İzmir'in sorunlarının tartışıldığı e-gruplarda, Konak Pier konusu gündemin ilk sırasına oturdu. Gerçi, Hıncal Uluç, Konak Pier'in Gustave Eiffel tarafından yapıldığı konusunda hala ısrarlı. Belki de Eiffel Galatasaray taraftarıydı. Şimdi diyeceksiniz ki, "Galatasaray 1905'te kuruldu. Zamanı pek uymuyor." Olsun, kimsenin zaman ve mekan derdi yok ki. Üstelik Hıncal Uluç, karar vermiş bir kere. Fikrini değiştirmek için manken Didem Taslan olmak gerekiyor. Ya da devreye Mustafa Denizli girmeli. Faruk Süren de olur. Ortaköylü Ertekin ile de konuşmalı. Belki ikna eder kendisini. Hıncal Uluç, Konak Pier isminin de değiştirilmesini, yerine Eyfel isminin konulmasını öneriyor. Böylece turistleri İzmir'e çekebilirmişiz.
Sanırım, gazetesinde rahatsız Uluç. Birkaç gün önce kaleme aldığı bir yazıda, şunları söylüyordu: "Anlamıyorum, Sabah gazetesinde kimsenin yüzü gülmüyor."
Hemen ardından Sabah gazetesi çalışanları, internet sitelerine ve e-gruplara gönderdikleri açıklamalarda, Uluç'a yönelik çok ciddi eleştirilerde bulundular.
Düşünüyorum da, yoksa yerel seçimler yaklaşırken, Uluç politikaya soyunup, gözünü Piriştina'nın koltuğuna mı dikti.
Ama, politika ciddi bir iştir. Üstelik seçime girmek zorundasın, koltuğu alabilmek için. Kimbilir, belki de belediye başkanlarının atandığını sanıyor Uluç.
Star gazetesi yazarı Erdal Bilallar da, köşeden saldırıyı sürdürüyor. Sivil toplum örgütlerine yönelik cepheyi geliştirmek için, yeni örnekleri gündeme getiriyor. EBSO Meclis Başkanı Kemal Çolakoğlu'nun kendisini aradığını ve Pier konusundaki yazılarına methiyeler düzdüğünü ifade ediyor Bilallar.
Methiyenin içeriğini bilmiyorum. Kemal Çolakoğlu, İzmir'de yaşayan bir işadamı. Soruna objektif bakmak yerine, hukuksuzluğu öne çıkaranlara "çok iyi yazdınız" diyor ise, durum gerçekten vahim.
Bazı eski politikacılarımız da, Konak Pier üzerine "önemli" açıklamalarda bulundu. Başlarını genel başkanlık yarışından kaldırdıkları gün, Pier üzerine "derin" görüşlerini ortaya koydular. Ben mi yanlış hatırlıyorum. Yoksa, zaman ve mekan tartışmaları mı beni yanıltıyor. Köşe yazmaya başlayan eski politikacılar, yıllardır bu ülkeyi yönetmediler mi? Yoksa bu ülkeyi,Clinton yönetiyordu da, benim haberim olmadı mı? Daha iki ay önce Meclis'e giden milletvekillerine, "Bu sorunu çözün. Fena olur, yakarım" diyorlar.
Vallahi çok karışık bir olay. Kanuni Sultan Süleyman'dan bir faks geldi. "Pier'in fikir babası aslında benim" diyor. İnanayım mı?
HABER EKSPRES 17 - 01 - 2003
17 Ocak 2003 Cuma
16 Ocak 2003 Perşembe
İstanbullu gazetecilere Pier gerçeği
Konak Pier tartışmasını, ulusal basının "önemli" kalemleri, Türkiye gündemine taşıdı. Bunlardan ilki, uluslararası politikada deneyimli gazeteci Mehmet Ali Birand oldu. Birand, Konak Pier konusunda belediyeyi rüşvet almakla suçladı. Ardından Konak Belediye Başkanı Erdal İzgi'nin kendisine gönderdiği açıklamayı okuyunca, yüzü kızardı ve açıklamayı sütununa taşımak zorunda kaldı. Pier konusundaki ikinci yazı, İzmir'de yıllarca gazetecilik yapan, uzun süredir İstanbul'da yaşayan Star Gazetesi yazarı Erdal Bilaller'den geldi. Bilaller, Konak Pier'in mühürlenmesine işadamlarının karşı çıkması gerektiğinin altını çizdi ve İTO Başkanı Ekrem Demirtaş'a mesaj gönderdi:
"YTP'den milletvekili seçilmek için harcadığın zamanın, onda birini Pier için neden harcamıyorsun?"
Sanırım Bilaller, Demirtaş'ı kentin patronu ilan etmiş. Demirtaş kendisi için milletvekili olmak istedi, ardından da bakan olmayı planlıyordu. Dolayısıyla siyasi çalışmaları İzmir için değildi.
Bilaller, milletvekillerini de göreve çağırıyor. Ancak, birilerini göreve çağırırken, bunun altında yatan nedenleri bilmek zorunda. Ne yapacak milletvekilleri? Hukuksuzluğa göz yumup, Konak Pier'in açılması için baskı mı yapacaklar? Milletvekillerinin görevi, hukuku savunmaktır. Bilaller ise, milletvekillerine hukukun karşısında olmaları gerektiği baskısını yapıyor.
Sabah Gazetesi yazarı İlker Sarıer de, 10 gündür Ege'de dolaşıyor ve Ege halkının sorunlarını bizlere yansıtıyormuş. O da Konak Pier konusuna takılmış. Ve şunu öneriyor. Köhnemiş mevzuatı bir kenara bırakın, bildiğinizi okuyun. Sarıer'in halkın nabzını nasıl tuttuğunu merak ettim doğrusu. Olayı açıklığa kavuşturmak için, Piriştina'yı aramış, ancak yurtdışında olduğu için görüşememiş. Demek halkı aydınlatmak, belediye saraylarından bilgi almaktan geçiyor. Ya da belediye başkanı ile bir akşam yemeğinden.
Sadece Hürriyet Gazetesi'nden Yalçın Bayer, Erdal İzgi'nin açıklamasını kullandı ve Pier konusunda olayın geldiği aşamanın ipuçlarını, Hürriyet Gazetesi okurlarına sundu.
Tabii, en ilginç tefrika Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç'tan geldi. Uluç, konu hakkında o kadar uzman ki, Eiffel ismini hala kullanıyor. Hıncal Uluç'u yeniden bilgilendiriyorum. Mankenlerden kafasını kaldırıp biraz okursa, Konak Pier ile Eiffel'in aynı döneme denk düşmediğini görür. Artık bitirsin şu Eiffel muhabbetini...
Gustave Eiffel 1830 yılında doğdu. Üniversitede kimya eğitimi gördü. 1856 yılında, Paris'te çalışmaya başladı. 1857-64 yılları arasında, Fransız Batı Demiryolu Şirketi'nde yöneticilik görevi üstlendi. 1864-66 yılları arasında, Süveyş Kanalı Projesi'nde çalıştı. 1866 yılında, kendi firmasını kurdu ve Fransa, İspanya, Avusturya, Romanya, Mısır, Peru ve Bolivya'da inşaatlar yaptı. 1876-79 yılları arasında Portekiz'de Maria Pia Köprüsü'nü inşa etti. 1880'de Macaristan'da Danube Köprüsü'nü yaptı. 1880-84 yılları arasında, Garabit Viyadüğü'nü inşa etti. 1884 yılında, Eyfel Kulesi için çalışmaya başladı. 1885 yılında Özgürlük Anıtı'nın iç mimarisi ile uğraştı. 1889 yılında, Eyfel Kulesi'ni tamamladı. Ardından Panama Kanalı'nın yapımında karıştığı bir skandal nedeniyle, görevinden uzaklaştırıldı. 1923 yılında da öldü.
Buna karşılık Konak Pier, Fransız Gümrüğü olarak 1854 yılında bitirildi. Dolayısıyla Eiffel'in kimya öğrenciliği sırasında, Konak Pier inşa ediliyordu.
Tabii Eiffel de, Hıncal Uluç kadar yetenekli ve her konuda uzman birisi ise, kimya öğrenciliği yıllarında İzmir'e gelip, Konak Pier'i yapmış olabilir. Ancak, tarihi belgelerde Gustave Eiffel'in, Hıncal Uluç kadar yetenekli olduğuna dair, bir kanıta rastlamadım.
Hıncal Uluç'un, bu "önemli" bilgileri kimden aldığını bilmiyorum. Belki İzmir'de yaşayan gazeteci ağabeyi Öcal Uluç'tan almıştır. Burada iki kardeşin isimlerine de dikkat çekmek istiyorum. Bir aile, çocuklarına "Hınc-al ve Öc-al" gibi isimleri neden koyar anlamadım.
Sanırım Konak Pier'in, Gustave Eiffel ile ilgisi olmadığına dair ünlü gazeteci Hıncal Uluç'u, ikna ederiz bu kadar bilgiden sonra.
Uluç'un Konak Pier'i kurtarmak için, İstanbul'dan verdiği örnekler ise birer facia. Akmerkez de ruhsatsızmış, Kadıköy'deki Marina da yıkılmamış. Peki, bunları örnek olarak gösteriyor da, Park Otel'in yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle yıkıldığı örneğini neden vermiyor? Çünkü, orada sinema salonları yok. Dolayısıyla sinema pazarlamacıları Park Otel ile ilgilenmiyorlar. Ama, Pier ile çok ilgililer.
Hıncal Uluç'un, belediye başkanlarına yönelik eleştirilerini de anlamış değilim. Bu konuda onlar suçlu değil ki... Konuyu gündemde tutan meslek odaları da suçlu değil. Onlar, yasaların uygulanmasını istiyorlar, o kadar.
Esnaf, hiç suçlu değil. Dükkanlara binlerce dolar yatırmışlar.
O halde, "Kim suçlu" sorusunu sorması gerekiyor Uluç'un.
Ben onun yerine yanıt vereyim. Belki farklı konularda çalıştığı için, işin bu yönüne bakmamıştır.
Birinci sorun, dönemin Belediye Başkanı Burhan Özfatura. "Siz başlayın, ben gereken yasal sorunları hallederim" diyerek, projeye izin verdi. Ancak, bu mantığından dolayı İzmirli tarafından cezalandırıldı ve son seçimlerde dördüncü olabildi.
İkincisi ise, İZMER. Dönem içinde işyerlerini kiralayan insanlara, Konak Pier'in hukuki sorunları konusunda ayrıntılı bilgi vermedi.
İzmir'in AKP'li ve CHP'li milletvekilleri de, ne yapacaklarını tartışıyorlar.
Benim önerim, havaya girip sağa-sola soru önergeleri verip durmasınlar.
Konak Pier konusunda bu aşamada, Bayındırlık Bakanlığı'nın yapacağı çok şey yok. Kıyı kenar çizgisi yolun üzerinden geçiyor. Konak Pier, deniz tarafında kalıyor. Bu nedenle, burası Hazine arazisi bile değil. Kamuya terk edilmiş yer olarak kabul ediliyor. Yasaya göre, bunun üzerinde ticari faaliyet yapmak yasak. Bu haliyle Bayındırlık Bakanlığı'ndan biri, bu projeye imza atarsa, Ağır Ceza'da yargılanır. Erdal İzgi de, Pier'e ruhsat verirse, Ağır Ceza'da yargılanacağını biliyor.
Konak Pier, SİT Kurulu ile de mahkemelik. Kaçak sinemadan dolayı. Bu sorunun da çözülmesi gerekiyor.
Ve diğer önemli nokta, Ordu. Deniz Kuvvetleri bölgeden çekilmek için, 15 milyon dolarlık yeni rıhtım istiyor. Diyelim ki, bu para ödenmedi ve Ordu, Konak Pier'de kaldı. Sorun yine çözülmüyor. Çünkü, anlaşma gereği İZMER, şu an ordunun elinde bulunan üç parseli alarak kendisi kullanmış. Ordu, bölgeden gitmeyeceğine göre, bu üç parseli geri isteyebilir. Veya birilerinin 15 milyon dolar bulmaları gerekiyor. İZMER, bunu Büyükşehir Belediyesi'nden istedi. Piriştina, "Halkın parasını veremem" dedi. Tabii ki veremez. Bu parayı o gün ordu ile kim anlaştı ise, o vermeli. Bu Burhan Özfatura olabilir ya da İZMER...
Konak Pier'in, otoparkı yok ayrıca. Uzun süredir yan tarafı mavi panolarla kapatmışlar, inşaat pisliklerini atıyorlardı. Burasının belediye arazisi olduğu ve yeni Konak Projesi'nde yeşil alan olarak düzenlendiği ortaya çıktı. Halbuki İZMER, belediyenin orayı otopark yapmasını istiyordu. Konuyu da Piriştina'ya açmıştı. Belediye arazisine otopark yapılabilir. Ancak, Pier çalışmaya başladıktan sonra kamuya açık bu otoparkın, alışveriş merkezinin müşterilerine yönelik işleyeceği açık. Piriştina da bu tehlikeyi sezerek, otoparkı Konak iskelesinin diğer tarafına kaydırdı.
İstanbul'un, İzmir'i "iyi bilen", "yetenekli" ve "bilgili" gazetecilerinin bu konuda belediye başkanları, ya da milletvekilleri üzerine baskı yapıp, insanları hukuk dışı yollara sevketmek yerine, hukukun üstünlüğü tartışmalarını gündeme taşısalar, bir daha Türkiye'de Konak Pier gibi bir sorun yaşanmaz.
HABER EKSPRES 16 - 01 - 2003
"YTP'den milletvekili seçilmek için harcadığın zamanın, onda birini Pier için neden harcamıyorsun?"
Sanırım Bilaller, Demirtaş'ı kentin patronu ilan etmiş. Demirtaş kendisi için milletvekili olmak istedi, ardından da bakan olmayı planlıyordu. Dolayısıyla siyasi çalışmaları İzmir için değildi.
Bilaller, milletvekillerini de göreve çağırıyor. Ancak, birilerini göreve çağırırken, bunun altında yatan nedenleri bilmek zorunda. Ne yapacak milletvekilleri? Hukuksuzluğa göz yumup, Konak Pier'in açılması için baskı mı yapacaklar? Milletvekillerinin görevi, hukuku savunmaktır. Bilaller ise, milletvekillerine hukukun karşısında olmaları gerektiği baskısını yapıyor.
Sabah Gazetesi yazarı İlker Sarıer de, 10 gündür Ege'de dolaşıyor ve Ege halkının sorunlarını bizlere yansıtıyormuş. O da Konak Pier konusuna takılmış. Ve şunu öneriyor. Köhnemiş mevzuatı bir kenara bırakın, bildiğinizi okuyun. Sarıer'in halkın nabzını nasıl tuttuğunu merak ettim doğrusu. Olayı açıklığa kavuşturmak için, Piriştina'yı aramış, ancak yurtdışında olduğu için görüşememiş. Demek halkı aydınlatmak, belediye saraylarından bilgi almaktan geçiyor. Ya da belediye başkanı ile bir akşam yemeğinden.
Sadece Hürriyet Gazetesi'nden Yalçın Bayer, Erdal İzgi'nin açıklamasını kullandı ve Pier konusunda olayın geldiği aşamanın ipuçlarını, Hürriyet Gazetesi okurlarına sundu.
Tabii, en ilginç tefrika Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç'tan geldi. Uluç, konu hakkında o kadar uzman ki, Eiffel ismini hala kullanıyor. Hıncal Uluç'u yeniden bilgilendiriyorum. Mankenlerden kafasını kaldırıp biraz okursa, Konak Pier ile Eiffel'in aynı döneme denk düşmediğini görür. Artık bitirsin şu Eiffel muhabbetini...
Gustave Eiffel 1830 yılında doğdu. Üniversitede kimya eğitimi gördü. 1856 yılında, Paris'te çalışmaya başladı. 1857-64 yılları arasında, Fransız Batı Demiryolu Şirketi'nde yöneticilik görevi üstlendi. 1864-66 yılları arasında, Süveyş Kanalı Projesi'nde çalıştı. 1866 yılında, kendi firmasını kurdu ve Fransa, İspanya, Avusturya, Romanya, Mısır, Peru ve Bolivya'da inşaatlar yaptı. 1876-79 yılları arasında Portekiz'de Maria Pia Köprüsü'nü inşa etti. 1880'de Macaristan'da Danube Köprüsü'nü yaptı. 1880-84 yılları arasında, Garabit Viyadüğü'nü inşa etti. 1884 yılında, Eyfel Kulesi için çalışmaya başladı. 1885 yılında Özgürlük Anıtı'nın iç mimarisi ile uğraştı. 1889 yılında, Eyfel Kulesi'ni tamamladı. Ardından Panama Kanalı'nın yapımında karıştığı bir skandal nedeniyle, görevinden uzaklaştırıldı. 1923 yılında da öldü.
Buna karşılık Konak Pier, Fransız Gümrüğü olarak 1854 yılında bitirildi. Dolayısıyla Eiffel'in kimya öğrenciliği sırasında, Konak Pier inşa ediliyordu.
Tabii Eiffel de, Hıncal Uluç kadar yetenekli ve her konuda uzman birisi ise, kimya öğrenciliği yıllarında İzmir'e gelip, Konak Pier'i yapmış olabilir. Ancak, tarihi belgelerde Gustave Eiffel'in, Hıncal Uluç kadar yetenekli olduğuna dair, bir kanıta rastlamadım.
Hıncal Uluç'un, bu "önemli" bilgileri kimden aldığını bilmiyorum. Belki İzmir'de yaşayan gazeteci ağabeyi Öcal Uluç'tan almıştır. Burada iki kardeşin isimlerine de dikkat çekmek istiyorum. Bir aile, çocuklarına "Hınc-al ve Öc-al" gibi isimleri neden koyar anlamadım.
Sanırım Konak Pier'in, Gustave Eiffel ile ilgisi olmadığına dair ünlü gazeteci Hıncal Uluç'u, ikna ederiz bu kadar bilgiden sonra.
Uluç'un Konak Pier'i kurtarmak için, İstanbul'dan verdiği örnekler ise birer facia. Akmerkez de ruhsatsızmış, Kadıköy'deki Marina da yıkılmamış. Peki, bunları örnek olarak gösteriyor da, Park Otel'in yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle yıkıldığı örneğini neden vermiyor? Çünkü, orada sinema salonları yok. Dolayısıyla sinema pazarlamacıları Park Otel ile ilgilenmiyorlar. Ama, Pier ile çok ilgililer.
Hıncal Uluç'un, belediye başkanlarına yönelik eleştirilerini de anlamış değilim. Bu konuda onlar suçlu değil ki... Konuyu gündemde tutan meslek odaları da suçlu değil. Onlar, yasaların uygulanmasını istiyorlar, o kadar.
Esnaf, hiç suçlu değil. Dükkanlara binlerce dolar yatırmışlar.
O halde, "Kim suçlu" sorusunu sorması gerekiyor Uluç'un.
Ben onun yerine yanıt vereyim. Belki farklı konularda çalıştığı için, işin bu yönüne bakmamıştır.
Birinci sorun, dönemin Belediye Başkanı Burhan Özfatura. "Siz başlayın, ben gereken yasal sorunları hallederim" diyerek, projeye izin verdi. Ancak, bu mantığından dolayı İzmirli tarafından cezalandırıldı ve son seçimlerde dördüncü olabildi.
İkincisi ise, İZMER. Dönem içinde işyerlerini kiralayan insanlara, Konak Pier'in hukuki sorunları konusunda ayrıntılı bilgi vermedi.
İzmir'in AKP'li ve CHP'li milletvekilleri de, ne yapacaklarını tartışıyorlar.
Benim önerim, havaya girip sağa-sola soru önergeleri verip durmasınlar.
Konak Pier konusunda bu aşamada, Bayındırlık Bakanlığı'nın yapacağı çok şey yok. Kıyı kenar çizgisi yolun üzerinden geçiyor. Konak Pier, deniz tarafında kalıyor. Bu nedenle, burası Hazine arazisi bile değil. Kamuya terk edilmiş yer olarak kabul ediliyor. Yasaya göre, bunun üzerinde ticari faaliyet yapmak yasak. Bu haliyle Bayındırlık Bakanlığı'ndan biri, bu projeye imza atarsa, Ağır Ceza'da yargılanır. Erdal İzgi de, Pier'e ruhsat verirse, Ağır Ceza'da yargılanacağını biliyor.
Konak Pier, SİT Kurulu ile de mahkemelik. Kaçak sinemadan dolayı. Bu sorunun da çözülmesi gerekiyor.
Ve diğer önemli nokta, Ordu. Deniz Kuvvetleri bölgeden çekilmek için, 15 milyon dolarlık yeni rıhtım istiyor. Diyelim ki, bu para ödenmedi ve Ordu, Konak Pier'de kaldı. Sorun yine çözülmüyor. Çünkü, anlaşma gereği İZMER, şu an ordunun elinde bulunan üç parseli alarak kendisi kullanmış. Ordu, bölgeden gitmeyeceğine göre, bu üç parseli geri isteyebilir. Veya birilerinin 15 milyon dolar bulmaları gerekiyor. İZMER, bunu Büyükşehir Belediyesi'nden istedi. Piriştina, "Halkın parasını veremem" dedi. Tabii ki veremez. Bu parayı o gün ordu ile kim anlaştı ise, o vermeli. Bu Burhan Özfatura olabilir ya da İZMER...
Konak Pier'in, otoparkı yok ayrıca. Uzun süredir yan tarafı mavi panolarla kapatmışlar, inşaat pisliklerini atıyorlardı. Burasının belediye arazisi olduğu ve yeni Konak Projesi'nde yeşil alan olarak düzenlendiği ortaya çıktı. Halbuki İZMER, belediyenin orayı otopark yapmasını istiyordu. Konuyu da Piriştina'ya açmıştı. Belediye arazisine otopark yapılabilir. Ancak, Pier çalışmaya başladıktan sonra kamuya açık bu otoparkın, alışveriş merkezinin müşterilerine yönelik işleyeceği açık. Piriştina da bu tehlikeyi sezerek, otoparkı Konak iskelesinin diğer tarafına kaydırdı.
İstanbul'un, İzmir'i "iyi bilen", "yetenekli" ve "bilgili" gazetecilerinin bu konuda belediye başkanları, ya da milletvekilleri üzerine baskı yapıp, insanları hukuk dışı yollara sevketmek yerine, hukukun üstünlüğü tartışmalarını gündeme taşısalar, bir daha Türkiye'de Konak Pier gibi bir sorun yaşanmaz.
HABER EKSPRES 16 - 01 - 2003
Etiketler:
Yerel Siyaset
15 Ocak 2003 Çarşamba
Uzun atlamak
Konak Pier konusunu, bugüne kadar kaleme alan köşe yazarları arasında, Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç'un makalesini, ayrı bir yere koymak gerekiyor. Tam bir "şahaser" gerçekten. Neresinden tutacağımı bilemiyorum.
1- Ünlü gazeteci, Konak Pier'in Gustave Eiffel tarafından yapıldığına emin. Ancak Eiffel'in İngilizce ve Fransızca'da yayınlanan biyografilerinde, İzmir'deki Konak Pier'i yapmak şöyle dursun, İzmir'e hatta Anadolu'ya bile uğramadığı ortaya çıkıyor. İşte Eiffel'in eserleri: Eiffel Kulesi, Fransa'daki Treyere Nehri üzerindeki Garabit viyadüğü, Lizbon-Porto yolu üzerindeki Maria Pia Köprüsü, Budapeşte Tren İstasyonu, Paris'teki Bon Marche (alışveriş merkezi), Fransa'da Verrio Nehri üzerindeki Venaco viyadüğü, Saygon'daki Rane Lang Köprüsü, Nice Gözlemevi. ABD'deki Özgürlük Anıtı'nın da fikir babası. Eiffel'in biyografilerinde mimarın Fransa, Avusturya, Mısır ve Peru'da, daha küçük ölçekli işler yaptığı belirtiliyor. Ama ne İzmir var ortada, ne de Konak Pier.
2- Uluç'un şu cümlesine özellikle dikkat çekiyorum: "Zamanın belediye başkanı, İzmir'i dünyanın en çağdaş, ticaret, kültür, sanat ve yaşam yeri yapmak için kolları sıvayan Burhan Özfatura'nın...." Bu sıfatları okuyunca Hıncal Uluç'un İzmir'de, benim de İstanbul'da yaşadığım hissine kapıldım.
3- Uluç devam ediyor: "İzmir ve Konak belediye başkanlarının Eyfel limanına ne kadar düşman olduklarını çocuklar bile biliyor..." Yok, yok. Ünlü gazeteci Hıncal Uluç, kesinlikle ayda yaşıyor. Arada bir, biz dünyalıları mutlu etmek için yeryüzüne iniyor.
4- Uluç'un tespitleri bitmiyor. Bu kez zamanın Kültür Bakanı Suat Çağlayan'ı buranın açılış kurdelasını kesmesinden dolayı kutluyor. Hukuki sorunları çözülmeyen, Bayındırlık Bakanlığı, SİT Kurulu, yani devlet ile mahkemelik olan bir yerde, devlet açılışı yapmak, ünlü gazeteciye göre bir çelişki değil. Yoksa eski Bakan Çağlayan o dönem kendisini devlet olarak görmüyor muydu?
5- Uluç hukuksuzluğa karşı duran sivil toplum örgütlerini, "hain" ilan ediyor. İTO Başkanı Ekrem Demirtaş da, sivil toplum örgütlerini "gavur" olarak tanımlamıştı. Gerçi, gavurlar yani yabancılar hukuku savunurlar. Bu nedenle "negatif" algılanmamalı bu sıfat.
Bir gazeteci spor, kültür-sanat, siyaset, magazin, tarih, coğrafya ve anatomi konularında uzman olsa da, bazen böyle uzun atlayabiliyor. Gerçi uzun atlamak da, atletizmin bir dalı.
HABER EKSPRES 15 - 01 - 2003
1- Ünlü gazeteci, Konak Pier'in Gustave Eiffel tarafından yapıldığına emin. Ancak Eiffel'in İngilizce ve Fransızca'da yayınlanan biyografilerinde, İzmir'deki Konak Pier'i yapmak şöyle dursun, İzmir'e hatta Anadolu'ya bile uğramadığı ortaya çıkıyor. İşte Eiffel'in eserleri: Eiffel Kulesi, Fransa'daki Treyere Nehri üzerindeki Garabit viyadüğü, Lizbon-Porto yolu üzerindeki Maria Pia Köprüsü, Budapeşte Tren İstasyonu, Paris'teki Bon Marche (alışveriş merkezi), Fransa'da Verrio Nehri üzerindeki Venaco viyadüğü, Saygon'daki Rane Lang Köprüsü, Nice Gözlemevi. ABD'deki Özgürlük Anıtı'nın da fikir babası. Eiffel'in biyografilerinde mimarın Fransa, Avusturya, Mısır ve Peru'da, daha küçük ölçekli işler yaptığı belirtiliyor. Ama ne İzmir var ortada, ne de Konak Pier.
2- Uluç'un şu cümlesine özellikle dikkat çekiyorum: "Zamanın belediye başkanı, İzmir'i dünyanın en çağdaş, ticaret, kültür, sanat ve yaşam yeri yapmak için kolları sıvayan Burhan Özfatura'nın...." Bu sıfatları okuyunca Hıncal Uluç'un İzmir'de, benim de İstanbul'da yaşadığım hissine kapıldım.
3- Uluç devam ediyor: "İzmir ve Konak belediye başkanlarının Eyfel limanına ne kadar düşman olduklarını çocuklar bile biliyor..." Yok, yok. Ünlü gazeteci Hıncal Uluç, kesinlikle ayda yaşıyor. Arada bir, biz dünyalıları mutlu etmek için yeryüzüne iniyor.
4- Uluç'un tespitleri bitmiyor. Bu kez zamanın Kültür Bakanı Suat Çağlayan'ı buranın açılış kurdelasını kesmesinden dolayı kutluyor. Hukuki sorunları çözülmeyen, Bayındırlık Bakanlığı, SİT Kurulu, yani devlet ile mahkemelik olan bir yerde, devlet açılışı yapmak, ünlü gazeteciye göre bir çelişki değil. Yoksa eski Bakan Çağlayan o dönem kendisini devlet olarak görmüyor muydu?
5- Uluç hukuksuzluğa karşı duran sivil toplum örgütlerini, "hain" ilan ediyor. İTO Başkanı Ekrem Demirtaş da, sivil toplum örgütlerini "gavur" olarak tanımlamıştı. Gerçi, gavurlar yani yabancılar hukuku savunurlar. Bu nedenle "negatif" algılanmamalı bu sıfat.
Bir gazeteci spor, kültür-sanat, siyaset, magazin, tarih, coğrafya ve anatomi konularında uzman olsa da, bazen böyle uzun atlayabiliyor. Gerçi uzun atlamak da, atletizmin bir dalı.
HABER EKSPRES 15 - 01 - 2003
Etiketler:
Yerel Siyaset
14 Ocak 2003 Salı
İTO'nun Ankara seyahati
İTO heyeti, Başbakan Gül ve hükümet üyeleri ile görüşmek için Ankara'ya gidiyormuş.
İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İzmir'in sorunlarına duyarlı ve çözüm için istekli olduğunu, daha önceki ziyaretlerinde gördüklerini söylemiş. Demirtaş ayrıca, Erdoğan'ın yanı sıra Başbakan Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Hazine'den Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan başta olmak üzere, 15 bakan ile görüşeceklerini belirtmiş ve İzmir'in önceki hükümetler döneminde ihmal edildiğini anlatacağını ifade etmiş.
İTO yönetimi, İzmir ve Ege'nin sorunlarını anlatan geniş bir dosya hazırlamış. Demirtaş, bu dosyayı hükümete vereceklerini belirterek, "Bu dosya, hükümetin İzmir, Ege ve üyelerimizle ilgili ayrıntılı bilgi edinmesini sağlayacak. Dosyayı hükümete sunduktan sonra, takipçisi olacağız. Artık İzmir'in zaman kaybetmeye tahammülü yok. Sorunlarımızın bir an önce çözülmesini istiyoruz" diye konuşmuş.
Ben AKP Hükümeti'nin bir üyesi olsam, İTO heyetine şu yanıtları veririm.
1- Bugüne kadar Irak'ta, ya da Afganistan'da yaşamıyorduk. Dolayısıyla Türkiye'nin, Ege'nin ve İzmir'in sorunlarını biliyoruz.
2- AKP'nin Meclis'te 8 İzmirli milletvekili var. Tüm dosyalar ellerinde. Üstelik bir bölümü ticaret hayatından geliyor. Sonuçta, İzmir'in sorunlarına yeterince vakıf insanlar. Kendi milletvekillerimizin hükümete aktaracağı bilgiler, bizim açımızdan daha objektif.
3- Rakının özelleştirilmesi gibi bir konu, şu an gündemde değil. Olsa da bunun için gerekli araştırmaları yapacak, işi "doğru" firmalara vereceğiz. Üstelik İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, son seçimde YTP adayı olarak AKP'ye karşı mücadele etti. Yüzde 1.5'lik bir oy oranıyla seçimi kaybetmesi ve "siyaseti bıraktım" açıklaması, AKP'yi ne kadar etkiler? Özellikle kendisiyle mücadeleye giren İzmirli milletvekillerinin bu heyete bakışı nasıl olacak?
İTO heyeti, CHP'nin İzmir milletvekilleri ile de görüşecekmiş. CHP, bildiğim kadarıyla sosyal demokrat bir parti. YTP de aynı çizgide olmaya çalışan bir parti. Bu partinin milletvekili adayının, başka bir şapka ile karşılarına çıkmalarına, İzmir adına talepkar olmalarına CHP milletvekilleri nasıl bir tavır gösterecek? Üstelik CHP'li milletvekilleri de, İzmir'in sorunlarını yeterince biliyor, kentteki karmaşık ilişki ağlarının farkındalar.
Sonuçta turistik bir Ankara seyahati bekliyor İTO'yu...
HABER EKSPRES 14 - 01 - 2003
İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İzmir'in sorunlarına duyarlı ve çözüm için istekli olduğunu, daha önceki ziyaretlerinde gördüklerini söylemiş. Demirtaş ayrıca, Erdoğan'ın yanı sıra Başbakan Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Hazine'den Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan başta olmak üzere, 15 bakan ile görüşeceklerini belirtmiş ve İzmir'in önceki hükümetler döneminde ihmal edildiğini anlatacağını ifade etmiş.
İTO yönetimi, İzmir ve Ege'nin sorunlarını anlatan geniş bir dosya hazırlamış. Demirtaş, bu dosyayı hükümete vereceklerini belirterek, "Bu dosya, hükümetin İzmir, Ege ve üyelerimizle ilgili ayrıntılı bilgi edinmesini sağlayacak. Dosyayı hükümete sunduktan sonra, takipçisi olacağız. Artık İzmir'in zaman kaybetmeye tahammülü yok. Sorunlarımızın bir an önce çözülmesini istiyoruz" diye konuşmuş.
Ben AKP Hükümeti'nin bir üyesi olsam, İTO heyetine şu yanıtları veririm.
1- Bugüne kadar Irak'ta, ya da Afganistan'da yaşamıyorduk. Dolayısıyla Türkiye'nin, Ege'nin ve İzmir'in sorunlarını biliyoruz.
2- AKP'nin Meclis'te 8 İzmirli milletvekili var. Tüm dosyalar ellerinde. Üstelik bir bölümü ticaret hayatından geliyor. Sonuçta, İzmir'in sorunlarına yeterince vakıf insanlar. Kendi milletvekillerimizin hükümete aktaracağı bilgiler, bizim açımızdan daha objektif.
3- Rakının özelleştirilmesi gibi bir konu, şu an gündemde değil. Olsa da bunun için gerekli araştırmaları yapacak, işi "doğru" firmalara vereceğiz. Üstelik İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, son seçimde YTP adayı olarak AKP'ye karşı mücadele etti. Yüzde 1.5'lik bir oy oranıyla seçimi kaybetmesi ve "siyaseti bıraktım" açıklaması, AKP'yi ne kadar etkiler? Özellikle kendisiyle mücadeleye giren İzmirli milletvekillerinin bu heyete bakışı nasıl olacak?
İTO heyeti, CHP'nin İzmir milletvekilleri ile de görüşecekmiş. CHP, bildiğim kadarıyla sosyal demokrat bir parti. YTP de aynı çizgide olmaya çalışan bir parti. Bu partinin milletvekili adayının, başka bir şapka ile karşılarına çıkmalarına, İzmir adına talepkar olmalarına CHP milletvekilleri nasıl bir tavır gösterecek? Üstelik CHP'li milletvekilleri de, İzmir'in sorunlarını yeterince biliyor, kentteki karmaşık ilişki ağlarının farkındalar.
Sonuçta turistik bir Ankara seyahati bekliyor İTO'yu...
HABER EKSPRES 14 - 01 - 2003
Etiketler:
Yerel Siyaset
10 Ocak 2003 Cuma
Hem genç, hem dinamik
CHP'nin neden büyükşehir belediye başkanı adayı aradığını, bir türlü anlamadım. Ellerinde son derece iyi bir aday var. İl Başkanı Alaattin Yüksel. Yüksel, hem genç, hem bilgili. Yurtdışı görmüş, görgülü biri. Üstelik yöneticilik ve işadamlığı vasfı da var.
Gerçi bazen Hyundai ile CHP'yi birbirine karıştırıyor ama olsun. O kadarı önemli değil. Önemli olan Yüksel'in performansı.
Zaten son günlerde hayli performanslı. Üstelik Piriştina konusu netleşince, daha rahat saldırma şansı buldu Piriştina'ya. Eskiden eleştirilerini hep büyükşehir belediyesine yöneltirdi. Bugünlerde Piriştina ismini kendisine hedef olarak seçti.
Ne yapsın haklı... O günlerde "Piriştina, CHP'ye gelip aday olursa" korkusu vardı Yüksel'de.
Şimdi bu korkusunu atmış görünüyor. Toplantı üzerine, toplantı düzenliyor, CHP'lilerle yakın temasa geçiyor. Milletvekilleri ile yaptıkları toplantıda, kürsüye çıkıp gazetecileri eleştiriyor, milletvekillerini korumak için, "Bizim başarılı vekillerimize sütunlarından saldıranları kınıyorum" diyor. Bu kadar yüksek tempolu ve "başarılı" halkla ilişkiler çalışması neden yapılır?
Birilerinin çıkıp artık, "İşte adayımız" demesi gerekiyor.
Zira kendisi de sıkıldı, "Aday mısınız" sorusuna, "Eh... Bakalım... Partimin kadroları... Genel merkezin tavrı... CHP'nin neferleri..." yanıtlarını vermekten.
Birileri çıkıp, şu işi netleştirse iyi olacak.
Ben "şahsen" Alaattin Yüksel İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı olursa, kentte ne gibi değişiklikler olacağını düşündüm biraz.
1 - "Made in Korea" markalı ithalatta, ciddi bir "yükseliş" beklenecek.
2 - Kentteki çekik gözlülerin, çekik olmayan gözlülere oranı, üçe katlanacak.
3 - Geceleri tüm kentin erken yatmasına özen gösterilecek.
4 - Salihli'yi İzmir'e bağlayacak otoyol projesi, uygulamaya konulacak.
5 - Kentteki Salihli nüfusunun artışına önem verilecek, siyasette küçük Salihli örgütlenmeleri oluşturulacak.
6 - Muhalif olanlar, teker teker bertaraf edilecek. Muhalif olma ihtimalinde bulunanlar, sıkı denetime tabii tutulacak, gerekirse bir başka kente sürülecek.
7 - Metropol ilçelerin, büyükşehire daha sıkı bağlanmaları sağlanacak, gerekirse hepsine başkanlık yapılacak. Atamalarda otoyolun diğer tarafındaki ilçenin nüfus kütüğüne bağlı olup olunmaması, önem kazanacak.
Güzel ve ilginç bir kent olacak İzmir. Tabii o günleri görebilirsek!
HABER EKSPRES 10 - 01 - 2003
Gerçi bazen Hyundai ile CHP'yi birbirine karıştırıyor ama olsun. O kadarı önemli değil. Önemli olan Yüksel'in performansı.
Zaten son günlerde hayli performanslı. Üstelik Piriştina konusu netleşince, daha rahat saldırma şansı buldu Piriştina'ya. Eskiden eleştirilerini hep büyükşehir belediyesine yöneltirdi. Bugünlerde Piriştina ismini kendisine hedef olarak seçti.
Ne yapsın haklı... O günlerde "Piriştina, CHP'ye gelip aday olursa" korkusu vardı Yüksel'de.
Şimdi bu korkusunu atmış görünüyor. Toplantı üzerine, toplantı düzenliyor, CHP'lilerle yakın temasa geçiyor. Milletvekilleri ile yaptıkları toplantıda, kürsüye çıkıp gazetecileri eleştiriyor, milletvekillerini korumak için, "Bizim başarılı vekillerimize sütunlarından saldıranları kınıyorum" diyor. Bu kadar yüksek tempolu ve "başarılı" halkla ilişkiler çalışması neden yapılır?
Birilerinin çıkıp artık, "İşte adayımız" demesi gerekiyor.
Zira kendisi de sıkıldı, "Aday mısınız" sorusuna, "Eh... Bakalım... Partimin kadroları... Genel merkezin tavrı... CHP'nin neferleri..." yanıtlarını vermekten.
Birileri çıkıp, şu işi netleştirse iyi olacak.
Ben "şahsen" Alaattin Yüksel İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı olursa, kentte ne gibi değişiklikler olacağını düşündüm biraz.
1 - "Made in Korea" markalı ithalatta, ciddi bir "yükseliş" beklenecek.
2 - Kentteki çekik gözlülerin, çekik olmayan gözlülere oranı, üçe katlanacak.
3 - Geceleri tüm kentin erken yatmasına özen gösterilecek.
4 - Salihli'yi İzmir'e bağlayacak otoyol projesi, uygulamaya konulacak.
5 - Kentteki Salihli nüfusunun artışına önem verilecek, siyasette küçük Salihli örgütlenmeleri oluşturulacak.
6 - Muhalif olanlar, teker teker bertaraf edilecek. Muhalif olma ihtimalinde bulunanlar, sıkı denetime tabii tutulacak, gerekirse bir başka kente sürülecek.
7 - Metropol ilçelerin, büyükşehire daha sıkı bağlanmaları sağlanacak, gerekirse hepsine başkanlık yapılacak. Atamalarda otoyolun diğer tarafındaki ilçenin nüfus kütüğüne bağlı olup olunmaması, önem kazanacak.
Güzel ve ilginç bir kent olacak İzmir. Tabii o günleri görebilirsek!
HABER EKSPRES 10 - 01 - 2003
Etiketler:
Yerel Siyaset
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)