2 yıldır Urla'da süren Seferis Sokağı tartışmaları, aklın, mantığın ve 17 Ağustos sonrası iki ülke arasında yaşanan yumuşama sonucunda olumlu bir noktaya taşındı. Dün Urla'daydık. Nobel ödüllü yazar Yorgos Seferis'in 100. doğum yıldönümü nedeniyle... Seferis'in doğduğu ev satın alınmış ve restorasyon çalışmalarına başlanmış. Son derece hoş bir pansiyona çevrilen ev, önümüzdeki yaz turist ağırlayacak. 2000 yılını Seferis yılı olarak kabul eden Yunanlılar da Urla'daki bu gelişmeye çok sıcak bakıyorlar.
Ve ortaya bir öneri attılar...
Yunan Kültür Bakanlığı, Türkiye Kültür Bakanlığı çerçevesinde oluşturulacak bir anlaşma ile Seferis'in anıtını Urla'ya dikelim...
Urla Belediyesi anıt için bir yer bulacak, Yunan Kültür Bakanlığı da bu anıtın yapımı için gerekli finansı sağlayacak.
Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu ile İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş'ın katkılarıyla gerçekleştirilecek bu proje çok önemli.
2000 yılını Seferis yılı olarak kutlayan Yunanlıların Seferis'in restore edilen evini görmek, iki ülke dostluğunun simgesi için olarak kullanılacak Seferis'in anıtını ziyaret etmek için Urla'yı mekan olarak tutacaklarından eminim.
Bunun sonucu Urla sadece bölgenin bir turizm ve barış kenti olmayacak, uluslararası bir konuma oturacak. Belki ardından Urla'nın diğer Rum evleri de restore edilir ve Urla istenilen tarihi, kültürel ve doğal havasına kavuşur.
Barışı konuşmak gerçekten çok güzel. Soğuk, korku dolu eski günleri hatırladığımda, barışla birlikte gelen güneşli, sıcak günlerin önemini daha iyi kavrıyorum.
Dün, bugün, yarın... İki ülke arasında kurulan barış için çalışan herkese bu sütunlardan teşekkür etmek istiyorum. Sizlerin çabaları ile çocuklarımız barış denizinde yüzecek, karşı tarafın insanları ile bir masayı paylaşacak, gülüp eğlenecekler...
Biz bu şansı son anda yakaladık. Hem de büyük badireler atlatarak. Onlara bu şansı tüm hayatları boyunca vermeliyiz. Önemli olan da insanların insan olarak kabul edildiği, savaşın tarih kitaplarında kaldığı bir dünya yaratmak değil mi?
YENİ ASIR 01 - 03 - 2000
10 Mart 2000 Cuma
3 Mart 2000 Cuma
Akıl ile doğruya ulaşmak
Türkiye-Avrupa Birliği, Türkiye-Yunanistan ilişkileri İngiltere'nin Türkiye Büyükelçisi David Logan ile İzmir Konsolosluğu'nda yaptığım görüşmede öne çıkan konular oldu. Uzun süre Türkiye'de yaşayan bir diplomat olan Logan, AB'nin Türkiye'yi adaylığa almasından memnun. Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin globalleşen dünya, değişen Avrupa, kabuk değiştiren Türkiye çerçevesinde kaçınılmaz olduğunu belirten Logan, konuya akılcı yaklaşılması gerektiğinin altını çiziyor ve şunları söylüyor: "Uzun süredir Türkiye'deyim ve Türkleri çok seviyorum. Kalbim Türklerin AB üyeliğinden yana. Aklım da, kendi ülkemin çıkarları doğrultusunda Türkiye'nin üyeliğini destekliyor. Tabii aklın öne çıkardıkları benim için daha önemli."
Türk toplumunun kendini AB'ye hazırlaması gerektiğini, bunun için bazı tarihsel önyargılardan kurtulması gerektiği, konuşmamızın ana eksenlerinden birini oluşturdu.
İngiliz Büyükelçisi'ne Türk toplumunun Batı'yı samimi ve güvenilir bulmadığını, Kemalist düşüncenin ürettiği bazı ideolojik yaklaşımların günümüz Türk toplumunu şekillendirdiğini ifade ettiğimde aldığım yanıt Türkleri iyi tanıyan bir diplomatın doğru analiziydi:
"Türk toplumu bazı önyargılarla hareket ediyor. Tarihten gelen bu önyargılardan kurtulması, geleceği daha objektif olarak değerlendirmesi gerekli."
Evet, önyargılar... Atasözlerini bile şekillendiren önyargılar... "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur", "Ayıdan post Yunan'dan dost olmaz" gibi...
Bazen bu önyargılar nedeniyle bir adım bile ilerleyemiyoruz. Çünkü herkes bize düşman, çünkü herkes bizi bölmek istiyor, çünkü herkesin Kurtuluş Savaşı'ndan kalan kuyruk acıları var, çünkü herkes Türkiye'nin güçlenmesine karşı, çünkü, çünkü, çünkü...
Batı, üzerinde Kurtuluş Savaşı'ndan çok daha büyük izler bırakan İkinci Dünya Savaşı'nı yaşadı, sosyalist bloku gördü, soğuk savaş dönemini atlattı... Batı'nın Kurtuluş Savaşı gibi bir takıntısı yok. Tam tersine bizde var bu takıntı. Bu da uzun süredir kapalı bir toplum olarak yaşamamızdan kaynaklanıyor. Bu takıntılardan kurtulmanın tek yolu dışa açılmak "dışarıyı" tanımak, akıl ile doğruya ulaşmaktır.
YENİ ASIR 03 - 03 - 2000
Türk toplumunun kendini AB'ye hazırlaması gerektiğini, bunun için bazı tarihsel önyargılardan kurtulması gerektiği, konuşmamızın ana eksenlerinden birini oluşturdu.
İngiliz Büyükelçisi'ne Türk toplumunun Batı'yı samimi ve güvenilir bulmadığını, Kemalist düşüncenin ürettiği bazı ideolojik yaklaşımların günümüz Türk toplumunu şekillendirdiğini ifade ettiğimde aldığım yanıt Türkleri iyi tanıyan bir diplomatın doğru analiziydi:
"Türk toplumu bazı önyargılarla hareket ediyor. Tarihten gelen bu önyargılardan kurtulması, geleceği daha objektif olarak değerlendirmesi gerekli."
Evet, önyargılar... Atasözlerini bile şekillendiren önyargılar... "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur", "Ayıdan post Yunan'dan dost olmaz" gibi...
Bazen bu önyargılar nedeniyle bir adım bile ilerleyemiyoruz. Çünkü herkes bize düşman, çünkü herkes bizi bölmek istiyor, çünkü herkesin Kurtuluş Savaşı'ndan kalan kuyruk acıları var, çünkü herkes Türkiye'nin güçlenmesine karşı, çünkü, çünkü, çünkü...
Batı, üzerinde Kurtuluş Savaşı'ndan çok daha büyük izler bırakan İkinci Dünya Savaşı'nı yaşadı, sosyalist bloku gördü, soğuk savaş dönemini atlattı... Batı'nın Kurtuluş Savaşı gibi bir takıntısı yok. Tam tersine bizde var bu takıntı. Bu da uzun süredir kapalı bir toplum olarak yaşamamızdan kaynaklanıyor. Bu takıntılardan kurtulmanın tek yolu dışa açılmak "dışarıyı" tanımak, akıl ile doğruya ulaşmaktır.
YENİ ASIR 03 - 03 - 2000
Etiketler:
AB - Türkiye İlişkileri
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)