Yunanistan'ın en çok satan ikinci gazetesi Elektrotopia'da dün yayınlanan bir makalede şöyle diyor Stratis Balaskas, Yunan milliyetçilerine: "İşte gördünüz... Bugüne kadar Yunan gazeteleri ve TV kanalları, düşman olarak bellediğiniz Türkler'in tanklarını ve tüfeklerini yayınlamıştı. İlk kez yaşanan bir afet sonucunda Türkiye'nin gerçek yüzünü gösterdiler. İzlediğiniz gibi Türklerin de iki kolları ve iki ayakları var. Sevdiklerini, evlerini kaybettikleri için bizim gibi ağlıyorlar, bizim gibi hissediyorlar acıyı. Bugüne kadar neden anlamadınız, neden tanıyamadınız düşman olarak gördüğünüz Türklerin aslında gerçek bir insan olduğunu?"
Üç gündür tatilde olmama rağmen Yunan televizyon kanallarına ve radyolarına Türkiye'den haberler iletmeye çalışıyor, bu ülkenin yardımlarının hangi kanallarla Türkiye'ye getirilmesi gerektiği konusunda yardım ediyorum. (Ne yazık ki yardımların koordinasyonu konusunda zorluk çekiliyor. Kriz masaları bulunamıyor. Uluslararası yardımın hangi ellerle Türkiye'ye ulaşması konusunda bir çalışma yok, böyle bir hazırlık da yok... Aslında konu daha çok felsefi bir altyapıya dayanıyor: "Türkiye kendine yeterli bir ülkedir. Koskoca bir Osmanlı'nın devamıdır. Bizim düşmanlarımızdan yardım istememiz de söz konusu değildir")
Düşman ve dost sözcükleri 45 saniyelik sarsıntıda anlamını yitiriyor. Kavramların ifade ettiği ahlaki değerler de değişiyor.
Yunanistan'ın, Türk diplomatlarını, Yunan dostu olduğu için Türk ajanı olarak değerlendirilen bizleri hedef olarak göstermekten kaçınmayan milliyetçi gazetesi Stohos bile bu afet sonucunda şu ifadeleri gazetenin birinci sayfasında yazmaktan kaçamıyor:
"Türkler için başlatılan kan kampanyasına katılın.
Dünya çok küçük. Aslında evren denilen sınırsız yapı içinde bir kum tanesi gibi. Küçük olmasına karşılık dini, milliyetçi, devletçi bakış açıları ile insanlar birbirini öldürüyor, diğerine üstünlük kurmaya çalışıyor.
Ama bir anda duruyor savaşması gereken doğanın gücünü gördüğü zaman. O anda gerçek gücün doğa olduğunu, kendisinin ise doğaya karşı mücadele eden küçük bir yaratık olduğunu kavrıyor. Ve millet, din, devlet olgularının bir yana bırakılması gerektiğini...
Kısacası insan, insan olduğunun farkına varıyor, ölümün soğuk yüzü ile karşılaştığında ya da doğanın gücüne karşı ne kadar yetersiz olduğunu hissettiğinde.
Toplumlar bir gün ortak yaşam alanlarını kuracak, birlikte yaşamayı öğrenecekler. Belki de o gün, bugündür. Tıpkı Nostradamus'un söylediği gibi:
"1999'da bir felaket olacak ve güneş doğacak, hiç batmayacak gibi"
Yeni bir günün, yeni bir yaşamın doğması şart özellikle Ankara üzerinde...
Sisli, puslu, bulutlu havayı dağıtarak özlenen güneşli günler için...
Kimbilir, belki de o gün, bugündür.
YENİ ASIR 21 -08 - 1999
21 Ağustos 1999 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder