Önce geçtiğimiz haftaya bakalım, ardından yukarıdaki başlığı tartışırız.
Ülker inatla mağlup olmaya devam ediyor. Son hafta CSKA'ya karşı aldığı 33 sayılık yenilgi, bu takımın C Grubu'nda ilk 5'e girmesini hayli zorlaştırdı. Ülker'in "tamam mı, devam mı?" diyebileceği maç, önümüzdeki hafta deplasmanda oynayacağı Montepasci Siena maçı, bence…
3-3'lük derece yakalayan ve 5'inci sıraya yerleşen Siena, eğer evindeki Ülker maçını kazanırsa, bu yeri sağlamlaştıracak. Grubun ilk 4'ü belli zaten. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Panathinaikos, Real Madrid, CSKA Moskova ve Unicaja Malaga ikinci gruba çıkmayı neredeyse garantilemiş durumdalar. Onların sorunları daha avantajlı çıkmak üzerine. Siena maçı sonrası Ülker, Atina'ya gidiyor. Şimdiden kaybedilmiş olan maçı oynayacaklar.
Deplasmandaki iki maçı kaybetmeleri halinde 7-1 gibi önemli(!) bir derece yakalamış olacaklar. "En iyi 6'ncı takım" olabilme konusunda kendileriyle mücadele eden Pau Orthez ile de Fransa'da karşılaşacak Ülker. Üstelik Pau'nun kendi gücündeki ekiplerle evinde karşılacak olması, kendisine 6'ncılık için avantaj sağlıyor. Zaten bu sonuçlardan sonra bu gruptan "en iyi 6'ncı takım"ın çıkması bir hayal.
Grubun liderlik maçı bu hafta Atina'da Panathinaikos ile Real Madrid arasında. Sahasında maç kaybetmeyen, inanılmaz bir seyirci potansiyeline sahip Yeşillerin bu maçı alacağı kesin gibi…
Tecrübe kurtardı
B Grubu'nda Efes Pilsen'in Polonya'dan galibiyetle dönmesinin tek sebebi tecrübe. Prokom Trefl son 2 dakikayı daha soğukkanlı oynasaydı, bu maçı kaybetmiştik. Efes 5-1 ile grubun lideri. Grup liderinin, -1'lik averajı ile garip bir durumda olduğunu görüyoruz. Grup 2'ncisi Rythas +27, 3'üncüsü Barselona +44, 4'üncüsü Maccabi ise +24 averaja sahipler.
Efes'in ilk 5 dışında kalma korkusu yok tabii ki… Ancak Barselona, Maccabi, Rytas ve Cibona ile dışarıda oynayacağını unutmamamız gerekiyor.
İlk yazımızda yaptığımız yorumlar doğru çıkıyor. Olimpiyakos ve Milano şanslarını gerçekten çok zora soktular. Olimpiyakos'un bu saatten sonra dirilmesi çok zor. Milano'nun da öyle…
Barselona ise kaybetme periyoduna girmedi hâlâ. Ancak yakın zaman içerisinde düşüşe geçeceklerinden hala eminim.
Bazıları Lietuvos Rytas'ın ilk 16'ya kalma konusunda zorlanacağını iddia ediyordu. Ancak Litvanya basketbolu bu. Takım inanılmaz hızlı oynuyor. Şut yüzdeleri de öyle pek düşecekmiş gibi görülmüyor.
Bu grubun ilk 3'ü Maccabi, Rytas ve Efes'tir. Prokom Trefl tecrübe konusunda biraz daha kendini geliştirirse, Cibona ve Barselona ile 4 ve 5 için mücadele eder. "En iyi 6'ncılık" için bu grubun da şansı var gibi.
Bu arada Granger'ın durumunu düzelttiğini, Alper'in de ilk kez süre aldığını söylemek gerekiyor. Son dakika üçlüğünün de maçın kırılmasındaki önemi bir kez daha vurgulamak gerekiyor.
Tau ve Zalgiris rahat
A Grubu'nda Tau Ceramica ve Zalgiris Kaunas'ın ilk 2 için mücadele edecekleri iyice netleşti. Tau'nun forveti Serkan Erdoğan da başarılı grafik çiziyor. Grupta oynanan 6 maçın 4'ünde süre alan Erdoğan'ın 15 sayı ortalama ile oynaması da bunu göstergesi.
Benetton ve Bologna da bu ikilinin arkasında gelecek olan takımlar ve 5'incilik içinse AEK ile Bamberg'in mücadelesi önemli. Olimpija'nın da koç değişikliği ile birlikte atağa kalkma olasılığı belirdi. Grubun dibindeki takımlarla evinde karşılacak olması da Olimpija için avantaj olacak ikinci dönemde. "En iyi 6'ncı takım"ın bu gruptan çıkması kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla bu grubun dibindeki mücadele, diğerlerine göre kıran kırana olacak.
Aidiyet sorunu
Şimdi gelelim yukarıdaki başlığa… Böyle bir tespitin ağır olduğu iddia edilebilir. Ancak Ülker'in bundan sonra kendi geleceği üzerine sağlıklı bir karar vermesi gerekiyor. Aslında Türk basketbolunda genel olarak böyle bir tartışma açılması yararlı olacaktır. Hem basketbol izleyicisinin arttırılması, hem de basketbolun ülke geneline yayılması açısından…
Avrolig'e ya da Avrupa ulusal liglerine baktığımızda, iki takım tipinin daha öne çıktığını görüyoruz:
1 – 20. yüzyılın başlarından itibaren farklı dallarda belirli başarıları yakalamış, ciddi spor organizasyonu içinde bir gelenek yaratmış olan takımlar.
2 – Kuruldukları kentin takımı olarak hareket eden, o kentin insanıyla bütünleşen takımlar.
Peki, Ülker ve Efes Pilsen'in maçlarını kimler takip ediyor; Türkiye'de kimler “Ben Ülkerliyim” ya da “Ben Efesliyim” diyor? Bu takımlarla kendilerini özdeşleştiren seyirci, hemen hemen yok gibi. Maçlarını takip edenleri ise üç gruba ayırabiliriz:
1 – Basketbola gönül verenler; Bu gruba mensupların sayısı özellikle gençler arasında yüksek olsa da, her maç için Abdi İpekçi'ye gitmek yerine televizyondan seyretmek önemli bir alternatif durumunda.
2 – Kızıl elmacılar; Küçük olsa da bu grup, yabancılara karşı her Türk takımını desteklemek gibi 'çok ağır' bir sorumluluk duyuyor.
3 – Bindirilmiş kıtalar; Her iki takımın fabrika çalışanları, ilişki ağları ve ailelerinden oluşan geniş kitle… Bu kitleyi Efes maçlarında ayırmak biraz zor. Ancak Ülker maçlarında çok net olarak farkediliyor bu yapı…
İşte yukarıdaki üçüncü grup, Ülker'in -geçtiğimiz haftalarda da yazdığımız gibi- bir takım ruhu oluşturmasını engelliyor. Bir aidiyet sorunu var ortada.
'Müessese takımı' kavramını yeniden tartışmaya açmak gerekli.
Tabii ki bazı şirketler basketbola yatırım yapacak, bazı takımlara sponsor olacaklardır. Ancak bu durum, Batı'da da örneklerini gördüğüz gibi, ya bir geleneğe sahip ya da bir kenti temsil eden takımlara yöneliktir. Böylece şirket hem taraftar sorununu çözer, hem de takımın bir ruh, kimlik kazanmasına yardımcı olur. Ancak şirket-takım ilişkisinin göğüs reklamı vermekten öteye geçmesi şart bu aşamada. Ülker'in geleneği olan bir takımla yapacağı uzun soluklu bir evlilik, hem Avrupa'da gerçek anlamda başarı sağlamasını ve hem de bu başarının süreklilik kazanmasını sağlayacaktır.
http://www.batug.com/ 09 - 12 - 2005
9 Aralık 2005 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder