştırmalar sonucunda, bu yemeğin yenip yenmediğini kanıtlayamadık. Yargıya havale ettik.”
Üçüncü belge ise Kocaoğlu’nun mülkiye müfettişlerine verdiği yazılı ifade… Bizi ne kadar da suçlamış o ifadede Kocaoğlu. Özellikle Ersu Hızır’ı…
Hani bir adım daha ileri gitse, “büyükşehirde yolsuzluklar var ve bunların hepsin genel sekreter tarafından planladı” diyecek.
Ben bir gazeteci olarak bu üç belgeye ulaşıp, kamuoyu ile paylaşırken, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bir yemeğin yenip yenmediği konusunda düştüğü durumu okuyucularımın yorumuna bırakıyorum.
Üstelik kendisine destek olan Birol Soylu’nun gazetecilere, “Kocaoğlu istediği için ifade verdim. İfade vermeseydim, bu şehirde beni çalıştırtmazdı” açıklaması ise elindeki tek ve tek kozun eriyip yok olmasına zemin hazırladı.
Ocak ayından itibaren kıyamet kopacaktır.
Bakalım o zaman kim kime nasıl hesap verecek, sevgili demokratik başkanım…
NOT: Yılbaşından itibaren yayınlamayı planladığımız günlük gazete çok insanın ilgisini çekti. Herkes bu gazeteden çok şey bekliyor. Zaten önemli olan kentte gazetecilik yapmak…
PAUSE HABER: 29 - 11 - 2010
Üçüne de bir şekilde ulaştım…
Bunlardan ilki Aziz Kocaoğlu’nun tarafıma yaptığı suç duyurusu…
Kocaoğlu’nu bu konu da tebrik ediyorum. Çünkü koskoca Büyükşehir Teftiş Kurulu olayın altından kalkamamış, yargıdan yardım dilenir durumda.
Bakın ne yazıyor Kocaoğlu şikâyet dilekçesinde…
“Makamınızca yapılacak soruşturma sonucu gerçek ortaya çıkacaktır. Müvekkil (yani Kocaoğlu) tarafından her iki şüpheli (Yani ben ve Ersu Hızır) hakkında gerçeği ortaya çıkaracak şekilde bir açıklama yapmak mümkün değildir. Örneğin yemeğin yendiği söylenen Gürel Rezidansa ait güvenlik kameralarının 28 Temmuz 2010 tarihindeki görüntülerinin incelenmesi, bu görüntülerde herhangi bir silinmenin olup olmadığının araştırılması, yemekte şüphelilerden başka şahısların olup olmadığı, şüphelilerin ve yemekte bulunduğu iddia edilen diğer şahısların telefon kayıtlarının getirtilerek şu an dâhil olmak üzere kiminle kaç kez görüştüklerinin ve kimlerin ne tür mesajları gönderdiklerinin ya da hangi mesajları aldıklarının tespiti sadece adli makamların aracılığı ile mümkün olabilir.”
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun taleplerinin daha fazla olmasını beklerdim.
Mesela Süleyman Gençel’in yatak odası görüntülerinin istenmesi, bunların bizzat Kocaoğlu tarafından izlenmesi gibi…
Taleplere bakınca kendimi organize suç örgütü üyesi sandım.
Benim cep telefonumda kimlerle görüştüğüm büyükşehir belediye başkanını kesinlikle ilgilendirmez.
Eline yüzüne bulaştırdığı yönetim krizini cep telefonlarımı dinleterek de aşamaz.
Elindeki teftiş kurulu ne yaptı ki bugüne kadar.
Onların raporuna da ulaştım zaten.
Ne diyorlar?
“Yaptığımız uzun araştırmalar sonucunda, bu yemeğin yenip yenmediğini kanıtlayamadık. Yargıya havale ettik.”
Üçüncü belge ise Kocaoğlu’nun mülkiye müfettişlerine verdiği yazılı ifade… Bizi ne kadar da suçlamış o ifadede Kocaoğlu. Özellikle Ersu Hızır’ı…
Hani bir adım daha ileri gitse, “büyükşehirde yolsuzluklar var ve bunların hepsin genel sekreter tarafından planladı” diyecek.
Ben bir gazeteci olarak bu üç belgeye ulaşıp, kamuoyu ile paylaşırken, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bir yemeğin yenip yenmediği konusunda düştüğü durumu okuyucularımın yorumuna bırakıyorum.
Üstelik kendisine destek olan Birol Soylu’nun gazetecilere, “Kocaoğlu istediği için ifade verdim. İfade vermeseydim, bu şehirde beni çalıştırtmazdı” açıklaması ise elindeki tek ve tek kozun eriyip yok olmasına zemin hazırladı.
Ocak ayından itibaren kıyamet kopacaktır.
Bakalım o zaman kim kime nasıl hesap verecek, sevgili demokratik başkanım…
NOT: Yılbaşından itibaren yayınlamayı planladığımız günlük gazete çok insanın ilgisini çekti. Herkes bu gazeteden çok şey bekliyor. Zaten önemli olan kentte gazetecilik yapmak…
PAUSE HABER: 29 - 11 - 2010
Etiketler:
Yerel Siyaset
25 Kasım 2010 Perşembe
Su işinin sırrı
Su işi İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi’ni iyice karıştırmış durumda.
Daha önce kaleme aldığım olayı bir kez daha hatırlayalım.
Hastanedeki bayramlaşma sırasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bir konuşma yapar. Konuşması sırasında boğazına takılan bir gıcık (Bu ben olmuyorum tabii ki) nedeniyle eli bardağa gider. Maksat su içerek gıcıktan kurtulmaktır. Ancak masada su yoktur.
Görevliler bunu fark eder. Organizasyonda görevli genç, yanındaki stajyere suyun neden konmadığını sorar, ikisi arasındaki tartışmayı duyan Kocaoğlu, “Sizin yüzünüzden bu ülke gelişmiyor” der ve olayı büyütür.
Tartışmanın göbeğindeki iki kişi işten çıkarılır.
Genç arkadaş işten çıkarıldığını öğrenince konuyu Kocaoğlu’nun yakın arkadaşı Alaattin Yüksel ile paylaşır. Yüksel genç adamı, “Sen hastaneye git, ben gereken yerlere telefon edeceğim” diyerek gönderir. Genç adam hastaneye varır ve iş elbiselerini giyer. Hastane yönetimi kendisinin çalışmayacağını belirtince, “Alaattin Bey arayacaktı” der. Aldığı yanıt kendisini daha da şaşırtır: “Hayır bizi kimse aramadı…”
Hastane yönetimi genç adama işten çıkartıldığına dair belge verir ancak genç adam bu belgeyi imzalamaz.
Taşeron firmada çalıştığı için ne yapacağını da bilememektedir.
Buyurun size işçi dostu belediye… Ve buyurun size işçi dostu belediye başkanı… Ve buyurun size 68 kuşağının temsilcilerinden CHP Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel…
Eşrefpaşa Hastanesi personeli şaşkın… Böyle bir tavrın gösteriliş biçimine de kızgın…
* * *
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Aliağa - Menderes hattının 4 Aralık günü devreye gireceğini söylemiş. Sonra da eklemiş, “Çiğli’ye kadar olan bölüm” diye…
Yahu başkan 29 Ekim’de tamamını açmayı planladığınız bu hattı yarım yamalak açıp duruyorsunuz… Üstelik en ufak yağmurda sistem felç oluyor.
Neden oluyor?
Çünkü tamamı açılmadığı için sinyalizasyon sistemi çalışmıyor. Yağmurda göl olan metro hattı da tamamen çöküyor.
Hakikaten Kocaoğlu bir gün iyi bir iş yapacak olursa ne yazacağımı bilemiyorum.
Her gün kötü, her gün kötü…
Bakalım, yılbaşında planladığımız günlük gazeteyi devreye soktuğumuzda açılacak dosyalardan kendileri ne kadar etkilenecek.
Tabii ki sadece kendileri değil, İzmir’de hayli çok sayıda adamın ayağına basılacaktır.
Birileri de bu ayaklara basmak zorunda…
Çünkü memlekette gazetecilik yapmak unutuldu.
PAUSE HABER: 25 - 11 - 1020
Daha önce kaleme aldığım olayı bir kez daha hatırlayalım.
Hastanedeki bayramlaşma sırasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bir konuşma yapar. Konuşması sırasında boğazına takılan bir gıcık (Bu ben olmuyorum tabii ki) nedeniyle eli bardağa gider. Maksat su içerek gıcıktan kurtulmaktır. Ancak masada su yoktur.
Görevliler bunu fark eder. Organizasyonda görevli genç, yanındaki stajyere suyun neden konmadığını sorar, ikisi arasındaki tartışmayı duyan Kocaoğlu, “Sizin yüzünüzden bu ülke gelişmiyor” der ve olayı büyütür.
Tartışmanın göbeğindeki iki kişi işten çıkarılır.
Genç arkadaş işten çıkarıldığını öğrenince konuyu Kocaoğlu’nun yakın arkadaşı Alaattin Yüksel ile paylaşır. Yüksel genç adamı, “Sen hastaneye git, ben gereken yerlere telefon edeceğim” diyerek gönderir. Genç adam hastaneye varır ve iş elbiselerini giyer. Hastane yönetimi kendisinin çalışmayacağını belirtince, “Alaattin Bey arayacaktı” der. Aldığı yanıt kendisini daha da şaşırtır: “Hayır bizi kimse aramadı…”
Hastane yönetimi genç adama işten çıkartıldığına dair belge verir ancak genç adam bu belgeyi imzalamaz.
Taşeron firmada çalıştığı için ne yapacağını da bilememektedir.
Buyurun size işçi dostu belediye… Ve buyurun size işçi dostu belediye başkanı… Ve buyurun size 68 kuşağının temsilcilerinden CHP Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel…
Eşrefpaşa Hastanesi personeli şaşkın… Böyle bir tavrın gösteriliş biçimine de kızgın…
* * *
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Aliağa - Menderes hattının 4 Aralık günü devreye gireceğini söylemiş. Sonra da eklemiş, “Çiğli’ye kadar olan bölüm” diye…
Yahu başkan 29 Ekim’de tamamını açmayı planladığınız bu hattı yarım yamalak açıp duruyorsunuz… Üstelik en ufak yağmurda sistem felç oluyor.
Neden oluyor?
Çünkü tamamı açılmadığı için sinyalizasyon sistemi çalışmıyor. Yağmurda göl olan metro hattı da tamamen çöküyor.
Hakikaten Kocaoğlu bir gün iyi bir iş yapacak olursa ne yazacağımı bilemiyorum.
Her gün kötü, her gün kötü…
Bakalım, yılbaşında planladığımız günlük gazeteyi devreye soktuğumuzda açılacak dosyalardan kendileri ne kadar etkilenecek.
Tabii ki sadece kendileri değil, İzmir’de hayli çok sayıda adamın ayağına basılacaktır.
Birileri de bu ayaklara basmak zorunda…
Çünkü memlekette gazetecilik yapmak unutuldu.
PAUSE HABER: 25 - 11 - 1020
Etiketler:
Yerel Siyaset
21 Kasım 2010 Pazar
Sonunda beni şöhret yapacak
İzmir’in en ünlü ismi, dürüstlük timsali İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu beni ve kendi genel sekreteri Ersu Hızır’ı savcılığa şikâyet etmiş…
Yeni Asır’ın ve Doğan Grubu gazetelerin haberine göre savcılık bir soruşturma yapacak, aldığı sonuçlar çerçevesinde başkanın kişilik haklarına saldırı yapılıp yapılmadığına karar verecek sonra da dava açacakmış.
Daha iki hafta önce Basın Konseyi’ne, pardon Hürriyet Konseyi’ne beni şikâyet eden ancak bu konuda verdiğim yanıt ile yeniden tutunacak bir dal arayan Kocaoğlu, bu kez savcılığı devreye sokmuş.
Doğru da yapmış…
Zira daha önce de yazdığım gibi Basın Konseyi’ne yapılan şikâyet Venezuella Mahkemesi’ne yapılan şikâyet ile eşdeğerdi. Tanımadığım bir kurumun, üzerimde ne tür bir yaptırımı olabilirdi ki…
Kocaoğlu’nun savcılık başvurusunu görmedim. Görmem de mümkün değildi. Çünkü arife günü avukatım aracılığı ile savcılığa yapılan başvurulara bakmış ancak başkanınkine rastlamamıştık. Yoksa başkan bayramın birinci günü kurbanı kestiği zaman, kurbanın yerine beni düşündü ve “Şu Süleyman’ı da böyle kesip doğrayabilir miyim” diyerek bayram bayram nöbetçi savcıya mı başvurdu?
Bilemiyorum… Haberi yapan arkadaşlar neden bu soruyu kendisine sormadılar ki… Arkadaşlar basın ilkelerini çiğniyorsunuz. Bakın sizi uyarıyorum buradan. Kocaoğlu’ndan Basın Konseyi’ne nasıl başvurulduğunu öğrenir, sizleri de ben konseye şikâyet ederim sonra. İnsan haber kaynağına sormaz mı, “Nerede savcılık başvurusu?” diye…
Başkanınıza bu kadar güveniyor iseniz o başka… Ama yine de siz bugün kendilerine savcılık başvurusunu sormayı unutmayınız… Eğer alabilir iseniz, bana da gönderin… Ben de okuyayım şu başvuruyu…
Vallahi “time lag” yaşıyorum Kocaoğlu’nun açıklamalarını duyduğumda…
Üç hafta önce Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu raporunun sonuçlandığını söylemişti. Şimdi, “Raporu yeni tamamladık” diyor. Bir İzmirli olarak başkanımızın hangi sözüne güveneceğiz? Üç hafta önce söylediğine mi, yoksa dün değindiğine mi?
Bu güven meselesi beni de rahatsız etmeye başladı açıkçası… Olayların yaşandığı ilk günlerde Kocaoğlu ortaya çıkıp, “Bu işi iki saatte çözdüm” diye böbürlenmemiş miydi? Eğer olayı o zaman çözdü ise, şimdi neden savcılığa başvurup, “Yahu lütfen öğrenin, bu yemek yendi mi yenmedi mi” diye yardım dileniyor.
Yoksa Stratis Balaskas’ın yaptığı “O yemek hiç yenmedi” tespiti ile tersyüz mü oldu tüm süreç?
Şehir efsanesi gibi mübarek yemek… Ama benim işime geliyor… Manşetlerden indirmiyor, şöhretime şöhret katıyor Kocaoğlu…
Sayın başkanım yakında günlük bir gazete çıkaracağız. Ona da bir el atın… Bizi ülke gündemine taşıyın da, boşu boşuna reklamasyon için para harcamayalım lütfen… O parayı da çalışacak arkadaşlara ayıralım…
Ya da şöyle yapalım… Biz gazeteyi çıkaralım. Sonra Yılmaz Özdil, Can Dündar, Mehmet Ali Birant ile konuşayım… Kendileri arkadaşlarım olur. Siz onlara beni şikâyet edin. Böylece hep beraber ulusal medyaya taşınalım…
http://www.egeninsesi.com/ sitesinde Mithat Umutoğulları’nın ilginç bir yazısı var. Umutoğulları’nın yazısında Grand Plaza eski Genel Müdürü ve Kocaoğlu’nun seçim bürosunun başında olan Birol Soylu ile yaptığı ilginç söyleşiyi aynen yayınlıyorum.
“Konuşmamızın bir bölümünde, "neden şahitlik yaptın" diye sorduğumda, sevgili Soylu "Aziz Kocaoğlu bana ricada bulundu, ben de gidip ifade verdim" diyerek cevap verdi.
Bunun üzerine, ben de kendisine "yaptığın yanlış, hem Ersu Hızır'ı, hem de Aziz Kocaoğlu'nu tanıyorsun taraf olman doğru değil" dememin üzerine verdiği cevap inanın kanımı dondurdu.
"Eğer ben şahitlik yapmasaydım, Aziz Kocaoğlu bu kentte bana iş yaptırmazdı"...”
İlginç ve dahi çok ilginç… Oysa ilk yazımda ben bu yemeği iki kişi yedim diye yazmıştım. İki kişilik bir yemek üzerine Kocaoğlu nasıl oluyor da Birol Soylu’ya bu yemek konusunda ricada bulunuyor. Üstelik bu yemeği Birol Soylu ile yediğimi bile bile… Ben zaten yemeğin ana öğesinin Birol Soylu olduğunu Ersu Hızır’ın bana açtığı ceza davasında savcıya da iletmiştim. Şimdi yine aynı şeyleri söyleyeceğim…
Üstelik bu yemek konusu neden ikide bir Kocaoğlu tarafından masaya getiriliyor anlamış değilim. Yoksa Ocak ayı yaklaşıyor, Hızır’ın açtığı görevine geri dönme davası sonuçlanacak, Hızır görevine iade edilecek korkusu mu başladı ortalıkta. Kamuoyu yaratma kaygısı mı var acaba? Mahkemeyi etkilemeye yönelik bir tavır mı bu?
Yemek bahane, soruşturma şahane bu arada…
Yemek konusu üzerine devreye giren mülkiye müfettişleri işi sıkı tutuyor anlaşılan… Arife günü Ankara’dan ESHOT’un durak ihaleleri ile ilgili ek bilgi istedi müfettişler… Hani şu benim kaleme aldığım ihale Sayın Kocaoğlu…
Nedir istenen ek bilgiler?
1 – Durakların maliyetleri neden düşük?
2 – Bu ihale sonrası duraklar belediyenin mi yoksa firmanın mı olacak?
3 – Bu bir kiralama işi mi yoksa satın alma işi mi?
4 – 7 yıllık, 10 yıllık süreler ile bu duraklar kiralanıyor ise süre konusunda yasaya uygun mu? İş satın alma ise iki ihale bir arada yapılabilir mi?
Müfettişler Bilgin Erünal’ın Karabağlar’daki arazisi üzerinde de şiddetli biçimde duruyorlar… Hani benim ortaya çıkardığım diğer konu…
Bu kadar yoğunlaşıldı ise bu soruşturmaya bir şeyler çıkacak gibi görünüyor.
Şimdi “Bu bilgileri nereden alıyor bu yazar. Yoksa AKP ile bir ilişkisi mi var” diye sormayın. AKP ile ilişkim Kocaoğlu’nun AKP ilişkisinden daha zayıf… Çünkü ESHOT’un duvarlarından bilgiler anında sızıyor…
Ve son bir not…
Hükümetin yeni enerji yasası İzmir’de kimlere yarayacak. Karşıyaka sırtlarında kimler arazi topluyor dev rüzgâr santralleri için… Kurban Bayramı’ndan önce yapılan toplantı neyi hedefliyordu?
Enerji işinin arka planı önümüzdeki yılın flaş işi olacak…
Kim yapacak bunu?
Tabii ki ben…
İzliyorum…
HAFTANIN NOTU:
Bayram tatilinin son günü, vatandaşın biri Konak Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü'nü arar ve yardım ister:
- Sokağımızı köpekler bastı, lütfen müdahale edin, korkuyoruz...
Veterinerlik nöbetçisinin yanıtı hazırdır.
- Korkmayın, biz köpekleri kısırlaştırdık, birşey yapmazlar...
Telefonun ucundaki vatandaş önce şaşırır, sonra şu tesbitte bulunur:
- Yahu, biz ısıracaklar diye korkuyoruz, birşey yapacaklar diye değil...
PAUSE HABER 21 - 11 - 2010
Yeni Asır’ın ve Doğan Grubu gazetelerin haberine göre savcılık bir soruşturma yapacak, aldığı sonuçlar çerçevesinde başkanın kişilik haklarına saldırı yapılıp yapılmadığına karar verecek sonra da dava açacakmış.
Daha iki hafta önce Basın Konseyi’ne, pardon Hürriyet Konseyi’ne beni şikâyet eden ancak bu konuda verdiğim yanıt ile yeniden tutunacak bir dal arayan Kocaoğlu, bu kez savcılığı devreye sokmuş.
Doğru da yapmış…
Zira daha önce de yazdığım gibi Basın Konseyi’ne yapılan şikâyet Venezuella Mahkemesi’ne yapılan şikâyet ile eşdeğerdi. Tanımadığım bir kurumun, üzerimde ne tür bir yaptırımı olabilirdi ki…
Kocaoğlu’nun savcılık başvurusunu görmedim. Görmem de mümkün değildi. Çünkü arife günü avukatım aracılığı ile savcılığa yapılan başvurulara bakmış ancak başkanınkine rastlamamıştık. Yoksa başkan bayramın birinci günü kurbanı kestiği zaman, kurbanın yerine beni düşündü ve “Şu Süleyman’ı da böyle kesip doğrayabilir miyim” diyerek bayram bayram nöbetçi savcıya mı başvurdu?
Bilemiyorum… Haberi yapan arkadaşlar neden bu soruyu kendisine sormadılar ki… Arkadaşlar basın ilkelerini çiğniyorsunuz. Bakın sizi uyarıyorum buradan. Kocaoğlu’ndan Basın Konseyi’ne nasıl başvurulduğunu öğrenir, sizleri de ben konseye şikâyet ederim sonra. İnsan haber kaynağına sormaz mı, “Nerede savcılık başvurusu?” diye…
Başkanınıza bu kadar güveniyor iseniz o başka… Ama yine de siz bugün kendilerine savcılık başvurusunu sormayı unutmayınız… Eğer alabilir iseniz, bana da gönderin… Ben de okuyayım şu başvuruyu…
Vallahi “time lag” yaşıyorum Kocaoğlu’nun açıklamalarını duyduğumda…
Üç hafta önce Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu raporunun sonuçlandığını söylemişti. Şimdi, “Raporu yeni tamamladık” diyor. Bir İzmirli olarak başkanımızın hangi sözüne güveneceğiz? Üç hafta önce söylediğine mi, yoksa dün değindiğine mi?
Bu güven meselesi beni de rahatsız etmeye başladı açıkçası… Olayların yaşandığı ilk günlerde Kocaoğlu ortaya çıkıp, “Bu işi iki saatte çözdüm” diye böbürlenmemiş miydi? Eğer olayı o zaman çözdü ise, şimdi neden savcılığa başvurup, “Yahu lütfen öğrenin, bu yemek yendi mi yenmedi mi” diye yardım dileniyor.
Yoksa Stratis Balaskas’ın yaptığı “O yemek hiç yenmedi” tespiti ile tersyüz mü oldu tüm süreç?
Şehir efsanesi gibi mübarek yemek… Ama benim işime geliyor… Manşetlerden indirmiyor, şöhretime şöhret katıyor Kocaoğlu…
Sayın başkanım yakında günlük bir gazete çıkaracağız. Ona da bir el atın… Bizi ülke gündemine taşıyın da, boşu boşuna reklamasyon için para harcamayalım lütfen… O parayı da çalışacak arkadaşlara ayıralım…
Ya da şöyle yapalım… Biz gazeteyi çıkaralım. Sonra Yılmaz Özdil, Can Dündar, Mehmet Ali Birant ile konuşayım… Kendileri arkadaşlarım olur. Siz onlara beni şikâyet edin. Böylece hep beraber ulusal medyaya taşınalım…
http://www.egeninsesi.com/ sitesinde Mithat Umutoğulları’nın ilginç bir yazısı var. Umutoğulları’nın yazısında Grand Plaza eski Genel Müdürü ve Kocaoğlu’nun seçim bürosunun başında olan Birol Soylu ile yaptığı ilginç söyleşiyi aynen yayınlıyorum.
“Konuşmamızın bir bölümünde, "neden şahitlik yaptın" diye sorduğumda, sevgili Soylu "Aziz Kocaoğlu bana ricada bulundu, ben de gidip ifade verdim" diyerek cevap verdi.
Bunun üzerine, ben de kendisine "yaptığın yanlış, hem Ersu Hızır'ı, hem de Aziz Kocaoğlu'nu tanıyorsun taraf olman doğru değil" dememin üzerine verdiği cevap inanın kanımı dondurdu.
"Eğer ben şahitlik yapmasaydım, Aziz Kocaoğlu bu kentte bana iş yaptırmazdı"...”
İlginç ve dahi çok ilginç… Oysa ilk yazımda ben bu yemeği iki kişi yedim diye yazmıştım. İki kişilik bir yemek üzerine Kocaoğlu nasıl oluyor da Birol Soylu’ya bu yemek konusunda ricada bulunuyor. Üstelik bu yemeği Birol Soylu ile yediğimi bile bile… Ben zaten yemeğin ana öğesinin Birol Soylu olduğunu Ersu Hızır’ın bana açtığı ceza davasında savcıya da iletmiştim. Şimdi yine aynı şeyleri söyleyeceğim…
Üstelik bu yemek konusu neden ikide bir Kocaoğlu tarafından masaya getiriliyor anlamış değilim. Yoksa Ocak ayı yaklaşıyor, Hızır’ın açtığı görevine geri dönme davası sonuçlanacak, Hızır görevine iade edilecek korkusu mu başladı ortalıkta. Kamuoyu yaratma kaygısı mı var acaba? Mahkemeyi etkilemeye yönelik bir tavır mı bu?
Yemek bahane, soruşturma şahane bu arada…
Yemek konusu üzerine devreye giren mülkiye müfettişleri işi sıkı tutuyor anlaşılan… Arife günü Ankara’dan ESHOT’un durak ihaleleri ile ilgili ek bilgi istedi müfettişler… Hani şu benim kaleme aldığım ihale Sayın Kocaoğlu…
Nedir istenen ek bilgiler?
1 – Durakların maliyetleri neden düşük?
2 – Bu ihale sonrası duraklar belediyenin mi yoksa firmanın mı olacak?
3 – Bu bir kiralama işi mi yoksa satın alma işi mi?
4 – 7 yıllık, 10 yıllık süreler ile bu duraklar kiralanıyor ise süre konusunda yasaya uygun mu? İş satın alma ise iki ihale bir arada yapılabilir mi?
Müfettişler Bilgin Erünal’ın Karabağlar’daki arazisi üzerinde de şiddetli biçimde duruyorlar… Hani benim ortaya çıkardığım diğer konu…
Bu kadar yoğunlaşıldı ise bu soruşturmaya bir şeyler çıkacak gibi görünüyor.
Şimdi “Bu bilgileri nereden alıyor bu yazar. Yoksa AKP ile bir ilişkisi mi var” diye sormayın. AKP ile ilişkim Kocaoğlu’nun AKP ilişkisinden daha zayıf… Çünkü ESHOT’un duvarlarından bilgiler anında sızıyor…
Ve son bir not…
Hükümetin yeni enerji yasası İzmir’de kimlere yarayacak. Karşıyaka sırtlarında kimler arazi topluyor dev rüzgâr santralleri için… Kurban Bayramı’ndan önce yapılan toplantı neyi hedefliyordu?
Enerji işinin arka planı önümüzdeki yılın flaş işi olacak…
Kim yapacak bunu?
Tabii ki ben…
İzliyorum…
HAFTANIN NOTU:
Bayram tatilinin son günü, vatandaşın biri Konak Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü'nü arar ve yardım ister:
- Sokağımızı köpekler bastı, lütfen müdahale edin, korkuyoruz...
Veterinerlik nöbetçisinin yanıtı hazırdır.
- Korkmayın, biz köpekleri kısırlaştırdık, birşey yapmazlar...
Telefonun ucundaki vatandaş önce şaşırır, sonra şu tesbitte bulunur:
- Yahu, biz ısıracaklar diye korkuyoruz, birşey yapacaklar diye değil...
PAUSE HABER 21 - 11 - 2010
Etiketler:
Yerel Siyaset
19 Kasım 2010 Cuma
Otobüsler nasıl tahsis edildi?
İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerine mülkiye müfettişlerinin soruşturmalarını tamamladığı, raporlarını yazmak için Ankara’ya döndükleri biliniyor. Raporun büyük bir olasılık ile Ocak ayı ortalarında biteceği belirtiliyor.
Raporda olası sorulardan biri ESHOT ve İZULAŞ otobüslerinin CHP mitinglerinde nasıl kullanıldığı yönünde.
Bu otobüsler için saatlik ücret mi alındı yoksa biniş ücreti mi?
Her bir araç 4-5 saatliğine tahsis edildiğine göre, ESHOT bu otobüsleri kaç liraya kiraladı?
ESHOT’un CHP’ye kiralama parası ile normal kiralama parası arasında bir fark var mı?
Kocaoğlu bu kiralamada kaç parayı cebinden ödedi?
Daha sonra ne kadarını geri aldı?
Sanırım bilgi edinme kanununa göre ESHOT’un CHP mitingi için kaç otobüs tahsis edildiği çok rahat öğrenilir. Bunun için pazartesi günü bir soru sormam gerekecek.
Belki de müfettişlere bu konuda ayrıntılı bilgi verilmiştir. Bilemeyiz…
Son olarak CHP İzmir’in bayramlaşma töreni Ahmet Piriştina Kent Müzesi’nde gerçekleştirildi. CHP bu olay için ne kadar ödedi?
Partinin etkinliklerinin büyükşehire bağlı bir yerde yapılması ne kadar etik? Böyle soruşturmaların başlayabileceği hiç mi tartışılmıyor…
NOT 1: Bir haftadır Giraud Ailesi’nin Buca’daki arazileri üzerine açılan davaların büyükşehir lehine sonuçlandığı yönünde bir şehir efsanesi başladı. Efsanenin çıkış noktası İzmir Büyükşehir Belediyesi… Gelişme nedeni İzmir medyası.
Ancak taraflara sorulduğunda Giraud mahkemesinde işler normal işliyor sadece mahkemeler arasında bir yetki devri söz konusu… Konuyu önümüzdeki hafta gündeme getireceğim. Belediyenin neden bu konuyu çarpıttığını da anlamakta zorlanıyorum.
NOT 2: Aziz Kocaoğlu belediye hastanesindeki bayramlaşma sırasında kendisine su getirmekte geç kalan görevliyi işinden etti. Herkesin önünde, “Sizin yüzünüzden gelişemiyoruz” diyerek bir işçiye hakaret etmesine kimse anlam veremedi. Büyükşehir belediye başkanı bununla da kalmadı ve konuyu takip ederek belediye işçisinin kurumla ilişkisinin kesilmesine de neden oldu.
NOT 3: CHP İzmir eski milletvekili ve Alaattin Yüksel’in yakın arkadaşı Hakkı Ülkü geçtiğimiz günlerde Ankara’da idi. Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerle görüşen Hakkı Ülkü’nün, Yüksel’in isteği doğrultusunda kurultay sonrası il başkanlığı istediği konuşuluyor kulislerde. İl başkanlığına aday diğer isimler ise Mustafa Moroğlu ile Tacettin Bayır…
NOT 4: Ankara’daki bayramlaşma Sav ve ekibinin aynı yerde konuşlanması, “Kurultay’da savaş var” yorumlarına neden oldu. Sav’ın ekibine destek verdiği, morallerinin bozulmamasına önem gösterdiği dikkat çekti.
PAUSE HABER: 19 - 11- 2010
Raporda olası sorulardan biri ESHOT ve İZULAŞ otobüslerinin CHP mitinglerinde nasıl kullanıldığı yönünde.
Bu otobüsler için saatlik ücret mi alındı yoksa biniş ücreti mi?
Her bir araç 4-5 saatliğine tahsis edildiğine göre, ESHOT bu otobüsleri kaç liraya kiraladı?
ESHOT’un CHP’ye kiralama parası ile normal kiralama parası arasında bir fark var mı?
Kocaoğlu bu kiralamada kaç parayı cebinden ödedi?
Daha sonra ne kadarını geri aldı?
Sanırım bilgi edinme kanununa göre ESHOT’un CHP mitingi için kaç otobüs tahsis edildiği çok rahat öğrenilir. Bunun için pazartesi günü bir soru sormam gerekecek.
Belki de müfettişlere bu konuda ayrıntılı bilgi verilmiştir. Bilemeyiz…
Son olarak CHP İzmir’in bayramlaşma töreni Ahmet Piriştina Kent Müzesi’nde gerçekleştirildi. CHP bu olay için ne kadar ödedi?
Partinin etkinliklerinin büyükşehire bağlı bir yerde yapılması ne kadar etik? Böyle soruşturmaların başlayabileceği hiç mi tartışılmıyor…
NOT 1: Bir haftadır Giraud Ailesi’nin Buca’daki arazileri üzerine açılan davaların büyükşehir lehine sonuçlandığı yönünde bir şehir efsanesi başladı. Efsanenin çıkış noktası İzmir Büyükşehir Belediyesi… Gelişme nedeni İzmir medyası.
Ancak taraflara sorulduğunda Giraud mahkemesinde işler normal işliyor sadece mahkemeler arasında bir yetki devri söz konusu… Konuyu önümüzdeki hafta gündeme getireceğim. Belediyenin neden bu konuyu çarpıttığını da anlamakta zorlanıyorum.
NOT 2: Aziz Kocaoğlu belediye hastanesindeki bayramlaşma sırasında kendisine su getirmekte geç kalan görevliyi işinden etti. Herkesin önünde, “Sizin yüzünüzden gelişemiyoruz” diyerek bir işçiye hakaret etmesine kimse anlam veremedi. Büyükşehir belediye başkanı bununla da kalmadı ve konuyu takip ederek belediye işçisinin kurumla ilişkisinin kesilmesine de neden oldu.
NOT 3: CHP İzmir eski milletvekili ve Alaattin Yüksel’in yakın arkadaşı Hakkı Ülkü geçtiğimiz günlerde Ankara’da idi. Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerle görüşen Hakkı Ülkü’nün, Yüksel’in isteği doğrultusunda kurultay sonrası il başkanlığı istediği konuşuluyor kulislerde. İl başkanlığına aday diğer isimler ise Mustafa Moroğlu ile Tacettin Bayır…
NOT 4: Ankara’daki bayramlaşma Sav ve ekibinin aynı yerde konuşlanması, “Kurultay’da savaş var” yorumlarına neden oldu. Sav’ın ekibine destek verdiği, morallerinin bozulmamasına önem gösterdiği dikkat çekti.
PAUSE HABER: 19 - 11- 2010
Etiketler:
Yerel Siyaset
16 Kasım 2010 Salı
Süreci birlikte izleyeceğiz
Bayram geldi, herkes tatilde…
İzmir uzun süredir tatilde olduğu için değişen çok şey olmuyor…
Ama bir şeylerin değişeceği zaman yaklaşıyor.
Önümüzdeki süreçte hem yerel yönetimlerde, hem de genel siyasette ateş yakılacak…
Kurultay süreci İzmir’de yeniden yapılanmayı çok açık ve net biçimde ortaya koyacaktır… Bugünden itibaren hesap yapanların ya da hesap yapmaya çalışan büyük bir bölümün istekleri de gerçekleşmeyecek.
Şimdide il başkanı adayları ortaya çıkıyor.
İyi de bu parti yeni bir kurultaya hazırlanıyor. O kurultaydan çıkacak sonuçlardan kim ne kadar emin ki…
Burası CHP… Son 7 ayda yaşananları dikkate aldığımızda parti ciddi bir değişime gidiyor. Sadece üst yönetimdeki değişimden bahsetmiyorum… Bir zihniyet değişiminden söz ediyorum.
Sisteme daha entegre olmuş, sadece eleştiren değil çözüm üreten, demokratik kanallarını açmaya çalışan, dünya ile bütünleşmeye eğilimli bir CHP…
Zaten bunları gerçekleştirmese alacağı oylar da geçen seçimlerden farklı olmayacak CHP’nin…
Tabii ki bugüne kadar kendilerini milletvekili olarak gören, hatta partiyi yöneterek istediklerini gerçekleştireceklerini düşünen arkadaşlar için üzülmemek mümkün değil.
Bir gün içinde hayallerinin yıkılması kolay değil. Ama biliyoruz ki çok insanın hayalleri ile oynayan kendileriydi. Bugün aynı şeyleri maalesef kendileri yaşıyorlar.
Bu arada bazı CHP’lilerin de “Burası artık bizim” diyerek hareket ettiklerini görüyor, duyuyor ve izliyoruz.
Kurultaydan sonra aynı tavrı gösterebilecekler mi diye düşünüyor insan kendi kendine…
Sav’ın tavrı ne olacak? Baykal yeniden dizayn noktasında nerede duracak? Kılıçdaroğlu yeni yapılanma içerisinde bir ekip yaratabilecek mi? Bu ekip, örgüte basabilecek, örgütün desteğini alabilecek mi? Yoksa kendi oyları dışında ikinci bir oyu olmayanlar ile birlikte mi hareket edecek Kılıçdaroğlu?
Tüm bunlar kurultay sürecinde tartışılacak ve yanıt aranacak sorular…
Bakıyorum CHP’nin önemli isimlerine.
Neredeyse hepsi sütre gerisinde… Kimse öne çıkıp tavır sergilemiyor. Kuliste herkes… Küçük harfler ile konuşuyor, seslerini yükseltmiyorlar.
Bayramdan sonra CHP’deki tüm gelişmeleri birlikte yorumlayacağız.
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Menderes – Aliağa hattını Torbalı’ya kadar uzatacaklarını söylemiş. Kocaoğlu sürekli konuşuyor ve yeni projeler ile karşımıza geliyor. İyi de bu tren ile daha Karşıyaka’ya bile gidemedik. Bu hız ile Torbalı’ya ancak bizim torunlarımız gider… Bu arada buz pisti gerçekten açıldı mı? Hiç haberini görmüyorum da ortalarda. Gidenler memnun mu? Buz hokeyi takımımız kuruldu mu? Basketbolda neden en dipte sürünüyoruz?
NOT 2: Sizlere Pause Medya olarak yeni ve çok güzel sürprizlerimiz olacak. Bizi izlemeye devam edin…
PAUSE HABER: 16 - 11 - 2010
İzmir uzun süredir tatilde olduğu için değişen çok şey olmuyor…
Ama bir şeylerin değişeceği zaman yaklaşıyor.
Önümüzdeki süreçte hem yerel yönetimlerde, hem de genel siyasette ateş yakılacak…
Kurultay süreci İzmir’de yeniden yapılanmayı çok açık ve net biçimde ortaya koyacaktır… Bugünden itibaren hesap yapanların ya da hesap yapmaya çalışan büyük bir bölümün istekleri de gerçekleşmeyecek.
Şimdide il başkanı adayları ortaya çıkıyor.
İyi de bu parti yeni bir kurultaya hazırlanıyor. O kurultaydan çıkacak sonuçlardan kim ne kadar emin ki…
Burası CHP… Son 7 ayda yaşananları dikkate aldığımızda parti ciddi bir değişime gidiyor. Sadece üst yönetimdeki değişimden bahsetmiyorum… Bir zihniyet değişiminden söz ediyorum.
Sisteme daha entegre olmuş, sadece eleştiren değil çözüm üreten, demokratik kanallarını açmaya çalışan, dünya ile bütünleşmeye eğilimli bir CHP…
Zaten bunları gerçekleştirmese alacağı oylar da geçen seçimlerden farklı olmayacak CHP’nin…
Tabii ki bugüne kadar kendilerini milletvekili olarak gören, hatta partiyi yöneterek istediklerini gerçekleştireceklerini düşünen arkadaşlar için üzülmemek mümkün değil.
Bir gün içinde hayallerinin yıkılması kolay değil. Ama biliyoruz ki çok insanın hayalleri ile oynayan kendileriydi. Bugün aynı şeyleri maalesef kendileri yaşıyorlar.
Bu arada bazı CHP’lilerin de “Burası artık bizim” diyerek hareket ettiklerini görüyor, duyuyor ve izliyoruz.
Kurultaydan sonra aynı tavrı gösterebilecekler mi diye düşünüyor insan kendi kendine…
Sav’ın tavrı ne olacak? Baykal yeniden dizayn noktasında nerede duracak? Kılıçdaroğlu yeni yapılanma içerisinde bir ekip yaratabilecek mi? Bu ekip, örgüte basabilecek, örgütün desteğini alabilecek mi? Yoksa kendi oyları dışında ikinci bir oyu olmayanlar ile birlikte mi hareket edecek Kılıçdaroğlu?
Tüm bunlar kurultay sürecinde tartışılacak ve yanıt aranacak sorular…
Bakıyorum CHP’nin önemli isimlerine.
Neredeyse hepsi sütre gerisinde… Kimse öne çıkıp tavır sergilemiyor. Kuliste herkes… Küçük harfler ile konuşuyor, seslerini yükseltmiyorlar.
Bayramdan sonra CHP’deki tüm gelişmeleri birlikte yorumlayacağız.
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Menderes – Aliağa hattını Torbalı’ya kadar uzatacaklarını söylemiş. Kocaoğlu sürekli konuşuyor ve yeni projeler ile karşımıza geliyor. İyi de bu tren ile daha Karşıyaka’ya bile gidemedik. Bu hız ile Torbalı’ya ancak bizim torunlarımız gider… Bu arada buz pisti gerçekten açıldı mı? Hiç haberini görmüyorum da ortalarda. Gidenler memnun mu? Buz hokeyi takımımız kuruldu mu? Basketbolda neden en dipte sürünüyoruz?
NOT 2: Sizlere Pause Medya olarak yeni ve çok güzel sürprizlerimiz olacak. Bizi izlemeye devam edin…
PAUSE HABER: 16 - 11 - 2010
Etiketler:
Yerel Siyaset
14 Kasım 2010 Pazar
Bir EXPO mektubu
Tayland seferi ile anılarımıza kazınan EXPO adaylığımız üzerine yeniden harekete geçildi. Yok kısa zamanda başvuracağız, yok Ankara’dan destek bekliyoruz, yok dosyamızı hazırladık açıklamaları ile suya yazı yazmayı sürdürüyoruz. EXPO sürecini iyi bilen ve yurtdışında EXPO Fuarlarına katılan bir okuyucumdan şöyle bir e-mail geldi.
“Uluslararası alanda ülkemizin, ilimizin ve sektörümüzün prestijini en üst seviyeye çıkaracak olan “EXPO 2016 Antalya” projesinde yeni ve önemli bir adım daha atıldı. 3 - 8 Ekim tarihleri arasında Güney Kore’nin Suncheon kentinde düzenlenen 62. Uluslararası Bahçe Bitkileri Üreticileri Birliği (AIPH) Yıllık Kongresi’ne Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ile Antalya Süs Bitkileri ve Mamulleri İhracatçıları Birliği temsilcileri tarafından katılım sağlandı. EXPO 2016 Antalya’da yaşanan gelişmelere yönelik hazırlanan ve birliğimiz yetkililerince yapılan sunumun ardından, ülkemizin “EXPO 2016 Antalya” kapsamındaki taahhütlerini içeren belge de AIPH yetkililerine teslim edildi. 73 katılımcının iştirakiyle
Gerçekleştirilen AIPH Konsey Oturumu’nda yapılan oylama ile de EXPO 2016 Antalya, AIPH nihai takvimine girmeye hak kazandı. Önümüzdeki dönemde AIPH yetkilileri Antalya’ya bir ziyaret gerçekleştirecek ve belirlenecek olan EXPO alanında incelemelerde bulunulacak. İncelemeden çıkacak olumlu raporu takiben, organizasyonun AIPH aşaması resmen tamamlanacak. Nihai onay için ise Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) Genel Kurulu’na katılım sağlanarak süreçte bir aşamada daha ileri gidilecek.
Özetle, İzmir konuşurken, Antalya ilerliyor… Gereksiz yaygara koparmadan…
Her ne kadar yapacakları EXPO Tayland’taki gibi çiçek fuarı olsa da, işler böyle yürüyor…
Deneyim kazanmadan, ilişkileri geliştirmeden İzmir’in başvurmayı planladığı EXPO 2020’yi alabilmesi için tek bir olasılık var. Başka adayın olmaması…
2020 EXPO’ya belki de kimse katılmayacak. Şanghay’da gördüğüm manzara biraz bunu hissettirdi bana. EXPO’nun içi boşalmış… Pavyonlar çok anlamsız… Çin’in bu paraları harcaması lazımdı. Bizim harcamamız gerekmiyor. Üstelik o kadar paramız da yok. Neden 2017’de küçük EXPO yapmayalım?
Ya da Antalya’nın aday olduğu çiçek fuarına 2014 için biz de aday olabilir ve bunu yerel seçimlerde kullanabiliriz.
Ama İzmirliler’de bu yaratıcılık nerede? Varsa, yoksa İnciraltı’nın, Bayraklı’nın imar planı, rant kavgası.
Asya oyunları için Çin’in Guangzhou kentindeyim. Amerika’da yaşayan bir Türk akademisyen İzmir’in EXPO adaylık dosyasıyla ilgili sorular sordu. O’nu yanıtlarken bu bilgilere denk geldim, paylaşayım istedim. Bizimkiler o kadar Çin’e gidip geliyor… Şehircilikle ilgili hiç bir şey öğrenmemeleri büyük başarı… Gerçi benzer başarılarını senin “yemekteyiz” sürecinde gözlemliyor, uzaktan da olsa takip ediyoruz!”
Herkes bir şeyler yapmak istiyor, uyarılarını ortaya koymak için çabalıyor da kentin yöneticileri bu konuda adım atmamakta kararlı. Diğer kentlere baktığımda gerçekten İzmir ile aradaki farkı kapatıyorlar. Biz ise yerimizde saymaya devam ediyoruz…
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun beni Basın Konseyi’ne şikayet etmiş olması İzmirli gazeteciler arasında da espriye neden oldu. Kocaoğlu’nun Basın Konseyi’nin etki alanını bilmediğini belirten İzmirli gazeteciler, “Bu aklı başkana kim verdi?” sorusuna yanıt arıyorlar.
NOT 2: Büyükşehir üzerine çok yazınca bir arkadaşım beni uyardı; “Olayları daha iyi algılayabilmek için şehir plancılığı eğitimi almalısın” dedi. Fena fikir değil aslında. Puanı da düşük… Üstelik bu fakülteye giren herkes bir şekilde mezun oluyor. Bir deneyeyim diyorum…
PAUSE HABER: 14 - 11 - 2010
“Uluslararası alanda ülkemizin, ilimizin ve sektörümüzün prestijini en üst seviyeye çıkaracak olan “EXPO 2016 Antalya” projesinde yeni ve önemli bir adım daha atıldı. 3 - 8 Ekim tarihleri arasında Güney Kore’nin Suncheon kentinde düzenlenen 62. Uluslararası Bahçe Bitkileri Üreticileri Birliği (AIPH) Yıllık Kongresi’ne Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ile Antalya Süs Bitkileri ve Mamulleri İhracatçıları Birliği temsilcileri tarafından katılım sağlandı. EXPO 2016 Antalya’da yaşanan gelişmelere yönelik hazırlanan ve birliğimiz yetkililerince yapılan sunumun ardından, ülkemizin “EXPO 2016 Antalya” kapsamındaki taahhütlerini içeren belge de AIPH yetkililerine teslim edildi. 73 katılımcının iştirakiyle
Gerçekleştirilen AIPH Konsey Oturumu’nda yapılan oylama ile de EXPO 2016 Antalya, AIPH nihai takvimine girmeye hak kazandı. Önümüzdeki dönemde AIPH yetkilileri Antalya’ya bir ziyaret gerçekleştirecek ve belirlenecek olan EXPO alanında incelemelerde bulunulacak. İncelemeden çıkacak olumlu raporu takiben, organizasyonun AIPH aşaması resmen tamamlanacak. Nihai onay için ise Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) Genel Kurulu’na katılım sağlanarak süreçte bir aşamada daha ileri gidilecek.
Özetle, İzmir konuşurken, Antalya ilerliyor… Gereksiz yaygara koparmadan…
Her ne kadar yapacakları EXPO Tayland’taki gibi çiçek fuarı olsa da, işler böyle yürüyor…
Deneyim kazanmadan, ilişkileri geliştirmeden İzmir’in başvurmayı planladığı EXPO 2020’yi alabilmesi için tek bir olasılık var. Başka adayın olmaması…
2020 EXPO’ya belki de kimse katılmayacak. Şanghay’da gördüğüm manzara biraz bunu hissettirdi bana. EXPO’nun içi boşalmış… Pavyonlar çok anlamsız… Çin’in bu paraları harcaması lazımdı. Bizim harcamamız gerekmiyor. Üstelik o kadar paramız da yok. Neden 2017’de küçük EXPO yapmayalım?
Ya da Antalya’nın aday olduğu çiçek fuarına 2014 için biz de aday olabilir ve bunu yerel seçimlerde kullanabiliriz.
Ama İzmirliler’de bu yaratıcılık nerede? Varsa, yoksa İnciraltı’nın, Bayraklı’nın imar planı, rant kavgası.
Asya oyunları için Çin’in Guangzhou kentindeyim. Amerika’da yaşayan bir Türk akademisyen İzmir’in EXPO adaylık dosyasıyla ilgili sorular sordu. O’nu yanıtlarken bu bilgilere denk geldim, paylaşayım istedim. Bizimkiler o kadar Çin’e gidip geliyor… Şehircilikle ilgili hiç bir şey öğrenmemeleri büyük başarı… Gerçi benzer başarılarını senin “yemekteyiz” sürecinde gözlemliyor, uzaktan da olsa takip ediyoruz!”
Herkes bir şeyler yapmak istiyor, uyarılarını ortaya koymak için çabalıyor da kentin yöneticileri bu konuda adım atmamakta kararlı. Diğer kentlere baktığımda gerçekten İzmir ile aradaki farkı kapatıyorlar. Biz ise yerimizde saymaya devam ediyoruz…
NOT 1: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun beni Basın Konseyi’ne şikayet etmiş olması İzmirli gazeteciler arasında da espriye neden oldu. Kocaoğlu’nun Basın Konseyi’nin etki alanını bilmediğini belirten İzmirli gazeteciler, “Bu aklı başkana kim verdi?” sorusuna yanıt arıyorlar.
NOT 2: Büyükşehir üzerine çok yazınca bir arkadaşım beni uyardı; “Olayları daha iyi algılayabilmek için şehir plancılığı eğitimi almalısın” dedi. Fena fikir değil aslında. Puanı da düşük… Üstelik bu fakülteye giren herkes bir şekilde mezun oluyor. Bir deneyeyim diyorum…
PAUSE HABER: 14 - 11 - 2010
Etiketler:
Yerel Siyaset
11 Kasım 2010 Perşembe
Şimdi çok korktum işte
Şikâyet edilmişim…
Kim tarafından?
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu tarafından…
Nereye şikâyet edilmişim?
Basın Konseyi’ne…
Aziz Kocaoğlu tarafından Basın Konseyi’ne şikayet edilmemin gerekçesi ne?
Şöyle yazıyor Kocaoğlu dilekçesinde… “Makamımca Genel Sekreter Ersu Hızır hakkında 03 - 09 – 2010 tarihinde inceleme ve soruşturma başlatılmıştır. Süleyman Gençel’in ilk yazısında haber konusu yaptığı ve sonraki 4 yazısında da arkasında durduğu görüşmenin muhatabını 40 gün sonra, Ersu Hızır’ın düşüncelerini kendisine Ersu Hızır gibi aktardığını belirten dost olarak 50 gün sonra da Grand Plaza eski Müdürü Birol Soylu olarak değiştirmek suretiyle bilinmeyen bir nedenle kendisini yalanlaması, inceleme ve soruşturma sırasında gerçeğin belirlenmesini güçleştirmiştir…”
Demek ki olay öyle muğlaklaştırılmış ki, Kocaoğlu Basın Konseyi’ne bu muğlaklaştırmadan beni sorumlu tuttuğu için dert yanıyor.
Süreci anlamadıysanız, bana ne…
Hem ben Ersu Hızır’ı görevine son verin diye yazı yazmadım ki… Ben büyükşehirdeki bazı sorunları gündeme getirdim. Siz Ersu Hızır’ın benimle yemek yediği gerekçesi ile yetkilerini elinden aldınız.
Üstelik şikayet dilekçenizde benim ifademi Basın Konseyi’ne göndermişsiniz. Gizli olduğunu söylediğiniz bir soruşturmadaki bir ifade nasıl sizin elinize geçiyor ve bunu kendi amaçlarınız için kullanabiliyorsunuz. O zaman Teftiş Kurulu’nuzun raporunu da açıklayın. İfade aldığınız diğer insanların açıklamalarını da. Bırakın halk karar versin.
Hem kafanızdaki sonuçları yaratamadığınız, sistemi doğru kurgulayamadığız için mi bana kızgınsınız. İstedikleriniz gerçekleşmediği için mi sağa sola çatıyorsunuz.
Şikayet yeriniz ise daha bir garip.
Vallahi çok korktum…
Şimdi bu Basın Konseyi bana işkence yapar mı acaba…
Sayın Aziz Kocaoğlu...
Size bu aklı kim verdi ise kendisiyle tekrar konuşun…
Basın Konseyi 1980 askeri darbesinden sonra kurulan üye olarak zamanın İstanbul Valisi Nevzat Ayaz’ın bile içinde bulunduğu bir garip kurum.
Dolayısıyla benim gazetecilik mesleğimi ölçme şansına ve dahi yetisine sahip değil.
Basın Konseyi bu kuruma üye olan basın kurumlarındaki gazetecileri bağlar. Tabii ki eğer gazeteci kendi imzası ile bu kuruma üye olur ise…
Üstelik son yaşanan tartışmalardan sonra Zaman Gazetesi, Anadolu Ajansı ve TRT de bu konseyden çekildi.
Dolayısıyla bugün Basın Konseyi dediğimiz şey Hürriyet Konseyi olarak anılmaktadır.
Ben de Hürriyet Gazetesi’nde çalışmadığıma göre bu konsey beni hiç bağlamaz.
Kaldı ki Hürriyet’te çalışsaydım bile böyle bir kuruma üye olmayı düşünmezdim.
1989 yılından beri bu kentte gazetecilik yapıyorum. Gazeteciliğin gerekçesi olan 212 Kanunu’na bağlı olarak çalışsam bile yıllar önce hak ettiğim sarı basın kartını almadım. Bana göre sarı basın kartını demokratik olarak nitelendirdiğimiz Avrupa Birliği üyesi ülkelerde gazetecilere basın kartları sendikalar tarafından verilir. Sadece bizim ülkemizde basın kartları başbakanlık tarafından verilmektedir. Benim devletin beni gazeteci olarak tanımlaması ya da tanımlamaması gibi bir sorunum yok.
Üstelik böyle bir karta hiç ihtiyacım olmadı. Beni gazeteci olarak bilen bilir. Kart ile kendimi tanıtmama da hiç gerek yok zaten.
Ben bunları neden anlatıyorum ki… Ne kadarını anladığınız ben de merak ediyorum açıkçası.
NOT: Bugünlerde CHP siyaseti üzerine yapılan en iyi benzetme bir belediye başkanından geldi. "Askerlikte bazen en arkada olursunuz. Ancak "geriye dön" komutu ile bir anda kendinizi en ön sırada bulursunuz. Komuttan önce en önde olduğu için şişinen de bir anda kendini kuyruk toplayıcısı olarak bulur..."
PAUSE HABER: 11 - 11 - 2010
Kim tarafından?
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu tarafından…
Nereye şikâyet edilmişim?
Basın Konseyi’ne…
Aziz Kocaoğlu tarafından Basın Konseyi’ne şikayet edilmemin gerekçesi ne?
Şöyle yazıyor Kocaoğlu dilekçesinde… “Makamımca Genel Sekreter Ersu Hızır hakkında 03 - 09 – 2010 tarihinde inceleme ve soruşturma başlatılmıştır. Süleyman Gençel’in ilk yazısında haber konusu yaptığı ve sonraki 4 yazısında da arkasında durduğu görüşmenin muhatabını 40 gün sonra, Ersu Hızır’ın düşüncelerini kendisine Ersu Hızır gibi aktardığını belirten dost olarak 50 gün sonra da Grand Plaza eski Müdürü Birol Soylu olarak değiştirmek suretiyle bilinmeyen bir nedenle kendisini yalanlaması, inceleme ve soruşturma sırasında gerçeğin belirlenmesini güçleştirmiştir…”
Demek ki olay öyle muğlaklaştırılmış ki, Kocaoğlu Basın Konseyi’ne bu muğlaklaştırmadan beni sorumlu tuttuğu için dert yanıyor.
Süreci anlamadıysanız, bana ne…
Hem ben Ersu Hızır’ı görevine son verin diye yazı yazmadım ki… Ben büyükşehirdeki bazı sorunları gündeme getirdim. Siz Ersu Hızır’ın benimle yemek yediği gerekçesi ile yetkilerini elinden aldınız.
Üstelik şikayet dilekçenizde benim ifademi Basın Konseyi’ne göndermişsiniz. Gizli olduğunu söylediğiniz bir soruşturmadaki bir ifade nasıl sizin elinize geçiyor ve bunu kendi amaçlarınız için kullanabiliyorsunuz. O zaman Teftiş Kurulu’nuzun raporunu da açıklayın. İfade aldığınız diğer insanların açıklamalarını da. Bırakın halk karar versin.
Hem kafanızdaki sonuçları yaratamadığınız, sistemi doğru kurgulayamadığız için mi bana kızgınsınız. İstedikleriniz gerçekleşmediği için mi sağa sola çatıyorsunuz.
Şikayet yeriniz ise daha bir garip.
Vallahi çok korktum…
Şimdi bu Basın Konseyi bana işkence yapar mı acaba…
Sayın Aziz Kocaoğlu...
Size bu aklı kim verdi ise kendisiyle tekrar konuşun…
Basın Konseyi 1980 askeri darbesinden sonra kurulan üye olarak zamanın İstanbul Valisi Nevzat Ayaz’ın bile içinde bulunduğu bir garip kurum.
Dolayısıyla benim gazetecilik mesleğimi ölçme şansına ve dahi yetisine sahip değil.
Basın Konseyi bu kuruma üye olan basın kurumlarındaki gazetecileri bağlar. Tabii ki eğer gazeteci kendi imzası ile bu kuruma üye olur ise…
Üstelik son yaşanan tartışmalardan sonra Zaman Gazetesi, Anadolu Ajansı ve TRT de bu konseyden çekildi.
Dolayısıyla bugün Basın Konseyi dediğimiz şey Hürriyet Konseyi olarak anılmaktadır.
Ben de Hürriyet Gazetesi’nde çalışmadığıma göre bu konsey beni hiç bağlamaz.
Kaldı ki Hürriyet’te çalışsaydım bile böyle bir kuruma üye olmayı düşünmezdim.
1989 yılından beri bu kentte gazetecilik yapıyorum. Gazeteciliğin gerekçesi olan 212 Kanunu’na bağlı olarak çalışsam bile yıllar önce hak ettiğim sarı basın kartını almadım. Bana göre sarı basın kartını demokratik olarak nitelendirdiğimiz Avrupa Birliği üyesi ülkelerde gazetecilere basın kartları sendikalar tarafından verilir. Sadece bizim ülkemizde basın kartları başbakanlık tarafından verilmektedir. Benim devletin beni gazeteci olarak tanımlaması ya da tanımlamaması gibi bir sorunum yok.
Üstelik böyle bir karta hiç ihtiyacım olmadı. Beni gazeteci olarak bilen bilir. Kart ile kendimi tanıtmama da hiç gerek yok zaten.
Ben bunları neden anlatıyorum ki… Ne kadarını anladığınız ben de merak ediyorum açıkçası.
NOT: Bugünlerde CHP siyaseti üzerine yapılan en iyi benzetme bir belediye başkanından geldi. "Askerlikte bazen en arkada olursunuz. Ancak "geriye dön" komutu ile bir anda kendinizi en ön sırada bulursunuz. Komuttan önce en önde olduğu için şişinen de bir anda kendini kuyruk toplayıcısı olarak bulur..."
PAUSE HABER: 11 - 11 - 2010
Etiketler:
Yerel Siyaset
9 Kasım 2010 Salı
Kim, ne yapacak?
Herkes birbirine soruyor, bundan sonra ne olacak diye…
Gerçekten net yanıtlar yok…
Sav böyle mi kalacak, kurultaydan vazgeçip son hamlesini yapmak için milletvekillerinin Parti Meclisi’nde onaylanması sürecini mi bekleyecek? Öyle yapar ise aradan geçen 6 ay içerisinde Parti Meclisi üyelerinden kaç tanesi Önder Sav’ın yanında kalır?
Sadece kendisini kurtarıp diğerlerinin tamamını feda mı edecek?
Benim tanıdığım Önder Sav böyle bir şey yapmaz. Daha doğrusu ekibinden ne kadar adam kurtarabilecek ise kurtarmaya çalışır.
Deniz Baykal ne yapacak?
Kılıçdaroğlu’na destek verip, genel başkanın yanında mı duracak? Seçimli kurultay istediğine göre Parti Meclisi’nde bulunan Önder Sav yapısından rahatsız. Sav ekibine son darbeyi vurup tamamen mi dağıtacak? Kılıçdaroğlu ile arası iyi olmasına rağmen Kılıçdaroğlu’nun ekibine aynı yakınlıkta değil Baykal. Örneğin Alaattin Yüksel’e. Ya da Aziz Kocaoğlu’na. Dolayısıyla bu isimler günün birinde karşısına geldiğinde nasıl davranacak Baykal. Yoksa olağanüstü kurultayda Kılıçdaroğlu ile bu isimleri de halletme yoluna mı gidecek?
Aslında en zor iş Kılıçdaroğlu’nun. Liderliği yeni, partiyi tanımıyor, Sav gibi önemli bir ismi net biçimde karşısına aldı… Baykal yanında ama nereyle kadar…
Bugün olası bir olağanüstü kurultay yapılsa ve üç liderli bir seçime girilse, benim görüşüm Kılıçdaroğlu’nun adaylık için delegasyondan istediği oyu toplayamayacağı yönünde. Çevresindeki isimler bile toplama… Bu isimler ile yeni bir parti politikası oluşturmak da kolay değil.
Türban konusunda attığı adımlar ve Kürtler konusundaki söylemi referandum öncesi zaten kendisini zora sokmuştu…
Şimdilik yine Doğan Grubu’nun rüzgârı ile yelkenlerini şişirmiş görünüyor. Ancak bu rüzgârın önümüzdeki günlerde bu kadar şiddetli esip esmeyeceği de meçhul.
Üstelik seçim sürecinde iktidarın ve diğer muhalefet partilerinin Kılıçdaroğlu’na yönelik olacak eleştirileri de bilinmiyor. Dolayısıyla seçimdeki performansı da önemli CHP Genel Başkanı’nın…
Hepsini bir araya topladığımızda şöyle bir gerçek çıkıyor ortaya…
Bu hamur daha çok su kaldırır.
Kasım’ın sonunu görüp, atılacak adımları izlemek gerekiyor.
Biz daha çok CHP yazacağız gibi görünüyor.
NOT 1: Dün başka yerde olanlar, bugün farklı yerde… Dün düşman olanlar bugün dost. Siyaset ilginç bir arena… Ama bazıları var ki gerçekten Asena’ya taş çıkaracak cinsten.
NOT 2: İZELMAN işçilerinin ikramiyeleri yine ödenmemeye başlamış. Daha önce de aynı şeyler yaşanmış, işçiler uzun süre ikramiyelerini alamamışlardı. Bordrolarında ikramiye paralarının bloke edilmiş gibi görülmesi de ilginç. İşçilerin belediyeye herhangi bir borçları yok ki…
NOT 3: Öyle bir tartışma başlayacak ki, büyükşehirde herkes, “Aman bu işlere bulaşmayalım” diyerek sütre gerisine kaçacaklar. Onları oradan teker teker çıkarmak da bize düşecek sanırım
PAUSE HABER: 09 - 11 - 2010
Gerçekten net yanıtlar yok…
Sav böyle mi kalacak, kurultaydan vazgeçip son hamlesini yapmak için milletvekillerinin Parti Meclisi’nde onaylanması sürecini mi bekleyecek? Öyle yapar ise aradan geçen 6 ay içerisinde Parti Meclisi üyelerinden kaç tanesi Önder Sav’ın yanında kalır?
Sadece kendisini kurtarıp diğerlerinin tamamını feda mı edecek?
Benim tanıdığım Önder Sav böyle bir şey yapmaz. Daha doğrusu ekibinden ne kadar adam kurtarabilecek ise kurtarmaya çalışır.
Deniz Baykal ne yapacak?
Kılıçdaroğlu’na destek verip, genel başkanın yanında mı duracak? Seçimli kurultay istediğine göre Parti Meclisi’nde bulunan Önder Sav yapısından rahatsız. Sav ekibine son darbeyi vurup tamamen mi dağıtacak? Kılıçdaroğlu ile arası iyi olmasına rağmen Kılıçdaroğlu’nun ekibine aynı yakınlıkta değil Baykal. Örneğin Alaattin Yüksel’e. Ya da Aziz Kocaoğlu’na. Dolayısıyla bu isimler günün birinde karşısına geldiğinde nasıl davranacak Baykal. Yoksa olağanüstü kurultayda Kılıçdaroğlu ile bu isimleri de halletme yoluna mı gidecek?
Aslında en zor iş Kılıçdaroğlu’nun. Liderliği yeni, partiyi tanımıyor, Sav gibi önemli bir ismi net biçimde karşısına aldı… Baykal yanında ama nereyle kadar…
Bugün olası bir olağanüstü kurultay yapılsa ve üç liderli bir seçime girilse, benim görüşüm Kılıçdaroğlu’nun adaylık için delegasyondan istediği oyu toplayamayacağı yönünde. Çevresindeki isimler bile toplama… Bu isimler ile yeni bir parti politikası oluşturmak da kolay değil.
Türban konusunda attığı adımlar ve Kürtler konusundaki söylemi referandum öncesi zaten kendisini zora sokmuştu…
Şimdilik yine Doğan Grubu’nun rüzgârı ile yelkenlerini şişirmiş görünüyor. Ancak bu rüzgârın önümüzdeki günlerde bu kadar şiddetli esip esmeyeceği de meçhul.
Üstelik seçim sürecinde iktidarın ve diğer muhalefet partilerinin Kılıçdaroğlu’na yönelik olacak eleştirileri de bilinmiyor. Dolayısıyla seçimdeki performansı da önemli CHP Genel Başkanı’nın…
Hepsini bir araya topladığımızda şöyle bir gerçek çıkıyor ortaya…
Bu hamur daha çok su kaldırır.
Kasım’ın sonunu görüp, atılacak adımları izlemek gerekiyor.
Biz daha çok CHP yazacağız gibi görünüyor.
NOT 1: Dün başka yerde olanlar, bugün farklı yerde… Dün düşman olanlar bugün dost. Siyaset ilginç bir arena… Ama bazıları var ki gerçekten Asena’ya taş çıkaracak cinsten.
NOT 2: İZELMAN işçilerinin ikramiyeleri yine ödenmemeye başlamış. Daha önce de aynı şeyler yaşanmış, işçiler uzun süre ikramiyelerini alamamışlardı. Bordrolarında ikramiye paralarının bloke edilmiş gibi görülmesi de ilginç. İşçilerin belediyeye herhangi bir borçları yok ki…
NOT 3: Öyle bir tartışma başlayacak ki, büyükşehirde herkes, “Aman bu işlere bulaşmayalım” diyerek sütre gerisine kaçacaklar. Onları oradan teker teker çıkarmak da bize düşecek sanırım
PAUSE HABER: 09 - 11 - 2010
Etiketler:
Yerel Siyaset
7 Kasım 2010 Pazar
İzmir’de yeniden yapılanma
İstanbul il başkanına gönderilen “istifa et” mesajı CHP’de örgütlerde de bir değişimin başlayacağını gösteriyor.
Aslında yapılması gereken bir eylem bu… Önder Sav’ın örgüt üzerindeki hakimiyeti biliniyor. Üstelik kongre sürecinde mahallere yapılan kayıtların Sav yapısını güçlü kıldığı da gerçek. Eğer il ve ilçelerde değişiklik yapılmaz ise kısa süre içinde Önder Sav yeniden toparlanıp harekete geçebilir.
Mesela İzmir’de il yönetimi dışında, Karabağlar, Konak, Buca, Gaziemir, Buca gibi ilçelerde yeniden yapılanma mutlaka gerekiyor. Bu ilçelerin kısa süre içerisinde genel merkeze bazı sorunlar çıkaracağı açık.
Tabii yeniden yapılanmadan sonra o ilçelerdeki belediyeler ile ilçe yönetimleri arasında yaşanacaklar da ayrı soru işaretleri…
Mesela Karabağlar Belediyesi, oluşturulacak yeni ilçe yönetiminden sonra ne yapacak. Belediye başkanı ve meclis üyeleri bu kadar rahat hareket edebilecekler mi?
Aynı sorun Gaziemir Belediyesi’nde de yaşanabilir.
Ya il yönetimi?
Büyük bir olasılıkla CHP İzmir il yönetiminin istifa etmesi mesajı yakında İzmir’de olur.
Yeni il başkanı kim olacak ve yönetim kimler tarafından hazırlanacak.
İlk gelen duyumlar Alaattin Yüksel’in yeni il başkanını belirlemek için harekete geçtiği ve birkaç isimle bu konuyu konuştuğu yönünde.
Yüksel’in bu aşamada Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile dirsek temasında olduğu herkes tarafından biliniyor.
Ancak Yüksel’in bu çabalarına Sav ekibi dışındakiler nasıl bakıyor?
Kılıçdaroğlu, Yüksel’in oluşturmak istediği yapılanmaya ne kadar izin verecek?
Baykal bu konuda ne düşünecek?
İzmir’deki Baykalcılar Yüksel’in etkili olacağı bir il yönetimine sıcak bakacak mı?
İzmir’deki ilçe belediye başkanları yeniden oluşturulacak il yönetimi ile yakın diyalog geliştirebilecekler mi?
Bu aşamada şimdiki il başkanı Rıfat Nalbantoğlu ne yapacak?
Gerçekten çok güç bir süreç geçirdi kendileri. Baykal tarafından il başkanı yapıldı, sonra Sav’a döndü. Bunun üzerine Baykal kendisini il başkanlığından keserek Ekrem Bulgun’a görev verdi.
Malum kaset operasyonundan sonra Sav grubu tarafından yeniden göreve getirildi.
Ama yine malim kopuştan sonra koltuğu elinden alınacak gibi…
Bir günde milletvekili oluyor, bir gün sonra milletvekilliği elinden alınıyor. Buna can dayanmaz. Ancak görüldüğü kadarıyla yolun sonuna geldi. Bundan böyle siyaseti bırakıp Mali Müşavirler Odası işleri ile ilgilenirse daha doğru olur. İzmir’de kendisini tepelemeye hazır o kadar CHP’li var ki… Listeyi burada yazmaya çalışsam sitenin kapasitesi yetmeyebilir.
Bu hafta hareketli ve farklı olacak.
NOT 1: Çok kısa süre içerisinde büyükşehri derinden sarsacak yeni bir dosya ile karşınızda olacağız. Bu dosya da çok tartışılacak, çok kelle götürecek cinsten.
NOT 2: Baykal’ın keyfi yerindeydi. Yakın zaman içerisinde yeniden İzmir’de olacaklar.
NOT 3: Sav grubu en azından PM içindeki isimleri meclise sokabilmek için olağanüstü kurultaya gitmekten vazgeçiyor gibi. Kılıçdaroğlu’nun bu durumu iyi analiz etmesi gerekecek.
PAUSE HABER: 07 - 11 - 2010
Aslında yapılması gereken bir eylem bu… Önder Sav’ın örgüt üzerindeki hakimiyeti biliniyor. Üstelik kongre sürecinde mahallere yapılan kayıtların Sav yapısını güçlü kıldığı da gerçek. Eğer il ve ilçelerde değişiklik yapılmaz ise kısa süre içinde Önder Sav yeniden toparlanıp harekete geçebilir.
Mesela İzmir’de il yönetimi dışında, Karabağlar, Konak, Buca, Gaziemir, Buca gibi ilçelerde yeniden yapılanma mutlaka gerekiyor. Bu ilçelerin kısa süre içerisinde genel merkeze bazı sorunlar çıkaracağı açık.
Tabii yeniden yapılanmadan sonra o ilçelerdeki belediyeler ile ilçe yönetimleri arasında yaşanacaklar da ayrı soru işaretleri…
Mesela Karabağlar Belediyesi, oluşturulacak yeni ilçe yönetiminden sonra ne yapacak. Belediye başkanı ve meclis üyeleri bu kadar rahat hareket edebilecekler mi?
Aynı sorun Gaziemir Belediyesi’nde de yaşanabilir.
Ya il yönetimi?
Büyük bir olasılıkla CHP İzmir il yönetiminin istifa etmesi mesajı yakında İzmir’de olur.
Yeni il başkanı kim olacak ve yönetim kimler tarafından hazırlanacak.
İlk gelen duyumlar Alaattin Yüksel’in yeni il başkanını belirlemek için harekete geçtiği ve birkaç isimle bu konuyu konuştuğu yönünde.
Yüksel’in bu aşamada Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile dirsek temasında olduğu herkes tarafından biliniyor.
Ancak Yüksel’in bu çabalarına Sav ekibi dışındakiler nasıl bakıyor?
Kılıçdaroğlu, Yüksel’in oluşturmak istediği yapılanmaya ne kadar izin verecek?
Baykal bu konuda ne düşünecek?
İzmir’deki Baykalcılar Yüksel’in etkili olacağı bir il yönetimine sıcak bakacak mı?
İzmir’deki ilçe belediye başkanları yeniden oluşturulacak il yönetimi ile yakın diyalog geliştirebilecekler mi?
Bu aşamada şimdiki il başkanı Rıfat Nalbantoğlu ne yapacak?
Gerçekten çok güç bir süreç geçirdi kendileri. Baykal tarafından il başkanı yapıldı, sonra Sav’a döndü. Bunun üzerine Baykal kendisini il başkanlığından keserek Ekrem Bulgun’a görev verdi.
Malum kaset operasyonundan sonra Sav grubu tarafından yeniden göreve getirildi.
Ama yine malim kopuştan sonra koltuğu elinden alınacak gibi…
Bir günde milletvekili oluyor, bir gün sonra milletvekilliği elinden alınıyor. Buna can dayanmaz. Ancak görüldüğü kadarıyla yolun sonuna geldi. Bundan böyle siyaseti bırakıp Mali Müşavirler Odası işleri ile ilgilenirse daha doğru olur. İzmir’de kendisini tepelemeye hazır o kadar CHP’li var ki… Listeyi burada yazmaya çalışsam sitenin kapasitesi yetmeyebilir.
Bu hafta hareketli ve farklı olacak.
NOT 1: Çok kısa süre içerisinde büyükşehri derinden sarsacak yeni bir dosya ile karşınızda olacağız. Bu dosya da çok tartışılacak, çok kelle götürecek cinsten.
NOT 2: Baykal’ın keyfi yerindeydi. Yakın zaman içerisinde yeniden İzmir’de olacaklar.
NOT 3: Sav grubu en azından PM içindeki isimleri meclise sokabilmek için olağanüstü kurultaya gitmekten vazgeçiyor gibi. Kılıçdaroğlu’nun bu durumu iyi analiz etmesi gerekecek.
PAUSE HABER: 07 - 11 - 2010
Etiketler:
Yerel Siyaset
4 Kasım 2010 Perşembe
Kılıç değil, pala çekildi
CHP’de su uyur, parti uyumaz. Her gün action, her saat action.
Son action bu kez Sav grubunu vurdu. Konu malum herkesin bilgisi dâhilinde…
Yeniden tekrar etmeye gerek yok…
Bundan sonra ne olacak?
Sav’ın bu işin peşinde olacağı ve vuruşarak geri çekileceği açık…
Yeni tüzüğün iptali için Yargıtay’a başvurması, kurultay için imza toplama girişimleri, özellikle Kılıçdaroğlu’na yönelik sert söylemleri Önden Sav’ın mücadele edeceğini gösteriyor.
Kılıçdaroğlu da açık oynuyor, partinin korku imparatorluğundan, dolayısıyla Sav’dan kurtulduğunun altını çiziyor.
Deniz Baykal ekibi ise suskun… Onlar önümüzdeki süreçte sorun yaşanmaması için dikkatli hareket edecekler.
Ancak düne kadar anlaştıkları iddia edilen Kılıçdaroğlu ile Sav’ın bugün getirildikleri noktayı iyi ölçmek gerekiyor.
Daha doğrusu kimin ya da kimlerin bu süreçte rol oynadığını doğru belirlemek gerekiyor.
Deniz Baykal bugün İzmir’de… Belki yaşanan süreç üzerine bize birkaç ipucu verecektir. Öyle ipuçları olabilir ki bunlar, önümüzdeki günlerde yaşanacaklar konusunda bazı tespitler yapabilmemize olanak sağlayacaktır.
Ama bu süreçte gördüğüm tek şey, Deniz Baykal’ın siyaseti gerçekten çok iyi bildiği… Zekâsı ise ayrı bir şey…
Yargıtay’ın yeni listeyi onaylamasından sonra karşıma bir başka konu çıktı.
Eski il başkanı Alaattin Yüksel’in yeni pozisyonu…
Hani Abdürrezzak Erten sultasından kurtulmuşken, Alaattin Yüksel sultası ile karşılaşmak, “Yağmurdan kaçarken doluya mı yakalandım” sorusunu gündeme getirdi tabii ki…
Kocaoğlu’nun da bu süreçte Yüksel’e verdiği desteği dikkate aldığımızda…
Ama unutmayalım ki, CHP’de koltuklar yürür… Bir gün partinin tepesindesinizdir, yarın en dibinde…
Süreci hep beraber izleyeceğiz… Biri bu kurguyu buraya getirdi ise, yarın kurguyu tamamlayacak adımı da atacaktır.
İşte o zaman yorumlamak gerekecek girişimleri…
Son sözüm CHP’den milletvekilliği bekleyen aday adaylarına olacak. Her gördüğünüz genel başkanın “Aman beni milletvekilliğine taşı, genel başkanım” diyerek boynuna sarılmayın. Bugünlerde kimin genel başkan olacağı çok belli değil bu partide…
NOT 1: CHP İzmir’de önemli gelişmeler yaşanacak. Ancak en önemli gelişme İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yaşanacak.
NOT 2: Süheyl Batum iki hafta önce İzmir’in ilginç mekânlarından Miko Kafe’de 30 kişi ile toplanmış ve ileriye yönelik bazı kararlar almıştı. Bu kararlar bugün Süheyl Batum’u genel sekreterliğe taşıdı. Miko Kafe’de bir şey var. Orada toplantı yapanlar genelde bir yerlere geliyor.
PAUSE HABER: 04 - 11 - 2010
Son action bu kez Sav grubunu vurdu. Konu malum herkesin bilgisi dâhilinde…
Yeniden tekrar etmeye gerek yok…
Bundan sonra ne olacak?
Sav’ın bu işin peşinde olacağı ve vuruşarak geri çekileceği açık…
Yeni tüzüğün iptali için Yargıtay’a başvurması, kurultay için imza toplama girişimleri, özellikle Kılıçdaroğlu’na yönelik sert söylemleri Önden Sav’ın mücadele edeceğini gösteriyor.
Kılıçdaroğlu da açık oynuyor, partinin korku imparatorluğundan, dolayısıyla Sav’dan kurtulduğunun altını çiziyor.
Deniz Baykal ekibi ise suskun… Onlar önümüzdeki süreçte sorun yaşanmaması için dikkatli hareket edecekler.
Ancak düne kadar anlaştıkları iddia edilen Kılıçdaroğlu ile Sav’ın bugün getirildikleri noktayı iyi ölçmek gerekiyor.
Daha doğrusu kimin ya da kimlerin bu süreçte rol oynadığını doğru belirlemek gerekiyor.
Deniz Baykal bugün İzmir’de… Belki yaşanan süreç üzerine bize birkaç ipucu verecektir. Öyle ipuçları olabilir ki bunlar, önümüzdeki günlerde yaşanacaklar konusunda bazı tespitler yapabilmemize olanak sağlayacaktır.
Ama bu süreçte gördüğüm tek şey, Deniz Baykal’ın siyaseti gerçekten çok iyi bildiği… Zekâsı ise ayrı bir şey…
Yargıtay’ın yeni listeyi onaylamasından sonra karşıma bir başka konu çıktı.
Eski il başkanı Alaattin Yüksel’in yeni pozisyonu…
Hani Abdürrezzak Erten sultasından kurtulmuşken, Alaattin Yüksel sultası ile karşılaşmak, “Yağmurdan kaçarken doluya mı yakalandım” sorusunu gündeme getirdi tabii ki…
Kocaoğlu’nun da bu süreçte Yüksel’e verdiği desteği dikkate aldığımızda…
Ama unutmayalım ki, CHP’de koltuklar yürür… Bir gün partinin tepesindesinizdir, yarın en dibinde…
Süreci hep beraber izleyeceğiz… Biri bu kurguyu buraya getirdi ise, yarın kurguyu tamamlayacak adımı da atacaktır.
İşte o zaman yorumlamak gerekecek girişimleri…
Son sözüm CHP’den milletvekilliği bekleyen aday adaylarına olacak. Her gördüğünüz genel başkanın “Aman beni milletvekilliğine taşı, genel başkanım” diyerek boynuna sarılmayın. Bugünlerde kimin genel başkan olacağı çok belli değil bu partide…
NOT 1: CHP İzmir’de önemli gelişmeler yaşanacak. Ancak en önemli gelişme İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yaşanacak.
NOT 2: Süheyl Batum iki hafta önce İzmir’in ilginç mekânlarından Miko Kafe’de 30 kişi ile toplanmış ve ileriye yönelik bazı kararlar almıştı. Bu kararlar bugün Süheyl Batum’u genel sekreterliğe taşıdı. Miko Kafe’de bir şey var. Orada toplantı yapanlar genelde bir yerlere geliyor.
PAUSE HABER: 04 - 11 - 2010
Etiketler:
Yerel Siyaset
2 Kasım 2010 Salı
Neler yapacak?
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde deprem devam ediyor. Genel Sekreter Yardımcısı Ferda Eser’in de yetkileri alındı ve Büyükşehir Kütüphanesi’nde çalışmasına karar verildi. Bu karar Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından bizzat mektup ile Ferda Eser’e iletildi.
Ferda Eser’in bu mektuba bir yanıtı olmuştur sanırım. Devlet terbiyesi alan birinin verebileceği yanıtı tahmin ediyorum.
Bundan sonra da büyükşehirde sular durulmayacak.
Genel Sekreter Ersu Hızır’ın mahkemesi sona erecek ve büyük bir olasılık ile mahkeme göreve iade verecek.
Ferda Eser geriye dönüş için mahkemeye başvuracak. O da son çerçevede geriye dönüş vizesini alacak.
Birol Soylu, “Biz bu yemeği yedik” diyerek dolaşmaya devam edecek.
Bendeniz burada yazmayı sürdürecek, sizleri tüm gelişmelerden bilgilendireceğim.
Peki, Aziz Kocaoğlu ne yapacak?
Onun da yapacağı işler var tabii ki…
1 – Aliağa – Menderes hattının açılışını geciktirdikçe, geciktirecek.
2 – Hatay Metrosu’nun bir gün biteceğini vurgulayacak. Ancak bunun hangi yüzyılda olacağı konusunda bir netleştirmede bulunmayacak.
3 – Fuar alanının Gaziemir’e taşınacağı konusunu işlemeye devam edecek, ama bu konuda yapılan yatırımın geldiği aşamayı hiç vurgulamayacak.
4 – Her yağmur sonrası ortaya çıkan trafik keşmekeşi için “Kardeşim, bir gün de işinize geç gidin, n’olacak” demeye devam edecek.
5 – Aşırı yağış zamanında İZSU ve İZBETON genel müdürlerini destek için telefonla saraya çağıracak, ancak hiçbirinin cep telefonlarına ulaşamayacak.
6 – Sel baskınından 3 saat sonra suyun tahliyesi için büyükşehirden arabalar gönderecek.
7 – Yükseliş’te toplantılar düzenleyecek, kentin ne kadar güzel yönetildiği konusunda kendisine verilen brifingleri dinleyecek.
8 – Yeni atadığı bürokratları beğenmeyecek, yerlerine yenilerini atayacak. Sonra da “yeniden yapılanıyoruz. Ekibimi oluşturmaya çalışıyorum” diyecek. “Aradan 6 yıl geçti, hala mı kadronu oluşturmaya çalışıyorsun” eleştirilerine kulağını tıkayıp yanıt bile vermeyecek.
NOT 1: Bugün CHP Parti Meclisi’nin alacağı karar çok önemli. Partide yaşanan tartışmaların geleceği noktayı da gösterecek bu karar…
NOT 2: Deniz Baykal Cuma günü İzmir’de. Bakalım kimler kendisi ile görüşecek, kimler “Trabzon’daki toplantı çok önemli mutlaka gitmeliyim” diyerek aradan sıyrılmaya çalışacak?
NOT 3: Havaya girmeye başlıyoruz. Yeni yapılanmamız nedeniyle bizleri arayarak tebrik eden herkese teşekkür ediyorum.
PAUSE HABER: 02 - 11 - 1010
Ferda Eser’in bu mektuba bir yanıtı olmuştur sanırım. Devlet terbiyesi alan birinin verebileceği yanıtı tahmin ediyorum.
Bundan sonra da büyükşehirde sular durulmayacak.
Genel Sekreter Ersu Hızır’ın mahkemesi sona erecek ve büyük bir olasılık ile mahkeme göreve iade verecek.
Ferda Eser geriye dönüş için mahkemeye başvuracak. O da son çerçevede geriye dönüş vizesini alacak.
Birol Soylu, “Biz bu yemeği yedik” diyerek dolaşmaya devam edecek.
Bendeniz burada yazmayı sürdürecek, sizleri tüm gelişmelerden bilgilendireceğim.
Peki, Aziz Kocaoğlu ne yapacak?
Onun da yapacağı işler var tabii ki…
1 – Aliağa – Menderes hattının açılışını geciktirdikçe, geciktirecek.
2 – Hatay Metrosu’nun bir gün biteceğini vurgulayacak. Ancak bunun hangi yüzyılda olacağı konusunda bir netleştirmede bulunmayacak.
3 – Fuar alanının Gaziemir’e taşınacağı konusunu işlemeye devam edecek, ama bu konuda yapılan yatırımın geldiği aşamayı hiç vurgulamayacak.
4 – Her yağmur sonrası ortaya çıkan trafik keşmekeşi için “Kardeşim, bir gün de işinize geç gidin, n’olacak” demeye devam edecek.
5 – Aşırı yağış zamanında İZSU ve İZBETON genel müdürlerini destek için telefonla saraya çağıracak, ancak hiçbirinin cep telefonlarına ulaşamayacak.
6 – Sel baskınından 3 saat sonra suyun tahliyesi için büyükşehirden arabalar gönderecek.
7 – Yükseliş’te toplantılar düzenleyecek, kentin ne kadar güzel yönetildiği konusunda kendisine verilen brifingleri dinleyecek.
8 – Yeni atadığı bürokratları beğenmeyecek, yerlerine yenilerini atayacak. Sonra da “yeniden yapılanıyoruz. Ekibimi oluşturmaya çalışıyorum” diyecek. “Aradan 6 yıl geçti, hala mı kadronu oluşturmaya çalışıyorsun” eleştirilerine kulağını tıkayıp yanıt bile vermeyecek.
NOT 1: Bugün CHP Parti Meclisi’nin alacağı karar çok önemli. Partide yaşanan tartışmaların geleceği noktayı da gösterecek bu karar…
NOT 2: Deniz Baykal Cuma günü İzmir’de. Bakalım kimler kendisi ile görüşecek, kimler “Trabzon’daki toplantı çok önemli mutlaka gitmeliyim” diyerek aradan sıyrılmaya çalışacak?
NOT 3: Havaya girmeye başlıyoruz. Yeni yapılanmamız nedeniyle bizleri arayarak tebrik eden herkese teşekkür ediyorum.
PAUSE HABER: 02 - 11 - 1010
Etiketler:
Yerel Siyaset
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)